SOSYO-DEMOGRAFİK ÖZELLİKLERİN, HASTALIK SÜRECİNİN ve SOSYAL DESTEĞİN GAZİLERİN BENLİK SAYGISI ve KAYGI DÜZEYİNE ETKİSİ (original) (raw)
Related papers
DEMOKRASİ VE SOSYAL HİZMET - SOSYAL HİZMETİN SOSYOLOJİK TEMELLERİ ÜZERİNE KISA BİR GİRİŞ
Sosyal & Beşerî Bilimlerde Güncel Araştırmalar - II, 2023
Demokratik değer ve prensiplerin sosyal hizmet mesleğine ne kadar içkin olduğu ya da olmaya devam ettiği temel sorulardan sayılabilir. Özellikle sosyal hizmetin egemenin elinde bir kontrol aygıtına dönüşmesi tehlikesi sözkonusu bu soruyu daha da anlamlı hale getirmektedir. Bu çalışma çerçevesinde öncelikle demokrasi ve sosyal hizmet kavramlarına yönelik genel çerçeveler çizilmeye çalışılacaktır. Buradan hareketle demokrasi ve sosyal hizmet arasındaki ilişkinin, demokratik temel değerlere ek olarak “daha iyi bir yaşam”, “herkesin katılımı” gibi değerlerle ilişkili olarak anlaşılabilir hale geldiği iddia edilebilir.
AKADEMİ TİTİZ YAYINLARI, 2020
Bu çalışmanın amacı, çalışanların Covid-19 salgın sürecinde örgütleri tarafından uygulanan esnek çalışma sistemleri ve esnek iş uygulamalarına yönelik algılarının incelenmesidir. Bu doğrultuda, çeşitli illerde yaşayan, kamu ve özel sektörde çalışan 459 bireye anket uygulanmıştır. Anket sonucu elde edilen verilere SPSS programı kullanılarak frekans, güvenilirlik, geçerlilik, parametri, TTesti ve ANOVA testi analizleri yapılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre; esnek iş uygulamaları açısından çalışan bireylerin yaş, medeni durum, gelir ve çalıştıkları sektöre göre istatistiksel açıdan anlamlı farklılıklar tespit edilmiştir. Bununla birlikte çalışanların cinsiyetlerine, mesleklerine, eğitim durumlarına ve toplam çalışma sürelerine göre istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılık bulunamamıştır.
Çukurova Araştırmaları Dergisi, 2024
Uyuşturucu madde kişilerin biyolojik, psikolojik ve sosyolojik olarak olumsuz etkilenmesine neden olmaktadır. Bu nedenle uyuşturucu madde konusu, biyo-psiko-sosyal süreç olarak ele alınmaktadır. Kişinin uyuştucuyu kullanması bedeninde yorgunluk, ağrı gibi olumsuz durumları ortaya çıkarması biyolojik; zihni uyuşturması veya krizler yaratması psikolojik; maddenin ilk olarak kullanılması veya kullanımından sonra ortaya çıkan sosyal problemler ise sosyolojik boyutunu oluşturmaktadır. Bu bağlamda araştırmanın amacı, bireyi madde bağımlılığına yönelten süreçte, toplumsal olgular ile demografik özellikler arasında nasıl bir ilişki olduğunu sosyolojik suç teorileriyle değerlendirmektir. Uyuşturucu kullanmak, aynı zamanda suçlu davranışlara yöneltebilmektedir. Dolayısıyla uyuşturucu maddenin kullanılması, sonrasında ortaya çıkan suçlu davranışı, uyuşturucu kullanımı ile demografik özellikler arasında bir bağlantı olup olmadığını suç sosyolojisi kapsamında değerlendirilmesi önem taşımaktadır. Bu çalışma, nicel araştırma yöntemiyle tasarlanmıştır. Araştırmada 415 madde bağımlısına demografik anket formu ve Bağımlılık Profil İndeksi (BAPİ) ölçeği uygulanmıştır. Araştırma sonucunda, demografik özellikler ile madde kullanımı arasında anlamlı ilişkiler olduğu tespit edilmiştir. Madde kullanıcılarının ilk deneyimlerinin çok erken yaşta başladığı, eğitim
DEMOGRAFİK AÇIDAN SOSYAL MEDYA KULLANICILARININ SOSYAL KAYGI DURUMLARININ BELİRLENMESİ
24. Ulusal Turizm Kongresi, 2024
Bu araştırmada, Kastamonu ilinde yaşayan sosyal medya kullanıcılarının sosyal kaygı düzeylerinin demografik açıdan incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırma kapsamında 21 madde ve 4 faktörden oluşan Sosyal Medya Kullanıcıları İçin Kaygı Ölçeği kullanılmıştır. Çalışmanın evreni, 2023 yılı verilerine göre Kastamonu'da ikamet eden 388.990 kişiden oluşmaktadır. Ekim ve Kasım 2023'te 424 kişi ile veri toplanmıştır. Anketler hem çevrimiçi hem de yüz yüze uygulanmış, veriler 5’li Likert tipi ölçekle toplanarak SPSS ile analiz edilmiştir. Ölçeğin Cronbach Alfa katsayısı ,917 olarak hesaplanmış ve ölçeğin güvenilir olduğu belirlenmiştir. Verilerin normal dağılıma sahip olduğu tespit edilmiştir. Bu durum, parametrik testlerin yapılmasını mümkün kılmıştır. İstatistiksel analizlerde, bağımsız örneklem t-testi ve Tek Yönlü Varyans Analizi (ANOVA) kullanılmıştır. Sonuçlar, yaş grupları arasında sosyal kaygı düzeylerinde anlamlı farklılıklar olduğunu göstermiştir. Ancak, cinsiyete göre sosyal kaygı düzeylerinde anlamlı bir fark bulunmamıştır. Katılımcıların sosyal medya kullanım amaçları ise ağırlıklı olarak görsel paylaşım (%54,7) ve boş zaman değerlendirme (%43,2) olarak belirlenmiştir.
HEMŞİRELERİN KARANLIK KİŞİLİK ÖZELLİKLERİNİN SOSYO-DEMOGRAFİK DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİ
Bu çalışmanın amacı hemşirelerin karanlık kişilik özelliklerini belirlemek ve karanlık kişilik alt boyutları ile ilgili değerlendirmelerinin çeşitli bireysel ve demografik özelliklerine göre farklılaşıp farklılaşmadığını ortaya koymaktır. Çalışmanın evrenini Ankara’da faaliyet göstermekte olan bir kamu hastanesinde görev yapan tüm hemşireler oluşturmaktadır. Araştırmada örneklem seçilmemiş, bütün evrene ulaşılmaya çalışılmış ve toplam 244 adet kullanılabilir anket elde edilmiştir. Yapılan analizler neticesinde, araştırmaya katılan hemşirelerin karanlık kişilik özelliklerinin alt boyutları olan makyavelizm, narsisizm ve psikopati boyutlarına ilişkin değerlendirmelerinin yaşlarına göre istatistiksel olarak anlamlı farklılıklar gösterdiği tespit edilmiştir. Bekâr hemşirelerin narsisizm puanları evli hemşirelere göre daha yüksektir. Ancak toplam çalışma süresi, cinsiyet ve eğitim durumunun karanlık kişilik düzeyleri açısından bir farklılık yaratmadığı saptanmıştır. Sağlık kurumlarında hemşire davranışlarını gözlemenin ve eğitim programları ile konuya dikkat çekilmesinin gerekli olduğuna inanılmaktadır. Bu konuda örgüt psikolojisi alanında bilgi sahibi uzman psikologlar ile çalışılması önerilebilir.
Bu çalışmanın amacı, kalp hastalıklarından en yaygın olarak görüleni miyokard infarktüsü (Mİ, kalp krizi) geçirmiş bireylerin, kaygı, depresyon ve genel psikolojik sıkıntı düzeyleri ile ilişkili olarak kişilik özellikleri, hostilite (düşmanlık, öfke) ve sosyal desteğin incelenmesidir. Araştırmanın örneklemini Bursa Uludağ Üniversitesi Hastanesi Kardiyoloji Kliniği ve Bursa Devlet Hastanesi Kardiyoloji Servisinde tedavi gören 78 miyokard infarktüs hastası oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplamak için katılımcılara öz bildirim ölçekleri uygulanmıştır. Regresyon analizi sonuçlarına göre Mİ geçirmiş hastalar psikolojik sıkıntılar yaşamaktadırlar. Kişilik özelliklerinden nörotisizm düzeyi artıkça kaygı, depresyon ve genel psikolojik sıkıntıların düzeyi de artmaktadır. Ayrıca dışa dönüklük düzeyi arttıkça depresyon düzeyi azalmaktadır. Sonuçlar kişilik özelliklerinin Mİ geçiren hastaların psikolojik sıkıntıları ile ilişkili olduğunu göstermiştir.
SOSYODEMOGRAFİK FAKTÖRLER BAĞLAMINDA Z KUŞAĞININ EVLİLİK BEKLENTİLERİNİN İNCELENMESİ
Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Yayınları, 2022
Bu çalışma Z kuşağındaki bireylerin evlilik beklentilerini sosyodemografik faktörler bağlamında incelemeyi amaçlamaktadır. Nicel yaklaşımın benimsendiği bu çalışmada ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın evrenini Türkiye’de yaşayan henüz evliliği deneyimlememiş 18-22 yaş arası Z kuşağındaki bireyler oluşturmaktadır. Çalışmanın örneklemini olasılıksız örnekleme yöntemlerinden kolayda ve kartopu örnekleme tekniği ile ulaşılan 512 kişi oluşturmaktadır. Katılımcıların sosyodemografik özelliklerine (cinsiyet, yaş, aile tipi, evlilik tercihi vb.) ilişkin bilgi edinmek için kişisel bilgi formu ve evlilik beklentilerini tespit etmek amacıyla Evlilik Beklentileri Ölçeği kullanılmıştır. Sosyodemografik değişkenlerin grup ortalama puanlarının farklılaşma durumu incelenirken “bağımsız örneklem t testi” ve “tek yönlü varyans (ANOVA)” analizleri kullanılmıştır. Araştırmaya 246 (%48) erkek ve 266 (%52) kadın katılmıştır. Katılımcıların yaş ortalaması 20,93’tür. Araştırmada elde edilen bulgulara göre Z kuşağındaki bireyler gerçekçi olmayan-idealist evlilik beklentisine sahiptir. Aynı zamanda bulgulardan Z kuşağının evlilik beklentisi düzeylerinin cinsiyete, romantik ilişkisi olup olmama durumuna, aile tipine, evlilik tercihine, aile yapısına ve çocuklukta yaşanılan yerleşim yerine göre farklılık gösterdiği saptanmıştır. Bulgulara göre erkeklerin, romantik ilişkisi olanların, geniş aile tipine sahip olanların, mantık evliliği yapmak isteyenlerin, aşırı korumacı aile yapısına sahip olanların, çocuklukta köy-kasabada yaşayanların evlilik beklentileri daha yüksektir.
I. ULUSLARARASI İLETİŞİM VE YÖNETİM BİLİMLERİ KONGRESİ BİLDİRİ TAM METİN KİTABI, 2019
Küreselleşen dünyada yaşanan hızlı gelişme ve değişimler sonucunda ortaya çıkan dinamik yapının ortaya çıkardığı sosyal sorunlardan biri etik kavramına ilişkinidir. Sosyal bilimcilerin neredeyse iki bin beş yüz senedir üzerinde durdukları etik tartışmasının tarihçesi aslında insanlık tarihi kadar eskidir. Bu süreçte etik ile ilgili farklı yaklaşımlar ve teoriler geliştirildiği gibi zamanla farklı türlere ayrılmıştır. Etik türlerinden birisi de meslek etiğidir. Bir meslek elemanının işini hangi kurallar çerçevesinde yapması gerektiğini bilmesine rehberlik edecek ilkeler bütünü olan meslek etiğinin sağlık sektörü açısından daha farklı bir anlamı ve önemi bulunmaktadır. Çünkü sağlık sektöründe verilen hizmetin öznesinin insan oluşu, sağlık hizmetlerinin elle tutulmaması, birbirinin devamı niteliğinde olması, heterojen olması, insan yoğunluğunun ve talebinin fazla olması ve bu yoğunluğun dalgalanan özellikte olması gibi nedenler onu diğer sektörlerden ayırmaktadır. Etik anlayışı sağlık sektörü için önemli ve acil bir unsur haline getiren nedenlerden birisi de mahremiyet haklarının en fazla bu sektörde gündeme geliyor olmasıdır. Sağlık sektöründeki etik anlayış çok sayıda ve farklı nitelikteki değişkenden etkilenmektedir. Alan yazında bu değişkenlerden bir grubunun demografik özelliklerden oluştuğu vurgulanmaktadır. Kuramsal bilgi stokundaki bu gerçekten hareketle “Diyarbakır İli Merkez Kamu Hastanelerinde Çalışan Sağlık Personelinin Demografik Özellikleri İle Meslek Etiğinin Mahremiyete Saygı Boyutu Algısı Arasında İstatistiksel Açıdan Anlamlı Bir Fark Bulunup-Bulunmadığının” test edilmesi amacıyla bu çalışma hazırlanmıştır. Çalışmanın temel hipotezi ise; “Araştırma kapsamındaki işgörenlerin demografik nitelikleri ile sağlık meslek etiğinin mahremiyete saygı/sır saklama algısı arasında ilişki bulunmaktadır” yargısıdır. Çalışmanın evreni, Diyarbakır il merkezinde bulunan kamu hastanelerinde (Sağlık Bilimleri Üniversitesi Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Selahattin Eyyubi Devlet Hastanesi, Diyarbakır Çocuk Hastalıkları Hastanesi ile Diyarbakır Kadın Hastalıkları, Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi) görev yapan 2810 sağlık çalışanından (Hemşire, ebe, sağlık teknikeri, doktor, sağlık memuru, büro elemanı) oluşurken, örneklemini ise tesadüfî örnekleme yöntemiyle seçilen 280 sağlık çalışanından meydana gelmektedir. Çalışmada veri toplama amacıyla nicel yaklaşım çerçevesinde anket yöntemi kullanılmıştır. Anket formunun birinci kısmında katılımcıların demografik niteliklerine ilişkin sorular yer almaktayken, ikinci kısımda ise 5’li Likert Ölçeği’ne göre hazırlanmış meslek etiği ile ilgili ölçek yer almaktadır. Bunlardan beşi mahremiyete saygı/sır saklama ilkesine ilişkindir. Bulgular tablolar aracılığıyla sunulmuş; hipotezler de ANOVA ile test edilmiştir. Örneklem arasında “araştırma kapsamındaki sağlık kurumlarında etik ilkeler sağlık çalışanlarının tamamına yakını için geçerlidir” görüşüne katılanların madde ortalaması % 44. 6’dır. Faktörler bazında bu değerin madde ortalamasının en yüksek olduğu faktör grubu “Mahremiyete Saygı/ Sır Saklama İlkesidir” Mahremiyete Saygı İlkesi sağlık çalışanlarının tamamına yakını için geçerlidir” görüşüne katılanların madde ortalaması ise, % 55 çıkmıştır. Elde edilen bulgulara göre örneklemin medeni durumu, mesleki statüleri, istihdam edildikleri statü ile mahremiyete saygı boyutuna ilişkin algıları arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Anahtar Sözcükler: Etik, Sağlık Meslek Etiği ve İlkeleri, Mahremiyete Saygı/Sır Saklama İlkesi.
Özet: Sosyal ağ düzeneğindeki aktörlerin aralarındaki bağların gücüne ve aktörün konumuna nelerin etki ettiği, aktörlerin istenilen konumlara nasıl yerleştiği; yani aktörün ağ düzeneğindeki konumuna etki eden öncüllerle ilgili kuramsal ve uygulamalı olarak yapılmış pek fazla çalışma bulunmamaktadır. Bu çalışma, kişilik özelliklerinin bireyin sosyal ağ düzeneğindeki merkeziliğine ve yapısal boşluğuna etkisini ve bu etkileşimde bireyin sosyal sermayesinin aracılık rolünü araştırmaktadır. Çalışma, bir kamu kurumunda çeşitli personel temin ve seçim aşamalarını tamamlayıp, daha önce birbirlerini tanımayan ve ilk defa bir araya gelen 85 kişilik bir grup oluşturmaktadır. Kişilik özelliklerini ölçmek için Benet, Martinez ve John (1998) tarafından geliştirilen Beş Faktör Kişilik Envanteri (BFKÖ), Sosyal sermayeyi ölçmek için Chen vd. (2009) tarafından geliştirilen kişisel sosyal sermaye ölçeği ve sosyal ağ analizleri için de öğrencilerin isimlerinden oluşturulmuş sosyal ağ analizi anketi kullanılmıştır. Çalışmada kullanılan sosyal sermaye ölçeğinin Türkçe'ye çevirisi de yapılmıştır.