Emrah Urtekin | Muğla Sıtkı Koçman üniversitesi (original) (raw)
Papers by Emrah Urtekin
Makale, 2024
Antik dönem kültleri ait oldukları dönemin inanç ve geleneklerini anlamamız için arkeolojide önem... more Antik dönem kültleri ait oldukları dönemin inanç ve geleneklerini anlamamız için arkeolojide önemli bir yere sahiptir. Bir külte tapınım günümüzde olduğu gibi antik dönemde de ait olduğu toplumun yaşayış biçimini etkilemekteydi. İnanılan kültlerle orantılı biçimde mimari, seramik, heykel, küçük el sanatları gibi kültür ürünlerinde karşımıza çıkan ikonografiler dini inanışların yanında ait oldukları toplumun ekonomik durumu, sanat anlayışı, sosyal durumları hakkında bilgi edinmemizi sağlayan önemli bir etken olmuştur. Bu ikonografilerin anlaşılmasında ve yorumlanmasında kullanılan en önemli kaynaklar günümüze ulaşan antik metinler ve yazıtlardır. Bu çalışmanın konusu olan tanrıça Hekate mitolojide genellikle Artemis ve Demeter gibi tanrıçalarla ilişkilendirilerek anlatılmış, yazınsal kaynaklarda olan kökeni, ikonografisi ve nitelikleri üzerinde çok durulmamıştır. Bilimsel anlamda skolastik bir eğitimle anlatılmaya devam edilen tanrıça ilginç bir şekilde popüler kültürde artan bir ilgiye sahiptir. Yurtiçinde ve yurtdışında artan tapınımına ek olarak süs eşyalarında, tekstil ürünlerinde vb. günden güne tanrıça Hekate’nin ve sembollerinin görselleri artmaktadır. Ayrıca edebi olarak tanrıça Hekate’nin temel alındığı birçok eser aynı şekilde hem yurtiçi hem de yurtdışında karşımıza çıkmaktadır. Günümüzde tanrıça Hekate’nin artan popülaritesi eldeki bilgilerle geçiştirilemeyecek kadar artmış ve sistemli bir çalışmayı gerekli kılmıştır. Bu çalışmada arkeolojik ve epigrafik veriler temel alınarak tanrıçanın ele alınış biçimi, kökeni, diğer tanrıtanrıçalarla bağlantısı ve bölgesel özellikleri incelenerek tanrıçanın kültü hakkında sistemli bir çalışmanın literatüre kazandırılması amaçlanmıştır.
Araştırma Çalışması, 2022
Makale, 2021
Geçmiş ile geleceği kurgulamada müze, toplum ve eğitim ilişkisi adlı bu çalışmada, müzelerin orta... more Geçmiş ile geleceği kurgulamada müze, toplum ve eğitim ilişkisi adlı bu çalışmada, müzelerin ortaya çıkış süreci, günümüzde müzelerin nasıl kurgulandığı ve talep gördüğü, toplumların eğitim düzeyine bağlı olarak müzelere bakış açısı incelenmiştir. Tarihsel süreç içerisinde doğal objelerin veya sanat yapıtlarının toplanması ilk kez tarih öncesi çağlarda (Paleolitik Çağ) ölüler için yapılan mezarlarda rastlamaktayız. Antik dönemde değerli eşyalar genellikle tapınaklarda, saraylarda ve mezarlarda toplanırdı. Genellikle bu değerli eşyalar toplandıkları alanlarda sergilenirdi. Şüphesiz ki buradaki amaç güç ve zenginlik gösterişidir. Yine buna bağlı olarak savaşlarda kazanılan ganimetler, hediye olarak gönderilen nadir eşyalar, nadir bir objeye sahip olma arzusu, koleksiyonculuk, zengin bireylerin değerli parçaları toplaması vb. gibi birçok aşama müzelerin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. İlk olarak müze fikrini Fransız yazar La Font de Saint 1976 yılında ortaya
atmıştır. Ve buna bağlı olarak ta 18. Yüzyılın sonlarına doğru müzeler kurulmuştur. İlk kez halka açık müze olarak 1679 yılında Oxford’daki Ashmolean müzesi açılmıştır. Bu ilk açılan müzeden günümüze kadar pek çok sayıda müze halkın ziyaretine açılmıştır. Bugün büyük müzelerde (British, Louvre, Berlin Museum) sergilenen pek çok eser farklı ülkelerden kaçırılmıştır. Kaçırılan eserler dışında devlet tarafından izin verilerek götürülen eserlerin sayısı da az değildir. Kuşkusuz ki bu durumu devletin yönetim bireylerine, toplumun eserlere bakış açısına, devletin benimsediği dine, devletin gelişmişlik düzeyine ve eğitim durumuna bağlayabiliriz. Bu durumda toplumun benimsediği din ve toplumun eğitim düzeyi önemli rol oynamaktadır. Örneğin Osmanlı devletinin eğitim düzeyi ve benimsediği Müslümanlık dini ile birçok eser tahrip edilip yurt dışına gönderimi uygun görülmüştür. Bu duruma karşın Dünya’da verilen eğitim sisteminde okul ve müze iş birliğine özellikle önem verildiği ve birçok Eğitim Fakültesi içerisinde, ‘müze eğitimi’ hakkında derslerin bulunduğu
görülmektedir. Araştırma hakkında gerekli olan kaynaklar taranmıştır. Bunun dışında ise araştırmacı tarafından görüş ve gözlemlerde bu makalede ağırlıklı olarak beyan edilmiştir.
Bitirme Çalışması, 2021
Pers mitolojisi ve efsaneleriyle ilgili elde edilen en eski bilgiler MÖ. 15. yüzyıla kadar gitmek... more Pers mitolojisi ve efsaneleriyle ilgili elde edilen en eski bilgiler MÖ. 15. yüzyıla kadar gitmektedir. Arkeolojik verilerin dışında İran’ın tarihi ve dini inançları ile ilgili en eski bilgiler ise Rîg Vedâ ve Avestâ’da yer almaktadır.
Zerdüştlük, açığa çıkarılan dünya dinleri arasında en eskilerinden birisidir. Bundan dolayı da insanlık üzerinde büyük bir etki bırakarak, Batı dinlerinin de gelişmesinde önemli rol oynamıştır. Zerdüştler köken olarak Hint-Avrupa ailesinin torunları olan Proto Hint-İran halkının torunlarıdır. Zerdüştlük dini, tarihte önemli bir güç olan Akhaimenid İmparatorluğu (M.Ö. 550-330) tarafından benimsenmiş ve devlet dini haline getirilmiştir. Dünya çapında 200.000'den az takipçisi olduğu düşünülen Zerdüştlük dinin, İran coğrafyasında ortaya çıktığı düşünülmektedir. Zerdüştlük dininin peygamberi olan Zerdüşt’ün yaşadığı tarih tartışmalı bir konu olup, inancını 5 temel ilkeye dayandırmaktaydı. Zerdüşt, kötülük güçlerine karşı bir savaş ilan etmişti; iyi dini seçen her kişiyi kötülerle savaşmaya ve dünyayı kötülerden temizlemeye çağırıyordu. Zerdüşt’ün kutsal kitabı olan Avestâ, farklı dönemlerde kaleme alınmış ve en eski bölümünü Gathalar oluşturmaktaydı. Pers mitolojisi İslamiyet öncesi inanç, efsane ve özellikle de zerdüştlüğün düalist yapısı ile birçok tanrı ve olağanüstü yaratıkların hikayesini taşımaktadır. Pers mitolojisinde yer alan karakterler güçlü bir şekilde iyi ve kötü olanlar olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Söz konusu olan iyi ve kötü anlayışı Pers mitolojisinde efsane, hikâye, figür ve motiflerde de sıkça karşımıza çıkmaktadır. Aynı zamanda İran kralları da kötülük ve ölüm güçleriyle savaşıp, İyiliğin kazanmasında önemli katkılarda bulunmaktaydılar. Bu konuda Pers imparatoru 1. Kserkses (M.Ö. 485-465) imparatorluk genelinde Daevaların tapımını
yasaklamaktaydı. Özetle bir Mazdeist, Ahura Mazda’yı seçerken kötüye karşı iyiyi, Daevaların dinine karşı hakikat dinini de seçmiş olur. Bundan dolayı da her Mazdeist kötülüğe karşı savaşmalıdır. İyi ve kötü arasındaki bu çekişme Pers mitolojisinde yaratılışın başlangıcında yaratılan Spenta Mainyu (Yardımsever Ruh) ve onun ikizi olan Angra Mainyu (Yıkıcı Ruh)
arasındaki mücadeleden kaynaklanmaktaydı. Zerdüşt dininin en önemli tanrısı olan Ahura Mazda ışığın ve iyiliğin sembolü iken onun tam karşıtı olan Angra Mainyu öfke, kıskançlık, kötülük ve karanlıkla özdeşleştirilmekteydi. Kutsal ateşi yaratan Ahura Mazda “Ameşa Spenta”
ismi verilen melekleri yönetirken, külleri yaratan Angra Mainyu ise “Daeva” ismi verilen şeytanları yönetmektedir. Angra Mainyu’nun bildiği tek şey Ahura Mazda’nın oluşturduğu düzeni ve yaratığı güzel şeyleri yıkmaktı. Bu yüzden kötücül güçlerin veya şeytanların lideri olarak tanımlanmaktaydı. Bu araştırmada, öncelikle Pers imparatorluğunun tarihi çağları elle alınmış, Zerdüşt dini ve Avestâ hakkında bilgi verilip, Pers mitolojisindeki iyi ve kötü güçler arasındaki mücadelelerin Pers mitolojisindeki yeri ve yansımaları anlatılacaktır. Sonrasında araştırmanın ana konusunu oluşturan Pers mitolojisindeki kötücül güçler tanımlanmaya çalışılacaktır.
Teaching Documents by Emrah Urtekin
Araştırma Çalışması, 2020
Doğu Yunan kâseleri, form ve dekorasyonları ile hemen hemen aynı karakteri gösteren kotyle ve sky... more Doğu Yunan kâseleri, form ve dekorasyonları ile hemen hemen aynı karakteri gösteren kotyle ve skyphosları içerir. Orta geometrik dönemin sonlarında oluşan Doğu Yunan kâselerinin öncüsü durumunda olan Geç geometrik dönemin kotyleleri oldukça derin gövdeli, geniş halka kaideli, ağız kenarının altına yerleştirilmiş hafifçe yukarı kalkık yatay kalın çift kulplu, ağız kenarında kalın bir çentiğe sahip, dış yüzeyleri çeşitli motiflerle bezeli kâselerdir. Dış yüzde kulplar arasında yer alan rezerve bırakılmış panel, ana bezeme alanını oluşturur. Panel ya dikey çizgilerle metoplara ayrılır ya da hiç bölünmeden metopsuz olarak bezenir.
Panel içinde genel olarak; konsantrik daireler, eşkenar dörtgenler, zikzak, çengel veya ağaç meander ve geç örneklerde kuş motifi gibi bezeme elemanları görülür. Panel dışında kabın içi, dışı ve ağız kenarı tamamen koyu renk boyalıdır. Skyphos formu, kotyleye göre oldukça sığ bir forma sahiptir ve aynı şekilde ağız kenarının hemen altından çıkan çift yatay kulpludur. Erken örneklerin tamamında geniş halka kaide söz konusu iken geç örneklerde halka kaide ve disk şeklinde kaide bir arada görülür.
Doğu Yunan kâseleri olarak adlandırılan bu grup yoğun olarak Karadeniz kıyıları ve iç yerleşim bölgeleri ile Akdeniz havzası içinde kurulan İon kentlerinin oluşturduğu kolonilerde ele geçmiştir. Hem materyal hem de stratigrafik bulgular açısından en verimli merkez Rhodos’tur ve bu merkezin ardından sırasıyla Kos, Samos ve Khios gelmektedir. Doğu Yunan üretimi kâseler içinde yoğun olarak ele geçen kuşlu kâseler, ana bezeme elemanı olan kuş motifinden ve kap formundan dolayı bu isimle adlandırılmıştır. Elde edilen bilgiler doğrultusunda araştırmanın asıl konusu olan, Kamiros’tan ele geçen kuşlu kâsenin bir kataloğu oluşturulmuş ve araştırma sırasında elde edilen bilgiler doğrultusunda söz konusu olan kâse hakkında bilgi verilmeye çalışılmıştır.
Araştırma Çalışması, 2020
İkonalar Bizans resim sanatının taşınabilir örneklerini oluşturuyor. İkonoklazma akımının da bir ... more İkonalar Bizans resim sanatının taşınabilir örneklerini oluşturuyor. İkonoklazma akımının da bir nedenini oluşturuyor. İkonalar yunanca «eikon» kelimesinden türetilmiştir. Genel olarak ikona ile kast edilen altın kaplama, tahta bir pano üzerine temperayla yapılmış taşınabilir, söğüt dini resimler olarak tanımlanabilir. İkonaların büyük bir kısmı ahşaptan yapılmaktaydı. İkonalar Ortodoks dünyasında kilise, manastır, ev vb. her yerde kullanılıyor. Ortodokslarda ikonaların kulanım amacı Hıristiyanlığı
resim yoluyla yaymayı ve halka öğretmeyi amaçlıyor. Yani ibadet unsuru olarak kullanılıyor. İlk olarak ortaya çıkma amacı her ne kadar da resimdeki kişiye saygı duymaksa daha sonraki dönemlerde bir tapınım görevi görmüştür. Taşınabilir tasvir geleneği Bizans'ta ortaya çıkmıştır. İkonaların yapımında antik sanat (Mısır, Anadolu) etkilerini de görebiliriz. Bizans ikona resimlerinin ilk örneği olarak Sina manastırında bulunan örnekleri kabul edebiliriz. Bunların da kökeni olarak 6. Yüzyılda Mısırdaki mumya resimleri, ölü portreleri, bir portre olarak tabutların üzerine yerleştiriliyor. Bunlar da fayum portreler deniyor. İkona fikrinin oluşmasında bunların bir esin kaynağı olduğu düşünülebilir. Günümüze pek çok ikona örneği gelmemiştir. Günümüze gelen en çok ikona örneği 19. yüzyılda ki Rus ikonalarıdır. 5. – 6. ve 7. Yüzyılda ki ikonalar ikonokalzma döneminde yakılmış ve yıkılmıştır. Sebebi ise insanların ikonaları putlaştırılmasıdır. İkonalar manastırlarda üretiliyor ve din adamları tarafından ticarete çevriliyor.
Araştırma Çalışması, 2020
İnsanoğlu var olduğu en erken zamanlardan günümüze kadar her zaman kendi günün yetmediği olay ve ... more İnsanoğlu var olduğu en erken zamanlardan günümüze kadar her zaman kendi günün yetmediği olay ve olguları tanrı inancına bağlamış, zor durumlarda tanrısına sığınmıştır. Bu durum her kültürde ve dönemde gözlemlenen bir durumdur. Antik Yunan Dünyası’nda da işler farklı değildir. Erken dönemlerinden beri Hellenler çok tanrılı bir inanca sahip olmuşlar ve bu tanrı ve tanrıçalarına sığınmışlardır. Onlarda tanrı ve tanrıçalar yer üstü ve yeraltı olmak üzere ayrılmıştır. Bunun yanı sıra her tanrı ve tanrıçanın kendine ait bir hüküm alanı ve gücü bulunmaktadır. Hellen dininde tanrılar oldukça neşeli ve yardımseverdir. Hellen halkı pek çok kültürde olduğu gibi sahip olduğu tanrıları ile iletişime geçmek ve onları memnun etmek için kurbanlar ve adaklar adamışlar ve bu amaç uğruna sunaklar inşa etmişlerdir. İşte bu ödevin konusunu da bu sunaklardan Hellenistik Dönem’e ait olan Pergamon kentine bulunan Zeus Sunağı ya da bilinen diğer adı ile Büyük Sunak oluşturmaktadır.
Pergamon Müzesinin bu gün en fazla ziyaretçi çeken eseri, 120 m uzunluğundaki kabartmalarıyla ünlü Pergamonaltar (Zeus Sunağı) dır.Bergama kralı II. Eumenos (MÖ 197-159) döneminde prestij ve tapınma amaçlı mermerden inşa edilen bu muhteşem sunak, sanat
değeri emsalsiz heykel duvar kaplamalarıyla antik çağdan kalan anıtsal mimari yapılar arasında çok önemli bir yere sahiptir.Bu sunak aslında bir zafer anıtıdır. Bergama krallarının Galatlara karşı MÖ 165-156 yılları arasında kazandıkları zaferleri ölümsüzleştirmek için yapılmış ve Baş tanrı Zeus ile onun savaş ve akıl tanrıçası sevgili kızı Athena’ya adanmıştır. Pergamon Sunağı her ne kadar kent tepesinin en yüksek noktasına yapılmamış olsa da, kente batıdan ve doğudan gelen seyyahların daha uzaktayken bile görebildikleri bir konumdadır. Prokennessos ve Lesbos adasından getirilen beyaz mermerden yapılmış bu anıtın koyu renkli sur duvarlarının oluşturduğu arka fon sayesinde daha iyi fark edilebildiği en uygun yere inşa edilmiştir.
Araştırma Çalışması, 2020
Antik Çağ’ın en etkileyici dönemlerinden biri olan Hellenistik Dönem, tarihçilerin görüş birliği ... more Antik Çağ’ın en etkileyici dönemlerinden biri olan Hellenistik Dönem, tarihçilerin görüş birliği ile Büyük İskender’in, arkasında devasa bir imparatorluk bırakarak MÖ. 323 yılında ölmesiyle başlamış, son Hellenistik krallık olan Ptolemaioslar yönetimindeki Mısır Devleti’nin, Roma İmparatorluğu tarafından MÖ. 30’de ilhak etmesiyle son bulmuştur.
Hellenizm terimi (Hellen=Yunan), ilk defa 19. yüzyılda batılı bilginler tarafından ortaya konulmuştur. Hellenizm bu dönemde, İskender’in kurduğu imparatorlukla birlikte Yunan dilinin doğudaki medeniyetler tarafından benimsenmesi ve kullanılması anlamına gelmekteydi.
Kabartmalar bir tanrıya dua veya teşekkür adağı olarak sunulabilecek figürlü sanat eserleri arasından bir tanesiydi. Hellenistik dönem kabartmaları biçim ve ikonografik açıdan Klasik dönem Kabartmalarından çok az da olsa farklılık gösterir. Genellikle tapınılan küçük figürler profilden uzun bir tanrı veya tanrılar grubuna yaklaşır şekilde gösterilmişlerdir. Genelde önden gösterilen Tanrı, onun bir tasviri değil, ta kendisi olarak algılanmıştır. Çoğunlukla kültle ilgili bir sunak veya kurban, bazen de çevre ile ilgili bir detay konulmuştur. Tanrılara ve tapınanlara ayrılan yer ve önem değişiklik göstermektedir. Hatta tapınanlar bazen tamamen sahneden çıkarılmışlardır. Öyküsel anlatım ikonografik açıdan, yüksekliğinden daha fazla uzunluğa sahip olan bir panoya gereksinim doğurmuştur. Kabartmalar genellikle mimari bir çerçeveyle yapılır veya ayrı bir şekilde yapılan birinin içine sonradan konulurdu. Bunların kendi başlarına birer anıt olduğu düşünülür ve
büyük bir olasılıkla göz hizasındaki payeler üzerinde kutsal alanlara yerleştirilirdi. Çoğunlukla kabartmalar ‘orta dereceli’ adaklardır. Pişmiş toprak ve küçük bronzlardan daha önemli ancak heykellerden daha önemsiz eserlerdir. Kabartmalar, masraf olarak küçük mermer bir figüre veya küçük bir bronza eşittir. 'Tanrının veya adakta bulunanın bir tasviri
yerine, kültün öyküsel bir anlatımıdır. Bazı durumlarda gerçek bir kurbanın görsel kayıtları olarak da yapılmışlardır. Bir kurban ve bununla ilgili bir kabartma, bazıları için bir adak heykelinden daha hayırlı gözükmüştür. Kabartmalardaki güçlü devamlılık dördüncü ve üçüncü yüzyıllarda yapılanları ayırt etmekteki büyük güçlükte kendini gösterir. Örneğin Pan
ve nymphalara ithaf edilmiş Attikalı serilerde böyle bir problem vardır. Daha az zenginler için daha basitçe yapılmış tek bir tanrıyı gösteren ve içinde tapınan veya kurban olayının sahnelenmediği ve mimari bir çerçevesi olmayan kabartmalar yapılmıştır. Bu çalışmada; ilk olarak Hellenistik kelimesinin kökeni, dönemin kısa tarihçesi, sanat
anlayışı, mimari özellikleri ve bu dönemde kullanılan kabartmaların ne için yapıldığını ve hangi alanlarda kullanıldığı ele alınacaktır.
Araştırma Çalışması, 2021
Göbekli Tepe, Şanlıurfa il merkezinin yaklaşık olarak 22 km kuzeydoğusunda, Örencik Köyü yakınlar... more Göbekli Tepe, Şanlıurfa il merkezinin yaklaşık olarak 22 km kuzeydoğusunda, Örencik Köyü yakınlarında yer alan dünyanın bilinen en eski kült yapılar topluluğudur. Göbekli Tepe'nin tarihi geçmişi 12.000 yıl önceye kadar uzanmaktadır. Sahip olduğu özellikler ve tarihe yaptığı katkılar bakımından benzeri az bir arkeolojik alandır. Göbekli Tepe, benzer nitelikteki arkeolojik kazılara göre önem teşkil etmektedir. Bunun sebebi, Göbekli Tepe'de elde edilen bulgulardan dolayı, Göbekli Tepede binlerce yıl öncesinde toplumsal yapıda ve şehir hayatında dini sistemlerin oturmuş olduğunu göstermesidir. Göbekli Tepe'nin şu an ki mevcut olduğu bölgeyi ilk kez 1963 yılında İstanbul Üniversitesi'nde görevli Prof. Dr. Halet Çambel ve Chicago Üniversitesi'nde görevli Prof. Dr. Robert John Braidwood'un birlikte yaptıkları yüzey araştırmaları belirlemiştir. Göbekli Tepenin şu anki kazı çalışmaları Pr. Dr. Klaus Schmidth tarafından yürütülmektedir. Göbekli Tepe, çevredeki oldukça gelişmiş ve derinlik kazanmış bir inanç sistemine sahip olan avcı-toplayıcı gruplar açısından önemli bir kült merkezidir. Şanlıurfa'da yapılan arkeolojik kazılar sonucunda bulunan Göbekli Tepe, UNESCO tarafından 2018 yılında kalıcı olarak Dünya mirası sit alanı olarak kabul edilmiş ve Göbekli Tepe'nin Paleolitik çağa kadar uzanan yani günümüzden en az 11.600 yıl öncesine kadar uzanan bir tarihi geçmişi olduğu düşünülmektedir.
Araştırma Çalışması, 2020
Karia coğrafyası, mezar tipleri ve ölü gömme gelenekleri bakımından, bölgede bulunan kentlere gör... more Karia coğrafyası, mezar tipleri ve ölü gömme gelenekleri bakımından, bölgede bulunan kentlere göre farklılık gösteren ve oldukça zengin bir coğrafyadır. Geç tunç çağı ve erken geometrik dönem başlarındaki Karia bölgesinin mezar tipleri ve ölü gömme gelenekleri kentlere göre farklılık gösterse de bölge'de yoğunlukla tümülüs, pithos, urne, sandık ve oda mezarlar kullanılmıştır. Bölgede genellikle çoklu gömü ve ihnimasyon
tercih edilmiştir. Bunun dışında az da olsa kremasyon kullanılmıştır.
Bu çalışmada örnek olarak gösterilen İasos kentinde çeşitli tiplerde yüzün üzerinde mezar kazılmıştır. Bunlar genellikle doğu- batı doğrultusundadır ve aralarında yassı taşlardan yapılmış lahitler, yatay ya da dik yerleştirilmiş büyük urnelerin (pithos) içindeki inhumasyon
ve kremasyon gömüleri, amphora veya az çok dikdörtgen terrakotta lahitlerdeki kremasyonlar bulunur. Buradaki mezarlar genellikle çoklu gömü içerir. Karia bölgesinin geç tunç çağı ve erken geometrik dönem başlarındaki materyel kültürünü ise amphoriskos, minyatür sürahi, kılıç/kama parçaları ve fibulalar, iğne parçaları, küpe, yüzük ve iki kulplu kaseler oluşrturmaktadır. Karia bölgesinde söz konusu olan dönemler hakkında yapılan çalışmalar daha yeni hız kazanmaktadır. Dolaysıyla bölgenin geç tunç çağı ve erken geometrik dönem başları hakkında
en iyi bilgi veren ve kazısı yapılmış olan bazı kentler üzerinden genel bir derleme yapılmıştır. Bu kentler Pedasa, İasos, Hüsamlar ve Hydai'dir.
Karia bölgesinde bulunan Leleg Yarımadası’nın Erken Demir Çağı başlarının mezar tiplerinin mezar platformları, taş tümülüsler ve daha az sayıda olmak üzere merkezinde mezar odasına sahip çevirmelerden oluştuğu görülmektedir. Hydai/ Damıboğaz’da ise Erken Demir
Çağı’n ikinci yarısına ait oda mezarlar çok sayıda seramik buluntu içermeleri ile dikkat çekerler. Sandık ve pithos mezarlardan oluşan Erken Demir Çağı nekropolisi ile İasos, Erken Tunç Çağı’ndan itibaren bölge merkezlerinden ayrılan farklı bir manzara çizer. Leleg Yarımadası’nda mezarların yürüme zemini üzerine inşa edilmiş olmaları, çoklu gömü
geleneği uygulanması, Hydai/Damlıboğaz mezarlarının yamaçlarda anakaya içerisine inşa edilmiş olması ve çoklu gömü geleneği uygulaması gibi sebepler, Geç Tunç Çağı Güney Ege mezar mimarisi ve ölü gömme geleneğinin Karia’da devam etmekte ve yaşamakta olduğu
şeklinde yorumlanmasına sebep olmuştur. Çömlekçi mezarları için de aynı görüşler düşünülmüştür.
Araştırma Çalışması, 2020
Kappadokia bölgesinde Göreme'de bulunan Karanlık kilisenin duvar resimleri bölgedeki başkent özel... more Kappadokia bölgesinde Göreme'de bulunan Karanlık kilisenin duvar resimleri bölgedeki başkent özelliği taşıyan önemli resim sanatı örneklerindendir. Karanlık Kilise'deki resim programı toplam onsekiz konulu sahne ve yüz tek figürden oluşuyor. Araştırmada konulu resimler üzerinde durulmuştur. Resimlerin dışında kilisede geometrik ve bitkisel motifler de vardır. Resimler kilisenin apsis, bema, naos, narteks, kemerler, sütun ve sütun başlıklarında kubbe ve tonoz örtülerinde ağırlık
kazanmıştır. Bu konulu resimlerin arasından on dört tanesi incil bir tanesi Apokrif iki tanesi ise Tevrat kaynaklıdır. Konularda Deesis sahnesi de mevcuttur. Deesis sahnesi bir dua biçimidir. İncil kaynaklı olan sahneler; Meryem’e Müjde, Beytüllahim'e yolculuk, İsa'nın Doğumu, Üç Münnecim Kralın Tapınması, Vaftiz, Lazarus'un Dirilişi, Metamorfosis, Kudüs'e Giriş, Son Akşam Yemeği, Yahuda'nın İhaneti, Çarmıha Geriliş, Kadınlar Mezar
Başında, Havarilerin Kutsanması ve Görevlendirilmesi ve Göğe Yükseliş sahneleri işlenmiştir. Anastasis sahnesi Apokrif sahnedir. Tevrat kaynaklı sahneler ise; İbrahim'in Misafirperverliği ve Fırında Üç İbrani genç sahneleri vardır. Tek figürler Tevrat peygamberleri olan, Martiler, Azizler, Melekler, Piskoposlar, keşişler ve banilerden oluşur. 11. yüzyıl ikinci yarısı ile 13. Yüzyıl içinde değerlendirilen duvar resimlerinin üslubu ve ikonografisinde başkent özellikleri ve bölgesel etkiler önemli rol oynamıştır. Karanlık kilise'deki resim programının incelenmesini amaç edinen bu çalışma kilisenin duvar resimleri açısından zengin bir içeriğe sahip olduğu ve kappadokia bölgesinin önemli yapılarından biri olduğu ortaya konmuştur.
Araştırma Çalışması, 2020
Mozaik cam, mermer ve benzeri uygun malzemelerden özel olarak üretilen renk fragmanlarını (tesser... more Mozaik cam, mermer ve benzeri uygun malzemelerden özel olarak üretilen renk fragmanlarını (tesserrae) kireç ya da çimento harcı ile belli bir yüzeye yapıştırmak suretiyle yapılan resim veya dekoratif süsleme yöntemidir diyebiliriz. Değişik malzemelerle yapılan duvar ve zemin kaplaması olarak da adlandırılan mozaik sanatı sayesinde yüzeylerde bazı ikonografik sahnelere ya da dekoratif süslemelere, desenlere ulaşmak mümkündür. Oluşturulmasında büyük emek, sabır ve zaman isteyen bu sanat eserleri eskiden daha çok kutsal mekânların duvarlarını ve döşemelerini süslerken günümüzde artık iç ve dış birçok mekânda kullanılmaktadır. İnsanların gelen misafirlerine kendi kültürlerini, kendi entelektüel kimliklerini yansıtmak amacıyla duvarlara ve tabanlara yapılan bu uygulamalar bir gelenek olarak yıllar boyunca devam edecektir. Yaşanılan mekanı güzelleştirme isteği insanlık tarihi boyunca
daima var olmuş, yapıların inşası sırasında heykel, fresk ve mozaikler süsleme ögeleri olarak kullanılmıştır. Estetiksel bir boyutu olan mozaik, eşsiz armonisi ve mütevazı ahengiyle günümüzdeki sanat anlayışında kendisine sağlam bir yer bulabilmiştir. En eski sanat dallarından biri olmasına rağmen günümüzün modern sanat olgusu içinde yitirilmiş değerler kategorisinden ziyade yükselen değerler statüsüne konulmaktadır. Mozaik Sanatı antik dönemlerde ortaya çıkmış ve gelişmiştir. Mozaik ürünler de ortaya çıktığı dönem itibariyle yüzyıllar içerisinde farklı toplumlar ve kültürler tarafından işlenerek çeşitli değişimler geçirmiş ve günümüze kadar ulaşmış önemli sanat eserlerinden olmuştur. Gerek yapımında kullanılan malzemeler, gerekse yapım teknikleri ve oluşturulan kompozisyonlar büyük zaman dilimleri içerisinde farklılaşmış ancak mozaik eserler insanın yaşadığı mekânı süslemeye hep devam etmiştir Aynı zamanda kültürel bir ürün olan mozaik sanatının çeşitli motifleri halı ve kilimlere de yansımış ülke turizmi için de kültür turizmi başlığında kendisine bir yer edinmiştir. Duvar resimlerinin yapımında mozaik ve fresko olmak üzere iki yapım kullanılır. Mozaik tekniği en zor ama en dayanıklı olan tekniktir. Antik Bizans dönemlerinde mozaikler genellikle mimari düzenlemelerde görülmektedir. Bağımsız serbest eserler olarak tasarlanmamıştırlar. Onun içinde sanatkarlar tarafından sergilenecekleri yerlerde yapılmaktaydılar. Merasim alanlarında halka açık yerlerde ve özelliklede hamam alanları çok popüler alanlar idi. Ayrıca elit özel evlerin kalıntılarında da mozaiklere
rastlanılmıştır. Bu çalışmada; ilk olarak mozaiğin terimsel anlamı, tarih sahnesinde ortaya çıkışından itibaren yaşadığı tarihsel gelişimi, bu gelişimin doğal bir sonucu olarak sayabileceğim stil farklılıkları, yapım teknikleri ele alınacaktır.
Araştırma Çalışması, 2020
“Batı Anadoluda Karia, Leleg Yarımadası, İonia, Troas, Aiolis, Bölgelerindeki Mezar Tipleri ve Öl... more “Batı Anadoluda Karia, Leleg Yarımadası, İonia, Troas, Aiolis, Bölgelerindeki Mezar Tipleri ve Ölü Gömme Gelenekleri” adlı bu ödev çalışmasında söz konusu olan Bölgelerdeki Mezar Tipleri ve Ölü Gömme Gelenekleri her Bölgeden bir Antik kent örnek verilerek anlatılmaya çalışılmıştır. Verilen Antik kent örnekleri kapsamında Mezar Tipleri ve Ölü
Gömme Gelenekleri hakkında Bölgelerin birbirinden ayıran ve ortak özellikleri anlatılmaya çalışılmıştır. Bu bilgiler verilirken belirli bir kronoloji kullanılmaya çalışılmıştır. Söz konusu bölgeler hakkında kısa tarihçesi ve coğrafyası hakkında bilgiler verilerek görsellerle çeşitlendirilmeye çalışılmıştır. Batı Anadolu Mezar tiplerinde birbirine benzer mezar yapılarının yer aldığı görülmektedir. Ancak ekonomik durum, kültürel yapı ve dini inançlar; hem toplumların hem de bireylerin mezar tiplerinde bir çeşitlilik yaratmıştır. Bunun yanında siyasi ve sosyal reformlar da; gömü biçimi, mezar yapıları ve cenaze törenlerindeki davranışların şekillenmesinde etkili olmuştur. Bu anlamda ölü gömme geleneklerini, bireysel ve toplumsal şartların belirlediği bir kültürel davranışlar bütünü olarak tanımlamak; yapılacak çalışmaların niteliğini artırarak, konuyla ilgili geniş bakış açısı sağlayacaktır. Araştırma konusunda, söz konusu Bölgelerden birer antik kent seçilerek Bölgelerin ölü gömme gelenekleri ve mezar tipleri açısından bir karşılaştırma yapılmıştır. Yapılan
karşılaştırmada Batı Anadolu’da ölü gömme gelenekleri doğrultusunda birbirine benzerlikler göstermektedir. Mezar tipleri verilen antik kent örneklerindeki gibi benzerlikleri olduğu kadar farklılıkları da vardır. Örneğin pedasa antik kenti ile kaunos antik kentleri ele alacak olursak her ne kadar aynı bölgelerde bulunsalarda mezar tipleri oldukça farklıdır. Birinde kaya mezarlar yoğunluk gösterirken diğerinde ise Tümülüs mezarlar yoğundur. Bu iki antik kentin mezar tipleri açısından benzerlikleri ise, anıtsal yapılmış olmalarıdır. Bir başka örnek verecek olursak İonia Bölgesinde Lahit mezarlar yoğunluk gösterirken, Karia Bölgesinde ise oda mezarlar yoğundur. Kentlerin birbirine olan yakınlığı da mezar tiplerinin ve ölü gömme geleneklerinin şekillenmesinde önemli rol oynamıştır. Örneğin Kolophon, Smyrna ve Larisa antik kentleri bu
duruma örnek olarak verilebilirler. Bölgeler her ne kadar birbirine uzak coğrafyalarda ise, her Bölgede ölü aynı şekilde anlaşılmış ve yapılan törenlerde bir birine çok benzemektedir. Bölgelerde ölen kişinin
statüsüne göre mezarlar inşa edilmeye çalışılmıştır. Troas Bölgesindeki kahraman Tümülüsleri bu duruma örnek olarak verilebilir.
Araştırma Çalışması, 2020
Mausoleion ve Anıtkabir hem yapılış hem de mimari açıdan birbirine çok benzerlikler göstermektedi... more Mausoleion ve Anıtkabir hem yapılış hem de mimari açıdan birbirine çok benzerlikler göstermektedir. Örneğin döneminde önemli bir komutan olan Maussollos için yapılan Mausolleion oldukça gösterişli yapılmış ve dönemin en iyi mimar ve heykeltıraşları tarafından yapılmıştır. Aynı durum Anıtkabir içinde geçerlidir. Anıtkabir ise M. Kemal Atatürk için yapılmış
ve her iki yapıt’da kahramanı yüceltmek amaçlı yapılmıştır. Ankara ve Halikarnassos yarımadsı döneminde önemli noktalar olup önemli ticaret ağlarına sahip idiler. Her ikiside bulundukları bölgeler için önem arz etmekteydiler. Ve bu yüzden olsa gerek Anıtkabir ve Mausolleion dönemin komutanları tarafından başkent seçilen yerlerde yapılmıştır. Final ödevi kapsamında yapılan bu araştırma öncelikle Mausolleion ve Anıtkabir ile ilgili yayın taramaları yapılarak başlamıştır. Araştırma yapılırken lisans tezleri, makaleler, dergiler, web tarayıcıları ve ders notlarından yararlanılmıştır.
Araştırma Çalışması, 2021
“Arkeometrinin Ortak Çalıştığı Disiplinler, Thera Yanardağı Patlaması Sonuçları ve Bazı Arkeometr... more “Arkeometrinin Ortak Çalıştığı Disiplinler, Thera Yanardağı Patlaması Sonuçları ve Bazı Arkeometrik Yöntemler ile Yapılan Çalışmalar ile Elde Edilen Sonuçlar” adlı bu araştırmada, Arkeometriye yardımcı olan disiplinler, Thera yanardağının patlamasına dayalı verilerin sonucu ve bazı arkeometrik yöntemler hakkında bilgi verilmiş ve bu bilgiler hem
detaylandırılarak hem de örneklendirilerek bir sonuca varılmak istenmiştir. Arkeometri, insanlığın kültür tarihini anlamada arkeologlara yardımcı olabilmek için antik eserlerin ve materyallerin pozitif bilim yöntemleriyle incelenmesidir. Arkeometri, geçmiş yaşamı anlamaya ve yeniden kurmaya çalışan arkeolojiye doğru bilgi almasında yardım eden
ve önemi giderek artan bir bilim dalıdır. Arkeometri genel bir tanım olarak, arkeolojinin, doğa bilimleriyle bağlantısını kuran bir yöntemdir ve gelişimi de arkeolojiden çok doğa bilimlerinin gelişmesine bağlıdır. Arkeometri, fiziksel, kimyasal, biyolojik, doğal, jeofizik, matematiksel ve antropolojik bilimleri içeren insan kültür tarihinin disiplinler arası çalışmasıdır. Mutlak
kronolojiler, malzeme analizi, ekolojik etkileşimler, jeofizik araştırmalar, geçim ekonomileri ve koruma için tarihlemeyi içerir. Antik eserlerin nasıl, ne zaman, nerede, kimler tarafından ve ne için yaratıldığını anlayabilmek amacıyla arkeologlar çok çeşitli alanlardan uzman kişilerin yardımını istemektedirler. Arkeometri, fen bilimleriyle arkeolojinin ilişkisine de
denebilir.Arkeometri, geçmiş yaşamı anlamaya ve yeniden kurmaya çalışan arkeolojiye doğru bilgi almasında yardım eden ve önemi giderek artan bir bilim dalıdır. Arkeometri genel bir tanım olarak, arkeolojinin, doğa bilimleriyle bağlantısını kuran bir yöntemdir ve gelişimi de arkeolojiden çok doğa bilimlerinin gelişmesine bağlıdır. Arkeometri, fiziksel, kimyasal, biyolojik, doğal, jeofizik, matematiksel ve antropolojik bilimleri içeren insan kültür tarihinin disiplinler arası çalışmasıdır. Mutlak kronolojiler, malzeme analizi, ekolojik etkileşimler, jeofizik araştırmalar, geçim ekonomileri ve koruma için tarihlemeyi içerir. Arkeometri eski bir
kültürün hakkıyla anlaşılabilmesi, tanımlanabilmesi için, o kültürü meydana getiren insanların, o günkü doğal çevrelerinin, içinde yaşadıkları biyolojik ortamı oluşturan hayvan ve bitki topluluklarının (yani ekolojilerinin), insan, hayvan, bitki ilişkilerinin, ellerindeki kaynaklardan
yararlanma biçim ve derecelerine bağlı olarak ekonomilerinin, teknolojilerinin, sosyal, politik, sanatsal düzeylerinin aydınlatılması gerekmektedir.
Araştırma Çalışması, 2021
“Bazı Arkeometrik Yöntemler İle Yapılan Çalışmalar ve Elde Edilen Sonuçlar” adlı bu araştırmada, ... more “Bazı Arkeometrik Yöntemler İle Yapılan Çalışmalar ve Elde Edilen Sonuçlar” adlı bu araştırmada, Arkeometri yöntemleri hakkında bilgi verilmiş ve bu uygulamaların hem yurt içi hem de yurt dışı örnekleri verilerek bir sonuca varılmak istenmiştir. Arkeometri, insanlığın
kültür tarihini anlamada arkeologlara yardımcı olabilmek için antik eserlerin ve materyallerin pozitif bilim yöntemleriyle incelenmesidir. Arkeometri, geçmiş yaşamı anlamaya ve yeniden kurmaya çalışan arkeolojiye doğru bilgi almasında yardım eden ve önemi giderek artan bir
bilim dalıdır. Arkeometri genel bir tanım olarak, arkeolojinin, doğa bilimleriyle bağlantısını kuran bir yöntemdir ve gelişimi de arkeolojiden çok doğa bilimlerinin gelişmesine bağlıdır. Arkeometri, fiziksel, kimyasal, biyolojik, doğal, jeofizik, matematiksel ve antropolojik bilimleri içeren insan kültür tarihinin disiplinler arası çalışmasıdır. Mutlak kronolojiler,
malzeme analizi, ekolojik etkileşimler, jeofizik araştırmalar, geçim ekonomileri ve koruma için tarihlemeyi içerir. Antik eserlerin nasıl, ne zaman, nerede, kimler tarafından ve ne için yaratıldığını anlayabilmek amacıyla arkeologlar çok çeşitli alanlardan uzman kişilerin yardımını istemektedirler. Arkeometri, fen bilimleriyle arkeolojinin ilişkisine de denebilir. Arkeometri, genel olarak, optik (hava fotoğrafı, fotogrametri vb.) ve jeofiziksel (rezistivite, elektrik sondası vb.) yöntemlerle ören yerlerinin saptanması; radyoaktif (Karbon 14-C14, Potasyum-Argon-K/Ar, termolüminesans (TL), elektron spin rezonans -ESP) ve radyoaktif
olmayan (arkeomanyetizma, obsidien hidrasyonu, dendrokronoloji, palinoloji) yöntemlerle yaş saptama ve kesin tarihlendirme yapılması; radyoaktif (nötron aktivasyonu, atomik soğurma spektrometresi vb.) ve bazı fiziksel yöntemlerle (optik mikroskobi, x-ışını floresansı, kızılötesi
soğurma) hammadde saptanması; paleoantropoloji, arkeobotanik, arkeozooloji, toprak analizleri, jeomorfolojik ve jeokronolojik yöntemlerle doğal çevre, biyolojik ortam ve nüfus gibi koşulların belirlenmesi; çeşitli kimyasal ve fiziksel analizlerle onarım ve koruma yapılmasında yardımcı olunması; matematiksel kümeleme ve serileme yöntemleriyle tipolojik
sınıflandırmanın ve teknolojik düzeyin belirlenmesidir.
Kitap by Emrah Urtekin
Makale, 2024
Antik dönem kültleri ait oldukları dönemin inanç ve geleneklerini anlamamız için arkeolojide önem... more Antik dönem kültleri ait oldukları dönemin inanç ve geleneklerini anlamamız için arkeolojide önemli bir yere sahiptir. Bir külte tapınım günümüzde olduğu gibi antik dönemde de ait olduğu toplumun yaşayış biçimini etkilemekteydi. İnanılan kültlerle orantılı biçimde mimari, seramik, heykel, küçük el sanatları gibi kültür ürünlerinde karşımıza çıkan ikonografiler dini inanışların yanında ait oldukları toplumun ekonomik durumu, sanat anlayışı, sosyal durumları hakkında bilgi edinmemizi sağlayan önemli bir etken olmuştur. Bu ikonografilerin anlaşılmasında ve yorumlanmasında kullanılan en önemli kaynaklar günümüze ulaşan antik metinler ve yazıtlardır. Bu çalışmanın konusu olan tanrıça Hekate mitolojide genellikle Artemis ve Demeter gibi tanrıçalarla ilişkilendirilerek anlatılmış, yazınsal kaynaklarda olan kökeni, ikonografisi ve nitelikleri üzerinde çok durulmamıştır. Bilimsel anlamda skolastik bir eğitimle anlatılmaya devam edilen tanrıça ilginç bir şekilde popüler kültürde artan bir ilgiye sahiptir. Yurtiçinde ve yurtdışında artan tapınımına ek olarak süs eşyalarında, tekstil ürünlerinde vb. günden güne tanrıça Hekate’nin ve sembollerinin görselleri artmaktadır. Ayrıca edebi olarak tanrıça Hekate’nin temel alındığı birçok eser aynı şekilde hem yurtiçi hem de yurtdışında karşımıza çıkmaktadır. Günümüzde tanrıça Hekate’nin artan popülaritesi eldeki bilgilerle geçiştirilemeyecek kadar artmış ve sistemli bir çalışmayı gerekli kılmıştır. Bu çalışmada arkeolojik ve epigrafik veriler temel alınarak tanrıçanın ele alınış biçimi, kökeni, diğer tanrıtanrıçalarla bağlantısı ve bölgesel özellikleri incelenerek tanrıçanın kültü hakkında sistemli bir çalışmanın literatüre kazandırılması amaçlanmıştır.
Araştırma Çalışması, 2022
Makale, 2021
Geçmiş ile geleceği kurgulamada müze, toplum ve eğitim ilişkisi adlı bu çalışmada, müzelerin orta... more Geçmiş ile geleceği kurgulamada müze, toplum ve eğitim ilişkisi adlı bu çalışmada, müzelerin ortaya çıkış süreci, günümüzde müzelerin nasıl kurgulandığı ve talep gördüğü, toplumların eğitim düzeyine bağlı olarak müzelere bakış açısı incelenmiştir. Tarihsel süreç içerisinde doğal objelerin veya sanat yapıtlarının toplanması ilk kez tarih öncesi çağlarda (Paleolitik Çağ) ölüler için yapılan mezarlarda rastlamaktayız. Antik dönemde değerli eşyalar genellikle tapınaklarda, saraylarda ve mezarlarda toplanırdı. Genellikle bu değerli eşyalar toplandıkları alanlarda sergilenirdi. Şüphesiz ki buradaki amaç güç ve zenginlik gösterişidir. Yine buna bağlı olarak savaşlarda kazanılan ganimetler, hediye olarak gönderilen nadir eşyalar, nadir bir objeye sahip olma arzusu, koleksiyonculuk, zengin bireylerin değerli parçaları toplaması vb. gibi birçok aşama müzelerin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. İlk olarak müze fikrini Fransız yazar La Font de Saint 1976 yılında ortaya
atmıştır. Ve buna bağlı olarak ta 18. Yüzyılın sonlarına doğru müzeler kurulmuştur. İlk kez halka açık müze olarak 1679 yılında Oxford’daki Ashmolean müzesi açılmıştır. Bu ilk açılan müzeden günümüze kadar pek çok sayıda müze halkın ziyaretine açılmıştır. Bugün büyük müzelerde (British, Louvre, Berlin Museum) sergilenen pek çok eser farklı ülkelerden kaçırılmıştır. Kaçırılan eserler dışında devlet tarafından izin verilerek götürülen eserlerin sayısı da az değildir. Kuşkusuz ki bu durumu devletin yönetim bireylerine, toplumun eserlere bakış açısına, devletin benimsediği dine, devletin gelişmişlik düzeyine ve eğitim durumuna bağlayabiliriz. Bu durumda toplumun benimsediği din ve toplumun eğitim düzeyi önemli rol oynamaktadır. Örneğin Osmanlı devletinin eğitim düzeyi ve benimsediği Müslümanlık dini ile birçok eser tahrip edilip yurt dışına gönderimi uygun görülmüştür. Bu duruma karşın Dünya’da verilen eğitim sisteminde okul ve müze iş birliğine özellikle önem verildiği ve birçok Eğitim Fakültesi içerisinde, ‘müze eğitimi’ hakkında derslerin bulunduğu
görülmektedir. Araştırma hakkında gerekli olan kaynaklar taranmıştır. Bunun dışında ise araştırmacı tarafından görüş ve gözlemlerde bu makalede ağırlıklı olarak beyan edilmiştir.
Bitirme Çalışması, 2021
Pers mitolojisi ve efsaneleriyle ilgili elde edilen en eski bilgiler MÖ. 15. yüzyıla kadar gitmek... more Pers mitolojisi ve efsaneleriyle ilgili elde edilen en eski bilgiler MÖ. 15. yüzyıla kadar gitmektedir. Arkeolojik verilerin dışında İran’ın tarihi ve dini inançları ile ilgili en eski bilgiler ise Rîg Vedâ ve Avestâ’da yer almaktadır.
Zerdüştlük, açığa çıkarılan dünya dinleri arasında en eskilerinden birisidir. Bundan dolayı da insanlık üzerinde büyük bir etki bırakarak, Batı dinlerinin de gelişmesinde önemli rol oynamıştır. Zerdüştler köken olarak Hint-Avrupa ailesinin torunları olan Proto Hint-İran halkının torunlarıdır. Zerdüştlük dini, tarihte önemli bir güç olan Akhaimenid İmparatorluğu (M.Ö. 550-330) tarafından benimsenmiş ve devlet dini haline getirilmiştir. Dünya çapında 200.000'den az takipçisi olduğu düşünülen Zerdüştlük dinin, İran coğrafyasında ortaya çıktığı düşünülmektedir. Zerdüştlük dininin peygamberi olan Zerdüşt’ün yaşadığı tarih tartışmalı bir konu olup, inancını 5 temel ilkeye dayandırmaktaydı. Zerdüşt, kötülük güçlerine karşı bir savaş ilan etmişti; iyi dini seçen her kişiyi kötülerle savaşmaya ve dünyayı kötülerden temizlemeye çağırıyordu. Zerdüşt’ün kutsal kitabı olan Avestâ, farklı dönemlerde kaleme alınmış ve en eski bölümünü Gathalar oluşturmaktaydı. Pers mitolojisi İslamiyet öncesi inanç, efsane ve özellikle de zerdüştlüğün düalist yapısı ile birçok tanrı ve olağanüstü yaratıkların hikayesini taşımaktadır. Pers mitolojisinde yer alan karakterler güçlü bir şekilde iyi ve kötü olanlar olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Söz konusu olan iyi ve kötü anlayışı Pers mitolojisinde efsane, hikâye, figür ve motiflerde de sıkça karşımıza çıkmaktadır. Aynı zamanda İran kralları da kötülük ve ölüm güçleriyle savaşıp, İyiliğin kazanmasında önemli katkılarda bulunmaktaydılar. Bu konuda Pers imparatoru 1. Kserkses (M.Ö. 485-465) imparatorluk genelinde Daevaların tapımını
yasaklamaktaydı. Özetle bir Mazdeist, Ahura Mazda’yı seçerken kötüye karşı iyiyi, Daevaların dinine karşı hakikat dinini de seçmiş olur. Bundan dolayı da her Mazdeist kötülüğe karşı savaşmalıdır. İyi ve kötü arasındaki bu çekişme Pers mitolojisinde yaratılışın başlangıcında yaratılan Spenta Mainyu (Yardımsever Ruh) ve onun ikizi olan Angra Mainyu (Yıkıcı Ruh)
arasındaki mücadeleden kaynaklanmaktaydı. Zerdüşt dininin en önemli tanrısı olan Ahura Mazda ışığın ve iyiliğin sembolü iken onun tam karşıtı olan Angra Mainyu öfke, kıskançlık, kötülük ve karanlıkla özdeşleştirilmekteydi. Kutsal ateşi yaratan Ahura Mazda “Ameşa Spenta”
ismi verilen melekleri yönetirken, külleri yaratan Angra Mainyu ise “Daeva” ismi verilen şeytanları yönetmektedir. Angra Mainyu’nun bildiği tek şey Ahura Mazda’nın oluşturduğu düzeni ve yaratığı güzel şeyleri yıkmaktı. Bu yüzden kötücül güçlerin veya şeytanların lideri olarak tanımlanmaktaydı. Bu araştırmada, öncelikle Pers imparatorluğunun tarihi çağları elle alınmış, Zerdüşt dini ve Avestâ hakkında bilgi verilip, Pers mitolojisindeki iyi ve kötü güçler arasındaki mücadelelerin Pers mitolojisindeki yeri ve yansımaları anlatılacaktır. Sonrasında araştırmanın ana konusunu oluşturan Pers mitolojisindeki kötücül güçler tanımlanmaya çalışılacaktır.
Araştırma Çalışması, 2020
Doğu Yunan kâseleri, form ve dekorasyonları ile hemen hemen aynı karakteri gösteren kotyle ve sky... more Doğu Yunan kâseleri, form ve dekorasyonları ile hemen hemen aynı karakteri gösteren kotyle ve skyphosları içerir. Orta geometrik dönemin sonlarında oluşan Doğu Yunan kâselerinin öncüsü durumunda olan Geç geometrik dönemin kotyleleri oldukça derin gövdeli, geniş halka kaideli, ağız kenarının altına yerleştirilmiş hafifçe yukarı kalkık yatay kalın çift kulplu, ağız kenarında kalın bir çentiğe sahip, dış yüzeyleri çeşitli motiflerle bezeli kâselerdir. Dış yüzde kulplar arasında yer alan rezerve bırakılmış panel, ana bezeme alanını oluşturur. Panel ya dikey çizgilerle metoplara ayrılır ya da hiç bölünmeden metopsuz olarak bezenir.
Panel içinde genel olarak; konsantrik daireler, eşkenar dörtgenler, zikzak, çengel veya ağaç meander ve geç örneklerde kuş motifi gibi bezeme elemanları görülür. Panel dışında kabın içi, dışı ve ağız kenarı tamamen koyu renk boyalıdır. Skyphos formu, kotyleye göre oldukça sığ bir forma sahiptir ve aynı şekilde ağız kenarının hemen altından çıkan çift yatay kulpludur. Erken örneklerin tamamında geniş halka kaide söz konusu iken geç örneklerde halka kaide ve disk şeklinde kaide bir arada görülür.
Doğu Yunan kâseleri olarak adlandırılan bu grup yoğun olarak Karadeniz kıyıları ve iç yerleşim bölgeleri ile Akdeniz havzası içinde kurulan İon kentlerinin oluşturduğu kolonilerde ele geçmiştir. Hem materyal hem de stratigrafik bulgular açısından en verimli merkez Rhodos’tur ve bu merkezin ardından sırasıyla Kos, Samos ve Khios gelmektedir. Doğu Yunan üretimi kâseler içinde yoğun olarak ele geçen kuşlu kâseler, ana bezeme elemanı olan kuş motifinden ve kap formundan dolayı bu isimle adlandırılmıştır. Elde edilen bilgiler doğrultusunda araştırmanın asıl konusu olan, Kamiros’tan ele geçen kuşlu kâsenin bir kataloğu oluşturulmuş ve araştırma sırasında elde edilen bilgiler doğrultusunda söz konusu olan kâse hakkında bilgi verilmeye çalışılmıştır.
Araştırma Çalışması, 2020
İkonalar Bizans resim sanatının taşınabilir örneklerini oluşturuyor. İkonoklazma akımının da bir ... more İkonalar Bizans resim sanatının taşınabilir örneklerini oluşturuyor. İkonoklazma akımının da bir nedenini oluşturuyor. İkonalar yunanca «eikon» kelimesinden türetilmiştir. Genel olarak ikona ile kast edilen altın kaplama, tahta bir pano üzerine temperayla yapılmış taşınabilir, söğüt dini resimler olarak tanımlanabilir. İkonaların büyük bir kısmı ahşaptan yapılmaktaydı. İkonalar Ortodoks dünyasında kilise, manastır, ev vb. her yerde kullanılıyor. Ortodokslarda ikonaların kulanım amacı Hıristiyanlığı
resim yoluyla yaymayı ve halka öğretmeyi amaçlıyor. Yani ibadet unsuru olarak kullanılıyor. İlk olarak ortaya çıkma amacı her ne kadar da resimdeki kişiye saygı duymaksa daha sonraki dönemlerde bir tapınım görevi görmüştür. Taşınabilir tasvir geleneği Bizans'ta ortaya çıkmıştır. İkonaların yapımında antik sanat (Mısır, Anadolu) etkilerini de görebiliriz. Bizans ikona resimlerinin ilk örneği olarak Sina manastırında bulunan örnekleri kabul edebiliriz. Bunların da kökeni olarak 6. Yüzyılda Mısırdaki mumya resimleri, ölü portreleri, bir portre olarak tabutların üzerine yerleştiriliyor. Bunlar da fayum portreler deniyor. İkona fikrinin oluşmasında bunların bir esin kaynağı olduğu düşünülebilir. Günümüze pek çok ikona örneği gelmemiştir. Günümüze gelen en çok ikona örneği 19. yüzyılda ki Rus ikonalarıdır. 5. – 6. ve 7. Yüzyılda ki ikonalar ikonokalzma döneminde yakılmış ve yıkılmıştır. Sebebi ise insanların ikonaları putlaştırılmasıdır. İkonalar manastırlarda üretiliyor ve din adamları tarafından ticarete çevriliyor.
Araştırma Çalışması, 2020
İnsanoğlu var olduğu en erken zamanlardan günümüze kadar her zaman kendi günün yetmediği olay ve ... more İnsanoğlu var olduğu en erken zamanlardan günümüze kadar her zaman kendi günün yetmediği olay ve olguları tanrı inancına bağlamış, zor durumlarda tanrısına sığınmıştır. Bu durum her kültürde ve dönemde gözlemlenen bir durumdur. Antik Yunan Dünyası’nda da işler farklı değildir. Erken dönemlerinden beri Hellenler çok tanrılı bir inanca sahip olmuşlar ve bu tanrı ve tanrıçalarına sığınmışlardır. Onlarda tanrı ve tanrıçalar yer üstü ve yeraltı olmak üzere ayrılmıştır. Bunun yanı sıra her tanrı ve tanrıçanın kendine ait bir hüküm alanı ve gücü bulunmaktadır. Hellen dininde tanrılar oldukça neşeli ve yardımseverdir. Hellen halkı pek çok kültürde olduğu gibi sahip olduğu tanrıları ile iletişime geçmek ve onları memnun etmek için kurbanlar ve adaklar adamışlar ve bu amaç uğruna sunaklar inşa etmişlerdir. İşte bu ödevin konusunu da bu sunaklardan Hellenistik Dönem’e ait olan Pergamon kentine bulunan Zeus Sunağı ya da bilinen diğer adı ile Büyük Sunak oluşturmaktadır.
Pergamon Müzesinin bu gün en fazla ziyaretçi çeken eseri, 120 m uzunluğundaki kabartmalarıyla ünlü Pergamonaltar (Zeus Sunağı) dır.Bergama kralı II. Eumenos (MÖ 197-159) döneminde prestij ve tapınma amaçlı mermerden inşa edilen bu muhteşem sunak, sanat
değeri emsalsiz heykel duvar kaplamalarıyla antik çağdan kalan anıtsal mimari yapılar arasında çok önemli bir yere sahiptir.Bu sunak aslında bir zafer anıtıdır. Bergama krallarının Galatlara karşı MÖ 165-156 yılları arasında kazandıkları zaferleri ölümsüzleştirmek için yapılmış ve Baş tanrı Zeus ile onun savaş ve akıl tanrıçası sevgili kızı Athena’ya adanmıştır. Pergamon Sunağı her ne kadar kent tepesinin en yüksek noktasına yapılmamış olsa da, kente batıdan ve doğudan gelen seyyahların daha uzaktayken bile görebildikleri bir konumdadır. Prokennessos ve Lesbos adasından getirilen beyaz mermerden yapılmış bu anıtın koyu renkli sur duvarlarının oluşturduğu arka fon sayesinde daha iyi fark edilebildiği en uygun yere inşa edilmiştir.
Araştırma Çalışması, 2020
Antik Çağ’ın en etkileyici dönemlerinden biri olan Hellenistik Dönem, tarihçilerin görüş birliği ... more Antik Çağ’ın en etkileyici dönemlerinden biri olan Hellenistik Dönem, tarihçilerin görüş birliği ile Büyük İskender’in, arkasında devasa bir imparatorluk bırakarak MÖ. 323 yılında ölmesiyle başlamış, son Hellenistik krallık olan Ptolemaioslar yönetimindeki Mısır Devleti’nin, Roma İmparatorluğu tarafından MÖ. 30’de ilhak etmesiyle son bulmuştur.
Hellenizm terimi (Hellen=Yunan), ilk defa 19. yüzyılda batılı bilginler tarafından ortaya konulmuştur. Hellenizm bu dönemde, İskender’in kurduğu imparatorlukla birlikte Yunan dilinin doğudaki medeniyetler tarafından benimsenmesi ve kullanılması anlamına gelmekteydi.
Kabartmalar bir tanrıya dua veya teşekkür adağı olarak sunulabilecek figürlü sanat eserleri arasından bir tanesiydi. Hellenistik dönem kabartmaları biçim ve ikonografik açıdan Klasik dönem Kabartmalarından çok az da olsa farklılık gösterir. Genellikle tapınılan küçük figürler profilden uzun bir tanrı veya tanrılar grubuna yaklaşır şekilde gösterilmişlerdir. Genelde önden gösterilen Tanrı, onun bir tasviri değil, ta kendisi olarak algılanmıştır. Çoğunlukla kültle ilgili bir sunak veya kurban, bazen de çevre ile ilgili bir detay konulmuştur. Tanrılara ve tapınanlara ayrılan yer ve önem değişiklik göstermektedir. Hatta tapınanlar bazen tamamen sahneden çıkarılmışlardır. Öyküsel anlatım ikonografik açıdan, yüksekliğinden daha fazla uzunluğa sahip olan bir panoya gereksinim doğurmuştur. Kabartmalar genellikle mimari bir çerçeveyle yapılır veya ayrı bir şekilde yapılan birinin içine sonradan konulurdu. Bunların kendi başlarına birer anıt olduğu düşünülür ve
büyük bir olasılıkla göz hizasındaki payeler üzerinde kutsal alanlara yerleştirilirdi. Çoğunlukla kabartmalar ‘orta dereceli’ adaklardır. Pişmiş toprak ve küçük bronzlardan daha önemli ancak heykellerden daha önemsiz eserlerdir. Kabartmalar, masraf olarak küçük mermer bir figüre veya küçük bir bronza eşittir. 'Tanrının veya adakta bulunanın bir tasviri
yerine, kültün öyküsel bir anlatımıdır. Bazı durumlarda gerçek bir kurbanın görsel kayıtları olarak da yapılmışlardır. Bir kurban ve bununla ilgili bir kabartma, bazıları için bir adak heykelinden daha hayırlı gözükmüştür. Kabartmalardaki güçlü devamlılık dördüncü ve üçüncü yüzyıllarda yapılanları ayırt etmekteki büyük güçlükte kendini gösterir. Örneğin Pan
ve nymphalara ithaf edilmiş Attikalı serilerde böyle bir problem vardır. Daha az zenginler için daha basitçe yapılmış tek bir tanrıyı gösteren ve içinde tapınan veya kurban olayının sahnelenmediği ve mimari bir çerçevesi olmayan kabartmalar yapılmıştır. Bu çalışmada; ilk olarak Hellenistik kelimesinin kökeni, dönemin kısa tarihçesi, sanat
anlayışı, mimari özellikleri ve bu dönemde kullanılan kabartmaların ne için yapıldığını ve hangi alanlarda kullanıldığı ele alınacaktır.
Araştırma Çalışması, 2021
Göbekli Tepe, Şanlıurfa il merkezinin yaklaşık olarak 22 km kuzeydoğusunda, Örencik Köyü yakınlar... more Göbekli Tepe, Şanlıurfa il merkezinin yaklaşık olarak 22 km kuzeydoğusunda, Örencik Köyü yakınlarında yer alan dünyanın bilinen en eski kült yapılar topluluğudur. Göbekli Tepe'nin tarihi geçmişi 12.000 yıl önceye kadar uzanmaktadır. Sahip olduğu özellikler ve tarihe yaptığı katkılar bakımından benzeri az bir arkeolojik alandır. Göbekli Tepe, benzer nitelikteki arkeolojik kazılara göre önem teşkil etmektedir. Bunun sebebi, Göbekli Tepe'de elde edilen bulgulardan dolayı, Göbekli Tepede binlerce yıl öncesinde toplumsal yapıda ve şehir hayatında dini sistemlerin oturmuş olduğunu göstermesidir. Göbekli Tepe'nin şu an ki mevcut olduğu bölgeyi ilk kez 1963 yılında İstanbul Üniversitesi'nde görevli Prof. Dr. Halet Çambel ve Chicago Üniversitesi'nde görevli Prof. Dr. Robert John Braidwood'un birlikte yaptıkları yüzey araştırmaları belirlemiştir. Göbekli Tepenin şu anki kazı çalışmaları Pr. Dr. Klaus Schmidth tarafından yürütülmektedir. Göbekli Tepe, çevredeki oldukça gelişmiş ve derinlik kazanmış bir inanç sistemine sahip olan avcı-toplayıcı gruplar açısından önemli bir kült merkezidir. Şanlıurfa'da yapılan arkeolojik kazılar sonucunda bulunan Göbekli Tepe, UNESCO tarafından 2018 yılında kalıcı olarak Dünya mirası sit alanı olarak kabul edilmiş ve Göbekli Tepe'nin Paleolitik çağa kadar uzanan yani günümüzden en az 11.600 yıl öncesine kadar uzanan bir tarihi geçmişi olduğu düşünülmektedir.
Araştırma Çalışması, 2020
Karia coğrafyası, mezar tipleri ve ölü gömme gelenekleri bakımından, bölgede bulunan kentlere gör... more Karia coğrafyası, mezar tipleri ve ölü gömme gelenekleri bakımından, bölgede bulunan kentlere göre farklılık gösteren ve oldukça zengin bir coğrafyadır. Geç tunç çağı ve erken geometrik dönem başlarındaki Karia bölgesinin mezar tipleri ve ölü gömme gelenekleri kentlere göre farklılık gösterse de bölge'de yoğunlukla tümülüs, pithos, urne, sandık ve oda mezarlar kullanılmıştır. Bölgede genellikle çoklu gömü ve ihnimasyon
tercih edilmiştir. Bunun dışında az da olsa kremasyon kullanılmıştır.
Bu çalışmada örnek olarak gösterilen İasos kentinde çeşitli tiplerde yüzün üzerinde mezar kazılmıştır. Bunlar genellikle doğu- batı doğrultusundadır ve aralarında yassı taşlardan yapılmış lahitler, yatay ya da dik yerleştirilmiş büyük urnelerin (pithos) içindeki inhumasyon
ve kremasyon gömüleri, amphora veya az çok dikdörtgen terrakotta lahitlerdeki kremasyonlar bulunur. Buradaki mezarlar genellikle çoklu gömü içerir. Karia bölgesinin geç tunç çağı ve erken geometrik dönem başlarındaki materyel kültürünü ise amphoriskos, minyatür sürahi, kılıç/kama parçaları ve fibulalar, iğne parçaları, küpe, yüzük ve iki kulplu kaseler oluşrturmaktadır. Karia bölgesinde söz konusu olan dönemler hakkında yapılan çalışmalar daha yeni hız kazanmaktadır. Dolaysıyla bölgenin geç tunç çağı ve erken geometrik dönem başları hakkında
en iyi bilgi veren ve kazısı yapılmış olan bazı kentler üzerinden genel bir derleme yapılmıştır. Bu kentler Pedasa, İasos, Hüsamlar ve Hydai'dir.
Karia bölgesinde bulunan Leleg Yarımadası’nın Erken Demir Çağı başlarının mezar tiplerinin mezar platformları, taş tümülüsler ve daha az sayıda olmak üzere merkezinde mezar odasına sahip çevirmelerden oluştuğu görülmektedir. Hydai/ Damıboğaz’da ise Erken Demir
Çağı’n ikinci yarısına ait oda mezarlar çok sayıda seramik buluntu içermeleri ile dikkat çekerler. Sandık ve pithos mezarlardan oluşan Erken Demir Çağı nekropolisi ile İasos, Erken Tunç Çağı’ndan itibaren bölge merkezlerinden ayrılan farklı bir manzara çizer. Leleg Yarımadası’nda mezarların yürüme zemini üzerine inşa edilmiş olmaları, çoklu gömü
geleneği uygulanması, Hydai/Damlıboğaz mezarlarının yamaçlarda anakaya içerisine inşa edilmiş olması ve çoklu gömü geleneği uygulaması gibi sebepler, Geç Tunç Çağı Güney Ege mezar mimarisi ve ölü gömme geleneğinin Karia’da devam etmekte ve yaşamakta olduğu
şeklinde yorumlanmasına sebep olmuştur. Çömlekçi mezarları için de aynı görüşler düşünülmüştür.
Araştırma Çalışması, 2020
Kappadokia bölgesinde Göreme'de bulunan Karanlık kilisenin duvar resimleri bölgedeki başkent özel... more Kappadokia bölgesinde Göreme'de bulunan Karanlık kilisenin duvar resimleri bölgedeki başkent özelliği taşıyan önemli resim sanatı örneklerindendir. Karanlık Kilise'deki resim programı toplam onsekiz konulu sahne ve yüz tek figürden oluşuyor. Araştırmada konulu resimler üzerinde durulmuştur. Resimlerin dışında kilisede geometrik ve bitkisel motifler de vardır. Resimler kilisenin apsis, bema, naos, narteks, kemerler, sütun ve sütun başlıklarında kubbe ve tonoz örtülerinde ağırlık
kazanmıştır. Bu konulu resimlerin arasından on dört tanesi incil bir tanesi Apokrif iki tanesi ise Tevrat kaynaklıdır. Konularda Deesis sahnesi de mevcuttur. Deesis sahnesi bir dua biçimidir. İncil kaynaklı olan sahneler; Meryem’e Müjde, Beytüllahim'e yolculuk, İsa'nın Doğumu, Üç Münnecim Kralın Tapınması, Vaftiz, Lazarus'un Dirilişi, Metamorfosis, Kudüs'e Giriş, Son Akşam Yemeği, Yahuda'nın İhaneti, Çarmıha Geriliş, Kadınlar Mezar
Başında, Havarilerin Kutsanması ve Görevlendirilmesi ve Göğe Yükseliş sahneleri işlenmiştir. Anastasis sahnesi Apokrif sahnedir. Tevrat kaynaklı sahneler ise; İbrahim'in Misafirperverliği ve Fırında Üç İbrani genç sahneleri vardır. Tek figürler Tevrat peygamberleri olan, Martiler, Azizler, Melekler, Piskoposlar, keşişler ve banilerden oluşur. 11. yüzyıl ikinci yarısı ile 13. Yüzyıl içinde değerlendirilen duvar resimlerinin üslubu ve ikonografisinde başkent özellikleri ve bölgesel etkiler önemli rol oynamıştır. Karanlık kilise'deki resim programının incelenmesini amaç edinen bu çalışma kilisenin duvar resimleri açısından zengin bir içeriğe sahip olduğu ve kappadokia bölgesinin önemli yapılarından biri olduğu ortaya konmuştur.
Araştırma Çalışması, 2020
Mozaik cam, mermer ve benzeri uygun malzemelerden özel olarak üretilen renk fragmanlarını (tesser... more Mozaik cam, mermer ve benzeri uygun malzemelerden özel olarak üretilen renk fragmanlarını (tesserrae) kireç ya da çimento harcı ile belli bir yüzeye yapıştırmak suretiyle yapılan resim veya dekoratif süsleme yöntemidir diyebiliriz. Değişik malzemelerle yapılan duvar ve zemin kaplaması olarak da adlandırılan mozaik sanatı sayesinde yüzeylerde bazı ikonografik sahnelere ya da dekoratif süslemelere, desenlere ulaşmak mümkündür. Oluşturulmasında büyük emek, sabır ve zaman isteyen bu sanat eserleri eskiden daha çok kutsal mekânların duvarlarını ve döşemelerini süslerken günümüzde artık iç ve dış birçok mekânda kullanılmaktadır. İnsanların gelen misafirlerine kendi kültürlerini, kendi entelektüel kimliklerini yansıtmak amacıyla duvarlara ve tabanlara yapılan bu uygulamalar bir gelenek olarak yıllar boyunca devam edecektir. Yaşanılan mekanı güzelleştirme isteği insanlık tarihi boyunca
daima var olmuş, yapıların inşası sırasında heykel, fresk ve mozaikler süsleme ögeleri olarak kullanılmıştır. Estetiksel bir boyutu olan mozaik, eşsiz armonisi ve mütevazı ahengiyle günümüzdeki sanat anlayışında kendisine sağlam bir yer bulabilmiştir. En eski sanat dallarından biri olmasına rağmen günümüzün modern sanat olgusu içinde yitirilmiş değerler kategorisinden ziyade yükselen değerler statüsüne konulmaktadır. Mozaik Sanatı antik dönemlerde ortaya çıkmış ve gelişmiştir. Mozaik ürünler de ortaya çıktığı dönem itibariyle yüzyıllar içerisinde farklı toplumlar ve kültürler tarafından işlenerek çeşitli değişimler geçirmiş ve günümüze kadar ulaşmış önemli sanat eserlerinden olmuştur. Gerek yapımında kullanılan malzemeler, gerekse yapım teknikleri ve oluşturulan kompozisyonlar büyük zaman dilimleri içerisinde farklılaşmış ancak mozaik eserler insanın yaşadığı mekânı süslemeye hep devam etmiştir Aynı zamanda kültürel bir ürün olan mozaik sanatının çeşitli motifleri halı ve kilimlere de yansımış ülke turizmi için de kültür turizmi başlığında kendisine bir yer edinmiştir. Duvar resimlerinin yapımında mozaik ve fresko olmak üzere iki yapım kullanılır. Mozaik tekniği en zor ama en dayanıklı olan tekniktir. Antik Bizans dönemlerinde mozaikler genellikle mimari düzenlemelerde görülmektedir. Bağımsız serbest eserler olarak tasarlanmamıştırlar. Onun içinde sanatkarlar tarafından sergilenecekleri yerlerde yapılmaktaydılar. Merasim alanlarında halka açık yerlerde ve özelliklede hamam alanları çok popüler alanlar idi. Ayrıca elit özel evlerin kalıntılarında da mozaiklere
rastlanılmıştır. Bu çalışmada; ilk olarak mozaiğin terimsel anlamı, tarih sahnesinde ortaya çıkışından itibaren yaşadığı tarihsel gelişimi, bu gelişimin doğal bir sonucu olarak sayabileceğim stil farklılıkları, yapım teknikleri ele alınacaktır.
Araştırma Çalışması, 2020
“Batı Anadoluda Karia, Leleg Yarımadası, İonia, Troas, Aiolis, Bölgelerindeki Mezar Tipleri ve Öl... more “Batı Anadoluda Karia, Leleg Yarımadası, İonia, Troas, Aiolis, Bölgelerindeki Mezar Tipleri ve Ölü Gömme Gelenekleri” adlı bu ödev çalışmasında söz konusu olan Bölgelerdeki Mezar Tipleri ve Ölü Gömme Gelenekleri her Bölgeden bir Antik kent örnek verilerek anlatılmaya çalışılmıştır. Verilen Antik kent örnekleri kapsamında Mezar Tipleri ve Ölü
Gömme Gelenekleri hakkında Bölgelerin birbirinden ayıran ve ortak özellikleri anlatılmaya çalışılmıştır. Bu bilgiler verilirken belirli bir kronoloji kullanılmaya çalışılmıştır. Söz konusu bölgeler hakkında kısa tarihçesi ve coğrafyası hakkında bilgiler verilerek görsellerle çeşitlendirilmeye çalışılmıştır. Batı Anadolu Mezar tiplerinde birbirine benzer mezar yapılarının yer aldığı görülmektedir. Ancak ekonomik durum, kültürel yapı ve dini inançlar; hem toplumların hem de bireylerin mezar tiplerinde bir çeşitlilik yaratmıştır. Bunun yanında siyasi ve sosyal reformlar da; gömü biçimi, mezar yapıları ve cenaze törenlerindeki davranışların şekillenmesinde etkili olmuştur. Bu anlamda ölü gömme geleneklerini, bireysel ve toplumsal şartların belirlediği bir kültürel davranışlar bütünü olarak tanımlamak; yapılacak çalışmaların niteliğini artırarak, konuyla ilgili geniş bakış açısı sağlayacaktır. Araştırma konusunda, söz konusu Bölgelerden birer antik kent seçilerek Bölgelerin ölü gömme gelenekleri ve mezar tipleri açısından bir karşılaştırma yapılmıştır. Yapılan
karşılaştırmada Batı Anadolu’da ölü gömme gelenekleri doğrultusunda birbirine benzerlikler göstermektedir. Mezar tipleri verilen antik kent örneklerindeki gibi benzerlikleri olduğu kadar farklılıkları da vardır. Örneğin pedasa antik kenti ile kaunos antik kentleri ele alacak olursak her ne kadar aynı bölgelerde bulunsalarda mezar tipleri oldukça farklıdır. Birinde kaya mezarlar yoğunluk gösterirken diğerinde ise Tümülüs mezarlar yoğundur. Bu iki antik kentin mezar tipleri açısından benzerlikleri ise, anıtsal yapılmış olmalarıdır. Bir başka örnek verecek olursak İonia Bölgesinde Lahit mezarlar yoğunluk gösterirken, Karia Bölgesinde ise oda mezarlar yoğundur. Kentlerin birbirine olan yakınlığı da mezar tiplerinin ve ölü gömme geleneklerinin şekillenmesinde önemli rol oynamıştır. Örneğin Kolophon, Smyrna ve Larisa antik kentleri bu
duruma örnek olarak verilebilirler. Bölgeler her ne kadar birbirine uzak coğrafyalarda ise, her Bölgede ölü aynı şekilde anlaşılmış ve yapılan törenlerde bir birine çok benzemektedir. Bölgelerde ölen kişinin
statüsüne göre mezarlar inşa edilmeye çalışılmıştır. Troas Bölgesindeki kahraman Tümülüsleri bu duruma örnek olarak verilebilir.
Araştırma Çalışması, 2020
Mausoleion ve Anıtkabir hem yapılış hem de mimari açıdan birbirine çok benzerlikler göstermektedi... more Mausoleion ve Anıtkabir hem yapılış hem de mimari açıdan birbirine çok benzerlikler göstermektedir. Örneğin döneminde önemli bir komutan olan Maussollos için yapılan Mausolleion oldukça gösterişli yapılmış ve dönemin en iyi mimar ve heykeltıraşları tarafından yapılmıştır. Aynı durum Anıtkabir içinde geçerlidir. Anıtkabir ise M. Kemal Atatürk için yapılmış
ve her iki yapıt’da kahramanı yüceltmek amaçlı yapılmıştır. Ankara ve Halikarnassos yarımadsı döneminde önemli noktalar olup önemli ticaret ağlarına sahip idiler. Her ikiside bulundukları bölgeler için önem arz etmekteydiler. Ve bu yüzden olsa gerek Anıtkabir ve Mausolleion dönemin komutanları tarafından başkent seçilen yerlerde yapılmıştır. Final ödevi kapsamında yapılan bu araştırma öncelikle Mausolleion ve Anıtkabir ile ilgili yayın taramaları yapılarak başlamıştır. Araştırma yapılırken lisans tezleri, makaleler, dergiler, web tarayıcıları ve ders notlarından yararlanılmıştır.
Araştırma Çalışması, 2021
“Arkeometrinin Ortak Çalıştığı Disiplinler, Thera Yanardağı Patlaması Sonuçları ve Bazı Arkeometr... more “Arkeometrinin Ortak Çalıştığı Disiplinler, Thera Yanardağı Patlaması Sonuçları ve Bazı Arkeometrik Yöntemler ile Yapılan Çalışmalar ile Elde Edilen Sonuçlar” adlı bu araştırmada, Arkeometriye yardımcı olan disiplinler, Thera yanardağının patlamasına dayalı verilerin sonucu ve bazı arkeometrik yöntemler hakkında bilgi verilmiş ve bu bilgiler hem
detaylandırılarak hem de örneklendirilerek bir sonuca varılmak istenmiştir. Arkeometri, insanlığın kültür tarihini anlamada arkeologlara yardımcı olabilmek için antik eserlerin ve materyallerin pozitif bilim yöntemleriyle incelenmesidir. Arkeometri, geçmiş yaşamı anlamaya ve yeniden kurmaya çalışan arkeolojiye doğru bilgi almasında yardım eden
ve önemi giderek artan bir bilim dalıdır. Arkeometri genel bir tanım olarak, arkeolojinin, doğa bilimleriyle bağlantısını kuran bir yöntemdir ve gelişimi de arkeolojiden çok doğa bilimlerinin gelişmesine bağlıdır. Arkeometri, fiziksel, kimyasal, biyolojik, doğal, jeofizik, matematiksel ve antropolojik bilimleri içeren insan kültür tarihinin disiplinler arası çalışmasıdır. Mutlak
kronolojiler, malzeme analizi, ekolojik etkileşimler, jeofizik araştırmalar, geçim ekonomileri ve koruma için tarihlemeyi içerir. Antik eserlerin nasıl, ne zaman, nerede, kimler tarafından ve ne için yaratıldığını anlayabilmek amacıyla arkeologlar çok çeşitli alanlardan uzman kişilerin yardımını istemektedirler. Arkeometri, fen bilimleriyle arkeolojinin ilişkisine de
denebilir.Arkeometri, geçmiş yaşamı anlamaya ve yeniden kurmaya çalışan arkeolojiye doğru bilgi almasında yardım eden ve önemi giderek artan bir bilim dalıdır. Arkeometri genel bir tanım olarak, arkeolojinin, doğa bilimleriyle bağlantısını kuran bir yöntemdir ve gelişimi de arkeolojiden çok doğa bilimlerinin gelişmesine bağlıdır. Arkeometri, fiziksel, kimyasal, biyolojik, doğal, jeofizik, matematiksel ve antropolojik bilimleri içeren insan kültür tarihinin disiplinler arası çalışmasıdır. Mutlak kronolojiler, malzeme analizi, ekolojik etkileşimler, jeofizik araştırmalar, geçim ekonomileri ve koruma için tarihlemeyi içerir. Arkeometri eski bir
kültürün hakkıyla anlaşılabilmesi, tanımlanabilmesi için, o kültürü meydana getiren insanların, o günkü doğal çevrelerinin, içinde yaşadıkları biyolojik ortamı oluşturan hayvan ve bitki topluluklarının (yani ekolojilerinin), insan, hayvan, bitki ilişkilerinin, ellerindeki kaynaklardan
yararlanma biçim ve derecelerine bağlı olarak ekonomilerinin, teknolojilerinin, sosyal, politik, sanatsal düzeylerinin aydınlatılması gerekmektedir.
Araştırma Çalışması, 2021
“Bazı Arkeometrik Yöntemler İle Yapılan Çalışmalar ve Elde Edilen Sonuçlar” adlı bu araştırmada, ... more “Bazı Arkeometrik Yöntemler İle Yapılan Çalışmalar ve Elde Edilen Sonuçlar” adlı bu araştırmada, Arkeometri yöntemleri hakkında bilgi verilmiş ve bu uygulamaların hem yurt içi hem de yurt dışı örnekleri verilerek bir sonuca varılmak istenmiştir. Arkeometri, insanlığın
kültür tarihini anlamada arkeologlara yardımcı olabilmek için antik eserlerin ve materyallerin pozitif bilim yöntemleriyle incelenmesidir. Arkeometri, geçmiş yaşamı anlamaya ve yeniden kurmaya çalışan arkeolojiye doğru bilgi almasında yardım eden ve önemi giderek artan bir
bilim dalıdır. Arkeometri genel bir tanım olarak, arkeolojinin, doğa bilimleriyle bağlantısını kuran bir yöntemdir ve gelişimi de arkeolojiden çok doğa bilimlerinin gelişmesine bağlıdır. Arkeometri, fiziksel, kimyasal, biyolojik, doğal, jeofizik, matematiksel ve antropolojik bilimleri içeren insan kültür tarihinin disiplinler arası çalışmasıdır. Mutlak kronolojiler,
malzeme analizi, ekolojik etkileşimler, jeofizik araştırmalar, geçim ekonomileri ve koruma için tarihlemeyi içerir. Antik eserlerin nasıl, ne zaman, nerede, kimler tarafından ve ne için yaratıldığını anlayabilmek amacıyla arkeologlar çok çeşitli alanlardan uzman kişilerin yardımını istemektedirler. Arkeometri, fen bilimleriyle arkeolojinin ilişkisine de denebilir. Arkeometri, genel olarak, optik (hava fotoğrafı, fotogrametri vb.) ve jeofiziksel (rezistivite, elektrik sondası vb.) yöntemlerle ören yerlerinin saptanması; radyoaktif (Karbon 14-C14, Potasyum-Argon-K/Ar, termolüminesans (TL), elektron spin rezonans -ESP) ve radyoaktif
olmayan (arkeomanyetizma, obsidien hidrasyonu, dendrokronoloji, palinoloji) yöntemlerle yaş saptama ve kesin tarihlendirme yapılması; radyoaktif (nötron aktivasyonu, atomik soğurma spektrometresi vb.) ve bazı fiziksel yöntemlerle (optik mikroskobi, x-ışını floresansı, kızılötesi
soğurma) hammadde saptanması; paleoantropoloji, arkeobotanik, arkeozooloji, toprak analizleri, jeomorfolojik ve jeokronolojik yöntemlerle doğal çevre, biyolojik ortam ve nüfus gibi koşulların belirlenmesi; çeşitli kimyasal ve fiziksel analizlerle onarım ve koruma yapılmasında yardımcı olunması; matematiksel kümeleme ve serileme yöntemleriyle tipolojik
sınıflandırmanın ve teknolojik düzeyin belirlenmesidir.