Sinema-Mimarlık Arakesitinde Alternatif Bir Öğrenme Ortamı: Kent Morfolojisinin Endüstrileşmiş Kültürle İlişkisinin Tati Sinemasındaki Modernleşme Eleştirileri Üzerinden İncelenmesi (original) (raw)
Related papers
Mimari Temsil Sitemlerinde Mekânsal Deneyim Sorunlarının Aşılması İçin Disiplinler Arası Denemeler: Bêka ve Lemoine’nin Yaşanan Mimarisinde Mekânın Duyusal Gücü, 2023
Architecture resorts to an interdisciplinary approach as a need to solve the problems it encounters. Representation of experience creates a serious problem in representation systems that are transformed into aesthetic objects through standardized methods, freed from time-related thoughts. Applying architectural representation systems in which time-space can come to life depending on time and experiences in space can overcome this problem. In the study, spatial experience in architecture was limited within the representation, and the changes and transformations created in spatial experience by the use of different architectural representations were examined. In this study, whether it is possible to overcome the weakness of representation systems in terms of experience by using movement in which the audience is involved through cinema is questioned through two films directed by Ila Bêka and Louise Lemoine. As a result of the study, it was seen that Bêka and Lemoine produced films on architecture by including the time-space dimension, which they defined as the 'emotional power of space', and it was possible to overcome the weakness of the representation systems in terms of experience.
Başrolde Mimarlık: Yeşilçam Filmlerinde Mekân ve Modernite
2023
BAŞROLDE MİMARLIK Modern mimarlık ve sinema, yaklaşık aynı zamanlarda ortaya çıkan iki üretim olarak her zaman ortak, doğurgan bir ilişki içinde olmuştur. Sinema filmleri, mekânın kavranmasından kurgulanmasına, üretiminden sunulmasına kadar pek çok aşamada modern mimarlar için esin kaynağıdır. Benzer şekilde, modern mimarlık da sinemacılar için yansıtılmak istenen anlatının nesnelleşmesi yönünde en önemli araçlardan biri olarak görülmüştür. Son yıllarda modern mimarlık ve sinema arasındaki ilişki, modern mimarlık, tasarım ve sanat tarihi araştırmalarında da giderek önem kazanmaktadır. Sinema filmleri, yıkılmış olan modern mimarlık eserlerinin belgelenmesinde, hâlâ ayakta duran yapıların korunması, özgün durumlarının ve zaman içindeki değişimlerinin gözlemlenmesi için önemli veriler sunmaktadır. Fiziki belgelemeye sunduğu katkı yanında, sinema filmlerinin diğer bir önemi de bu yapıların kullanım ve ânı değerine ilişkin söyledikleridir. Sinema filmleri sunduğu hareketli görüntülerle, mimarlık tarihyazımının durağan ve ‘sessiz’ imgelerinden farklılaşır ve modern mimarlık mirasının sadece nasıl gözüktüğüne değil, aynı zamanda sosyal ve kültürel anlamda nasıl kullanıldığı, kentsel yaşama nasıl bir izler bıraktığı ve kolektif bellekte nasıl hatırlandığı üzerine de birçok şey ortaya koyar. Bu kapsamda, Türkiye bağlamında modern mimarlık mirasının araştırılması, belgelenmesi ve korunması için Türk filmlerinin önemli bir kaynak olduğu dile getirilebilir. Özellikle 1950’li yıllardan sonra çekilen Türk filmleri, her geçen gün daha da fazla yitirdiğimiz modern mimarlık mirasımıza ilişkin bizlere çok fazla veri sunar. Çekilen film sayısında ciddi artışın yaşandığı ve özellikle set ortamında yapılan filmler yerine, gerçek mekân çekimlerinin önemsendiği bu dönemde kentsel alanlardan mahallelere, değişik ölçeklerdeki mimari yapılardan bu yapıların iç mekânlarına kadar kaybettiğimiz ya da daha iyi anlamaya çalıştığımız modern mimarlık kültürümüze ilişkin önemli bilgiler elde ederiz. Bu kitap projesi, Türk filmlerinin Türkiye bağlamında modern mimarlığın belgelenmesinde ve yorumlanmasındaki kurucu rolünün fark edildiği noktada başladı. Beş yıl boyunca seyredilen yüzlerce Türk filmi üzerinden, değişik ölçek ve işlevde pek çok modern mimarlık mirasına ilişkin görsel bir arşiv oluşturuldu. Bu arşiv malzemesinin bir kısmı kullanılarak çeşitli dergilere yazılar yazıldı. Arşivden üretilen yazılara ek olarak, Türkiye bağlamında modern mimarlık mirasına ilişkin daha önce yayınlar yapmış yazarlarla bu arşiv paylaşılmış ve araştırdıkları yapıları bu ‘yeni’ imgelerle yeniden yorumlamalarına çalışılmıştır. Arşivde hâlâ çok sayıda imge ve hareketli görüntü üzerine araştırma yapılmayı beklemektedir. Bu haliyle bu kitap, bir serinin ilk yayını olarak değerlendirilebilir. Daha çok konut, otel ve mağaza yapılarına odaklanan bu kitap için yazılarıyla desteğini esirgemeyen; Tuba Bülbül Bahtiyar, Esra Yaldız, Deniz Avcı Hosanlı, Hande Atmaca Çetin, Funda Uz, Zeynep Tuna Ultav, Hande Tulum Okur, Nur Ayalp ve Neslihan Dostoğlu’na çok teşekkür ederim. Benim açımdan birlikte olmaktan mutluluk duyduğum ve her birinden ayrı ayrı çok şey öğrendiğim bir süreç oldu. Son olarak, bu kitap projesinin gerçekleşmesini sağlayan ve kitabı hayal ettiğim noktanın çok ötesine taşıyan, Everest Yayınları Yayın Yönetmeni Saadet Özen ve dizi editörü Elmas Aksu başta olmak üzere, yaptığı titiz okuma ile kitaba çok önemli katkılar sunan Simlâ Sunay’a, sayfa tasarımıyla Yusuf Yıldız’a, kapak tasarımıyla Kardelen Akçam’a , düzeltmen Yılmaz Akan’a ve kişisel olarak tanışmamış olsak da kitabın yayımlanmasına yardımcı olan tüm Everest Yayınları emekçilerine teşekkür ederim.
Mekâna Sosyal Altyapı Olarak Bakmak: Alternatif Sahneler
Platanus Publishing, 2023
Different spatial tools that are effective in revitalizing the publicity needed by the public space in historic city centers can be revealed. Black box scenes, which have become widespread in the Kadıköy example, can be evaluated in this context. Such tools can be considered as social infrastructure.
Mimarlık ve Sinema Etkileşimi Bağlamında Bilimkurgu Sinemasında "Sinemasal Mekan"
II. Uluslararası Multidisipliner Çalışmaları Kongresi, 2018
Sinemanm icadıyla başlayan mimarlık sinema ilişkisi. günümüze kadar fark?] şekillerde zelişerek sıkı bir bağa dönüşmüştür, İki: alan da birbirlerinden etkilenmiş ve birbirlerini kullanmışlardır. Bu etkileşim iki vöfl[üi olarak gelişıniştir ve sinemanın başlanqıcından günümüze kadar farklı şekillerde kendini göstermiştir. Mimarlığın voğ:ın bir biçimde sinema tarafından kullanımı doğal bir sonuç akarak mimarlığın bundan farklı boyutlarda geri besleme
2021
Özet Kentler tarih boyunca insani gelişimin bir ürünü olarak söz konusu dönemin sosyo-ekonomik ve kültürel dinamikleri etrafında şekil almıştır. Endüstri Devrimi, Batı temelli modern kentlerin doğuşunu nitelemektedir. Modern kent, rasyonel düşünce ve planlama anlayışının bir parçası olarak işlevselci bakış açısından kentsel mekânın planlamasını içermektedir. 1970’li yıllarda postmodern kültürün yükselişiyle birlikte kentsel mekânlar bir dönüşüm sürecine girmiştir. Gündelik hayatın ve mekânların düzenlenmesinde oyuncul, eklektik ve tüketime dayalı pratikler katı işlevselci tutumun yerini almıştır. Modern kentlerin kültürel, kimlik boyutunda ya da toplumsallaşma sürecindeki mekânsal farklılaşmasına karşıt olarak postmodern dönemle birlikte tüm bu öğelerin eklektik ve süreksiz olarak bir araya geldiği görülmektedir. Kültürel alanın, üretimden çok tüketime doğru yönelim gösterdiği postmodern kenttin gündelik hayat pratikleri dramaturjik bir yapıyı içermektedir. Birincil ilişkilerin ortadan kalktığı postmodern kentin mekânsal pratiklerinde yüz yüze ve şahsiyete odaklı iletişim formları ikincil ilişkilere, gayri resmi iletişim formlarına yerini bırakmaktadır. İçine girilen mekânsal ve insani iletişimin fazlalığı ve çok yönlülüğü göz önüne alındığında postmodern kentsel mekânda insani ilişkiler ferdi olma özelliklerini yitirerek benliğin bir dizi düşünümsel etkinliğinin parçası haline gelmesini sağlamıştır. İnsani eylemin her zaman bir mekânsal pratik içerisinde şekillendiği düşünüldüğünde bireyler farklılaşmış mekânsal pratikler içerisinde verdikleri ve yaydıkları izlenim üzerinden teatral bir etkinlik içerisine girmektedir. Postmodern kentsel mekânın gündelik hayat pratikleri içerisinde dramaturjik etkinlik ilişki kurulan mekânsal pratiğin sembolik boyutunun bir parçası olarak öne çıkmaktadır. Kültürel ya da kimlik temelli farklılaşma çabası idealize edilen vitrin setlerinde hayat bulmaktadır. Postmodern kentsel mekân içerisindeki tüketim etkinliğinin bir yansıması olarak mekânla girilen sembolik etkileşim sürecinde benlik dramaturjik olarak özdüşünümsel bir perspektifte inşa edilmektedir. Bu çalışma, postmodern kentsel alanlarda gündelik hayatın dramaturjik bir etkinlik haline gelmesi sürecinde sosyo-ekonomik ve kültürel dinamiklerin şekillendirdiği mekânsal pratiklerin bireyin benlik algısını nasıl şekillendirdiğine odaklanmaktadır. Bu bağlamda özdüşünümsel bir alan olarak benliğin postmodern kentsel mekânlardaki sunumunun eleştirel perspektiften irdelenmesi bu çalışmanın amacını oluşturmaktadır. Anahtar Kelimeler: Postmodern Kent, Gündelik Hayat, Tüketim Kültürü, Benlik, Kitle İletişim Araçları. Abstract Cities have been shaped around the socio-economic and cultural dynamics of the period in question as a product of human development throughout history. The Industrial Revolution characterizes the birth of Western-based modern cities. The Modern city incorporates planning of urban space from a functionalist point of view as part of rational thinking and planning. With the rise of postmodern culture in the 1970s, urban spaces underwent a transformation process. Acting, eclectic and consumption-based practices have replaced strict functionalist attitudes in the regulation of everyday life and spaces. As opposed to the spatial differentiation of Modern cities in the cultural, identity dimension or socialization process, it seems that with the postmodern period, all these elements come together eclectic and discontinuous. The daily life practices of the postmodern city, where the cultural space is oriented towards consumption rather than production, include a dramaturgical structure. In the spatial practices of the postmodern city, where primary relationships have disappeared, face-to-face and personality-oriented forms of communication leave their place in secondary relationships, informal forms of communication. Given the excess and versatility of spatial and human communication entered into it, human relationships in postmodern urban space have lost their ability to be a member, making the self part of a series of intellectual activities. Considering that human action is always shaped within a spatial practice, individuals engage in theatrical activity through the impression they give and spread within differentiated spatial practices. In the daily life practices of postmodern urban space, dramaturgic activity stands out as part of the symbolic dimension of spatial practice. Cultural or identity-based differentiation efforts come to life in idealized showcase sets. In the process of symbolic interaction entered into with space as a reflection of consumption activity within postmodern urban space, the self is dramaturgically constructed in an identical perspective. This study focuses on how spatial practices shaped by socio-economic and cultural dynamics in the process of becoming a dramaturgical activity of everyday life in postmodern urban areas shape an individual's self-perception. In this context, the aim of this study is to examine the presentation of self as an identical field in postmodern urban areas from a critical perspective. Keywords: Postmodern City, Everyday Life, Consumer Culture, Self, Mass Media.
İdealkent: Kent Araştırmaları Dergisi, 2019
[English abstract is below] Bu yazı, Pierre Bourdieu’nün “toplumsal mekân” kavramının yeni kent sosyo-lojisinin en önemli yayın mecraı ve kurumsal yapısı olan International Journal of Urban and Regional Research üzerinden alanı nasıl tanımladığını, hangi kırılma nok-talarına hitap ettiğini, bu kırılma noktaları aracılığıyla nasıl bir bilimsel kopuş müdahalesi, benim deyişimle doksaya yönelik bir “huruç,” tertip ettiğini açıkla-mayı amaçlar. Bunu yaparken IJURR’un son kırk yıldaki arşivini gözden geçirerek Bourdieu’nün kavramlarının kullanımını inceler. Yeni kent sosyolojisi ve Marksist şehirciliğin mekân anlayışı ve yorumu son kırk yılda önemli değişimler geçirdi. Ancak özellikle 2000’li yıllardan itibaren Bourdieu’nün kuramsal etkisi bir dizi araştırmayla kendini göstermeye başladı. Bu etkiyi araştırırken üç farklı durak noktasından geçmemiz gereklidir. Bu yazıda, öncelikle yeni kent sosyolojisinin ve eleştirel kentsel kuramların Chicago Okulu’na bir tepki olarak nasıl ortaya çıktığı-nı incelenmiştir. İkinci durak noktasında, Castells’in kurucu etkisi altında kurulan yeni kent sosyolojisinin 1970’lerden 1980’lere dönüşümünü ele aldım. Üçüncü du-rak ise yeni kent sosyolojisinin geri çekilme noktasında Bourdieu’nün yapıtının öncelikle Anglofon sosyolojide, sonra da kent sosyolojisinde nasıl temellük edildi-ğiyle ilgilidir. Burada, 1980’lerden itibaren IJURR’un sayfalarında Bourdieucü sos-yolojik programın nasıl ele alındığını çalıştım. Bu önemli durakta, öte yandan Bourdieu’nün metinlerinin toplumsal mekânı nasıl ele aldığı da incelenmiştir. Son kısımda, Bourdieu’nün yapıtının yeniden inşa edilmekte olan bir kent sosyolojisi için sunduğu programın eleştirisi ve kazanımları meta-kuramsal bir çerçeve içinde değerlendirilmiştir. This paper focuses on the concept of “social space,” a key concept developed by Pierre Bourdieu for advancing his sociological research program. In investigating the possible novel venues of sociological inquiry opened up by the intervention provided by Bourdieu’s use of social space, this paper ventures into the archives of International Journal of Urban and Regional Research to understand how Bourdieu’s work was reflected upon within the field of urban research in the last four decades. New urban sociology and Marxist urbanism’s understanding and interpretation of space has changed significantly throughout the years. Yet, Bourdieu had a certain theory effect, and this has acted upon a steady stream of research, especially since the 2000s. IJURR had gone through what we can call a series of theoretical ruptures in the three decades. Hence, while investigating the Bourdieu’s ouevre three impor-tant moments are animated here: first, the inherent rupture of the 1960s as a reac-tion to the Chicago School and its quantitative inheritors are explicated. Second moment requires a critical engagement with the new-born -or, still-birth- new urban sociology and how Manuel Castells’ theoretical approach created a new doxa in the academic field. 1970s and 1980s was a crucial point of transformation for the urbanists. In the third moment, I investigated how Bourdieu’s analysis was approp-riated in the symbolic space of the sociological and urban sociological field. Bour-dieu’s conceptual framework created a plethora of new approaches, however, their analytical relationship with both Bourdieu’s sociological program and the hitherto prevalent spatial imagination is frequently questioned. Here, I suggested an objec-tification of the Bourdieu’s theoretical and research work and tried to locate the breaks and continuities.
Adana Tarihi Kent Merkezinde Morfolojik Bir Değerlendirme: Abidinpaşa Caddesi Örneği
İdealKent Dergisi, 2020
Yaşadığımız kentler zaman içerisinde fiziksel olarak bir takım değişimlere uğramaktadır. Değişimler gerçekleşirken oluşan yeni koşullar yalnızca fiziksel bağlamla sınırlı olmayıp, sosyal yapıda da çeşitli ölçekte değişikliklere sebep olmaktadır. Kentsel morfoloji çalışmaları bu bağlamda kent içerisinde meydana gelen farklı kapsamlardaki değişimi ele alarak, söz konusu değişim sürecini okumamıza yardımcı olmaktadır. Çalışmanın amacı Adana tarihi kent merkezinde bulunan Abidinpaşa Caddesi'nin 1938 ve 2018 yılları arasındaki fiziki for-munda meydana gelen değişimi morfoloji yaklaşımı bağlamında analiz etmek ve değişimin ardındaki çeşitli etkenlerin içeriğini ve etkilerini değerlendirmektir. Coğrafya ve tarih temelli morfoloji yaklaşımıyla analiz edilen çalışma alanı, kadastro haritaları, hâlihazır haritalar gibi kentin fiziki gelişim sürecinin takip edilebileceği materyaller yardımıyla dönemlere ayrılarak incelenmiştir. Çalışma sonucunda Roma Dönemi'nden günümüze kadar varlığını sürdürdü-ğü tahmin edilen Abidinpaşa Caddesi'nde zaman içerisinde meydana gelen dönüşümün bina-lar, arazi kullanımı ve kat adedi bakımından esaslı şekilde gerçekleştiği, buna karşın sokak dokusunda ve parsellerdeki değişimin daha küçük ölçekli olduğu görülmüştür.