Uğur Demir | Marmara University (original) (raw)
Books by Uğur Demir
Yeditepe Yayınevi, 2024
Evliyâ Çelebi, 51 yıllık seyahati sonunda 4 bin 152 sayfalık ve 3 milyon 25 bin 856 kelimelik dün... more Evliyâ Çelebi, 51 yıllık seyahati sonunda 4 bin 152 sayfalık ve 3 milyon 25 bin 856 kelimelik dünyanın en büyük seyâhatnâmesini kaleme aldı. Elinizdeki çalışma, Evliyâ Çelebi Seyâhatnâmesi’nin tarihini bütün yönleriyle ele almaya matuf bir kitap tarihi denemesidir. Başka bir ifadeyle Seyahatnâme’nin Evliyâ’nın rüyasından matbaaya uzanan serencamını konu edinmektedir. Bu çerçevede öncelikle Seyâhatnâme’nin neden, nasıl ve ne kadar sürede yazıldığı ele alınmıştır. Ardından eserin kaç cilt olarak planlandığı, iç düzenin nasıl inşa edildiği, nasıl bir sayfa tasarımı uygulandığı, derkenar notlarının kimler tarafından yazıldığı, fihristleri kimin hazırladığı ve Evliyâ’nın metne müdahalelerinin nasıl takip edilebileceği sorularına cevaplar aranmıştır.
Okuyucu bu çalışmada, Evliyâ Çelebi’nin vefatından sonra Seyâhatnâme’nin başına neler geldiği, esere kimlerin sahip olduğu, ne zaman ve kimin sayesinde İstanbul’a getirildiği, nasıl istinsah ettirildiği, Osmanlı başkentinde Seyâhatnâme’ye kimlerin sahip olduğu, eseri kimlerin okuduğu ve Seyâhatnâme’nin yazmaları üzerine kimlerin notlar aldığı suallerine cevaplar bulacaktır.
Seyahatnâme’nin matbaadaki serüveni de bu araştırmanın odak noktalarındandır. Bu kapsamda Seyâhatnâme’nin Hammer tarafından nasıl keşfedildiği, Osmanlı döneminde hangi baskıların kimler tarafından neden ve nasıl hazırlandıkları meseleleri de okuyucuların cevaplarını bulacağı hususlar arasındadır.
Yeditepe Yayınevi, 2023
Osmanlı tarihinin en önemli kaynak serilerinden biri de mecmualardır. Farklı amaçlar için hazırla... more Osmanlı tarihinin en önemli kaynak serilerinden biri de mecmualardır. Farklı amaçlar için hazırlanan mecmuaların bu güne kadar tam bir listesi dahi yapılamamıştır. İçerisinde birçok yazışmayı ihtiva eden mecmualar ile ilgili çalışmalar ilerledikçe birçok yeni bilgiye ulaşılacaktır. Yeni bilgiler ihtiva eden mecmualardan biri de elinizdeki eserdir. Bu mecmuada Kanunî'den IV. Murad'a kadar 1553-1634 yılları arasındaki kayıtlar mevcuttur. Aslında ilmiye sınıfındaki tayin kayıtlarını ihtiva eden mecmuanın kenarlarında farklı zamanlarda günlük notlar alınmıştır. Bu notlar sayesinde 1553-1634 yılları arasındaki birçok hadiseyi ilk defa öğrenmekteyiz. Mecmua, Süleymaniye ve Sultanahmet Camiilerinin açılmasından, İstanbul'a yönelik ilk Kazak saldırılarına, III. Mehmed, I. Ahmed ve Koca Sinan Paşa'nın ölüm sebeplerinden, I.Mustafa'nın sünnet edilmesine ve kardeşlerini öldürmek istemesine, askerî isyanlar ve darbe planlarına kadar birçok yeni bilgiyi ihtiva ediyor.
Yeditepe Yayınevi, 2023
Bu kitap, 1768-1774 Savaşı'na silâhdâr kâtibi olarak katılan Laleli Mustafa Efendi'nin tuttuğu gü... more Bu kitap, 1768-1774 Savaşı'na silâhdâr kâtibi olarak katılan Laleli Mustafa Efendi'nin tuttuğu günlüktür. Mart 1769-Şubat 1770 tarihleri arasındaki hadiseler gün gün kaydedilmiştir. Eser, 1768-1774 Osmanlı-Rus Seferi ile ilgili bugüne kadar tespit edilmiş tek günlüktür.
Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2023
Bâbıâli, 1739 Belgrat Anlaşması’ndan sonra Batı’da göreceli bir barış dönemine girdi. Bu süreç 17... more Bâbıâli, 1739 Belgrat Anlaşması’ndan sonra Batı’da göreceli bir barış dönemine girdi. Bu süreç 1768-1774 Savaşı’na kadar da devam etti. Avrupa’da ise 1755’teki Diplomatik Devri’min ardından kıta hızla savaşa sürüklendi. Yedi Yıl Savaşları (1756-1763), Batı’nın büyük bir kısmının dâhil olduğu genel bir askerî mücadeleye dönüştü. Avrupa devletleri, bu süre zarfında ellerini güçlendirmek için Osmanlı İmparatorluğu’nu yönlendirmek adına farklı politikalar geliştirdiler. Çünkü Devlet-i Aliyye hâlâ güçlü bir askerî caydırıcı unsur olarak görülüyordu. Osmanlı İmparatorluğu ise, Avrupa’daki bu gelişmeleri yakından takip ediyor ve değişen şartlara göre dış politikasında değişikliklere gidiyordu. Buna rağmen Türk tarafı Yedi Yıl Savaşları’na fiilen müdahil olmadı.
Lehistan Kralı III. August’ün 1763’te ölümü üzerine yeniden hareketli günler başladı. Rusya, yeni kral olarak Poniatowski’nin seçilmesi için Lehistan üzerindeki askerî ve siyasî baskısını artırdı. Bâbıâli de seçim sürecine müdahil oldu ancak sonuçta Rusya’nın desteklediği Poniatowski, kral seçildi. Buna rağmen Lehistan’daki gerginlik yatışmadı ve Rusya’nın silah zoruyla Lehistanlı muhalifleri bastırmak istemesi Bâbıâli’nin askerî hazırlıkları hızlandırmasına sebep oldu. 1767 yılında Lehistanlı muhalifler Bar Kasabası’nda Rus askerleri tarafından silahlı saldırıya uğradı ve çıkan çatışmada Osmanlı vatandaşları da öldürüldü. Bunun üzerine Bâbıâli, 1768 yılında Rusya’ya savaş ilan etti.
Bu kitapta, Bâbıâli’nin Avrupa’daki Diplomatik Devrim ve Yedi Yıl Savaşları’nı nasıl karşıladığı, Batı’daki gelişmelerden hangi kanallar vasıtasıyla haberdar olduğu, neden savaşa fiilen müdahil olmadığı, hangi ittifak görüşmelerinin yürütüldüğü, 1763’te Lehistan’daki kral seçimine etkisinin neler olduğu, neden bir adayı desteklemekten kaçındığı, 1767 yılından itibaren hangi gelişmelerin Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya’yı savaşa sürüklediği, sefer öncesi ne tür hazırlıkların yapıldığı ve seferin nasıl ilan edildiği suallerine cevaplar aranmaktadır.
Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2019
Hilafet, Hz. Peygamber’in vefatı ile başlayan, Emevîler döneminde saltanata dönüşen, 1516 yılında... more Hilafet, Hz. Peygamber’in vefatı ile başlayan, Emevîler döneminde saltanata dönüşen, 1516 yılında son Abbasî Halifesi III. Mütevekkil’in Yavuz Sultan Selim tarafından esir alınmasına kadar Kureyş soyundan olanların halife olduğu bir idarî/siyasî sistemdir. Hilafetin dönüm noktalarından biri I. Selim’in Mısır seferidir. Buna mukabil Osmanlı hilafeti ile ilgili yapılan çalışmaların büyük bir kısmı 19 ve 20. yüzyıllardaki gelişmeler üzerine yoğunlaşırken, klasik dönem diyebileceğimiz devir büyük oranda ihmal edilmiş ve bu dönem araştırmalarda genellikle aynı ifadelerle tekrarlanmıştır. Elinizdeki çalışma, bu eksikliği biraz olsun gidermek adına, Osmanlı hilafetinin klasik dönemine hasredilmiş makalelerden müteşekkildir.
Kitapta yer alan on makaleden üçü, daha önce farklı yerlerde yayınlandılar. Fakat burada gözden geçirildiler ve genişletildiler. Her bir makale farklı meseleleri ele almak üzere kaleme alındı. Bu yüzden yazılar arasında zaman zaman kaçınılmaz olarak tekrarlara düşüldü. Makaleler, müstakil olsalar da birbirini tamamlayacak mahiyette ve daha çok kronolojik bir sıra takip edilerek kitaba dahil edildiler.
Kitaptaki “Osmanlı Hilafeti Hangi Tarihî Miras Üzerine Kuruldu?” başlıklı ilk makalede, hilafet konusunda Osmanlı aydınını etkileyen daha önceki dönem âlimlerinin halifelik ile ilgili görüşlerini ele aldık. “Halifelikten Halifetü’l-Kübralığa Osmanlı Hilafeti” başlıklı ikinci makalede ise Osmanlı tarihinde sultanların ilk defa hangi tarihten itibaren halife ünvanını kullanmaya başladıkları, Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferine kadar bu ünvanın kullanılmasının nasıl anlaşılması gerektiği üzerinde durduk.
Mısır’daki son Abbâsî Halifesi III. Mütevekkil’in hilafet haklarını I. Selim’e devredip etmediği meselesini “Hilafetin Osmanlıya Devri Meselesi” başlıklı kısımda değerlendirdik. III. Mütevekkil’in Osmanlılar tarafından 1516’da esir edilmesinden 1543’te Kahire’de ölümüne kadar geçen hayatını ise “Son Abbasî Halifesi III. Mütevekkil’in Osmanlı Hâkimiyetindeki Yılları (1516-1543)” başlıklı yazıda inceledik.
Mukaddes emanetlerin İstanbul’a getirilmesini “Mukaddes Emanetlerin İstanbul’a İntikali” başlıklı makalede kaleme aldık. Osmanlı hilafetini meşrulaştırmaya çalışan müelliflerin bir kısmının sıklıkla müracaat ettiği İbnül Arabî’ye atfedilen eseri “Osmanlı Hilafetiyle İlgili Tartışmalı Bir Eser: “Eş-Şeceretü’n- Numâniyye Fi’d-Devleti’l-Osmâniyye” başlıklı makalede bu kitabın neden Arabî’ye ait olamayacağı, hangi tarihten itibaren Osmanlı aydınları tarafından kullanılmaya başlandığı üzerinde durduk. Araştırmalarda ihmal edilen ancak 18. Yüzyılda Osmanlı hilafetini meşrulaştırmak için kaleme alınan diğer bir eseri de “Osmanlı Hilafeti Hakkında İhmal Edilen Bir Eser: Kitâbü Câmi‘ Fî Hakkı’l-Hilâfe Ve’s-Saltana” başlıklı çalışmada tetkik ettik.
Kitapta diplomasi tarihinin bir konusu olan hilafet tartışmalarına dair üç müstakil makale kaleme aldık. Bunlardan ilki “Osmanlı Hilafetine Bir Alternatif: Babürlü Hilafeti” başlıklı makaledir. Burada Sünnî İslâm dünyasının iki büyük imparatorluğunun hilafet merkezli olarak münasebetleri üzerinde durduk. 1774’te imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması, Osmanlı hilafeti için bir dönüm noktası olarak kabul edilir. Ancak bugüne kadar antlaşmada hilafet bahsinin nasıl ve neden gündeme geldiği, Rus heyetinin Osmanlı sultanının halifeliğine dair bir maddeyi nasıl kabul ettirdikleri müstakil bir çalışmaya konu olmamıştır. Bu mesele müstakil olarak ilk defa bu kitapta “Küçük Kaynarca Antlaşması’nda Hilafet Tartışmaları” başlıklı makalede ele alındı. Kaynarca’dan Aynalıkavak’a kadarki süreçte yaşananlar da müstakil olarak ilk defa burada “Küçük Kaynarca Antlaşması’ndan Aynalıkavak Tenkıhnâmesi’ne Hilafet Tartışmaları” başlıklı makalede incelendi.
Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2015
Bu eserde, Humbaracı Ahmed Paşa'nın, bugüne kadar kullanılmayan orijinal arşiv kaynaklarına istin... more Bu eserde, Humbaracı Ahmed Paşa'nın, bugüne kadar kullanılmayan orijinal arşiv kaynaklarına istinaden, daha çok diplomasi tarihi ekseninde, Osmanlı hizmetindeki yılları (1729-1747) ele alınmaktadır.
Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2016
Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu, 2020
Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu İstanbul, 2020
Yeditepe Yayınevi,
Cumhuriyet döneminde demokrasinin işleyişi sık sık darbelerle kesildi. Aslında bu bizim eski bir ... more Cumhuriyet döneminde demokrasinin işleyişi sık sık darbelerle kesildi. Aslında bu bizim eski bir geleneğimiz. Osmanlı İmparatorluğu'nda askeri isyanlar ve darbeler, Fatih Sultan Mehmed'in ilk hükümdarlığı zamanında 1446 Buçuktepe İsyanı ile başlar ve 1913'teki Bâbıâli baskınıyla sona erer. Neredeyse Fatih Sultan Mehmed'den sonra isyanla yüzleşmeyen Osmanlı padişahı yok gibidir. 36 Osmanlı padişahından 12'sinin isyan ve darbeyle tahtını kaybettiği gözönüne alındığında durumun vahameti daha iyi anlaşılır. Günlerce, hatta aylarca devam eden isyanlar İstanbul halkına korkulu günler yaşatıyor, günlük hayat tamamen felç oluyordu. İsyanlar zaman zaman o kadar ileri boyutlara ulaşıyordu ki, bazen devlet adamlarının cesetleri köpeklere yem ediliyor, bazen sadrazamların kelleleri alınıyor, bazen de padişahlar acımasızca katlediliyorlardı.
Dissertations by Uğur Demir
The study analyzes the History of Muhammad Giray (Târîh-i Mehmed Giray), which is a general histo... more The study analyzes the History of Muhammad Giray (Târîh-i Mehmed Giray),
which is a general history of Crimean Khanates and Ottomans, covers the years of
A.H.1094-1115/A.D.1682-1703. The book starts with praise to be God, bless to the
Prophet and Sultan Muhammad IV, than tries to explain the situation of the Ottoman
Empire just before Vienna Siege II and narrates the political events.
Muhammad Giray, in his book, gives the events in chronological order
according to the Crimean Khans’ and Ottomans Sultans’ reaching to power. The events,
related each other, given without the chronology. The book not only records the political
events but also gives some astronomical and interesting incidents. Târîh-i Mehmed Giray
is a very important history book on Crimean Khanate and Ottomans in the end of XVIIth
and in the beginning of XVIIIth Centuries. As a witness of his age, the author records the
political events in Crimean Khanate according to the Khans own reports.
Journal Articles by Uğur Demir
Türklük Araştırmaları Dergisi, III/2, 2024
In the second half of the 18th century, there are several authors who lived and used the pseudony... more In the second half of the 18th century, there are several authors who lived and used the pseudonym Nihālī. One of them is Ibrahim Nihālī (d. 1215/1801), the author of Mirāt al-Dawla. The life of Ibrahim Nihālī,
whose four independent works have been identified so far, has been confused with other Nihālīs. In this study, firstly, the nature of the confusion about the Nihālīs was revealed. Then Ibrahim Nihālī's identity and career were determined. Finally, his work Mirâtü'd-Devle is analyzed and its place among the reform lahiyas of Selim III period is tried to be determined. Some of the works attributed to Nihālī were revealed not to be his. Thus, many unknown aspects of Ibrahīm Nihālī's life have been brought to the literature for the first time. His professional career has been determined with a largely accurate chronology and sequence. His works and the place of Mirāt al-Dawla among them have been emphasized. It was determined that Mirâtü'd-Devle was similar to the reform layihas of the Selim III period, especially Muhasebe-i Evvel İbrahim Efendi's layiha and Nihâlî's “Mirâtü'd-Devle” were similar in terms of content.
Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi (69), 2021
Fâtih Sultan Mehmed devrine dair oldukça önemli bilgiler ihtiva eden ve müellifi bilinmeyen Arapç... more Fâtih Sultan Mehmed devrine dair oldukça önemli bilgiler ihtiva eden ve müellifi bilinmeyen Arapça bir Siyasetnâme bulunmaktadır. II. Bâyezid'e sunulan eser geçtiğimiz yıl yayınlandı ve müellifinin kim olabileceği hakkında muhtelif yorumlar yapılarak bazı ihtimaller üzerinde duruldu. Sonuç olarak ise eserin müellifi olarak en uygun adayın Molla Gürânî olduğu ifade edildi. Bu çalışma Siyasetnâme'nin müellifinin Tursun Bey olma ihtimalinin kuvvetle muhtemel olduğunu muhtelif delillerle ortaya koymak ve eserin Fâtih Sultan Mehmed dönemi için ne derece önemli olduğuna dair derğerlendirmelerde bulunmak gayesiyle kaleme alındı.
There is an Arabic book of politics of an anonymous author that contains valuable information for Mehmed the Conqueror era. This work, which was presented to Bayezid II, was published in last year and some possibilities about the identity of the author were stressed by various comments. At the end it was concluded that Molla Gürânî was the best possible candidate for the authorship of this work. This study was made in order to show that there is a strong possibility that it was Tursun Beg who was the author of this work by several proofs, and evaluate this book of politics
as its importance to Mehmed the Conqueror era.
Harp Tarihi Dergisi, Sayı 1 (Haziran 2020), s. 41-72.
Bugün Harbiye Askerî Müzesi’nde Fâtih Sultan Mehmed devrine ait bir arkebüz sergilenmektedir. Bu... more Bugün Harbiye Askerî Müzesi’nde Fâtih Sultan Mehmed
devrine ait bir arkebüz sergilenmektedir. Bu arkebüz günümüze intikal
eden en erken tarihli Osmanlı tüfeği olması hasebiyle büyük önemi
haizdir. Ancak söz konusu silahın günümüze nasıl intikal ettiği
bilinmemektedir. Bu makalede Fâtih devri arkebüzünün neden ve nasıl
muhafaza edildiği; daha önce nerede veya nerelerde saklandığı; Aya
İrini’deki müzede iken İbrahim Hakkı Konyalı tarafından nasıl
gündeme getirildiği; daha sonra nasıl Harbiye’ye taşındığı ve burada ne
zamandan itibaren sergilenmeye başlandığı; Fâtih devrinden başka
tüfeklerin müzelere intikal edip etmediği ele alınacaktır. Bunun için
önce Osmanlıda askerî müzeciliğin tarihi özetlenecek, sonra tarihî
öneme sahip bazı eşyaların Aya İrini haricinde nerelerde muhafaza
edildikleri üzerinde durulacaktır.
Summary
It has been understood from the archival documents that some of
the rifles from the era of Mehmed the Conqueror were kept in the
chamber of the Blessed Mantle until April 1910. Four of these rifles
were transported to the Military Weapons Museum in Hagia Irene for
exhibition. Unfortunately, their physical features and their visuals could
not be detected yet. However, it is most likely that one of them is the
arquebus which is exhibited in the Harbiye Military Museum. If this one
is one of these aforementioned rifles, then it is possible to say that the
other three rifles are also preserved in this museum. Also, it was seen
that there are other rifles from the era of Mehmed the Conqueror in
Topkapı Palace apart from the ones that were transferred to the Military
Museum. They might be in the armory of the Topkapı Palace, which is
closed to researchers and has not been properly classified. We hope that
by a proper study in Topkapı Palace and the Harbiye Military Museum
depots or records, it would be possible to reach valuable information
about the other muskets which bear the memories from the era of
Mehmed the Conqueror, and important materials for Ottoman military
history. Finding and exhibiting the other arquebuses like the exhibited
one waits for researches as a national duty.
Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, sayı: 43, İstanbul , 2020
Bazı araştırmacılar, muasır Osmanlı müelliflerinin İstanbul'un fethini kıyamet alameti olarak gör... more Bazı araştırmacılar, muasır Osmanlı müelliflerinin İstanbul'un fethini kıyamet alameti olarak gördüklerini, fethe muhalif olduklarını ve şehrin lanetli olduğuna inandıklarını iddia etmektedirler. Bunun yanında şehrin fethini müjdeleyen meşhur hadisin bu müelliflerin malumu olmadığı, mezkûr hadise muahhar müelliflerin atıf yaptıkları ileri sürülmektedir. Bu makalede, önce İstanbul’un fethi ile ilgili âyet ve hadislerin ilk defa 1422 kuşatmasında gündeme geldiği; bu mânâda Emîr Sultan’ın öne çıktığı ileri sürüldü. 1452 yılında fiten hadislerine dayanarak şehrin kuşatmasına karşı çıkanların ise Çandarlı Halil Paşa taraftarı ulema olduğu; Akşemseddin başta olmak üzere fetih taraftarı ulemanın da bu hadisleri şehrin fethedileceğine dair Peygamberî bir müjde olarak yorumladıkları ortaya konulmaya çalışıldı. Makalede müelliflerin, bazıları fiten hadislerine atıf yapsalar da, İstanbul’u uğursuz bir şehir olarak görmedikleri; şehrin fethine muhalif olmadıkları ve büyük bir kısmının Fatih Sultan Mehmed’i övgüyle zikrettikleri ortaya konuldu. Şehri fethedecek emir ve onun ordusunun övüldüğü meşhur hadisin II. Bayezid devrinden itibaren daha fazla gündeme geldiği tespit edildi. Ayrıca bu hadisin Osmanlılar tarafından hem fetihten önce hem de fetihten sonra bilindiği savunuldu. Buna mukabil fiten hadislerine atıf yapılmasının sebeplerinin neler olduğu ve bunların nasıl anlaşılması gerektiği üzerinde duruldu.
Some researchers claim that contemporary Ottoman writers saw the conquest of Istanbul as a sign of doomsday, they were against the conquest and they believed the city was cursed. Besides it is suggested that these writers didin’t know this famous hadith and later writers refered to the aforesaid hadith. This paper argues that the verses and hadiths about the Conquest of Istanbul were distinguished at first in the siege of 1422 and it was Emir Sultan who had prominence in this matter. Also in this paper it has been tried to reveal that the ones who opposed to conquest of Istanbul by using hadiths about doomsday in 1452 were the supporters of Çandarlı (D̲j̲andarlı) Halil Pasha and scholars, notably Akşemseddin (Ak shams al-din), who supported the conquest commented these hadiths as good news that came from the Prophet. In this article, it is claimed that these scholars did not see Istanbul as a cursed city even though they made references to the hadiths about doomsday, they did not oppose the conquest, and most of them spoke highly of Mehmed the Conqueror. It has been proven that the famous hadith that praises the commander and the army who would conquer the city gained currency in Bayezid II’s time. Also it is claimed that Ottomans were aware of this hadith both before and after the conquest. It is also discussed why Ottoman scholars made references to the hadiths about doomsday and how they should be understood.
Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, 2019
This study basically has two sections. In the first section the sources found until today concern... more This study basically has two sections. In the first section the sources found until today concerning the last Abbasid caliph al-Mutawakkil’s handing over the caliphate to Sultan Selim the Grim have been discussed. In this manner Şaban-ı Şifaî, Şehrizâde Mehmed,
Mouredge d’Ohsson, Ahmad Djewdet Pasha, Atâ Bey, Redhouse and the other nineteenth century authors’ opinions have been summarized. In the second section of the study, the sources that give information about the transfer of the caliphate directly or indirectly and haven’t been dwelt on to this day have been handled. In this chapter, it has been claimed that from the sixteenth century there have been strong mentions about the transfer of the caliphate in both Ottoman and European sources; in these sources mentions about the delegation of caliphate have been started not from 1518 but from 1516; question about the transfer of caliphate has been expressed about not only Sultan Selim the Grim
but also Suleiman the Magnificent.
Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, 2019
Sacred relics are the things that belonged to the Prophet Muhammed, other prophets, prophet Muham... more Sacred relics are the things that belonged to the Prophet Muhammed, other prophets, prophet Muhammed’s family, Rashidun Caliphs, companions of the Prophet and other prominent figures of the Islamic religion. Today, approximately 605 pieces of these relics are kept in the Topkapı Palace Museum while others are preserved in various parts of
Istanbul. When and how they were brought to Istanbul is not fully revealed. In this article, when and how the sacred relics were transferred in the period of time from the Selim I’s Egypt Expedition to the 20th century has been discussed. In this manner Sacred Standard of Muhammad, Khirka-yi Sa’adet, the Koran(s) that are said to have belonged to Uthman b. Affan and keys of Kaaba have been examined under seperate titles; the
others have been examined according to their arrival dates. For this purpose, chronicles
and archival material were used. In particular, it was revealed that the curriculum books kept in the Topkapı Palace Museum Archives provided important data on the subject. In addition, it has been determined that some of the resources that have not been considered so far have completely changed the writings on bringing the sacred relics to Istanbul.
Osmanlı Araştırmaları/The Journal of Ottoman Studies, 2014
Report (takrir) that we have discussed here and assumed that it was written at the end of 1525 an... more Report (takrir) that we have discussed here and assumed that it was written at
the end of 1525 and at the beginning of 1526 is one of the important sources about the first quarter of the XVI. century. It isn’t certainly known who has written the report. The report includes important information about condition of Mecca, Medina, Damascus, Zabid, Yemen, Ethiopia, Jeddah, Egypt, India, Gujarat and about Portugal’s invasion of India. In our study we discussed the writer of this source who hasn’t attracted attention hitherto, when it was written and what kind of information it includes about the said areas
Osmanlı Araştırmaları/The Journal of Ottoman Studies, 2012
Although so many important studies have been carried out about the Seyahatnâme (Book of Travels) ... more Although so many important studies have been carried out about the Seyahatnâme (Book of Travels) of Evliya Celebi until now, they haven’t been benefited from
Turkish archives during these studies sufficiently. Correspondingly, it is clear that lots
of problems can not be clarified without using these sources. In this study, on the basis
of estates, new findings have been established about how and when author’s edition of
Seyahatnâme passed to Topkapı Palace Library. Besides with the help of these estates it
has been revealed that Morali Besir Aga who was one of the chief harem eunuchs possessed the author’s edition and they were transported to the Palace by confiscation
Yeditepe Yayınevi, 2024
Evliyâ Çelebi, 51 yıllık seyahati sonunda 4 bin 152 sayfalık ve 3 milyon 25 bin 856 kelimelik dün... more Evliyâ Çelebi, 51 yıllık seyahati sonunda 4 bin 152 sayfalık ve 3 milyon 25 bin 856 kelimelik dünyanın en büyük seyâhatnâmesini kaleme aldı. Elinizdeki çalışma, Evliyâ Çelebi Seyâhatnâmesi’nin tarihini bütün yönleriyle ele almaya matuf bir kitap tarihi denemesidir. Başka bir ifadeyle Seyahatnâme’nin Evliyâ’nın rüyasından matbaaya uzanan serencamını konu edinmektedir. Bu çerçevede öncelikle Seyâhatnâme’nin neden, nasıl ve ne kadar sürede yazıldığı ele alınmıştır. Ardından eserin kaç cilt olarak planlandığı, iç düzenin nasıl inşa edildiği, nasıl bir sayfa tasarımı uygulandığı, derkenar notlarının kimler tarafından yazıldığı, fihristleri kimin hazırladığı ve Evliyâ’nın metne müdahalelerinin nasıl takip edilebileceği sorularına cevaplar aranmıştır.
Okuyucu bu çalışmada, Evliyâ Çelebi’nin vefatından sonra Seyâhatnâme’nin başına neler geldiği, esere kimlerin sahip olduğu, ne zaman ve kimin sayesinde İstanbul’a getirildiği, nasıl istinsah ettirildiği, Osmanlı başkentinde Seyâhatnâme’ye kimlerin sahip olduğu, eseri kimlerin okuduğu ve Seyâhatnâme’nin yazmaları üzerine kimlerin notlar aldığı suallerine cevaplar bulacaktır.
Seyahatnâme’nin matbaadaki serüveni de bu araştırmanın odak noktalarındandır. Bu kapsamda Seyâhatnâme’nin Hammer tarafından nasıl keşfedildiği, Osmanlı döneminde hangi baskıların kimler tarafından neden ve nasıl hazırlandıkları meseleleri de okuyucuların cevaplarını bulacağı hususlar arasındadır.
Yeditepe Yayınevi, 2023
Osmanlı tarihinin en önemli kaynak serilerinden biri de mecmualardır. Farklı amaçlar için hazırla... more Osmanlı tarihinin en önemli kaynak serilerinden biri de mecmualardır. Farklı amaçlar için hazırlanan mecmuaların bu güne kadar tam bir listesi dahi yapılamamıştır. İçerisinde birçok yazışmayı ihtiva eden mecmualar ile ilgili çalışmalar ilerledikçe birçok yeni bilgiye ulaşılacaktır. Yeni bilgiler ihtiva eden mecmualardan biri de elinizdeki eserdir. Bu mecmuada Kanunî'den IV. Murad'a kadar 1553-1634 yılları arasındaki kayıtlar mevcuttur. Aslında ilmiye sınıfındaki tayin kayıtlarını ihtiva eden mecmuanın kenarlarında farklı zamanlarda günlük notlar alınmıştır. Bu notlar sayesinde 1553-1634 yılları arasındaki birçok hadiseyi ilk defa öğrenmekteyiz. Mecmua, Süleymaniye ve Sultanahmet Camiilerinin açılmasından, İstanbul'a yönelik ilk Kazak saldırılarına, III. Mehmed, I. Ahmed ve Koca Sinan Paşa'nın ölüm sebeplerinden, I.Mustafa'nın sünnet edilmesine ve kardeşlerini öldürmek istemesine, askerî isyanlar ve darbe planlarına kadar birçok yeni bilgiyi ihtiva ediyor.
Yeditepe Yayınevi, 2023
Bu kitap, 1768-1774 Savaşı'na silâhdâr kâtibi olarak katılan Laleli Mustafa Efendi'nin tuttuğu gü... more Bu kitap, 1768-1774 Savaşı'na silâhdâr kâtibi olarak katılan Laleli Mustafa Efendi'nin tuttuğu günlüktür. Mart 1769-Şubat 1770 tarihleri arasındaki hadiseler gün gün kaydedilmiştir. Eser, 1768-1774 Osmanlı-Rus Seferi ile ilgili bugüne kadar tespit edilmiş tek günlüktür.
Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2023
Bâbıâli, 1739 Belgrat Anlaşması’ndan sonra Batı’da göreceli bir barış dönemine girdi. Bu süreç 17... more Bâbıâli, 1739 Belgrat Anlaşması’ndan sonra Batı’da göreceli bir barış dönemine girdi. Bu süreç 1768-1774 Savaşı’na kadar da devam etti. Avrupa’da ise 1755’teki Diplomatik Devri’min ardından kıta hızla savaşa sürüklendi. Yedi Yıl Savaşları (1756-1763), Batı’nın büyük bir kısmının dâhil olduğu genel bir askerî mücadeleye dönüştü. Avrupa devletleri, bu süre zarfında ellerini güçlendirmek için Osmanlı İmparatorluğu’nu yönlendirmek adına farklı politikalar geliştirdiler. Çünkü Devlet-i Aliyye hâlâ güçlü bir askerî caydırıcı unsur olarak görülüyordu. Osmanlı İmparatorluğu ise, Avrupa’daki bu gelişmeleri yakından takip ediyor ve değişen şartlara göre dış politikasında değişikliklere gidiyordu. Buna rağmen Türk tarafı Yedi Yıl Savaşları’na fiilen müdahil olmadı.
Lehistan Kralı III. August’ün 1763’te ölümü üzerine yeniden hareketli günler başladı. Rusya, yeni kral olarak Poniatowski’nin seçilmesi için Lehistan üzerindeki askerî ve siyasî baskısını artırdı. Bâbıâli de seçim sürecine müdahil oldu ancak sonuçta Rusya’nın desteklediği Poniatowski, kral seçildi. Buna rağmen Lehistan’daki gerginlik yatışmadı ve Rusya’nın silah zoruyla Lehistanlı muhalifleri bastırmak istemesi Bâbıâli’nin askerî hazırlıkları hızlandırmasına sebep oldu. 1767 yılında Lehistanlı muhalifler Bar Kasabası’nda Rus askerleri tarafından silahlı saldırıya uğradı ve çıkan çatışmada Osmanlı vatandaşları da öldürüldü. Bunun üzerine Bâbıâli, 1768 yılında Rusya’ya savaş ilan etti.
Bu kitapta, Bâbıâli’nin Avrupa’daki Diplomatik Devrim ve Yedi Yıl Savaşları’nı nasıl karşıladığı, Batı’daki gelişmelerden hangi kanallar vasıtasıyla haberdar olduğu, neden savaşa fiilen müdahil olmadığı, hangi ittifak görüşmelerinin yürütüldüğü, 1763’te Lehistan’daki kral seçimine etkisinin neler olduğu, neden bir adayı desteklemekten kaçındığı, 1767 yılından itibaren hangi gelişmelerin Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya’yı savaşa sürüklediği, sefer öncesi ne tür hazırlıkların yapıldığı ve seferin nasıl ilan edildiği suallerine cevaplar aranmaktadır.
Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2019
Hilafet, Hz. Peygamber’in vefatı ile başlayan, Emevîler döneminde saltanata dönüşen, 1516 yılında... more Hilafet, Hz. Peygamber’in vefatı ile başlayan, Emevîler döneminde saltanata dönüşen, 1516 yılında son Abbasî Halifesi III. Mütevekkil’in Yavuz Sultan Selim tarafından esir alınmasına kadar Kureyş soyundan olanların halife olduğu bir idarî/siyasî sistemdir. Hilafetin dönüm noktalarından biri I. Selim’in Mısır seferidir. Buna mukabil Osmanlı hilafeti ile ilgili yapılan çalışmaların büyük bir kısmı 19 ve 20. yüzyıllardaki gelişmeler üzerine yoğunlaşırken, klasik dönem diyebileceğimiz devir büyük oranda ihmal edilmiş ve bu dönem araştırmalarda genellikle aynı ifadelerle tekrarlanmıştır. Elinizdeki çalışma, bu eksikliği biraz olsun gidermek adına, Osmanlı hilafetinin klasik dönemine hasredilmiş makalelerden müteşekkildir.
Kitapta yer alan on makaleden üçü, daha önce farklı yerlerde yayınlandılar. Fakat burada gözden geçirildiler ve genişletildiler. Her bir makale farklı meseleleri ele almak üzere kaleme alındı. Bu yüzden yazılar arasında zaman zaman kaçınılmaz olarak tekrarlara düşüldü. Makaleler, müstakil olsalar da birbirini tamamlayacak mahiyette ve daha çok kronolojik bir sıra takip edilerek kitaba dahil edildiler.
Kitaptaki “Osmanlı Hilafeti Hangi Tarihî Miras Üzerine Kuruldu?” başlıklı ilk makalede, hilafet konusunda Osmanlı aydınını etkileyen daha önceki dönem âlimlerinin halifelik ile ilgili görüşlerini ele aldık. “Halifelikten Halifetü’l-Kübralığa Osmanlı Hilafeti” başlıklı ikinci makalede ise Osmanlı tarihinde sultanların ilk defa hangi tarihten itibaren halife ünvanını kullanmaya başladıkları, Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferine kadar bu ünvanın kullanılmasının nasıl anlaşılması gerektiği üzerinde durduk.
Mısır’daki son Abbâsî Halifesi III. Mütevekkil’in hilafet haklarını I. Selim’e devredip etmediği meselesini “Hilafetin Osmanlıya Devri Meselesi” başlıklı kısımda değerlendirdik. III. Mütevekkil’in Osmanlılar tarafından 1516’da esir edilmesinden 1543’te Kahire’de ölümüne kadar geçen hayatını ise “Son Abbasî Halifesi III. Mütevekkil’in Osmanlı Hâkimiyetindeki Yılları (1516-1543)” başlıklı yazıda inceledik.
Mukaddes emanetlerin İstanbul’a getirilmesini “Mukaddes Emanetlerin İstanbul’a İntikali” başlıklı makalede kaleme aldık. Osmanlı hilafetini meşrulaştırmaya çalışan müelliflerin bir kısmının sıklıkla müracaat ettiği İbnül Arabî’ye atfedilen eseri “Osmanlı Hilafetiyle İlgili Tartışmalı Bir Eser: “Eş-Şeceretü’n- Numâniyye Fi’d-Devleti’l-Osmâniyye” başlıklı makalede bu kitabın neden Arabî’ye ait olamayacağı, hangi tarihten itibaren Osmanlı aydınları tarafından kullanılmaya başlandığı üzerinde durduk. Araştırmalarda ihmal edilen ancak 18. Yüzyılda Osmanlı hilafetini meşrulaştırmak için kaleme alınan diğer bir eseri de “Osmanlı Hilafeti Hakkında İhmal Edilen Bir Eser: Kitâbü Câmi‘ Fî Hakkı’l-Hilâfe Ve’s-Saltana” başlıklı çalışmada tetkik ettik.
Kitapta diplomasi tarihinin bir konusu olan hilafet tartışmalarına dair üç müstakil makale kaleme aldık. Bunlardan ilki “Osmanlı Hilafetine Bir Alternatif: Babürlü Hilafeti” başlıklı makaledir. Burada Sünnî İslâm dünyasının iki büyük imparatorluğunun hilafet merkezli olarak münasebetleri üzerinde durduk. 1774’te imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması, Osmanlı hilafeti için bir dönüm noktası olarak kabul edilir. Ancak bugüne kadar antlaşmada hilafet bahsinin nasıl ve neden gündeme geldiği, Rus heyetinin Osmanlı sultanının halifeliğine dair bir maddeyi nasıl kabul ettirdikleri müstakil bir çalışmaya konu olmamıştır. Bu mesele müstakil olarak ilk defa bu kitapta “Küçük Kaynarca Antlaşması’nda Hilafet Tartışmaları” başlıklı makalede ele alındı. Kaynarca’dan Aynalıkavak’a kadarki süreçte yaşananlar da müstakil olarak ilk defa burada “Küçük Kaynarca Antlaşması’ndan Aynalıkavak Tenkıhnâmesi’ne Hilafet Tartışmaları” başlıklı makalede incelendi.
Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2015
Bu eserde, Humbaracı Ahmed Paşa'nın, bugüne kadar kullanılmayan orijinal arşiv kaynaklarına istin... more Bu eserde, Humbaracı Ahmed Paşa'nın, bugüne kadar kullanılmayan orijinal arşiv kaynaklarına istinaden, daha çok diplomasi tarihi ekseninde, Osmanlı hizmetindeki yılları (1729-1747) ele alınmaktadır.
Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2016
Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu, 2020
Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu İstanbul, 2020
Yeditepe Yayınevi,
Cumhuriyet döneminde demokrasinin işleyişi sık sık darbelerle kesildi. Aslında bu bizim eski bir ... more Cumhuriyet döneminde demokrasinin işleyişi sık sık darbelerle kesildi. Aslında bu bizim eski bir geleneğimiz. Osmanlı İmparatorluğu'nda askeri isyanlar ve darbeler, Fatih Sultan Mehmed'in ilk hükümdarlığı zamanında 1446 Buçuktepe İsyanı ile başlar ve 1913'teki Bâbıâli baskınıyla sona erer. Neredeyse Fatih Sultan Mehmed'den sonra isyanla yüzleşmeyen Osmanlı padişahı yok gibidir. 36 Osmanlı padişahından 12'sinin isyan ve darbeyle tahtını kaybettiği gözönüne alındığında durumun vahameti daha iyi anlaşılır. Günlerce, hatta aylarca devam eden isyanlar İstanbul halkına korkulu günler yaşatıyor, günlük hayat tamamen felç oluyordu. İsyanlar zaman zaman o kadar ileri boyutlara ulaşıyordu ki, bazen devlet adamlarının cesetleri köpeklere yem ediliyor, bazen sadrazamların kelleleri alınıyor, bazen de padişahlar acımasızca katlediliyorlardı.
The study analyzes the History of Muhammad Giray (Târîh-i Mehmed Giray), which is a general histo... more The study analyzes the History of Muhammad Giray (Târîh-i Mehmed Giray),
which is a general history of Crimean Khanates and Ottomans, covers the years of
A.H.1094-1115/A.D.1682-1703. The book starts with praise to be God, bless to the
Prophet and Sultan Muhammad IV, than tries to explain the situation of the Ottoman
Empire just before Vienna Siege II and narrates the political events.
Muhammad Giray, in his book, gives the events in chronological order
according to the Crimean Khans’ and Ottomans Sultans’ reaching to power. The events,
related each other, given without the chronology. The book not only records the political
events but also gives some astronomical and interesting incidents. Târîh-i Mehmed Giray
is a very important history book on Crimean Khanate and Ottomans in the end of XVIIth
and in the beginning of XVIIIth Centuries. As a witness of his age, the author records the
political events in Crimean Khanate according to the Khans own reports.
Türklük Araştırmaları Dergisi, III/2, 2024
In the second half of the 18th century, there are several authors who lived and used the pseudony... more In the second half of the 18th century, there are several authors who lived and used the pseudonym Nihālī. One of them is Ibrahim Nihālī (d. 1215/1801), the author of Mirāt al-Dawla. The life of Ibrahim Nihālī,
whose four independent works have been identified so far, has been confused with other Nihālīs. In this study, firstly, the nature of the confusion about the Nihālīs was revealed. Then Ibrahim Nihālī's identity and career were determined. Finally, his work Mirâtü'd-Devle is analyzed and its place among the reform lahiyas of Selim III period is tried to be determined. Some of the works attributed to Nihālī were revealed not to be his. Thus, many unknown aspects of Ibrahīm Nihālī's life have been brought to the literature for the first time. His professional career has been determined with a largely accurate chronology and sequence. His works and the place of Mirāt al-Dawla among them have been emphasized. It was determined that Mirâtü'd-Devle was similar to the reform layihas of the Selim III period, especially Muhasebe-i Evvel İbrahim Efendi's layiha and Nihâlî's “Mirâtü'd-Devle” were similar in terms of content.
Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi (69), 2021
Fâtih Sultan Mehmed devrine dair oldukça önemli bilgiler ihtiva eden ve müellifi bilinmeyen Arapç... more Fâtih Sultan Mehmed devrine dair oldukça önemli bilgiler ihtiva eden ve müellifi bilinmeyen Arapça bir Siyasetnâme bulunmaktadır. II. Bâyezid'e sunulan eser geçtiğimiz yıl yayınlandı ve müellifinin kim olabileceği hakkında muhtelif yorumlar yapılarak bazı ihtimaller üzerinde duruldu. Sonuç olarak ise eserin müellifi olarak en uygun adayın Molla Gürânî olduğu ifade edildi. Bu çalışma Siyasetnâme'nin müellifinin Tursun Bey olma ihtimalinin kuvvetle muhtemel olduğunu muhtelif delillerle ortaya koymak ve eserin Fâtih Sultan Mehmed dönemi için ne derece önemli olduğuna dair derğerlendirmelerde bulunmak gayesiyle kaleme alındı.
There is an Arabic book of politics of an anonymous author that contains valuable information for Mehmed the Conqueror era. This work, which was presented to Bayezid II, was published in last year and some possibilities about the identity of the author were stressed by various comments. At the end it was concluded that Molla Gürânî was the best possible candidate for the authorship of this work. This study was made in order to show that there is a strong possibility that it was Tursun Beg who was the author of this work by several proofs, and evaluate this book of politics
as its importance to Mehmed the Conqueror era.
Harp Tarihi Dergisi, Sayı 1 (Haziran 2020), s. 41-72.
Bugün Harbiye Askerî Müzesi’nde Fâtih Sultan Mehmed devrine ait bir arkebüz sergilenmektedir. Bu... more Bugün Harbiye Askerî Müzesi’nde Fâtih Sultan Mehmed
devrine ait bir arkebüz sergilenmektedir. Bu arkebüz günümüze intikal
eden en erken tarihli Osmanlı tüfeği olması hasebiyle büyük önemi
haizdir. Ancak söz konusu silahın günümüze nasıl intikal ettiği
bilinmemektedir. Bu makalede Fâtih devri arkebüzünün neden ve nasıl
muhafaza edildiği; daha önce nerede veya nerelerde saklandığı; Aya
İrini’deki müzede iken İbrahim Hakkı Konyalı tarafından nasıl
gündeme getirildiği; daha sonra nasıl Harbiye’ye taşındığı ve burada ne
zamandan itibaren sergilenmeye başlandığı; Fâtih devrinden başka
tüfeklerin müzelere intikal edip etmediği ele alınacaktır. Bunun için
önce Osmanlıda askerî müzeciliğin tarihi özetlenecek, sonra tarihî
öneme sahip bazı eşyaların Aya İrini haricinde nerelerde muhafaza
edildikleri üzerinde durulacaktır.
Summary
It has been understood from the archival documents that some of
the rifles from the era of Mehmed the Conqueror were kept in the
chamber of the Blessed Mantle until April 1910. Four of these rifles
were transported to the Military Weapons Museum in Hagia Irene for
exhibition. Unfortunately, their physical features and their visuals could
not be detected yet. However, it is most likely that one of them is the
arquebus which is exhibited in the Harbiye Military Museum. If this one
is one of these aforementioned rifles, then it is possible to say that the
other three rifles are also preserved in this museum. Also, it was seen
that there are other rifles from the era of Mehmed the Conqueror in
Topkapı Palace apart from the ones that were transferred to the Military
Museum. They might be in the armory of the Topkapı Palace, which is
closed to researchers and has not been properly classified. We hope that
by a proper study in Topkapı Palace and the Harbiye Military Museum
depots or records, it would be possible to reach valuable information
about the other muskets which bear the memories from the era of
Mehmed the Conqueror, and important materials for Ottoman military
history. Finding and exhibiting the other arquebuses like the exhibited
one waits for researches as a national duty.
Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, sayı: 43, İstanbul , 2020
Bazı araştırmacılar, muasır Osmanlı müelliflerinin İstanbul'un fethini kıyamet alameti olarak gör... more Bazı araştırmacılar, muasır Osmanlı müelliflerinin İstanbul'un fethini kıyamet alameti olarak gördüklerini, fethe muhalif olduklarını ve şehrin lanetli olduğuna inandıklarını iddia etmektedirler. Bunun yanında şehrin fethini müjdeleyen meşhur hadisin bu müelliflerin malumu olmadığı, mezkûr hadise muahhar müelliflerin atıf yaptıkları ileri sürülmektedir. Bu makalede, önce İstanbul’un fethi ile ilgili âyet ve hadislerin ilk defa 1422 kuşatmasında gündeme geldiği; bu mânâda Emîr Sultan’ın öne çıktığı ileri sürüldü. 1452 yılında fiten hadislerine dayanarak şehrin kuşatmasına karşı çıkanların ise Çandarlı Halil Paşa taraftarı ulema olduğu; Akşemseddin başta olmak üzere fetih taraftarı ulemanın da bu hadisleri şehrin fethedileceğine dair Peygamberî bir müjde olarak yorumladıkları ortaya konulmaya çalışıldı. Makalede müelliflerin, bazıları fiten hadislerine atıf yapsalar da, İstanbul’u uğursuz bir şehir olarak görmedikleri; şehrin fethine muhalif olmadıkları ve büyük bir kısmının Fatih Sultan Mehmed’i övgüyle zikrettikleri ortaya konuldu. Şehri fethedecek emir ve onun ordusunun övüldüğü meşhur hadisin II. Bayezid devrinden itibaren daha fazla gündeme geldiği tespit edildi. Ayrıca bu hadisin Osmanlılar tarafından hem fetihten önce hem de fetihten sonra bilindiği savunuldu. Buna mukabil fiten hadislerine atıf yapılmasının sebeplerinin neler olduğu ve bunların nasıl anlaşılması gerektiği üzerinde duruldu.
Some researchers claim that contemporary Ottoman writers saw the conquest of Istanbul as a sign of doomsday, they were against the conquest and they believed the city was cursed. Besides it is suggested that these writers didin’t know this famous hadith and later writers refered to the aforesaid hadith. This paper argues that the verses and hadiths about the Conquest of Istanbul were distinguished at first in the siege of 1422 and it was Emir Sultan who had prominence in this matter. Also in this paper it has been tried to reveal that the ones who opposed to conquest of Istanbul by using hadiths about doomsday in 1452 were the supporters of Çandarlı (D̲j̲andarlı) Halil Pasha and scholars, notably Akşemseddin (Ak shams al-din), who supported the conquest commented these hadiths as good news that came from the Prophet. In this article, it is claimed that these scholars did not see Istanbul as a cursed city even though they made references to the hadiths about doomsday, they did not oppose the conquest, and most of them spoke highly of Mehmed the Conqueror. It has been proven that the famous hadith that praises the commander and the army who would conquer the city gained currency in Bayezid II’s time. Also it is claimed that Ottomans were aware of this hadith both before and after the conquest. It is also discussed why Ottoman scholars made references to the hadiths about doomsday and how they should be understood.
Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, 2019
This study basically has two sections. In the first section the sources found until today concern... more This study basically has two sections. In the first section the sources found until today concerning the last Abbasid caliph al-Mutawakkil’s handing over the caliphate to Sultan Selim the Grim have been discussed. In this manner Şaban-ı Şifaî, Şehrizâde Mehmed,
Mouredge d’Ohsson, Ahmad Djewdet Pasha, Atâ Bey, Redhouse and the other nineteenth century authors’ opinions have been summarized. In the second section of the study, the sources that give information about the transfer of the caliphate directly or indirectly and haven’t been dwelt on to this day have been handled. In this chapter, it has been claimed that from the sixteenth century there have been strong mentions about the transfer of the caliphate in both Ottoman and European sources; in these sources mentions about the delegation of caliphate have been started not from 1518 but from 1516; question about the transfer of caliphate has been expressed about not only Sultan Selim the Grim
but also Suleiman the Magnificent.
Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, 2019
Sacred relics are the things that belonged to the Prophet Muhammed, other prophets, prophet Muham... more Sacred relics are the things that belonged to the Prophet Muhammed, other prophets, prophet Muhammed’s family, Rashidun Caliphs, companions of the Prophet and other prominent figures of the Islamic religion. Today, approximately 605 pieces of these relics are kept in the Topkapı Palace Museum while others are preserved in various parts of
Istanbul. When and how they were brought to Istanbul is not fully revealed. In this article, when and how the sacred relics were transferred in the period of time from the Selim I’s Egypt Expedition to the 20th century has been discussed. In this manner Sacred Standard of Muhammad, Khirka-yi Sa’adet, the Koran(s) that are said to have belonged to Uthman b. Affan and keys of Kaaba have been examined under seperate titles; the
others have been examined according to their arrival dates. For this purpose, chronicles
and archival material were used. In particular, it was revealed that the curriculum books kept in the Topkapı Palace Museum Archives provided important data on the subject. In addition, it has been determined that some of the resources that have not been considered so far have completely changed the writings on bringing the sacred relics to Istanbul.
Osmanlı Araştırmaları/The Journal of Ottoman Studies, 2014
Report (takrir) that we have discussed here and assumed that it was written at the end of 1525 an... more Report (takrir) that we have discussed here and assumed that it was written at
the end of 1525 and at the beginning of 1526 is one of the important sources about the first quarter of the XVI. century. It isn’t certainly known who has written the report. The report includes important information about condition of Mecca, Medina, Damascus, Zabid, Yemen, Ethiopia, Jeddah, Egypt, India, Gujarat and about Portugal’s invasion of India. In our study we discussed the writer of this source who hasn’t attracted attention hitherto, when it was written and what kind of information it includes about the said areas
Osmanlı Araştırmaları/The Journal of Ottoman Studies, 2012
Although so many important studies have been carried out about the Seyahatnâme (Book of Travels) ... more Although so many important studies have been carried out about the Seyahatnâme (Book of Travels) of Evliya Celebi until now, they haven’t been benefited from
Turkish archives during these studies sufficiently. Correspondingly, it is clear that lots
of problems can not be clarified without using these sources. In this study, on the basis
of estates, new findings have been established about how and when author’s edition of
Seyahatnâme passed to Topkapı Palace Library. Besides with the help of these estates it
has been revealed that Morali Besir Aga who was one of the chief harem eunuchs possessed the author’s edition and they were transported to the Palace by confiscation
Osmanlı Araştırmaları / The Journal of Ottoman Studies, 2015
Evliyâ Çelebi’s Seyâhatnâme (Book of Travels) did not receive much attention until the nineteenth... more Evliyâ Çelebi’s Seyâhatnâme (Book of Travels) did not receive much attention until the nineteenth century. From this century onwards, it gradually became a
popular work thanks to, first, the Müntehabât composed by Hammer in English and
then to a compilation of excerpts in Turkish. Encouraged by this interest, Ahmed
Cevdet, the owner of İkdâm newspaper, set out to publish the ten volumes of the
Seyâhatnâme. Although incomplete, censored and sometimes incorrect, he managed to publish the first six volumes between 1896-1901. Because of the complaints
against the Seyâhatnâme, he then had to stop printing and was obliged to lock the
printed volumes in storehouses. Although both the Müntehabât-ı Evliyâ Çelebi and
the first six volumes that Ahmed Cevdet published were banned by government,
they helped expanding the Seyâhatnâme’s readership. is article discusses the Ottoman Turkish editions of Evliya Çelebi’s Seyâhatnâme, which were instrumental in
conveying the work to large masses and also effectively forming a negative public
opinion about both the work and its author
Zusammenfassung Das 18. Jahrhundert war eine Zeit in der das Interesse der Osmanen an Europa perm... more Zusammenfassung
Das 18. Jahrhundert war eine Zeit in der das Interesse der Osmanen an Europa permanent wuchs. Dieses Interesse bezog sich insbesondere auf Österreich und Preußen, die damals dem deutschen geographischen Raum angehörten. Für
die osmanischen Staatsmänner waren die wichtigsten Informationsquellen über Europa die Schriftsätze, die sich mit diesem geographischen Raum auseinandersetzten. In diesem Beitrag geht es um Informationen über Deutschland
(Österreich-Preußen), die aus den Schriftsätzen des XVIII. Jahrhunderts über Europa zu entnehmen sind.
Özet
XVIII. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu’nda Avrupa’ya dair ilginin giderek arttığı bir dönemdi. Haliyle bu ilgi Alman coğrafyasını oluşturan Avusturya ve Prusya’yı da kapsıyordu. Osmanlı devlet adamlarının Avrupa’ya dair bilgi kaynaklarının başında da bu coğrafyayı ele alan layihalar gelmekteydi. Bu makalede XVIII.
yüzyılda Avrupa’yı konu edinen layihalarda Almanya’ya (Avusturya-Prusya) dair verilen bilgiler ele alınacaktır.
Bu makalede Rusya'nın Kırım'da 1763'te açtığı ilk konsolosluk ele alındı. bu minvalde konsolosluğ... more Bu makalede Rusya'nın Kırım'da 1763'te açtığı ilk konsolosluk ele alındı. bu minvalde konsolosluğun açılmasını sağlayan şartlar, ilk Rus konsolosu Nikiforov'un faaliyetleri, konsolosluğun 1764'te kapatılması ve bununla ilgili daha sonraki yıllarda devam eden tartışmalar üzerinde duruldu.
In this article, the first consulate that Russia opened in the
Crimea in 1763 was discussed. Conditions that provide opening of the consulate, the first Russian consul Nikiforov's activities, closing of the consulate in 1764 and debates continuing through later years about that situation were focused on.
Crimean Historical Review, 2017
Özet: Bu çalışma, Kırım Hanlığı tarihinin önemli, buna mukabil çoğu zaman ihmal edilen kaynakları... more Özet: Bu çalışma, Kırım Hanlığı tarihinin önemli, buna mukabil çoğu zaman ihmal edilen
kaynaklarından Çelebi Akay’ın hazırladığı eser(ler)le ilgilidir. Çalışma üç bölümden ibarettir.
Kısa bir girişten sonra Çelebi Akay olarak tanınan Hurremî Abdurrahman Efendi’nin hayatı;
tarihinin ismi, ne zaman ve neden yazıldığı; kaç defa ve kimler için telif edildiği;
Hurremî’nin tarihinin Seyyid Mehmed Rızanın Es-Seb‘ü’s- Seyyâr ile Abdulgaffar Kırımî’nin
Umdetü’l-Ahbâr adlı eserleriyle münasebeti ele alınmıştır. Ayrıca Çelebi Akay Târîh’in
yalnızca bir tarih kaynağı olarak değil, 18. Yüzyıl Kırım Türkçesini yansıtan önemli
eserlerden biri olduğu üzerinde durulmuştur.
Abstract: This study deals with the work[s] of Çelebi Akay which are one of the important, however
mostly neglected sources of the history of Crimean Khanate. This study consists from three chapter.
After a short introduction, the life of Hurremî Abdurrahman Efendi who was known as Çelebi Akay;
the name and the writing time of his history; the reason why he wrote his work; number of his work’s
reproduction; the persons for whom the work was reproduced; Hurremî’s history’s relation with the
Seyyid Mehmed Rıza’s Es-Seb ‘ü’s-Seyyâr and Abdulgaffar Kırımî’s, Umdetü’l-Ahbâr are discussed.
Also, it is stressed that Çelebi Akay Târîh is not only a historical source but one of the important works
that reflects the 18 th century Crimean Turkish.
Türk Yurdu, 2013
Bu yazıda, Osmanlı topraklarına gelen ilk İsveç Elçisi Claes Ralamb'ın günlüğünün Evliyâ Çelebi a... more Bu yazıda, Osmanlı topraklarına gelen ilk İsveç Elçisi Claes Ralamb'ın günlüğünün Evliyâ Çelebi açısından önemi üzerinde durulmuştur.
Türk Tarihinde Savaş Esirleri, 2023
Hayvan taşımada kullanılan yük trenleriyle önce toplama kamplarına ardından esaret hayatlarını sü... more Hayvan taşımada kullanılan yük trenleriyle önce toplama kamplarına ardından esaret hayatlarını sürecekleri ana kamplara gönderilen Türk esirler, yolculuk boyunca birçok olumsuz durumla karşı karşıya kalmıştır. Giyim, yiyecek ve içme suyu açısından sefaletin yaşandığı bu yolculuklar sırasında birçok Türk esir, tifo ve dizanteri gibi hastalıklardan dolayı yaşamını kaybetmiştir. Sağ kalanlar ise gönderildikleri esir kamplarında yaşam mücadelesi vermişlerdir. Rusya içlerine gönderilen Türk esirlerin toplama kamplarından biri olan Bakü'deki Nargin Adası, yaşam koşullarının en ağır olduğu toplama kamplarından biridir. "Yılanlı Ada" olarak da anılan Nargin Adası, susuzluktan kaynaklı pislikten haşerelerin kol gezdiği, camsız barakaları ve sayıları binleri bulan esir nüfusuyla insanlık tarihinin kötü anılarından biri olarak tarihteki yerini almıştır.
Prof. Dr. Vahdettin Engin'e Armağan, 2022
Osmanlı tarihine dair en önemli belge gruplarından birini oluşturan hatt-ı hümâyûnlar ile ilgili ... more Osmanlı tarihine dair en önemli belge gruplarından birini oluşturan hatt-ı hümâyûnlar ile ilgili çalışmalar hâlâ başlangıç seviyesindedir. Araştırmalar ilerledikçe yeni bilgilerin tespit edileceği aşikârdır. Bu çalışmada hatt-ı hümâyûnlarla ilgili bazı tartışmalı hususlar üzerinde duruldu. Bu bağlamda öncelikle “hatt-ı hümâyûnun” nasıl tarif edileceği ele alındı. Ardından hatt-ı hümâyûnların birkısmının neden kesildikleri tartışmasına temas edildi. Çalışmanın asıl meselesi ise hatt-ı hümâyûnların neden yakıldığı oldu. Özellikle III. Mustafa döneminde gizli kalması istenen hatt-ı hümâyûnların yakıldığı veya yakılması istendiğini tespit edilerek değerlendirildi.
Geçmişten Günümüze Hilafet, İstanbul, 2019
Bu çalışmada kaynaklar ışığında Osmanlı hilafeti tartışmalarının dönüm noktalarından biri olan Mı... more Bu çalışmada kaynaklar ışığında Osmanlı hilafeti tartışmalarının
dönüm noktalarından biri olan Mısır’daki son Abbâsî
Halifesi III. Mütevekkil’in Mercidabık zaferinden 1543’te
Kahire’de ölümüne kadar geçen süreçteki hayatı yeniden
ele alınmış ve bu bağlamda III. Mütevekkil’in Osmanlılara
esir düşmesi, Yavuz Sultan Selim’in Mısır’daki hâkimiyetinde
oynadığı rol, neden İstanbul’a sürüldüğü,
İstanbul’daki hayatı ve neden hapsedildiği, Hain Ahmed
Paşa’nın isyanına destek verip vermediği, ne zaman ve
neden Mısır’a geri gönderildiği meseleleri incelenmiştir
Mimar Sinan ve Su, İstanbul, 2017
Prof. Dr. Mustafa Çetin Varlık Armağanı, 2013
Evliya <;elebt Seyahatnam esi'nin • Tab'nn i stilzam Eden Bazt M ukaddemat• NECiPASIM S eyahatin ... more Evliya <;elebt Seyahatnam esi'nin • Tab'nn i stilzam Eden Bazt M ukaddemat• NECiPASIM S eyahatin liizOm u faidesi oteden beri tesltm olunagelmi §dir. Ha, kikat, medeniyyetin inti §ar1 eser,i takltd ve bunun da vas1ta,i ic, ras1 "gorgii"diir. Bir memleketde bir haktmin eser,i ictiM.d1 olarak vlicuda gelen ma'lumat, bir vaz1',1 kanunun koydugu nizamat, bir sani'in ibda' eyledigi bedayi',i masnO'at memaJik,i saireye "gorgii" ve "takltd" ile gitmi §tir. Binaenaleyh "Seyahat, yegane vas1ta,i te, rakki ve inti §ar'1 medeniyettir" denilebilir. insanlar bu hak,dan iizere, esahh,1 akvale gore, yalmz bir nok, tada vlicuda gelmi § ve fakat bir saika,i ma'neviyyeye uyarak iki kutub arasmda bulunan bi'l,cumle karalar1 i §gal etmek iizere etraf,1 aleme dagtlm1 §d1r. Eger insan nebatat gibi dogdugu yerde sabit olsa
Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, 2010
1757'de Rusya'ya giden Osmanlı sefiri ve bürokratının hayatı ve faaliyetlerine dair ansiklopedi m... more 1757'de Rusya'ya giden Osmanlı sefiri ve bürokratının hayatı ve faaliyetlerine dair ansiklopedi maddesi
V. Tokat Sempozyumu (14-16 Ekim 2022) Bildiriler Kitabı Cilt III, 2023
Türkler’in Anadolu’yu fethinin ardından önemli bir şehir merkezine dönüşen Tokat, Osmanlı devrind... more Türkler’in Anadolu’yu fethinin ardından önemli bir şehir merkezine dönüşen Tokat, Osmanlı devrinde de bu önemini muhafaza etmiştir. 16. yüzyılda nüfus artışına bağlı büyüme, 17. yüzyıldan itibaren farklı sektörlerdeki üretim ve ticaretle devam etmiş; nihayet 18. yüzyılda Anadolu’nun en önemli imalat ve ticaret merkezlerinden biri hâline gelmiştir. İki önemli ticaret yolunun kavşağında yer alması, hinterlandını genişletirken; kendine has ürünleri, dünya pazarında birer marka halini almıştır. Bu değişimin çeşitli yönleri bugüne kadar farklı araştırmalarda ele alınmasına rağmen, üretim ve ticarete bağlı büyümenin izleri genellikle yalnızca bölgeye ait kaynaklar üzerinden incelenmiştir. Bu tebliğde, söz konusu eksikten hareketle diğer bölge kaynaklarının Tokat’ın üretim ve ticaretine dair ne gibi veriler sunabileceği konu edilmiş; bunun için önemli bir ticaret merkezi olan Kırım tercih edilmiştir. Çalışmanın temel kaynağını Kırım Hanlığı kadı sicilleri teşkil etmektedir.
XI. Üsküdar Sempozyumu (15-17 Ekim 2021), 2023
9 İbrahim Efendi'nin vefatından sonra annesi defaatle Mustafa Paşa'dan yardım görmüştür (TSMA.d, ... more 9 İbrahim Efendi'nin vefatından sonra annesi defaatle Mustafa Paşa'dan yardım görmüştür (TSMA.d, nr. 1204, vr. 9a, 11b). İbrahim Efendi'nin kendisi de Bosnalı olduğu için hemşehrilerini himaye etmiştir. Kâtib Çelebi, Salih Paşa'nın biyografi sini verirken şu önemli bilgiyi de nakleder: "Bosneviyyü'l-asldır. Diyârından Mustafa Paşa defterdâr ve vezîr-i bülendiştihâr iken yanına gelüp kābiliyyeti hasebiyle hüsn-i nazar ve iltifâta mazhar olup bölüğe geçdi. Ve efendisi zemânında a'yân u erkân ile ihtilât idüp husûsâ Rûznâmeci İbrahim Efendi'ye hemşehrîlik 'alâkasıyla efendisinden sonra mezbûra sened-i kavî olup ba'zı menâsıb-ı dîvâniyyede istihdâm ile kâmyâb idi. Başmuhâsebe ve cizye ve defter emâneti ve matbah ve tersâne emânetlerini tasarrufdan sonra ba'zı mukarribler şefâ'ati ile mîrâhûr ve yeniçeri ağası ve defterdâr ve üç yılın içinde bu kadar pâye kat' idüp 13017 bin elli beş zilhiccesinde defterdâr iken vezîr-i a'zam oldı Bu sâlde 'ömrü âhir ve hışm-ı pâdişâhî 13019 ile me'vâsı makābir-i Üsküdar oldı…" (Kâtib
Uluslararası Türk Savaş Esirleri Sempozyumu Bildiri Kitabı, 2018
UluslararasıTürkiye-Ukrayna İlişkileri Sempozyumu:Kazak Dönemi (1500-1800) Bildiriler, 2015
Özet: Rusya, 1764'te Kazak Hatmanlığı'nın özerkliğine son verdi. Bu gelişme İstanbul'da endişe il... more Özet: Rusya, 1764'te Kazak Hatmanlığı'nın özerkliğine son verdi. Bu gelişme İstanbul'da endişe ile takip edildi. Zira Hatmanlığın doğrudan Rusya hâkimiyetine girmesi yakın vadede Lehistan seçimlerine müdahaleye matuf bir hamle olmakla birlikte uzun vadede Osmanlı İmparatorluğu aleyhine olacak bir gelişmeydi. Bâbıâli, gelişmeleri yakından takip etmek üzere bir taraftan bölgeye casuslar gönderirken diğer taraftan da Rus idarecilerle doğrudan temasa geçti. Bu arada Hatmanlığın Rusya tarafından işgalinden rahatsız olan Kazak ileri gelenleri de gelişmelere dair Bâbıâli’ye raporlar gönderdiler. Bu makalede Kazak Hatmanlığı’nın işgal süreci, bunun Bâbıâli’ye etkileri ve bir Kazak beyzâdesinin Rusya’ya dair hazırladığı rapor ele alınacaktır.
Summery: In 1764, Russia ended the autonomy of the Cossack Hetmanate. This stiuation was observed in Istanbul with uneasiness. The direct control of the hetmanate by Russians meant that in a short time period, there would be an inclination to influence elections in Poland, and in long term this also would be a harmful development for the Ottoman Empire. In order to observe the developments more closely, Sublime Porte, both sent spies to the region and made direct contacts with Russian ministers. In the mean time, Cossack leaders who became uneasy with the Russian invasion, sent reports to the Sublime Porte about developments. In this article, the ınvasion process of the Cossack Hetmanate, its effects on the Sublime Porte and a report that prepared by a Cossack gentelman about Russia will be studied.
Türkiye-Polonya İlişkilerinin 600. Yıldönümü Uluslararası Sempozyum Bildirileri (27-28 Eylül 2014), s. 49-67., 2018
Bu kitabın her türlü basım, yayın ve telif hakları Beykoz Belediyesi, Kültür ve Sosyal İşler Dair... more Bu kitabın her türlü basım, yayın ve telif hakları Beykoz Belediyesi, Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanlığı'na aittir. Başkanlığın yazılı izni olmadan elektronik, mekanik ya da diğer yollarla basılamaz, çoğaltılamaz ve dağıtılamaz.
Cizvitlerin Tokat'taki faaliyetleri ele alınmıştır.
Araflt›rmac› ‹stanbul nüfusu XIX. yüzy›l›n bafllar›ndan itibaren, özellikle kaybedilen topraklard... more Araflt›rmac› ‹stanbul nüfusu XIX. yüzy›l›n bafllar›ndan itibaren, özellikle kaybedilen topraklardan gelen göçmenler nedeniyle, büyük bir art›fl yaflad›. Art›fl›n en fazla oldu-¤u dönemlerden biri tarihlerimizde "93 Harbi" olarak da bilinen 1878-1879 Os-manl›-Rus Harbi ve sonras›ndaki günlerdi. Daha önceki göçlerin büyük bir k›s-m› ‹stanbul d›fl›na yönlendirilmiflti. Ancak 1878-1879 Harbi ile birlikte say›lar› yaklafl›k 200-250 bini bulan göçmenleri ‹stanbul ve çevre ilçelere, Üsküdar da bunlardan biridir, yerlefltirme mecburiyeti do¤du 1 . ‹stanbul nüfusu, göçlerle birlikte XIX. yüzy›l›n sonlar›nda 1 milyonu aflt›. 2 Bu, beraberinde baz› problemleri de getirdi. Ekmek üretiminin istenen miktarda ve kalitede olmas› bunlardan biriydi. 3 Nüfus art›fl›na, do¤al afetlerin de eklenmesiyle Sultan II. Abdülhamid döneminde görevliler ve bizzat padiflah ekme¤in a¤›rl›¤›, kalitesi ve yap›lmak istenen zamlarla yak›ndan ilgilenmek zorunda kald›. 4 Artan ihtiyac› karfl›lamak için bu arada baz› giriflimciler farkl› çözüm yollar› önermeye bafllad›lar. Bu müteflebbislerden biri de Hariciye Nezâreti Mektûbî Kalemi hulefâs›ndan Teftifl Komisyonu Baflkan› Muhiddin Bey'di. Muhiddin Bey, 1899'da daha h›zl›, temiz ve Avrupa standartlar›na uygun ekmek imal etmek için ‹stanbul'da iki farkl› yerde makine ile üretim yapacak ekmek fabrikalar› açmak üzere müracaat etti. Bu fabrikalarda günde 50-60 bin k›yye (okka, 1 okka: 1,2 kg.) ekmek haz›rlanmas› düflünülüyordu. Dâhiliye Mektubî Kalemi'nden Sadaret'e gönderilen 1899 tarihli bir yaz›da ekmek fabrikas› aç›l-mas› düflünülen iki yer Ah›rkap› ve Haliç olarak belirtiliyordu. Ayr›ca biri Haydarpafla di¤eri de ‹stanbul cihetinde olmak üzere iki yerde daha fabrika kurula-cakt›. Yaz›da fabrikalar›n Avrupa flehirlerinde mevcut mükemmel ve muntazam ekmek fabrikalar› gibi daha kaliteli ekmek imal etmek için aç›laca¤›, hamurlar makine ile haz›rlanaca¤›ndan üretimin daha temiz olaca¤›, günde 50-60 bin k›yyelik üretim yap›labilinece¤i, bu fabrikalarla as›l amac›n imalat›n ço¤alt›lmas› Ü S K Ü D A R S E M P O Z Y U M U V I Selimiye K›fllas› bitifli¤indeki Kavak f›r›nlar›n›n ah›rlar› (Bir Ulu Rüyay› Görenler fiehri Üsküdar, s. 92-93)