Seçil Turan | Istanbul University (original) (raw)
Uploads
Thesis by Seçil Turan
İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2020
iii rejimler, muhafazakârlık ve bundan ileri gelen tutucu/kapalı toplum yapısı, ırkçı, milliyetçi... more iii rejimler, muhafazakârlık ve bundan ileri gelen tutucu/kapalı toplum yapısı, ırkçı, milliyetçi, ataerkil, homofobik ideolojiler, cinsel sapkınlıklar, Doğuyla ilişkilendirilen egzotik, mistik hikayeler, politik konulardan özellikle Kürt meselesi gibi aslında birbirine çok benzer konular üzerinden konumlandırıldığı gözlemlenmiştir.
Book Chapters by Seçil Turan
Son Dönem Türk Sinemasına Bakış, Şükrü Sim (Ed.), Eğitim Yayınevi, 2019.
Papers by Seçil Turan
Filmvisio, 2023
Bu çalışmanın konusu, yönetmenliğini Engin Ayça'nın yaptığı Soğuktu ve Yağmur Çiseliyordu (1991) ... more Bu çalışmanın konusu, yönetmenliğini Engin Ayça'nın yaptığı Soğuktu ve Yağmur Çiseliyordu (1991) adlı filmin, ölüm ve zaman kavramlarının merkeze alınarak çözümlenmesidir. Filme dair alanyazındaki boşluktan ileri gelen çalışmada, felsefi kavramlarla birlikte filmdeki göstergeleri, imgeleri, içeriği çözümlemek ve anlamlı bir bütün hâline getirmek amaçlanmaktadır. Göstergebilimsel yöntemin uygulandığı çalışmanın teorik çerçevesi için başta ölüm ve zaman olmak üzere; yabancılaşma, persona, pişmanlık gibi çeşitli kavramlar felsefi literatürdeki referanslarıyla irdelenmiştir. Ardından bu kavramlar, birer tema ve örüntü olarak da takip edilmiş ve filmin anlatısında yer alan; yan anlam, metafor, metonomi ve çatışkılar eşliğinde analiz edilerek, felsefi kavramların filmin içeriğindeki tezahürleri araştırılmıştır. Araştırmaya göre; Cemal Bey'in ölüm haberinin Leyla Hanım için, Karl Jaspers'in ifadesiyle âdeta bir sınır durum niteliği taşıdığı görülmüştür. Martin Heidegger'in söylediği gibi, Leyla Hanım ölümle karşı karşıya geldiğinde kendisinin kim olduğunu, gayrisahih varoluşunu da sorgulamaya başlamıştır. Yıllardır başkalarının kendisini tanımladığı bir personayla yaşadığını fark eden Leyla Hanım'ı yalnızca Cemal Bey, maskesinin ötesinde görmüştür. Ölüm haberinin ardından gündelik yaşamına karşı bir mesafe alan Leyla Hanım'ın filmde de daha otantik bir varoluşa doğru dönüşümü takip edilmektedir. Filmin hem biçimsel hem içeriksel anlamda parçaladığı çizgisel zaman modeliyle birlikte takip edilen bütünsel zaman anlayışı ve 'şimdi'ye eklemlenen geçmiş ile edimselleşen anı-imgeler ise anlatı boyunca Bergsoncu süre ve bellek izleklerinin takip edilmesini sağlayan unsurlardır. Sonuç olarak makalede, filmin içeriğinin felsefi bir çözümleme için hem uygun bir zemin sunduğu hem de zengin bir okumayı sağladığı gösterilmektedir..
İstanbul Aydın Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2022
Çevre sorunlarının geçmişi insanlık tarihi kadar eski olmakla birlikte, insanın çevreye karşı ola... more Çevre sorunlarının geçmişi insanlık tarihi kadar eski olmakla birlikte, insanın çevreye karşı olan tahribatı 19. yy. Sanayi Devrimi ile birlikte ciddi boyutlarda artmaya başlamış, yine sanayi devriminin sonuçlarıyla ortaya çıkan tüketim toplumu olgusu ile de insan ve doğa kavramları bütüncüllükten sıyrılan, ayrışan, ikilemli bir yapıya dönüşmüştür. Günümüzde ise bu durum artarak devam ederken, çevre sorunları ekolojik kriz boyutuna ulaşmış ve küresel ölçeğe taşınmıştır. Doğa, bir yandan nesne olarak görülüp insan faydasına olacak biçimde sömürülürken, diğer yandan, sömürmenin sonuçlarıyla gelen olumsuz etkilere karşı çevresel hassasiyetler gelişmiştir. Gerçeklikten, yani toplumsal yaşamda var olan konulardan oldukça fazla beslenen sinemada da çevresel sorunlar uzun yıllardır farklı bakış açıları ve türlerle ele alınmaktadır. Bu kapsamda üretilen filmler sayısal olarak özellikle son yıllarda artış göstermiştir. Türk Sineması, çevre problemlerini ele almada niceliksel olarak hâlâ eksikse de nitelikli ve tutarlı örnekler verebilmiştir. Bu çalışmada son dönem Türk Sineması’nda yeni içerik, dil ve üslup arayışlarında olan ve bu doğrultuda filmler yapan Derviş Zaim’in, insan türünün doğayı dönüştürme algısına vurgu yapan Devir, Balık ve Rüya adlı üç filmi, ekoeleştirel paradigma çerçevesinde incelenmiş, bulgular betimsel analiz yöntemiyle yorumlanmıştır. Doğa-insan üçlemesi şeklinde de adlandırılan bu filmlerin, insanın doğa ile ilişkisini sekteye uğratan kapitalizm olgusundan, insanın kendisini doğanın efendisi olarak gördüğü madunluk ilişkisine, kent ekolojisinden, şehirlerin doğanın antitezi olmayıp onun sosyal yapılanmaları olduğu fikrine dayanan sosyodoğa kavramına kadar dikkat çekme noktasında bir toplum bilinci yaratma amacında olduğu ve -mış gibi çevreciliğin uzağında, gerçek bir yeşil söyleme sahip olduğu sonucuna varılmıştır.
İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2020
iii rejimler, muhafazakârlık ve bundan ileri gelen tutucu/kapalı toplum yapısı, ırkçı, milliyetçi... more iii rejimler, muhafazakârlık ve bundan ileri gelen tutucu/kapalı toplum yapısı, ırkçı, milliyetçi, ataerkil, homofobik ideolojiler, cinsel sapkınlıklar, Doğuyla ilişkilendirilen egzotik, mistik hikayeler, politik konulardan özellikle Kürt meselesi gibi aslında birbirine çok benzer konular üzerinden konumlandırıldığı gözlemlenmiştir.
Son Dönem Türk Sinemasına Bakış, Şükrü Sim (Ed.), Eğitim Yayınevi, 2019.
Filmvisio, 2023
Bu çalışmanın konusu, yönetmenliğini Engin Ayça'nın yaptığı Soğuktu ve Yağmur Çiseliyordu (1991) ... more Bu çalışmanın konusu, yönetmenliğini Engin Ayça'nın yaptığı Soğuktu ve Yağmur Çiseliyordu (1991) adlı filmin, ölüm ve zaman kavramlarının merkeze alınarak çözümlenmesidir. Filme dair alanyazındaki boşluktan ileri gelen çalışmada, felsefi kavramlarla birlikte filmdeki göstergeleri, imgeleri, içeriği çözümlemek ve anlamlı bir bütün hâline getirmek amaçlanmaktadır. Göstergebilimsel yöntemin uygulandığı çalışmanın teorik çerçevesi için başta ölüm ve zaman olmak üzere; yabancılaşma, persona, pişmanlık gibi çeşitli kavramlar felsefi literatürdeki referanslarıyla irdelenmiştir. Ardından bu kavramlar, birer tema ve örüntü olarak da takip edilmiş ve filmin anlatısında yer alan; yan anlam, metafor, metonomi ve çatışkılar eşliğinde analiz edilerek, felsefi kavramların filmin içeriğindeki tezahürleri araştırılmıştır. Araştırmaya göre; Cemal Bey'in ölüm haberinin Leyla Hanım için, Karl Jaspers'in ifadesiyle âdeta bir sınır durum niteliği taşıdığı görülmüştür. Martin Heidegger'in söylediği gibi, Leyla Hanım ölümle karşı karşıya geldiğinde kendisinin kim olduğunu, gayrisahih varoluşunu da sorgulamaya başlamıştır. Yıllardır başkalarının kendisini tanımladığı bir personayla yaşadığını fark eden Leyla Hanım'ı yalnızca Cemal Bey, maskesinin ötesinde görmüştür. Ölüm haberinin ardından gündelik yaşamına karşı bir mesafe alan Leyla Hanım'ın filmde de daha otantik bir varoluşa doğru dönüşümü takip edilmektedir. Filmin hem biçimsel hem içeriksel anlamda parçaladığı çizgisel zaman modeliyle birlikte takip edilen bütünsel zaman anlayışı ve 'şimdi'ye eklemlenen geçmiş ile edimselleşen anı-imgeler ise anlatı boyunca Bergsoncu süre ve bellek izleklerinin takip edilmesini sağlayan unsurlardır. Sonuç olarak makalede, filmin içeriğinin felsefi bir çözümleme için hem uygun bir zemin sunduğu hem de zengin bir okumayı sağladığı gösterilmektedir..
İstanbul Aydın Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2022
Çevre sorunlarının geçmişi insanlık tarihi kadar eski olmakla birlikte, insanın çevreye karşı ola... more Çevre sorunlarının geçmişi insanlık tarihi kadar eski olmakla birlikte, insanın çevreye karşı olan tahribatı 19. yy. Sanayi Devrimi ile birlikte ciddi boyutlarda artmaya başlamış, yine sanayi devriminin sonuçlarıyla ortaya çıkan tüketim toplumu olgusu ile de insan ve doğa kavramları bütüncüllükten sıyrılan, ayrışan, ikilemli bir yapıya dönüşmüştür. Günümüzde ise bu durum artarak devam ederken, çevre sorunları ekolojik kriz boyutuna ulaşmış ve küresel ölçeğe taşınmıştır. Doğa, bir yandan nesne olarak görülüp insan faydasına olacak biçimde sömürülürken, diğer yandan, sömürmenin sonuçlarıyla gelen olumsuz etkilere karşı çevresel hassasiyetler gelişmiştir. Gerçeklikten, yani toplumsal yaşamda var olan konulardan oldukça fazla beslenen sinemada da çevresel sorunlar uzun yıllardır farklı bakış açıları ve türlerle ele alınmaktadır. Bu kapsamda üretilen filmler sayısal olarak özellikle son yıllarda artış göstermiştir. Türk Sineması, çevre problemlerini ele almada niceliksel olarak hâlâ eksikse de nitelikli ve tutarlı örnekler verebilmiştir. Bu çalışmada son dönem Türk Sineması’nda yeni içerik, dil ve üslup arayışlarında olan ve bu doğrultuda filmler yapan Derviş Zaim’in, insan türünün doğayı dönüştürme algısına vurgu yapan Devir, Balık ve Rüya adlı üç filmi, ekoeleştirel paradigma çerçevesinde incelenmiş, bulgular betimsel analiz yöntemiyle yorumlanmıştır. Doğa-insan üçlemesi şeklinde de adlandırılan bu filmlerin, insanın doğa ile ilişkisini sekteye uğratan kapitalizm olgusundan, insanın kendisini doğanın efendisi olarak gördüğü madunluk ilişkisine, kent ekolojisinden, şehirlerin doğanın antitezi olmayıp onun sosyal yapılanmaları olduğu fikrine dayanan sosyodoğa kavramına kadar dikkat çekme noktasında bir toplum bilinci yaratma amacında olduğu ve -mış gibi çevreciliğin uzağında, gerçek bir yeşil söyleme sahip olduğu sonucuna varılmıştır.