Nusret Ersoz | Karamanoglu Mehmetbey University (original) (raw)

Papers by Nusret Ersoz

Research paper thumbnail of Patrick McCabe’İn the Butcher Boy Adli Romaninda Kötücül Nostalji̇

HUMANITAS - Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi

Nostalgia etymologically corresponds to a longing for returning to a euphoric place or time in pa... more Nostalgia etymologically corresponds to a longing for returning to a euphoric place or time in past. In some cases (i.e. post-traumatic states), the acuteness of nostalgic feelings is pathologically aggravated so as to lead individual to some belligerent and even delinquent conducts. This sort of a ‘malignant’ nostalgia is delineated by Patrick McCabe, a pre-eminent contemporary Irish novelist, in his most acclaimed novel, The Butcher Boy (1992). McCabe’s protagonist, the schoolboy Francie Brady, undergoes a series of traumatic incidents triggered by his dysfunctional family, hypocritical and self-centered milieu and the corrupt public institutions. This paper, suggesting that nostalgia becomes a pathology in Francie’s case, discusses the ways in which Francie, being overcome with a pathetic obsession to bring the past back, loses his touch with the reality of the present.. This paper also argues that the protagonist’s domestic sense of nostalgia represents a longing for reattaining...

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of “Hayat efsaneyi tekrar eder!”: Orhan Pamuk’un Kırmızı Saçlı Kadın adlı romanına Jungçu bir bakış

RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, 2019

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of A Coche-Cama of One's Own Traces of Literary Modernism in Colm Toibin's The South

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of ‘THEM WAS THE DAYS’: MALIGNANT NOSTALGIA IN PATRICK MCCABE’S "THE BUTCHER BOY"

HUMANITAS, 2021

Nostalgia etymologically corresponds to a longing for returning to a euphoric place or time in pa... more Nostalgia etymologically corresponds to a longing for returning to a euphoric place or time in past. In some cases (i.e. post-traumatic states), the acuteness of nostalgic feelings is pathologically aggravated so as to lead individual to some belligerent and even delinquent conducts. This sort of a 'malignant' nostalgia is delineated by Patrick McCabe, a pre-eminent contemporary Irish novelist, in his most acclaimed novel, "The Butcher Boy" (1992). McCabe's protagonist, the schoolboy Francie Brady, undergoes a series of traumatic incidents triggered by his dysfunctional family, hypocritical and self-centered milieu and the corrupt public institutions. This paper, suggesting that nostalgia becomes a pathology in Francie's case, discusses the ways in which Francie, being overcome with a pathetic obsession to bring the past back, loses his touch with the reality of the present. This paper also argues that the protagonist's domestic sense of nostalgia represents a longing for reattaining traditional Irish identity.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of “Life follows myth!”: A Jungian reading of Orhan Pamuk’s The Red-Haired Woman

RumeliDE Journal of Language and Literature Studies , 2019

The Red-Haired Woman (2016) by Orhan Pamuk mirrors the east-west dichotomy by father-son relation... more The Red-Haired Woman (2016) by Orhan Pamuk mirrors the east-west dichotomy by father-son relationship. The author integrates the narratives of King Oedipus and Rostam and Sohrab in the nucleus of the text and the protagonist's experiences; thereby, he not only brings a dual approach to the question of becoming an individual but manifests the inevitability of fate via myths turning into reality. Pamuk's literary modus operandi in the novel lets coincidence find a palpable meaning and become the repetition of past incidents. Carl Gustav Jung's concepts of collective unconscious and archetype, in this respect, shed considerable light on the ways in which Pamuk's characters are led by some collectively shared entities. According to Jung, every individual possesses some reflexes, tendencies and instincts shared by all humanity and stored in the very depth of human mind. Jung argues that collective unconscious, being of primitive and universal quality, appears in dreams and myths and latently influences the way man thinks and behaves. Cem Çelik, the protagonist of The Red-Haired Woman, acts so as to exhibit this holistic influence particularly in terms of father-son relationship; to a great extent, his experiences are presented as recurrences of historical/mythical situations and occurrences that have been repeated throughout human history with cultural changes and manifested in myths. Hence, this paper aims to elucidate Pamuk's use of myths and discourses of patricide/filicide in The Red-Haired Woman through Jungian perspective.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of Samuel Butler'ın 'The Way of All Flesh' Adlı Romanında Toplum Eleştirisi

Batı Kültür ve Edebiyatlarında Yüzyıl Dönümü, 2017

İngiltere' de yüzyıl dönümü, yani on dokuzuncu yüzyıldan yirminci yüzyıla geçiş , Viktorya Çağı'n... more İngiltere' de yüzyıl dönümü, yani on dokuzuncu yüzyıldan yirminci
yüzyıla geçiş , Viktorya Çağı'nın sona ermesi ile gerçekleşmiştir. Viktorya dönemi toplumunun, tamamında olmasa da önemli bir kesiminde görülen yozlaşma, dönem içinde yazılan birçok edebiyat eserinde yansıtılmıştır. Charles Dickens, Charlotte Bronte ve George Eliot gibi yazarlar romanlarında dönemin sosyal / ahlaki çarpıklıklarına ayna tutan karakterlere yer vermişlerdir. Samuel Butler,. Oscar Wilde ve George Bemard Shaw gibi son Viktorya Dönemi yazarları ise eksik, yanlış ya da yozlaşmış düşündükleri toplum özelliklerini hicveden eserler bırakmışlardır. Bu çalışma Samuel Butler'ın 1873-1884 yılları arasında yazdığı , fakat ölümünden sonra 1903 yılında yayımlanan 'The Way of All Flesh' adlı romanında Viktorya Dönemi toplum yapısını hangi açılardan ele aldığını ve edebiyatı (özellikle hiciv sanatını) toplumsal gelişime için nasıl kullandığını araştırmaktadır.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of George Bernard Shaw’un Yenilikçi ve Reformcu Bakış Açısının 'Major Barbara' Adlı Oyunundaki Yansımaları

Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi, 2018

Bu çalışmanın amacı, İrlandalı oyun yazarı ve eleştirmen George Bernard Shaw’un, Yirminci Yüzyılı... more Bu çalışmanın amacı, İrlandalı oyun yazarı ve eleştirmen George Bernard Shaw’un, Yirminci Yüzyılın ilk yıllarında İngiliz toplumunda gözlemlediği sosyoekonomik sorunlara yönelik yenilikçi ve reformcu görüşlerini, yazarın Major Barbara adlı oyunu ile bağlantılı şekilde irdelemektir. Shaw, sürekli gelişimi ve ilerlemeyi esas alan bir anlayışa sahip olmuş ve bu anlayışını ‘Yaşam Gücü’ olgusu ile kavramsallaştırmıştır. Yazar, toplumsal kalkınma için bireylerin, geçerliliğini yitirmiş bazı geleneklerden sıyrılıp, iş gücünün sömürüsüne dayalı toplum düzenini sorgulamaları gerektiğini düşünmüştür. Özellikle işçi sınıfı mensuplarını, akılcı ve girişimci bir düşünce yapısına sahip olmadıkları için eleştiren Shaw, bu eleştirilerini Major Barbara’da yer verdiği karakterler ve olay akışı üzerinden dile getirmiştir. Shaw’un oyunda ele aldığı tartışma,
esasen, karakterlerin temsil ettiği iki zıt düşünce sisteminin ve yaşam felsefesinin karşı karşıya gelmesidir. Bu çatışma, erdemli yoksulluğu kabullenen ve yoksulluğu duygusal ve idealist bir şekilde yücelten gelenekçi anlayış ile bireyselliği temel alıp olaylara ve kişilere gerçekçi ve pragmatist bakan, sefaleti asla kabul etmeyip yaşam şartlarını geliştirmeye çalışan yenilikçi anlayış arasındadır. Bu iki karşıt yaklaşımdan ilki, oyuna adını veren Barbara karakteri ile temsil edilirken, ikincisi Barbara’nın babası, Andrew Undershaft tarafından kişiselleştirilir. Shaw kuşkusuz Undershaft’ın yanındadır ve bu karakter, bir bakıma, yazarın oyundaki sözcüsüdür. Undershaft’ın, diğer tüm karakterler ile girdiği derin ve çoğu zaman nükteli tartışmalar oyunun temelini oluştururken, Shaw’un yenilikçi ve reformcu bakış açısını da ortaya koyar.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of Hanif Kureishi'nin We're Not Jews Adlı Öyküsünde Ulusötesilik

Batı Kültür ve Edebiyatlarında 20. Yüzyıl, 2018

Hanif 'Kureishi'nin We're Not Jews 'Adlı Öyküsünde Ulusötesilik Pakistan kökenli İngiliz yazar H... more Hanif 'Kureishi'nin We're Not Jews 'Adlı Öyküsünde Ulusötesilik

Pakistan kökenli İngiliz yazar Hanif Kureishi, adı geçen eserinde, İngiltere'de farklı etnik kökene sahip kişilerin maruz kaldığı ayrımcılığı ve ırkçılığı bir çocuğun bakış açısıyla aktarır. Bu çalışma, Kureishi'nin öyküsünü ulusötesilik bağlamında incelemektedir.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Conference Presentations by Nusret Ersoz

Research paper thumbnail of A Coche Cama of One’s Own: Traces of Literary Modernism in Colm Toibin’s The South

International Modernism and Postmodernism Studies Conference, 2021

Colm Toibin’s debut novel, The South (1990), tells of a Protestant Irish painter, Katherine Proct... more Colm Toibin’s debut novel, The South (1990), tells of a Protestant Irish painter, Katherine Proctor, who decides to live her life in her own way and, leaving her husband and son behind, takes an unplanned journey to Barcelona. The novel, after its belated publication, provided Toibin a secure position among young Irish writers with a bright future career. Toibin’s success in The South lies in his astute exploration of distant and emotionally reserved protagonist’s innermost longings, senses of lacking and intricate relationship with her past and present. This exploration, which gestates in Toibin’s later writings and proves a ‘Toibinian’ hallmark, also lets the reader have an insight into the effects of The Troubles and the Spanish Civil War on individual psychology. Katherine’s journey to have a ‘new start’ as conveyed in the novel represents her absolute rejection of psychological and physical encumbrances embodied by wifedom, motherhood and domesticity. Her isolation, self-exile and inner/outer quest as products of her thirst for living as she pleases can be considered reminiscences of the characters created by modernist vanguard. Besides, modernist writers’ narrative techniques and treatment/understanding of human nature can be observed in The South, which lets the novel be read as a modernist text. This paper, in this respect, contends that The South depends, in context, narration and structure, on the essentials of modernist literature and seeks to explicate the ways in which the novel traces modernist literary art.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of National and Cultural Memory in Colm Toibin's 'The Heather Blazing'

Memory in Western Literature, 2018

This paper aims to manifest the ways in which Colm Tóibín deals with Irish nationalism and cultur... more This paper aims to manifest the ways in which Colm Tóibín deals with Irish nationalism and culture through the memories of his protagonist in 'The Heather Blazing'. Drawing on his own and his father’s childhood memories as well as his first-hand experiences of working as a journalist at the Irish Supreme Court, Tóibín creates a fictional realm which is sharply divided by the conflicting perspectives of the past and present Irish societies. This realm is embodied in the protagonist, Eamon Redmon, a high court judge. As a figure who was raised at the core of nationalist ideology and Catholic conservatism, Redmon is unable to establish an identity which fits the modernized and liberalized Irish community of the late Twentieth century. His mind is replete with the vestiges of Irish nationalist spirit and conservative culture as revealed through the narratives of his memories. Even though he seems to have abandoned his religious and nationalist views, his memory functions as a secure store which he recurrently visits. In his memory, concepts of moral / cultural conservatism and patriotism are personified in his father and Éamon De Valera, the prominent Irish politician after whom Redmon is named. From a broader perspective, Redmon’s personal memory represents the collective memory of the whole Irish nation which has been transformed into an internationalized / liberalized secular country while arguably bound to its traditional identity.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of John McGahern'in 'The Dark' Adlı Romanında Çoklu Bakış Açısının İşlevleri

Karaman I. Uluslararası Dil ve Edebiyat Kongresi Bildiri Kitabı, 2018

İrlandalı roman yazarı John McGahern (1934-2006), eserlerinde ana karakterlerin psikolojisini etk... more İrlandalı roman yazarı John McGahern (1934-2006), eserlerinde ana karakterlerin psikolojisini etkili bir dille yansıtması ve 1950 sonrası İrlanda toplumunu, özellikle Katoliklik ve kırsal yaşam bağlamında tüm gerçekliği ile ele alması nedeniyle çağdaş batı edebiyatının önemli figürleri arasında gösterilir. Annesini küçük yaşta kaybetmesi ve babasının da kavgacı ve geçimsiz bir karaktere sahip olması, McGahern’in, bir taraftan zor bir çocukluk ve gençlik dönemi geçirmesine, diğer yandan edebiyata ilgi duymasına neden olmuştur. Eserlerinde otobiyografik öğelere sıklıkla yer veren yazar, 1965 yılında yayımlanan 'The Dark' adlı romanında, eser boyunca adı geçmeyen, babası ve kız kardeşleri ile İrlanda kırsalında, küçük bir evde yaşayan, genç bir erkek karakterin iç dünyasına yoğunlaşır. Babasının soyadı Mahoney ile adlandırılabilen genç Mahoney, baba baskısı altında büyüyen, dini ve seküler yaşam arasında ikilemde kalan, geleceği ile ilgili maddi endişeleri olan, yalnız bir karakter olarak tasvir edilir. McGahern, genç Mahoney’nin içsel yaşantısını çoklu bakış açısıyla, yani birinci, ikinci ve üçüncü şahıs anlatıcıya yer vererek sunar. Edebi metinlerde az rastlanan bu üslup, romana birçok açıdan zenginlik ve derinlik katar. Bu çalışma, 'The Dark’da birden fazla bakış açısı kullanımının, olay örgüsünü ve karakter psikolojisini yansıtmadaki işlevlerini irdelemeyi amaçlamaktadır.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Books by Nusret Ersoz

Research paper thumbnail of Boundaries of the Field Borders of the Mind Patrick Kavanagh's "Tarry Flynn"

Exploring Borders and Boundaries in the Humanities, 2021

Patrick Kavanagh (1904-1967), in his most acclaimed novel, "Tarry Flynn" (1948), gives the accoun... more Patrick Kavanagh (1904-1967), in his most acclaimed novel, "Tarry Flynn" (1948), gives the account of a young farmer as well as providing an authentic portrayal of the life and mentality of the Irish peasantry in the 1930s. Cavan, the locale limned in the novel, is characterized by the traditional, conservative, religious and parochial outlook of its residents. Struck by poverty and struggling to survive by hinging on farming, people of the village confine themselves dogmatically to the principles and limitations of the Catholic Church. Tarry Flynn, Kavanagh’s eponymous protagonist, on the other hand, is distinguished from the rest of this insular community. Tarry is the portrait of an artist as a farmer; he is a poet and avid reader of literature who is frequently absorbed in his dreams while working in his beloved potato and turnip fields. He is an impassioned and unorthodox individualist who descries the beauty in details and feels allured by the charms of nature. His artistic spirit and powerful imagination enable him to go beyond ‘boundaries of the field and borders of the mind’ drawn by the Church and society’s restrictive conventions. The issue of border, in this respect, is considered a significant leitmotif metaphorically woven in the narrative. This paper argues that Tarry Flynn, as a work by an author ahead of his time, is an explicit and audacious challenge to Ireland’s sociocultural constraints which generated the borders and limits in Irish people’s lives for ages.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of Reading Orwell's Nineteen Eighty-Four as a Manifesto for Moderation and Decency

Utopian Possibilities: Models, Theories and Critiques, 2023

Orwell’s bleak depiction of life as dehumanized by a political authority relentless in its oppres... more Orwell’s bleak depiction of life as dehumanized by a political authority
relentless in its oppression forms the kernel of Nineteen Eighty-Four. The ways in which Winston Smith, as an embodiment of the “common man” is devastated intellectually, emotionally, and physically have been often explored with insights gained from Orwell’s arguments on poverty, inequality, ignorance, assimilation, and a lack of freedom of thought, speech, will, and action. Yet, the concepts of moderation and “decency” remain relatively less discussed in connection with Nineteen Eighty-Four, in spite of their foremost relevance to Orwell’s notion of an ameliorated personal and social life. In this respect, the argument of this essay is that, in Nineteen Eighty-Four, as much as delineating a dystopic future in which man is dispossessed of his fundamental needs, Orwell puts a stress on the essentiality of moderation and decency on personal and political levels. The essay also suggests that absence of moderation and decency characterizes the fictional landscape that defines Nineteen Eighty-Four as a dystopian novel.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of PATRICK MCCABE (1955-)

SWIFT’TEN MCPHERSON’A İRLANDALI EDEBİYATÇILAR, 2022

Çağdaş İrlanda romanının öncü yazarlarından biri olan Patrick McCabe, İrlanda’nın kuzey sınırında... more Çağdaş İrlanda romanının öncü yazarlarından biri olan
Patrick McCabe, İrlanda’nın kuzey sınırında küçük bir şehir
olanClones’da dünyaya gelmiştir. Çocukluk ve gençlikyıllarını
dabuşehirde geçiren McCabe, St. Patrick College’daki eğitimi
sonrasında Dublin’de öğretmenlik yapmış ve 1985’te Londra’ya
taşınarak mesleğine burada devam etmiştir. Müziğe ve özellikle
edebiyata yoğun ilgi duyan yazar, Londra’da çalıştığı dönemde
gündüz öğretmenlik yaparken akşamları da edebî çalışmalarına
yoğunlaşmış ve roman yazmıştır. McCabe’in, sorunlu bir aile
ortamında büyümesi ve öğretmen olarak çalıştığı dönemde
otizmli ve davranışsal sorunları olan çocuklarla da ilgilenmiş
olması, eserlerinde sıklıkla yer verdiği psikolojik sorunlar
yaşayan karakterlerin oluşumuna etki etmiştir.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of COLM TOIBIN (1955-)

SWIFT’TEN MCPHERSON’A İRLANDALI EDEBİYATÇILAR, 2022

Çağdaş İrlanda edebiyatının önde gelen roman yazarlarından olan Colm Tóibín, 1955 yılında, İrland... more Çağdaş İrlanda edebiyatının önde gelen roman yazarlarından olan Colm Tóibín, 1955 yılında, İrlanda’nın güneydoğusundaki Enniscorthy’de doğmuştur. Babasının İrlanda bağımsızlık mücadelesinde aktif rol almış olması ve doğduğuşehrin de bu mücadele sürecinde merkezî bir konumda olması nedeniyle Tóibín, İrlanda milliyetçiliğinin yoğunlukla yaşandığı bir çevrede büyümüştür. On iki yaşında babasını kaybeden yazar, Saint Peter’s College’da Katolik odaklı bir eğitim alsa da dinî yaşam tarzını benimsememiş, University College Dublin’de tarih ve İngiliz edebiyatı alanlarında eğitimine devam etmiştir. Tóibín, 1975 yılındaki mezuniyetinin hemen ardından Barcelona’ya gitmiş ve burada üç seneboyunca İngilizce öğretmeni olarak çalışmıştır. İrlanda’ya döndükten sonra gazetecilik mesleğine yönelen Tóibín, çeşitli gazetelerde köşe yazarlığı ve editörlük yapmış, gezi yazıları kaleme almış ve mesleği gereği Güney Amerika ve Afrika’da bulunmuştur.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of LANGUAGE CONTACT IN POSTCOLONIAL CONTEXT and V. S. NAIPAUL’S IN A FREE STATE

Contributions on the Topic of Language Contact, 2021

The fact that literature is in a close contact with linguistics lets the issue of language contac... more The fact that literature is in a close contact with linguistics lets the issue of language contact easily cross linguistics into fictional universes. Among many other literary periods or movements, postcolonial literature could well be reckoned as a landscape in which marks of intercultural, and therefore inter-lingual activities are observed. Colonial and postcolonial periods, being among the apexes of transcultural/national movements in human history, are fundamentally times of interaction among societies, their cultures and languages. Postcolonial literature is therefore a convenient sub-field for the discussions and studies on language contact. In this respect, the current chapter aims to elucidate manifestations and functions of language contact in postcolonial context and, particularly, in V. S. Naipaul’s Booker-winner In A Free State (1971).

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of İkinci Dünya Savaşı İngiliz Şiiri ve Keith Douglas

İkinci Dünya Savaşı İngiliz Şiiri ve Keith Douglas, 2021

İkinci Dünya Savaşı’nı, bir önceki dünya savaşından farklı kılan en belirgin yönleri gelişmiş sav... more İkinci Dünya Savaşı’nı, bir önceki dünya savaşından farklı kılan en belirgin yönleri gelişmiş savaş teknolojisi ve makineleşme nedeniyle, askerlerin fiziksel çatışmaya girdiği cephe savaşının etkisinin azalması, savaşın şehir merkezlerine uzanması ve savaş tarihinde görülmüş en yüksek sayıda ölü ve yaralının olmasıdır. Savaş öncesi dönemde İngiltere’de yaşanılan ekonomik sorunlar, Hitler’in İngiltere’yi ele geçirme ihtimali ve İngiltere’nin savaşa dahil olduktan sonraki yaklaşık sekiz ay boyunca ciddi bir çatışmaya girmemesi, İngiliz halkının ve askerlerinin savaşı endişe ile karşılamasında rol oynamıştır. Belirsizlik, umutsuzluk ve tedirginlik duyguları, İkinci Dünya Savaşı İngiliz şiirinin genelinde ve savaşı İngiltere’den uzakta, cephede savaşarak geçiren İngiliz asker şairlerin eserlerinde gözlemlenmiştir. Bu çalışma İkinci Dünya Savaşı İngiliz şiirine genel bir bakış sunmayı amaçlamakta ve savaş şairleri arasında önemli bir yere sahip olan Keith Douglas’ın, edebi kişiliği, üslubu ve savaş olgusuna yaklaşımı nedeniyle çağdaşlarından ayrıldığı görüşünü savunmaktadır. Bu çerçevede, ilk aşamada İkinci Dünya Savaşı’nın dünyada ve İngiltere’de nasıl başladığı, devam ettiği ve sonlandığı kısaca açıklanmaktadır. Savaşın İngiliz toplumu üzerindeki etkisi genel hatlarıyla belirtilmektedir. 1940’lı yıllarda ortaya çıkan ‘Yeni Apokaliptik’ şairlerin ve savaş sırasında İngiltere’de kalan şairlerin eserlerine kısaca değinilmektedir. 1914-1918 yılları arasında gerçekleşen ‘Büyük Savaş’ ile İkinci Dünya Savaşı arasındaki bazı farklılıklar da dikkate alınarak, İkinci Dünya Savaşı İngiliz şiirinin, bir önceki dönem İngiliz savaş şiirinden hangi yönleriyle farklılaştığı tartışılmaktadır. İkinci Dünya Savaşı İngiliz şiirinin öncü şairleri arasında yer alan Keith Douglas, hayatı, edebi kişiliği ve kendine özgü şiirsel üslubu ile irdelenmektedir. Douglas’ın ve şiirlerinin, kendi çağdaşlarından ve onların eserlerinden hangi yönleriyle ayrıldığı, şairin öne çıkan bazı şiirleri üzerinden açıklanmaktadır.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of İngiliz Şiirinde Birinci Dünya Savaşı, Edmund Blunden ve Undertones of War

İngiliz Şiirinde Birinci Dünya Savaşı, Edmund Blunden ve Undertones of War, 2020

İngiliz edebiyatında, Birinci Dünya Savaşı’nı konu alan edebi eserlerin çoğunlukla şiir türünde g... more İngiliz edebiyatında, Birinci Dünya Savaşı’nı konu alan edebi
eserlerin çoğunlukla şiir türünde görülmesi, kuşkusuz, savaşın neden olduğu korku, umutsuzluk, vatanseverlik gibi duyguların normalden çok daha şiddetli şekilde hissedilmesi ile ilişkilidir. Diğer yandan, savaş halinin, sivil halkın ve milyonlarca askerin zihnine yerleştirdiği, zamanın kısıtlı olduğu düşüncesi, çabuk düşünmenin ve hareket etmenin gerekliliği ve ruh halinin ani değişimlere maruz kalması, savaş anlatısı ile bağlantılı edebi yönelimin şiire kaymasını tetiklemiştir. Modernist şairlerin eserleri ile paralel özellikler gösteren İngiliz savaş şiiri, cephede savaşan asker şairlerin tecrübelerini konu alması yönüyle literatürde kendine özgü bir konuma sahip olmuştur. Savaş sonrası dönemde, şiirin yanı sıra, yine şairlerin yazdıkları anı kitapları da onların savaşta yaşadıklarını ve kolayca atlatamadıklarını dış dünyaya aktarmalarını sağlamıştır. Edmund Blunden, Birinci Dünya Savaşı’nın en kanlı muharebelerine tanıklık etmiş bir şair olarak, yazdığı şiirlerle, İngiliz savaş edebiyatına katkıda bulunmuştur. Blunden, 1928 yılında yayımlanan anı kitabı Undertones of War ile daha çok tanınmıştır; bu eser, etrafı şiddetle çevrili bir şairin, edebiyat ve doğa sevgisi ile savaşın kaosundan zihnen de olsa uzaklaşabileceğini göstermesi açısından öne çıkar. Bu çalışma, İngiliz savaş şiirine genel bir bakış sunduktan sonra, Edmund Blunden’ın edebi yönünü ve Undertones of War’un şiirselliğini açıklamayı amaçlamaktadır.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of Patrick McCabe’İn the Butcher Boy Adli Romaninda Kötücül Nostalji̇

HUMANITAS - Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi

Nostalgia etymologically corresponds to a longing for returning to a euphoric place or time in pa... more Nostalgia etymologically corresponds to a longing for returning to a euphoric place or time in past. In some cases (i.e. post-traumatic states), the acuteness of nostalgic feelings is pathologically aggravated so as to lead individual to some belligerent and even delinquent conducts. This sort of a ‘malignant’ nostalgia is delineated by Patrick McCabe, a pre-eminent contemporary Irish novelist, in his most acclaimed novel, The Butcher Boy (1992). McCabe’s protagonist, the schoolboy Francie Brady, undergoes a series of traumatic incidents triggered by his dysfunctional family, hypocritical and self-centered milieu and the corrupt public institutions. This paper, suggesting that nostalgia becomes a pathology in Francie’s case, discusses the ways in which Francie, being overcome with a pathetic obsession to bring the past back, loses his touch with the reality of the present.. This paper also argues that the protagonist’s domestic sense of nostalgia represents a longing for reattaining...

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of “Hayat efsaneyi tekrar eder!”: Orhan Pamuk’un Kırmızı Saçlı Kadın adlı romanına Jungçu bir bakış

RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, 2019

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of A Coche-Cama of One's Own Traces of Literary Modernism in Colm Toibin's The South

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of ‘THEM WAS THE DAYS’: MALIGNANT NOSTALGIA IN PATRICK MCCABE’S "THE BUTCHER BOY"

HUMANITAS, 2021

Nostalgia etymologically corresponds to a longing for returning to a euphoric place or time in pa... more Nostalgia etymologically corresponds to a longing for returning to a euphoric place or time in past. In some cases (i.e. post-traumatic states), the acuteness of nostalgic feelings is pathologically aggravated so as to lead individual to some belligerent and even delinquent conducts. This sort of a 'malignant' nostalgia is delineated by Patrick McCabe, a pre-eminent contemporary Irish novelist, in his most acclaimed novel, "The Butcher Boy" (1992). McCabe's protagonist, the schoolboy Francie Brady, undergoes a series of traumatic incidents triggered by his dysfunctional family, hypocritical and self-centered milieu and the corrupt public institutions. This paper, suggesting that nostalgia becomes a pathology in Francie's case, discusses the ways in which Francie, being overcome with a pathetic obsession to bring the past back, loses his touch with the reality of the present. This paper also argues that the protagonist's domestic sense of nostalgia represents a longing for reattaining traditional Irish identity.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of “Life follows myth!”: A Jungian reading of Orhan Pamuk’s The Red-Haired Woman

RumeliDE Journal of Language and Literature Studies , 2019

The Red-Haired Woman (2016) by Orhan Pamuk mirrors the east-west dichotomy by father-son relation... more The Red-Haired Woman (2016) by Orhan Pamuk mirrors the east-west dichotomy by father-son relationship. The author integrates the narratives of King Oedipus and Rostam and Sohrab in the nucleus of the text and the protagonist's experiences; thereby, he not only brings a dual approach to the question of becoming an individual but manifests the inevitability of fate via myths turning into reality. Pamuk's literary modus operandi in the novel lets coincidence find a palpable meaning and become the repetition of past incidents. Carl Gustav Jung's concepts of collective unconscious and archetype, in this respect, shed considerable light on the ways in which Pamuk's characters are led by some collectively shared entities. According to Jung, every individual possesses some reflexes, tendencies and instincts shared by all humanity and stored in the very depth of human mind. Jung argues that collective unconscious, being of primitive and universal quality, appears in dreams and myths and latently influences the way man thinks and behaves. Cem Çelik, the protagonist of The Red-Haired Woman, acts so as to exhibit this holistic influence particularly in terms of father-son relationship; to a great extent, his experiences are presented as recurrences of historical/mythical situations and occurrences that have been repeated throughout human history with cultural changes and manifested in myths. Hence, this paper aims to elucidate Pamuk's use of myths and discourses of patricide/filicide in The Red-Haired Woman through Jungian perspective.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of Samuel Butler'ın 'The Way of All Flesh' Adlı Romanında Toplum Eleştirisi

Batı Kültür ve Edebiyatlarında Yüzyıl Dönümü, 2017

İngiltere' de yüzyıl dönümü, yani on dokuzuncu yüzyıldan yirminci yüzyıla geçiş , Viktorya Çağı'n... more İngiltere' de yüzyıl dönümü, yani on dokuzuncu yüzyıldan yirminci
yüzyıla geçiş , Viktorya Çağı'nın sona ermesi ile gerçekleşmiştir. Viktorya dönemi toplumunun, tamamında olmasa da önemli bir kesiminde görülen yozlaşma, dönem içinde yazılan birçok edebiyat eserinde yansıtılmıştır. Charles Dickens, Charlotte Bronte ve George Eliot gibi yazarlar romanlarında dönemin sosyal / ahlaki çarpıklıklarına ayna tutan karakterlere yer vermişlerdir. Samuel Butler,. Oscar Wilde ve George Bemard Shaw gibi son Viktorya Dönemi yazarları ise eksik, yanlış ya da yozlaşmış düşündükleri toplum özelliklerini hicveden eserler bırakmışlardır. Bu çalışma Samuel Butler'ın 1873-1884 yılları arasında yazdığı , fakat ölümünden sonra 1903 yılında yayımlanan 'The Way of All Flesh' adlı romanında Viktorya Dönemi toplum yapısını hangi açılardan ele aldığını ve edebiyatı (özellikle hiciv sanatını) toplumsal gelişime için nasıl kullandığını araştırmaktadır.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of George Bernard Shaw’un Yenilikçi ve Reformcu Bakış Açısının 'Major Barbara' Adlı Oyunundaki Yansımaları

Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi, 2018

Bu çalışmanın amacı, İrlandalı oyun yazarı ve eleştirmen George Bernard Shaw’un, Yirminci Yüzyılı... more Bu çalışmanın amacı, İrlandalı oyun yazarı ve eleştirmen George Bernard Shaw’un, Yirminci Yüzyılın ilk yıllarında İngiliz toplumunda gözlemlediği sosyoekonomik sorunlara yönelik yenilikçi ve reformcu görüşlerini, yazarın Major Barbara adlı oyunu ile bağlantılı şekilde irdelemektir. Shaw, sürekli gelişimi ve ilerlemeyi esas alan bir anlayışa sahip olmuş ve bu anlayışını ‘Yaşam Gücü’ olgusu ile kavramsallaştırmıştır. Yazar, toplumsal kalkınma için bireylerin, geçerliliğini yitirmiş bazı geleneklerden sıyrılıp, iş gücünün sömürüsüne dayalı toplum düzenini sorgulamaları gerektiğini düşünmüştür. Özellikle işçi sınıfı mensuplarını, akılcı ve girişimci bir düşünce yapısına sahip olmadıkları için eleştiren Shaw, bu eleştirilerini Major Barbara’da yer verdiği karakterler ve olay akışı üzerinden dile getirmiştir. Shaw’un oyunda ele aldığı tartışma,
esasen, karakterlerin temsil ettiği iki zıt düşünce sisteminin ve yaşam felsefesinin karşı karşıya gelmesidir. Bu çatışma, erdemli yoksulluğu kabullenen ve yoksulluğu duygusal ve idealist bir şekilde yücelten gelenekçi anlayış ile bireyselliği temel alıp olaylara ve kişilere gerçekçi ve pragmatist bakan, sefaleti asla kabul etmeyip yaşam şartlarını geliştirmeye çalışan yenilikçi anlayış arasındadır. Bu iki karşıt yaklaşımdan ilki, oyuna adını veren Barbara karakteri ile temsil edilirken, ikincisi Barbara’nın babası, Andrew Undershaft tarafından kişiselleştirilir. Shaw kuşkusuz Undershaft’ın yanındadır ve bu karakter, bir bakıma, yazarın oyundaki sözcüsüdür. Undershaft’ın, diğer tüm karakterler ile girdiği derin ve çoğu zaman nükteli tartışmalar oyunun temelini oluştururken, Shaw’un yenilikçi ve reformcu bakış açısını da ortaya koyar.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of Hanif Kureishi'nin We're Not Jews Adlı Öyküsünde Ulusötesilik

Batı Kültür ve Edebiyatlarında 20. Yüzyıl, 2018

Hanif 'Kureishi'nin We're Not Jews 'Adlı Öyküsünde Ulusötesilik Pakistan kökenli İngiliz yazar H... more Hanif 'Kureishi'nin We're Not Jews 'Adlı Öyküsünde Ulusötesilik

Pakistan kökenli İngiliz yazar Hanif Kureishi, adı geçen eserinde, İngiltere'de farklı etnik kökene sahip kişilerin maruz kaldığı ayrımcılığı ve ırkçılığı bir çocuğun bakış açısıyla aktarır. Bu çalışma, Kureishi'nin öyküsünü ulusötesilik bağlamında incelemektedir.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of A Coche Cama of One’s Own: Traces of Literary Modernism in Colm Toibin’s The South

International Modernism and Postmodernism Studies Conference, 2021

Colm Toibin’s debut novel, The South (1990), tells of a Protestant Irish painter, Katherine Proct... more Colm Toibin’s debut novel, The South (1990), tells of a Protestant Irish painter, Katherine Proctor, who decides to live her life in her own way and, leaving her husband and son behind, takes an unplanned journey to Barcelona. The novel, after its belated publication, provided Toibin a secure position among young Irish writers with a bright future career. Toibin’s success in The South lies in his astute exploration of distant and emotionally reserved protagonist’s innermost longings, senses of lacking and intricate relationship with her past and present. This exploration, which gestates in Toibin’s later writings and proves a ‘Toibinian’ hallmark, also lets the reader have an insight into the effects of The Troubles and the Spanish Civil War on individual psychology. Katherine’s journey to have a ‘new start’ as conveyed in the novel represents her absolute rejection of psychological and physical encumbrances embodied by wifedom, motherhood and domesticity. Her isolation, self-exile and inner/outer quest as products of her thirst for living as she pleases can be considered reminiscences of the characters created by modernist vanguard. Besides, modernist writers’ narrative techniques and treatment/understanding of human nature can be observed in The South, which lets the novel be read as a modernist text. This paper, in this respect, contends that The South depends, in context, narration and structure, on the essentials of modernist literature and seeks to explicate the ways in which the novel traces modernist literary art.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of National and Cultural Memory in Colm Toibin's 'The Heather Blazing'

Memory in Western Literature, 2018

This paper aims to manifest the ways in which Colm Tóibín deals with Irish nationalism and cultur... more This paper aims to manifest the ways in which Colm Tóibín deals with Irish nationalism and culture through the memories of his protagonist in 'The Heather Blazing'. Drawing on his own and his father’s childhood memories as well as his first-hand experiences of working as a journalist at the Irish Supreme Court, Tóibín creates a fictional realm which is sharply divided by the conflicting perspectives of the past and present Irish societies. This realm is embodied in the protagonist, Eamon Redmon, a high court judge. As a figure who was raised at the core of nationalist ideology and Catholic conservatism, Redmon is unable to establish an identity which fits the modernized and liberalized Irish community of the late Twentieth century. His mind is replete with the vestiges of Irish nationalist spirit and conservative culture as revealed through the narratives of his memories. Even though he seems to have abandoned his religious and nationalist views, his memory functions as a secure store which he recurrently visits. In his memory, concepts of moral / cultural conservatism and patriotism are personified in his father and Éamon De Valera, the prominent Irish politician after whom Redmon is named. From a broader perspective, Redmon’s personal memory represents the collective memory of the whole Irish nation which has been transformed into an internationalized / liberalized secular country while arguably bound to its traditional identity.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of John McGahern'in 'The Dark' Adlı Romanında Çoklu Bakış Açısının İşlevleri

Karaman I. Uluslararası Dil ve Edebiyat Kongresi Bildiri Kitabı, 2018

İrlandalı roman yazarı John McGahern (1934-2006), eserlerinde ana karakterlerin psikolojisini etk... more İrlandalı roman yazarı John McGahern (1934-2006), eserlerinde ana karakterlerin psikolojisini etkili bir dille yansıtması ve 1950 sonrası İrlanda toplumunu, özellikle Katoliklik ve kırsal yaşam bağlamında tüm gerçekliği ile ele alması nedeniyle çağdaş batı edebiyatının önemli figürleri arasında gösterilir. Annesini küçük yaşta kaybetmesi ve babasının da kavgacı ve geçimsiz bir karaktere sahip olması, McGahern’in, bir taraftan zor bir çocukluk ve gençlik dönemi geçirmesine, diğer yandan edebiyata ilgi duymasına neden olmuştur. Eserlerinde otobiyografik öğelere sıklıkla yer veren yazar, 1965 yılında yayımlanan 'The Dark' adlı romanında, eser boyunca adı geçmeyen, babası ve kız kardeşleri ile İrlanda kırsalında, küçük bir evde yaşayan, genç bir erkek karakterin iç dünyasına yoğunlaşır. Babasının soyadı Mahoney ile adlandırılabilen genç Mahoney, baba baskısı altında büyüyen, dini ve seküler yaşam arasında ikilemde kalan, geleceği ile ilgili maddi endişeleri olan, yalnız bir karakter olarak tasvir edilir. McGahern, genç Mahoney’nin içsel yaşantısını çoklu bakış açısıyla, yani birinci, ikinci ve üçüncü şahıs anlatıcıya yer vererek sunar. Edebi metinlerde az rastlanan bu üslup, romana birçok açıdan zenginlik ve derinlik katar. Bu çalışma, 'The Dark’da birden fazla bakış açısı kullanımının, olay örgüsünü ve karakter psikolojisini yansıtmadaki işlevlerini irdelemeyi amaçlamaktadır.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of Boundaries of the Field Borders of the Mind Patrick Kavanagh's "Tarry Flynn"

Exploring Borders and Boundaries in the Humanities, 2021

Patrick Kavanagh (1904-1967), in his most acclaimed novel, "Tarry Flynn" (1948), gives the accoun... more Patrick Kavanagh (1904-1967), in his most acclaimed novel, "Tarry Flynn" (1948), gives the account of a young farmer as well as providing an authentic portrayal of the life and mentality of the Irish peasantry in the 1930s. Cavan, the locale limned in the novel, is characterized by the traditional, conservative, religious and parochial outlook of its residents. Struck by poverty and struggling to survive by hinging on farming, people of the village confine themselves dogmatically to the principles and limitations of the Catholic Church. Tarry Flynn, Kavanagh’s eponymous protagonist, on the other hand, is distinguished from the rest of this insular community. Tarry is the portrait of an artist as a farmer; he is a poet and avid reader of literature who is frequently absorbed in his dreams while working in his beloved potato and turnip fields. He is an impassioned and unorthodox individualist who descries the beauty in details and feels allured by the charms of nature. His artistic spirit and powerful imagination enable him to go beyond ‘boundaries of the field and borders of the mind’ drawn by the Church and society’s restrictive conventions. The issue of border, in this respect, is considered a significant leitmotif metaphorically woven in the narrative. This paper argues that Tarry Flynn, as a work by an author ahead of his time, is an explicit and audacious challenge to Ireland’s sociocultural constraints which generated the borders and limits in Irish people’s lives for ages.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of Reading Orwell's Nineteen Eighty-Four as a Manifesto for Moderation and Decency

Utopian Possibilities: Models, Theories and Critiques, 2023

Orwell’s bleak depiction of life as dehumanized by a political authority relentless in its oppres... more Orwell’s bleak depiction of life as dehumanized by a political authority
relentless in its oppression forms the kernel of Nineteen Eighty-Four. The ways in which Winston Smith, as an embodiment of the “common man” is devastated intellectually, emotionally, and physically have been often explored with insights gained from Orwell’s arguments on poverty, inequality, ignorance, assimilation, and a lack of freedom of thought, speech, will, and action. Yet, the concepts of moderation and “decency” remain relatively less discussed in connection with Nineteen Eighty-Four, in spite of their foremost relevance to Orwell’s notion of an ameliorated personal and social life. In this respect, the argument of this essay is that, in Nineteen Eighty-Four, as much as delineating a dystopic future in which man is dispossessed of his fundamental needs, Orwell puts a stress on the essentiality of moderation and decency on personal and political levels. The essay also suggests that absence of moderation and decency characterizes the fictional landscape that defines Nineteen Eighty-Four as a dystopian novel.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of PATRICK MCCABE (1955-)

SWIFT’TEN MCPHERSON’A İRLANDALI EDEBİYATÇILAR, 2022

Çağdaş İrlanda romanının öncü yazarlarından biri olan Patrick McCabe, İrlanda’nın kuzey sınırında... more Çağdaş İrlanda romanının öncü yazarlarından biri olan
Patrick McCabe, İrlanda’nın kuzey sınırında küçük bir şehir
olanClones’da dünyaya gelmiştir. Çocukluk ve gençlikyıllarını
dabuşehirde geçiren McCabe, St. Patrick College’daki eğitimi
sonrasında Dublin’de öğretmenlik yapmış ve 1985’te Londra’ya
taşınarak mesleğine burada devam etmiştir. Müziğe ve özellikle
edebiyata yoğun ilgi duyan yazar, Londra’da çalıştığı dönemde
gündüz öğretmenlik yaparken akşamları da edebî çalışmalarına
yoğunlaşmış ve roman yazmıştır. McCabe’in, sorunlu bir aile
ortamında büyümesi ve öğretmen olarak çalıştığı dönemde
otizmli ve davranışsal sorunları olan çocuklarla da ilgilenmiş
olması, eserlerinde sıklıkla yer verdiği psikolojik sorunlar
yaşayan karakterlerin oluşumuna etki etmiştir.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of COLM TOIBIN (1955-)

SWIFT’TEN MCPHERSON’A İRLANDALI EDEBİYATÇILAR, 2022

Çağdaş İrlanda edebiyatının önde gelen roman yazarlarından olan Colm Tóibín, 1955 yılında, İrland... more Çağdaş İrlanda edebiyatının önde gelen roman yazarlarından olan Colm Tóibín, 1955 yılında, İrlanda’nın güneydoğusundaki Enniscorthy’de doğmuştur. Babasının İrlanda bağımsızlık mücadelesinde aktif rol almış olması ve doğduğuşehrin de bu mücadele sürecinde merkezî bir konumda olması nedeniyle Tóibín, İrlanda milliyetçiliğinin yoğunlukla yaşandığı bir çevrede büyümüştür. On iki yaşında babasını kaybeden yazar, Saint Peter’s College’da Katolik odaklı bir eğitim alsa da dinî yaşam tarzını benimsememiş, University College Dublin’de tarih ve İngiliz edebiyatı alanlarında eğitimine devam etmiştir. Tóibín, 1975 yılındaki mezuniyetinin hemen ardından Barcelona’ya gitmiş ve burada üç seneboyunca İngilizce öğretmeni olarak çalışmıştır. İrlanda’ya döndükten sonra gazetecilik mesleğine yönelen Tóibín, çeşitli gazetelerde köşe yazarlığı ve editörlük yapmış, gezi yazıları kaleme almış ve mesleği gereği Güney Amerika ve Afrika’da bulunmuştur.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of LANGUAGE CONTACT IN POSTCOLONIAL CONTEXT and V. S. NAIPAUL’S IN A FREE STATE

Contributions on the Topic of Language Contact, 2021

The fact that literature is in a close contact with linguistics lets the issue of language contac... more The fact that literature is in a close contact with linguistics lets the issue of language contact easily cross linguistics into fictional universes. Among many other literary periods or movements, postcolonial literature could well be reckoned as a landscape in which marks of intercultural, and therefore inter-lingual activities are observed. Colonial and postcolonial periods, being among the apexes of transcultural/national movements in human history, are fundamentally times of interaction among societies, their cultures and languages. Postcolonial literature is therefore a convenient sub-field for the discussions and studies on language contact. In this respect, the current chapter aims to elucidate manifestations and functions of language contact in postcolonial context and, particularly, in V. S. Naipaul’s Booker-winner In A Free State (1971).

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of İkinci Dünya Savaşı İngiliz Şiiri ve Keith Douglas

İkinci Dünya Savaşı İngiliz Şiiri ve Keith Douglas, 2021

İkinci Dünya Savaşı’nı, bir önceki dünya savaşından farklı kılan en belirgin yönleri gelişmiş sav... more İkinci Dünya Savaşı’nı, bir önceki dünya savaşından farklı kılan en belirgin yönleri gelişmiş savaş teknolojisi ve makineleşme nedeniyle, askerlerin fiziksel çatışmaya girdiği cephe savaşının etkisinin azalması, savaşın şehir merkezlerine uzanması ve savaş tarihinde görülmüş en yüksek sayıda ölü ve yaralının olmasıdır. Savaş öncesi dönemde İngiltere’de yaşanılan ekonomik sorunlar, Hitler’in İngiltere’yi ele geçirme ihtimali ve İngiltere’nin savaşa dahil olduktan sonraki yaklaşık sekiz ay boyunca ciddi bir çatışmaya girmemesi, İngiliz halkının ve askerlerinin savaşı endişe ile karşılamasında rol oynamıştır. Belirsizlik, umutsuzluk ve tedirginlik duyguları, İkinci Dünya Savaşı İngiliz şiirinin genelinde ve savaşı İngiltere’den uzakta, cephede savaşarak geçiren İngiliz asker şairlerin eserlerinde gözlemlenmiştir. Bu çalışma İkinci Dünya Savaşı İngiliz şiirine genel bir bakış sunmayı amaçlamakta ve savaş şairleri arasında önemli bir yere sahip olan Keith Douglas’ın, edebi kişiliği, üslubu ve savaş olgusuna yaklaşımı nedeniyle çağdaşlarından ayrıldığı görüşünü savunmaktadır. Bu çerçevede, ilk aşamada İkinci Dünya Savaşı’nın dünyada ve İngiltere’de nasıl başladığı, devam ettiği ve sonlandığı kısaca açıklanmaktadır. Savaşın İngiliz toplumu üzerindeki etkisi genel hatlarıyla belirtilmektedir. 1940’lı yıllarda ortaya çıkan ‘Yeni Apokaliptik’ şairlerin ve savaş sırasında İngiltere’de kalan şairlerin eserlerine kısaca değinilmektedir. 1914-1918 yılları arasında gerçekleşen ‘Büyük Savaş’ ile İkinci Dünya Savaşı arasındaki bazı farklılıklar da dikkate alınarak, İkinci Dünya Savaşı İngiliz şiirinin, bir önceki dönem İngiliz savaş şiirinden hangi yönleriyle farklılaştığı tartışılmaktadır. İkinci Dünya Savaşı İngiliz şiirinin öncü şairleri arasında yer alan Keith Douglas, hayatı, edebi kişiliği ve kendine özgü şiirsel üslubu ile irdelenmektedir. Douglas’ın ve şiirlerinin, kendi çağdaşlarından ve onların eserlerinden hangi yönleriyle ayrıldığı, şairin öne çıkan bazı şiirleri üzerinden açıklanmaktadır.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of İngiliz Şiirinde Birinci Dünya Savaşı, Edmund Blunden ve Undertones of War

İngiliz Şiirinde Birinci Dünya Savaşı, Edmund Blunden ve Undertones of War, 2020

İngiliz edebiyatında, Birinci Dünya Savaşı’nı konu alan edebi eserlerin çoğunlukla şiir türünde g... more İngiliz edebiyatında, Birinci Dünya Savaşı’nı konu alan edebi
eserlerin çoğunlukla şiir türünde görülmesi, kuşkusuz, savaşın neden olduğu korku, umutsuzluk, vatanseverlik gibi duyguların normalden çok daha şiddetli şekilde hissedilmesi ile ilişkilidir. Diğer yandan, savaş halinin, sivil halkın ve milyonlarca askerin zihnine yerleştirdiği, zamanın kısıtlı olduğu düşüncesi, çabuk düşünmenin ve hareket etmenin gerekliliği ve ruh halinin ani değişimlere maruz kalması, savaş anlatısı ile bağlantılı edebi yönelimin şiire kaymasını tetiklemiştir. Modernist şairlerin eserleri ile paralel özellikler gösteren İngiliz savaş şiiri, cephede savaşan asker şairlerin tecrübelerini konu alması yönüyle literatürde kendine özgü bir konuma sahip olmuştur. Savaş sonrası dönemde, şiirin yanı sıra, yine şairlerin yazdıkları anı kitapları da onların savaşta yaşadıklarını ve kolayca atlatamadıklarını dış dünyaya aktarmalarını sağlamıştır. Edmund Blunden, Birinci Dünya Savaşı’nın en kanlı muharebelerine tanıklık etmiş bir şair olarak, yazdığı şiirlerle, İngiliz savaş edebiyatına katkıda bulunmuştur. Blunden, 1928 yılında yayımlanan anı kitabı Undertones of War ile daha çok tanınmıştır; bu eser, etrafı şiddetle çevrili bir şairin, edebiyat ve doğa sevgisi ile savaşın kaosundan zihnen de olsa uzaklaşabileceğini göstermesi açısından öne çıkar. Bu çalışma, İngiliz savaş şiirine genel bir bakış sunduktan sonra, Edmund Blunden’ın edebi yönünü ve Undertones of War’un şiirselliğini açıklamayı amaçlamaktadır.

Bookmarks Related papers MentionsView impact