Derya Kılıçkaya | Kocaeli University (original) (raw)
Papers by Derya Kılıçkaya
Aile Dergisi, 2024
Sadakat, modası geçmiş bir âdet midir? İnsan evli bile olsa iki taraf da rıza gösterdiği takdirde... more Sadakat, modası geçmiş bir âdet midir? İnsan evli bile olsa iki taraf da rıza gösterdiği takdirde başka ilişkiler yaşayabilir mi? Bugün bu tip soruların dahi sorulabiliyor olması, açık evlilik / açık ilişki denen, evlilik / ilişki türünün çoktan toplum içine girmiş olmasından kaynaklanır. Kendisi sadakatsizlik gösterse de hanımının sadakatsizliğine asla tahammül edemeyen erkekler, günümüz toplumunda yavaş yavaş da olsa azalmaktadır. Artık çeşitli kulüplerde eşlerini birbirleriyle “paylaşan” çiftler bulunmaktadır. İnsanlık, günümüzde bu seçeneği de değerlendirmektedir. Bu davranışların ne kadar yanlış olduğu ise kötü sonuçlar ortaya çıktıkça fark edilecektir. Açık evlilik, evlilik kurumunun sonu anlamına gelir. Bu çalışmada Mahşer ve Son Yıldız romanları üzerinden, bugün özellikle ABD’de revaçta olan açık ilişkinin, Türk toplumuna çoktan girmiş olduğu gözler önüne serilecektir. Araştırma gerçekleştirilirken metin tarama yöntemi kullanılarak eserlerdeki açık evlilik ve şehevata dair cümleler belirlenmiş ve bahisler topluca değerlendirilmiştir. Mahşer romanında, yazarın sözcüsü konumunda olan Kerim Bey’in açık evlilik lehine söylediklerinin, 1920’li yılların başındaki Peyami Safa’nın hayat tarzı göz önüne alınarak değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Yazarının hastalanmasından ve ölümünden kısa süre önce yazılan Son Yıldız’da ise romancının sözcüsü konumundaki Fahri Cemal’in yaşadığı açık ilişki, yine Mehmet Rauf’un ölümüne kadar muhafaza ettiği yaşam tarzı ve hayata bakış açısı göz önüne alınarak ele alınmalıdır değerlendirmesi yapılmıştır.
DergiPark (Istanbul University), Dec 16, 2020
Tanpınar'ın eserleri okunduğunda onun anlattığı kadınların, giden ama geri gelmeyen, "imkânsız" k... more Tanpınar'ın eserleri okunduğunda onun anlattığı kadınların, giden ama geri gelmeyen, "imkânsız" kadınlar olduğu görülür. Yazarın, bu kadınları kurgularken Amerikalı hikâye yazarı ve şair Edgar Allan Poe'dan etkilendiği bilinmektedir. Zaten, Tanpınar'ın kendisi de eserlerinin satır aralarında bu etkinin ipuçlarını vermiştir. Kısacası Tanpınar, Poe'nun hikâyelerinde yer alan ve insanın içinde "aşk" denen duyguyu uyandırdıktan sonra ortadan kaybolan kadınları anlatmayı tercih etmiştir. Bu çalışmanın amacı, Tanpınar'a ilham verdiği düşünülen Edgar Allan Poe kadınlarını anlayabilmek ve yazarın eserlerindeki yansımalarını bulmaktır. Tanpınar'ın kadınlarına benzeyen, dolayısıyla ona ilham verdiği düşünülen kadınların yer aldığı dokuz hikâye tespit edilmiştir. Hikâyelerdeki kadınlar pek çok açıdan bize Tanpınar'ın kadınlarını hatırlatır. Çalışmada bu dokuz hikâyede yer alan kadınlar ve onların durumları ele alınacak, Tanpınar'ın hikâye ve romanlarında görülen kadınlarla benzerlikleri/farklılıkları ortaya konacaktır. Böylelikle Tanpınar'ın, kitaplarındaki "sevilen kadın"ları meydana getirirken Edgar Allan Poe'dan ne denli etkilendiği görülecektir.
Folklor/edebiyat, Oct 1, 2010
alikarnas Balıkçısı, asıl adıyla Cevat Şakir Kabaağaçlı, edebiyatımızda, roman, öykü ve denemeler... more alikarnas Balıkçısı, asıl adıyla Cevat Şakir Kabaağaçlı, edebiyatımızda, roman, öykü ve denemeleriyle tanınır. Özellikle roman ve öykülerinde deniz yaşamını çok güzel bir şekilde yansıtan yazar, Bodrum'a olan düşkünlüğü nedeniyle "Halikarnas Balıkçısı" takma adını kullanır. Bodrum'un gelişmesi ve tanınması için yaşamının özellikle son dönemlerinde çok çalışır ve Anadolu uygarlığının tanınmasında önemli katkıları olur. O, araştırmalarını yaparken, sadece Ege, denizciler, süngerciler ve uygarlık tarihimizle kendini sınırlandırmaz, Türk hayat ve kültüründe önemli izler bırakan Ahilikle de ilgilenir. Eserlerinde Ahilikle ilgili önemli bilgiler vermenin yanı sıra, bu kurumla ilgili çeşitli görüşler ileri sürer. İşte biz makalemizde, Halikarnas Balıkçısı'nın Ahilikle ilgili eserlerinde, bize verdiği bilgiler üzerinde duracağız.
DergiPark (Istanbul University), Sep 7, 2022
Türklük bilimi araştırmaları, Mar 1, 2011
Namik Kemal’de yabanci yazarlarin etkisinin bulundugu bilinmektedir. Onun pek cok eserinde farkli... more Namik Kemal’de yabanci yazarlarin etkisinin bulundugu bilinmektedir. Onun pek cok eserinde farkli milletlerden yazarlarin golgesi vardir. Ozellikle Shakespeare, Hugo, Balzac gibi yazarlardan etkilenen Namik Kemal’in, bazen bir eserinde, birden fazla yazarin etkisi gorulebilir. Romanlarinin yani sira oyunlarinda da gorulen bu durum, kimi zaman kendini iyice belli eder. Bircok arastirmaci, Namik Kemal’in eserlerinin uzerindeki Ingiliz ve Fransiz golgesini bulmus, bunlari kanitlarla desteklemistir. Tam anlamiyla bir romantik olan Namik Kemal, Balzac gibi realist yazarlarin eserlerini de okumus ve faydalanmistir. Bu makalede, yazarimizin “Akif Bey” oyunuyla, Balzac’in “Albay Chabert” adli romani, konulari acisindan karsilastirilacak ve onun Balzac’tan ne olcude etkilendigi ortaya konacaktir
Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Jan 3, 2022
Korku edebiyatı alanına “Evin Sahibi” hikâyesi ile katkıda bulunan Ahmet Hamdi Tanpınar, korkunç ... more Korku edebiyatı alanına “Evin Sahibi” hikâyesi ile katkıda bulunan Ahmet Hamdi Tanpınar, korkunç
düşünceleri bir anlamda bu hikâyede ete kemiğe büründürür. Korkunun bir yansıması olan
hikâyede, korkunun gotik imajlarının/ögelerinin de kullanıldığı görülmektedir. Makalenin meydana gelmesi için bahsi geçen hikâye, gotik bakış açısıyla okunmuştur. Bu okuma sonucunda
ortaya çıkan gotik ögeler altı başlık altında incelenmiş ve Tanpınar’ın bu ögeleri eserine nasıl
yaydığı anlaşılmaya çalışılmıştır. Tanpınar, korku unsurlarını kullanmak suretiyle gotik edebiyata
yön vermiş olur. Tanpınar tarafından gotik ögelerin, korkutucu manzaralar ve boğucu bir atmosfer arasında böylesine kullanılması, ancak korku filmlerinde görülebilecek sahnelerin hikâyede bu
şekilde yer alması, ilgi çekicidir. Makalenin amacı, korku hikâyeleri arasında sayılabilecek eseri,
gotik motifler etrafında ele alıp değerlendirmektir.
ASSOS İnsan ve Toplum Bilimlerinde Araştırmalar Dergisi, 2023
Öz-Kemal Tahir'in Kurt Kanunu romanında öne çıkan karakterlerden biri olmamakla birlikte, İttihat... more Öz-Kemal Tahir'in Kurt Kanunu romanında öne çıkan karakterlerden biri olmamakla birlikte, İttihat ve Terakki'nin ünlü Maliye Nazırı Mehmed Cavid Bey'in ismi geçmektedir. Mehmed Cavid Bey, romanda fon karakter olarak yer alır. O, 1926 İzmir Suikastı davasında suçlu bulunarak idam edilmiş biridir. Kemal Tahir'in Kurt Kanunu romanında, bu suikastın hazırlanışı anlatılır ve suikast tertibinde olduğu iddia edilen Mehmed Cavid Bey'den de dolaylı olarak bahsedilir. Yazıda, özne olarak politik tavrı ve bürokrat kimliğiyle yakın dönem tarihimizde yer almış olan Mehmed Cavid Bey seçilmiştir. Kendisinin kaleme aldığı günlükler başta olmak üzere, hakkında yapılan çalışmalar ve oğlunun beyanları esas alınarak bir profil çizilmiş ve Kurt Kanunu romanındaki kurgusal kişiliği, eylemleri ile olan benzerlikleri, farklılıkları dile getirilmiştir. Yazı, kurmaca ile gerçeklik arasındaki bağlantıları deşifre etmeyi amaçlamakta ve bilinen bir figürden ziyade, pek göz önünde olmayan birini merkezine almayı hedeflemektedir. Bu çalışmada Mehmed Cavid Bey'in, Kurt Kanunu romanındaki konumu ve olay örgüsündeki görünümü değerlendirilecektir.
Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 2023
Bu yazıda, Mevlânâ Muhammed Celâleddîn Rûmî'nin (ö. 672/1273) yaklaşık yirmi beş bin yedi yüz bey... more Bu yazıda, Mevlânâ Muhammed Celâleddîn Rûmî'nin (ö. 672/1273) yaklaşık yirmi beş bin yedi yüz beyitten oluşan Mesnevî-i Şerîf'inin dördüncü cildinde yer alan bir kıssa (Bu kıssa konusu itibarıyla Şâirin Kıssası olarak adlandırılacaktır), patronaj açısından ele alınacaktır. Kıssanın patronaj bakımından okunup değerlendirilmesi sırasında ise Mesnevî-i Şerîf'in tamamını şerh eden Ahmed Avni Konuk'un (1868-1938) eserinden istifâde edilecektir. Şâirin Kıssası'nda karşımıza çıkan şâir, dünyaya dair ümidini yüksek tutan bir kimsedir. Ümit, yüksek tutulduğu için de üzüntü ve keder beraberinde gelir. Hâlbuki Allah, karşılıksız ihsan edendir. Ümitleri, dünya metâı ile sınırlandırmak ise Allah'ın rızasına uygun değildir. Patrimonyal hükümdarın ve saray yaşamının arzularına uymak, hep bir beklenti içinde olmak, şâire zarar verebilir. Şâirlerin bazılarının dünyevi bir arzuya ulaşmak, daha iyi makamlar elde etmek gibi sâiklerle yanıp tutuştuğu ve bu uğurda gayret sarf ettiği edebiyat tarihinin bilinen hakikatlerindendir. Ancak arzulananlar gerçekleşmediğinde beraberinde üzüntü gelir. Bu yazıda, Hazret-i Mevlânâ'nın Şâirin Kıssası olarak adlandırılan hikâyesinin hem patronaj açısından hem de tasavvufî açıdan ne söylediğine yoğunlaşılacaktır. Bu odaklanma sırasında geliştirilen önerme ise şu şekildedir: "Arzularımız ile gerçekleşecekler arasında her zaman çelişki olur. Bu çelişki, bizim hanemize üzüntü olarak geri döner. Arzularını gemleyemeyen şâir, patronunu suçlamaya ve mutsuz olmaya mahkûmdur." Kıssa okunduğunda, Hakk'ın değil de insanın ihsanına takılıp * Bu makaleyi, 11 Nisan 2020'de 22 yaşında koronadan kaybettiğim İTÜ Uçak Mühendisliği son sınıf öğrencisi kardeşim Emircan Kılıçkaya'ya ithaf ediyorum.
Gotik edebiyata tekinsizlik, belirsizlik duygusu, korku ve rahatsiz edicilik hâkimdir. Bir kitabi... more Gotik edebiyata tekinsizlik, belirsizlik duygusu, korku ve rahatsiz edicilik hâkimdir. Bir kitabin gotik olmasini belirleyen sart olaganustu, dogaustu unsurlardan beslenmesi olarak kabul edilir. Ancak, gercek hayattaki garip ve gizemli ogeler de bu edebiyatin kapsamina girmektedir. Gotik edebiyatin en cok kullandigi unsurlardan biri, olumdur. Kadim, olu ve gizli olanin gun yuzune cikmasi da bu edebiyatin unsurlari arasindadir. Oguz Atay’a ait Korkuyu Beklerken isimli eserde bulunan “Unutulan” ve “Korkuyu Beklerken” hikâyelerinde gotik ozellikler mevcuttur. Calismanin amaci ise bu iki hikâyeyi gotik unsurlar cercevesinde ele almaktir.
Akademik Bakış Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler Dergisi, May 1, 2016
1870’li yıllardaki İstanbul’un durumu o dönemin gazetelerinden öğrenilebilir. Özellikle bu yılla... more 1870’li yıllardaki İstanbul’un durumu o dönemin gazetelerinden öğrenilebilir. Özellikle bu yıllarda yayımlanan
mizah gazeteleri, şehir insanının günlük alışkanlıkları ve yaşam tarzları hakkında bize önemli bilgiler sunar.
Osmanlı’da çıkan ilk mizah gazetesi olan “Letâif-i Âsâr”, İstanbul şehri ve semtleri konusunda birçok yazı içerir.
Bu gazetede 12 Nisan 1871 tarihinde yayımlanan bir muhâvere, Divan edebiyatının önemli bir türü olan
şehrengizin yaşadığı dönüşümü gösterir. Bu muhavere ayrıca İstanbul’un o zamanki kültürel ve sosyal durumu
hakkında önemli bilgiler verir. Biz, öncelikle muhâvere ekseninde şehrengiz türünün geçirdiği değişimi ele aldık.
İkinci olarak da muhâverede İstanbul şehrinin ve semtlerinin nasıl yer aldığını inceledik.
Altınoluk, 2022
Altınoluk Dergisi Sayı 435 Mayıs 2022
Journal of the Institute for Sufi Studies, 2023
Osmanlı bakiyesi bir aile ve çevrede yetişen Ömer Tuğrul İnançer, tasavvuf terbiyesini/görgüsünü ... more Osmanlı bakiyesi bir aile ve çevrede yetişen Ömer Tuğrul İnançer, tasavvuf terbiyesini/görgüsünü yetiştiği ve bulunduğu ortamdan bizzat tecrübe ederek almış bir zâttır. Kendisi, devrinin mühim addedilen mürşid-i kâmillerinin, tâbir yerindeyse "dizinin dibinde yetişmiş" bir sûfî, bir inanç eriydi. Mutasavvıf kimliğini gerek mevcut şartlar sebebiyle gerekse reklam unsuru olarak kullanmamak adına, kendini "sofimeşrep" olarak tarif etmişse de mürşid-i kâmil vasfı daima ilgi görmüştür. Manzum kırk hadis tercümelerinde sıkça geçen "Müminler ölmez. Bir yerden bir yere göç ederler" hadis-i şerifini dilinden düşürmeyen Ömer Tuğ r ul İnançer, 4 Eylül 2022'de âhirete "göç etmiştir". Çok iyi bir hatip olan İnançer'in sohbet üslûbuyla yazılmış birçok eseri vardır. İlk baskısı 2006 yılında yapılan Vakte Karşı Sözler adlı kitabındaki tasavvuf ve gündelik hayat bahislerini, lisanımız açısından değerlendirmek bu yazının amaçları arasındadır. Kitap, esas itibarıyla Ayşe Şasa Oran'ın Ömer Tuğrul İnançer ile yaptığı bir tasavvuf sohbetinin yazıya dökülnmesinden oluşmaktadır. Bu sohbetin ses kaydını daha sonra Berat Demirci deşifre etmiş ve sohbeti kitaplaştırmıştır. Bu kitapta, tasavvuf ve gündelik hayat konusuyla ilgili iki başlık vardır. Bunlardan ilki, Ayşe Şasa Hanım'ın sorduğu sorular etrafında gerçekleşen sohbettir. İkincisi ise 2003 yılında, Türk Edebiyatı Vakfı'nda Ömer Tuğrul İnançer'in verdiği konferansın metnidir. Bu çalışmada, her iki metinden hareketle İnançer'in tespitleriyle bazı tasavvufi sözlerin lisanımıza tesiri değerlendirilecektir. Makalede ele alınacak tasavvufi ifadeler şu şekildedir: "Kılıbık, İllallah, altmışaltıya bağlamak, bel bağlamak, eşiğe basmamak, ölüsü kandilli, ism-i Celâl ile başlayan sözler, imamsuyu, çile çekmek, eline, diline, beline sahip olmak, habbeyi kubbe yapmak, çelebi adam, ağzı kara, abdala malum olur, hû demek ve Resullullah'ı temsil eden gül". Halkın dini anlamadaki rolü ve folklorik bakımdan, bu ifadeler hiç şüphesiz önem arz etmektedir.
Melius: Journal of Narrative and Language Studies, 2023
Aynı yüzyıla ait iki farklı eser olan Nâbî'nin Hayriyye'si ile Daniel Defoe'nun Robinson Crusoe's... more Aynı yüzyıla ait iki farklı eser olan Nâbî'nin Hayriyye'si ile Daniel Defoe'nun Robinson Crusoe'su, "orta hâlli" insan olmaya dair nasihatleri ile dikkat çekerler. Hayriyye'de, nasihati eden doğrudan şairin kendisi iken Robinson Crusoe romanında öğüt veren kişi, Robinson'un babasıdır. Ayrı kültür, millet ve dinden gelmelerine rağmen bu babalar, ortak bir noktada buluşmuşlardır. Her iki babanın dilinden orta hâlli/mutavassıt insanın özellikleri dökülür. Bu yazının amacı ise "orta hâllilik" ekseninde babaların bakış açısını değerlendirmek, aralarındaki benzer yönlerin yanı sıra, farklı tarafları da ortaya koymaktır. Yazıda, Nâbî'nin eseri hakkında bilgi verilmiş, Hayriyye'nin Türk edebiyatındaki önemine değinilmiştir. Daniel Defoe'nun romanında Robinson'un babasının nasıl yer aldığı belirtildikten sonra, oğluna tavsiyelerinin neler olduğu hakkında bilgiler sunulmuştur. Orta hâlli insanın özellikleri, her iki eserden de örnekler vermek suretiyle değerlendirilmiştir. Metinler orta hâlli insan bakımından değerlendirilmeden önce, Türk okuyucusuna bir fikir verebilmesi adına Robinson Crusoe hakkında ayrı bir başlıkta bilgiler verilmiştir. Hasılı bu yazıda Robinson Crusoe romanı, özellikle Nâbî'nin eseri çerçevesinde ele alınmaya çalışılmıştır.
DergiPark (Istanbul University), Oct 3, 2022
Korku edebiyatı da denen gotik edebiyat, geniş sur ve kalelerle çevrili konakları/ şatoları, bu k... more Korku edebiyatı da denen gotik edebiyat, geniş sur ve kalelerle çevrili konakları/ şatoları, bu konutlardaki esrarlı ve ürpertici odaları ile dikkat çeker. Bu makalede, Orhan Pamuk tarafından 2003'te yayımlanan İstanbul Hatıralar ve Şehir isimli kitaba değinilmiştir. Eserde Pamuk'un yaşadığı ve bahsini ettiği evler, gotik edebiyatın /sinemanın karanlık, kasvetli ve gölgeli konaklarını, şatolarını hatırlatır. Çocukluğunu ve gençliğini ışığı az, sıkıcı ve boğucu mekânlarda geçirmek zorunda kalan Pamuk, bu evlerdeki eşyaların üzerindeki tesirinden uzun uzadıya bahseder. Gotik edebiyatın/sinemanın mekânlarında yaşamaya mahkûm olmuş Pamuk'un üzerinde, bu evlerin/apartmanların kuvvetli tesiri olur. Şahsiyetinin ve kimliğinin inşasında, gotik denebilecek bu evlerin ne gibi değişikliklere sebep olduğunu eserinde anlatır. Bu makalede, Pamuk'un anlattığı apartman daireleri ile gotik edebiyat ve sinemanın mekânı karşılaştırılmıştır. Gotik mekân ile Pamuk'un evlerinin benzerlikleri ortaya konulmuştur.
Turkish Studies-Language, 2023
Okur, bir eseri mütalaa ederken zaruri olarak pek çok şeye maruz kalabilir. Benimsemediği, tasvip... more Okur, bir eseri mütalaa ederken zaruri olarak pek çok şeye maruz kalabilir. Benimsemediği, tasvip etmediği fiilleri ve davranışları okuyabilir. Bu zaruretin dışında, eser ekseninde düşünülürse okurun ihtiyacı
olan şey, eserden zevk almaktır. Zevk almak, bir ihtiyaçtır ve ihtiyaç olanların ahenkli olması teferruat ile olur. Teferruat olduğu zaman ise kemal olur. Türk edebiyatının kemal mertebesine erişmiş, başarılı eserlerinden kabul edilen Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Şıpsevdi romanı, her ne kadar yazarın materyalist felsefesinin fikirleriyle boğulmuş olsa da teferruatı ile dikkatleri çeker. Bu roman, okuyucuya dayatılan serbest aşk, cinsel insiyaklara dayanan ilişkiler ve pozitivist felsefe ile, kimi okuyucular için rahatsızlık verici olsa da yazarın kurgudaki ustalığı sayesinde Türk edebiyatının bilinen eserleri arasında yer almıştır. Ancak bu eseri, bu kadar müstesna yapan bünyesinde barındırdığı teferruattır. Öyle ki tafsilat, bu romanda asıl hâline gelmiştir. Yunan mitolojisi, ressamlar, dans teknikleri, cinsellik, makyaj ve bilhassa mutfak ve sofraya dair verilen tafsilat, romanı boğuyor gibi gözükse de aslında esere ahenk katan ayrıntılardır. Yemeğe dair verilen bilgiler, mutfak terimleri, özellikle usulle ilgili ayrıntılar, romanı dikkat çekici kılar. Nitel araştırma kapsamında, betimsel veri analizi yöntemi kullanılan bu çalışmada; sofrada su ne zaman içilmelidir, çorba nasıl içilir, ekmek nasıl yenir, zeytin ve kiraz çekirdeği nasıl çıkartılır, şeftali nasıl yenir, tavuk sofrada nasıl servis edilir, balık nasıl yenir, sofraya nasıl oturulur, sofrada burun nasıl silinir, yemekten sonra el yıkanır mı gibi sorulara cevap vermeye çalışan romanın ince ayrıntıları ele alınacaktır.
Humanitas Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi, 2023
İstanbul Hatıralar ve Şehir 2003’te yayımlanan bir hatıra kitabı ve denemedir. Bu eserde, Orhan P... more İstanbul Hatıralar ve Şehir 2003’te yayımlanan bir hatıra kitabı ve denemedir. Bu eserde, Orhan Pamuk’un yaşadığı evde çalışan
hizmetçi Esma Hanım, kimi zaman gösterdiği aşırı şefkatli bir
sarılışla onu memnun ederken kimi zaman da Allah’la ilişki
kurmak için her fırsatı değerlendiren şahsiyetiyle, Pamuk’a
öfkeyle karışık bir huzursuzluk verir. 1941-2014 arasında yaşayan
Ayşe Şasa ise gençlik yıllarında geçirdiği şizofreni ile hatırda
kalan önemli bir senaristtir. Yeşilçam’da birçok senaryoya imza
atmış Şasa’nın, çocukluk ve gençlik yıllarında etrafında bulunan
hizmetkâr ve müstahdemler, ilgi çekicidir. Onun da 2009 yılında
basılan Bir Ruh Macerası eserinde görüleceği üzere, ecnebi
hizmetkârlar ile Müslüman müstahdemlerin hayata farklı bakış
açıları Şasa’ya tesir etmiştir. Bu yazıda, benzer muhitlerde ve
ailelerde yetişen Pamuk ve Şasa’nın hizmetkârlar etrafındaki
hayatları, eserlerinden hareketle karşılaştırmalı olarak ele
alınacaktır.
İslami İlimler Dergisi, 2023
Osmanlı kimliğinden Türk kimliğine intikalin anlatıldığı romanlara Cumhuriyet ideolojisi hâkim ol... more Osmanlı kimliğinden Türk kimliğine intikalin anlatıldığı romanlara Cumhuriyet ideolojisi hâkim olmuştur. Bu ideolojinin anlatılması ve büyük kitlelere aktarılması için ise bir ulus kurma süreci gerçekleşir. Kemalist bir edebiyat kanonu yaratılması yönünde pratik ve teorik çabalar gösterilir. Garplılaşma siyaseti doğrultusunda tavır alan romancıların, toplumsal hayatın bu yöndeki tebdili hususunda azami gayret gösterdikleri ise bilinen bir hakikattir. Bu tarz romanlar arasında gösterilebilecek Reşat Nuri Güntekin’in Yeşil Gece’si ile bu ideolojinin bir anlamda eleştirisi olan Aysel Özakın’ın Gurbet Yavrum’u arasında, din temasının işlenişi açısından bir benzerlik söz konusudur. Bu hakikati ilk defa dile getiren ise Selahattin Hilav’dır. O, 22 Ocak 1976’da Politika gazetesinde yazdığı bir yazıda bu hususa değinmiş ve iki roman arasındaki en büyük benzerliğin, ideolojik bir dünya içinde, benimsediği idealleri gerçekleştirmek isteyen bireyin dramı olduğunu belirtmiştir. Her iki romanda da ortak tema; bilime, düşünme gücüne, münakaşaya dayanmadan bellekte oluşturulup bir gruba, bir partiye, bir devlete benimsetilerek toplumda uygulanmaya konulmak istenen ve siyasal, tüzel, dinsel, felsefi düşünceler bütünü anlamına gelen ideolojidir. Ancak eserlerde ideolojinin, dinî düşünce yönü ön plana çıkarılmıştır. Bu bakımdan, 1928’de yayımlanan Yeşil Gece ile 1975’te basılan Gurbet Yavrum arasında, ideoloji açısından bir benzerlik oluşmaktadır. Bu bağlamda gerçekleştirilen bu çalışmada, metin tarama yöntemi kullanılarak eserlerdeki dinî tartışmalar belirlenmiş ve bahisler topluca değerlendirilmiştir.
Birinci Dünya Savaşı Odağında Tarih Boyunca Savaş
EDİTÖRLER: METİN ÜNVER- MUSTAFA TANRIVERDİ
KÜLLİYAT OSMANLI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ, 2022
Hüseyin Sadettin Arel’in sahibi ve müdürü olduğu, ayda bir çıkan milliyetçi kültür mecmuası Türkl... more Hüseyin Sadettin Arel’in sahibi ve müdürü olduğu, ayda bir çıkan milliyetçi kültür mecmuası Türklük tarafından “aşkının şehidi” olarak nitelendirilen Ahmed Vefâ Bey, yine aynı dergice “Eğer yaşasaydı belki bir nevi Fuzûlî olacaktı.” cümlesiyle yüceltilmiştir. Ahmed Vefâ, bunalımlı bir hâlinde bütün fotoğraflarını ve eserlerini yakarak imha etmiştir. Buna rağmen, kendisinin iki yapıtı vardır. Biri, ağabeyi İsmail Safa Bey ile Fransızcadan tercüme ettiği
Vehâmetli Sevdalar adlı roman, diğeri de kardeşi Ali Kâmi Bey tarafından mecmualarda yayımlanan şiirlerin bir araya getirilmesiyle oluşturulan Eş’âr-ı Vefâ adlı küçük eserdir. Bu iki eserin dışında, Ahmed Vefâ’nın dönemin çeşitli mecmualarında yayımlanmış nesirleri de bulunur. Bu yazının amacı, Ahmed Vefâ Bey’in Mirsad mecmuasında 1891 senesinde yayımlanmış iki yazısını tanıtmak ve değerlendirmektir. Bu yazılardan ilki “Bend-i Mahsûs”
adını taşır ve dönemin imla meseleleri ile ilgili özgün bir nesirdir. Diğeri ise “İstiğrâk” başlığını taşır ve aşka dair hissî cümleler barındırır. Biri ilmî diğer hissî bu iki nesri inceleyip ele almak ise bu yazının amaçlarındandır.
Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Oct 9, 2017
arasında yayımına kısa süreli ara verilen bu önemli mizah gazetesi, 1977'ye kadar hayatını sürdür... more arasında yayımına kısa süreli ara verilen bu önemli mizah gazetesi, 1977'ye kadar hayatını sürdürmüştür. Orhan Seyfi Orhon tarafından Akbaba mizah gazetesinde yayımlanan ve üç seneden beri tutkun olduğu kadına, içindekileri dökmek, aşkını itiraf etmek adına asrî bir beyin ağzından yazılan şiir, "Asrî Beyin İlân-ı Aşkı" adını taşır. Şiir, "Fiske" müstear adıyla kaleme alınmıştır ve 1920'li yıllarda yaşayan bir alafranga genci anlatır. Şiirde özellikleri verilen bu asrî beyin atası ise 1870'li yıllardaki şık beylerdir. 1870-1877 yılları arasında yayımlanan ilk dönem mizah gazeteleri, dönemin yozlaşmış gençlerini "şık beyler" olarak ifade etmiş ve onlarla sürekli alay etmiştir. 1870'lerin şıkları ile 1920'lerdeki bu asrî beyi arasında zihniyet ortaklığı olmakla beraber, geçen elli yıllık zaman dolayısıyla farklılıklar da bulunur. Yazımızda, Orhan Seyfi'nin bahsi geçen şiirinden hareketle şık beyler ile bu asrî bey arasında bir karşılaştırmaya gideceğiz. Böylelikle şiirdeki asrî beyin, şık beylerin bir devamı olduğunu ortaya koyacağız.
Aile Dergisi, 2024
Sadakat, modası geçmiş bir âdet midir? İnsan evli bile olsa iki taraf da rıza gösterdiği takdirde... more Sadakat, modası geçmiş bir âdet midir? İnsan evli bile olsa iki taraf da rıza gösterdiği takdirde başka ilişkiler yaşayabilir mi? Bugün bu tip soruların dahi sorulabiliyor olması, açık evlilik / açık ilişki denen, evlilik / ilişki türünün çoktan toplum içine girmiş olmasından kaynaklanır. Kendisi sadakatsizlik gösterse de hanımının sadakatsizliğine asla tahammül edemeyen erkekler, günümüz toplumunda yavaş yavaş da olsa azalmaktadır. Artık çeşitli kulüplerde eşlerini birbirleriyle “paylaşan” çiftler bulunmaktadır. İnsanlık, günümüzde bu seçeneği de değerlendirmektedir. Bu davranışların ne kadar yanlış olduğu ise kötü sonuçlar ortaya çıktıkça fark edilecektir. Açık evlilik, evlilik kurumunun sonu anlamına gelir. Bu çalışmada Mahşer ve Son Yıldız romanları üzerinden, bugün özellikle ABD’de revaçta olan açık ilişkinin, Türk toplumuna çoktan girmiş olduğu gözler önüne serilecektir. Araştırma gerçekleştirilirken metin tarama yöntemi kullanılarak eserlerdeki açık evlilik ve şehevata dair cümleler belirlenmiş ve bahisler topluca değerlendirilmiştir. Mahşer romanında, yazarın sözcüsü konumunda olan Kerim Bey’in açık evlilik lehine söylediklerinin, 1920’li yılların başındaki Peyami Safa’nın hayat tarzı göz önüne alınarak değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Yazarının hastalanmasından ve ölümünden kısa süre önce yazılan Son Yıldız’da ise romancının sözcüsü konumundaki Fahri Cemal’in yaşadığı açık ilişki, yine Mehmet Rauf’un ölümüne kadar muhafaza ettiği yaşam tarzı ve hayata bakış açısı göz önüne alınarak ele alınmalıdır değerlendirmesi yapılmıştır.
DergiPark (Istanbul University), Dec 16, 2020
Tanpınar'ın eserleri okunduğunda onun anlattığı kadınların, giden ama geri gelmeyen, "imkânsız" k... more Tanpınar'ın eserleri okunduğunda onun anlattığı kadınların, giden ama geri gelmeyen, "imkânsız" kadınlar olduğu görülür. Yazarın, bu kadınları kurgularken Amerikalı hikâye yazarı ve şair Edgar Allan Poe'dan etkilendiği bilinmektedir. Zaten, Tanpınar'ın kendisi de eserlerinin satır aralarında bu etkinin ipuçlarını vermiştir. Kısacası Tanpınar, Poe'nun hikâyelerinde yer alan ve insanın içinde "aşk" denen duyguyu uyandırdıktan sonra ortadan kaybolan kadınları anlatmayı tercih etmiştir. Bu çalışmanın amacı, Tanpınar'a ilham verdiği düşünülen Edgar Allan Poe kadınlarını anlayabilmek ve yazarın eserlerindeki yansımalarını bulmaktır. Tanpınar'ın kadınlarına benzeyen, dolayısıyla ona ilham verdiği düşünülen kadınların yer aldığı dokuz hikâye tespit edilmiştir. Hikâyelerdeki kadınlar pek çok açıdan bize Tanpınar'ın kadınlarını hatırlatır. Çalışmada bu dokuz hikâyede yer alan kadınlar ve onların durumları ele alınacak, Tanpınar'ın hikâye ve romanlarında görülen kadınlarla benzerlikleri/farklılıkları ortaya konacaktır. Böylelikle Tanpınar'ın, kitaplarındaki "sevilen kadın"ları meydana getirirken Edgar Allan Poe'dan ne denli etkilendiği görülecektir.
Folklor/edebiyat, Oct 1, 2010
alikarnas Balıkçısı, asıl adıyla Cevat Şakir Kabaağaçlı, edebiyatımızda, roman, öykü ve denemeler... more alikarnas Balıkçısı, asıl adıyla Cevat Şakir Kabaağaçlı, edebiyatımızda, roman, öykü ve denemeleriyle tanınır. Özellikle roman ve öykülerinde deniz yaşamını çok güzel bir şekilde yansıtan yazar, Bodrum'a olan düşkünlüğü nedeniyle "Halikarnas Balıkçısı" takma adını kullanır. Bodrum'un gelişmesi ve tanınması için yaşamının özellikle son dönemlerinde çok çalışır ve Anadolu uygarlığının tanınmasında önemli katkıları olur. O, araştırmalarını yaparken, sadece Ege, denizciler, süngerciler ve uygarlık tarihimizle kendini sınırlandırmaz, Türk hayat ve kültüründe önemli izler bırakan Ahilikle de ilgilenir. Eserlerinde Ahilikle ilgili önemli bilgiler vermenin yanı sıra, bu kurumla ilgili çeşitli görüşler ileri sürer. İşte biz makalemizde, Halikarnas Balıkçısı'nın Ahilikle ilgili eserlerinde, bize verdiği bilgiler üzerinde duracağız.
DergiPark (Istanbul University), Sep 7, 2022
Türklük bilimi araştırmaları, Mar 1, 2011
Namik Kemal’de yabanci yazarlarin etkisinin bulundugu bilinmektedir. Onun pek cok eserinde farkli... more Namik Kemal’de yabanci yazarlarin etkisinin bulundugu bilinmektedir. Onun pek cok eserinde farkli milletlerden yazarlarin golgesi vardir. Ozellikle Shakespeare, Hugo, Balzac gibi yazarlardan etkilenen Namik Kemal’in, bazen bir eserinde, birden fazla yazarin etkisi gorulebilir. Romanlarinin yani sira oyunlarinda da gorulen bu durum, kimi zaman kendini iyice belli eder. Bircok arastirmaci, Namik Kemal’in eserlerinin uzerindeki Ingiliz ve Fransiz golgesini bulmus, bunlari kanitlarla desteklemistir. Tam anlamiyla bir romantik olan Namik Kemal, Balzac gibi realist yazarlarin eserlerini de okumus ve faydalanmistir. Bu makalede, yazarimizin “Akif Bey” oyunuyla, Balzac’in “Albay Chabert” adli romani, konulari acisindan karsilastirilacak ve onun Balzac’tan ne olcude etkilendigi ortaya konacaktir
Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Jan 3, 2022
Korku edebiyatı alanına “Evin Sahibi” hikâyesi ile katkıda bulunan Ahmet Hamdi Tanpınar, korkunç ... more Korku edebiyatı alanına “Evin Sahibi” hikâyesi ile katkıda bulunan Ahmet Hamdi Tanpınar, korkunç
düşünceleri bir anlamda bu hikâyede ete kemiğe büründürür. Korkunun bir yansıması olan
hikâyede, korkunun gotik imajlarının/ögelerinin de kullanıldığı görülmektedir. Makalenin meydana gelmesi için bahsi geçen hikâye, gotik bakış açısıyla okunmuştur. Bu okuma sonucunda
ortaya çıkan gotik ögeler altı başlık altında incelenmiş ve Tanpınar’ın bu ögeleri eserine nasıl
yaydığı anlaşılmaya çalışılmıştır. Tanpınar, korku unsurlarını kullanmak suretiyle gotik edebiyata
yön vermiş olur. Tanpınar tarafından gotik ögelerin, korkutucu manzaralar ve boğucu bir atmosfer arasında böylesine kullanılması, ancak korku filmlerinde görülebilecek sahnelerin hikâyede bu
şekilde yer alması, ilgi çekicidir. Makalenin amacı, korku hikâyeleri arasında sayılabilecek eseri,
gotik motifler etrafında ele alıp değerlendirmektir.
ASSOS İnsan ve Toplum Bilimlerinde Araştırmalar Dergisi, 2023
Öz-Kemal Tahir'in Kurt Kanunu romanında öne çıkan karakterlerden biri olmamakla birlikte, İttihat... more Öz-Kemal Tahir'in Kurt Kanunu romanında öne çıkan karakterlerden biri olmamakla birlikte, İttihat ve Terakki'nin ünlü Maliye Nazırı Mehmed Cavid Bey'in ismi geçmektedir. Mehmed Cavid Bey, romanda fon karakter olarak yer alır. O, 1926 İzmir Suikastı davasında suçlu bulunarak idam edilmiş biridir. Kemal Tahir'in Kurt Kanunu romanında, bu suikastın hazırlanışı anlatılır ve suikast tertibinde olduğu iddia edilen Mehmed Cavid Bey'den de dolaylı olarak bahsedilir. Yazıda, özne olarak politik tavrı ve bürokrat kimliğiyle yakın dönem tarihimizde yer almış olan Mehmed Cavid Bey seçilmiştir. Kendisinin kaleme aldığı günlükler başta olmak üzere, hakkında yapılan çalışmalar ve oğlunun beyanları esas alınarak bir profil çizilmiş ve Kurt Kanunu romanındaki kurgusal kişiliği, eylemleri ile olan benzerlikleri, farklılıkları dile getirilmiştir. Yazı, kurmaca ile gerçeklik arasındaki bağlantıları deşifre etmeyi amaçlamakta ve bilinen bir figürden ziyade, pek göz önünde olmayan birini merkezine almayı hedeflemektedir. Bu çalışmada Mehmed Cavid Bey'in, Kurt Kanunu romanındaki konumu ve olay örgüsündeki görünümü değerlendirilecektir.
Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 2023
Bu yazıda, Mevlânâ Muhammed Celâleddîn Rûmî'nin (ö. 672/1273) yaklaşık yirmi beş bin yedi yüz bey... more Bu yazıda, Mevlânâ Muhammed Celâleddîn Rûmî'nin (ö. 672/1273) yaklaşık yirmi beş bin yedi yüz beyitten oluşan Mesnevî-i Şerîf'inin dördüncü cildinde yer alan bir kıssa (Bu kıssa konusu itibarıyla Şâirin Kıssası olarak adlandırılacaktır), patronaj açısından ele alınacaktır. Kıssanın patronaj bakımından okunup değerlendirilmesi sırasında ise Mesnevî-i Şerîf'in tamamını şerh eden Ahmed Avni Konuk'un (1868-1938) eserinden istifâde edilecektir. Şâirin Kıssası'nda karşımıza çıkan şâir, dünyaya dair ümidini yüksek tutan bir kimsedir. Ümit, yüksek tutulduğu için de üzüntü ve keder beraberinde gelir. Hâlbuki Allah, karşılıksız ihsan edendir. Ümitleri, dünya metâı ile sınırlandırmak ise Allah'ın rızasına uygun değildir. Patrimonyal hükümdarın ve saray yaşamının arzularına uymak, hep bir beklenti içinde olmak, şâire zarar verebilir. Şâirlerin bazılarının dünyevi bir arzuya ulaşmak, daha iyi makamlar elde etmek gibi sâiklerle yanıp tutuştuğu ve bu uğurda gayret sarf ettiği edebiyat tarihinin bilinen hakikatlerindendir. Ancak arzulananlar gerçekleşmediğinde beraberinde üzüntü gelir. Bu yazıda, Hazret-i Mevlânâ'nın Şâirin Kıssası olarak adlandırılan hikâyesinin hem patronaj açısından hem de tasavvufî açıdan ne söylediğine yoğunlaşılacaktır. Bu odaklanma sırasında geliştirilen önerme ise şu şekildedir: "Arzularımız ile gerçekleşecekler arasında her zaman çelişki olur. Bu çelişki, bizim hanemize üzüntü olarak geri döner. Arzularını gemleyemeyen şâir, patronunu suçlamaya ve mutsuz olmaya mahkûmdur." Kıssa okunduğunda, Hakk'ın değil de insanın ihsanına takılıp * Bu makaleyi, 11 Nisan 2020'de 22 yaşında koronadan kaybettiğim İTÜ Uçak Mühendisliği son sınıf öğrencisi kardeşim Emircan Kılıçkaya'ya ithaf ediyorum.
Gotik edebiyata tekinsizlik, belirsizlik duygusu, korku ve rahatsiz edicilik hâkimdir. Bir kitabi... more Gotik edebiyata tekinsizlik, belirsizlik duygusu, korku ve rahatsiz edicilik hâkimdir. Bir kitabin gotik olmasini belirleyen sart olaganustu, dogaustu unsurlardan beslenmesi olarak kabul edilir. Ancak, gercek hayattaki garip ve gizemli ogeler de bu edebiyatin kapsamina girmektedir. Gotik edebiyatin en cok kullandigi unsurlardan biri, olumdur. Kadim, olu ve gizli olanin gun yuzune cikmasi da bu edebiyatin unsurlari arasindadir. Oguz Atay’a ait Korkuyu Beklerken isimli eserde bulunan “Unutulan” ve “Korkuyu Beklerken” hikâyelerinde gotik ozellikler mevcuttur. Calismanin amaci ise bu iki hikâyeyi gotik unsurlar cercevesinde ele almaktir.
Akademik Bakış Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler Dergisi, May 1, 2016
1870’li yıllardaki İstanbul’un durumu o dönemin gazetelerinden öğrenilebilir. Özellikle bu yılla... more 1870’li yıllardaki İstanbul’un durumu o dönemin gazetelerinden öğrenilebilir. Özellikle bu yıllarda yayımlanan
mizah gazeteleri, şehir insanının günlük alışkanlıkları ve yaşam tarzları hakkında bize önemli bilgiler sunar.
Osmanlı’da çıkan ilk mizah gazetesi olan “Letâif-i Âsâr”, İstanbul şehri ve semtleri konusunda birçok yazı içerir.
Bu gazetede 12 Nisan 1871 tarihinde yayımlanan bir muhâvere, Divan edebiyatının önemli bir türü olan
şehrengizin yaşadığı dönüşümü gösterir. Bu muhavere ayrıca İstanbul’un o zamanki kültürel ve sosyal durumu
hakkında önemli bilgiler verir. Biz, öncelikle muhâvere ekseninde şehrengiz türünün geçirdiği değişimi ele aldık.
İkinci olarak da muhâverede İstanbul şehrinin ve semtlerinin nasıl yer aldığını inceledik.
Altınoluk, 2022
Altınoluk Dergisi Sayı 435 Mayıs 2022
Journal of the Institute for Sufi Studies, 2023
Osmanlı bakiyesi bir aile ve çevrede yetişen Ömer Tuğrul İnançer, tasavvuf terbiyesini/görgüsünü ... more Osmanlı bakiyesi bir aile ve çevrede yetişen Ömer Tuğrul İnançer, tasavvuf terbiyesini/görgüsünü yetiştiği ve bulunduğu ortamdan bizzat tecrübe ederek almış bir zâttır. Kendisi, devrinin mühim addedilen mürşid-i kâmillerinin, tâbir yerindeyse "dizinin dibinde yetişmiş" bir sûfî, bir inanç eriydi. Mutasavvıf kimliğini gerek mevcut şartlar sebebiyle gerekse reklam unsuru olarak kullanmamak adına, kendini "sofimeşrep" olarak tarif etmişse de mürşid-i kâmil vasfı daima ilgi görmüştür. Manzum kırk hadis tercümelerinde sıkça geçen "Müminler ölmez. Bir yerden bir yere göç ederler" hadis-i şerifini dilinden düşürmeyen Ömer Tuğ r ul İnançer, 4 Eylül 2022'de âhirete "göç etmiştir". Çok iyi bir hatip olan İnançer'in sohbet üslûbuyla yazılmış birçok eseri vardır. İlk baskısı 2006 yılında yapılan Vakte Karşı Sözler adlı kitabındaki tasavvuf ve gündelik hayat bahislerini, lisanımız açısından değerlendirmek bu yazının amaçları arasındadır. Kitap, esas itibarıyla Ayşe Şasa Oran'ın Ömer Tuğrul İnançer ile yaptığı bir tasavvuf sohbetinin yazıya dökülnmesinden oluşmaktadır. Bu sohbetin ses kaydını daha sonra Berat Demirci deşifre etmiş ve sohbeti kitaplaştırmıştır. Bu kitapta, tasavvuf ve gündelik hayat konusuyla ilgili iki başlık vardır. Bunlardan ilki, Ayşe Şasa Hanım'ın sorduğu sorular etrafında gerçekleşen sohbettir. İkincisi ise 2003 yılında, Türk Edebiyatı Vakfı'nda Ömer Tuğrul İnançer'in verdiği konferansın metnidir. Bu çalışmada, her iki metinden hareketle İnançer'in tespitleriyle bazı tasavvufi sözlerin lisanımıza tesiri değerlendirilecektir. Makalede ele alınacak tasavvufi ifadeler şu şekildedir: "Kılıbık, İllallah, altmışaltıya bağlamak, bel bağlamak, eşiğe basmamak, ölüsü kandilli, ism-i Celâl ile başlayan sözler, imamsuyu, çile çekmek, eline, diline, beline sahip olmak, habbeyi kubbe yapmak, çelebi adam, ağzı kara, abdala malum olur, hû demek ve Resullullah'ı temsil eden gül". Halkın dini anlamadaki rolü ve folklorik bakımdan, bu ifadeler hiç şüphesiz önem arz etmektedir.
Melius: Journal of Narrative and Language Studies, 2023
Aynı yüzyıla ait iki farklı eser olan Nâbî'nin Hayriyye'si ile Daniel Defoe'nun Robinson Crusoe's... more Aynı yüzyıla ait iki farklı eser olan Nâbî'nin Hayriyye'si ile Daniel Defoe'nun Robinson Crusoe'su, "orta hâlli" insan olmaya dair nasihatleri ile dikkat çekerler. Hayriyye'de, nasihati eden doğrudan şairin kendisi iken Robinson Crusoe romanında öğüt veren kişi, Robinson'un babasıdır. Ayrı kültür, millet ve dinden gelmelerine rağmen bu babalar, ortak bir noktada buluşmuşlardır. Her iki babanın dilinden orta hâlli/mutavassıt insanın özellikleri dökülür. Bu yazının amacı ise "orta hâllilik" ekseninde babaların bakış açısını değerlendirmek, aralarındaki benzer yönlerin yanı sıra, farklı tarafları da ortaya koymaktır. Yazıda, Nâbî'nin eseri hakkında bilgi verilmiş, Hayriyye'nin Türk edebiyatındaki önemine değinilmiştir. Daniel Defoe'nun romanında Robinson'un babasının nasıl yer aldığı belirtildikten sonra, oğluna tavsiyelerinin neler olduğu hakkında bilgiler sunulmuştur. Orta hâlli insanın özellikleri, her iki eserden de örnekler vermek suretiyle değerlendirilmiştir. Metinler orta hâlli insan bakımından değerlendirilmeden önce, Türk okuyucusuna bir fikir verebilmesi adına Robinson Crusoe hakkında ayrı bir başlıkta bilgiler verilmiştir. Hasılı bu yazıda Robinson Crusoe romanı, özellikle Nâbî'nin eseri çerçevesinde ele alınmaya çalışılmıştır.
DergiPark (Istanbul University), Oct 3, 2022
Korku edebiyatı da denen gotik edebiyat, geniş sur ve kalelerle çevrili konakları/ şatoları, bu k... more Korku edebiyatı da denen gotik edebiyat, geniş sur ve kalelerle çevrili konakları/ şatoları, bu konutlardaki esrarlı ve ürpertici odaları ile dikkat çeker. Bu makalede, Orhan Pamuk tarafından 2003'te yayımlanan İstanbul Hatıralar ve Şehir isimli kitaba değinilmiştir. Eserde Pamuk'un yaşadığı ve bahsini ettiği evler, gotik edebiyatın /sinemanın karanlık, kasvetli ve gölgeli konaklarını, şatolarını hatırlatır. Çocukluğunu ve gençliğini ışığı az, sıkıcı ve boğucu mekânlarda geçirmek zorunda kalan Pamuk, bu evlerdeki eşyaların üzerindeki tesirinden uzun uzadıya bahseder. Gotik edebiyatın/sinemanın mekânlarında yaşamaya mahkûm olmuş Pamuk'un üzerinde, bu evlerin/apartmanların kuvvetli tesiri olur. Şahsiyetinin ve kimliğinin inşasında, gotik denebilecek bu evlerin ne gibi değişikliklere sebep olduğunu eserinde anlatır. Bu makalede, Pamuk'un anlattığı apartman daireleri ile gotik edebiyat ve sinemanın mekânı karşılaştırılmıştır. Gotik mekân ile Pamuk'un evlerinin benzerlikleri ortaya konulmuştur.
Turkish Studies-Language, 2023
Okur, bir eseri mütalaa ederken zaruri olarak pek çok şeye maruz kalabilir. Benimsemediği, tasvip... more Okur, bir eseri mütalaa ederken zaruri olarak pek çok şeye maruz kalabilir. Benimsemediği, tasvip etmediği fiilleri ve davranışları okuyabilir. Bu zaruretin dışında, eser ekseninde düşünülürse okurun ihtiyacı
olan şey, eserden zevk almaktır. Zevk almak, bir ihtiyaçtır ve ihtiyaç olanların ahenkli olması teferruat ile olur. Teferruat olduğu zaman ise kemal olur. Türk edebiyatının kemal mertebesine erişmiş, başarılı eserlerinden kabul edilen Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Şıpsevdi romanı, her ne kadar yazarın materyalist felsefesinin fikirleriyle boğulmuş olsa da teferruatı ile dikkatleri çeker. Bu roman, okuyucuya dayatılan serbest aşk, cinsel insiyaklara dayanan ilişkiler ve pozitivist felsefe ile, kimi okuyucular için rahatsızlık verici olsa da yazarın kurgudaki ustalığı sayesinde Türk edebiyatının bilinen eserleri arasında yer almıştır. Ancak bu eseri, bu kadar müstesna yapan bünyesinde barındırdığı teferruattır. Öyle ki tafsilat, bu romanda asıl hâline gelmiştir. Yunan mitolojisi, ressamlar, dans teknikleri, cinsellik, makyaj ve bilhassa mutfak ve sofraya dair verilen tafsilat, romanı boğuyor gibi gözükse de aslında esere ahenk katan ayrıntılardır. Yemeğe dair verilen bilgiler, mutfak terimleri, özellikle usulle ilgili ayrıntılar, romanı dikkat çekici kılar. Nitel araştırma kapsamında, betimsel veri analizi yöntemi kullanılan bu çalışmada; sofrada su ne zaman içilmelidir, çorba nasıl içilir, ekmek nasıl yenir, zeytin ve kiraz çekirdeği nasıl çıkartılır, şeftali nasıl yenir, tavuk sofrada nasıl servis edilir, balık nasıl yenir, sofraya nasıl oturulur, sofrada burun nasıl silinir, yemekten sonra el yıkanır mı gibi sorulara cevap vermeye çalışan romanın ince ayrıntıları ele alınacaktır.
Humanitas Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi, 2023
İstanbul Hatıralar ve Şehir 2003’te yayımlanan bir hatıra kitabı ve denemedir. Bu eserde, Orhan P... more İstanbul Hatıralar ve Şehir 2003’te yayımlanan bir hatıra kitabı ve denemedir. Bu eserde, Orhan Pamuk’un yaşadığı evde çalışan
hizmetçi Esma Hanım, kimi zaman gösterdiği aşırı şefkatli bir
sarılışla onu memnun ederken kimi zaman da Allah’la ilişki
kurmak için her fırsatı değerlendiren şahsiyetiyle, Pamuk’a
öfkeyle karışık bir huzursuzluk verir. 1941-2014 arasında yaşayan
Ayşe Şasa ise gençlik yıllarında geçirdiği şizofreni ile hatırda
kalan önemli bir senaristtir. Yeşilçam’da birçok senaryoya imza
atmış Şasa’nın, çocukluk ve gençlik yıllarında etrafında bulunan
hizmetkâr ve müstahdemler, ilgi çekicidir. Onun da 2009 yılında
basılan Bir Ruh Macerası eserinde görüleceği üzere, ecnebi
hizmetkârlar ile Müslüman müstahdemlerin hayata farklı bakış
açıları Şasa’ya tesir etmiştir. Bu yazıda, benzer muhitlerde ve
ailelerde yetişen Pamuk ve Şasa’nın hizmetkârlar etrafındaki
hayatları, eserlerinden hareketle karşılaştırmalı olarak ele
alınacaktır.
İslami İlimler Dergisi, 2023
Osmanlı kimliğinden Türk kimliğine intikalin anlatıldığı romanlara Cumhuriyet ideolojisi hâkim ol... more Osmanlı kimliğinden Türk kimliğine intikalin anlatıldığı romanlara Cumhuriyet ideolojisi hâkim olmuştur. Bu ideolojinin anlatılması ve büyük kitlelere aktarılması için ise bir ulus kurma süreci gerçekleşir. Kemalist bir edebiyat kanonu yaratılması yönünde pratik ve teorik çabalar gösterilir. Garplılaşma siyaseti doğrultusunda tavır alan romancıların, toplumsal hayatın bu yöndeki tebdili hususunda azami gayret gösterdikleri ise bilinen bir hakikattir. Bu tarz romanlar arasında gösterilebilecek Reşat Nuri Güntekin’in Yeşil Gece’si ile bu ideolojinin bir anlamda eleştirisi olan Aysel Özakın’ın Gurbet Yavrum’u arasında, din temasının işlenişi açısından bir benzerlik söz konusudur. Bu hakikati ilk defa dile getiren ise Selahattin Hilav’dır. O, 22 Ocak 1976’da Politika gazetesinde yazdığı bir yazıda bu hususa değinmiş ve iki roman arasındaki en büyük benzerliğin, ideolojik bir dünya içinde, benimsediği idealleri gerçekleştirmek isteyen bireyin dramı olduğunu belirtmiştir. Her iki romanda da ortak tema; bilime, düşünme gücüne, münakaşaya dayanmadan bellekte oluşturulup bir gruba, bir partiye, bir devlete benimsetilerek toplumda uygulanmaya konulmak istenen ve siyasal, tüzel, dinsel, felsefi düşünceler bütünü anlamına gelen ideolojidir. Ancak eserlerde ideolojinin, dinî düşünce yönü ön plana çıkarılmıştır. Bu bakımdan, 1928’de yayımlanan Yeşil Gece ile 1975’te basılan Gurbet Yavrum arasında, ideoloji açısından bir benzerlik oluşmaktadır. Bu bağlamda gerçekleştirilen bu çalışmada, metin tarama yöntemi kullanılarak eserlerdeki dinî tartışmalar belirlenmiş ve bahisler topluca değerlendirilmiştir.
Birinci Dünya Savaşı Odağında Tarih Boyunca Savaş
EDİTÖRLER: METİN ÜNVER- MUSTAFA TANRIVERDİ
KÜLLİYAT OSMANLI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ, 2022
Hüseyin Sadettin Arel’in sahibi ve müdürü olduğu, ayda bir çıkan milliyetçi kültür mecmuası Türkl... more Hüseyin Sadettin Arel’in sahibi ve müdürü olduğu, ayda bir çıkan milliyetçi kültür mecmuası Türklük tarafından “aşkının şehidi” olarak nitelendirilen Ahmed Vefâ Bey, yine aynı dergice “Eğer yaşasaydı belki bir nevi Fuzûlî olacaktı.” cümlesiyle yüceltilmiştir. Ahmed Vefâ, bunalımlı bir hâlinde bütün fotoğraflarını ve eserlerini yakarak imha etmiştir. Buna rağmen, kendisinin iki yapıtı vardır. Biri, ağabeyi İsmail Safa Bey ile Fransızcadan tercüme ettiği
Vehâmetli Sevdalar adlı roman, diğeri de kardeşi Ali Kâmi Bey tarafından mecmualarda yayımlanan şiirlerin bir araya getirilmesiyle oluşturulan Eş’âr-ı Vefâ adlı küçük eserdir. Bu iki eserin dışında, Ahmed Vefâ’nın dönemin çeşitli mecmualarında yayımlanmış nesirleri de bulunur. Bu yazının amacı, Ahmed Vefâ Bey’in Mirsad mecmuasında 1891 senesinde yayımlanmış iki yazısını tanıtmak ve değerlendirmektir. Bu yazılardan ilki “Bend-i Mahsûs”
adını taşır ve dönemin imla meseleleri ile ilgili özgün bir nesirdir. Diğeri ise “İstiğrâk” başlığını taşır ve aşka dair hissî cümleler barındırır. Biri ilmî diğer hissî bu iki nesri inceleyip ele almak ise bu yazının amaçlarındandır.
Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Oct 9, 2017
arasında yayımına kısa süreli ara verilen bu önemli mizah gazetesi, 1977'ye kadar hayatını sürdür... more arasında yayımına kısa süreli ara verilen bu önemli mizah gazetesi, 1977'ye kadar hayatını sürdürmüştür. Orhan Seyfi Orhon tarafından Akbaba mizah gazetesinde yayımlanan ve üç seneden beri tutkun olduğu kadına, içindekileri dökmek, aşkını itiraf etmek adına asrî bir beyin ağzından yazılan şiir, "Asrî Beyin İlân-ı Aşkı" adını taşır. Şiir, "Fiske" müstear adıyla kaleme alınmıştır ve 1920'li yıllarda yaşayan bir alafranga genci anlatır. Şiirde özellikleri verilen bu asrî beyin atası ise 1870'li yıllardaki şık beylerdir. 1870-1877 yılları arasında yayımlanan ilk dönem mizah gazeteleri, dönemin yozlaşmış gençlerini "şık beyler" olarak ifade etmiş ve onlarla sürekli alay etmiştir. 1870'lerin şıkları ile 1920'lerdeki bu asrî beyi arasında zihniyet ortaklığı olmakla beraber, geçen elli yıllık zaman dolayısıyla farklılıklar da bulunur. Yazımızda, Orhan Seyfi'nin bahsi geçen şiirinden hareketle şık beyler ile bu asrî bey arasında bir karşılaştırmaya gideceğiz. Böylelikle şiirdeki asrî beyin, şık beylerin bir devamı olduğunu ortaya koyacağız.
İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü 2010-2011 Doktora Ödevi
Esasında, şairler meclisi anlamına gelen ve cins bir isim olan Encümen-i Şuara, bu yazıda geçmişt... more Esasında, şairler meclisi anlamına gelen ve cins bir isim olan Encümen-i Şuara, bu yazıda geçmişteki benzerlerinden ayrı düşünülerek, bir özel isim olarak değerlendirilecektir. "1861 yılı baharında, muhtemelen Mayıs, Haziran gibi, Hersekli Ârif Hikmet Bey'in Lâleli Çukurçeşme'deki evinde buluşmaya başlayan ve her Salı muntazaman devamla bir seneye yakın müddet, bu edebiyat toplantılarını sürdüren şairlerin" 1 oluşturduğu Encümen-i Şuara'yla ilgili, yazımızda, neden böyle bir topluluğa ihtiyaç duyulduğu ortaya konarak, bu mahfil hakkında bilgi verilecek, ardından da, meclisin müdavimi olan şairler hakkında, genel olarak bilgiler verilecektir. Encümenin müdavimi olan şairleri sıralamak gerekirse, şu isimler karşımıza çıkar: Müdavimleri bu isimler olan encümenin etkinliği, birbirlerine şiirler okumak, özellikle XVII. asır şairlerine nazireler söylemek, encümendeki diğer şairlerin şiirlerine nazireler yazmak, ortak şiirler meydana getirmekti. Adı anılan şairlerin, pek çok açıdan ortak özellikleri bulunur. Dolayısıyla bir araya gelmelerini, anlaşmalarını sağlayan çok sebep vardır. Birinci sebep, elbette hepsinin şair oluşudur. Diğer nedenler, dostluklarını samimi bir mecliste devam ettirmeleri, doğum ve memuriyet gibi nedenlerle Rumeli'ye bağlı oluşları, meslek ve muhit olarak birbirlerine yakın bulunmaları, meşreplerindeki benzerlikler, inanç birlikleri ve siyasi fikirler açısından yaşadıkları uyum olarak sıralanabilir. 3 İbnülemin Mahmut Kemal İnal encümen hakkında şunları söyler: "Bu encümen, Arabın Sûk-ı Ukâz'ına müşabih idi. Âzânın bir haftada tanzîm ettikleri nefâis-i eş'ârı -hîn-i ictimada-Kemal Bey okurdu." 4 Pek çok bilim adamının görüşüne göre Encümen-i Şuara, bir edebî topluluktur. Kimi araştırmacılar, bu topluluğu edebiyatımızın ilk grubu olarak gösterirken 5 , kimileri de, bir araya gelerek adlarını beyan eden az sayıdaki topluluklar arasında değerlendirmiştir. 6 Encümen-i Şuara hakkındaki genel kanı, onların eskiyi; yani divan şiirini devam ettirmek, geleneğe dönmek istedikleridir. Dolayısıyla encümen şairleri, klasik şiirimizin temsilcileri olarak görülür; fakat gerçek böyle değildir: "Klasik nazım şekillerine, nazîreciliğe, mazmun sistemine bağlanmaları, onları tamamıyla eski şiirin devamı gibi göstermeye yeterli değildir." 7 Pek çok kaynakta, onların eski şiiri temsil ettiklerine dair şöyle ibarelerle karşılaşılır: "XIX. Yüzyıl Divan şiirini canlandırmak için…" 8 "…divan şiirinin devam etmesinden yana tavır alan grup…" 9 , "Divan şiirini ihya ve devam ettirme gayretleri de bir netice vermez." 10 gibi… Hâlbuki, bu şairler eskiden de yararlanarak yeni bir şiir vücuda getirmeye çalışırlar. "Eskiyi reddetmeyen; ama kokladığı havanın bünyesinde oluşturduğu değişiklikleri de göz ardı etmemeye kararlıdırlar." 11 Bu bakımdan onları yeni şiirin temsilcileri olarak görmek daha doğrudur. Şairlerin bu durumuyla ilgili pek çok yorum yapılmıştır: "Encümen-i Şuara, genel kanaatlerin aksine, büyük ölçüde ve tam anlamıyla şiirde eskiye dönüşü temsil etmez." 12 "Encümen-i Şuara 'eski şiirin son temsilcileri' değil; XVIII. asırdan beri devam eden bir süreç içinde gittikçe daha bir kuvvetle hatları belirginleşen 'yeni şiirin ilk temsilcileri' olarak kabûl edilmeli ve ona göre değerlendirilmelidirler. Encümen-i Şuara klâsik şiiri asla temsil etmez; fakat, modern şiirin özellikle Fransız edebiyatındakilere benzemesi gerektiğini düşünen edebiyat tarihçileri ve münekkidler, onların şiirinde Fransız ediblerinden izler bulamadıkları için, yenilik de taşımadıklarına hükmederler." 13 Şairler, eski ile yeniyi; yani Batı ile Doğu'yu birleştirerek bir şiir sentezi oluşturmaya çalışırlar. Dolayısıyla, şairleri klasik edebiyat açısından değerlendirmek yanlış olacaktır. Onlar, eski ile yeniyi birbirinden ayırmak yerine, her ikisini de bir bütün olarak algılar ve kaynaştırır. Bu da bize Bergson'un "dureé" görüşünü hatırlatır: "Saf süre ancak iç içe giren, birbirlerinde eriyen, kenarsız, birbirlerine nispetle hiçbir ayrılık temayülü ve 5
Uluslararası Medeniyet, Şehir ve Mimari Sempozyumu Bildiriler, 2022
Sultan II. Abdülhamid ve Osmanlı Modernleşmesi, 2022
OKUYUP YAZARAK YAŞAMAK PROF. DR. KEMAL YAVUZ ARMAĞANI , ÖZTOPRAK,NİHAT,AYÇİÇEĞİ,BÜNYAMİN,EGÜZ,ESRA, , 2023