S. Ertan Tağman | Mehmet Akif Ersoy University (original) (raw)
Papers by S. Ertan Tağman
Religions
Karaism is a Jewish sect that emerged in the Middle Ages and became the name of a Turkish tribe i... more Karaism is a Jewish sect that emerged in the Middle Ages and became the name of a Turkish tribe in time. Its name is derived from “kara- (K-R-A)”, meaning “the ones who can read the sacred scripture” in Aramaic–Hebrew. The Karaites are members of the Jewish Karai sect, which only accepts the Torah. This feature naturally causes many differences. One of the main differences observed is the rituals for an individual in the death transition period, an important phase of human life. In this study, the death-themed core beliefs of the Karaites, which are brought from the roots of the Turkish genealogical tree, and the rituals that are combined with Judaism are analyzed. The differences stemming from geography and contacts with diverse cultures (such as Russian, Lithuanian, Polish, Belarussian, etc.) and the similarities in the rituals at the time of death and afterward stand out, especially funerals, which comprise the mourning traditions performed during and after the funerals belonging...
İslam bilim tarihinde önemli bir yer tutan Câbir bin Hayyân, astronom, filozof, hekim, kimyager o... more İslam bilim tarihinde önemli bir yer tutan Câbir bin Hayyân, astronom, filozof, hekim, kimyager olarak bilinmekle birlikte, Batı'da modern kimyanın kurucuları olarak görülen Boyle, Priestley, Lavoisier gibi bilim insanları ile denk olduğu kabul edilmektedir. Hatta deneysel yöntemin önemini kavrayan ve çalışmalarında uygulayan biri olarak Bacon'ın ilham aldığı bilim insanı olmuştur. Buradaki çalışmamızda, bilim insanı kimliğinin ötesinde, bir filozof ve mantıkçı olarak felsefe tarihine katkıları hakkında bilgi verilecektir. Çalışmanın önemli tarafı, Kitâbu'l-Beyân adlı eserin daha önce herhangi bir çevirisinin bulunmamasıdır. Bu alanda yapılan çalışmalara kaynaklık etmesini arzuladığımız bu eserin, ilm-i beyân alanında yapılmış Arapça ilk mantık eseri olması da ayrıca bir önemi haizdir.
Üniversite Araştırmaları Dergisi, 2021
MODERN ASTRONOMİNİN İSPANYA'YA GİRİŞİ: NOVATORES, 2022
Günümüz modern bilimi on altıncı ve on yedinci yüzyıllarda gerçekleşen Bilimsel Devrimin sonucu o... more Günümüz modern bilimi on altıncı ve on yedinci yüzyıllarda gerçekleşen Bilimsel Devrimin sonucu olarak
görülmektedir. Kapalı dünyadan sonsuz evrene geçiş olarak nitelenen bu devrimin on altıncı ve on yedinci yüzyıldaki
bir takım gelişmelerle tüm Avrupa’ya yayıldığı kabul edilmektedir. Özellikle, İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya gibi
ülkelerin katkıları ön plana çıksa da, İspanya gibi ülkelerin modern bilimin ortaya çıkmasında ve gelişmesindeki etkileri
çoğu zaman görmezden gelinmiştir. On ikinci yüzyıldaki büyük bir çeviri dalgasının neden olduğu bilgi patlamasının
baskısı altında ortaya çıktığı düşünülen Ortaçağ’daki ilk üniversitelerin birkaçına ev sahipliği yapan bir kültürün
modern bilime etkisi en azından değerlendirilmeyi hak etmektedir. Bu çalışmamızda on altı ve on yedinci yüzyılda
astronomi ile uğraşan bir dizi İspanyol bilim insanının astronomi faaliyetinin ve kozmolojik fikirlerinin ilgili yönleri
tanıtılacaktır. Özellikle novatores (yenilik taraftarları) olarak adlandırılan bir grup İspanyol bilim insanının Avrupa’da
geliştirilen teknik ve yöntemleri özümsedikleri, yeni bilim ile ilgili tartışmalara katıldıkları gösterilmeye çalışılacaktır.
Contemporary modern science is seen as the result of the Scientific Revolution which occured in sixteenth
and seventeenth centuries. It is accepted that this revolution, which is described as the transition from the closed world
to the infinite universe, spread all over Europe with some developments in the sixteenth and seventeenth centuries. In
particular, although the contributions of countries such as England, Germany, France and Italy came to the fore, the
effects of countries such as Spain in the emergence and development of modern science were often ignored. The impact
of a culture on modern science that is host to some of the first universities in the Middle Ages, which is thought to have
emerged under the pressure of the information explosion caused by a great wave of translation in the twelfth century,
deserves at least consideration. In this study, the relevant aspects of the astronomical activities and cosmological ideas
of a number of Spanish scientists dealing with astronomy in the sixteenth and seventeenth centuries will be introduced.
In particular, it will be tried to show that a group of Spanish scientists called novatores (innovation proponents)
assimilated the techniques and methods developed in Europe and participated in development discussions.
Bilim tarihi çalışmaları "klasik" eserler üzerinden bir anlam kurma çabası olarak tanımlanabilir.... more Bilim tarihi çalışmaları "klasik" eserler üzerinden bir anlam kurma çabası olarak tanımlanabilir. Latince Classius'tan türemiş, "en yüksek sınıfa mensup" anlamına gelen bu ve giderek tek başına mükemmellik ifade eden bu sözcük, egemen sınıfların üstünlüğünün bir parçası haline gelmiştir. Geçmişin seçkin ve gösterişli yapıtlarını ifade etmek ve daha çok geçmişe duyulan bir hayranlığı dile getirmek için kullanılan bu sözcüğün içeriği bugünkü imkânlara sahip olmayan ataların nasıl olup da muazzam bilgilere ulaştığına dair merakı barındırmaktadır. Bu bilgilerden şüphesiz en dikkat çekici olan astronomidir. Bu çalışmanın amacı, gökyüzünün bu ilgi çekici ahenginde düzenlilik arayan insanların, bu düzenliliği saptamak için kullandıkları astronomi aletleri hakkında kısa bir bilgilendirme yapmak ve bu aletlerin astronominin gelişimine katkısını belirlemektir. Bunun için özellikle usturlap ve usturlapla aynı ilkelere göre oluşturulan ve usturlabın ¼ biçiminde olan rub'u tahtası gibi aletler hakkında bilgi verilecek ve astronomi tarihi içerisindeki yeri gösterilmeye çalışılacaktır. Bu aletler hakkındaki bilgilerimiz astronomi anlayışımıza önemli katkılar sunmaktadır.
Bilimsel kuramlarin gerceklikle uygunlugu sorunu, kuramlarin insan zihninden bagimsiz olarak var ... more Bilimsel kuramlarin gerceklikle uygunlugu sorunu, kuramlarin insan zihninden bagimsiz olarak var olan dunyanin dogru bir betimlemesini verip vermedikleri tartismasi uzerinden sekillenmistir. Realistler kuramlarin belirledigi gercekligin buyuk oranda insan dusuncesinden ve kuramsal bakistan bagimsiz oldugunu savunmuslardir. van Fraassen de bu noktada bilimin amacinin dogru kuramlara ulasmak oldugu seklindeki realist goruse karsi cikarak, bilimsel anlamda bir kuramin dogruluguna iliskin bir yargiya sahip olunmasa da kuramin deneysel alanda is gorecegini kabul etmenin yeterli olduguna inanmaktadir. Pragmatik aciklama modeli de bu anlamda aslinda bilimsel anlayisi metafizikten kurtarmak ve bilime realistlerin yukledigi anlamdan daha kolay bir gorev yukleyerek bilimin yukunu hafifletmek amacinda olan bir modeldir. Bu modelin icerisinde bulundugu “insaaci deneycilik” gorusu de temelde; bir kuramin deneysel olarak uygun oldugu surece kabul edilebilecegi ve boyle bir kabullenmenin de dogrul...
Islam felsefesinde ozel bir disiplin olarak bilgi kurami calismalari gorulmemekle beraber, “ilim,... more Islam felsefesinde ozel bir disiplin olarak bilgi kurami calismalari gorulmemekle beraber, “ilim, marifet, hikmet, rey, idrâk, akil, suur, sek, burhan, yakin, zan, his, tasavvur, tasdik vb.” Kur’ani terimler cercevesinde bilgi konusu onemli filozofl ar tarafindan tartisilmis ve belirli bir epistemoloji anlayisi ortaya koyulmaya calisilmistir. Bu terimler merkeze Kur’ani ilkelerin alinarak, bilginin tartisilmasinda, Islâmi metodolojiyi sunmasi acisindan onem arz etmektedir. Cunku bu metodoloji, insanin bilgi edinme surecini bir kenara birakmamis, aksine tevhid kurallari temelinde yeni bir bilgi anlayisinin ortaya koyulmasinda basat bir rol ustlenmistir. Nazariyyât el-mârifet el-Islâmiyât denilen bu yeni bilgi anlayisi bilginin mahiyeti ve tanimi konusunda zaman icerisinde farkli alimler tarafindan farkli goruslerle desteklenmistir
Bilim felsefesi calismalarinin ozunde bilimin dogasina iliskin incelemeler yapma arzusunun oldugu... more Bilim felsefesi calismalarinin ozunde bilimin dogasina iliskin incelemeler yapma arzusunun oldugu soylenebilir. Bilimin basarilari ve bilimsel calismalarin sonuclarinin cagdas yasamin karakterini onemli olcude etkilemesi, bilimin dogasina iliskin calismalarin en onemli nedenleridir. Bununla beraber genellikle filozoflarin bilimde ilgilendikleri sey uc sekilde ortaya cikar: Birincisi; dunyanin bilimsel tasvirine iliskin yeterligin belirlenmesi ki buradaki amac kendini duyulara ve basit zihinlere sundugu bicimle, bu tasvirin uyusup uyusmadigini gormek ve sinirlarin nereye uzanabildigi kesfetmektir. Ikincisi; cesitli bilimler icinde yer alan ozel kavramlarin arastirilmasi ve tek tek kuramlarin analizi ile ilgilidir. Ucuncusu bilim insanlarinin eserlerinde fazla kullanilmayan kavramlarin analizlerini icermektedir. Bilimin dogasina iliskin birbirinden farkli bu yaklasimlarda bir ortak nokta arandiginda, karsilasilacak olan “bilimsel aciklama” kavraminin bizzat kendisi olacaktir. “Bilimse...
Aristoteles’e gore “bir seyin bilgisi ancak o seyin nedeni bilindigi zaman elde edilmektedir” ve ... more Aristoteles’e gore “bir seyin bilgisi ancak o seyin nedeni bilindigi zaman elde edilmektedir” ve bunu saglayan da yani kesin bilgiye ulastiran da tanitlama (apόdeiksis) olarak adlandirilan mantiksal yontemdir. Aristoteles’in bilgi kuraminin ozeti niteligindeki bu ifadede karsilasilan uc kavram; yani bilgi (episteme), mantiksal yontem (apόdeiksis) ve neden (aitia), kesin (mutlak degil) bilgi olarak adlandirilan, -gunumuzde bilimsel aciklama olarak adlandirilabilecek- bilgi turunun temel ogeleri olarak anlasilabilir. Aristoteles’in varlik ve bilgi arasinda uyum olduguna inanmasi, ayrica aciklama konusunun bilgi konusu ile dogrudan baglantili olmasi bu uc kavrama deginmeyi zorunlu kilmaktadir. Bilim olarak cevrilen terimin episteme oldugu dikkate alindiginda, bunun ‘tumelin kavramsal” bilgisi oldugu anlasilmaktadir, onculleri dogru ve ilk olduklarinda, bu tur bir akil yurutme bilimsel bilgi olur. Aristoteles’e gore bilim aksiyomatik tumdengelimsel bir sistem icerisinde yapilir. Bundan ...
Bu çalısma, on altıncı yüzyılda yasamıs ve Osmanlılarda müneccimbasılık görevinde de bulunmus ol... more Bu çalısma, on altıncı yüzyılda yasamıs ve Osmanlılarda müneccimbasılık
görevinde de bulunmus olan Mustafa Đbn Ali el-Muvakkit’in (ö. 1571) “Usturlab
Risâlesi” adlı eserinin incelenmesi ve bilim tarihindeki öneminin belirlenmesidir.
Bunun için ilkin elde edilen iki nüsha ile eserin kritik edisyonu hazırlanmıstır. Đkinci
olarak eser, dönemin bilimsel düzeyi ve terminolojisi dikkate alınarak Türkçeye
çevrilmistir. Son asamada ise eser bilimsel içeriği bakımından değerlendirilmistir.
ÖZET Bilimsel kuramların gerçeklikle uygunluğu sorunu, kuramların insan zihninden bağımsız olarak... more ÖZET Bilimsel kuramların gerçeklikle uygunluğu sorunu, kuramların insan zihninden bağımsız olarak var olan dünyanın doğru bir betimlemesini verip vermedikleri tartışması üzerinden şekillenmiştir. Realistler kuramların belirlediği gerçekliğin büyük oranda insan düşüncesinden ve kuramsal bakıştan bağımsız olduğunu savunmuşlardır. van Fraassen de bu noktada bilimin amacının doğru kuramlara ulaşmak olduğu şeklindeki realist görüşe karşı çıkarak, bilimsel anlamda bir kuramın doğruluğuna ilişkin bir yargıya sahip olunmasa da kuramın deneysel alanda iş göreceğini kabul etmenin yeterli olduğuna inanmaktadır. Pragmatik açıklama modeli de bu anlamda aslında bilimsel anlayışı metafizikten kurtarmak ve bilime realistlerin yüklediği anlamdan daha kolay bir görev yükleyerek bilimin yükünü hafifletmek amacında olan bir modeldir. Bu modelin içerisinde bulunduğu "inşaacı deneycilik" görüşü de temelde; bir kuramın deneysel olarak uygun olduğu sürece kabul edilebileceği ve böyle bir kabullenmenin de doğruluk inancını içermesine gerek olmadığı anlayışına dayanmaktadır. Anahtar kelimeler: Yapısal inşaacılık, Bilimsel açıklama, Pragmatizm, Modeller THE LAST CASTLE OF NEOPOSITİVISM IN TWENTIETH CENTURY: SCIENTIFIC EXPLANATION ON THE BASE OF CONSTRUCTIVE EMPIRICISM ABSTRACT The question of the corresponding of scientific theories to reality has been shaped by the argument that theories give an accurate picture of the world that exists independently of the human mind. Realists have argued that the reality of theories is largely independent of human thought and theoretical view. van Fraassen believes that at this point it is enough to admit that the theory will work out in an experimental field, even if we do not have a judgment on the correctness of a scientific theory, by opposing the realist view that the purpose of science is to reach the right theories. In this sense, the pragmatic explanatory model is actually a model that aims to save the scientific understanding from metaphysics and to make ease the burden of science by imposing an easier task in the sense that the realists overload. The concept of "constructivist empiricism" which covers this model is basically as follows; is based on the understanding that a theory can be accepted as long as it is experimentally appropriate and that such acceptance does not need to include the belief in truth.
ÖZET İslam felsefesinde özel bir disiplin olarak bilgi kuramı çalışmaları görülmemekle beraber, "... more ÖZET İslam felsefesinde özel bir disiplin olarak bilgi kuramı çalışmaları görülmemekle beraber, "ilim, marifet, hikmet, rey, idrâk, akıl, şuur, şek, burhan, yakîn, zan, his, tasavvur, tasdîk vb." Kur'anî terimler çerçevesinde bilgi konusu önemli filozoflar tarafından tartışılmış ve belirli bir epistemoloji anlayışı ortaya koyulmaya çalışılmıştır. Bu terimler merkeze Kur'anî ilkelerin alınarak, bilginin tartışılmasında, İslâmî metodolojiyi sunması açısından önem arz etmektedir. Çünkü bu metodoloji, insanın bilgi edinme sürecini bir kenara bırakmamış, aksine tevhid kuralları temelinde yeni bir bilgi anlayışının ortaya koyulmasında başat bir rol üstlenmiştir. Nazariyyât el-mârifet el-İslâmiyât denilen bu yeni bilgi anlayışı bilginin mahiyeti ve tanımı konusunda zaman içerisinde farklı alimler tarafından farklı görüşlerle desteklenmiştir. ABSTRACT While there are no studies in epistemology as a special discipline in Islamic philosophy, the concept of knowledge within the scope of certain Qur'anic terms such as "science, attainment, wisdom, judgement, consciousness, nous, mind, suspicion, demonstration, certitude, doxa, sense, conceptualization, assent etc." has been discussed by leading philosophers and there have been attempts to put forward a definite epistemological understanding. These terms are of high importance with regard to their presenting Islamic methodology to the discussion of knowledge by bringing the Qur'anic principles into the forefront; for this methodology has not left the process of knowledge acquisition of the individual aside, on the contrary, it has taken a dominant role in introducing a new understanding of knowledge on the basis of the principles of tawhid. In the course of time this new understanding of knowledge called Nazariyyât el-mârifet el-İslâmiyât has been supported by various scholars with different views with respect to the nature and definition of knowledge
Öz: Açıklama insanlık için yazılı tarihin ilk dönemlerinden itibaren önemli bir entelektüel ihtiy... more Öz: Açıklama insanlık için yazılı tarihin ilk dönemlerinden itibaren önemli bir entelektüel ihtiyaç olarak görülmüştür. Açıklamanın amacı anlamayı sağlamaktır ve anlama insan anlığının en karakteristik işlevidir. Açıklama gerektiren sorular sormak ve bu soruları cevaplamaya çalışmak, insanlarda gelişmiş bir eylem olan dünyayı biçimlendirme çabasının içerisindeki entelektüel bir yaratıcılığı gerektirir. Bu yaratıcılık aslında olanı olduğu gibi, salt bir biçimde değerlendirmek demektir. Batı'da metafizik çalışmalar başlamadan önce, Antik Yunan'da karmaşık bir mitoloji bulunmaktaydı ve açıklama bu mitler içinde filizlenmişti. Mitler var olanı, düzenlemekte, birleştirmekte, tutarlı ve anlamlı kılmaktaydı. Muthos'tan, logos'a geçiş olarak mitlerden felsefeye geçiş, kişileştirmeden veya mitleştirmeden uzak durmaktan daha köklü bir dönüşümü; politik, dini ve sosyal bir değişimin ürünü olmaktan ziyade, kapalı bir toplumdan tamamen uzakta entelektüel bir dönüşümü ifade eder. Açık bir topluma doğru, gittikçe genişleyen bir zümre tarafından geçmişin değerleri görece önemsizleştirilir ve yeni düşünceler biçimlendirilir. Düşüncede yapılan bir devrim için önemli olan; bazı şeyleri belirleyen tarafsız, değişmeyen ve eşitliği sağlayan bir yasa fikrinin ortaya çıkmasıdır. Aynı olgulara ilişkin tartışma, genel ve değişmeyen yasa ilkelerine ya da akla başvurularak yönetilmelidir. Gökyüzü ve Yeryüzündeki dönüşümleri, düzenlilikleri tanımlayan ve bunlarla ilgili ön-deyi sağlayan rasyonel açıklamaları arayanlar Presokratlar olmuştur. Antik Yunan kozmolojisinde köklerini bulan felsefe, var olan şeylerin temel öğeleri içinde mevcut olan rasyonel düzeni bularak evreni anlamaya çalışmıştır. Açıklama kavramının çetrefilli yapısını gören ilk teorisyenler Presokratlardı, ancak bu kavramla ilgili ilk bilinçli çalışmaya cesaret eden filozoflar Platon ve Aristoteles olmuştur. Abstract: The explanation has been seen as an important intellectual necessity since the early periods of written history for humanity. Explanation aims to understanding and it is the most characteristic function of the human intellect. Asking questions that require clarification and trying to answer these questions requires intellectual creativity within the effort to shape the world, an advanced action in people. This creativity is, in essence, just as it is to evaluate it in a form. Before the metaphysical studies began in the West, there was a complex mythology in Ancient Greece and the explanation sprouted in these myths. Myths made the existence being organized, united, consistent and meaningful. From Muthos, as a transition to the logos, a more radical transformation than the transition from myths to philosophy, personification, or remoteness; it is an intellectual transformation that is far from a closed society rather than a product of political, religious and social change. Towards an open assembly, the values of the past are relatively insignificant and new thoughts are formed by a growing group. What is important for a revolution in thought is; it is the emergence of an impartial, unchanging and equality law idea that determines some things. The discussion of the same phenomena should be governed by general and unchanging legal principles or by reasoning. Those who are looking for rational explanations that define the transformations and regularities in the sky and the Earth and provide preliminary information about them have been Presocrats. The philosophy rooted in ancient Greek cosmology has sought to
Öz Bilim felsefesi çalışmalarının özünde bilimin doğasına ilişkin incelemeler yapma arzusunun old... more Öz Bilim felsefesi çalışmalarının özünde bilimin doğasına ilişkin incelemeler yapma arzusunun olduğu söylenebilir. Bilimin başarıları ve bilimsel çalışmaların sonuçlarının çağdaş yaşamın karakterini önemli ölçüde etkilemesi, bilimin doğasına ilişkin çalışmaların en önemli nedenleridir. Bununla beraber genellikle filozofların bilimde ilgilendikleri şey üç şekilde ortaya çıkar: Birincisi; dünyanın bilimsel tasvirine ilişkin yeterliğin belirlenmesi ki buradaki amaç kendini duyulara ve basit zihinlere sunduğu biçimle, bu tasvirin uyuşup uyuşmadığını görmek ve sınırların nereye uzanabildiği keşfetmektir. İkincisi; çeşitli bilimler içinde yer alan özel kavramların araştırılması ve tek tek kuramların analizi ile ilgilidir. Üçüncüsü bilim insanlarının eserlerinde fazla kullanılmayan kavramların analizlerini içermektedir. Bilimin doğasına ilişkin birbirinden farklı bu yaklaşımlarda bir ortak nokta arandığında, karşılaşılacak olan " bilimsel açıklama " kavramının bizzat kendisi olacaktır. " Bilimsel Açıklama " nın doğasına ilişkin araştırmanın de temel iki nedeni olduğu söylenebilir: (1) Açıklamalardan, evrenin nasıl işlediğini bilmemizi ve bu işleyişi bilmenin de çevremizi kendi amaçlarımıza ulaştıracak şekilde manipüle etme gücü sağladığına ilişkin beklenti. (2) Hedeflerimizi gerçekleştirmek için gerekli araçların sağlanması noktasında tatmin edici açıklamalar üretmenin en iyi yolunun " bilim " olduğuna dair düşünce. Bu bağlamda bilimsel bilginin ne olduğu değil bilimsel açıklamanın ne olduğu önem kazanmaktadır. Bilimsel açıklama üzerine yapılan bu vurgu, onu bilimsel ilerleme için yeterli bir ölçüt haline getirir. Abstract Investigating the nature of science is the very heart of studies of philosophies of science. Reasons of studying nature of science could be counted as it has been extremely successful, and the impact of the outputs of scientific work has conspicuously the character of modern life. Generally philosophers interested in science in three ways: Firstly it has seen as an attempt to determine the adequacy of scientific picture of world to see if it brings to terms 1 Bu makale, " Bir Söylem Kümesi Olarak Açıklamanın Tarihsel ve Yöntembilimsel Temelleri Üzerine Bir Araştırma " adlı yayınlanmamış doktora tezimin birinci bölümünün genişletilmiş halidir.
Benim gibi bir yazar, yazdığı kitaplardan birinin, önde gelen Arap bilim tarihçilerinden biri tar... more Benim gibi bir yazar, yazdığı kitaplardan birinin, önde gelen Arap bilim tarihçilerinden biri tarafından ciddiye alınıp, hakkında eleştirel bir makale yazılmasından son derece memnuniyet duyar. Profesör Saliba, Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi: İslam Dünyası, Çin ve Batı, adlı kitabın… sürmekte olan modern bilim projesindeki, Arap/İslam (ve Çin) biliminin başarılarının toplu bir gösterimi olarak… bilim tarihine yenilikçi ve sevindirici bir katkı yaptığını ifade etmiş. Aynı zamanda Profesör Saliba, eşit derecede önem arz etmeyen, hatta kitabımın temel savı ile ilgisi olmayan çok sayıda meseleye değinmiştir. Ben bu cevabımda, açık olduğunu düşündüğüm, kitabımın ana fikri ve savını, bütün eleştirilerimle beraber dört başlık altında okuyucuya sunacağım. Bu başlıklar, Saliba'nın makalesinde ortaya koyduğu meseleleri de içermektedir, yani; modern bilimin doğası, bu bilimin doğuşunda ekonomik faktörlerin belirgin bir rolünün olma ihtimali, İbn Şâtır ve on dördüncü yüzyıldan sonraki Arap/İslam biliminin yenilenmesi ve son olarak özgür araştırmanın doğası ve rolü. Öncelikle, Saliba'nın makalesinde bir savunma durumu var. Buna ek olarak Saliba, günümüz ve önceki insan topluluklarının, kurumların, devletlerin ve devlet benzeri oluşumların, kişilere daha fazla ifade, araştırma ve eylem özgürlüğü vermesi gerektiği konusunda, ilginç şekilde karşıt fikirdedir. Bu durum kesinlikle mantık dışıdır. Saliba, konuya yanlış yerden girmiştir. Benim bu çalışmamı, kökenlerin araştırılması olarak nitelendirmiştir ki, ben kesinlikle böyle bir tabir kullanmadım. Ben tüm kitabımda, varoluşun doğasını araştırmanın ve buna cevaplar bulmaya çalışmanın, evrensel bir şey olduğunu öne sürüyorum. Buradan yola çıkarak, insanların çeşitli bölgelerde ilk-bilimsel kuramları ve açıklamaları yaptıkları başlangıç noktalarına odaklanabiliriz. Elbette bazı gruplar, topluluklar, toplumlar ve uygarlıklar, tarihsel süreç içerisinde diğerlerinden daha başarılı olmuştur. Bu durumda mesele; bilimsel araştırmanın ilerlemesini destekleyen ya da engelleyen, farklı kültürel ve kurumsal oluşumların analizine dönüşmektedir. Özellikle değindiğim nokta, Arap bilimi " sorunu " dediğim şeydi. Yani bundan kastım; esas olarak Arapça kullanan âlimlerin, belli dönemlerde bilimsel araştırmalarda oldukça ilerlediği, ancak bu araştırmaların devamını getiremedikleri için, bilimde keskin ve uzun süreli bir düşüşün
Cevaben Profesör Huff ile yaptığımız bu karşılıklı cevaplaşma aklıma keçilerle ilgili eski bir Ar... more Cevaben Profesör Huff ile yaptığımız bu karşılıklı cevaplaşma aklıma keçilerle ilgili eski bir Arap atasözünü getirdi. Atasözünde, keçilerin uçabilseler bile keçi olarak kalacaklarından bahsedilirken, aksi ispat edilse bile fikirlerini kesinlikle değiştirmeyen insanlara gönderme vardır. Toby Huff'ın Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi kitabı ile ilgili eleştiri makalemde, Profesör Huff'ın modern bilimin doğuşu ve yükselişi için öne sürdüğü hipotezlerin her birini ele almaya veya bir karşı örnek ya da düzeltici bilgi niteliğinde bir gerçeği ortaya çıkarmaya çalıştım. Nitekim bu durum, temelde beğendiğim bir kitaptaki tartışılan konuları daha da netleştirebilirdi. Ancak görünen o ki, Profesör Huff benim iyi niyetle yazdığım eleştirime gücenmiş hatta bu durumu, beni bir şeylerin savunuculuğunu yapmakla suçlamaya kadar götürmüş. Beni suçladığı bir başka konu ise, geçmişte ve günümüzde yer alan insan toplulukları, kurumlar, devletler ve benzerlerinin bu yapıları oluşturan kişilere daha çok ifade, sorgulama ve eylem özgürlüğü sunması gerektiği fikrine karşı olduğum yönünde. Anlaşılan o ki, bir yaraya parmak bastım. Bu da en doğru şekliyle Batı şovenizmi olarak nitelendirilebilir. Zira ben, Huff gibi zafer gösterisi demeyi pek tercih etmiyorum. Ayrıca vatansever olmamakla suçlanmadan önce-ki şu sıralar pek çabuk moda haline gelen bir durum-ismimi acilen temize çıkarmam gerektiğini düşünüyorum. Bundan sonraki bölümde, her ne kadar bu tarz değişken kavramları ve düşünce süreçlerini dizginlemek her zaman kolay olmasa da, Huff'ın yanıtında ele aldığı temel meselelere cevap vereceğim. Fakat bunu yapmadan önce, Profesör Huff'ın nedensiz ve yersiz kişisel görüşlerine olan itirazlarımı belirtmem gerekiyor. Arap, Yunan, Batılı vb. sıfatlar, artık işlevsel analitik kategoriler olmadığı için, bilim tarihçilerine bu sıfatları söylemlerinin dışında tutmaları için açıkça çağrıda bulunmuştum. Bu sebeple içinde bulunduğum pozisyon savunma durumu olarak nitelendirilmeyebilir. Dahası, hiçbir zaman kişisel özgürlüklerin kısıtlanmasını ya da bizim için çok değerli olan sosyal ve politik özgürlüklerin kısıtlanmasını desteklemedim. Profesör Huff'a bunu düşündüren şey ne oldu acaba? Ben bunu iyi niyetle yaptığını varsayacak ve karşılık olarak da onu demagoji yapmakla suçlamayacağım. Hem belki de ilk makalemde yer alan-ve şu an anlaşmazlık sebebi olan-iki iddia Huff'ı gerçekten yanlış yönlendirmiştir. Bu sebeple hem Huff'ı aydınlatmak, hem de bu tartışmaya yeni katılan okuyucularımızın faydalanması için tartışılan konuları burada açıklamaya çalışacağım. İlk olarak, Huff, benim Nazi Almanya'sı ya da dağılan Sovyetler Birliği'ndeki gibi totaliter rejimleri onaylıyor olduğum sonucunu çıkarmış olabilir. Zira o dönemlerde teknik açıdan en
George Saliba, Arap ve İslam Bilimi Profesörü, Ortadoğu ve Asya Dilleri ve Kültürleri Bölümü, Col... more George Saliba, Arap ve İslam Bilimi Profesörü, Ortadoğu ve Asya Dilleri ve Kültürleri Bölümü, Columbia Üniversitesi, ABD. " Batı'nın tek başına başarıya ulaşacak kadar akıllı olduğu şeklindeki, körü körüne bir amaca doğru ilerleyen, tarihî düşünme alışkanlığını kırmak kolay değildir... " A. C. Graham Modern Bilimin kökenleri sorunu yıllardan beri tartışılmaktadır ve Babil, Mısır, Yunan, Çin, Hint ve Arap/İslam gibi kültürel etiketlerle tanımlanarak, çeşitli bilimsel geleneklerin tarihi şeklinde yazıldığı sürece tartışılmaya devam edecektir. Kuşkusuz bu tarz bir terminolojinin, ideolojik ve siyasi olması ayrıca egemen dili kolayca gizlemesi, hepimizin aşina olduğu bir durumdur. Modern dönem öncesi, belli bir bilimsel geleneği sınıflandırırken kullanılan ilke, modern bilimdeki uygulamanın aksine, doğal olarak dilsel özellik göstermektedir. Ancak Babil dilinde, Mısır dilinde, Yunanca, Çince, Sanskritçe, Arapça, Farsça veya Türkçe dillerinde, modern dönem öncesi yazılan, herhangi bir bilimsel kitabın, neden belli bir kültür veya geleneğe ait olarak sınıflandırıldığını anlamak kolay olsa da, modern döneme ait bilimsel bir metnin, modern bilimle bağlantısını sağlamak için hangi dilde yazılması gerektiği çok da açık değildir. Bilim tarihçileri, farklı kültürlere ait bilimsel eserleri sınıflandırırken kullandıkları ölçütleri, her an değiştirecek gibi görünürler. Çince ya da Yunanca yazılan bilimsel bir metnin sınıflandırılmasında, bu metinlerin sırasıyla Çin ve Yunan kültürlerine ait olduğuna kimse karşı çıkmayacaktır. Ancak Arapça, Farsça, Urduca, Türkçe yazılan diğer bilimsel çalışmalar söz konusu olduğunda, sorun biraz daha karmaşıklaşır ve aynı bilim tarihçileri, bu tip eserleri İslamî olarak belirleyen, kültürel/dini terminolojiye başvurarak, dilsel sınıflandırıcı terminolojiden vazgeçerler. Modern bilimde ise hem dilsel hem kültürel/dini belirleyicilerden vazgeçildiği ve Fransızca, İngilizce, İtalyanca, Almanca ve hatta Japonca yazılan bilimsel eserlerin modern olarak tanımlanabildiği görülmektedir. Bunun altında yatan düşünce, tüm bu eserlerin dilsel, kültürel veya dinî herhangi bir ortak özellik içermediğinden, bu eserleri tanımlamak için, " Batı bilimi " örneğinde olduğu gibi muğlâk bir ifade olan " Batı " terimi ile ifade edilmesi gerektiğidir. Bu metodolojik kaosun gerekçesi, kendi bağımsız özellikleri içerisinde " Batı " olarak adlandırılabilecek ayırt edilebilir kültürel bir bütünlüğün ve " modern bilim " olarak adlandırılabilecek yine aynı netlikte ayırt edilebilir bilimsel bir geleneğin olduğu düşüncesidir. Ayrıca " modern " bilim geleneğinin, ilk kez bu çok muğlâk " Batıda " ortaya çıktığı iddiasını sorgulayacak araştırmacılar bulunmazken, bu olayın neden başka bir yerde değil de, orada yer aldığını belirlemek için yapılan araştırmalar, halen devam etmektedir. Toby Huff'ın " Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi: İslam Dünyası, Çin ve Batı " adlı eseri de bu tarz çalışmalardan biridir.
Aristoteles'e göre " bir şeyin bilgisi ancak o şeyin nedeni bilindiği zaman elde edilmektedir " v... more Aristoteles'e göre " bir şeyin bilgisi ancak o şeyin nedeni bilindiği zaman elde edilmektedir " ve bunu sağlayan da yani kesin bilgiye ulaştıran da tanıtlama (apόdeiksis) olarak adlandırılan mantıksal yöntemdir. Aristoteles'in bilgi kuramının özeti niteliğindeki bu ifadede karşılaşılan üç kavram; yani bilgi (epistêmê), mantıksal yöntem (apόdeiksis) ve neden (aitia), kesin (mutlak değil) bilgi olarak adlandırılan,-günümüzde bilimsel açıklama olarak adlandırılabilecek-bilgi türünün temel öğeleri olarak anlaşılabilir. Aristoteles'in varlık ve bilgi arasında uyum olduğuna inanması, ayrıca açıklama konusunun bilgi konusu ile doğrudan bağlantılı olması bu üç kavrama değinmeyi zorunlu kılmaktadır. Bilim olarak çevrilen terimin epistêmê olduğu dikkate alındığında, bunun 'tümelin kavramsal " bilgisi olduğu anlaşılmaktadır, öncülleri doğru ve ilk olduklarında, bu tür bir akıl yürütme bilimsel bilgi olur. Aristoteles'e göre bilim aksiyomatik tümdengelimsel bir sistem içerisinde yapılır. Bundan kasıt; belli başlı birkaç ilke, ya da aksiyom seçilir, konunun doğruluğu kanıtlanmış temelleri ortaya koyulur ve aksiyomlardan mantıksal yolla çıkarımlara ulaşılır. Abstract According to Aristotle, "Wisdom is knowledge about certain principles and causes", and the one that provides it is the logical method which is called the apodeiksis. This concept of Aristotle's theory of knowledge is a summary of three concepts; knowledge (epistêmê), logical method (apådeiksis) and cause (aitia) can be understood as the essential elements of the certitude knowledge, which can be termed as precise knowledge (not absolute)-the scientific explanation-at present. The fact that Aristotle believes that there is harmony between existence and knowledge, and that the explanation is directly related to the knowledge, makes it necessary to mention these three concepts. When it is taken into account that the term translated into science is an epistême, it is understood that this is 'conceptual' knowledge of the whole world, and when such premises are correct and primitive, such reasoning becomes scientific knowledge. According to Aristotle, science is made within an axiomatic deductive system. That's what it means; several principal principles, or axioms, are chosen, the proven bases of which are proved to be correct, and the conclusions are reached logically from axioms.
ÖZET Bilimsel açıklama modeli elde etme çabası tam olarak doğanın kalbine gitmemizi sağladığı içi... more ÖZET Bilimsel açıklama modeli elde etme çabası tam olarak doğanın kalbine gitmemizi sağladığı için önemlidir; zira bu gerçek bilimin ne olduğunu tanımlamamız anlamına gelmektedir. Bir disiplin bilimsel olma iddiası taşıyorsa, açıklamalarını " doğru " bilimsel açıklama modellerine uydurmak zorundadır. Bilimsel açıklama modelleri içerisinde en çok göze çarpan kavram " nedensel yasalar " olduğundan ve sosyal bilimler de insanın özgür eylemlerini kapsadığından nedensel bir zorunluluğun içine sosyal bilimlerin nasıl yerleştirilebileceği sorusu ortaya çıkmaktadır. Ancak nedensel-yasalı olmayan bir açıklama modeli kurabilmesi halinde sosyal bilimlerin bilim olarak adlandırabilmesi mümkün görünmektedir. Burada öncelikle dikkat edilmesi gereken husus; bilimsel olanı bilimsel olmayandan ayırmak amacıyla gerçek bir bilimsel açıklamanın ne olduğunu belirlemenin ne kadar önemli olduğudur. Felsefe tarihi boyunca çok fazla açıklama modeli ileri sürülmüştür. Bunlardan biri felsefe tarihi boyunca en fazla etkisi olan dedüktif-nomolojik (D-N) ve zaman içerisinde bunun yetersiz kaldığı noktaların geliştirilerek oluşturulduğu indüktif-istatistiksel (IS) modeldir. Carl G. Hempel'in ileri sürdüğü bu modeller ilk nedensel açıklama tipleri olarak değerlendirilmektedir. Bundan sonraki literatürün çoğunluğu bu modele yapılan itirazlar veya katkılardan oluşmaktadır. Anahtar Sözcükler: Bilimsel Açıklama, Sosyal Bilimler, Kapsayıcı Yasa Modeli ABSTRACT The effort to get the scientific explanation model is of great importance as it makes it posible for us to get into the very heart of nature. For this means we define what real science is. If a discipline claims to be scientific then its explanations are supposed to be matched with " correct " models of scientific explanation. As the most outstanding concept among scientific explanation models is " causal laws " and social sciences include free actions of humans, how we can insert social sciences into a causal necessity appears to be a question. However, in the event of establishing an explanation model with a non-causal law, it seems possible to define social sciences as sciences. The point that we primarily need to take into consideration is that defining what genuine scientific explanation is very important to distinguish what is scientific from what is unscientific. During the course of philosphy quite a few models of explanation have been suggested. One of those is called deductive-nomological (D-N) model, which has had the most significant influence during the course of philosophy and another one is called inductive-statistical (IS) model, which was established and developed whenever the former one remained incapable in time. These models, suggested by Carl G.Hempel, are considered as the very first types of causal explanation. Most of the literature after the models by Hempel is composed mostly of objections and contributions to these models .
Öz: Doğa felsefesi evresinden, bugün modern bilim olarak adlandırdığımız evreye geçişin ardından,... more Öz: Doğa felsefesi evresinden, bugün modern bilim olarak adlandırdığımız evreye geçişin ardından, önceden evren hakkında kuramlaştırma olarak görülen modern bilim artık bağımsız temel felsefi bir uğraş olarak tanımlanmaktadır. Bunun hangi ölçüye kadar naif bir tanımlama olduğu tartışma konusudur, özellikle modern bilimsel bilginin yorumunda metafiziğin yeri hakkındaki görüşler büyük değişkenlikler göstermektedir. Mantıksal pozitivizm, bilim felsefesinde metafiziğe karşı günümüze kadar devam eden bir hoşnutsuzluğu doğurmuştu fakat son yıllarda analitik metafizik alanındaki bir Rönesans hareketi gittikçe artan sayıda bilim felsefecisi tarafından benimsenmektedir. Hoşnutsuzluğu yaşayan bilim felsefecileri yaygın olarak ya Humecu minimalist metafizik ya da genel metafiziksel sorunlar hakkında dinginci yaklaşımlarla aynı görüşü paylaşırlar. Metafiziği olumlayanlar ise özellikler, nedensellik, yasalar ve yöntem gibi şeylerin doğasına ilişkin yapılan metafiziksel araştırmaların, en iyi bilimsel kuramlarımızca donanmış, evrenin betimlemelerini yorumlayabilmek için gerekli olduğu kanısındadır. Bilim felsefesine ilişkin çağdaş yaklaşımları birbirinden ayıran varsayımları ve bu yaklaşımların sonuçlarına ilişkin görünümleri aşağıdaki sıralama içerisinde ele alacağım. 1) Modern bilimlerin uzun dönemli doğuşu. 2) Bilimde metafizik: Lehte ve Aleyhte. 3) Tutum, rasyonalite ve değerler. 4) Kaçınılmaz biçimde metafizik olarak bilimler. 5) Bilimin gayeleri.
Religions
Karaism is a Jewish sect that emerged in the Middle Ages and became the name of a Turkish tribe i... more Karaism is a Jewish sect that emerged in the Middle Ages and became the name of a Turkish tribe in time. Its name is derived from “kara- (K-R-A)”, meaning “the ones who can read the sacred scripture” in Aramaic–Hebrew. The Karaites are members of the Jewish Karai sect, which only accepts the Torah. This feature naturally causes many differences. One of the main differences observed is the rituals for an individual in the death transition period, an important phase of human life. In this study, the death-themed core beliefs of the Karaites, which are brought from the roots of the Turkish genealogical tree, and the rituals that are combined with Judaism are analyzed. The differences stemming from geography and contacts with diverse cultures (such as Russian, Lithuanian, Polish, Belarussian, etc.) and the similarities in the rituals at the time of death and afterward stand out, especially funerals, which comprise the mourning traditions performed during and after the funerals belonging...
İslam bilim tarihinde önemli bir yer tutan Câbir bin Hayyân, astronom, filozof, hekim, kimyager o... more İslam bilim tarihinde önemli bir yer tutan Câbir bin Hayyân, astronom, filozof, hekim, kimyager olarak bilinmekle birlikte, Batı'da modern kimyanın kurucuları olarak görülen Boyle, Priestley, Lavoisier gibi bilim insanları ile denk olduğu kabul edilmektedir. Hatta deneysel yöntemin önemini kavrayan ve çalışmalarında uygulayan biri olarak Bacon'ın ilham aldığı bilim insanı olmuştur. Buradaki çalışmamızda, bilim insanı kimliğinin ötesinde, bir filozof ve mantıkçı olarak felsefe tarihine katkıları hakkında bilgi verilecektir. Çalışmanın önemli tarafı, Kitâbu'l-Beyân adlı eserin daha önce herhangi bir çevirisinin bulunmamasıdır. Bu alanda yapılan çalışmalara kaynaklık etmesini arzuladığımız bu eserin, ilm-i beyân alanında yapılmış Arapça ilk mantık eseri olması da ayrıca bir önemi haizdir.
Üniversite Araştırmaları Dergisi, 2021
MODERN ASTRONOMİNİN İSPANYA'YA GİRİŞİ: NOVATORES, 2022
Günümüz modern bilimi on altıncı ve on yedinci yüzyıllarda gerçekleşen Bilimsel Devrimin sonucu o... more Günümüz modern bilimi on altıncı ve on yedinci yüzyıllarda gerçekleşen Bilimsel Devrimin sonucu olarak
görülmektedir. Kapalı dünyadan sonsuz evrene geçiş olarak nitelenen bu devrimin on altıncı ve on yedinci yüzyıldaki
bir takım gelişmelerle tüm Avrupa’ya yayıldığı kabul edilmektedir. Özellikle, İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya gibi
ülkelerin katkıları ön plana çıksa da, İspanya gibi ülkelerin modern bilimin ortaya çıkmasında ve gelişmesindeki etkileri
çoğu zaman görmezden gelinmiştir. On ikinci yüzyıldaki büyük bir çeviri dalgasının neden olduğu bilgi patlamasının
baskısı altında ortaya çıktığı düşünülen Ortaçağ’daki ilk üniversitelerin birkaçına ev sahipliği yapan bir kültürün
modern bilime etkisi en azından değerlendirilmeyi hak etmektedir. Bu çalışmamızda on altı ve on yedinci yüzyılda
astronomi ile uğraşan bir dizi İspanyol bilim insanının astronomi faaliyetinin ve kozmolojik fikirlerinin ilgili yönleri
tanıtılacaktır. Özellikle novatores (yenilik taraftarları) olarak adlandırılan bir grup İspanyol bilim insanının Avrupa’da
geliştirilen teknik ve yöntemleri özümsedikleri, yeni bilim ile ilgili tartışmalara katıldıkları gösterilmeye çalışılacaktır.
Contemporary modern science is seen as the result of the Scientific Revolution which occured in sixteenth
and seventeenth centuries. It is accepted that this revolution, which is described as the transition from the closed world
to the infinite universe, spread all over Europe with some developments in the sixteenth and seventeenth centuries. In
particular, although the contributions of countries such as England, Germany, France and Italy came to the fore, the
effects of countries such as Spain in the emergence and development of modern science were often ignored. The impact
of a culture on modern science that is host to some of the first universities in the Middle Ages, which is thought to have
emerged under the pressure of the information explosion caused by a great wave of translation in the twelfth century,
deserves at least consideration. In this study, the relevant aspects of the astronomical activities and cosmological ideas
of a number of Spanish scientists dealing with astronomy in the sixteenth and seventeenth centuries will be introduced.
In particular, it will be tried to show that a group of Spanish scientists called novatores (innovation proponents)
assimilated the techniques and methods developed in Europe and participated in development discussions.
Bilim tarihi çalışmaları "klasik" eserler üzerinden bir anlam kurma çabası olarak tanımlanabilir.... more Bilim tarihi çalışmaları "klasik" eserler üzerinden bir anlam kurma çabası olarak tanımlanabilir. Latince Classius'tan türemiş, "en yüksek sınıfa mensup" anlamına gelen bu ve giderek tek başına mükemmellik ifade eden bu sözcük, egemen sınıfların üstünlüğünün bir parçası haline gelmiştir. Geçmişin seçkin ve gösterişli yapıtlarını ifade etmek ve daha çok geçmişe duyulan bir hayranlığı dile getirmek için kullanılan bu sözcüğün içeriği bugünkü imkânlara sahip olmayan ataların nasıl olup da muazzam bilgilere ulaştığına dair merakı barındırmaktadır. Bu bilgilerden şüphesiz en dikkat çekici olan astronomidir. Bu çalışmanın amacı, gökyüzünün bu ilgi çekici ahenginde düzenlilik arayan insanların, bu düzenliliği saptamak için kullandıkları astronomi aletleri hakkında kısa bir bilgilendirme yapmak ve bu aletlerin astronominin gelişimine katkısını belirlemektir. Bunun için özellikle usturlap ve usturlapla aynı ilkelere göre oluşturulan ve usturlabın ¼ biçiminde olan rub'u tahtası gibi aletler hakkında bilgi verilecek ve astronomi tarihi içerisindeki yeri gösterilmeye çalışılacaktır. Bu aletler hakkındaki bilgilerimiz astronomi anlayışımıza önemli katkılar sunmaktadır.
Bilimsel kuramlarin gerceklikle uygunlugu sorunu, kuramlarin insan zihninden bagimsiz olarak var ... more Bilimsel kuramlarin gerceklikle uygunlugu sorunu, kuramlarin insan zihninden bagimsiz olarak var olan dunyanin dogru bir betimlemesini verip vermedikleri tartismasi uzerinden sekillenmistir. Realistler kuramlarin belirledigi gercekligin buyuk oranda insan dusuncesinden ve kuramsal bakistan bagimsiz oldugunu savunmuslardir. van Fraassen de bu noktada bilimin amacinin dogru kuramlara ulasmak oldugu seklindeki realist goruse karsi cikarak, bilimsel anlamda bir kuramin dogruluguna iliskin bir yargiya sahip olunmasa da kuramin deneysel alanda is gorecegini kabul etmenin yeterli olduguna inanmaktadir. Pragmatik aciklama modeli de bu anlamda aslinda bilimsel anlayisi metafizikten kurtarmak ve bilime realistlerin yukledigi anlamdan daha kolay bir gorev yukleyerek bilimin yukunu hafifletmek amacinda olan bir modeldir. Bu modelin icerisinde bulundugu “insaaci deneycilik” gorusu de temelde; bir kuramin deneysel olarak uygun oldugu surece kabul edilebilecegi ve boyle bir kabullenmenin de dogrul...
Islam felsefesinde ozel bir disiplin olarak bilgi kurami calismalari gorulmemekle beraber, “ilim,... more Islam felsefesinde ozel bir disiplin olarak bilgi kurami calismalari gorulmemekle beraber, “ilim, marifet, hikmet, rey, idrâk, akil, suur, sek, burhan, yakin, zan, his, tasavvur, tasdik vb.” Kur’ani terimler cercevesinde bilgi konusu onemli filozofl ar tarafindan tartisilmis ve belirli bir epistemoloji anlayisi ortaya koyulmaya calisilmistir. Bu terimler merkeze Kur’ani ilkelerin alinarak, bilginin tartisilmasinda, Islâmi metodolojiyi sunmasi acisindan onem arz etmektedir. Cunku bu metodoloji, insanin bilgi edinme surecini bir kenara birakmamis, aksine tevhid kurallari temelinde yeni bir bilgi anlayisinin ortaya koyulmasinda basat bir rol ustlenmistir. Nazariyyât el-mârifet el-Islâmiyât denilen bu yeni bilgi anlayisi bilginin mahiyeti ve tanimi konusunda zaman icerisinde farkli alimler tarafindan farkli goruslerle desteklenmistir
Bilim felsefesi calismalarinin ozunde bilimin dogasina iliskin incelemeler yapma arzusunun oldugu... more Bilim felsefesi calismalarinin ozunde bilimin dogasina iliskin incelemeler yapma arzusunun oldugu soylenebilir. Bilimin basarilari ve bilimsel calismalarin sonuclarinin cagdas yasamin karakterini onemli olcude etkilemesi, bilimin dogasina iliskin calismalarin en onemli nedenleridir. Bununla beraber genellikle filozoflarin bilimde ilgilendikleri sey uc sekilde ortaya cikar: Birincisi; dunyanin bilimsel tasvirine iliskin yeterligin belirlenmesi ki buradaki amac kendini duyulara ve basit zihinlere sundugu bicimle, bu tasvirin uyusup uyusmadigini gormek ve sinirlarin nereye uzanabildigi kesfetmektir. Ikincisi; cesitli bilimler icinde yer alan ozel kavramlarin arastirilmasi ve tek tek kuramlarin analizi ile ilgilidir. Ucuncusu bilim insanlarinin eserlerinde fazla kullanilmayan kavramlarin analizlerini icermektedir. Bilimin dogasina iliskin birbirinden farkli bu yaklasimlarda bir ortak nokta arandiginda, karsilasilacak olan “bilimsel aciklama” kavraminin bizzat kendisi olacaktir. “Bilimse...
Aristoteles’e gore “bir seyin bilgisi ancak o seyin nedeni bilindigi zaman elde edilmektedir” ve ... more Aristoteles’e gore “bir seyin bilgisi ancak o seyin nedeni bilindigi zaman elde edilmektedir” ve bunu saglayan da yani kesin bilgiye ulastiran da tanitlama (apόdeiksis) olarak adlandirilan mantiksal yontemdir. Aristoteles’in bilgi kuraminin ozeti niteligindeki bu ifadede karsilasilan uc kavram; yani bilgi (episteme), mantiksal yontem (apόdeiksis) ve neden (aitia), kesin (mutlak degil) bilgi olarak adlandirilan, -gunumuzde bilimsel aciklama olarak adlandirilabilecek- bilgi turunun temel ogeleri olarak anlasilabilir. Aristoteles’in varlik ve bilgi arasinda uyum olduguna inanmasi, ayrica aciklama konusunun bilgi konusu ile dogrudan baglantili olmasi bu uc kavrama deginmeyi zorunlu kilmaktadir. Bilim olarak cevrilen terimin episteme oldugu dikkate alindiginda, bunun ‘tumelin kavramsal” bilgisi oldugu anlasilmaktadir, onculleri dogru ve ilk olduklarinda, bu tur bir akil yurutme bilimsel bilgi olur. Aristoteles’e gore bilim aksiyomatik tumdengelimsel bir sistem icerisinde yapilir. Bundan ...
Bu çalısma, on altıncı yüzyılda yasamıs ve Osmanlılarda müneccimbasılık görevinde de bulunmus ol... more Bu çalısma, on altıncı yüzyılda yasamıs ve Osmanlılarda müneccimbasılık
görevinde de bulunmus olan Mustafa Đbn Ali el-Muvakkit’in (ö. 1571) “Usturlab
Risâlesi” adlı eserinin incelenmesi ve bilim tarihindeki öneminin belirlenmesidir.
Bunun için ilkin elde edilen iki nüsha ile eserin kritik edisyonu hazırlanmıstır. Đkinci
olarak eser, dönemin bilimsel düzeyi ve terminolojisi dikkate alınarak Türkçeye
çevrilmistir. Son asamada ise eser bilimsel içeriği bakımından değerlendirilmistir.
ÖZET Bilimsel kuramların gerçeklikle uygunluğu sorunu, kuramların insan zihninden bağımsız olarak... more ÖZET Bilimsel kuramların gerçeklikle uygunluğu sorunu, kuramların insan zihninden bağımsız olarak var olan dünyanın doğru bir betimlemesini verip vermedikleri tartışması üzerinden şekillenmiştir. Realistler kuramların belirlediği gerçekliğin büyük oranda insan düşüncesinden ve kuramsal bakıştan bağımsız olduğunu savunmuşlardır. van Fraassen de bu noktada bilimin amacının doğru kuramlara ulaşmak olduğu şeklindeki realist görüşe karşı çıkarak, bilimsel anlamda bir kuramın doğruluğuna ilişkin bir yargıya sahip olunmasa da kuramın deneysel alanda iş göreceğini kabul etmenin yeterli olduğuna inanmaktadır. Pragmatik açıklama modeli de bu anlamda aslında bilimsel anlayışı metafizikten kurtarmak ve bilime realistlerin yüklediği anlamdan daha kolay bir görev yükleyerek bilimin yükünü hafifletmek amacında olan bir modeldir. Bu modelin içerisinde bulunduğu "inşaacı deneycilik" görüşü de temelde; bir kuramın deneysel olarak uygun olduğu sürece kabul edilebileceği ve böyle bir kabullenmenin de doğruluk inancını içermesine gerek olmadığı anlayışına dayanmaktadır. Anahtar kelimeler: Yapısal inşaacılık, Bilimsel açıklama, Pragmatizm, Modeller THE LAST CASTLE OF NEOPOSITİVISM IN TWENTIETH CENTURY: SCIENTIFIC EXPLANATION ON THE BASE OF CONSTRUCTIVE EMPIRICISM ABSTRACT The question of the corresponding of scientific theories to reality has been shaped by the argument that theories give an accurate picture of the world that exists independently of the human mind. Realists have argued that the reality of theories is largely independent of human thought and theoretical view. van Fraassen believes that at this point it is enough to admit that the theory will work out in an experimental field, even if we do not have a judgment on the correctness of a scientific theory, by opposing the realist view that the purpose of science is to reach the right theories. In this sense, the pragmatic explanatory model is actually a model that aims to save the scientific understanding from metaphysics and to make ease the burden of science by imposing an easier task in the sense that the realists overload. The concept of "constructivist empiricism" which covers this model is basically as follows; is based on the understanding that a theory can be accepted as long as it is experimentally appropriate and that such acceptance does not need to include the belief in truth.
ÖZET İslam felsefesinde özel bir disiplin olarak bilgi kuramı çalışmaları görülmemekle beraber, "... more ÖZET İslam felsefesinde özel bir disiplin olarak bilgi kuramı çalışmaları görülmemekle beraber, "ilim, marifet, hikmet, rey, idrâk, akıl, şuur, şek, burhan, yakîn, zan, his, tasavvur, tasdîk vb." Kur'anî terimler çerçevesinde bilgi konusu önemli filozoflar tarafından tartışılmış ve belirli bir epistemoloji anlayışı ortaya koyulmaya çalışılmıştır. Bu terimler merkeze Kur'anî ilkelerin alınarak, bilginin tartışılmasında, İslâmî metodolojiyi sunması açısından önem arz etmektedir. Çünkü bu metodoloji, insanın bilgi edinme sürecini bir kenara bırakmamış, aksine tevhid kuralları temelinde yeni bir bilgi anlayışının ortaya koyulmasında başat bir rol üstlenmiştir. Nazariyyât el-mârifet el-İslâmiyât denilen bu yeni bilgi anlayışı bilginin mahiyeti ve tanımı konusunda zaman içerisinde farklı alimler tarafından farklı görüşlerle desteklenmiştir. ABSTRACT While there are no studies in epistemology as a special discipline in Islamic philosophy, the concept of knowledge within the scope of certain Qur'anic terms such as "science, attainment, wisdom, judgement, consciousness, nous, mind, suspicion, demonstration, certitude, doxa, sense, conceptualization, assent etc." has been discussed by leading philosophers and there have been attempts to put forward a definite epistemological understanding. These terms are of high importance with regard to their presenting Islamic methodology to the discussion of knowledge by bringing the Qur'anic principles into the forefront; for this methodology has not left the process of knowledge acquisition of the individual aside, on the contrary, it has taken a dominant role in introducing a new understanding of knowledge on the basis of the principles of tawhid. In the course of time this new understanding of knowledge called Nazariyyât el-mârifet el-İslâmiyât has been supported by various scholars with different views with respect to the nature and definition of knowledge
Öz: Açıklama insanlık için yazılı tarihin ilk dönemlerinden itibaren önemli bir entelektüel ihtiy... more Öz: Açıklama insanlık için yazılı tarihin ilk dönemlerinden itibaren önemli bir entelektüel ihtiyaç olarak görülmüştür. Açıklamanın amacı anlamayı sağlamaktır ve anlama insan anlığının en karakteristik işlevidir. Açıklama gerektiren sorular sormak ve bu soruları cevaplamaya çalışmak, insanlarda gelişmiş bir eylem olan dünyayı biçimlendirme çabasının içerisindeki entelektüel bir yaratıcılığı gerektirir. Bu yaratıcılık aslında olanı olduğu gibi, salt bir biçimde değerlendirmek demektir. Batı'da metafizik çalışmalar başlamadan önce, Antik Yunan'da karmaşık bir mitoloji bulunmaktaydı ve açıklama bu mitler içinde filizlenmişti. Mitler var olanı, düzenlemekte, birleştirmekte, tutarlı ve anlamlı kılmaktaydı. Muthos'tan, logos'a geçiş olarak mitlerden felsefeye geçiş, kişileştirmeden veya mitleştirmeden uzak durmaktan daha köklü bir dönüşümü; politik, dini ve sosyal bir değişimin ürünü olmaktan ziyade, kapalı bir toplumdan tamamen uzakta entelektüel bir dönüşümü ifade eder. Açık bir topluma doğru, gittikçe genişleyen bir zümre tarafından geçmişin değerleri görece önemsizleştirilir ve yeni düşünceler biçimlendirilir. Düşüncede yapılan bir devrim için önemli olan; bazı şeyleri belirleyen tarafsız, değişmeyen ve eşitliği sağlayan bir yasa fikrinin ortaya çıkmasıdır. Aynı olgulara ilişkin tartışma, genel ve değişmeyen yasa ilkelerine ya da akla başvurularak yönetilmelidir. Gökyüzü ve Yeryüzündeki dönüşümleri, düzenlilikleri tanımlayan ve bunlarla ilgili ön-deyi sağlayan rasyonel açıklamaları arayanlar Presokratlar olmuştur. Antik Yunan kozmolojisinde köklerini bulan felsefe, var olan şeylerin temel öğeleri içinde mevcut olan rasyonel düzeni bularak evreni anlamaya çalışmıştır. Açıklama kavramının çetrefilli yapısını gören ilk teorisyenler Presokratlardı, ancak bu kavramla ilgili ilk bilinçli çalışmaya cesaret eden filozoflar Platon ve Aristoteles olmuştur. Abstract: The explanation has been seen as an important intellectual necessity since the early periods of written history for humanity. Explanation aims to understanding and it is the most characteristic function of the human intellect. Asking questions that require clarification and trying to answer these questions requires intellectual creativity within the effort to shape the world, an advanced action in people. This creativity is, in essence, just as it is to evaluate it in a form. Before the metaphysical studies began in the West, there was a complex mythology in Ancient Greece and the explanation sprouted in these myths. Myths made the existence being organized, united, consistent and meaningful. From Muthos, as a transition to the logos, a more radical transformation than the transition from myths to philosophy, personification, or remoteness; it is an intellectual transformation that is far from a closed society rather than a product of political, religious and social change. Towards an open assembly, the values of the past are relatively insignificant and new thoughts are formed by a growing group. What is important for a revolution in thought is; it is the emergence of an impartial, unchanging and equality law idea that determines some things. The discussion of the same phenomena should be governed by general and unchanging legal principles or by reasoning. Those who are looking for rational explanations that define the transformations and regularities in the sky and the Earth and provide preliminary information about them have been Presocrats. The philosophy rooted in ancient Greek cosmology has sought to
Öz Bilim felsefesi çalışmalarının özünde bilimin doğasına ilişkin incelemeler yapma arzusunun old... more Öz Bilim felsefesi çalışmalarının özünde bilimin doğasına ilişkin incelemeler yapma arzusunun olduğu söylenebilir. Bilimin başarıları ve bilimsel çalışmaların sonuçlarının çağdaş yaşamın karakterini önemli ölçüde etkilemesi, bilimin doğasına ilişkin çalışmaların en önemli nedenleridir. Bununla beraber genellikle filozofların bilimde ilgilendikleri şey üç şekilde ortaya çıkar: Birincisi; dünyanın bilimsel tasvirine ilişkin yeterliğin belirlenmesi ki buradaki amaç kendini duyulara ve basit zihinlere sunduğu biçimle, bu tasvirin uyuşup uyuşmadığını görmek ve sınırların nereye uzanabildiği keşfetmektir. İkincisi; çeşitli bilimler içinde yer alan özel kavramların araştırılması ve tek tek kuramların analizi ile ilgilidir. Üçüncüsü bilim insanlarının eserlerinde fazla kullanılmayan kavramların analizlerini içermektedir. Bilimin doğasına ilişkin birbirinden farklı bu yaklaşımlarda bir ortak nokta arandığında, karşılaşılacak olan " bilimsel açıklama " kavramının bizzat kendisi olacaktır. " Bilimsel Açıklama " nın doğasına ilişkin araştırmanın de temel iki nedeni olduğu söylenebilir: (1) Açıklamalardan, evrenin nasıl işlediğini bilmemizi ve bu işleyişi bilmenin de çevremizi kendi amaçlarımıza ulaştıracak şekilde manipüle etme gücü sağladığına ilişkin beklenti. (2) Hedeflerimizi gerçekleştirmek için gerekli araçların sağlanması noktasında tatmin edici açıklamalar üretmenin en iyi yolunun " bilim " olduğuna dair düşünce. Bu bağlamda bilimsel bilginin ne olduğu değil bilimsel açıklamanın ne olduğu önem kazanmaktadır. Bilimsel açıklama üzerine yapılan bu vurgu, onu bilimsel ilerleme için yeterli bir ölçüt haline getirir. Abstract Investigating the nature of science is the very heart of studies of philosophies of science. Reasons of studying nature of science could be counted as it has been extremely successful, and the impact of the outputs of scientific work has conspicuously the character of modern life. Generally philosophers interested in science in three ways: Firstly it has seen as an attempt to determine the adequacy of scientific picture of world to see if it brings to terms 1 Bu makale, " Bir Söylem Kümesi Olarak Açıklamanın Tarihsel ve Yöntembilimsel Temelleri Üzerine Bir Araştırma " adlı yayınlanmamış doktora tezimin birinci bölümünün genişletilmiş halidir.
Benim gibi bir yazar, yazdığı kitaplardan birinin, önde gelen Arap bilim tarihçilerinden biri tar... more Benim gibi bir yazar, yazdığı kitaplardan birinin, önde gelen Arap bilim tarihçilerinden biri tarafından ciddiye alınıp, hakkında eleştirel bir makale yazılmasından son derece memnuniyet duyar. Profesör Saliba, Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi: İslam Dünyası, Çin ve Batı, adlı kitabın… sürmekte olan modern bilim projesindeki, Arap/İslam (ve Çin) biliminin başarılarının toplu bir gösterimi olarak… bilim tarihine yenilikçi ve sevindirici bir katkı yaptığını ifade etmiş. Aynı zamanda Profesör Saliba, eşit derecede önem arz etmeyen, hatta kitabımın temel savı ile ilgisi olmayan çok sayıda meseleye değinmiştir. Ben bu cevabımda, açık olduğunu düşündüğüm, kitabımın ana fikri ve savını, bütün eleştirilerimle beraber dört başlık altında okuyucuya sunacağım. Bu başlıklar, Saliba'nın makalesinde ortaya koyduğu meseleleri de içermektedir, yani; modern bilimin doğası, bu bilimin doğuşunda ekonomik faktörlerin belirgin bir rolünün olma ihtimali, İbn Şâtır ve on dördüncü yüzyıldan sonraki Arap/İslam biliminin yenilenmesi ve son olarak özgür araştırmanın doğası ve rolü. Öncelikle, Saliba'nın makalesinde bir savunma durumu var. Buna ek olarak Saliba, günümüz ve önceki insan topluluklarının, kurumların, devletlerin ve devlet benzeri oluşumların, kişilere daha fazla ifade, araştırma ve eylem özgürlüğü vermesi gerektiği konusunda, ilginç şekilde karşıt fikirdedir. Bu durum kesinlikle mantık dışıdır. Saliba, konuya yanlış yerden girmiştir. Benim bu çalışmamı, kökenlerin araştırılması olarak nitelendirmiştir ki, ben kesinlikle böyle bir tabir kullanmadım. Ben tüm kitabımda, varoluşun doğasını araştırmanın ve buna cevaplar bulmaya çalışmanın, evrensel bir şey olduğunu öne sürüyorum. Buradan yola çıkarak, insanların çeşitli bölgelerde ilk-bilimsel kuramları ve açıklamaları yaptıkları başlangıç noktalarına odaklanabiliriz. Elbette bazı gruplar, topluluklar, toplumlar ve uygarlıklar, tarihsel süreç içerisinde diğerlerinden daha başarılı olmuştur. Bu durumda mesele; bilimsel araştırmanın ilerlemesini destekleyen ya da engelleyen, farklı kültürel ve kurumsal oluşumların analizine dönüşmektedir. Özellikle değindiğim nokta, Arap bilimi " sorunu " dediğim şeydi. Yani bundan kastım; esas olarak Arapça kullanan âlimlerin, belli dönemlerde bilimsel araştırmalarda oldukça ilerlediği, ancak bu araştırmaların devamını getiremedikleri için, bilimde keskin ve uzun süreli bir düşüşün
Cevaben Profesör Huff ile yaptığımız bu karşılıklı cevaplaşma aklıma keçilerle ilgili eski bir Ar... more Cevaben Profesör Huff ile yaptığımız bu karşılıklı cevaplaşma aklıma keçilerle ilgili eski bir Arap atasözünü getirdi. Atasözünde, keçilerin uçabilseler bile keçi olarak kalacaklarından bahsedilirken, aksi ispat edilse bile fikirlerini kesinlikle değiştirmeyen insanlara gönderme vardır. Toby Huff'ın Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi kitabı ile ilgili eleştiri makalemde, Profesör Huff'ın modern bilimin doğuşu ve yükselişi için öne sürdüğü hipotezlerin her birini ele almaya veya bir karşı örnek ya da düzeltici bilgi niteliğinde bir gerçeği ortaya çıkarmaya çalıştım. Nitekim bu durum, temelde beğendiğim bir kitaptaki tartışılan konuları daha da netleştirebilirdi. Ancak görünen o ki, Profesör Huff benim iyi niyetle yazdığım eleştirime gücenmiş hatta bu durumu, beni bir şeylerin savunuculuğunu yapmakla suçlamaya kadar götürmüş. Beni suçladığı bir başka konu ise, geçmişte ve günümüzde yer alan insan toplulukları, kurumlar, devletler ve benzerlerinin bu yapıları oluşturan kişilere daha çok ifade, sorgulama ve eylem özgürlüğü sunması gerektiği fikrine karşı olduğum yönünde. Anlaşılan o ki, bir yaraya parmak bastım. Bu da en doğru şekliyle Batı şovenizmi olarak nitelendirilebilir. Zira ben, Huff gibi zafer gösterisi demeyi pek tercih etmiyorum. Ayrıca vatansever olmamakla suçlanmadan önce-ki şu sıralar pek çabuk moda haline gelen bir durum-ismimi acilen temize çıkarmam gerektiğini düşünüyorum. Bundan sonraki bölümde, her ne kadar bu tarz değişken kavramları ve düşünce süreçlerini dizginlemek her zaman kolay olmasa da, Huff'ın yanıtında ele aldığı temel meselelere cevap vereceğim. Fakat bunu yapmadan önce, Profesör Huff'ın nedensiz ve yersiz kişisel görüşlerine olan itirazlarımı belirtmem gerekiyor. Arap, Yunan, Batılı vb. sıfatlar, artık işlevsel analitik kategoriler olmadığı için, bilim tarihçilerine bu sıfatları söylemlerinin dışında tutmaları için açıkça çağrıda bulunmuştum. Bu sebeple içinde bulunduğum pozisyon savunma durumu olarak nitelendirilmeyebilir. Dahası, hiçbir zaman kişisel özgürlüklerin kısıtlanmasını ya da bizim için çok değerli olan sosyal ve politik özgürlüklerin kısıtlanmasını desteklemedim. Profesör Huff'a bunu düşündüren şey ne oldu acaba? Ben bunu iyi niyetle yaptığını varsayacak ve karşılık olarak da onu demagoji yapmakla suçlamayacağım. Hem belki de ilk makalemde yer alan-ve şu an anlaşmazlık sebebi olan-iki iddia Huff'ı gerçekten yanlış yönlendirmiştir. Bu sebeple hem Huff'ı aydınlatmak, hem de bu tartışmaya yeni katılan okuyucularımızın faydalanması için tartışılan konuları burada açıklamaya çalışacağım. İlk olarak, Huff, benim Nazi Almanya'sı ya da dağılan Sovyetler Birliği'ndeki gibi totaliter rejimleri onaylıyor olduğum sonucunu çıkarmış olabilir. Zira o dönemlerde teknik açıdan en
George Saliba, Arap ve İslam Bilimi Profesörü, Ortadoğu ve Asya Dilleri ve Kültürleri Bölümü, Col... more George Saliba, Arap ve İslam Bilimi Profesörü, Ortadoğu ve Asya Dilleri ve Kültürleri Bölümü, Columbia Üniversitesi, ABD. " Batı'nın tek başına başarıya ulaşacak kadar akıllı olduğu şeklindeki, körü körüne bir amaca doğru ilerleyen, tarihî düşünme alışkanlığını kırmak kolay değildir... " A. C. Graham Modern Bilimin kökenleri sorunu yıllardan beri tartışılmaktadır ve Babil, Mısır, Yunan, Çin, Hint ve Arap/İslam gibi kültürel etiketlerle tanımlanarak, çeşitli bilimsel geleneklerin tarihi şeklinde yazıldığı sürece tartışılmaya devam edecektir. Kuşkusuz bu tarz bir terminolojinin, ideolojik ve siyasi olması ayrıca egemen dili kolayca gizlemesi, hepimizin aşina olduğu bir durumdur. Modern dönem öncesi, belli bir bilimsel geleneği sınıflandırırken kullanılan ilke, modern bilimdeki uygulamanın aksine, doğal olarak dilsel özellik göstermektedir. Ancak Babil dilinde, Mısır dilinde, Yunanca, Çince, Sanskritçe, Arapça, Farsça veya Türkçe dillerinde, modern dönem öncesi yazılan, herhangi bir bilimsel kitabın, neden belli bir kültür veya geleneğe ait olarak sınıflandırıldığını anlamak kolay olsa da, modern döneme ait bilimsel bir metnin, modern bilimle bağlantısını sağlamak için hangi dilde yazılması gerektiği çok da açık değildir. Bilim tarihçileri, farklı kültürlere ait bilimsel eserleri sınıflandırırken kullandıkları ölçütleri, her an değiştirecek gibi görünürler. Çince ya da Yunanca yazılan bilimsel bir metnin sınıflandırılmasında, bu metinlerin sırasıyla Çin ve Yunan kültürlerine ait olduğuna kimse karşı çıkmayacaktır. Ancak Arapça, Farsça, Urduca, Türkçe yazılan diğer bilimsel çalışmalar söz konusu olduğunda, sorun biraz daha karmaşıklaşır ve aynı bilim tarihçileri, bu tip eserleri İslamî olarak belirleyen, kültürel/dini terminolojiye başvurarak, dilsel sınıflandırıcı terminolojiden vazgeçerler. Modern bilimde ise hem dilsel hem kültürel/dini belirleyicilerden vazgeçildiği ve Fransızca, İngilizce, İtalyanca, Almanca ve hatta Japonca yazılan bilimsel eserlerin modern olarak tanımlanabildiği görülmektedir. Bunun altında yatan düşünce, tüm bu eserlerin dilsel, kültürel veya dinî herhangi bir ortak özellik içermediğinden, bu eserleri tanımlamak için, " Batı bilimi " örneğinde olduğu gibi muğlâk bir ifade olan " Batı " terimi ile ifade edilmesi gerektiğidir. Bu metodolojik kaosun gerekçesi, kendi bağımsız özellikleri içerisinde " Batı " olarak adlandırılabilecek ayırt edilebilir kültürel bir bütünlüğün ve " modern bilim " olarak adlandırılabilecek yine aynı netlikte ayırt edilebilir bilimsel bir geleneğin olduğu düşüncesidir. Ayrıca " modern " bilim geleneğinin, ilk kez bu çok muğlâk " Batıda " ortaya çıktığı iddiasını sorgulayacak araştırmacılar bulunmazken, bu olayın neden başka bir yerde değil de, orada yer aldığını belirlemek için yapılan araştırmalar, halen devam etmektedir. Toby Huff'ın " Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi: İslam Dünyası, Çin ve Batı " adlı eseri de bu tarz çalışmalardan biridir.
Aristoteles'e göre " bir şeyin bilgisi ancak o şeyin nedeni bilindiği zaman elde edilmektedir " v... more Aristoteles'e göre " bir şeyin bilgisi ancak o şeyin nedeni bilindiği zaman elde edilmektedir " ve bunu sağlayan da yani kesin bilgiye ulaştıran da tanıtlama (apόdeiksis) olarak adlandırılan mantıksal yöntemdir. Aristoteles'in bilgi kuramının özeti niteliğindeki bu ifadede karşılaşılan üç kavram; yani bilgi (epistêmê), mantıksal yöntem (apόdeiksis) ve neden (aitia), kesin (mutlak değil) bilgi olarak adlandırılan,-günümüzde bilimsel açıklama olarak adlandırılabilecek-bilgi türünün temel öğeleri olarak anlaşılabilir. Aristoteles'in varlık ve bilgi arasında uyum olduğuna inanması, ayrıca açıklama konusunun bilgi konusu ile doğrudan bağlantılı olması bu üç kavrama değinmeyi zorunlu kılmaktadır. Bilim olarak çevrilen terimin epistêmê olduğu dikkate alındığında, bunun 'tümelin kavramsal " bilgisi olduğu anlaşılmaktadır, öncülleri doğru ve ilk olduklarında, bu tür bir akıl yürütme bilimsel bilgi olur. Aristoteles'e göre bilim aksiyomatik tümdengelimsel bir sistem içerisinde yapılır. Bundan kasıt; belli başlı birkaç ilke, ya da aksiyom seçilir, konunun doğruluğu kanıtlanmış temelleri ortaya koyulur ve aksiyomlardan mantıksal yolla çıkarımlara ulaşılır. Abstract According to Aristotle, "Wisdom is knowledge about certain principles and causes", and the one that provides it is the logical method which is called the apodeiksis. This concept of Aristotle's theory of knowledge is a summary of three concepts; knowledge (epistêmê), logical method (apådeiksis) and cause (aitia) can be understood as the essential elements of the certitude knowledge, which can be termed as precise knowledge (not absolute)-the scientific explanation-at present. The fact that Aristotle believes that there is harmony between existence and knowledge, and that the explanation is directly related to the knowledge, makes it necessary to mention these three concepts. When it is taken into account that the term translated into science is an epistême, it is understood that this is 'conceptual' knowledge of the whole world, and when such premises are correct and primitive, such reasoning becomes scientific knowledge. According to Aristotle, science is made within an axiomatic deductive system. That's what it means; several principal principles, or axioms, are chosen, the proven bases of which are proved to be correct, and the conclusions are reached logically from axioms.
ÖZET Bilimsel açıklama modeli elde etme çabası tam olarak doğanın kalbine gitmemizi sağladığı içi... more ÖZET Bilimsel açıklama modeli elde etme çabası tam olarak doğanın kalbine gitmemizi sağladığı için önemlidir; zira bu gerçek bilimin ne olduğunu tanımlamamız anlamına gelmektedir. Bir disiplin bilimsel olma iddiası taşıyorsa, açıklamalarını " doğru " bilimsel açıklama modellerine uydurmak zorundadır. Bilimsel açıklama modelleri içerisinde en çok göze çarpan kavram " nedensel yasalar " olduğundan ve sosyal bilimler de insanın özgür eylemlerini kapsadığından nedensel bir zorunluluğun içine sosyal bilimlerin nasıl yerleştirilebileceği sorusu ortaya çıkmaktadır. Ancak nedensel-yasalı olmayan bir açıklama modeli kurabilmesi halinde sosyal bilimlerin bilim olarak adlandırabilmesi mümkün görünmektedir. Burada öncelikle dikkat edilmesi gereken husus; bilimsel olanı bilimsel olmayandan ayırmak amacıyla gerçek bir bilimsel açıklamanın ne olduğunu belirlemenin ne kadar önemli olduğudur. Felsefe tarihi boyunca çok fazla açıklama modeli ileri sürülmüştür. Bunlardan biri felsefe tarihi boyunca en fazla etkisi olan dedüktif-nomolojik (D-N) ve zaman içerisinde bunun yetersiz kaldığı noktaların geliştirilerek oluşturulduğu indüktif-istatistiksel (IS) modeldir. Carl G. Hempel'in ileri sürdüğü bu modeller ilk nedensel açıklama tipleri olarak değerlendirilmektedir. Bundan sonraki literatürün çoğunluğu bu modele yapılan itirazlar veya katkılardan oluşmaktadır. Anahtar Sözcükler: Bilimsel Açıklama, Sosyal Bilimler, Kapsayıcı Yasa Modeli ABSTRACT The effort to get the scientific explanation model is of great importance as it makes it posible for us to get into the very heart of nature. For this means we define what real science is. If a discipline claims to be scientific then its explanations are supposed to be matched with " correct " models of scientific explanation. As the most outstanding concept among scientific explanation models is " causal laws " and social sciences include free actions of humans, how we can insert social sciences into a causal necessity appears to be a question. However, in the event of establishing an explanation model with a non-causal law, it seems possible to define social sciences as sciences. The point that we primarily need to take into consideration is that defining what genuine scientific explanation is very important to distinguish what is scientific from what is unscientific. During the course of philosphy quite a few models of explanation have been suggested. One of those is called deductive-nomological (D-N) model, which has had the most significant influence during the course of philosophy and another one is called inductive-statistical (IS) model, which was established and developed whenever the former one remained incapable in time. These models, suggested by Carl G.Hempel, are considered as the very first types of causal explanation. Most of the literature after the models by Hempel is composed mostly of objections and contributions to these models .
Öz: Doğa felsefesi evresinden, bugün modern bilim olarak adlandırdığımız evreye geçişin ardından,... more Öz: Doğa felsefesi evresinden, bugün modern bilim olarak adlandırdığımız evreye geçişin ardından, önceden evren hakkında kuramlaştırma olarak görülen modern bilim artık bağımsız temel felsefi bir uğraş olarak tanımlanmaktadır. Bunun hangi ölçüye kadar naif bir tanımlama olduğu tartışma konusudur, özellikle modern bilimsel bilginin yorumunda metafiziğin yeri hakkındaki görüşler büyük değişkenlikler göstermektedir. Mantıksal pozitivizm, bilim felsefesinde metafiziğe karşı günümüze kadar devam eden bir hoşnutsuzluğu doğurmuştu fakat son yıllarda analitik metafizik alanındaki bir Rönesans hareketi gittikçe artan sayıda bilim felsefecisi tarafından benimsenmektedir. Hoşnutsuzluğu yaşayan bilim felsefecileri yaygın olarak ya Humecu minimalist metafizik ya da genel metafiziksel sorunlar hakkında dinginci yaklaşımlarla aynı görüşü paylaşırlar. Metafiziği olumlayanlar ise özellikler, nedensellik, yasalar ve yöntem gibi şeylerin doğasına ilişkin yapılan metafiziksel araştırmaların, en iyi bilimsel kuramlarımızca donanmış, evrenin betimlemelerini yorumlayabilmek için gerekli olduğu kanısındadır. Bilim felsefesine ilişkin çağdaş yaklaşımları birbirinden ayıran varsayımları ve bu yaklaşımların sonuçlarına ilişkin görünümleri aşağıdaki sıralama içerisinde ele alacağım. 1) Modern bilimlerin uzun dönemli doğuşu. 2) Bilimde metafizik: Lehte ve Aleyhte. 3) Tutum, rasyonalite ve değerler. 4) Kaçınılmaz biçimde metafizik olarak bilimler. 5) Bilimin gayeleri.
Modern bilimin, niçin İslam dünyası, Çin ya da başka herhangi bir uygarlıkta değil de, Batı’da or... more Modern bilimin, niçin İslam dünyası, Çin ya da başka herhangi bir uygarlıkta değil de, Batı’da ortaya çıktığı sorusu, uzun zamandır bilim tarihçilerini meşgul eden bir soru olmuştur. Böylesi zorlu bir soruya, farklı bilim tarihçileri farklı yaklaşımlarla cevap aramıştır. Toby E. Huff da “Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi: İslam Dünyası, Çin ve Batı” adlı
eserinde, bu eski soruya, bilim sosyolojisinin temel ilkelerini uygulayarak, cevap bulmaya çalışmıştır. Huff’ın bu kitapta aradığı cevap, bir zamanlar, Çin ve Batı’dan bilimsel olarak daha ileri ve teknolojik olarak daha üstün olan İslam dünyasının, modern bilime atılımını engelleyen şeyin ne olduğuydu. Huff bu soruya, Robert Merton’un, Benjamin Nelson’un,
Joseph Ben David’in ve Thomas Kuhn’un sosyolojik bulgularını uygulayarak, cevap bulmaya çalışır. Bu anlamda, bilimin ethosuna, bilimsel topluluklara ve sosyal kurumlara vurgu yapar. Huff’a göre bilim, zamanı aşan gerçekler toplamıdır; aklın, empirik gerçeklere uygulanması yoluyla nesnel olarak keşfedilen şeydir. Kısaca, bilim yaratılmaz, sadece
keşfedilir. Bu anlamda modern bilim, tarafsız araştırmanın, organize şüpheciliğin, özgür bilimsel alışverişin, evrensel ve akılsal kriterlerin bir ürünüdür. Huff kitabında, bütün bu kurumsal ve yönlendirici yapıların merkezi olarak da Avrupa’yı görmüştür. Çünkü Ortaçağ Avrupa’sında oluşmaya başlayan “Birlik” fikrinin, farklı meslek gruplarını özerk birer güç haline getirdiğini, bu güçlerin kiliseden bağımsız, kendi yasal tüzüklerini oluşturmak için dolaylı olarak hukuk devrimine neden olduğunu, bu hukuksal devrimin üniversitelere özgür araştırma ve uygulama alanları yarattığını ve buradan da modern bilime giden yolun açıldığını iddia eder. Huff, İslam dünyasında, bilimsel kurumların olmamasının, medreselerin özerk yapılara dönüşememesinin, yasal olarak kişilere düşünce ve ifade özgürlüğü verilmemesinin, modern bilime atılımın önündeki engeller olarak görmektedir. Huff, daha teknik yorumlarında ise, özellikle İslam dünyasında, kuramsal çalışmalar yapılmasına rağmen, astronomide Yer-merkezli sistemden, Güneş-merkezli sisteme geçilememesini, tıp alanında ise deneysel çalışmalara izin verilmemesini, İslam biliminin, düşüşe geçmesinin ve modern bilimi
doğurmada başarısız olmasının, en önemli nedenleri olarak görmektedir.
Huff, Çin biliminin de sadece, pratik ve teknik açıdan ileri olduğunu söyler. Çinli zanaatkârlar, sosyal olarak bilimsel entelektüellikten yalıtılmıştır. Matematikte iyi olmalarına rağmen, astronomide Öklit tarzı geometriyi uygulamaktan aciz olduklarını belirtir. Eğitim sistemi ve sınavlarının da, antik kültürel geleneklere uygun, bürokrasi merkezli resmi
görevlileri seçme üzerine kurulu olduğunu iddia eder. Bu durumda Çin’den zaten modern bilimi doğurması beklenemez. Huff’ın analizi birçok noktayı aydınlatsa da, bazı tartışmaları yeniden alevlendirmiştir. Bu açıdan çalışması, bir son söz olmaktan ziyade, daha fazla tartışma ve
araştırmaya teşvik eder niteliktedir. Biz bu alandaki yapılan tartışmaların, önemli gördüğümüz 4 tanesini okuyucuya takdim edeceğiz. İlk üç tartışma Huff'ın eserine ve dolayısıyla iddialarına ilişkin George Saliba tarafından verilen cevapları ve bu cevaba ilişkin Huff'ın itirazlarını içermektedir. Dördüncü çalışma ise literatürde zaten mevcut olan ve okuyucuların yararlanması için burada yer verdiğimiz, Aydın Sayılı'nın "ORTAÇAĞ İSLAM DÜNYASINDA İLMİ ÇALIŞMA TEMPOSUNDAKİ AĞIRLAŞMANIN BAZI TEMEL SEBEPLERİ (AVRUPA İLE MUKAYESE)" başlıklı geniş ve verimli makalesini kapsamaktadır. Okuyuculara faydalı olması dileğiyle.