Osman Güner | Samsun Ondokuz Mayis University (original) (raw)
Papers by Osman Güner
DergiPark (Istanbul University), Jul 1, 2007
Bu makalede, dünya insanının yaşadığı son acı olaylar da dikkate alınarak, barışın egemen olabilm... more Bu makalede, dünya insanının yaşadığı son acı olaylar da dikkate alınarak, barışın egemen olabilmesi için Mevlana gibi güçlü bir nefesin estirebileceği etkileyici soluğun neler yapabileceğine ilişkin bazı tespitler üzerinde durulmuştur. Öyle anlaşılıyor ki, Mevlana'nın aşkın dünya görüşü, günümüz insanlarını olabildiğince 'farklılaştıran' ve 'öteki kılan' modern seküler düşüncenin fikir formatlarının egemenliğine dur diyebilecek derinliğe sahiptir. Barış ve uzlaşı fikrinin yerine, olabildiğince 'öteki' kılma çabalarının egemen olmaya yüz tuttuğu çağımız dünyasında, Mevlana'nın barış ve hoşgörü eksenli yaklaşımlarına ne denli muhtaç olduğumuz son derece açıktır. Doğusundan Batısına kadar çoğu düşünür, sanatçı, edebiyatçı, siyaset, iktisat ve bilim adamlarını doğrudan veya dolaylı olarak etkilemiş bulunan Mevlana gibi büyük bir düşünürün, farklılıklar içerisinde bir arada yaşayabilme hedefine katkıda bulunabilmesi, tabii bir öngörü olsa gerektir.
Marife Dini Araştırmalar Dergisi, Apr 1, 2004
The issue of understanding religious texts and instructions of God and His prophet after the reve... more The issue of understanding religious texts and instructions of God and His prophet after the revelation of Islam has been subject to a deep effort and occupation. The question which speeches and deeds of Prophet are to be taken a model (paradigm) and which model is to be taken a binding authority have been discussed throughout the history of Islam. This paper presents the developments and the course of understanding sunnah until the third century after hicra, which is considered to be the golden age of hadith. Then, it deals with 1) al-Bukhari’s approach toward the issue of binding authority of sunnah and hadith; 2) His method of understanding by taking his canonical perspective of al-hadith (fikh al-hadith) as reflected in the headlines of different sections in his work called al-Sahih into consideration as concrete samples of his thought. The main purpose of this paper is to determine the level of understanding of al-muhaddisun, who are accepted as the conservative trend in Islami...
Şeytan: İnsanı Baştan Çıkaran Sinsi Güç / Satan: The Insidious Power That Seduces Man, 2023
Şeytan: İnsanı Baştan Çıkaran Sinsi Güç / Satan: The Insidious Power That Seduces Man Şeytanın... more Şeytan: İnsanı Baştan Çıkaran Sinsi Güç / Satan: The Insidious Power That Seduces Man
Şeytanın varlık sahnesine çıkması, ilk insanın yaratılışıyla başlayan kadim bir hadisedir. Cinler taifesinden olması itibarıyla dumansız, öz ateşten yaratılmış olan İblis, cinlerin atası ve ulusudur. Allah’ın (cc) rahmetinden ümidi kesilen varlık anlamındaki İblis, varlığını isyana adamış, kötülüğün simge ismidir. Rabbine karşı pek nankördür. Esasen, şeytan da kulluk etmek üzere yaratılmış, irade sahibi bir varlıktır. Allah’ın (cc) buyruğuna itaatsizlik edip gurur ve kibrinin kurbanı olmuş; kıskançlık gösterip üstün niteliklerle donatılmış olarak yaratılan Âdem’e (as) secde etmemekte diretmiştir. “Ben ondan daha üstünüm Beni ateşten, onu ise topraktan yarattın” şeklindeki talihsiz bir söyleme kapılarak huzurdan kovulmuş ve lanetlenmiştir. Allah’a (cc) isyan ettiği halde tövbe etmek yerine itaatsizlikte ısrar etmiş, hatta insanları yoldan çıkarmak maksadıyla kendisine mühlet verilmesini bile sağlamıştır. Bu isteği, Allah (cc) tarafından hikmet-i ilahi gereği kabul edilmiş ve insanoğlunun baş belası ve ezeli düşmanı ilan edilmiştir. Şeytan, ilk icraatıyla Âdem (as) ve eşini aldatarak cennetten çıkarılmalarına sebep olmuştur.
Satan's emergence into existence is an ancient event that began with the creation of the first human being. Being from the jinn family, Iblis, who was created from smokeless fire, is the ancestor and nation of jinns. Iblis, which means a being who despairs of Allah's mercy, is the symbolic name of evil that devotes its existence to rebellion. He is very ungrateful to his Lord. Essentially, Satan is a being with will, created to serve. He disobeyed Allah's command and became a victim of his pride and arrogance; He showed jealousy and insisted not to prostrate to Adam (pbuh), who was created with superior qualities. He was expelled from peace and cursed by the unfortunate statement that "I am superior to him. You created me from fire and him from soil." Even though he rebelled against Allah (swt), instead of repenting, he insisted on disobedience, and even granted himself a respite in order to lead people astray. This request was accepted by Allah (swt) in accordance with divine wisdom and he was declared a nuisance and eternal enemy of humankind. With his first act, Satan deceived Adam (pbuh) and his wife, causing them to be expelled from heaven.
Marife Dini Araştırmalar Dergisi, Sep 30, 2002
Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi dergisi, Mar 1, 1999
Hadis ilimIeri ve kavramlan incelendiğinde, özel anIanuyla "AL-Resuıa 'nUn sOz ve davranış formla... more Hadis ilimIeri ve kavramlan incelendiğinde, özel anIanuyla "AL-Resuıa 'nUn sOz ve davranış formları" diye tanımlanan hadisin; yapı ariyle 'sened' ve 'metin' olmak üzere iki temel unsurdan oluştuğu rülmektedir. Hadis, Hz.Peygamber'in vefatını müteakip ilk yarım asır risinde bu iki unsurla algılanmaya başlanmıştır. Öyle ki, daha sonraki nemlerde ortaya çıkan hadis ilimIeri, bu iki unsurun varlığı dikkate ınmak suretiyle tetkik edilmiştir. Bu iki unsurdan 'isnad' lügatte, "dağın eteğinden zirvesine doğru manmak, yükselmek, yükseltmek, güvenmek, itimat etmek" gibi anlara gelmektedir. ı Hadis Iiteratüründe kullanılan anlanu ise, "sözün asıl sahibine cılar yani raviler vasıtası ile yükseltilmesi", başka bir deyişle, "hadisi kasına nakleden ravioin, onu kimden aldığını ya da işittiğini, varsa ığı kimsenin kimden naklettiğini bir takım özel deyimler kullanarak, kaynağa ulaşıncaya kadar kesintisiz bir nakil zinciri ile ifade etmesi-.''2 İsnadın Menşei ve Orijiualliği Terim olarak bu manaya gelen isnadm menşeini/kaynağını belirek hakikaten zor, fakat önemli bir konudur. İslamiyet'ten önce aplann, Cahiliye dönemine ait bazı şiirleri ve kıssalan isnadlı olarak ar<iıklan bilinmekle birlikte, 3 bunun sistemli bir faaliyet olmadığı, idai ve istisnai bir faaliyet olduğu açıktır. Zira İslam geldiğinde Araparasında böyle bir uygulama henüz yaygınlık kazanmamıştı. İslam bilginleri, isnadın sistematikolarak yalnızca Müslümanlar ndakuz Mayıs ünv. Jınlıiyat Fakültesi Hadis Anabilim Dalı Öğretim üyesi. yıiliabildi, e1-Kilmüsu'I-MuhiL, s.370; !bnu'I-Esir, cn-Nibilyc, III408.
Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi dergisi, Sep 1, 2004
This paper wishes to foreground the approach of Zakir Kadiri Ugan, a scholar of history, philosop... more This paper wishes to foreground the approach of Zakir Kadiri Ugan, a scholar of history, philosophy of history and anthropol-ogy as well as some Islamic disciplines, toward hadith and the systematic of hadith in terms of his critical evaluation on clas-sical understanding of hadith and hadith scholars. Some psy-chological climates which occurred under his strong desire to free himself from the restraint and oppression of Russian com-munist revolution as well as scientific intellectual background formed basically by the notions of history and anthropology ap-pear to be the basic motivation for his critical-historical under-standing of the systematic of hadith. Even if Ugan appreciated the development of the science hadith narrative by Muslims in its most serious scientific sense, he criticized classical Muslim scholars of hadith since they did not complete this science by applying its principles properly and neglected the content (sub-ject matter) of narratives. In other words, they put more empha-sis on the narrative form of the hadith than its content. This paper will contend that though Ugan seems to be relatively right in his critique of science of hadith narrative, there are some points to be discussed in order to do justice both to Ugan’s critique and classical understanding of hadith.
Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi dergisi, Sep 1, 1996
Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi dergisi, Jun 1, 2007
Bu makalede Islami ogretilere dayali kimi soylemlerin kadinlara yonelik siddet sorununun olusumun... more Bu makalede Islami ogretilere dayali kimi soylemlerin kadinlara yonelik siddet sorununun olusumunda ne denli bir etkiye sahip oldugu; daha acik bir ifadeyle, bazilarinca siddet icerdigi varsayilan ayet ve hadislerin gercekten siddet icerip icermedigi konusu ele alinmaktadir. Oyle anlasiliyor ki, dinin naslarinin dogru baglamda anlasilamamasi ve bazi yanlis algilamalara dayali olarak kimi siddet olaylarinin dini nedenlerden kaynaklandigi savi ortaya atilmistir. Oysaki kadina yonelik siddet soylemini benimsemis hicbir dusuncenin, dogru anlasildigi takdirde ayet ve hadislerden dayanak bulabilmesi mumkun degildir.
Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi dergisi, Feb 1, 1998
Zenodo (CERN European Organization for Nuclear Research), May 31, 2004
Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi dergisi, Apr 1, 2001
Islam'a göre, insanlık tarihi boyunca gönderilen bütün peygamberler, ayın inanç esaslamu tebliğ e... more Islam'a göre, insanlık tarihi boyunca gönderilen bütün peygamberler, ayın inanç esaslamu tebliğ etmişlerdir. Buna paralel olarak, her ne kadar uygulamada bir takım farklılıklar olsa da, taharet, namaz, oruç, hac, kıble ve kurban gibi temel dini pratiklerin İbrahinll dinlerde ortak birer payda teşkil ettikleri gö-rülınek1.edir. Bu durum, yüce Allah'ın insanlığa gönderdiği dinin, tek bir kaynuğa dayalı olduğunu ve dilleri kültürleri, örfve adetleri İarklı olsa da her toplum için "aynı veya benzer" prensipleri içerdiğini göstermek1.edir. Dolayısıyla İbrahinll dinler arasmda mevcut inanç ve ibadet şekillerinde görülen bu tür paraleııikler ve benzerlikler. esasen böyle bir anlayışın doğal bir sonucudur. Ancak bu ortak özelliklereve benzerliklere bakarak, buıılan, bir kiiltür transferi, kiiltürel etkileşim, ödünç alına ya da taklit sonrasında oluşınuş orijinallik1.en yoksun bir yap1laruna olarak anlamamak gerekir. Bu unsurlar ancak, ayın kaynaktan beslenen hıtsal kiiltürel mirasın 'birbirini tasdik eden' tezahürleri olarak değerlendirilmelidir. Giriş Din ya da dinı tecrübe, insanlık tarihinin derinliklerine kadar uzanan oldukça eski, köklü ve uzun bir tarihı geçmişe sahiptir. Hatta din bir yaşam tarzı olarak değerlendirildiğinde, tarihte dinı inançtan yoksun bir toplum düşünebilmek hemen-hemen imkansızdır. Bununla birlikte, insanlar arasında yaygın dinı inanç ya da dini yaşantıda bir tekdüzeliğin! yeknesaklığın olmadığı da bir gerçektir. Nitekim farklı topIıunsal, coğrafi ve etnik yapılanınalara paralelolarak dini algılayış ve yaşayışta da benzer farklılıkların mevcut olduğu görülmektedir. Ancak bazen de aksine, farklı etnik kimlikler taşımalarına rağmen, kimi toplumların dinsel norm ve uygulamalarında bir paralellik, bir benzeşme ve hatta kimi zaman şeklen de olsa bir ayılilik göze çarpmaktadır. Bu dumm, dinler arası ilişkilerle yakından ilgilenen araştırınacıların (özellikle Batıda İslamı İlinılerle ilgili araştırmalar yapan Oryantalistlerin) dikkatinden kaçmamıştır. Bunlar diııı-lıuı.:ukı normların farklılığı ya da para!el!iğini çeşitli i Ondokuz Mayıs Ünv. İlahiyaı Fak. Hadis Anabilim Dalı Öğretim Üyesi.
MİLEL VE NİHAL inanç, kültür ve mitoloji araştırmaları dergisi, Sep 1, 2009
Özet: İbn Hazm'ın düşünce örgüsünü teşkil eden ana eksende hadisin kayda değer bir önemi haiz old... more Özet: İbn Hazm'ın düşünce örgüsünü teşkil eden ana eksende hadisin kayda değer bir önemi haiz olduğu anlaşılmaktadır. Özellikle zahirî düşünceye katılmayan âlimlerden farklı olarak benimsemiş olduğu bazı kanaatleri dikkat çekicidir. Bunlar arasında sünneti/sahih hadisi de tıpkı Kur'an gibi vahy-i mervî kapsamında değerlendirmesi, haberi-i vâhidle mütevatir arasında bir ayrım gözetmemiş olması, aksine bir delil olmadıkça fiilî sünneti farziyet olarak değil, sadece örnek alma kabilinden mendubiyet ve mubahâta hasretmesi, kütübü sitte müel-liflerinin eserlerinde geçen kimi hadisleri kendi kanaatine ve usûlüne uymadığı gerekçesiyle eleştiri konusu yapması dikkat çeken hususlardandır.
Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi dergisi, Aug 1, 1993
Hiç şüphe yok ki, yeryüzünün hangi yöresinde olursa oısun, Müslüman çoğunlukla birlikte• Gayr-i M... more Hiç şüphe yok ki, yeryüzünün hangi yöresinde olursa oısun, Müslüman çoğunlukla birlikte• Gayr-i Müslim azınlığın bulunmadığı bir İslam devleti ne dün vardı, ne de burun vardır. Bu nedenle-İslam hukukunda Zimmet Ehli ya da Zımmiler diye bilinen-bu azınlığın hakları sorunu, İslam devletinin karşılaştığı en önemli sorunlardan biridir. ,_ İşte bu sorun, Ağustos 1947'de Pakistan devleti kurulup yeni anayasasım hazırlarken ve anayasada yurttaşların haklarım Müslümanlar ve Gayr-i Müslimler diye tesbit ederken de ortaya çıkmıştır. Pakistan devlet tarihinin bu aşamasında, Pakistan'da yetişmiş değerli düşünür Ebu'l-Ala el-Mevdıidi bu qıakaleyi, yem anayasayı hazırlama görevini yüklenen kimselere bir ilham kaynağı olsun diye kaleme almıştır.
DergiPark (Istanbul University), Jun 30, 2004
RESÛLÜLLAH’IN (SAS) SOSYAL HAYATI: NEBEVÎ PRENSİPLER / THE SOCIAL LIFE OF THE PROPHET MUHAMMAD (P... more RESÛLÜLLAH’IN (SAS) SOSYAL HAYATI: NEBEVÎ PRENSİPLER / THE SOCIAL LIFE OF THE PROPHET MUHAMMAD (PBUH): NABAWÎ PRINCIPLES ….Tarih boyunca Müslüman fert ve cemiyetlerin sosyal hayatı tanzim maksadıyla esas aldıkları en temel referans kaynağı, Kur'an'la birlikte Peygamber'in (sas) Sünnet-i Seniyyesi’dir. O'nun 23 yıllık risalet hayatı boyunca ortaya koymuş olduğu bu örnek hayat tarzı (üsve-i hasene), hayatın her alanında ve özellikle de sosyal hayatta, insanlar arası ilişkilerde, farklı inanç gruplarının birbirleriyle münasebetlerinde sosyal barış ve adaletin tesisi açısından büyük ehemmiyet arz etmektedir. Efendimiz'in hem Mekke hem de Medine dönemi hayatında, bu ulvî gayeyi gerçekleştirmek için nasıl bir yol izlediği, hangi prensipleri hayata geçirdiği, çeyrek asırlık bir zaman diliminde bedevî bir toplumun nasıl medeniyete inkılâp ettiği gibi sorular, bu makalenin ana temasını oluşturmaktadır. Allah Resulü (sas), hem risalet öncesi hem de risaletten sonraki hayatında toplumdan asla kopmadığı, insanlarla iç içe bir yaşantı sürdüğü, büsbütün inzivaya ve ruhbanca bir hayata izin vermediği, hep inşalarla ünsiyet için fırsat kolladığı ve herkesle ilgi ve alaka kurmaya çalıştığı görülür. İnsanlığa gönderilmiş ‘Rahmet Peygamberi’ olması sebebiyle ülfet ve muhabbet eksenli bir ilişkiler zemini oluşturmayı hedeflemiş, sevginin toplumsal dokuya hâkim olması gerektiğini her fırsatta ifade etmiş ve “birbirinizi sevmedikçe hakiki imana eremezsiniz” sözleriyle iman-sevgi münasebetine açıkça dikkat çekmiştir. İçtimaî hayatta kaynaşma ve dayanışmayı sağlamak için insanları Allah (cc) için bir araya gelmeleri konusunda teşvik etmiş, ibadet hayatında cemaatle namazın ehemmiyetine vurgu yapmış, Bayram ve Cuma namazlarına kadınıyla erkeğiyle herkesin katılmasını istemiş, aile bağlarını güçlendirmek için sıla-i rahimi (akraba ziyaretini) bir vecibe olarak belirlemiş, komşuluk ilişkilerine itina gösterilmesini ve her fırsatta insanları hediyeleşmeye teşvik etmiştir. Ayrıca bencillikten kaçınarak yaşamayı değil yaşatmayı esas alan, muhtaç insanların yardımına koşan, hizmet etmeyi hizmet edilmeye tercih eden, insanların maslahatlarını dikkate alan, yakınlarını gözetip koruyan, başkalarının acısını paylaşan ve ‘veren elin alan elden üstün olduğu’ şuuruyla hayatını idame ettiren bir anlayışı hayat düsturu olarak benimsemiştir.
BİR DENGE VE İTİDAL DİNİ OLARAK İSLAM / ISLAM AS A BALANCE AND MODERATION RELIGION ….Denge veya i... more BİR DENGE VE İTİDAL DİNİ OLARAK İSLAM / ISLAM AS A BALANCE AND MODERATION RELIGION ….Denge veya itidal, iki aşırı tutum ve davranış arasındaki orta yol diye tanımlanır. İtidal, denge ve orta yol, İslam'ın en belirgin özelliklerinden biridir. Buna göre itidal, birbirine zıt ve karşıt iki taraf arasında biri diğerine galip gelmeyecek ve ağır basmayacak, biri diğerinin hakkına tecavüz etmeyecek şekilde dengeli olmak demektir. Nitekim madde ile mananın, fert ile toplumun, realite ile ideal olanın birbirinin sınırlarını aşmaması itidalli olmak diye bilinir. Bu makalede, İslam’ın getirdiği itidal ve denge unsurunun, hayatın her alanında, insanda ve tabiatta, âfakî ve enfüsî olanda, imanda, ibadette ve ahlakta, madde ve manada, sosyal, siyasal ve ekonomik hayatta nasıl bir ölçü getirdiği incelenmektedir. Buna göre İslam dini muhataplarına, inançta, ibadette, ahlakta, iktisatta, siyasette, sosyal hayatta ve hâsılı dini ve dünyevi hayatın her alanında yaptıkları her işte, gösterdikleri her tavır ve davranışta dengeli ve itidalli olmalarını tavsiye etmiş, hiçbir konuda aşırılığa kaçmamaları, ifrat ve tefritten mutlaka kaçınmaları gerektiğini öğütlemiştir. İtidalin en ekmel (mükemmel) ve en doğru davranış şekli olduğunu vurgulayarak, orta yoldan sapma anlamına gelecek davranışların her ne konuda olursa olsun dindarca yani öngördüğü ideal yaşantıya uygun bir tutum olmayacağını açıkça ifade etmiştir.
İSRAF KÜLTÜRÜ VE İKTİSAT HAZİNESİ / WASTE CULTURE AND THE TREASURE OF FRUGALITY ….İktisat ya da k... more İSRAF KÜLTÜRÜ VE İKTİSAT HAZİNESİ / WASTE CULTURE AND THE TREASURE OF FRUGALITY ….İktisat ya da kanaatkarlık, berekete izzetli yaşamanın en temel düsturudur. İsraf ve iktisattan yoksunluk ise, kanaatsizliğe, sürekli hayattan şikâyet etmeye, hırsa, riyaya ve samimiyetsizliğe sebep olan kötü bir haslettir. Keza israf, bir taraftan insanın izzetini kırarken, diğer taraftan da başkalarına yüzsuyu dökmeye, dilenmeye ve fakir bir hayat sürmeye mecbur etmektedir. Günümüz insanları, ölçüsüz ve dengesiz harcamada bulunmak, Yüce Yaratıcı’nın bahşettiği nimetleri bilinçsizce tüketmek, ömrünün hesabını vermeyecekmişçesine beyhude geçirmek yerine; iktisat ve istiğna ruhunu hayatlarının esası yapmak, yeme-içme, giyim-kuşam, ev-bark, araba ve eşya gibi bütün ihtiyaçlarını zaruret çizgisine göre ele almak ve her meselede tevazu kaidesine uygun davranmaya çalışmak durumundadırlar. Böylesine bir hayat anlayışı, günümüz dünyasında daha çok ahlakî, içtimai ve ekonomik sahalarda yaşamak zorunda olduğumuz pek çok problemin de çözümüne imkân sağlamış olacaktır.
BİR DAVA ADAMI VE LİDER OLARAK HZ. MUHAMMED (SAS): BAŞARIYA ULAŞTIRAN FAKTÖRLER / THE PROPHET MUH... more BİR DAVA ADAMI VE LİDER OLARAK HZ. MUHAMMED (SAS): BAŞARIYA ULAŞTIRAN FAKTÖRLER / THE PROPHET MUHAMMAD (PBUH) AS AN IDEA MAN AND A LEADER: FACTORS THAT LEAD HIM TO SUCCESS …. Allah’ın insanlığa rahmet olarak gönderdiği Hz. Muhammed (sas), bir dava adamı ve bir toplum önderinde bulunması gereken bütün meziyetleri kendisinde toplamıştır. O, hem bir bilge hem bir hakîm ve hem de söylediklerini hayatta aynen tatbik edebilme başarısını gösterebilmiş Allah’ın mümtaz bir Elçisidir (as). O aynı zamanda büyük bir devlet adamı, askerî bir lider, cihanşümul bir hukukçu, etik bir dehâ, yüce bir dinin maneviyat önderidir. Hayatın son derece zorlu ve karmaşık sorunlarından en küçük ayrıntılarına varıncaya kadar hiçbir sahayı ihmal etmemiştir. O (as), dinî ve dünyevî ayrımı yapmaksızın hayatın tüm yönlerini kuşatan ve tam denge kurabilen bir şahsiyettir. Sakin ve kendi halindeki bu insan, daha önce hiçbir siyasî konuyla ilgilenmediği halde bir anda öyle büyük bir devlet adamı, ıslahatçı ve siyasî lider oluvermişti ki, 23 yılda 1,2 milyon mil karelik Arabistan çölünün dağınık, kavgacı, cahil, dik kafalı ve kültürsüz kabilelerini günümüzde mevcut modern anlamda hiçbir ulaşım, iletişim ve haberleşme vasıtaları olmaksızın bir dine, bir medeniyete, bir kanuna ve bir yönetime bağlayıverdi; kısacası tümüyle onların dünya görüşlerini değiştiriverdi. İşte bu saymakla bitmeyecek kadar köklü ve hayatın her yönünü kuşatıcı değişim, inkılap ve yenilikleri, doğruluk, dürüstlük ve sadelikten başka sermayesi olmayan bir insanın tek başına başarabilmesi nasıl mümkün oldu? O’nun (as) hayatında, düşüncelerinde ve dünya görüşünde kim neleri değiştirdi de böylesine büyük bir inkılap gerçekleşti? O’na (as) tüm bu imkansızları mümkün kılan formasyonu kim kazandırdı? Doğrusu, yüce Yaratıcının kâinat ve insanlık üzerindeki mutlak hakimiyetini dikkate almadan bu soruları cevaplayabilmek imkansızdır. Zira O (as) da bir insandı, ancak asla sıradan bir insan değil, bilakis bir insanın olabileceği kadar mükemmel bir insandı. O’nu bu mükemmelliklerle donatan, eğiten, yetiştiren, mukaddes bir görevle yükümlü kılan ve zorlu anlarda kendisine destek olup böylesine büyük bir başarıya ulaştıran Yüce Allah’ın bizzat Kendisidir. O’nun başarısını ancak bu şekilde izah etmek mümkündür… Bununla birlikte O’nu (as) bu kutlu davasında başarıya ulaştıran en temel hususiyetleri arasında, her şeye rağmen davasına bağlı, sadakatli ve samimi olması, büyük bir şecaat, yüreklilik ve cesaret sahibi olması, toplumda her kesimden insanla içiçe mütevazı, alçakgönüllü ve sade bir hayat yaşaması, tüm canlılara engin bir şefkat, merhamet ve müsamaha insanı olması, başkalarını kendisine tercih edebilecek kadar diğergam, îsâr ruhlu ve fedakar olması O’nun (as) en seçkin vasıfları olarak dikkat çekmektedir…
HZ. MUHAMMED (SAS) VE İNSAN HAKLARI / PROPHET MUHAMMAD (PBUH) AND HUMAN RIGHTS …. ‘İnsan Hakları’... more HZ. MUHAMMED (SAS) VE İNSAN HAKLARI / PROPHET MUHAMMAD (PBUH) AND HUMAN RIGHTS …. ‘İnsan Hakları’ konusu yeryüzünde insanın varlığıyla kaim, oldukça önemli ve önemli olduğu kadar da derinlikli bir konudur. Bu konferansta, insanlığa rahmet olarak gönderilmiş Hz. Muhammed (as)'ın insan hakları konusundaki yaklaşımlarını ve bu konudaki eşsiz mücadelesini sergilemek istiyoruz. Bu konferansın ana hatlarını şu şekilde belirtmek mümkündür: Önce insan hakkı kavramı ne demektir, İslam’a göre insan haklarının temel dayanağı nedir ve ne zaman doğmuştur? Temel insan hakları nelerdir? Hz. Muhammed (as)'ın ve İslam'a henüz yeni girmiş olanların Mekke toplumunda maruz kaldıkları insanlık dışı uygulamalar, insan hakkı ihlalleri, Medine'de insan hakları adına gerçekleştirilen inkılabın temel dayanakları ve içerdiği esaslar, Medine toplumunda din ve vicdan özgürlüğünün güvencesi Medine sözleşmesi, evrensel insan haklarının temel referansı Veda Hutbesi... gibi konular ele alınmaktadır. Peygamber (sas)’in getirdiği insan hak ve hürriyetleri temelde, hangi etnik kökene mensup olursa olsun, insanın saygın ve şerefli bir varlık olarak kabul edilmiş olması esasına dayanmaktadır. Bu açıdan bakıldığında İslamî prensipler, “Makâsıdu'ş-Şeria” (Dini Hükümlerin Temel Hedefleri) de denilen şu beş temel hedefi gerçekleştirmek için konulmuştur. Bunlar: 1) Can güvenliği 2) Mal güvenliği 3) Aklın korunması 4) Dinin korunması 5) Neslin korunmasıdır. Konferansımızda “şahsî, manevî ve malî haklar” olmak üzere üç grupta ele aldığımız hak ve hürriyetlerin bu hedeflerle büyük ölçüde örtüştüğü görülmektedir. O halde insan haklarına saygılı bir toplumda bu beş temel hedefin mutlaka gerçekleştirilmesi gerekir. Aksi halde adı ne olursa olsun, hangi yönetim sistemi söz konusu olursa olsun, bu hedeflere ulaşılmadıkça o toplumda tam manasıyla insan haklarından söz etmek imkansızdır.
DergiPark (Istanbul University), Jul 1, 2007
Bu makalede, dünya insanının yaşadığı son acı olaylar da dikkate alınarak, barışın egemen olabilm... more Bu makalede, dünya insanının yaşadığı son acı olaylar da dikkate alınarak, barışın egemen olabilmesi için Mevlana gibi güçlü bir nefesin estirebileceği etkileyici soluğun neler yapabileceğine ilişkin bazı tespitler üzerinde durulmuştur. Öyle anlaşılıyor ki, Mevlana'nın aşkın dünya görüşü, günümüz insanlarını olabildiğince 'farklılaştıran' ve 'öteki kılan' modern seküler düşüncenin fikir formatlarının egemenliğine dur diyebilecek derinliğe sahiptir. Barış ve uzlaşı fikrinin yerine, olabildiğince 'öteki' kılma çabalarının egemen olmaya yüz tuttuğu çağımız dünyasında, Mevlana'nın barış ve hoşgörü eksenli yaklaşımlarına ne denli muhtaç olduğumuz son derece açıktır. Doğusundan Batısına kadar çoğu düşünür, sanatçı, edebiyatçı, siyaset, iktisat ve bilim adamlarını doğrudan veya dolaylı olarak etkilemiş bulunan Mevlana gibi büyük bir düşünürün, farklılıklar içerisinde bir arada yaşayabilme hedefine katkıda bulunabilmesi, tabii bir öngörü olsa gerektir.
Marife Dini Araştırmalar Dergisi, Apr 1, 2004
The issue of understanding religious texts and instructions of God and His prophet after the reve... more The issue of understanding religious texts and instructions of God and His prophet after the revelation of Islam has been subject to a deep effort and occupation. The question which speeches and deeds of Prophet are to be taken a model (paradigm) and which model is to be taken a binding authority have been discussed throughout the history of Islam. This paper presents the developments and the course of understanding sunnah until the third century after hicra, which is considered to be the golden age of hadith. Then, it deals with 1) al-Bukhari’s approach toward the issue of binding authority of sunnah and hadith; 2) His method of understanding by taking his canonical perspective of al-hadith (fikh al-hadith) as reflected in the headlines of different sections in his work called al-Sahih into consideration as concrete samples of his thought. The main purpose of this paper is to determine the level of understanding of al-muhaddisun, who are accepted as the conservative trend in Islami...
Şeytan: İnsanı Baştan Çıkaran Sinsi Güç / Satan: The Insidious Power That Seduces Man, 2023
Şeytan: İnsanı Baştan Çıkaran Sinsi Güç / Satan: The Insidious Power That Seduces Man Şeytanın... more Şeytan: İnsanı Baştan Çıkaran Sinsi Güç / Satan: The Insidious Power That Seduces Man
Şeytanın varlık sahnesine çıkması, ilk insanın yaratılışıyla başlayan kadim bir hadisedir. Cinler taifesinden olması itibarıyla dumansız, öz ateşten yaratılmış olan İblis, cinlerin atası ve ulusudur. Allah’ın (cc) rahmetinden ümidi kesilen varlık anlamındaki İblis, varlığını isyana adamış, kötülüğün simge ismidir. Rabbine karşı pek nankördür. Esasen, şeytan da kulluk etmek üzere yaratılmış, irade sahibi bir varlıktır. Allah’ın (cc) buyruğuna itaatsizlik edip gurur ve kibrinin kurbanı olmuş; kıskançlık gösterip üstün niteliklerle donatılmış olarak yaratılan Âdem’e (as) secde etmemekte diretmiştir. “Ben ondan daha üstünüm Beni ateşten, onu ise topraktan yarattın” şeklindeki talihsiz bir söyleme kapılarak huzurdan kovulmuş ve lanetlenmiştir. Allah’a (cc) isyan ettiği halde tövbe etmek yerine itaatsizlikte ısrar etmiş, hatta insanları yoldan çıkarmak maksadıyla kendisine mühlet verilmesini bile sağlamıştır. Bu isteği, Allah (cc) tarafından hikmet-i ilahi gereği kabul edilmiş ve insanoğlunun baş belası ve ezeli düşmanı ilan edilmiştir. Şeytan, ilk icraatıyla Âdem (as) ve eşini aldatarak cennetten çıkarılmalarına sebep olmuştur.
Satan's emergence into existence is an ancient event that began with the creation of the first human being. Being from the jinn family, Iblis, who was created from smokeless fire, is the ancestor and nation of jinns. Iblis, which means a being who despairs of Allah's mercy, is the symbolic name of evil that devotes its existence to rebellion. He is very ungrateful to his Lord. Essentially, Satan is a being with will, created to serve. He disobeyed Allah's command and became a victim of his pride and arrogance; He showed jealousy and insisted not to prostrate to Adam (pbuh), who was created with superior qualities. He was expelled from peace and cursed by the unfortunate statement that "I am superior to him. You created me from fire and him from soil." Even though he rebelled against Allah (swt), instead of repenting, he insisted on disobedience, and even granted himself a respite in order to lead people astray. This request was accepted by Allah (swt) in accordance with divine wisdom and he was declared a nuisance and eternal enemy of humankind. With his first act, Satan deceived Adam (pbuh) and his wife, causing them to be expelled from heaven.
Marife Dini Araştırmalar Dergisi, Sep 30, 2002
Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi dergisi, Mar 1, 1999
Hadis ilimIeri ve kavramlan incelendiğinde, özel anIanuyla "AL-Resuıa 'nUn sOz ve davranış formla... more Hadis ilimIeri ve kavramlan incelendiğinde, özel anIanuyla "AL-Resuıa 'nUn sOz ve davranış formları" diye tanımlanan hadisin; yapı ariyle 'sened' ve 'metin' olmak üzere iki temel unsurdan oluştuğu rülmektedir. Hadis, Hz.Peygamber'in vefatını müteakip ilk yarım asır risinde bu iki unsurla algılanmaya başlanmıştır. Öyle ki, daha sonraki nemlerde ortaya çıkan hadis ilimIeri, bu iki unsurun varlığı dikkate ınmak suretiyle tetkik edilmiştir. Bu iki unsurdan 'isnad' lügatte, "dağın eteğinden zirvesine doğru manmak, yükselmek, yükseltmek, güvenmek, itimat etmek" gibi anlara gelmektedir. ı Hadis Iiteratüründe kullanılan anlanu ise, "sözün asıl sahibine cılar yani raviler vasıtası ile yükseltilmesi", başka bir deyişle, "hadisi kasına nakleden ravioin, onu kimden aldığını ya da işittiğini, varsa ığı kimsenin kimden naklettiğini bir takım özel deyimler kullanarak, kaynağa ulaşıncaya kadar kesintisiz bir nakil zinciri ile ifade etmesi-.''2 İsnadın Menşei ve Orijiualliği Terim olarak bu manaya gelen isnadm menşeini/kaynağını belirek hakikaten zor, fakat önemli bir konudur. İslamiyet'ten önce aplann, Cahiliye dönemine ait bazı şiirleri ve kıssalan isnadlı olarak ar<iıklan bilinmekle birlikte, 3 bunun sistemli bir faaliyet olmadığı, idai ve istisnai bir faaliyet olduğu açıktır. Zira İslam geldiğinde Araparasında böyle bir uygulama henüz yaygınlık kazanmamıştı. İslam bilginleri, isnadın sistematikolarak yalnızca Müslümanlar ndakuz Mayıs ünv. Jınlıiyat Fakültesi Hadis Anabilim Dalı Öğretim üyesi. yıiliabildi, e1-Kilmüsu'I-MuhiL, s.370; !bnu'I-Esir, cn-Nibilyc, III408.
Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi dergisi, Sep 1, 2004
This paper wishes to foreground the approach of Zakir Kadiri Ugan, a scholar of history, philosop... more This paper wishes to foreground the approach of Zakir Kadiri Ugan, a scholar of history, philosophy of history and anthropol-ogy as well as some Islamic disciplines, toward hadith and the systematic of hadith in terms of his critical evaluation on clas-sical understanding of hadith and hadith scholars. Some psy-chological climates which occurred under his strong desire to free himself from the restraint and oppression of Russian com-munist revolution as well as scientific intellectual background formed basically by the notions of history and anthropology ap-pear to be the basic motivation for his critical-historical under-standing of the systematic of hadith. Even if Ugan appreciated the development of the science hadith narrative by Muslims in its most serious scientific sense, he criticized classical Muslim scholars of hadith since they did not complete this science by applying its principles properly and neglected the content (sub-ject matter) of narratives. In other words, they put more empha-sis on the narrative form of the hadith than its content. This paper will contend that though Ugan seems to be relatively right in his critique of science of hadith narrative, there are some points to be discussed in order to do justice both to Ugan’s critique and classical understanding of hadith.
Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi dergisi, Sep 1, 1996
Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi dergisi, Jun 1, 2007
Bu makalede Islami ogretilere dayali kimi soylemlerin kadinlara yonelik siddet sorununun olusumun... more Bu makalede Islami ogretilere dayali kimi soylemlerin kadinlara yonelik siddet sorununun olusumunda ne denli bir etkiye sahip oldugu; daha acik bir ifadeyle, bazilarinca siddet icerdigi varsayilan ayet ve hadislerin gercekten siddet icerip icermedigi konusu ele alinmaktadir. Oyle anlasiliyor ki, dinin naslarinin dogru baglamda anlasilamamasi ve bazi yanlis algilamalara dayali olarak kimi siddet olaylarinin dini nedenlerden kaynaklandigi savi ortaya atilmistir. Oysaki kadina yonelik siddet soylemini benimsemis hicbir dusuncenin, dogru anlasildigi takdirde ayet ve hadislerden dayanak bulabilmesi mumkun degildir.
Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi dergisi, Feb 1, 1998
Zenodo (CERN European Organization for Nuclear Research), May 31, 2004
Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi dergisi, Apr 1, 2001
Islam'a göre, insanlık tarihi boyunca gönderilen bütün peygamberler, ayın inanç esaslamu tebliğ e... more Islam'a göre, insanlık tarihi boyunca gönderilen bütün peygamberler, ayın inanç esaslamu tebliğ etmişlerdir. Buna paralel olarak, her ne kadar uygulamada bir takım farklılıklar olsa da, taharet, namaz, oruç, hac, kıble ve kurban gibi temel dini pratiklerin İbrahinll dinlerde ortak birer payda teşkil ettikleri gö-rülınek1.edir. Bu durum, yüce Allah'ın insanlığa gönderdiği dinin, tek bir kaynuğa dayalı olduğunu ve dilleri kültürleri, örfve adetleri İarklı olsa da her toplum için "aynı veya benzer" prensipleri içerdiğini göstermek1.edir. Dolayısıyla İbrahinll dinler arasmda mevcut inanç ve ibadet şekillerinde görülen bu tür paraleııikler ve benzerlikler. esasen böyle bir anlayışın doğal bir sonucudur. Ancak bu ortak özelliklereve benzerliklere bakarak, buıılan, bir kiiltür transferi, kiiltürel etkileşim, ödünç alına ya da taklit sonrasında oluşınuş orijinallik1.en yoksun bir yap1laruna olarak anlamamak gerekir. Bu unsurlar ancak, ayın kaynaktan beslenen hıtsal kiiltürel mirasın 'birbirini tasdik eden' tezahürleri olarak değerlendirilmelidir. Giriş Din ya da dinı tecrübe, insanlık tarihinin derinliklerine kadar uzanan oldukça eski, köklü ve uzun bir tarihı geçmişe sahiptir. Hatta din bir yaşam tarzı olarak değerlendirildiğinde, tarihte dinı inançtan yoksun bir toplum düşünebilmek hemen-hemen imkansızdır. Bununla birlikte, insanlar arasında yaygın dinı inanç ya da dini yaşantıda bir tekdüzeliğin! yeknesaklığın olmadığı da bir gerçektir. Nitekim farklı topIıunsal, coğrafi ve etnik yapılanınalara paralelolarak dini algılayış ve yaşayışta da benzer farklılıkların mevcut olduğu görülmektedir. Ancak bazen de aksine, farklı etnik kimlikler taşımalarına rağmen, kimi toplumların dinsel norm ve uygulamalarında bir paralellik, bir benzeşme ve hatta kimi zaman şeklen de olsa bir ayılilik göze çarpmaktadır. Bu dumm, dinler arası ilişkilerle yakından ilgilenen araştırınacıların (özellikle Batıda İslamı İlinılerle ilgili araştırmalar yapan Oryantalistlerin) dikkatinden kaçmamıştır. Bunlar diııı-lıuı.:ukı normların farklılığı ya da para!el!iğini çeşitli i Ondokuz Mayıs Ünv. İlahiyaı Fak. Hadis Anabilim Dalı Öğretim Üyesi.
MİLEL VE NİHAL inanç, kültür ve mitoloji araştırmaları dergisi, Sep 1, 2009
Özet: İbn Hazm'ın düşünce örgüsünü teşkil eden ana eksende hadisin kayda değer bir önemi haiz old... more Özet: İbn Hazm'ın düşünce örgüsünü teşkil eden ana eksende hadisin kayda değer bir önemi haiz olduğu anlaşılmaktadır. Özellikle zahirî düşünceye katılmayan âlimlerden farklı olarak benimsemiş olduğu bazı kanaatleri dikkat çekicidir. Bunlar arasında sünneti/sahih hadisi de tıpkı Kur'an gibi vahy-i mervî kapsamında değerlendirmesi, haberi-i vâhidle mütevatir arasında bir ayrım gözetmemiş olması, aksine bir delil olmadıkça fiilî sünneti farziyet olarak değil, sadece örnek alma kabilinden mendubiyet ve mubahâta hasretmesi, kütübü sitte müel-liflerinin eserlerinde geçen kimi hadisleri kendi kanaatine ve usûlüne uymadığı gerekçesiyle eleştiri konusu yapması dikkat çeken hususlardandır.
Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi dergisi, Aug 1, 1993
Hiç şüphe yok ki, yeryüzünün hangi yöresinde olursa oısun, Müslüman çoğunlukla birlikte• Gayr-i M... more Hiç şüphe yok ki, yeryüzünün hangi yöresinde olursa oısun, Müslüman çoğunlukla birlikte• Gayr-i Müslim azınlığın bulunmadığı bir İslam devleti ne dün vardı, ne de burun vardır. Bu nedenle-İslam hukukunda Zimmet Ehli ya da Zımmiler diye bilinen-bu azınlığın hakları sorunu, İslam devletinin karşılaştığı en önemli sorunlardan biridir. ,_ İşte bu sorun, Ağustos 1947'de Pakistan devleti kurulup yeni anayasasım hazırlarken ve anayasada yurttaşların haklarım Müslümanlar ve Gayr-i Müslimler diye tesbit ederken de ortaya çıkmıştır. Pakistan devlet tarihinin bu aşamasında, Pakistan'da yetişmiş değerli düşünür Ebu'l-Ala el-Mevdıidi bu qıakaleyi, yem anayasayı hazırlama görevini yüklenen kimselere bir ilham kaynağı olsun diye kaleme almıştır.
DergiPark (Istanbul University), Jun 30, 2004
RESÛLÜLLAH’IN (SAS) SOSYAL HAYATI: NEBEVÎ PRENSİPLER / THE SOCIAL LIFE OF THE PROPHET MUHAMMAD (P... more RESÛLÜLLAH’IN (SAS) SOSYAL HAYATI: NEBEVÎ PRENSİPLER / THE SOCIAL LIFE OF THE PROPHET MUHAMMAD (PBUH): NABAWÎ PRINCIPLES ….Tarih boyunca Müslüman fert ve cemiyetlerin sosyal hayatı tanzim maksadıyla esas aldıkları en temel referans kaynağı, Kur'an'la birlikte Peygamber'in (sas) Sünnet-i Seniyyesi’dir. O'nun 23 yıllık risalet hayatı boyunca ortaya koymuş olduğu bu örnek hayat tarzı (üsve-i hasene), hayatın her alanında ve özellikle de sosyal hayatta, insanlar arası ilişkilerde, farklı inanç gruplarının birbirleriyle münasebetlerinde sosyal barış ve adaletin tesisi açısından büyük ehemmiyet arz etmektedir. Efendimiz'in hem Mekke hem de Medine dönemi hayatında, bu ulvî gayeyi gerçekleştirmek için nasıl bir yol izlediği, hangi prensipleri hayata geçirdiği, çeyrek asırlık bir zaman diliminde bedevî bir toplumun nasıl medeniyete inkılâp ettiği gibi sorular, bu makalenin ana temasını oluşturmaktadır. Allah Resulü (sas), hem risalet öncesi hem de risaletten sonraki hayatında toplumdan asla kopmadığı, insanlarla iç içe bir yaşantı sürdüğü, büsbütün inzivaya ve ruhbanca bir hayata izin vermediği, hep inşalarla ünsiyet için fırsat kolladığı ve herkesle ilgi ve alaka kurmaya çalıştığı görülür. İnsanlığa gönderilmiş ‘Rahmet Peygamberi’ olması sebebiyle ülfet ve muhabbet eksenli bir ilişkiler zemini oluşturmayı hedeflemiş, sevginin toplumsal dokuya hâkim olması gerektiğini her fırsatta ifade etmiş ve “birbirinizi sevmedikçe hakiki imana eremezsiniz” sözleriyle iman-sevgi münasebetine açıkça dikkat çekmiştir. İçtimaî hayatta kaynaşma ve dayanışmayı sağlamak için insanları Allah (cc) için bir araya gelmeleri konusunda teşvik etmiş, ibadet hayatında cemaatle namazın ehemmiyetine vurgu yapmış, Bayram ve Cuma namazlarına kadınıyla erkeğiyle herkesin katılmasını istemiş, aile bağlarını güçlendirmek için sıla-i rahimi (akraba ziyaretini) bir vecibe olarak belirlemiş, komşuluk ilişkilerine itina gösterilmesini ve her fırsatta insanları hediyeleşmeye teşvik etmiştir. Ayrıca bencillikten kaçınarak yaşamayı değil yaşatmayı esas alan, muhtaç insanların yardımına koşan, hizmet etmeyi hizmet edilmeye tercih eden, insanların maslahatlarını dikkate alan, yakınlarını gözetip koruyan, başkalarının acısını paylaşan ve ‘veren elin alan elden üstün olduğu’ şuuruyla hayatını idame ettiren bir anlayışı hayat düsturu olarak benimsemiştir.
BİR DENGE VE İTİDAL DİNİ OLARAK İSLAM / ISLAM AS A BALANCE AND MODERATION RELIGION ….Denge veya i... more BİR DENGE VE İTİDAL DİNİ OLARAK İSLAM / ISLAM AS A BALANCE AND MODERATION RELIGION ….Denge veya itidal, iki aşırı tutum ve davranış arasındaki orta yol diye tanımlanır. İtidal, denge ve orta yol, İslam'ın en belirgin özelliklerinden biridir. Buna göre itidal, birbirine zıt ve karşıt iki taraf arasında biri diğerine galip gelmeyecek ve ağır basmayacak, biri diğerinin hakkına tecavüz etmeyecek şekilde dengeli olmak demektir. Nitekim madde ile mananın, fert ile toplumun, realite ile ideal olanın birbirinin sınırlarını aşmaması itidalli olmak diye bilinir. Bu makalede, İslam’ın getirdiği itidal ve denge unsurunun, hayatın her alanında, insanda ve tabiatta, âfakî ve enfüsî olanda, imanda, ibadette ve ahlakta, madde ve manada, sosyal, siyasal ve ekonomik hayatta nasıl bir ölçü getirdiği incelenmektedir. Buna göre İslam dini muhataplarına, inançta, ibadette, ahlakta, iktisatta, siyasette, sosyal hayatta ve hâsılı dini ve dünyevi hayatın her alanında yaptıkları her işte, gösterdikleri her tavır ve davranışta dengeli ve itidalli olmalarını tavsiye etmiş, hiçbir konuda aşırılığa kaçmamaları, ifrat ve tefritten mutlaka kaçınmaları gerektiğini öğütlemiştir. İtidalin en ekmel (mükemmel) ve en doğru davranış şekli olduğunu vurgulayarak, orta yoldan sapma anlamına gelecek davranışların her ne konuda olursa olsun dindarca yani öngördüğü ideal yaşantıya uygun bir tutum olmayacağını açıkça ifade etmiştir.
İSRAF KÜLTÜRÜ VE İKTİSAT HAZİNESİ / WASTE CULTURE AND THE TREASURE OF FRUGALITY ….İktisat ya da k... more İSRAF KÜLTÜRÜ VE İKTİSAT HAZİNESİ / WASTE CULTURE AND THE TREASURE OF FRUGALITY ….İktisat ya da kanaatkarlık, berekete izzetli yaşamanın en temel düsturudur. İsraf ve iktisattan yoksunluk ise, kanaatsizliğe, sürekli hayattan şikâyet etmeye, hırsa, riyaya ve samimiyetsizliğe sebep olan kötü bir haslettir. Keza israf, bir taraftan insanın izzetini kırarken, diğer taraftan da başkalarına yüzsuyu dökmeye, dilenmeye ve fakir bir hayat sürmeye mecbur etmektedir. Günümüz insanları, ölçüsüz ve dengesiz harcamada bulunmak, Yüce Yaratıcı’nın bahşettiği nimetleri bilinçsizce tüketmek, ömrünün hesabını vermeyecekmişçesine beyhude geçirmek yerine; iktisat ve istiğna ruhunu hayatlarının esası yapmak, yeme-içme, giyim-kuşam, ev-bark, araba ve eşya gibi bütün ihtiyaçlarını zaruret çizgisine göre ele almak ve her meselede tevazu kaidesine uygun davranmaya çalışmak durumundadırlar. Böylesine bir hayat anlayışı, günümüz dünyasında daha çok ahlakî, içtimai ve ekonomik sahalarda yaşamak zorunda olduğumuz pek çok problemin de çözümüne imkân sağlamış olacaktır.
BİR DAVA ADAMI VE LİDER OLARAK HZ. MUHAMMED (SAS): BAŞARIYA ULAŞTIRAN FAKTÖRLER / THE PROPHET MUH... more BİR DAVA ADAMI VE LİDER OLARAK HZ. MUHAMMED (SAS): BAŞARIYA ULAŞTIRAN FAKTÖRLER / THE PROPHET MUHAMMAD (PBUH) AS AN IDEA MAN AND A LEADER: FACTORS THAT LEAD HIM TO SUCCESS …. Allah’ın insanlığa rahmet olarak gönderdiği Hz. Muhammed (sas), bir dava adamı ve bir toplum önderinde bulunması gereken bütün meziyetleri kendisinde toplamıştır. O, hem bir bilge hem bir hakîm ve hem de söylediklerini hayatta aynen tatbik edebilme başarısını gösterebilmiş Allah’ın mümtaz bir Elçisidir (as). O aynı zamanda büyük bir devlet adamı, askerî bir lider, cihanşümul bir hukukçu, etik bir dehâ, yüce bir dinin maneviyat önderidir. Hayatın son derece zorlu ve karmaşık sorunlarından en küçük ayrıntılarına varıncaya kadar hiçbir sahayı ihmal etmemiştir. O (as), dinî ve dünyevî ayrımı yapmaksızın hayatın tüm yönlerini kuşatan ve tam denge kurabilen bir şahsiyettir. Sakin ve kendi halindeki bu insan, daha önce hiçbir siyasî konuyla ilgilenmediği halde bir anda öyle büyük bir devlet adamı, ıslahatçı ve siyasî lider oluvermişti ki, 23 yılda 1,2 milyon mil karelik Arabistan çölünün dağınık, kavgacı, cahil, dik kafalı ve kültürsüz kabilelerini günümüzde mevcut modern anlamda hiçbir ulaşım, iletişim ve haberleşme vasıtaları olmaksızın bir dine, bir medeniyete, bir kanuna ve bir yönetime bağlayıverdi; kısacası tümüyle onların dünya görüşlerini değiştiriverdi. İşte bu saymakla bitmeyecek kadar köklü ve hayatın her yönünü kuşatıcı değişim, inkılap ve yenilikleri, doğruluk, dürüstlük ve sadelikten başka sermayesi olmayan bir insanın tek başına başarabilmesi nasıl mümkün oldu? O’nun (as) hayatında, düşüncelerinde ve dünya görüşünde kim neleri değiştirdi de böylesine büyük bir inkılap gerçekleşti? O’na (as) tüm bu imkansızları mümkün kılan formasyonu kim kazandırdı? Doğrusu, yüce Yaratıcının kâinat ve insanlık üzerindeki mutlak hakimiyetini dikkate almadan bu soruları cevaplayabilmek imkansızdır. Zira O (as) da bir insandı, ancak asla sıradan bir insan değil, bilakis bir insanın olabileceği kadar mükemmel bir insandı. O’nu bu mükemmelliklerle donatan, eğiten, yetiştiren, mukaddes bir görevle yükümlü kılan ve zorlu anlarda kendisine destek olup böylesine büyük bir başarıya ulaştıran Yüce Allah’ın bizzat Kendisidir. O’nun başarısını ancak bu şekilde izah etmek mümkündür… Bununla birlikte O’nu (as) bu kutlu davasında başarıya ulaştıran en temel hususiyetleri arasında, her şeye rağmen davasına bağlı, sadakatli ve samimi olması, büyük bir şecaat, yüreklilik ve cesaret sahibi olması, toplumda her kesimden insanla içiçe mütevazı, alçakgönüllü ve sade bir hayat yaşaması, tüm canlılara engin bir şefkat, merhamet ve müsamaha insanı olması, başkalarını kendisine tercih edebilecek kadar diğergam, îsâr ruhlu ve fedakar olması O’nun (as) en seçkin vasıfları olarak dikkat çekmektedir…
HZ. MUHAMMED (SAS) VE İNSAN HAKLARI / PROPHET MUHAMMAD (PBUH) AND HUMAN RIGHTS …. ‘İnsan Hakları’... more HZ. MUHAMMED (SAS) VE İNSAN HAKLARI / PROPHET MUHAMMAD (PBUH) AND HUMAN RIGHTS …. ‘İnsan Hakları’ konusu yeryüzünde insanın varlığıyla kaim, oldukça önemli ve önemli olduğu kadar da derinlikli bir konudur. Bu konferansta, insanlığa rahmet olarak gönderilmiş Hz. Muhammed (as)'ın insan hakları konusundaki yaklaşımlarını ve bu konudaki eşsiz mücadelesini sergilemek istiyoruz. Bu konferansın ana hatlarını şu şekilde belirtmek mümkündür: Önce insan hakkı kavramı ne demektir, İslam’a göre insan haklarının temel dayanağı nedir ve ne zaman doğmuştur? Temel insan hakları nelerdir? Hz. Muhammed (as)'ın ve İslam'a henüz yeni girmiş olanların Mekke toplumunda maruz kaldıkları insanlık dışı uygulamalar, insan hakkı ihlalleri, Medine'de insan hakları adına gerçekleştirilen inkılabın temel dayanakları ve içerdiği esaslar, Medine toplumunda din ve vicdan özgürlüğünün güvencesi Medine sözleşmesi, evrensel insan haklarının temel referansı Veda Hutbesi... gibi konular ele alınmaktadır. Peygamber (sas)’in getirdiği insan hak ve hürriyetleri temelde, hangi etnik kökene mensup olursa olsun, insanın saygın ve şerefli bir varlık olarak kabul edilmiş olması esasına dayanmaktadır. Bu açıdan bakıldığında İslamî prensipler, “Makâsıdu'ş-Şeria” (Dini Hükümlerin Temel Hedefleri) de denilen şu beş temel hedefi gerçekleştirmek için konulmuştur. Bunlar: 1) Can güvenliği 2) Mal güvenliği 3) Aklın korunması 4) Dinin korunması 5) Neslin korunmasıdır. Konferansımızda “şahsî, manevî ve malî haklar” olmak üzere üç grupta ele aldığımız hak ve hürriyetlerin bu hedeflerle büyük ölçüde örtüştüğü görülmektedir. O halde insan haklarına saygılı bir toplumda bu beş temel hedefin mutlaka gerçekleştirilmesi gerekir. Aksi halde adı ne olursa olsun, hangi yönetim sistemi söz konusu olursa olsun, bu hedeflere ulaşılmadıkça o toplumda tam manasıyla insan haklarından söz etmek imkansızdır.
İnsan Yayınları, İstanbul, 2008
CRITICISMS ON ABU HURAIRAH (HISTORICAL BACKGROUND) ...Sahabe, Peygamber’den (as) kalma kutsa... more CRITICISMS ON ABU HURAIRAH (HISTORICAL BACKGROUND)
...Sahabe, Peygamber’den (as) kalma kutsal mirası bize kadar ulaştıran zincirin ilk ve en önemli halkasıdır. Bu ilk halka, hadis rivayeti açısından fevkalade önemlidir. Zira onlar, hadisleri bizzat kaynağından işitmiş, nebevi sünneti bilfiil müşahede etmişlerdir. Dolayısıyla onların güvenilirliğine yönelik mesnetsiz iddia ve şüpheler, doğrudan doğruya nakledilenin sıhhatini tehdit anlamına gelmektedir. Sahabeden hiçbirisi, yönelttikleri çeşitli eleştirilere rağmen, İslam toplumunun dini ve içtimai açıdan teşekkülünde Peygamber’den (as) naklettiği rivayetlerle büyük rol oynayan Ebu Hureyre’nin güvenilirliği konusunda şüpheye düşmüş değildir. Esasen Ebu Hureyre’nin diğer sahabilerle görüş ayrılığına düşmesi sonucunda, kendisine yöneltilen eleştirilerin temelinde, Peygamber’den (as) rivayet ettiği hadisleri yorumlayış ve yaşanan olayları uygulayış tarzındaki farklılık yatmaktadır...
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ
GİRİŞ:
EBU HUREYRE'YE YÖNELTİLEN TENKİT VE İDDİALARIN TARİHÇESİ
I. BÖLÜM: EBU HUREYRE'NİN ŞAHSİYETİNE YÖNELİK ELEŞTİRİLER
a) Sahabenin Adaleti Meselesi
b) Ebu Hureyre'nin Adı ve Nesebi Hakkındaki İddialar
c) Müslüman Oluşu ve Peygamber'le (as) Birlikteliği Hakkındaki İddialar
d) Nefsine Düşkünlüğü Yönündeki İddialar
e) Emevi Taraftarı Olduğu Hakkındaki İddialar
II. BÖLÜM: EBU HUREYRE'NİN HADİSÇİLİĞİNE YÖNELİK ELEŞTİRİLER
a) Sahabe Tarafından Tenkit ve Tekzib Edildiği Yönündeki İddialar
b) Çok Hadis Rivayet Ettiği (İksar) Hakkındaki İddialar
c) Ebu Hureyre-İsrailiyyat İlişkisi Hakkındaki İddialar
d) Ebu Hureyre'nin Fıkhı Hakkındaki İddialar
SONUÇ
BİBLİYOĞRAFYA
DİZİN
Fecr Yayınevi, 2005
FROM SUNNAH TO SOCIETY: SOCIETY AND CULTURE WRITINGS ...Temelini Kuran ve sünnetin oluşturduğu ‘h... more FROM SUNNAH TO SOCIETY: SOCIETY AND CULTURE WRITINGS
...Temelini Kuran ve sünnetin oluşturduğu ‘hakiki bilgi’, insanlık için vazgeçilmez bir erdemdir. İslam medeniyeti, bu bilgiyi insan ve toplumla buluşturduğu sürece varlığını ve etkinliğini hissettirmiştir. İnsanlığı, layık olduğu haysiyet ve şerefine yaraşır bir biçimde dönüştürmeyi hedef alan İslam dini, Peygamber (a.s.)’ın dünya görüşü demek olan Sünnet’in topluma doğru aktarılması sayesinde bu hedefini gerçekleştirme imkanı bulmuştur. Zira Sünnet, geçmişte yaşanmış, gelecekte de yaşanacak olan Kuran’dır, Kuran’ın topluma yansımasıdır. Bu bağlamda hedefi, ideal insan ve toplum olan ve aynı zamanda İslam kültürünün temel referansı konumundaki Sünnet’in doğru anlaşılması ve her dem dinamik bir yapı olarak güncelliğini koruması, asla ihmal edilmemesi gereken bir olgudur.
Bu eser, kültürel ve toplumsal hayatımızı yakından ilgilendiren üç temel konuya ışık tutmayı amaçlamaktadır. Yazar bu konuların ilkinde, Sünnet’e hangi ana olgular çerçevesinde yaklaşılması gerektiği; ikincisinde, kültürler ve toplumlar arası ilişkilerde önümüzü aydınlatan olmazsa olmazlarımızın neler olacağı ve son olarak da “komşusu açken tok yatmama” erdeminin insanlığa nasıl kazandırılacağı üzerinde yoğunlaşan fikirler yumağına katkıda bulunma arzusundadır…
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ
GİRİŞ
I. BÖLÜM
SÜNNET VE ANLAMA: METODOLOJİK BOYUT
A) SÜNNETİ DOĞRU ANLAMANIN TEMELLERİ a) Sünneti Anlamada Farklı Yaklaşımlar
b) Beşer Olarak Hz.Muhammed (a.s.)
c) Peygamber Olarak Hz.Muhammed (a.s.)
d) Hz. Peygamberin Bilgi Kaynakları
B) SÜNNETİN BAĞLAYICILIĞI OLGUSU VE FIKHU’L-HADİS a) Sahabede Bağlayıcılık Anlayışı
b) Ehl-i Hadis-Ehl-i Rey Çekişmesi
c) Buharî’nin Fıkhu’l-Hadisinde Bağlayıcılık Olgusu
d) Değerlendirme ve Sonuç
C) HADİS SİSTEMATİĞİNE YÖNELİK BİR ELEŞTİRİNİN TAHLİLİ a) Ugan’ın İlmî Şahsiyeti
b) Rivayetin Evrensel Boyutu
c) Hadis İlmine Dair Görüş ve Eleştirileri
1. Rivayetü’l-Hadis’e Dair Görüş ve Eleştirileri
2. Dirayetü’l-Hadis Hakkındaki Görüş ve Eleştirileri d) Değerlendirme
II. BÖLÜM
SÜNNET VE TOPLUM: KÜLTÜREL BOYUT
A) İSLÂM GELENEĞİNDE ‘ÖTEKİ’ İLE İLİŞKİLER VE DİYALOG a) Hz.Peygamber’in Ehli Kitap’la Buluşması: Tarihî Bir Bakış
b) Hz. Peygambere Özgü Tavır ve Yaklaşımlar
- İslâm’ı Tebliğ Prensibi
- İnsan Haklarına Saygı İlkesi
- Mücadelede Ahlâkîlik ve Erdemlilik Prensibi c) Sonuç
B) DİNÎ ÖZGÜRLÜK VE İRTİDAT SORUNU
a) İslâm Toplumu ve İrtidatla Karşılaşma
b) İrtidat Çeşitleri: Ağır İrtidat, Hafif İrtidat
c) İrtidat Cezasının Ağır Oluşunun Hikmeti
d) Yönteme Dair Dikkat Edilmesi Gereken Bazı Hususlar e) Çağdaş Bazı Şahısların Yersiz İtirazları
f) En Büyük İrtidat: Yöneticinin İrtidadı g) Örtülü İrtidat: Çağdaş Münafıklık
C) SAHABENIN YAHUDİ KÜLTÜRÜ KARŞISINDAKİ TUTUMU Giriş
a) İslâm Kültürünün Kapsam Alanı
b) Sahabenin Yahudi Kültürüne Karşı İlgisi
c) Sahabenin Ka’bu’l-Ahbâr’a Yaklaşımı d) Ebû Hureyre-İsrailiyât İlişkisi: İddialar
e) Ebû Hureyre’nin Ka’bu’l-Ahbâr’la İlişkisi f) İlgili Bazı Rivayetlere Dair Değerlendirme
III. BÖLÜM
SÜNNET VE YOKSULLUK: TOPLUMSAL BOYUT A) İSLÂM GELENEĞİNDE YOKSULLUK SÖYLEMİ a) İslâmî Literatürde Fakirlik
b) İslâm’ın Dünyaya Bakışı
c) İslâm’ın Fakirliğe Bakışı
d) İslâm Geleneğinde Fakirlik
e) Fakirliğin İnsan Yaşamındaki Olumsuz Etkileri: f) Sonuç
B) YOKSULLUKLA MÜCADELEDE DİN VE SİVİL TOPLUM a) Yoksulluk, Din ve Sivil Toplum
b) Ülkemizde Yoksulluk ve Doğurduğu Sonuçlar
c) Din ve Sosyal Dayanışma Olgusu
d) Sonuç:
C) DİNDARLIK VE PAYLAŞMA ERDEMİNİ DOĞRU OKUMAK a) Dindarlık Bilinci
b) ‘Toplumsal Sorunlara Duyarlılık’ Dindarlığı
c) Yoksulluğun Panzehiri: Yardımlaşma ve Dayanışma Erdemi d) Sonuç
Fecr Yayınevi, 1997
PROPHET MUHAMMAD’S RELATIONS WITH THE PEOPLE OF THE BOOK (AHL AL-KITAB) ...İnsanlığa bir rahmet ... more PROPHET MUHAMMAD’S RELATIONS WITH THE PEOPLE OF THE BOOK (AHL AL-KITAB)
...İnsanlığa bir rahmet olarak gönderilen İslam’ın son Elçisi Hz. Muhammed’in (a.s), Ehl-i Kitab’a bakışını ve onlara karşı takındığı tavrı belirlemeye çalıştığımız bu araştırmada, öncelikle Ehl-i Kitap kavramının ne anlama geldiğini inceledik. Kur’an ve Sünnet ışığında değerlendirildiğinde, Cahiliye Araplarının aşina olduğu bu kavramın, İslam’ın peygamberlik misyonu içerisinde yer alan Hz. Musa ve Hz. İsa gibi elçilerin tabiileri durumundaki Yahudi ve Hristiyanlar hakkında kullanılan özel bir deyim olduğu anlaşılmaktadır.Hz. Peygamber’in, Arap Yarımadası’nda ve özellikle Medine şehrinde, oldukça önemli bir nüfus yoğunluğuna sahip Ehl-i Kitap toplumuyla her alanda kayda değer ilişkileri olmuştur.Hz. Peygamber bu ilişkilerinde müslümanların yanısıra farklı inanç gruplarının da yer aldığı bir toplumda, insanların birbirlerine karşı nasıl davranması gerektiğine dair son derece önemli mesajlar vermiştir. Buna göre O, inançta tevhidi anlayışa bağlı, hukukta temel insan haklarına duyarlı, diplomaside son derece atak, sosyal ilişkilerde ise inancının gerekleri doğrultusunda tavırlar alan bir yaşam modeli sunmuştur.
"Ey Kitap Ehli, aramızda eşit olan bir kelimeye gelin: Yalnız Allah’a kulluk edelim, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım; birbirimizi Allah’tan başka tanrılar edinmeyeli." Eğer yüz çevirirse: "Şahit olun, biz müslümanlarız!" deyin. (Al-i İmran 3/24)...
İÇİNDEKİLER
Ehl-i Kitap Kavramının Semantik Tahlili
Ehl-i Kitap’ın Arap Yarımadasındaki Durumu
Arap Yarımadasındaki Yahudi ve Hıristiyan Nüfusuna Genel Bakış
Mekke ve Ehl-i Kitap
Medine ve Ehl-i Kitap
Resulüllah’ın Mekke Döneminde Ehl-i Kitap’la İlişkileri
Resûlüllah’ın Ticârî Seyahatleri ve Rahip Bahira Olayı
Resûlüllah’ın Muvahhidlerle İlişkisi
Bi’setten Sonra Resulüllah’ın Ehl-i Kitap’la İlişkileri
Resulüllah’ın Mekke’de Ehl-i Kitap’a Karşı Tutumu
Resulüllah’ın Medine’de Ehl-i Kitap’la Dinî İlişkileri
İslam Davetinin Evrensel Karakteri
Hz. Peygamber’in Ehl-i Kitap’a Bakışı
Resulüllah’ın Medine’de Ehl-i Kitap’la Sosyo-Kültürel İlişkisi
Ehl-i Kitap’la Hukukî-Siyasi İlişkisi
Ehl-i Kitap’la Askerî-Diplomatik İlişkiler
Ehl-i Kitap’la Sosyal İlişkiler
Samsun Darus-Sünne, 2000
HADITH IN THE AGE OF BIRTH: HISTORY OF HADITH IN THE FIRST PERIOD ...İslam Medeniyeti, insanlık ... more HADITH IN THE AGE OF BIRTH: HISTORY OF HADITH IN THE FIRST PERIOD
...İslam Medeniyeti, insanlık tarihi boyunca beşeri hayatın her alanında silinmesi imkansız kalıcı izler bırakmıştır. Böyle bir kültürü besleyen İslami yapılanmanın temel referansı konumundaki Nebevi anlayışın varlığı, büyük ölçüde Kur'an ve Hadis'e dayanmaktadır. Bu iki kaynak, dün olduğu gibi bu gün de entelektüel planda dini ve ilmi tartışma ve araştırmaların odak noktası konumundadır. Nebevi dünya görüşünü bize yansıtan sünnet ve hadis, Hz. Peygamber döneminde gerçekleştirilen saadet asrına tekrar ulaşabilmeyi hedefleyen günümüz Müslüman toplumlarının, dini ve aynı zamanda siyasi, sosyal, kültürel, tarihsel ve sanatsal anlayışlarını önemli ölçüde etkilemek durumundadır.
Böyle önemli bir konuma sahip kültürel mirasın/hadislerin, topluma ilk intikal ettiği dönemdeki gelişim sürecini ayrıntılarıyla tespit edip ortaya koymak, hadisin menşeine ilişkin ileri sürülen pek çok iddia ve şüphenin izalesine katkıda bulunacaktır. Bu araştırma, hadislerin Hz. Peygamber ve sahabe dönemlerinde hangi toplumsal şartlarda ortaya çıktığını, Peygamber (as) tarafından hadislerin topluma intikalini sağlamak maksadıyla ne gibi metotlar izlendiğini, sahabenin bu kutsal mirası gelecek nesillere aktarmada nasıl bir yol izlediklerini ayrıntılarıyla ortaya koymayı amaçlamaktadır...
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ
GİRİŞ: HADİS İLMİNİN TEMEL KAVRAMLARI
I. BÖLÜM:
SÜNNETİN DİNDEKİ KONUMU
II. BÖLÜM:
HZ. PEYGAMBER DEVRİNDE HADİS
- Hadislerin Topluma İntikalini Sağlayan Etkenler
- Hz. Peygamber Devrinde Hadis Öğrenim Metotları
III. BÖLÜM:
SAHABE DEVRİNDE HADİS
- Sahabe Devrinde Hadis Öğrenim Metotları
- Sahabenin Hadis Rivayeti Karşısındaki Tutumları
IV. BÖLÜM:
HADİSLERİN YAZILMASI VE TOPLANMASI
- Hadislerin Ezberlenmesi
- Hadislerin Yazılması
- Hadislerin Toplanması
- Hadislerin Tasnifi
V. BÖLÜM:
HADİS'TE İSNAD
- İsnadın Menşei ve Orijinalliği
- İsnad Sisteminin Doğuşu ve Gelişmesi
- İsnadın Önemi
- İsnadın Fonksiyonel Değeri
VI. BÖLÜM:
HADİS İLİMLERİ
- Cerh ve Tadil İlmi
- Rical İlmi
- Esbab-ı Vurûd İlmi
- Garîbu'l-Hadis İlmi
- Muhtelifu'l-Hadis İlmi
- İlelü'l-Hadis İlmi
- Nâsih-Mensûh İlmi
BİBLİYOĞRAFYA
İNDEKS
Samsun Dârus-Sünne, 2000
RELIGIOUS AND NON-RELIGIOUS NARRATIVES: HISTORY OF NARRATIVE SCIENCE ...Geçmişte kalmış ve duyul... more RELIGIOUS AND NON-RELIGIOUS NARRATIVES: HISTORY OF NARRATIVE SCIENCE
...Geçmişte kalmış ve duyularla müşahede imkanı kalmamış bir olay ve haberin gerçek olup olmadığını, ancak olaya tanık olan kişilerin doğrudan veya dolaylı olarak rivayetlerine dayandırmak suretiyle tespit etmek mümkündür. En eski dini, felsefi ve folklorik metinlerin 'rivayet' yoluyla aktarıldığı düşünülecek olursa, rivayetin, milletlerin kültürel gelişimlerini sağlamada ne denli önemli bir işlevi yerine getirdiği açıklıkla görülecektir. Hatta diyebiliriz ki, dil, din, tarih, felsefe ve sosyoloji gibi nazari ilimlerin yanında deney ve gözleme dayalı müspet ilimlerde bile rivayet yoluyla aktarılan bilgiler, büyük bir öneme sahip olmuştur. O halde rivayetin, epistemolojik anlamda beşeri-tecrübi hayatın ayrılmaz bir parçası olduğu rahatlıkla görülecektir...
Zakir Kadiri Ugan, "Dini ve Gayri Dini Rivayetler" adlı bu eserinde rivayetin, yazılı kültürün oluşumundan önce milletlerin tarihsel, sosyal ve dini bilinçlerinin teşekkülünde ve bu bilincin sürekliliğinde merkezi bir rol üstlendiğini, çok farklı kültürlerden örnekler vererek ortaya koymaya çalışır. Ancak bu çalışmanın ilginç olan yönü, Ugan'ın yaşadığı dönemdeki akılcı tarihi tenkit metodundan esinlenerek genel olarak farklı kültürlere ait rivayetlerin tarihsel sürecini ortaya koyması değil, aynı zamanda eseri sadeleştirerek yayına hazırlayan Dr. Güner'in farklı bir bakış açısından hareketle Ugan'ın görüşlerini değerlendirmesi ve aynı konu üzerinde iki farklı bakış açısının okuyucuya sunulmasıdır. Gerek Ugan'ın aktardığı bilgiler ve yaptığı tahliller, gerekse Dr. Güner'in açıklayıcı ve eleştirel notları, eseri bilgi verici konumunun ötesine taşıyarak rivayetler üzerinde yeniden düşünmeye sevk etmektedir...
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ
DİNİ-GAYR-İ DİNİ RİVAYETLER
A) GAYR-İ DİNİ RİVAYETLER
- Rivayetin Evrensel Boyutu
- Türklerde Rivayet
- Arap Edebiyatında Rivayetin Önemi
- Fasihlerden Rivayet
- Rivayet Şekilleri
- Rivayette Hafızanın Önemi
- Çölde Yaşayan Arapların Hakemliği
- Arap Şiirlerinin Çokluğunda Rivayetin Rolü
- Rivayet Açısından Basra ve Kufe Şehirlerinin Önemi
- Rivayetlerin Yazıyla Tespiti
B) DİNİ RİVAYETLER
- Tevrat ve İncilde Rivayet
- Kur'an'da Rivayet
- Genel Hatlarıyla Hadis Rivayeti
- Rivayet ve Hadis İlimleri
KAYNAKÇA
İNDEKS
İstanbul, 2015
IN THE SHADE OF THE SUNNAH ...Peygamberimizin döneminde yaşanan sünnetin ne olduğunun tespitinde,... more IN THE SHADE OF THE SUNNAH
...Peygamberimizin döneminde yaşanan sünnetin ne olduğunun tespitinde, aradan asırlar geçmiş olduğu bahane edilerek ve hadislerin tespiti konusundaki bazı gelişmeleri öne sürerek birtakım belirsizliklerin bulunduğuna dair şüpheler üretmek, kendi kültürümüze ve aslımıza karşı yapılabilecek en büyük haksızlıktır. Batılı misyoner ve oryantalistlerin bazı emellerini gerçekleştirmek maksadıyla ürettikleri bazı şüpheler, bizim sünnet eksenli düşünce ve hayat anlayışımıza sadakatimiz konusunda asla zafiyet oluşturmamalıdır.
Sünnet, asla hayali bir medeniyet nazariyesi değildir. O, yaşanmış, esasları belirlenmiş, rehberliğinde yol alan pek çok milletin kendini keşfetmesinin amili olmuş, ilahi lütfun bir eseridir. Allah Resulü tarafından çeyrek asırlık bir zaman diliminde, onun rehberliğine sarılan Arap toplumunu şaha kaldırmış, Selçukluyu ilim ve medeniyette zirveye taşımış, Osmanlı toplumunu asırlarca milletler ve kültürler arası muvazenede başarıdan başarıya koşturmuş, dünyayı aydınlatan fikir ve gönül erlerini insanlığa yüzakı olarak sunmuş, büyük ve yüce bir medeniyet iksiridir...
Günümüz Müslüman Toplumlarına düşen, geçmişin bu parlak güven veren şahitliği karşısında sadece övünmek ve geçmişle avunmak değil, sünnetin asrı okumamızı sağlayacak cihanşümul mesajlarına kulak vermek, hayatımızı yeniden şekillendirmesine imkan tanımak ve ona olan inkıyadımızı bir kez daha göstermektir...
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ: SÜNNETİN DEĞERİ...
I.BÖLÜM: HADİS-SÜNNET PERSPEKTİFİ...
HZ. EBU HUREYRE VE HADİS RİVAYETİ...
MEHDİ HADİSLERİ VE SIHHAT DURUMU...
BİR KÜTÜBÜ SİTTE İMAMI: İBN MÂCE...
İBN HAZM'IN DÜŞÜNCE DÜNYASINDA HADİS...
SELÇUKLU DEVRİ MUHADDİSLERİ...
HADİS VE ORYANTALİST EMELLER...
II. BÖLÜM: SÜNNET VE İDEAL TOPLUM...
ALLAH DOSTU ÖRNEK BİR RESÛL: İBRAHİM (AS)...
ASR-I SAADETTE MEDİNE TOPLUMU...
RESÛLULLAH'IN (SAS) İBADET VE KULLUK HAYATI...
HADİSLER IŞIĞINDA ÇOCUK TERBİYESİ...
SÜNNET-İ SENİYYE EKSENİNDE FAKİRLİĞİN ÇÖZÜM YOLLARI...
İSLAM'DA GAYRİMÜSLİMLERİN MABETLERİNE BAKIŞ...
III. BÖLÜM: SÜNNET VE EVRENSEL İLKELER...
İLME SAYGI VE ALİMİN SAYGINLIĞI...
ASRIN BÜYÜK AFETİ: İSRAF...
BİR ARINMIŞLIK ERDEMİ: İFFET...
EN BÜYÜK LÜTUF: HİDÂYET...
HİCRET: MUKADDES BİR YOLCULUK...
KAYNAKÇA
3. Tıbbu'n Nebevi Sempozyumu, İstanbul, 2014
RESÛLÜLLAH’IN (SAS) SOSYAL HAYATI: NEBEVÎ PRENSİPLER / THE SOCIAL LIFE OF THE PROPHET MUHAMMAD (P... more RESÛLÜLLAH’IN (SAS) SOSYAL HAYATI: NEBEVÎ PRENSİPLER / THE SOCIAL LIFE OF THE PROPHET MUHAMMAD (PBUH): NABAWÎ PRINCIPLES
….Tarih boyunca Müslüman fert ve cemiyetlerin sosyal hayatı tanzim maksadıyla esas aldıkları en temel referans kaynağı, Kur'an'la birlikte Peygamber'in (sas) Sünnet-i Seniyyesi’dir. O'nun 23 yıllık risalet hayatı boyunca ortaya koymuş olduğu bu örnek hayat tarzı (üsve-i hasene), hayatın her alanında ve özellikle de sosyal hayatta, insanlar arası ilişkilerde, farklı inanç gruplarının birbirleriyle münasebetlerinde sosyal barış ve adaletin tesisi açısından büyük ehemmiyet arz etmektedir. Efendimiz'in hem Mekke hem de Medine dönemi hayatında, bu ulvî gayeyi gerçekleştirmek için nasıl bir yol izlediği, hangi prensipleri hayata geçirdiği, çeyrek asırlık bir zaman diliminde bedevî bir toplumun nasıl medeniyete inkılâp ettiği gibi sorular, bu makalenin ana temasını oluşturmaktadır.
Allah Resulü (sas), hem risalet öncesi hem de risaletten sonraki hayatında toplumdan asla kopmadığı, insanlarla iç içe bir yaşantı sürdüğü, büsbütün inzivaya ve ruhbanca bir hayata izin vermediği, hep inşalarla ünsiyet için fırsat kolladığı ve herkesle ilgi ve alaka kurmaya çalıştığı görülür. İnsanlığa gönderilmiş ‘Rahmet Peygamberi’ olması sebebiyle ülfet ve muhabbet eksenli bir ilişkiler zemini oluşturmayı hedeflemiş, sevginin toplumsal dokuya hâkim olması gerektiğini her fırsatta ifade etmiş ve “birbirinizi sevmedikçe hakiki imana eremezsiniz” sözleriyle iman-sevgi münasebetine açıkça dikkat çekmiştir.
İçtimaî hayatta kaynaşma ve dayanışmayı sağlamak için insanları Allah (cc) için bir araya gelmeleri konusunda teşvik etmiş, ibadet hayatında cemaatle namazın ehemmiyetine vurgu yapmış, Bayram ve Cuma namazlarına kadınıyla erkeğiyle herkesin katılmasını istemiş, aile bağlarını güçlendirmek için sıla-i rahimi (akraba ziyaretini) bir vecibe olarak belirlemiş, komşuluk ilişkilerine itina gösterilmesini ve her fırsatta insanları hediyeleşmeye teşvik etmiştir. Ayrıca bencillikten kaçınarak yaşamayı değil yaşatmayı esas alan, muhtaç insanların yardımına koşan, hizmet etmeyi hizmet edilmeye tercih eden, insanların maslahatlarını dikkate alan, yakınlarını gözetip koruyan, başkalarının acısını paylaşan ve ‘veren elin alan elden üstün olduğu’ şuuruyla hayatını idame ettiren bir anlayışı hayat düsturu olarak benimsemiştir.
II. International Conference on Humanities “Crises and Spirituality” (May, 17-19 2012, Tirana, Albania), 2012
İSRAF KÜLTÜRÜ VE İKTİSAT HAZİNESİ / WASTE CULTURE AND THE TREASURE OF FRUGALITY ….İktisat ya da k... more İSRAF KÜLTÜRÜ VE İKTİSAT HAZİNESİ / WASTE CULTURE AND THE TREASURE OF FRUGALITY
….İktisat ya da kanaatkarlık, berekete izzetli yaşamanın en temel düsturudur. İsraf ve iktisattan yoksunluk ise, kanaatsizliğe, sürekli hayattan şikâyet etmeye, hırsa, riyaya ve samimiyetsizliğe sebep olan kötü bir haslettir. Keza israf, bir taraftan insanın izzetini kırarken, diğer taraftan da başkalarına yüzsuyu dökmeye, dilenmeye ve fakir bir hayat sürmeye mecbur etmektedir. Günümüz insanları, ölçüsüz ve dengesiz harcamada bulunmak, Yüce Yaratıcı’nın bahşettiği nimetleri bilinçsizce tüketmek, ömrünün hesabını vermeyecekmişçesine beyhude geçirmek yerine; iktisat ve istiğna ruhunu hayatlarının esası yapmak, yeme-içme, giyim-kuşam, ev-bark, araba ve eşya gibi bütün ihtiyaçlarını zaruret çizgisine göre ele almak ve her meselede tevazu kaidesine uygun davranmaya çalışmak durumundadırlar. Böylesine bir hayat anlayışı, günümüz dünyasında daha çok ahlakî, içtimai ve ekonomik sahalarda yaşamak zorunda olduğumuz pek çok problemin de çözümüne imkân sağlamış olacaktır.
IV. Aile Şurası Bildirileri, Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı, Ankara, 2004
Yoksulluk Sempozyumu, Deniz Feneri Derneği, 2003
YOKSULLUK KÜLTÜRÜ SEMPOZYUMU, DENİZ FENERİ DERNEĞİ, 2005
İslam'ın Anlaşılmasında Sünnetin Yeri ve Değeri Sempozyumu, 2003
THE ANALYSIS OF SOME CRITICISMS TO ASHAB IN TERMS OF HADITH NARRATION.
Kur'an-ı Kerim'de Ehl-i Kitab (Tartışmalı İlmî Toplantı), 2007
THE ATTITUDE OF THE PROPHET MUHAMMAD TO THE PEOPLE OF THE BOOK (AHL AL-KİTAB)
Anadolu'da Hadis Geleneği ve Dâru'l-Hadisler (Uluslararası Katılımlı Sempozyum), 2011
THE HADITH ACCUMULATION IN SELJUKS AS THE ORIGIN OF HADITH TRADITION IN ANATOLIA
Hadisin Dünü Bugünü ve Geleceği Sempozyumu, 1993
ISNAD FACTOR IN HADITH
Sünnetin Gölgesinde, 2015
RESÛLÜLLAH'IN (SAS) İBADET VE KULLUK HAYATI / WORSHİP AND SERVANT LİFE OF THE PROPHET MUHAMMAD (P... more RESÛLÜLLAH'IN (SAS) İBADET VE KULLUK HAYATI / WORSHİP AND SERVANT LİFE OF THE PROPHET MUHAMMAD (PBUH) ….Allah'ın (c.c.) emirlerini yerine getirme, O'na kulluk etme ve kulluğun şuurunda olma gibi mânâlara gelen 'ibâdet' ve 'ubûdiyet (kulluk)' kavramları; bazılarına göre her ne kadar aynı mânâya hamledilmiş ise de çoğunluğun kabulüne göre, bu kelimelerin lâfızları gibi mânâları da birbirinden farklıdır. İbâdet, 'Yüce Mevlâ'nın emirlerini yerine getirip yaşama ve kulluk sorumluluklarını temsil etme' mânâlarına geldiği hâlde; ubûdiyet, 'kul olma ve kölelik şuuru içinde bulunma' şeklinde anlaşılmıştır. Her ne şekilde olursa olsun ibadet ve kulluk, Hâlık-ı Zülcelâl'in insana bahşettiği en büyük pâyedir.
Allah Resûlü (sas), hayatın her alanında olduğu gibi bizler için, "ibadet ve kulluk hayatı"nda da en güzel örnektir. O'nun Allah'a kul oluşunu en kâmil mânâda anlayabilmek için hayatının bazı kesitlerine bakmamız gerekir. Zira kulluk, her yönüyle hayatı kuşatan, kapsamlı bir mânâ dokusunu barındırmaktadır. Binaenaleyh O'nun kulluk ve ibadet konusundaki örnek yaşantısını, 1)"Zikir ve ibadet hayatı", 2) "Zühd hayatı (Dünya hayatına bakışı)", 3) "Allah korkusu" gibi hususları tahlil etmek suretiyle ele almak mümkündür. Bu makale Resulüllah’ın hayatın bu zaviyelerinde nasıl bir örneklik sergilediğini incelemektedir..
Sünnetin Gölgesinde, 2015
BİR ARINMIŞLIK ERDEMİ: İFFET / A PURITY VIRTUE: CHASTITY ….Bu makalede, İslam düşüncesinin ve ahl... more BİR ARINMIŞLIK ERDEMİ: İFFET / A PURITY VIRTUE: CHASTITY
….Bu makalede, İslam düşüncesinin ve ahlaki erdemlerin en önemlilerinden biri olan iffet kavramı ele alınmaktadır. İffet nedir, afif kimdir, bu kavramın mana derinliği nerelere kadar uzanır, tüm bunlar bu makalede incelenmeye çalışılmıştır. Ayet ve hadislerde bütün sarahatiyle bir mümin şiarı olarak takdim edilen iffet prensibi, kâmil bir iman sahibi olabilmenin en temel esaslarından biridir. Her ne kadar bazı renk ve desenlerine herkesin takat getirebilmesi mümkün olmasa da ‘dilencilikten uzak durmak, kanaatkâr olmak, şehevânî arzu ve isteklerin baskısına boyun eğmemek, ırz ve namusuna halel getirecek bir günaha meyletmemek, dili-ne ve beline sahip olmak’ diye tarif edebileceğimiz iffetlilik ise, Yüce Yaratıcı’nın bizden talep ettiği mümine yakışan bir faziletlilik nişanıdır. İffetsizliğin kol gezdiği, beşerî er-demlerin heva ve heveslerin insafına terk edildiği günümüz toplumlarında iffetli olabilmek, afif kalabilmek fevkalade bir mazhariyettir. Böyle bir hassasiyete sahip olabilmenin ne denli meşakkatli olduğu dikkate alınacak olursa, iffet ahlâkını korumanın, Hakk'ın hatırı için fenalıklara dur diyebilmenin de insanı ne ölçüde zirvelere taşıyacağı izahtan varestedir.
Sünnetin Gölgesinde, 2015
İSLAM'DA GAYRİMÜSLİMLERİN MABETLERİNE BAKIŞ / AN APPROACH TO THE SHRINES OF NON-MUSLIMS IN ISLAM ... more İSLAM'DA GAYRİMÜSLİMLERİN MABETLERİNE BAKIŞ / AN APPROACH TO THE SHRINES OF NON-MUSLIMS IN ISLAM
….Bu makalede, İslamî naslar ve Müslüman toplumlardaki tatbikata bakarak Gayrimüslimlerin mabetlerine karşı nasıl bir yaklaşım sergilendiği hususu ele alınmaktadır. Şunu ifade etmek mümkündür ki, anlaşmalara riayet ettikleri, fitne ve fesadın merkezi olarak kullanmadıkları müddetçe bütün gayrimüslimlerin mabetlerine saygı gösterilmesi ve korunması, Müslüman idareciler için bir vecibe sayılmıştır. Kur'ân-ı Kerim'in ve Sünnet-i Seniyye'nin belirlemiş olduğu ana esaslar, hulefâ-i râşidîn başta olmak üzere İslam'ın ahkâmını kendilerine rehber edinmiş bütün Müslüman idareciler tarafından da tatbik edilmiştir. Emevîler, Abbâsîler, Fâtımîler, Selçuklular, Osmanlılar vd. Müslüman devletler her daim kendi tebaası olmayı kabul etmiş gayrimüslimlerin mabetlerine ve dinî yaşantılarına saygı göstermiş, dinî hürriyetlerini her türlü tecavüzden korumuşlardır. Özellikle Osmanlıların takip ettiği dînî müsamaha sayesinde bugün de pek çok Osmanlı şehrinde cami, kilise ve havrayı bir arada görmek mümkündür. Tarihte yaşanan bazı küçük ve istisnaî uygulamalar bir tarafa bırakılacak olursa, farklı din mensuplarınca kutsal mekân olarak kabul edilen mabetler ve dinî mekânlar hep korunmuş ve zarar görmelerine müsaade edilmemiştir.
Sünnetin Gölgesinde, 2015
RESÛLÜLLAH'IN (SAS) İBADET VE KULLUK HAYATI / WORSHİP AND SERVANT LİFE OF THE PROPHET MUHAMMAD (P... more RESÛLÜLLAH'IN (SAS) İBADET VE KULLUK HAYATI / WORSHİP AND SERVANT LİFE OF THE PROPHET MUHAMMAD (PBUH) ….Allah'ın (c.c.) emirlerini yerine getirme, O'na kulluk etme ve kulluğun şuurunda olma gibi mânâlara gelen 'ibâdet' ve 'ubûdiyet (kulluk)' kavramları; bazılarına göre her ne kadar aynı mânâya hamledilmiş ise de çoğunluğun kabulüne göre, bu kelimelerin lâfızları gibi mânâları da birbirinden farklıdır. İbâdet, 'Yüce Mevlâ'nın emirlerini yerine getirip yaşama ve kulluk sorumluluklarını temsil etme' mânâlarına geldiği hâlde; ubûdiyet, 'kul olma ve kölelik şuuru içinde bulunma' şeklinde anlaşılmıştır. Her ne şekilde olursa olsun ibadet ve kulluk, Hâlık-ı Zülcelâl'in insana bahşettiği en büyük pâyedir.
Allah Resûlü (sas), hayatın her alanında olduğu gibi bizler için, "ibadet ve kulluk hayatı"nda da en güzel örnektir. O'nun Allah'a kul oluşunu en kâmil mânâda anlayabilmek için hayatının bazı kesitlerine bakmamız gerekir. Zira kulluk, her yönüyle hayatı kuşatan, kapsamlı bir mânâ dokusunu barındırmaktadır. Binaenaleyh O'nun kulluk ve ibadet konusundaki örnek yaşantısını, 1)"Zikir ve ibadet hayatı", 2) "Zühd hayatı (Dünya hayatına bakışı)", 3) "Allah korkusu" gibi hususları tahlil etmek suretiyle ele almak mümkündür. Bu makale Resulüllah’ın hayatın bu zaviyelerinde nasıl bir örneklik sergilediğini incelemektedir..
Sünnetin Gölgesinde, 2015
ASRIN BÜYÜK AFETİ: İSRAF / THE GREAT DISASTER OF THE CENTURY: WASTE ….Bu makalede, günümüz insanı... more ASRIN BÜYÜK AFETİ: İSRAF / THE GREAT DISASTER OF THE CENTURY: WASTE
….Bu makalede, günümüz insanını içinden çıkılmaz bir krize doğru sürükleyen ‘israf’ın ne olduğu ve nasıl bir kuşatıcılığa sahip bulunduğu, israfın boyutlarının hangi seviyelerde bulunduğu ortaya konularak, bunun nasıl bir küresel felakete sebep olduğuna dair bir farkındalık oluşturmak istiyoruz. Şu açıktır ki, israf ve iktisattan yoksunluk, kanaatsizliğe, sürekli hayattan şikâyet etmeye, hırsa, riyaya, samimiyetsizliğe, başkalarına yüzsuyu dökmeye, dilenmeye ve fakir bir hayat sürmeye sebep olmaktadır. Günümüz insanları, ölçüsüz ve dengesiz harcamada bulunmak, kendisine bahşedilen nimetleri bilinçsizce tüketmek, ömrünün hesabını vermeyecekmişçesine beyhude geçirmek yerine; iktisat ve istiğna ruhunu hayatlarının esası yapmak, yeme-içme, giyim-kuşam, ev-bark, araba ve eşya gibi bütün ihtiyaçlarını zaruret çizgisine göre ele almak ve her meselede tevazu kaidesine uygun davranmaya çalışmak zorundadırlar. Böylesine bir hayat anlayışı bugünün dünyasında daha çok ahlâkî, içtimaî ve ekonomik sahalarda yaşamak zorunda olduğumuz pek çok problemin de çözümüne imkân sağlamış olacaktır.
Sünnetin Gölgesinde, 2015
SÜNNETİN KIYMETİNİ İDRAK ÜZERİNE / ON THE COMPREHEND THE VALUE OF SUNNAH ….Sünnet’in hayatımızda... more SÜNNETİN KIYMETİNİ İDRAK ÜZERİNE / ON THE COMPREHEND THE VALUE OF SUNNAH
….Sünnet’in hayatımızdaki fonksiyonunu idrak edebilmek fevkalâde ehemmiyet arz eder. Bunun farkına varabilmek ise, öncelikle Sünnet-i Seniyye’ye olan ihtiyacı kalbinin derinliklerinde hissederek ona gönülden bağlanmak, mahiyetini kavramak, bize bahşedilen hayatı yönetip yönlendirmede hangi esaslarının bulunduğunu öğrenip anlamak ve anlamakla kalmayıp onu hayatımıza hayat kılmakla mümkündür. Özellikle Allah Resulü’nün (sas) o ‘menhelü’l-azbi’l-mevrûd’unu (tatlı su kaynağını) günümüz Müslümanlarının nazarlarına sunarken, onu ‘teşriî ve tekvînî’ emirler kuşağında anlamak ve her iki zaviyeden de bakarak idrak etmek fevkalâde önemi haizdir. Böyle bir idrak ufkuyla dün nasıl Sünnet-i Seniyye’nin aydınlığında medeniyetler kurmuş ve insanlığın hayrına gelişmeler kaydetmişsek, bu, Allah’ın inayetiyle bugün de yarın da olabileceğini göstermektedir…
Sünnetin Gölgesinde, 2015
SELÇUKLU DEVRİ MUHADDİSLERİ / THE MUHADDITHS IN SELJUK PERIOD ....Selçuklu medeniyetinde, Tuğrul ... more SELÇUKLU DEVRİ MUHADDİSLERİ / THE MUHADDITHS IN SELJUK PERIOD
....Selçuklu medeniyetinde, Tuğrul Bey, Alparslan ve Melikşah gibi ferasetli ve basiretli devlet adamları ve Nizamülmük gibi ilim âşığı vezirler sayesinde ilmin yayılmasını gerçekleştirmek ve Sünnî İslâm anlayışını sağlam temellere oturtmak maksadıyla plânlı ve programlı müesseseler ve özellikle hadîs ilmine tahsis edilmiş hadîs medreseleri (daru'l-hadîsler) inşa edilmiştir. Selçuklular devrinde kurulan bu medreseler sayesinde genelde müspet ve mânevî ilimler, özelde ise hadîs ilmi intişar etmiş ve hadîs sahasında seçkin hadîs âlimleri yetişmiştir. Bu dönemin âlimleri arasında eserleri günümüze kadar ulaşmış olan muhaddislerin telif ettikleri o muhteşem eserler, bu medeniyetin ne kadar büyük olduğunu ve ilme-âlime ne ölçüde ehemmiyet verip baş tacı ettiğini gösteren önemli işaret taşlarıdır. Bugün kendi kronik problemleriyle uğraşan günümüz İslâm dünyasının, Selçuklu medeniyetinin ortaya koyduğu bu ilmî ve kültürel tecrübeden ne denli istifade etmesi gerektiği ise izahtan varestedir.
Sünnetin Gölgesinde, İstanbul, 2015
EN BÜYÜK LÜTUF: HİDÂYET / THE GREATEST BLESSING: HIDAYAH ....Hidayet, mahiyet itibariyle tertemiz... more EN BÜYÜK LÜTUF: HİDÂYET / THE GREATEST BLESSING: HIDAYAH
....Hidayet, mahiyet itibariyle tertemiz, dupduru ve lekesiz yaratılmış insanın küfür, şirk ve sapıklıklardan kurtularak İslam'ın aydınlık yoluna girmesi demektir. Bir kimsenin hidayeti her halükârda Allah’ın izni ve dilemesine bağlıdır. Allah dilemeden ve rıza göstermeden hiç kimsenin hidayete ermesi mümkün değildir. Ancak O'nun lütfu ve inayetiyle hidayete ermek mümkündür. Bununla birlikte Allah (c.c.) rahmeti ve lütfu gereği, gönderdiği peygamberleri, ilahi vahiyleri, dinin mukaddeslerini ve sevdiği kullarını hidayetine birer vesile olarak kabul edeceği müjdesini vermiştir. Bu münasebetle Allah Resûlü (sas) de ömrü boyunca insanların hidayeti için olağanüstü bir gayret ve çaba göstermiştir; çünkü bir insanın ebedi mutluluk ve azabı bu vazifeyi ifa ve liyakat keyfiyetine bağlı kılınmıştır. Peygamber'in (sas) nazarında bir insanın hidayetine vesile olmak, yeryüzündeki en değerli varlıktan daha kıymetli bir hadisedir. Allah Resulü ashabını böylesine bir adanmışlık ruhuyla ve vazife şuuruyla terbiye etmiş ve onlara, yeryüzünde hakkı ve hidayeti (Din-i Mübin-i İslam’ı) herkese ulaştırmaları ufkunu en yüce hedef olarak göstermiştir.
Sünnetin Gölgesinde, İstanbul, 2015
HİCRET: MUKADDES BİR YOLCULUK / HIJRA: A SACRED JOURNEY …Geçmişten bu güne değin yüce bir davanı... more HİCRET: MUKADDES BİR YOLCULUK / HIJRA: A SACRED JOURNEY
…Geçmişten bu güne değin yüce bir davanın idealist insanları, her ne zaman doğup büyüdüğü çevrede hor görülüp baskı ve zorluklara maruz kalmışlarsa, yeni ufuklar aramak ve imanın kök salacağı başka gönüller bulmak için yollara dökülmüş, hicret gibi kudsî bir stratejiyi hayata geçirmişlerdir. Böylesine zorlu ve muhataralı bir yola koyulabilmek her şeyden önce insanın gönül dünyasını tezkiye etmesine, Rabbiyle irtibatını muhkem kılmasına ve kendisini yeniden inşa etmesine bağlıdır. Zira gerçek muhacir, Resûlü Ekrem’in (sas) ifadesiyle, ‘Allah'ın yasakladığı, haram kıldığı şeylerden uzak duran kimsedir.’ Dolayısıyla hicret, önce ruh planında gerçekleşmelidir. Hicret için onca zorluğu göze alan kimse, bütün bu fedakârlıkları dünyevi hiçbir beklentiye girmeden, sırf Allah'ın rızasını kazanmak maksadıyla yaptığının şuurunda olmalıdır. Nihai merhalede, Allah ve Resûlü’nün fermanı gereğince dininin gereklerine göre yaşamak ve dinine hizmet etmek amacıyla böyle mukaddes bir yola koyulanlara yüce Mevlâ (cc) ilahi lütuflarını sağanak sağanak yağdıracağını muştulamaktadır.
Sünnetin Gölgesinde, İstanbul, 2015
HADİS VE ORYANTALİST EMELLER / HADITH AND ORIENTALIST AMBITIONS....Hadis ve sünnete yönelik iddia... more HADİS VE ORYANTALİST EMELLER / HADITH AND ORIENTALIST
AMBITIONS....Hadis ve sünnete yönelik iddiaların yeni olmadığı, hadis ilminin vücut bulduğu asr-ı saadetten itibaren mevcut olduğu tarihen sabittir. Geçmişte Şia ve Mutezile gibi mezhep mensupları, sünnetin dindeki yeri ve fonksiyonu, sahabenin adaleti, hadis kaynaklarının güvenilirliği, hadislerin anlaşılması (fıkhu'l-hadis) gibi mevzularda te'lifi kabil olmayan iddialar ortaya atmışlardır. Hadisin kaynak değerine yönelik bu iddialar, 18. asırdan itibaren Batı menşeli oryantalist yazarların da dikkatlerini celp etmiş ve buradan hareketle hadis hakkında kurguladıkları önyargılı tavırları, bir dizi iddia ve ithamların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Oryantalistler temelde, Müslümanların ittifakla Kur'an’dan sonra dinin ikinci kaynağı olarak kabul ettikleri hadislerin ve sünnetin, Peygamber'le (sas) bir alakasının olmadığı, İslam’ın birkaç asırlık oluşum sürecinde ortaya çıkan dini, siyasi, içtimai ve iktisadi faktörlerin bir ürünü ve hasılası olduğunu iddia etmişlerdir. Onlar buna istinaden, hadisin ve sünnetin güvenilir bir şekilde tespit edilip isnad gibi eşsiz bir metotla günümüze kadar ulaştığı haki-katini de görmezden gelmişlerdir. Müsteşriklerin bu iddiaları İslam dünyasında da tesirini göstermiş, Batı'nın sanayi ve teknoloji şoku karşısında şaşkın durumdaki kimi Müslüman aydın ve yazarlar, müsteşrik orijinli bu fikirleri savunmuşlar ve onların İslam dünyasındaki sözcüleri olmuşlardır. Peygamber’in (sas) hadis ve sünnetine yönelik bu iddia ve ithamlar cevapsız kalmamış, selef-i salihînden beri yazılan eserlerle, ortaya atılan bu iddialara ikna edici, tereddütleri giderici cevaplar verilmiş ve Müslüman halkın zihinlerinin bulandırılmasına fırsat verilmemiştir. Günümüzde de hadis-sünnet mevzuunu müstakil olarak ele alan ve sünnetin korunmuşluğuna yönelik Batı menşeli bu iddiaların cevaplandırılması ve oluşturulmak istenen tereddütlerin çürütülmesine dair pek çok eser telif edilmiştir.
Sünnetin Gölgesinde, 2015
İLMİN VE ÂLİMİN SAYGINLIĞI / THE DIGNITY OF SCIENCE AND SCHOLAR …Dünden bugüne Hak ile batılın, ... more İLMİN VE ÂLİMİN SAYGINLIĞI / THE DIGNITY OF SCIENCE AND SCHOLAR
…Dünden bugüne Hak ile batılın, doğru ile yanlışın kol gezdiği ortamlarda ilim insanlarının hadiseleri doğru okuyan mahrutî bakışlarına ne kadar da ihtiyaç vardır. Asr-ı saadetten günümüze kadar bütünüyle medeniyet tarihimizde, alim şahsiyetler her daim saygı ve hürmet görmüşlerdir. İslamî değerleri kendilerine referans edinen Emevîler, Abbâsîler, Selçuklular ve Osmanlılar gibi tarihte kalıcı izler bırakmış Müslüman milletler ve başındaki hükümdarlar onları hep baş tacı etmişler ve onlara danışmadan, onların kanaatlerini dikkate almadan bir işe kalkışmamışlardır. Bununla birlikte Hakka tercüman olmaktan başka bir düşüncesi ve beklentisi olmayan ilim ve fazilet abidesi şahsiyetlere ne kadar tahammülsüz ve akla ziyan bir tavır sergilenmiştir. Her şeye rağmen bu devasa kâmetler kendi üsluplarını hiç bozmamış, kendilerine taş atanlara onları hayrette bırakacak ölçüde sinelerini açmışlar, muhteşem bir vicdan genişliğiyle mukabelede bulunmuşlardır. İyilikleri hep iyiliklerle alkışlamışlar, inanmış gönüllere karşı mürüvvetli, inançsızlara karşı da hep kavl-i leyyin üslubu sergilemişlerdir. Ve etraflarına gönlü her daim Hakk’a açık bir insan olmayı tavsiye etmişlerdir.
Sünnetin Gölgesinde, İstanbul, 2015
ASR-I SADETTE MEDİNE TOPLUMU / MEDINA COMMUNITY IN ASR AL-SAADAH …Resulü Ekrem (sas), yaklaşık ç... more ASR-I SADETTE MEDİNE TOPLUMU / MEDINA COMMUNITY IN ASR AL-SAADAH
…Resulü Ekrem (sas), yaklaşık çeyrek asırlık risalet hayatı boyunca farklı inanç, kültür ve sosyal sınıflara mensup insanlarla birlikte yaşamış; onların kültürleri, gelenekleri ve inançlarını tanıma fırsatı bulmuş; bu buluşma sonrasında da bazen onların tavırlarını tasvip etmiş, bazen tenkit etmiş, bazen onlarla mücadele etmiş ve bazen de istemediği hâlde savaşmak zorunda kalmıştır. Bu tavırlar, gelişen hâdiselerin ve yaşanan gelişmelerin akabinde ortaya çıkmıştır. Şüphesiz Hz. Peygamber’in (sas) bu vetirede izlemiş olduğu yol, Kur’ân’ın beşerî ve içtimaî münasebetlerde öngördüğü hakkı, adaleti, insanlık haysiyetini, ahlâkîliği ve faziletliliği esas alan yüce ve evrensel bir yoldur. Keza Allah Resulü (sas), insanın doğuştan kazanmış olduğu “haklara saygı” ilkesine de riayet etmiş ve herhangi bir ayrım gözetmeksizin onların korunmasına titizlik göstermiştir. “Din ve vicdan hürriyeti hakkı” da O’nun (sas) rehberliği sayesinde temel bir hak olarak saygınlık kazanmıştır. Bu sayede gayrimüslimlere, İslâm topraklarında inanç ve ibadetlerinin gereğini yerine getirebilecekleri tam bir serbestiyet ortamı sağlanmıştır.
Sünnetin Gölgesinde, 2015
EBÛ HÜREYRE VE HADİS RİVAYETİ / ABU HURAIRAH AND HADITH NARRATIVE ...Hadis ilmine az çok vukufu o... more EBÛ HÜREYRE VE HADİS RİVAYETİ / ABU HURAIRAH AND HADITH NARRATIVE ...Hadis ilmine az çok vukufu olan hemen herkes bilir ki, sahabe içerisinde Hz. Ebû Hüreyre (ra), hadis rivayeti konusunda müstesna bir yere sahiptir. Ebû Hüreyre, hicri 7. yılda Medine'ye gelip Peygamber'in (sas) sohbetiyle müşerref olduktan sonra, Mescid-i Nebevî'nin bir kenarında ilim ve irfanla meşgul olan Ashab-ı Suffa'ya katılmış ve Allah Resûlü'nün (sas) yanından bir an olsun ayrılmamıştır. Allah Resûlü'nün (sas), ‘gökteki yıldızlar’ diye vasıflandırdığı o kutlu sahabe nesli içerisinde, hadiste önemli konuma sahip olması dolayısıyla Ebû Hüreyre'nin (ra) hususi bir yeri vardır. Resûlüllah’a (sas) olan bağlılığı ve hizmet aşkını, ömrünü hadis ilmine adamasıyla göstermiştir. O, hayatını ortaya koyduğu bu hizmet anlayışıyla, ilimle uğraşan günümüz insanlarına da gökteki yıldız misali kılavuzluk etmiştir. İlim uğruna gecesini gündüzüne katmış, sıkıntı ve zorluklara sabırla tahammül göstermiştir. O, bu samimi gayretiyle Allah Resûlü'nün (sas) hususi teveccühüne ve duasına mazhar olmuş ve bu sayede unutulmayacak derya gibi bir ilme kavuşmuştur.
Sünnetin Gölgesinde, İstanbul, 2015
MEHDİ HADİSLERİ VE SIHHAT DURUMU / MAHDI HADITHS AND ITS AUTHENTICITY STATUS ....Son dönemlerde b... more MEHDİ HADİSLERİ VE SIHHAT DURUMU / MAHDI HADITHS AND ITS AUTHENTICITY STATUS ....Son dönemlerde bazı çevrelerce aralarında hiçbir ayrım yapılmaksızın, muteber hadis kaynaklarında yer alan mehdi hadislerine yönelik, tümüyle asılsız olduğu şeklindeki yaklaşım tarzı gerçeği yansıtmamaktadır. Zira öyle anlaşılıyor ki bu hadisler, en erken telif edilen hadis kaynaklarımızda güvenilir tariklerle rivayet edilmiştir. Klasik hadis tenkit usulüne göre seneddeki râvilerin güvenilirliği ve isnadın muttasıl olup olmaması yönüyle değerlendirildiğinde, sahih ve muteber tariklere (rivayet yollarına) sahip olduğu görülmektedir. Bu tür hadisler içerisinde sahih olanlarının da bulunduğuna itibar etmeksizin, mehdî anlayışını kendi manevi dinamik-lerinde aramak yerine, farklı din ve kültürlerden etkileşime bağlamak veya çeşitli dini, siyasi ve sosyal bazı saiklerin neticesi olarak yorumlamak, kendi mânâ köklerimize karşı bir tür yabancılaşma temayülüdür.
Sünnetin Gölgesinde, İstanbul, 2015
Hadis ilminin altın çağı olarak nitelendirilen hicri 3. asır, pek çok alimin yetişmesine ve birbi... more Hadis ilminin altın çağı olarak nitelendirilen hicri 3. asır, pek çok alimin yetişmesine ve birbirinden güzide eserlerin telif edilmesine beşiklik etmiştir. İmam Buharî ve Müslim başta olmak üzere, İmam İbn Mâce gibi otorite şahsiyetler, hadis ilminin gelişmesi ve bu sahada abidevi eserlerin teşekkül etmesine vesile olmuşlardır. İmam İbn Mâce de hadis, tefsir ve tarih alanlarında eserler telif etmiş, ancak hadis ilmine dair yazdığı Sünen adlı eseri Kütübü Sitte (Altı SahihHadis Kitabı) arasına girecek kadar itimada şayan olmuştur. Sünen tarzında telif edilen en belli başlı eserler-den biri olma özelliğini taşıyan bu eser, tertibindeki hoşluk ve güzelliği, tekrarların olmayışı ve kısalığı gibi özellikleriyle bu sahanın alimleri tarafından takdir edilmiştir. İbn Mâce’nin bu eseri üzerinde tedkik ve tenkitleri bulunan bazı alimler, ancak sahasının uzmanlarınca değerlendirilebilecek bazı eleştiri noktalarının bulunduğunu da ifade etmişlerdir. Hadis usulü kaidelerine göre yapılan bu değerlendirmeler göstermektedir ki, bu gibi eserlerden istifade ederken eserin hususiyetlerinin bilinmesi, bu eserleri açık-layıcı mahiyette yazılan kaynaklardan azami ölçüde faydalanılması ve buna göre değerlendirme yapılması bir zarurettir. Bu sebeple, İmam İbn Mace’nin bu kıymetli eseri de okunurken, eser üzerinde çalışmaları bulunan İmam Bûsırî’nin kanaatleri de dikkate alınarak alana vakıf, liyakatli kimselerce okunup değerlendirilmesi ilmîliğin bir gereğidir.
Sünnetin Gölgesinde, İstanbul, 2015
İbrahim (as): Kullukta Örnek Bir Resul / Prophet Ibrahim (Pbuh): an Example Prophet in Worship ..... more İbrahim (as): Kullukta Örnek Bir Resul / Prophet Ibrahim (Pbuh): an Example Prophet in Worship
...Kur’an’ın Efendimizin (sas) eşsiz bir model oluşundan bahsederken zikrettiği “üsve” tabiri lügatte, ‘bir kimsenin bir başkasına tâbi olurken içinde bulunduğu durum ve keyfiyeti’ olarak tarif edilmektedir. Bir başka ifadeyle, ‘üsve’, bir kimsenin hasletlerinin bir başkasınınkine benzemesi, hal ve hareketlerinde ona uyması, hoşlandı şeylerden hoşlanıp hoşlanmadığı şeylerden kaçınması halidir. Fıtrat itibariyle insan, kendisinden daha üstün vasıflara sa-hip insanları örnek edinme temayülünde bir varlıktır. Bu münasebetle Yüce Allah insanoğluna, iktida edeceği, yaşantısını rehber edineceği üstün vasıflarla donatılmış peygamberleri eşsiz modeller olarak göndermiştir. Kur’an’da Efendimiz (sas) ile birlikte İbrahim (as) da pek çok hususta örnek alınması gereken bir model olarak takdim edilmiştir. İbrahim (as), her peygamberde olması gereken vasıfların yanı sıra, sadece kendisine mahsus bazı özellik-leri dolayısıyla müminler için hususi bir model olarak tavsif edilmiştir.
TDV İslam Ansiklopedisi, 2012
Sünnetin Gölgesinde, İstanbul, 2015
CHILD EDUCATION IN THE LIGHT OF HADITHS / ... Günümüzde çocuk eğitimine dair yapılan ilmî a... more CHILD EDUCATION IN THE LIGHT OF HADITHS / ...
Günümüzde çocuk eğitimine dair yapılan ilmî araştırmalar gösteriyor ki, çocuk eğitimi ve terbiyesi çocuğun doğumuyla başlaması gereken bir süreçtir. Bu makalede Peygamber (as)ın çocuk terbiyesi hakkındaki tavsiyeleri ele alınmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, küçük yaşlarda sevgi ve şefkate büyük ihtiyaç duyan yavruların sevgi ve şefkat timsali ebeveynler tarafından muhabbetle kucaklanması, sevgiden yoksun bırakılmaması çocuk terbiyesinin önemli esaslarındandır. Bununla birlikte ölçüsüz ve dengesiz bir sevginin zamanla çocuğun şımarmasına ve laubalileşmesine sebep olacağından, şefkat-ciddiyet dengesinin korunması ve bu hususta dengeli olunması önemli bir husustur. Çocukları hayata hazırlamak ve şahsiyetlerinin gelişmesine yardımcı olmak maksadıyla, onlara değer verip ilgilenmek, onların seviyelerine uygun espriler yapmak, ‘yavrum, evlâdım, çocuğum’ diye hitap ederek gönüllerini almak, herhangi bir suç işlediklerinde cezalandırmadan önce kendilerini ifade etmelerine fırsat verip dinlemek, yaşlarına uygun görevler vererek sorumluluk sahibi olmalarına, özgüven kazanmalarına yardımcı olmak gibi hususlar da hadis-i şeriflerde öngörülen tavır ve davranışlardır. Çocuk terbiyesinde en önemli hususlardan biri de onların kendi öz kültürümüzü ve manevi değerlerimizi, en güzel yöntemlerle öğrenmelerini ve iyice kavramalarını sağlamaktır. Onlara, dinî ve millî değerleri en tesirli biçimde aktarmanın ve kavratmanın yolu, bu değerleri bizzat yaşayarak göstermek ve güzel örneklik etmektir.
Islamic Economics, Routledge, 2018
Poverty in Islam: According to Osman Guner, in an essay on “Poverty in Traditional Islamic Though... more Poverty in Islam:
According to Osman Guner, in an essay on “Poverty in Traditional Islamic Thought: Is It Virtue or Captivity?”, the Islamic words for poverty occur in the Qu’ran twelve times. Two of those times refer to spiritual poverty, meaning human finitude and humans’ absolute need for Allah; the other ten refer to material poverty and how Muslims should help them. Additionally, in the Sufi tradition of Islam, the giving up of property and goods is an essential aspect of emphasizing one’s utter dependence on Allah.
For most Muslims, however, there is nothing wrong with acquiring material goods, and material well being is seen as an imperative. Nevertheless, greed and oppression are considered unlawful and poverty is considered a social anomaly that should be changed. The poor are looked upon with favor both in this world and the next: “While the food of the poor will be delicious, the food of the rich will not be....Allah certainly gives the deliciousness of the food of the rich to that of the poor....The superiority of the poor over the rich will continue in the Hereafter too....the poor of your community enter the Paradise five hundred years before the rich.”
https://deepjourneys.net/essays/poverty-2/
Sünnet Sosyolojisi, Eski&Yeni Yayınları, 2013
AN OVERVIEW OF SOCIAL PROBLEMS IN THE SUNNAH AXIS: SEEKING SOLUTIONS TO THE PROBLEM OF POVERTY ..... more AN OVERVIEW OF SOCIAL PROBLEMS IN THE SUNNAH AXIS: SEEKING SOLUTIONS TO THE PROBLEM OF POVERTY
...2001 yılı 11 Eylül olayları ve en son Avrupa’daki finansal krizler, aslı itibarıyla paradigmal bir iflasa işaret etmektedirler. Batı dünyasının (Baudrillard gibi birçok önemli Batılı düşünürün de farkına vardığı gibi) krizi paradigmaldır ve aynı perspektifle bakmaya devam edildiği sürece krizin derinleşeceğini görmek hiç de zor değildir. Batı düşüncesinin artık dünyaya yeni bir önerisi kalmamıştır. Fakat buna karşılık İslam dünyasının öncelikle düşünsel ve ilmi alandan başlayarak dünyaya yeni öneriler sunmasının tam zamanıdır.Bu kitap, öncelikle Batı dünyasının kavram ve perspektifleriyle İslam dünyasına yaklaşma tarzına karşı; bizim perspektifimiz ve kavramlarımızla dünyayı ve olayları okumanın işaretlerini vermesi bakımından önemlidir. Böylece yeni bir Allah, insan ve evren algısı ile önemli değişim taleplerinin ve hatta dünyanın yaşadığı sosyal, ekonomik, siyasal ve bilimsel krize yeni önerilerin ortaya çıkması söz konusu olacaktır.
Uluslararası Bedrüddin el-Ayni Sempozyumu ve II. Hadis İhtisas Toplantısı, Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2015
THE DISCUSSION ON THE PAPER OF “THE PLACE OF AYNI IN THE RICAL CRITICISM AND LITERATURE IN THE CO... more THE DISCUSSION ON THE PAPER OF “THE PLACE OF AYNI IN THE RICAL CRITICISM AND LITERATURE IN THE CONTEXT OF HIS WORK NAMED AS "MEGÂNI L AHYÂR FÎ ŞERHI ESÂMÎ RICÂLI MEÂNI L ÂSÂR”
INTERNATIONAL BEDRUDDIN el-AYNI SYMPOSIUM AND II. C00RDINATION MEETING DEPARTMENT OF HADITH
Anadolu'nun İslamlaşma Sürecinde Dâru'l-Hadisler Sempozyumu, Çankırı, 2012
THE DISCUSSION ON THE PAPER OF "CONTRIBUTION OF EDIRNE DARU'L-HADITH TO THE STUDIES ON SPREADING ... more THE DISCUSSION ON THE PAPER OF "CONTRIBUTION OF EDIRNE DARU'L-HADITH TO THE STUDIES ON SPREADING HADITH EDUCATION AND CULTURE IN ANATOLIA AND TRAKYA REGION"
Günümüzde Sünnetin Anlaşılması Sempozyumu, Kurav Yayınları, Bursa, 2004
THE DISCUSSION ON THE PAPER OF “INFLUENCE ON UNDERSTANDING SUNNAH OF THE FIQH'S PERSPECTIVE” SYMP... more THE DISCUSSION ON THE PAPER OF “INFLUENCE ON UNDERSTANDING SUNNAH OF THE FIQH'S PERSPECTIVE”
SYMPOSIUM ON UNDERSTANDING OF SUNNAH TODAY
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, 2005
THE PROBLEM OF APOSTASY: THE DIMENSION OF SOCIAL CHANGE AND THREATS / YUSUF AL-KARADAVÎ
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, 2004
KA'B AL-AKHBAR AND ISRA'ILIYYAT / MUHAMMAD ZAHİD AL-KEVSERÎ
Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1992
ON THE QURAN RESEARCH / RUDI PARET
Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1993
THE RIGHTS GRANTED TO NON-MUSLIMS IN ISLAM / ABU'L-ALA EL-MAVDÛDÎ
ŞÜKÜR: YÜCE YARATICI’YA MİNNETTARLIK BORCUMUZ / GRATITUDE: OUR DEBT OF GRATITUDE TO THE ALMIGHTY CREATOR, 2022
Şükretmek, bir kulluk bilincidir ve şükreden kul, varlığı ve yaratılış gayesini Allah (cc) adına ... more Şükretmek, bir kulluk bilincidir ve şükreden kul, varlığı ve yaratılış gayesini Allah (cc) adına doğru okuyan insandır. O, sahip olduğu her şeyi, görünür-görünmez bütün nimetleri Allah’tan (cc) bilir, O’nun bir lütfu ve ihsanı olarak görür. Hayatın bir imtihan olduğu bilinciyle sahip olduğu nimetlerin şükrünü ifa edebilmek için gayret eder. Şöyle ki, ilim sahibi ise hem ilmiyle amil olarak yaşar hem de ilmini insanlığın hakkı-hakikati kavraması için yaymaya çalışır. Mal sahibi ise, malını helal yoldan kazanıp meşru yolda harcamanın gayreti içinde olur. Ruh ve beden sağlığı yerinde ise, gücünü ve iradesini Allah’a (cc) kullukta, ibadetlerin hakkınca ifasında ve helal-haram sınırlarına riayet ederek kullanmaya çalışır. O bilir ki, her nimet kendi cinsinden şükrü gerektirir.
İnsan, şükür erdemini ancak kendi iradesinin hakkını vererek ve Allah'ın (cc) yardım ve inayetini dileyerek elde edebilir. Allah (cc) dilemedikçe hiç kimse hiçbir şeye ve hiçbir muvaffakiyete nail olamaz. Şükreden bir kul olabilmek de ancak Allah'ın (cc) lütfu ve ihsanı sayesinde mümkündür. Birbirine yakın iki kavram olan hamd ile şükür arasında doğrudan bir ilişki vardır. Şöyle ki, şükre göre hamd daha kapsamlıdır. Şükür, Allah'ın (cc) verdiği nimetlere teşekkür manası taşırken, hamd ise her halükârda Allah'ın (cc) yüceliğini ve kadrinin büyüklüğünü övğü ile anlamaktır...
Gratitude is a consciousness of servitude and a grateful servant is a person who correctly reads the existence and the purpose of creation on behalf of Allah (swt). He knows that everything he has, all the visible and invisible blessings are from Allah (swt) and sees them as a favour and bestowal from Him. With the awareness that life is a test, he endeavours to be grateful for the blessings he has. That is to say, if he is the owner of knowledge, he both lives with his knowledge and tries to spread his knowledge so that humanity can comprehend the right-truth. If he is the owner of wealth, he endeavours to earn his wealth in a halal way and spend it in a legitimate way. If he is in good mental and physical health, he tries to use his strength and willpower in worshipping Allah (swt), in the proper performance of worships and by respecting the limits of halal and haram. He knows that every blessing requires gratitude in its own way.
Man can achieve the virtue of gratitude only by doing justice to his own will and wishing for the help and favour of Allah (swt). Unless Allah (swt) wills, no one can achieve anything and no success. Being a grateful servant is only possible through the grace and favour of Allah (swt). There is a direct relationship between praise and gratitude, which are two concepts close to each other. That is to say, praise is more comprehensive than gratitude. While gratitude means thanking Allah (swt) for the blessings He (swt) has given, praise is to understand the greatness of Allah (swt) and the greatness of His honour with praise in any case…
İMTİHAN: İNSANIN VAROLUŞ SIRRINI KAVRAMAK / THE EXAMINATION: COMPREHENDING THE SECRET OF HUMAN EXISTENCE, 2020
İmtihan, hiç şüphesiz hayatımızın en yalın gerçeğidir. Allah Teâlâ, sırf denemek için maddi-manev... more İmtihan, hiç şüphesiz hayatımızın en yalın gerçeğidir. Allah Teâlâ, sırf denemek için maddi-manevi nice nimetler bahşetmiştir insanoğluna. Akıl, zekâ, bilgi, yetenek, düşünce, mal, mülk, ma-kam, mevki, şan, şöhret, eş, evlat, vücut, ahlak, güzellik gibi akla gelebilecek hemen her konuda insanları farklı farklı yarattığı gibi, kimine bol bol nimet bahşedilirken, kimine de daha kısıtlı ihsanlar-da bulunulmuştur. İşte her insan, Resulü Ekrem’in (sas) buyurduğu gibi tüm bu nimetlerle mutlaka denenmektedir: “Her insan, ailesi, malı, nefsi, evladı ve komşularıyla (her daim) imtihan olur...”
İmtihan söz konusu olduğunda, Kuran ve Sünnet’te en çok öne çıkan kavram hiç şüphesiz “Fitne” kavramıdır. Fitne, “sınama, deneme, maddi-manevi sıkıntı, üzüntü, bela ve felaketle imtihan olma” manasına gelir. Zorlu bir imtihan olması itibariyle fitne, her zaman bir risk ve tehlike taşır. Bu yönüyle fitne, inanma iradesini güçlendirme, ahlaki bakımdan arınma, imanlı ve erdemli bir hayat sürme konusunda ferdin ve toplumun maddi- manevi gelişimine katkı sağlayan bir imtihan ve deneme yoludur.
Hak Teâlâ neyi nasıl yaptıklarını denemek için önce insanı yaratmış, böylelikle onları yani nimetler bahşederek bollukla ya da zorluklara maruz kalarak yoklukla imtihan etmiştir. Kur’an'da bu hakikat ifade edilirken, “Her canlı (mutlaka) ölümü tadacaktır. Sizi hayırla da şerle de (bollukla da darlıkla da) deneyip imtihan ede-riz...” diye buyrulmuş, dolayısıyla nimetin değerini bilip şükre-den ve kulluk yükümlülüğünü yerine getirenler ile sıkıntılar karşı-sında sabır ve metanet gösterip sebat edenler bu imtihanı kazanmış olacaklardır. İnsanların imtihan edilmelerinin sebeb-i hikmeti ise, ayet-i kerimelerde de beyan edildiği üzere, Allah'ın (cc), kulları içerisinde hangilerinin hayatın gerçeklerini keşfedip daha güzel tutum ve davranışlar ortaya koyacaklarının denenmesidir. Bu se-beple, Allah (cc) insan için hayatı ve ölümü yaratmış, yeryüzünde-ki her şeyi, malı mülkü, serveti ve evlad-ü iyali dünyanın bir süsü olarak yaratıp cazip kılmıştır...
SABIR: HAYATI AYDINLATAN BİR KUTLU İKSİR / PATIENCE: A BLESSED ELIXIR THAT BRIGHTENS LIFE, 2020
Sabır nedir, insan sabırlı olmaya ne kadar muhtaçtır? Sabırlı insan neyi kazanmış, sabırsız neyi ... more Sabır nedir, insan sabırlı olmaya ne kadar muhtaçtır? Sabırlı insan neyi kazanmış, sabırsız neyi kay-betmiştir? “Sabır ziyadır, aydınlatır” buyuran kutlu Nebi (as), bu sözüyle insanın hangi yönüne ışık tutmuştur? “Öldürmeyen acılar oldurur” bu sözleri, acılara katlanma konusunda bir teselli avunu-su olarak mı görülmelidir? Doğrusu, acele ve tezcanlılık hamuruyla yoğrulmuş insan oğlunun, sabırla bu hususiyetini ne ölçüde den-geleyebilmesi mümkündür?… Bu gibi sorular, öteden beri zihinleri hep meşgul edip durmaktadır. Bu makalede Kur'an ayetleri ışığında bu sorulara cevaplar bulmaya çalışacağız..
Öncelikle sabır, hayatın gerçekleriyle yüzleşe bilmektir, insanın sıkıntılardan, dertlerden, kederlerden, zorluklardan, acılardan, musibetlerden yoksun bir hayat süremeyeceği gerçeğini kavramasıdır. “Dertli kaşif olur” diye bir bilgenin tanımıyla, dertsiz ve sıkıntısız bir hayatın özlemi ile yaşamak değil, zorluklara göğüs görmenin, yılmadan mücadele etmenin nice kutlu doğumlara sebep olduğu bilinciyle yaşamaktır sabır…
Gerçekten sabır, insanı ve hayatı büsbütün kuşatan her karesine, her kesitine rengini, tonunu, desenini veren baskın bir hususiyettir. Bu yönüyle insan hayatının her kesitinde, her halükarda sabrın izlerine rastlamak mümkündür. Hatta insanın sabırdan yoksun hiçbir anı, hiçbir eylemi yoktur desek yeridir. Şöyle ki insan hem iç derinliği ve dış alemi, hem de kulluk yaşantısı itibari ile sabra ve sabrın aydınlığına pek muhtaçtır. Sabırsız insan, ne içedönük ne de dışa yönelik hayatını inşa edip mamur hale getirebil-me gücüne sahiptir. Kulluk yaşantısını da hakkınca ifa edebilmesi mümkün değildir.
www.researchgate.net, 2018
İstiâze, Allah’ın himayesine sığınma, korunma ve güvenli bir sığınağa iltica etme isteği olarak t... more İstiâze, Allah’ın himayesine sığınma, korunma ve güvenli bir sığınağa iltica etme isteği olarak tanımlanır. Dua dua yalvarıp Allah’ın (cc) koruması altına girmek, O’nun himayesine sığınmak tam bir ibadettir. Dolayısıyla istiâze, Rabbe iltica etmenin, O’na yakınlaşmanın farklı boyutudur. Âdem (as)’ın yaratılmasıyla başlayıp şeytanın apaçık düşmanlığıyla devam eden insanoğlunun kadim serüveni, dünya hayatında yaşadığı zorlu imtihanlarla çepeçevre kuşatılmıştır. İnsan, bu en yaman ve en azılı düşmanı olan şeytana ve tuzaklarına karşı her an teyakkuzda bulunmalıdır. Allah (cc) dilemedikçe şeytan ve avenelerinin müminler üzerinde hâkimiyet kurabilmesi imkânsızdır. Dolayısıyla kul, her zaman Rabbinin korumasına muhtaçtır. Öteden beri bütün peygamberler de Allah’ın (cc) himayesine sığınmışlardır. Efendimiz (sas) de her fırsatta istiâzede bulunmuş, imanı kaybetmemek, münafıklığa düşmemek, Allah’ın gazabına ve azabına uğramamak, zorda kalıp çaresiz duruma düşmemek, fakirlik, kıtlık ve zillet hali yaşamamak, günaha girmemek, borç yükü altında kalmamak, gözün, kulağın, dilin, dudağın şerrinden korunmak, doğru yoldan sapmamak, zulmetmemek ve cahilliğe düşmemek için Allah’ın (cc) himayesine sığınmış ve bu tavrıyla ümmetine ve insanlığa kılavuzluk etmiştir.
www.researchgate.net, 2018
İstiğfar, Yüce Yaratıcıdan af dilemek, mağfiret talebinde bulunmaktır. Bir başka ifadeyle, her şe... more İstiğfar, Yüce Yaratıcıdan af dilemek, mağfiret talebinde bulunmaktır. Bir başka ifadeyle, her şeyin sahibi, zerreden kürreye her şeye hâkim olan Allah’a (cc) karşı yapılan isyandan, saygısızlıktan ve cürümden dolayı özür dilemektir. Dolayısıyla tövbe ve istiğfâr, Allah’ın (cc) mümin kullarından yapmalarını istediği bir kulluk görevidir, bir ibadettir. İnsanoğlu, yaratılış itibariyle hem hata ve günah işleyebilme, hem de takvalı ve erdemli olabilme istidadına sahip bir varlıktır. Kul, günaha meylederek haddi aşması durumunda tövbe ve istiğfâr ederek tekrar kul olduğunun farkına varabilir. Bu sebeple Allah Teâlâ kullarını her daim bağışlanma dileğinde bulunmaya ve günün en faziletli (seher) vakitlerinde Rablerine yönelip mağfiret dilemeye çağırmıştır. Resûlüllah (sas) de hem kendisi sürekli istiğfârda bulunmuş, hem de ashabına ve ümmetine nasıl bağışlanma dileyeceklerini göstermiştir, tıpkı seyyidü’l-istiğfârda olduğu gibi. İstiğfarda bulunmak bir kul için çok ehemmiyetlidir, çünkü onunla hayatın keder ve sıkıntılarından kurtulmak ve aynı zamanda hiç beklenmedik bir anda ilahî lütuflara nail olmak mukadderdir. Dolayısıyla insanlar, Rablerinden bağışlanma dileğinde bulunmaya muhtaçtırlar. Önceki toplumlara gönderilmiş bütün peygamberler de kavimlerini istiğfârda bulunmaya davet etmişlerdir. Bu hususta ilk olarak Hz. Âdem (as) istiğfâr kapısını açmış ve bütün insanlığa öncülük etmiştir.
www.researchgate.net, 2017
TEVEKKÜL NEDİR, NASIL ANLAŞILMALIDIR? Tevekkül, dinî terminolojide, ‘meşru bir maksada erişebilme... more TEVEKKÜL NEDİR, NASIL ANLAŞILMALIDIR?
Tevekkül, dinî terminolojide, ‘meşru bir maksada erişebilmek için gerekli tüm çabayı sarf ettikten sonra Allah’a güvenip dayanmak ve neticeyi O’na havale etmek demektir.’ Tevekkül eden kimseye “mütevekkil”, güvenip dayanılan Zata ise “vekil” denir.
Hakiki tevekkülde, her şeyi görüp gözeten, her şeyden haberdar olan yüce Allah’a (cc) karşı tam bir güven duyup teslim olmak esastır. Bu teslimiyette kulun yapması gereken şey, iradenin hakkını vererek yerine getirilmesi gereken her türlü tedbiri almak ve sebepler dairesince yapılması gerekenleri tastamam yapmaktır. Çünkü Allah (cc), kulun iradesi çerçevesince gösterdiği gayret ve çabasına büyük ehemmiyet vermektedir. Buna göre hakiki bir tevekkül, önce tedbir ve tevessülün hakkını vermeyi, akabinde Allah’a tam bir teslimiyet göstermeyi ve bununla birlikte O’na güvenip dayanmayı gerektirir. Mütevekkil insan, her işin eninde sonunda Allah’a (cc) döneceğini ve O’nun buyruğuna tabi olduğunu bilir.
www.researchgate.net, 2017
ZULÜM NEDİR? ZALİM KİME DENİR? / WHAT IS THE PERSECUTION? WHO IS CALLED CRUEL? ....Zulüm, adalets... more ZULÜM NEDİR? ZALİM KİME DENİR? / WHAT IS THE PERSECUTION? WHO IS CALLED CRUEL? ....Zulüm, adaletsizlik, haksızlık ve zorbalık demektir. Adaletin zıttı bir kavramdır ve bir şeyi olması gerekenin dışına kaydırmak, haktan batıla meyletmek, bir kimsenin rızası olmadığı halde mülkü üzerinde tasarrufta bulunmaya kalkışmak, haddi aşmak gibi manalara gelir. Bu makalede zulüm kavramı, Kur’an ayetleri çerçevesinde biri itikadî, diğeri de ahlakî ve sosyal olmak üzere iki farklı anlam boyutuyla ele alınmaktadır. Zulüm kavramı hem itikadî hem de ahlakî ve sosyal boyutu itibariyle Kur’an’da en çok zikri geçen kavramlardan birisidir.
Özetle zulüm, insanların hem bugünü hem de geleceği adına tam bir karanlıktır. Yüce Allah zulmü kendi Zatına haram kıldığı gibi, kullarının zulme meyletmelerini de haram kılmıştır. Allah (cc) mutlak âdildir ne dünyada ne de ahirette hiçbir şekilde zulmetmez. Allah’a (cc) şirk koşmak, inkâr etmek, nimetlerine karşı nankörlük etmek en büyük zulümdür. Haddi aşmak, Allah’ın (cc) koyduğu sınırları (hududullahı) çiğnemek de zulümdür. İnsan haklarını ihlal etmek, zarar vermek, incitmek, baskı yapmak, hakaret etmek gibi suçlar da kul hakkına yönelik zulümdür. İnsanların canları, malları, ırz ve namusları dokunulmazdır, her türlü saldırıdan korunmuştur. Dokunulmaz olan bu hakları ihlal etmek zulümdür, bu haksızlıkları yapanlar da zalimdir. Zulme duyarsız kalmak ve tepki göstermemek ise, zulmün yaygınlaşmasına, toplumu büsbütün kuşatmasına davetiye çıkarmaktır. Allah (cc), hikmeti gereği zalime bir süre tanır, mühlet verir, ancak asla ihmal etmez. Vakit dolduğunda kıskıvrak yakalar ve hak ettiği cezayı verir. Haklının hakkının gasp edilmesine asla rıza göstermez.
/www.researchgate.net, 2017
ADALET NEDİR, TOPLUMU NASIL İNŞA EDER? / WHAT IS JUSTICE, HOW DOES IT BUILD SOCIETY? ….Adâlet kav... more ADALET NEDİR, TOPLUMU NASIL İNŞA EDER? / WHAT IS JUSTICE, HOW DOES IT BUILD SOCIETY? ….Adâlet kavramı, ‘hakkaniyet ve eşitlik prensipleri gözetilerek her hak sahibine hakkının verilmesi, hakkın ikame edilmesi ve hakça bir dengenin kurulması manasına gelmektedir. Yüce Yaratıcı, dinin ikamesi için peygamber gönderirken, adalet ilkesinin mutlaka gözetilmesini emretmiştir. Buna istinaden insanlara bir taraftan kulluk vazifesi ve sorumluluklar yüklenirken, diğer taraftan da yaşama hakkı, iman ve ibadet hürriyeti, fikir ve ifade hürriyeti, mal-mülk edinme hakkı ve seyahat etme hürriyeti gibi haklar tanınmıştır. Bu hak ve hürriyetler, insana doğuştan kazandırılmış haklardır. Bu hakların belli kanunlar çerçevesinde güvence altına alınması ve ihlalinin önüne geçilmesi, ancak adalet ilkesinin ikame edilmesiyle mümkündür. Kısaca adalet, her hak sahibine hakkının verilmesi demektir.
Allah (cc) âdildir, adaletle hükmeder, kullarından da âdil davranmalarını ister. Kur’an da, tam bir adalet kitabıdır. Allah Teâla Kitab’ı ve mizanı, ilahi bir kanun olarak ölçü ve dengeyi indirmiştir ki, O’nun (cc) yarattığı hiçbir şeyde bir düzensizlik, bir ölçüsüzlük olmasın. Dahası insanlar arasında hüküm verileceği zaman da tam manasıyla adalet ve hakkaniyet esaslarına riayet edilsin. Yönetici konumunda bulunan kimseler de topluma adalet dağıtan, hakkı-hukuku hâkim kılan âdil yöneticiler olsun. Ölçü ve tartıda hakkı gözeten, hile yapmayan, dürüst ve âdil insanlar bulunsun. İşte bütün bunlar Allah’ın buyrukları olarak tanınmalıdır ki, ötelerde adalet terazileri kurulup da hesap görülürken, vahye muhatap olmuş insan o gün bir hüsran yaşamasın…
www.researchgate.net, 2004
BİR DENGE VE İTİDAL DİNİ OLARAK İSLAM / ISLAM AS A BALANCE AND MODERATION RELIGION ….Denge veya i... more BİR DENGE VE İTİDAL DİNİ OLARAK İSLAM / ISLAM AS A BALANCE AND MODERATION RELIGION
….Denge veya itidal, iki aşırı tutum ve davranış arasındaki orta yol diye tanımlanır. İtidal, denge ve orta yol, İslam'ın en belirgin özelliklerinden biridir. Buna göre itidal, birbirine zıt ve karşıt iki taraf arasında biri diğerine galip gelmeyecek ve ağır basmayacak, biri diğerinin hakkına tecavüz etmeyecek şekilde dengeli olmak demektir. Nitekim madde ile mananın, fert ile toplumun, realite ile ideal olanın birbirinin sınırlarını aşmaması itidalli olmak diye bilinir. Bu makalede, İslam’ın getirdiği itidal ve denge unsurunun, hayatın her alanında, insanda ve tabiatta, âfakî ve enfüsî olanda, imanda, ibadette ve ahlakta, madde ve manada, sosyal, siyasal ve ekonomik hayatta nasıl bir ölçü getirdiği incelenmektedir.
Buna göre İslam dini muhataplarına, inançta, ibadette, ahlakta, iktisatta, siyasette, sosyal hayatta ve hâsılı dini ve dünyevi hayatın her alanında yaptıkları her işte, gösterdikleri her tavır ve davranışta dengeli ve itidalli olmalarını tavsiye etmiş, hiçbir konuda aşırılığa kaçmamaları, ifrat ve tefritten mutlaka kaçınmaları gerektiğini öğütlemiştir. İtidalin en ekmel (mükemmel) ve en doğru davranış şekli olduğunu vurgulayarak, orta yoldan sapma anlamına gelecek davranışların her ne konuda olursa olsun dindarca yani öngördüğü ideal yaşantıya uygun bir tutum olmayacağını açıkça ifade etmiştir.
www.researchgate.net, 1998
BİR DAVA ADAMI VE LİDER OLARAK HZ. MUHAMMED (SAS): BAŞARIYA ULAŞTIRAN FAKTÖRLER / THE PROPHET MUH... more BİR DAVA ADAMI VE LİDER OLARAK HZ. MUHAMMED (SAS): BAŞARIYA ULAŞTIRAN FAKTÖRLER / THE PROPHET MUHAMMAD (PBUH) AS AN IDEA MAN AND A LEADER: FACTORS THAT LEAD HIM TO SUCCESS
…. Allah’ın insanlığa rahmet olarak gönderdiği Hz. Muhammed (sas), bir dava adamı ve bir toplum önderinde bulunması gereken bütün meziyetleri kendisinde toplamıştır. O, hem bir bilge hem bir hakîm ve hem de söylediklerini hayatta aynen tatbik edebilme başarısını gösterebilmiş Allah’ın mümtaz bir Elçisidir (as). O aynı zamanda büyük bir devlet adamı, askerî bir lider, cihanşümul bir hukukçu, etik bir dehâ, yüce bir dinin maneviyat önderidir. Hayatın son derece zorlu ve karmaşık sorunlarından en küçük ayrıntılarına varıncaya kadar hiçbir sahayı ihmal etmemiştir. O (as), dinî ve dünyevî ayrımı yapmaksızın hayatın tüm yönlerini kuşatan ve tam denge kurabilen bir şahsiyettir. Sakin ve kendi halindeki bu insan, daha önce hiçbir siyasî konuyla ilgilenmediği halde bir anda öyle büyük bir devlet adamı, ıslahatçı ve siyasî lider oluvermişti ki, 23 yılda 1,2 milyon mil karelik Arabistan çölünün dağınık, kavgacı, cahil, dik kafalı ve kültürsüz kabilelerini günümüzde mevcut modern anlamda hiçbir ulaşım, iletişim ve haberleşme vasıtaları olmaksızın bir dine, bir medeniyete, bir kanuna ve bir yönetime bağlayıverdi; kısacası tümüyle onların dünya görüşlerini değiştiriverdi.
İşte bu saymakla bitmeyecek kadar köklü ve hayatın her yönünü kuşatıcı değişim, inkılap ve yenilikleri, doğruluk, dürüstlük ve sadelikten başka sermayesi olmayan bir insanın tek başına başarabilmesi nasıl mümkün oldu? O’nun (as) hayatında, düşüncelerinde ve dünya görüşünde kim neleri değiştirdi de böylesine büyük bir inkılap gerçekleşti? O’na (as) tüm bu imkansızları mümkün kılan formasyonu kim kazandırdı? Doğrusu, yüce Yaratıcının kâinat ve insanlık üzerindeki mutlak hakimiyetini dikkate almadan bu soruları cevaplayabilmek imkansızdır. Zira O (as) da bir insandı, ancak asla sıradan bir insan değil, bilakis bir insanın olabileceği kadar mükemmel bir insandı. O’nu bu mükemmelliklerle donatan, eğiten, yetiştiren, mukaddes bir görevle yükümlü kılan ve zorlu anlarda kendisine destek olup böylesine büyük bir başarıya ulaştıran Yüce Allah’ın bizzat Kendisidir. O’nun başarısını ancak bu şekilde izah etmek mümkündür… Bununla birlikte O’nu (as) bu kutlu davasında başarıya ulaştıran en temel hususiyetleri arasında, her şeye rağmen davasına bağlı, sadakatli ve samimi olması, büyük bir şecaat, yüreklilik ve cesaret sahibi olması, toplumda her kesimden insanla içiçe mütevazı, alçakgönüllü ve sade bir hayat yaşaması, tüm canlılara engin bir şefkat, merhamet ve müsamaha insanı olması, başkalarını kendisine tercih edebilecek kadar diğergam, îsâr ruhlu ve fedakar olması O’nun (as) en seçkin vasıfları olarak dikkat çekmektedir…
www.researchgate.net, 1999
HZ. MUHAMMED (SAS) VE İNSAN HAKLARI / PROPHET MUHAMMAD (PBUH) AND HUMAN RIGHTS …. ‘İnsan Hakları’... more HZ. MUHAMMED (SAS) VE İNSAN HAKLARI / PROPHET MUHAMMAD (PBUH) AND HUMAN RIGHTS …. ‘İnsan Hakları’ konusu yeryüzünde insanın varlığıyla kaim, oldukça önemli ve önemli olduğu kadar da derinlikli bir konudur. Bu konferansta, insanlığa rahmet olarak gönderilmiş Hz. Muhammed (as)'ın insan hakları konusundaki yaklaşımlarını ve bu konudaki eşsiz mücadelesini sergilemek istiyoruz. Bu konferansın ana hatlarını şu şekilde belirtmek mümkündür: Önce insan hakkı kavramı ne demektir, İslam’a göre insan haklarının temel dayanağı nedir ve ne zaman doğmuştur? Temel insan hakları nelerdir? Hz. Muhammed (as)'ın ve İslam'a henüz yeni girmiş olanların Mekke toplumunda maruz kaldıkları insanlık dışı uygulamalar, insan hakkı ihlalleri, Medine'de insan hakları adına gerçekleştirilen inkılabın temel dayanakları ve içerdiği esaslar, Medine toplumunda din ve vicdan özgürlüğünün güvencesi Medine sözleşmesi, evrensel insan haklarının temel referansı Veda Hutbesi... gibi konular ele alınmaktadır.
Peygamber (sas)’in getirdiği insan hak ve hürriyetleri temelde, hangi etnik kökene mensup olursa olsun, insanın saygın ve şerefli bir varlık olarak kabul edilmiş olması esasına dayanmaktadır. Bu açıdan bakıldığında İslamî prensipler, “Makâsıdu'ş-Şeria” (Dini Hükümlerin Temel Hedefleri) de denilen şu beş temel hedefi gerçekleştirmek için konulmuştur. Bunlar: 1) Can güvenliği 2) Mal güvenliği 3) Aklın korunması 4) Dinin korunması 5) Neslin korunmasıdır.
Konferansımızda “şahsî, manevî ve malî haklar” olmak üzere üç grupta ele aldığımız hak ve hürriyetlerin bu hedeflerle büyük ölçüde örtüştüğü görülmektedir. O halde insan haklarına saygılı bir toplumda bu beş temel hedefin mutlaka gerçekleştirilmesi gerekir. Aksi halde adı ne olursa olsun, hangi yönetim sistemi söz konusu olursa olsun, bu hedeflere ulaşılmadıkça o toplumda tam manasıyla insan haklarından söz etmek imkansızdır.
www.researchgate.net, 2008
İTİKADİ VE SOSYAL AÇIDAN RESULÜLLAH'IN EHL-İ KİTABA BAKIŞI / THE PROPHET MUHAMMAD'S VIEW OF 'THE ... more İTİKADİ VE SOSYAL AÇIDAN RESULÜLLAH'IN EHL-İ KİTABA BAKIŞI / THE PROPHET MUHAMMAD'S VIEW OF 'THE BOOK'S PEOPLE (AHL AL-KITAB)' IN RELIGIOUS AND SOCIAL ASPECTS
Bu araştırma, insanlığa rahmet olarak gönderilen İslam'ın son Elçisi Hz. Muhammed’in (as), itikadî ve sosyal açıdan Ehl-i Kitab'a bakışını, onlara karşı nasıl bir tavır takındığı konusunu ele almaktadır. Ehl-i Kitap toplumu, Peygamber’in (as) yaşadığı dönemde Arap Yarıması'nda ve özellikle Medine şehrinde oldukça önemli bir nüfus yoğunluğuna sahipti ve bu sebeple onlarla her alanda kayda değer ilişkileri olmuştur. Hz. Muhammed (as) daha Mekke döneminde müşriklerle mücadele ederken, Rum-Acem savaşında kitabî olan Rumların Acemlere galip gelmesini istemiş, müşriklerin putlarıyla dolu olmasına rağmen ibadetlerinde Kâbe’ye doğru yöneldiği halde Mescid-i Aksâ’yı da göz ardı etmemiş ve yine bazı sosyal konularda müşriklere muhalefet edip Ehl-i Kitaba muvafakat etmiştir.
Peygamber (as), onların uluhiyet peygamberlik ve kutsal kitaplar hakkındaki tevhidî inanca aykırı temel yanlışlıklarını tüm açıldığıyla dile getirmiştir. Buna göre, onların tarih boyunca çeşitli politeist (çoktanrılı) geleneklerden etkileşim sonucu aldıkları anlaşılan teslis, tecessüt ve Allah'a oğul isnadı gibi anlayışlar tevhide aykırı olduğu için reddedilmiştir. Peygamberlerden bazılarına karşı gösterilen aşırı tazim ve ulûhiyet isnadına varan iddialar ve bazılarına karşı da evrensel risalet anlayışının bütünlüğünü bozan inançsızlık düzeyindeki temel yaklaşımlar kesinlikle tevhid inancına aykırı görülmüştür. Ayrıca Ehl-i Kitapça kutsal sayılan Tevrat ve İncil gibi kitaplar gerek Kur'an gerekse Peygamber (as) tarafından vahiy kaynaklı olmaları itibariyle tasdik edilmiş, ancak zamanla bu kitaplarda oluşturulan tahrifatın da son derece önemli boyutlara ulaştığı vurgulanmıştır.
Resulüllah’ın (sas) sosyal yaşantısının özellikle Medine'ye hicretten sonra farklı bir boyut kazandığı görülür. Bu dönemde Yahudi, Hıristiyan ve müşrik Araplarla ilişkileri neticesinde, komşuluk, giyim-kuşam, yeme-içme, evlilik, hediyeleşme ve ticaret gibi çeşitli konularda bir takım sosyal normlar oluşmuştur. O (as), bu tür konularda genel olarak İslam'ın temel hükümlerine ters düşmeyecek şekilde onlarla ilişkiler kurmaktan kaçınmamıştır. Nitekim Allah Resûlü’nün Ehl-i Kitap bir kadınla evlilik yaptığı kesin olarak bilinmemekle birlikte, O'nun onayıyla ashaptan bazılarının onlarla evlenmesi, bunun ümmete bir ruhsat olduğunu göstermiştir. Aynı şekilde Peygamber (sas) onların yiyeceklerinden de yiyip içmiş, ancak bunların, Allah'ın helal ve haram kıldığı hususlara uygun olmasına dikkat ve özen göstermiştir. Diğer taraftan bu dönemde iktisadî alanda bağımsızlıktan ödün vermemek koşuluyla, uluslararası ticarî ilişkilerin geliştirilmesine de önem vermiştir…
https://www.researchgate.net/profile/Osman\_Guener3/publications, 2014
'FITRAT' HADİSİ VE İNSANIN MAHİYETİ / 'GENESIS (FITRAH)' HADITH AND NATURE OF HUMAN ...Allah Teâ... more 'FITRAT' HADİSİ VE İNSANIN MAHİYETİ / 'GENESIS (FITRAH)' HADITH AND NATURE OF HUMAN
...Allah Teâlâ, maddî ve manevi açıdan en mükemmel surette yarattığı insana, daha doğuştan hak ve hakikati tanıyabilecek bir fıtrat bahşetmiştir. Bu fıtrat, bozulmadığı, tahrip edilmediği, yanlış bir yönlendirme olmadığı takdirde, kişiyi hakka ve hakikate ulaştıracak bir cevherdir. Hakkı tanıyabilme istidadı da diyebileceğimiz bu nezih fıtrat, doğru bir eğitim, iyi bir terbiye ve düzgün bir çevre ile insanı rıza ufkuna doğru terakki ettirecektir. Bu seferde, insana fıtraten kazandırılmış olan irade, his, vicdan, kalp ve nefis gibi hasseler refakat etmektedir. İradenin hakkı verildiğinde, vicdanın sesine kulak kesildiğinde, nefsanî duygulardan arınarak kalbî derinleşme sağlandığında, insan, mahiyetinde saklı bulunan hakiki değerlerin farkına varacaktır. Bu değerli farkındalığı yaşamak, irade insanının bitmek tükenmek bilmeyen büyük bir azim ve kararlılıkla iyi ve güzel olan amellere yönelmesiyle mümkün olacaktır.
https://www.researchgate.net/profile/Osman\_Guener3/publications, 2019
KUR'AN-SÜNNET İLİŞKİSİNİ DOĞRU OKUMAK: ‘KUR'AN İSLAMI’ SÖYLEMİNİN TARİHSEL ARKAPLANI / READING TH... more KUR'AN-SÜNNET İLİŞKİSİNİ DOĞRU OKUMAK: ‘KUR'AN İSLAMI’ SÖYLEMİNİN TARİHSEL ARKAPLANI / READING THE QURAN-SUNNAH RELATIONSHIP CORRECTLY: HISTORICAL BACKGROUND OF THE DISCOURSE ‘QUR'ANIC ISLAM'...Sünnet ve hadisin dindeki yeri ve konumu hakkında öteden beri bazı farklı iddia ve kanaatler dile getirilmiştir. Sünnetin dinde delil oluşu, tarihte Ezarika gibi marjinal bazı gruplar tarafından reddedilse bile İslam ümmeti ittifakla Sünnetin hücciyetini kabul etmiştir. Ancak XIX. asra gelindiğinde önce Hind alt kıtasında sonra da Mısır'da sün-netin dindeki konumu hakkında bazı tartışmalar başlatılmıştır. Hindistan'da İngilizlerin hakimiyeti sonrasında bazı müsteşriklerin de çabalarıyla hadislerin sahih olmadığı gerekçesiyle dinde delil olamayacağı yönünde iddialar üretilmeye başlamıştır. Sonrasında salt Kur'an'la yetinme anlayışından hareketle "Kur'aniyyun" ya da "Ehl-i Kur'an" adı verilen bir ekol tarih sahnesine çıkmış ve bütünüyle sünnetin dinde delil oluşunu inkâr etmiştir. Bu anlayış daha sonra Mısır'da temsil edilmiş ve 1970'li yıllara gelindiğin-de Türkiye'de de bazı kimselerce benimsenmiştir. Bu makale "Kur'an İslam'ı" olarak tanımlanan bu yaklaşım tarzını ortaya çıkışı, gelişim seyri, iddiaları, dayanakları ve geli-nen son durum itibariyle ele almayı amaçlamaktadır. Anahtar Sözcükler: Hadis, Sünnet, Hücciyet, Kur’an İslam’ı, Ehl-i Kur’an
...All along the Islamic history, claims and convictions has been expressed on the place and position of the sunnah and hadith in Islam. The role of the sunnah as a source of Islamic knowledge has been accepted by nearly all the followers of Islam except some marginal groups such as Azariqa. However, in the nineteenth century firstly at the Indian sub-continent then in Egypt debates was launched on the position of sunnah in Islam. After the rule of Britain in India, through the efforts of some orientalists, allegations started to be produced on the legal authoritativeness of the Sunnah by the reason that the hadiths are not authentic. Then a school came to the stage of the history which has been named as Quranists depending on their be-lief that only Qur’an is enough to understand Islam and they have entirely denied the authoritativeness of Sunnah in Islam. Then this understanding has been represented in Egypt and later adopted by some people in Turkey in the 1970s. This article aims to address the occurrence and development of such approach also its claims and grounds by considering its final status in the academic studies. Key words: Hadith, Sunnah, Authoritativeness, Quranism, Ahl al-Qur’an
SECRETS ON A HAPPY LIFE... (FROM ROBIN SHARMA)
https://www.researchgate.net/profile/Osman\_Guener3/publications, 2019
PROPHET ADAM (PBUH) AND MIRACULOUS CREATION IN ISLAMIC TRADITION