İçgörü Kavramı ve Şizofreni (original) (raw)
Related papers
Şizofreni Hastalarında Öznel İyileşme İle Bilişsel İçgörü Arasındaki İlişkinin Araştırılması
Kocaeli Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi, 2018
Çalışmamızda şizofreni hastalarının öznel iyileşme duygularının klinik şiddet ve bilişsel içgörü ile ilişkisini incelemek amaçlanmıştır. Yöntem: DSM-5 tanı ölçütlerine göre şizofreni ve şizoaffektif bozukluk tanısı alan ve sürdürüm tedavisi devam eden 151 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastalar araştırmacılar tarafından hazırlanan sosyodemografik ve klinik veri formu, Pozitif ve Negatif Sendrom Ölçeği, Klinik Global İzlenim, İşlevselliğin Genel Değerlendirmesi, Öznel İyileşmeyi Değerlendirme Ölçeği ve Beck Bilişsel İçgörü Ölçeği ile değerlendirildi. Bulgular: Çalışmaya katılan 151 hastanın yaş ortalaması 37,2, ortalama eğitim süresi 10,4 yıl ve ortalama hastalık süresi 14,2 yıl idi. Grubun %77'sini erkekler oluşturmakta, %71'i bekâr, %68'i ailesi ile birlikte yaşamakta ve %62'si herhangi bir işte çalışmamakta idi. Çalışmamızda öznel iyileşme duygusu klinik durum ve bilişsel içgörü ile ilişkili bulundu. Sonuç: Bu çalışmanın bulguları öznel iyileşme duygusunun klinik durum ve bilişsel içgörü düzeyinden etkilendiğini göstermektedir. İyileştirim çalışmalarında başetme becerileri, umut, özgüven ve bilişsel içgörü geliştirmeye yönelik girişimlere yer verilmesinin hastaların öznel iyileşme duygularının artmasına yardımcı olacağı düşünülmektedir.
Bu çalışma, geçen yıl bazı problemlerine eğilmek zorunda kal dığım, 24 yaşlarında, iki yıl önce kendisine paranoid şizofreni teş hisi konularak gerekli tıbbî tedavisi halen devam eden genç bir kızın yaşamakta olduğu dramın etkisiyle ele alınmıştır. Bir man keni imrendirecek endamına, muteber bir lisede başarılı eğitimine, yine üniversite giriş sınavlarında iyi bir üniversiteyi kazanma başa rısına, ve Amerika'da bir Üniversitede çok başarılı iki yıllık eğiti mine rağmen; üçüncü yıl aniden patlak veren akut şizofrenik krizi müteakip, artık sıhhatli genç kız, başladığı biç bir işi bitirmeye kuv veti olmayan, yakın -çevresini neredeyse varlığıyla tedirgin eden, ürkek, bir robot gibi genelde, «evet-hayır»dan başka fazla bir söz sarfetmeyen bir kimse olmuştu. • Bebeklikte gelişim süreci normal seyreden, ancak ilkokula gi rerken başlangıçta çok zorluk çekerek, annesini haftalarca sınıfta yanında alıkoymak isteyen, bütün orta ve lise hayatında fazla arkadaş edinmeyen çekingen bir kişiliği varmış. Ancak, gerek okul da, gerekse aile içinde genelde uyumlu, sessiz, sakin tavırları ve okuldaki yüksek başarısı ile çevresindeki kişilere böyle bir «bu günü» hiç bir zaman bekletmemiş. Kendisi bu krize neden olarak, Amerika'daki tahsilinin üçüncü yılında pasaport, ehliyet ve benzeri evrakının bulunduğu çantanın çalınması olayının yarattığı şoku Bu çalışmadaki deneyler, İstanbul Üniversitesi, Çapa Psikiyatri Klini ğinde, Psikolog -Seyhan A'kben tarafından uygulanmıştır. Bu katkısından ötürü kendisine teşekkür ederim.
Etkileşimli Bir Dijital Anlatı Okuması: İçboşluk Üzerine Şizofrenik Bir Arzu Üre
Journal of Turkish Studies, 2017
In this article in which an interactive digital narrative is analyzed deeply, schizoanalysis is used as the method of analyzing. However, it is not used as a method of interpreting, limiting, classifying, reading a text or guiding the reader but as an effort to produce an escape line between all delimiting layers through the agency of an interactive digital narrative production experience that is realized on a digital narrative macrostructure. In other words, it is used as a schizophrenic desire production. In the study, firstly the characteristics of the interactive digital narrative and the schizoanalysis are explained and then schizoanalysis is applied to an interactive digital narrative, İçboşluk. In depth-analysis parts of the study, it is tried to show how the elements of literariness such as author, reader, text and supporting mechanism are transformed and how a new radical digital literariness is produced. In this context, it is tried to explain briefly how interactive digital literature products produced within the scope of digital literary studies are interrogated on concrete experimental works. Thus, the basics of digital literature starting both the development process of digital writing facilities and the broadening process of the boundaries of classical literature are tried to be outline. In the study, it is seen that this artwork produced by computer technologies is created to overcome all limitations and classifications of classical literariness. So, to analyze these digital artwork, a new analyzing methods different from classical ones is a necessity. Schizoanalysis is applied to an artwork having multimedia and many kinds of semiotics systems in this study. Using this method, an interactive digital narrative, İçboşluk is analyzed in five parts; connections, heterogeneity, multiplicity, asignifying rupture and cartography. So, it is aimed to show the new form of the new interactive narrative supported with the new elements from digital area. At the end of the study it is tried to reveal how any kind of fixing, binding, restrictive, reductive, hierarchy constructing discourses are deconstructed on an interactive digital narrative.
Klinik psikiyatri ile uğraşan her hekim şizofreninin ayırıcı tanısının bir yanda her an psikotik olabilen duygudurum bozukluğu, psikoaktif madde kullanımı ya da diğer tıbbi durumlara bağlı bozuklukların, diğer yanda da aslında psikotik olmayan ama psikotik izlenimi veren kişilik bozukluklarının olduğu çok geniş bir yelpazeye yayıldığını bilir. Fakat, psikiyatri tarihi boyunca, belki de, ayırıcı tanının en zor olduğu iki klinik tablo mani ve şizofreni olagelmiştir. 1899'da, ilk kez "Manik-Depresif Hastalık" terimi kullanıldığında, bir yüzyıl bitip diğeri başladı ama ayırıcı tanı tartışmaları yine de sona ermedi. Bunun da nedeni şiddetli mani tablolarını kesitsel olarak şizofreniden ayırmanın bazen gerçekten olanaksız olmasıdır. Burada, kesitsel ve uzunlamasına izleme ile tanı koymanın önemi belirgin olarak ortaya çıkmaktadır; yine de bazen, uzunlamasına izlemeyle bile kesin tanı konulması çok güç olabilmektedir. Bu gibi durumlarda sıklıkla başvurulan yöntem, "atipik" ya da "başka türlü adlandırılamayan psikoz" şeklinde geçici bir tanı konulmasıdır. Eğer bu tercih edilmiyorsa, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki gibi, bu iki antiteden maninin seçilmesi ve ikiuçlu bozukluk tanısı konulması da dünyada yaygın görülen bir uygulamadır. Tabii, bu tarz bir uygulamada şizofreni tanısı nedeniyle damgalanmanın önemli bir payı olduğu da muhakkaktır. Peki, o halde nedir bu iki hastalık antitesini bu kadar ayrılamaz hale getiren özellik? Tabii ki "Psikoz" kavramı! Günlük pratiğimizde belki de, en çok karşılaştığımız soruların başında "maninin bir psikoz olup olmadığı" gelmektedir. Maninin gerçekten bir psikoz olup olmadığı sorunun ise iki yanıtı olmalıdır. Bunlardan birincisi "dar anlamda, maninin zaman zaman psikoz olduğu" yanıtıdır. Yani, mani yalnızca hastalığın şiddetli olduğu ve "psikotik özellik" gösterdiği zaman psikozdur. Burada psikozu, kişinin gerçeği değerlendirme yetisinin bozulması, düşünce bozukluğu göstermesi ve varsanı ya da sanrılarının olması olarak aldığımızda "dar" bir tanım yapmış oluyoruz. Oysa böyle dar bir tanım içinde bazen şizofreninin de psikotik olmadığı dönemler bulunabilir. İkincisi ise "maninin geniş anlamda her zaman psikoz olduğu" yanıtıdır. "Geniş" dediğimiz tanımda, hastalığın süregen ve yozlaştırıcı seyrini, hastalığın herkes için selim seyirli olmamasını esas alırsak, bu hastalığın görece daha iyi seyirli birçok rahatsızlığa nazaran şizofreniye daha yakın olması nedeniyle psikotik hastalıklar grubunda bulunması gerektiği kanısına varabiliriz. Bu tartışma yeni görüş ve açılımların katılmasıyla elbette daha da uzayabilir. O halde, bu noktada soru, maninin ya da ikiuçlu bozukluğun bir psikoz olup olmadığı değil, bunun uygulamada neden önemli olduğudur. Bu sorunun yanıtının tedavi bölümünde tartışılacağını düşünerek bu noktada biraz durup, buradan bu iki hastalık tablosunun ayırıcı tanısının başka bir eksende tartışılabileceği bir noktaya, yani her ikisinin aynı anda bulunabilme durumuna geçebiliriz.
Saf Şi̇i̇r İle Şi̇zofreni̇k Söylemi̇n Müşterekleri̇ Üzeri̇ne Bi̇r İnceleme
Yeni Turk Edebiyati Arastirmalari, 2018
Son yıllarda yapılan çalışmalarla saf şiirle şizofrenik söylem arasında müşterekler neredeyse yadsınamayacak bir hâle geldi. Bunun nedeni ise saf şiiri kaleme alan şair de şizofren gibi varlığa yönelirken onu uzakta tutar, varlığı mikroskobik düzeyde parça parça ayırarak gözlemlerde bulunur. Böylelikle varlık hakkında önceden oluşturulmuş anlamın standart nedenlerini ve şematik kabullerin parçalanır. Böylelikle varlığın sabitlenen değer ve anlamından soyunmuş yalın varoluşuyla karşılaşır. Artık şair veya şizofren nazarında varlığın göstereni, alışılagelen diğer nesnelerle ilişkisi, yaşamdaki işlevsel yolu bütünüyle değişmiş olur. İşte böylesine bir varlık algısı veya duyumu saf şiir ve şizofrenik söylemde dilbilimsel sapma ve çarpıtmalar şeklinde görülür. Hatta dil içerisinde bu yadırgatma ve yabancılaştırma o kadar ileri gider ki neredeyse gösterilensiz gösterenlerle kaleme alınan şiirler ve söylemlere tesadüf edilir. Bu nedenle saf şiir ile şizofrenik söylemin imgeleri arasında bir benzerlik meydana gelir. Bu imgelerden birkaçı durağanlık, donukluk, aydınlık, sınırsızlık, sonsuzluk, kopmuşluk, cansızlıktır. Bütün bu müştereklere rağmen saf şiir ve şizofrenik söylemin birbirinden ayrılığı noktalar ise saf şiirde şair, düşüncelerine çekidüzen verir. Bu nedenle saf şiirdeki dilbilimsel sapma ve çarpıtmalar düzenlenmiştir. Şizofren ise düşünceleri tarafından yönetildiğinden söyleminde böyle bir düzen mevcut değildir. Şizofrenin düşünceleri inatçı ve ısrarcıyken saf şiiri kaleme alanın düşünceleri kendi tarafından ayarlanır. Bu noktada saf şiir ve sizofrenik söylem denetim ve belirli bir amaca yönelik olmasıyla birbirinden ayrılır.
ÖZET Şizofrenide şiddet ve cinayet eylemi: Risklerin değerlendirilmesi, önleyici tedbirler ve tedavide klozapinin yeri Amaç: Bu gözden geçirme yazısı, şizofreni tanılı bireylerde cinayet işleme davranışının ortaya çıkmasında rol oynayabilecek risk faktörlerini, önleyici tedbirleri analiz etmeyi ve bu şiddet davranışlarını önlemede klozapi-nin etkinliğini tartışmayı ve sonuçlarını değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Yöntem: Bu amaca yönelik olarak, psikiyatri yazını kapsamlı şekilde incelenmiştir. Uluslararası ve ulusal veri tabanların-da 1979-2010 yılları arasında bulunan makaleler taranmıştır. Bu alana katkılar sağlamış araştırmalardan yararlanılmıştır. Bulgular: Şizofrenili bireylerde cinayet davranışlarının görülme riski, genel popülasyona göre daha yüksek olmasına rağmen, şizofrenili suçlularda bu şiddet eylemlerini tetikleyen durumlar hakkında çok az şey bilinmek-tedir. Mevcut bulgular; bazı sosyodemografik özellikler, erkek cinsiyet, genç yaş, alkolizm, madde kötüye kul-lanımı, tedaviye uyumsuzluk, antisosyal kişilik bozukluğu ve paranoid alt tip ölçütlerini karşılama, intihar düşün-cesi ve intihar girişimi öyküsü ve hastaneye sık yatış öyküsünü içeren faktörlerin şiddet epizotlarının ortaya çıkma olasılığını arttırdığını ileri sürmektedir. Sonuç: Klinik pratikte, cinayet işleme riski taşıyan hastalar tespit edilmeli, yakın ve sık takibe alınmalıdırlar. Elde-ki mevcut veriler, şizofrenlerde şiddet davranışlarını önlemede klozapinin akla en uygun tedavi seçeneği oldu-ğunu göstermektedir. ABSTRACT Schizophrenia, violence and homicidal act: assessing the risks, preventive measures and place of clozapine in the treatment Objective: This review is designed to analyze the potential risk factors and preventive measures involved in homicidal behaviors in schizophrenic individuals and investigate the efficacy of clozapine in preventing these violence behaviors and evaluate the results. Method: For this purpose, the psychiatry literature was comprehensively reviewed. A screening of the articles in the international and national databases, covering the period between 1979 and 2010 was performed. Trials that have contributed to this field were also utilized. Results: Although the risk of homicidal behaviors is higher in the schizophrenic individuals compared to the overall population, little is known about the relevant conditions triggering this act of violence among criminals. The available results suggest that certain factors, including some sociodemographic characteristics, male gender, young age, alcoholism, substance abuse, incompliance with the treatment, fulfillment of the criteria for antisocial personality disorder and paranoid subtype, history of suicidal ideation and attempts, history of frequent hospitalization increase the potential for occurrence for violence episodes. Conclusion: In the clinical practice, the patients with a risk of committing homicide should be detected and monitored closely. The available data show clozapine to be the most rational therapeutical choice in preventing the acts of violence in schizophrenics.
Şizofreni Hastalığında Umut Kavramı
Sağlık Bilimleri ve Meslekleri Dergisi
Şizofreni Hastalığında Umut Kavramı The Concept of Hope in Schizophrenia Disease Özlem ŞAHİN ALTUN a , Zeynep OLÇUN b ÖZ Şizofreni; düşünce, duygu ve davranışlarda önemli bozulmalara yol açan, bireyi derinden yıkıcı psikopatolojik etkileri olan kronik bir hastalıktır. Şizofreni hastaları hastalığın yol açtığı fizyolojik sorunlarla beraber, hastalığa yönelik toplumdaki yanlış bilgi ve inanışların doğurduğu önyargı, damgalanma ve dışlanma sorunlarıyla da karşı karşıyadır. Tüm bu sorunlar, şizofreni hastalarının geleceğe yönelik pozitif beklenti hislerini azaltarak, umutsuzluğun hastalar arasında yaygın olarak görülmesine neden olmaktadır. Umut, şizofreni hastalarının hastalıkla mücadele etmelerini sağlayan, tedavinin etkinliğini artıran iyileşmenin en önemli belirleyicilerinden birisi olarak kabul edilmektedir. Şizofreni hastalığının tanı, tedavi ve rehabilitasyon aşamalarında en fazla hastaların yanlarında bulunan sağlık profesyoneli hemşirelerdir. Bu nedenle, umudun artırılmasına yönelik girişimlerin hemşireler tarafından iyi bilinmesi gerekmektedir. Bu derlemenin amacı; şizofreni hastalarının umut düzeylerinin belirlenmesi ve artırmaya yönelik girişimlerde bulunulması konusunda hemşirelere yol göstermek ve bu konuda farkındalık oluşturmaktır.
Şizofreni Tanısı Almış Bireylerin İstihdamı
Psikiyatride Guncel Yaklasimlar - Current Approaches in Psychiatry, 2021
Employment participation often has a positive effect on the psychosocial well-being of individuals diagnosed with schizophrenia. When the employment models of different countries for individuals diagnosed with schizophrenia are examined, it can be stated that each country has similar and different practices. Quota and sheltered employment are the most common methods which are used in the employment of individuals diagnosed with schizophrenia in Turkey. However, based on the literature, it is seen that there are individual (education level, disease prognosis, drug abuse), social (discrimination, stigmatization, social exclusion) and legal obstacles (lack of specific policy arrangements) to these individuals' participation in employment. This study aims to reveal the problems experienced by individuals diagnosed with schizophrenia in this area. Besides, another aim of this study is to offer various suggestions for increasing their participation in employment and ensuring their continuity in employment.
Şizofreni Tanısı Konulan Bireylerin İstihdamı
Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 2021
İstihdama katılım, çoğu zaman şizofreni tanısı konulan bireylerin psikososyal iyilik hali üzerinde olumlu bir etkiye sahiptir. Şizofreni tanısı konulan bireylere yönelik farklı ülkelerin istihdam modelleri incelendiğinde, her bir ülkenin birbiri ile benzeşen ve farklılaşan uygulamalara sahip olduğu ifade edilebilir. Bu uygulamalardan korumalı istihdam ve kota, Türkiye’de şizofreni tanısı konulan bireylerin istihdamında en yaygın olarak uygulanan yöntemlerdir. Ancak ilgili alanyazın, bu bireylerin istihdama katılımları önünde bireysel (eğitim düzeyi, hastalık seyri, ilaç kötüye kullanımı), toplumsal (ayrımcılık, damgalanma, sosyal dışlanma) ve yasal engellerin (spesifik politika düzenlemelerinin olmaması) olduğunu göstermektedir. Bu çalışmada şizofreni tanısı konulan bireylerin bu alanda yaşadıkları sorunları ortaya koymak, istihdama katılımlarını artırmaya ve istihdamda sürekliliklerini sağlamaya yönelik çeşitli öneriler sunmak amaçlanmaktadır.