Mekâna Sosyal Altyapı Olarak Bakmak: Alternatif Sahneler (original) (raw)

Mekanın Ögesi Olarak Çağdaş Sanat

Sobider Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Sciences, 2019

Özet: Sanat, tasarım ve mimari birbirinden ayrı düşünülemeyen bir bütün halindedir. Bu bütünün her parçası birbiriyle ilişkili olduğu gibi birbiri içinde yer almakta ve etkileşmektedir. Mekan kavramına disiplinler arası yaklaşım çerçevesinde farklı anlamlar yüklenmiş ve sanatsal üretimin merkezi haline gelmiştir. Mekanın sanat ile olan ilişkisi onu içinde barındırmasının yanı sıra onunla bütünleşmesidir. Artık mekan sanatın sadece ögesi değil, bir parçası olmakta, hatta kendisi bir sanat eserine dönüşmektedir. Bu bağlamda mekan tasarımının bir eser olma özelliği ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmada amaç, mekan-yapıt ilişkisini değil, mekanın bir yapıta dönüştürülmesini aktarmak, mekanın ögesi olarak çağdaş sanata değinmektir. İzleyici-yapıt deneyimini mekan ile bütünleştiren ve mekanın bir ögesi haline gelen örneklere yer verilerek literatüre katkı sağlamak hedeflenmektedir. Abstract: Art, design, and architecture are a whole that is not considered separate. Each part of this whole is interrelated, interconnected and interacting with each other. Within this scope, the interdisciplinary approach to the concept of space, different meanings have been assigned and space becomes the center of artistic production. The relationship of the space and the art become integrated with it besides holding it inside. Now, space is not only the element of art, but a part of it, and it is transformed into a work of art. In this context, becoming an artwork feature of the space design comes to exist. The purpose of this study is to convey the transformation of the space to artwork, not a space-work relationship, but to refer to contemporary art as the element of the space. It is aimed to give examples about audience-art work experience that integrated with space and became an element of the space and to contribute to the literature. Bu çalışma, 18-20.04.2019 tarihleri arasında Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi'nde gerçekleşen, 6. Uluslararası Güzel Sanatlar Sempozyumunda bildiri olarak sunulmuştur.

Dramaturjik Yaklaşım Perspektifinden Sosyal Medya: Sahnenin Önü ve Arkası

Serüven Publishing, 2023

Sosyal medya, bireylerin sosyal ilişkilerini sürdürdükleri bir ortam haline gelmiştir. Bireyler sosyal medya vasıtasıyla diğer bireylerle etkileşime girme fırsatı yakalamıştır. Böylece gelişen süreçte performanslar sosyal medya üzerinden gerçekleşmeye başlamıştır. Bireyler sosyal medyada, diğer bireylerin kendilerine yönelik izlenimlerini etkileyebilmek için paylaşımlar yapabilmekte ve gelen tepkileri ise beğeni, yorum ve takipçi sayısıyla anlayabilmektedir. Bu noktada sosyal medyanın da sahne önüne dahil olduğu görülmektedir. Artık dekorun ve vitrinin de sosyal medya paylaşımlarına yönelik düzenlenmesi söz konusudur. Sahne arkası hazırlıkları da bu doğrultuda gerçekleşebilmektedir. Lüks restoranlar, pahalı saatler veya arabalar sahne önünde sergilenebileceği gibi; kahveler, kitaplar, kıyafetler, yemekler veya özlü sözlerle de seyircinin izlenimi etkilenebilmektedir. Sosyal medyanın bu noktada önemli bir işlev gördüğünü söylemek mümkündür. Elbette bu durum Goffman’ın bahsettiği gündelik yaşam ilişkilerinin yok olmasını değil sadece belirli ölçüde değişmesini ifade etmektedir. Bu düşünceden hareketle, çalışmada öncelikle sosyal medyaya ve sosyal medyanın gelişim süreçlerine odaklanılmaktadır. Sonrasında Goffman’ın düşüncelerini ve dramaturjik yaklaşımın gelişimini etkileyen sembolik etkileşimcilik üzerinde durulmaktadır. Sembolik etkileşimciliğe değindikten sonra ise dramaturjik yaklaşım ile sahne, sahne önü, sahne arkası, vitrin, dekor gibi kavramlar irdelenmektedir. Genel çerçevede ise sahne önünün ve arkasının sosyal medya ile birlikte ne gibi değişimlere uğradığı tartışılmaktadır.

Sinema-Mimarlık Arakesitinde Alternatif Bir Öğrenme Ortamı: Kent Morfolojisinin Endüstrileşmiş Kültürle İlişkisinin Tati Sinemasındaki Modernleşme Eleştirileri Üzerinden İncelenmesi

TNUM IV. KENTSEL MORFOLOJİ SEMPOZYUMU, 2023

Mimarlıkta mekâna, sinemada senaryoya karşılık gelen anlatı; zaman, mekân ve hareket kavramlarıyla kurulan disiplinler arası kesitte bir yaşam kurgusu olarak ele alındığında, dönemin dünya görüşü ve toplumsal yapısı ile gündelik hayata dair bir izlek sunar. Sinema, kenti gündelik hayat pratikleri üzerinden gözlemlemeye olanak sağlarken; kültürün kent morfolojisine etkisinin birey-toplum-kent ilişkisi bağlamında okunabilmesini sağlayan mekânsal olasılıkları üretme potansiyeline sahiptir. Mekânsal kurgu sayesinde zamanı yeni birer geçmiş, şimdi ve gelecek biçiminde üreterek, kentin tarihsel perspektiften okunmasına bakış aralıkları kazandırır. Bu çalışmada amaç, endüstrileşmiş kültürün kent morfolojisine etkisinin gündelik hayat kesitleri üzerinden disiplinler arası ilişkilerle okunmaya çalışılmasıdır. Çalışmada nitel yaklaşımlı bir araştırma deseni olan içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Bu kapsamda, II. Dünya Savaşı sonrası ivmelenen kentleşmeyi Fransa’daki gündelik hayat kesitleri üzerinden ele alan Jacques Tati sineması, modernleşmenin kent üzerindeki radikal dönüştürücü etkisini ele alan görsel bir dil olarak önerilmiştir. Tati sineması, her şeyin tasarımcı elinden çıkmasıyla yaşamı daha steril, fonksiyonel ve hızlı hale getirmeyi hedefleyen modernleşmeyi; geleneksel yaşantısını sürdüren “Bay Hulot” ana karakterinin kent deneyimleri üzerinden eleştirir. Savaş sonrası erken dönemde geleneksel ve modern kent hayatındaki karşıtlıklara odaklanan Mon Oncle (1958) ve 1970’lerin başında geleneksel bireyin modern kente uyum sürecini yansıtmasının yanı sıra kentleri diğer kentlere bağlayan otoyollara odaklanan Trafic (1971) filmleri üzerinden gerçekleştirilen mekânsal okuma; endüstrileşmiş kültürün kent morfolojisine etkisi bağlamında yorumlayıcı yaklaşımla incelenmiştir. Mekânları açığa çıkaran ihtiyaçların birey ve toplum ölçeğindeki karşılıkları, mekânsal kullanım alışkanlıklarını üreten sistemlerin neler olduğu ve bu devinim içinde açığa çıkan kültürel yapının kentte nasıl karşılık bulduğunu anlamak hedeflenmiştir. Mimarlığa, kentte dönüşen kullanımlar ve toplumsal hayata dair sinema üzerinden bakmak, gündelik hayat içindeki etkilerini sorgulayarak kent morfolojisini belirleyen dinamikleri film kurgusundaki kesitler üzerinden incelemeye olanak sağlamıştır. Bu doğrultuda, sinemanın 1950-1970 yılları arası modernleşen kentin morfolojisindeki değişimi birey-toplum-kültür bağlamında gündelik hayat üzerinden aktarmasının, gözlemleme ve sorgulamaya olanak sağlayan disiplinler arası alternatif bir öğrenme ortamı ürettiği düşünülmüştür.

Mimari Temsil Sitemlerine Zaman-Mekân'ın Eklenmesi ile Oluşan Mekânsal Deneyimin Sinema Aracılığı ile İncelenmesi

Mimari Temsil Sitemlerinde Mekânsal Deneyim Sorunlarının Aşılması İçin Disiplinler Arası Denemeler: Bêka ve Lemoine’nin Yaşanan Mimarisinde Mekânın Duyusal Gücü, 2023

Architecture resorts to an interdisciplinary approach as a need to solve the problems it encounters. Representation of experience creates a serious problem in representation systems that are transformed into aesthetic objects through standardized methods, freed from time-related thoughts. Applying architectural representation systems in which time-space can come to life depending on time and experiences in space can overcome this problem. In the study, spatial experience in architecture was limited within the representation, and the changes and transformations created in spatial experience by the use of different architectural representations were examined. In this study, whether it is possible to overcome the weakness of representation systems in terms of experience by using movement in which the audience is involved through cinema is questioned through two films directed by Ila Bêka and Louise Lemoine. As a result of the study, it was seen that Bêka and Lemoine produced films on architecture by including the time-space dimension, which they defined as the 'emotional power of space', and it was possible to overcome the weakness of the representation systems in terms of experience.

Postmodern Bir İfşa Alanı Olarak Sosyal Medya

Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2020

Tarihsel olarak yaşamı dönüştürülebilir kılan sistematik yapı her dönemi bir önceki deneyimler sürecinin toplamıyla yeni bir rotaya doğru sürüklemektedir. Yirmi birinci yüzyılın toplumsal inşa süreci modernizmden postmodernizme doğru bir yol izlerken; kamusal alanı katı, buyurgan ve zaman zaman baskıcı olan politik anlayıştan; demokrasi, eşitlik, özgürlük ve yönetilebilir bir toplum idealine yöneltmiştir. Küreselleşen dünyada kapitalizm, toplumsal yaşamı yeni bir alana doğru adım adım yaklaştırmasının yanında internetin sunmuş olduğu iletişim, haberleşme ve sanal yaşam alanlarında görünür olabilme imkânı modernizmin sınırlarının ötesine geçmeyi başarmıştır. Dünyanın her yerinde insanlar varoluşunun realitesiyle sanal kimliği arasında yeni bir bağ kurmaya başlamıştır. Ağ üzerinden oluşturulan sosyal, kurumsal ve ekonomik ilişkiler neredeyse hiçbir geleneksel sistemin başaramayacağı düzeyde yüksek ve hızlı bir performansa dönüşmektedir. Bu çalışmada dijital yaşamın temel karakteristik yapısına dönüşen ve haberleşme, örgütlenme, kişisel ve kurumsal bir yapı haline gelen sosyal medyanın toplumsal yaşamdaki etkileri ve biyo-politik iktidar alanına sunduğu katkıları üzerinde durulacaktır.

Mekanın Altyapısal Dönüşümü

itüdergisi/a mimarlık, planlama, tasarım Cilt:3, Sayı:1, 43-52 Mart 2004 * Yazışmaların yapılacağı yazar: Hakkı YIRTICI. hyirtici@superonline.com; Tel: (216) 578 04 76. Bu makale, birinci yazar tarafından İTÜ Mimarlık Fakültesi'nde tamamlanmış olan "Modern kapitalist toplumlarda mekan üretimi" adlı doktora tezinden hazırlanmıştır. Makale metni 12.05.2003 tarihinde dergiye ulaşmış, 09.12.2003 tarihinde basım kararı alınmıştır. Makale ile ilgili tartışmalar 31.07.2004 tarihine kadar dergiye gönderilmelidir. Özet Kapitalist örgütlenme ve sermaye, diğer her şey gibi (emek, üretim araçları, pazarlama) mekanı da karlılığını maksimize edecek bir altyapı olarak görür. Mekan araçsallaşır niceliksel bir değere indirgenir. Mekan kapitalist ekonominin değişen koşullarına bağlı olarak her defasında yeniden tarif edilir, örgütlenir, gerekirse tümden yok edilir ve yerine yeni ilişkilerin yer alabileceği ortamlar yaratılır. Bu durum karşısında mekanı sadece uzamsal bir biçimleniş olarak tarif etmek yetersiz kalmaktadır. Mekanı etkileyen kapitalist üretim ilişkileri ve örgütlenme biçimlerinin neler olduğu, bu güçlerin mekanı nasıl dönüştürdüğü ve mimarlık disiplininin tüm bunlar karşısında kendi epistemolojisini nasıl kurması gerektiği bu çalışmanın konusudur. Anahtar Kelimeler: Kapitalizm, mekan epistemolojisi, tüketim mekanları.