İSLȂMȊ’NİN MESNEVİSİ OLARAK TANINAN ESERİN BİLİNMEYEN İKİ NÜSHASI ÜZERİNE (original) (raw)

NİĞDE’DE BİLİNMEYEN İKİ MEZAR TAŞI

Şehir ve Kültür , 2021

Mezarlıklar ve mezar taşları şehirlerin geçmiş kimliklerine, sosyal yapılarıyla kültürlerine sağladığı katkıları büyüktür. Anadolu’da tarihi dokusunu ve değerlerini önemli ölçüde koruyan şehirlerimizden olan Niğde, mezar mimarisi ve mezar taşları çeşitliliği açısından oldukça zengin sayılır. Bu çalışmamızda, yeni tespit ettiğimiz Niğde Alaeddin Cami (1223) içerisinde muhafaza edilen ve Derbent şehir mezarlığında bulunan mezar taşlarının mimari ve yazıları açısından incelenmiş, bilim dünyasına tanıtılmıştır.

BİLİNMEYEN İKİ MAKTEL-İ HÜSEYİN NÜSHASI Sanat Tarihçi

ÖZET Bu yazı da Kerbela'da şehit edilen İmam Hüseyin'in konusunu işleyen eserlerden birisi olan Maktel-i Hüseyin'in bilinmeyen iki nüshası hakkında kısa bir bilgi verilmektedir. Bu nüshalardan birincisin de boyutları hakkında bilgi verildikten sonra içeriğinden bahsederken yazan ve yazılış tarihlerini belirten kısımlara değinmektedir. İki no'lu nüshada ise daha çok içerik hakkında bilgi verilmektedir. ABSTRACT Brief notes on twounknown copies ofİmam Hüseyin (son of Hz. Ali, and grandson of the Prophet Muhammed) in Kerbela, are given. The technical details of the first copy, its content, its writer, the date of writing are mentioned. The second copy gives information rather on the content. Hakkında bilgi vereceğim Maktel-i Hüseyin nüshalarını tanıtmadan önce Maktel-i Hüseyin adlı eserler hakkında kısa bazı bilgiler vermek gerekli ve yararlı olacaktır. Maktel-i Hüseyin; Hz. İmam Hüseyin'in Kerbelâ'da şehit edilmesini konu alan edebi eserlere verilen genel bir a...

MÜELLİFİ BİLİNMEYEN BİR ESER:“HİKÂYE-İ MUCİZÂTÜ’N-NEBİ”

Özet Bu çalışmada Millî Kütüphane kayıtlarında Ankara Adnan Ötüken İl Halk Kütüphanesi Koleksiyonunda yer alan 06 Hk 4334/1 arşiv numaralı yazmanın 1b-20a varakları arasında bulunan "Hikâye-i Mucizâtü'n-Nebi" isimli eser Arap harflerinden günümüz harflerine transkripsiyonlu olarak aktarılarak tanıtılmıştır. Yazmada eserin müellifi veya müstensihi, telif veya istinsah tarihi ile ilgili herhangi bir kayıt yoktur. Yazma içinde bir eser daha vardır. Bu eser yazmanın 20b-31b varakları arasında yer alır. Bu eserde H 994 (M 1585/ 1586) tarihinde geçtiği ifade edilen bir olay çevresinde dinî bilgiler verilmektedir. Hikâye-i Mucizâtü'n-Nebi isimli yazma eserde eserin müellifi, müstensihi, telif veya istinsah tarihine ait bir kayıt bulunmasa da yazma içinde aynı kalemden çıkan ve 20b-31b varakları arasında bulunan H 994 (M 1585/ 1586) tarihinde Sultan Murad devrinde geçen bir olay üzerine kurulan ve dini bilgiler içeren ikinci eserden hareketle Hikâye-i Mucizâtü'n-Nebi'nin H 994 tarihinde veya daha sonra kaleme alınmış olabileceğini düşünmek yerinde olacaktır.

Bilinmeyen İki Maktel-i Hüseyin Nüshası

Turk Kulturu Ve Hacı Bektas Veli Arastırma Dergisi, 2001

Bu yazı da Kerbela'da şehit edilen İmam Hüseyin'in konusunu işleyen eserlerden birisi olan Maktel-i Hüseyin'in bilinmeyen iki nüshası hakkında kısa bir bilgi verilmektedir. Bu nüshalardan birincisin de boyutları hakkında bilgi verildikten sonra içeriğinden bahsederken yazan ve yazılış tarihlerini belirten kısımlara değinmektedir. İki no'lu nüshada ise daha çok içerik hakkında bilgi verilmektedir.

MECÂLİSÜN NEFÂYİS’İN İKİ NÜSHASININ SÖZ VARLIĞI AÇISINDAN KARŞILAŞTIRILMASI ÜZERİNE

Nevâî, çeşitli tür ve konularda eserleri olan, verimli, kendi devrine ve kendinden sonraki devirlere tesir etmiş, Türk edebiyatının en büyük şahsiyetlerinden biridir. Türkiye ve Türkiye dışındaki kitaplıklarda pek çok yazma nüshası bulunan Türkçe ilk şairler tezkiresi olan Mecâlisü’n – Nefâyis, Batı Türklerince de okunmuş ve Anadolu tezkireciliğini etkilemiştir. Yazımızın konusunu teşkil eden Mecâlisü’n – Nefâyis nüshası ise Batı Türkçesine aktarılmış müstensihi ve istinsah tarihi belli olmayan bir aktarma metindir. Bu yazıda aktarma metin ile Çağatay Türkçesi metin söz varlığı açısından karşılaştırılacaktır.

MÜELLİFİ BELLİ OLMAYAN BİR NASÎHATNÂME ÜZERİNDEN KARIŞIK DİLLİ ESERLER MESELESİNE BAKIŞ

JOURNAL OF TURKISH STUDIES (JTS) TÜRKLÜK BİLGİSİ ARAŞTIRMALARI (TUBA), 2023

11. yüzyıldan sonra Anadolu’da Oğuzlar tarafından kurulup gelişmiş olan Türk yazı dili, taşıdığı özelliklere göre devirlere ayrılırken bunlardan ilkini Eski Anadolu Türkçesi devresi oluşturmaktadır. Dönemle ilgili Eski Osmanlıca, Eski Türkiye Türkçesi, Eski Anadolu Oğuzcası, Eski Oğuz Türkçesi gibi adlandırmalar yapılmıştır. Bu terimler arasından Eski Anadolu Türkçesi yaygınlaşmıştır. Bu devirde yabancı unsurların fazla karışmadığı sade bir Türkçe kullanılmıştır. Meydana getirilen eserlerde Arapça ve Farsça unsurlar da yer almaktadır, ancak bunların oranı çok fazla değildir. Yabancı kelimelerin varlığının 13. yüzyıldan 15. yüzyıla doğru gittikçe arttığı ve 15. yüzyıldan sonra dildeki sadeliğin kaybolduğu görülür. Türk dili tarihinde önemli bir yere sahip olan bu devre Türk dünyasının en büyük grubunu oluşturan Oğuzların da bilinen en eski yazı dilidir. Oğuzlar Anadolu’ya gelip bu toprakları Türkleştirmeye başladıklarında yeni yurtlarında kendi lehçelerine dayalı bir edebî dil geliştirmişlerdir. Verdikleri ilk ürünler ise daha sonra Türkolojide “karışık dilli eserler” ya da “olga-bolga sorunu” diye isimlendirilmiştir. Bu çalışmada h. 914/ m. 1508-1509 tarihinde Mehmet Hasan adlı bir müstensih tarafından yazıya geçirilen ve İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Kütüphanesi Şevket Rado Yazmaları arasında ŞR_000190 numarada kayıtlı bulunan Nasîhatnâme adlı eser incelenmiştir. Eserdeki dil özellikleri dikkate alınarak “karışık dilli eserler” arasında gösterilip gösterilemeyeceği ve bu eserler konusunda araştırmacıların fikirleri değerlendirilmiştir. Sonuç olarak Nasîhatnâme’de görülen hem Doğu hem Batı Türkçesine ait karışık dil özelliklerinin müstensihinin şahsi lehçesinden veya ağzından kaynakladığı belirlenmiştir. *** The Turkish written language, which was developed by the Oghuz Turks in Anatolia after the 11th century, is divided into periods according to its characteristics. The first of these periods is constituted by Old Anatolian Turkish. Various names such as Old Ottoman, Old Turkey Turkish, Old Anatolian Oghuz, and Old Oghuz Turkish have been used for this period. Among these terms, Old Anatolian Turkish has become widespread. During this period, a simple Turkish, which was not heavily influenced by foreign elements, was used. The works produced in this period also include Arabic and Persian elements, but their ratio is not very high. It is observed that the presence of foreign words increased from the 13th century to the 15th century, and the simplicity in the language was lost after the 15th century. This period, which holds an important place in the history of the Turkish language, is also the oldest known written language of the Oghuz, who form the largest group in the Turkic world. When the Oghuz came to Anatolia and began to Turkify these lands, they developed a literary language based on their own dialects. The first works they produced were later named "mixed-language works" or the "olga-bolga problem" in Turkology. In this study, a work called "Nasîhatnâme," written by a scribe named Mehmet Hasan in 1508-1509 (Hijri 914) and registered in the Istanbul Research Institute Library Şevket Rado Manuscripts under the number ŞR_000190, was examined. Taking into account the language features in the work, it was evaluated whether it could be considered among "mixed-language works" and the opinions of researchers on these works were assessed. As a result, it was determined that the mixed language features belonging to both Eastern and Western Turkish seen in Nasîhatnâme originated from the scribe's personal dialect or accent.

NİDAYÎ EL-ANKARAVÎ'NİN BİLİNMEYEN BİR ESERİ MÜBÂHASÂT-I MÜKEYYİFÂT VE AYNI KONUDAKİ DİĞER ESERLER

Çiçekler, hayvanlar, şehirler, eşya ve benzeri arasındaki üstünlük tartışmalarına yer veren eserlere münazara adı verilir. Bu tür eserlere Arap ve İran edebiyatlarında olduğu gibi Türk edebiyatında da rastlanır. Agâh Sırrı Levend Türk Edebiyatı Tarihi adlı eserinde bu türdeki eserleri “Münazara yollu temsilî hikâyeler” başlığı altında değerlendirmiştir. Bu eserler konularına ve içeriklerine göre mizahî eserler; ahlâkî, hikemî ve tasavvufî eserler; sanatkârane bir üslûba zemin olan konuları içeren eserler, şeklinde tasnif edilmişlerdir. 16. yüzyıl müelliflerinden Menâfi‘ü’n-nâs adlı tıp kitabının yazarı Nidayî’nin kaynaklarda adı geçmeyen eseri Mübâhasât-ı Mükeyyifât, ikiden fazla keyif verici maddenin münazarası hakkındadır ve Anadolu sahasında bu tarzda yazılan ilk eserlerden olduğu düşünülmektedir. Başı ve sonu manzum, diğer kısımları mensurdur. Eserin yazılış sebebi kısmında müellif, mükeyyifattan el çektiği için perişan gönüllere eğlence olsun diye bu latifeyi icat ettiğini, dinleyenin gamını gidereceğini belirtir. Bu eserde afyon, berş, esrar, boza, şarap ve bal arasında üstünlük tartışması yaşanır. İkiden fazla tartışmacısı olan aynı konulu eserler arasında Sıhhatî Çelebi’nin Menâkıb-ı Mükeyyifât-ı Âlem, yazarı belli olmayan Muhâleme-i Mükeyyifât ile Hikâyet-i Cem‘iyyet-i Mükeyyifât-ı ‘Âlem ve Mübâhase ve Mücâdele adlı üç eserin yanı sıra başlıksız iki eser daha bulunur. Bu eserlerde Nidayî’dekilere ek olarak kahve, tütün gibi farklı münazırlar da yer alır. Bu çalışmada Nidayî’nin kaynaklarda rastlanmayan Mübâhasât-ı Mükeyyifât adlı eseri tanıtılmış, bu konuda tespit edilebilen diğer eserlerle karşılaştırılarak benzerlik ve farklılıklar ortaya konmaya çalışılmış, ayrıca bu eserlerin bir “yeniden yazım” örneği oluşturup oluşturmadıkları sorusuna cevap aranmıştır.