BULGARİSTAN TÜRKLERİNİN MARUZ KALDIĞI UYGULAMALARLA İLGİLİ OLARAK RUMELİ İSLAM MUHACİRLERİ CEMİYETİ'NİN BİR TALEBİ (original) (raw)

TÜRKİYE’DE MUHAFAZAKÂR BURJUVAZİDE İSLAMİ DEĞERLER VE EMEK ALGISI: GAZİANTEP MÜSİAD ÜYELERİ ÖRNEĞİ

Orta Doğu’da Devlet-Devlet Dışı Aktörler ve Demokrasi, Uluslararası II. Ortadoğu Sempozyumu Bildiriler Kitabı, 2016

ÖZET İnsanların bedensel ve zihinsel faaliyetleri sonucu üretime dönük çabalarını ifade eden emek kavramı, ilk çağlardan itibaren tartışma konusu olmuştur. Sanayi devrimin ardından derinleşen bu tartışmalar, kapitalizmin teknik sınırlarına yaklaşmasıyla hızlanmıştır. Sanayileşmede geç kalan Türki-ye'de girişimci-iş gören ilişkileri de bu düzlemde sağlam bir zemine oturmamış, kapitalizmin yaşadığı ev-rim sürecinden farklı bir gelişme trendi göstermiştir. Bu çalışmada, Gaziantep'te faaliyette bulunan MÜSİAD üyelerinin " İslam'da emek kavramı " al-gıları tespit edilmeye çalışılacaktır. Yaklaşık 50 MÜSİAD üyesi ile birebir görüşme tekniğiyle yapılacak anket çalışmasıyla emek sömürüsünün bu muhafazakâr camia için söz konusu olup olmadığı incelene-cektir. Çalışmanın temel savı, Türkiye›deki muhafazakâr sermayedarların Kuran ve onun Peygambe-rinin öğretilerinin sınırlarını anlamlandırabilme konusunda pek çok sınırlılıkla karşı karşıya kaldıklarıdır. MUSIAD eksenli bu girişimci gurubun, Türkiye'de 13 yıldır siyasi iktidarı elinde bulunduran Ak Parti çev-resinde güçlendiği bilinmektedir. Dolayısıyla, böylesine temel bir konuda " muhafazakâr demokrat " olduğu iddiasında olan siyasi hareketin geliştirmeye çalıştığı iş ortamları ile olan ilişkisi de bu eksende belirginle-şecektir. ABSTRACT The term labor consisted of physical and mental activities in production has been important debate since the ancient ages. These debates deepened and fastened after Industrial Revolution because of the consequences of capitalism. In Turkey, as a late industrializing country, relations between workers and employers did not lay a strong ground. In addition, these relations differentiated from capitalistic process relatively.

MÜHİMME DEFTERLERİNE GÖRE OSMANLI DEVLETİ’NDE GÜHERÇİLE ÜRETİMİ UYGULAMALARI: BİRECİK VE RUMKALE ÖRNEĞİ

Alican Umut EKONOMI, FINANS VE İŞLETME YÖNETIMI ALANINDA GÜNCEL GELIŞMELER III, 2022

Öz Güherçile barutun ana maddesidir. Güherçile, hem ateşli silahlarda kullanılması hem de kale kuşatmalarında, kaleye tünel kazanların kaleyi infilak ettirmek için kullandıkları bir silah olması sebebiyle önemli bir askerî malzemedir. Güherçile üretimi Osmanlı Devleti’nin birçok kentinde yapılagelmiştir. Osmanlı Devleti’nde güherçile üretilen yerler bugüne kadar çeşitli çalışmalara konu olmasına rağmen Rumkale ve Birecik’te bulunan güherçile yatakları bugüne kadar herhangi bir çalışmaya konu olmamıştır. Bu çalışma, Rumkale ve Birecik kentlerinde bulunan güherçile yataklarının nasıl işletildiğini, üretilen güherçilenin nereye sevk edildiğini, Rumkale, Birecik güherçile yataklarında ortaya çıkan sorunların neler olduğunu ortaya koymayı amaçlamıştır. Osmanlı Devleti’nde güherçile işletilmesi ile ilgili birçok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmada makalenin kapsamına giren güherçile ile ilişkili eserlerden yararlanılmış ve kaynakçada verilmiştir. Makale kaynakçasında kullanılmayan ve dağınık bir halde olan güherçile ile ilgili yapılmış çalışmalar, makalenin ekinde toplu bibliyografya olarak verilerek bu alanda çalışanların işlerinin kolaylaştırılması hedeflenmiştir. Çalışmada T. C. Cumhurbaşkanlığı Başkanlık Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı envanterinde bulunan önemli arşiv kaynaklarından olan mühimme defterleri kullanılmıştır. Arşiv vesikaları dokuman analizi yönetimine tabi tutularak kullanılmıştır. Anahtar Kelimeler: Güherçile, barut, lağımcılar, Rumkale, Birecik. Absract Saltpeter is the main ingredient of gunpowder. Saltpeter is an important military material, both because it is used in firearms and because it is a weapon used by tunnel diggers to detonate the castle during castle sieges. Saltpeter production was carried out in many cities of the Ottoman Empire. Although the places where saltpeter was produced in the Ottoman Empire have been the subject of various studies so far, the saltpeter beds in the cities of Rumkale and Birecik have not been the subject of any study until today. This study aims to reveal how the saltpeter beds in Rumkale and Birecik are operated, where the produced saltpeter is shipped, and what the problems are in the Rumkale and Birecik saltpeter beds. Many studies have been conducted on the saltpeter operation in the Ottoman Empire. In this study, the works related to saltpeter, which are within the scope of the article, were used and given in the bibliography. It is aimed to facilitate the work of those working in this field by giving the studies on saltpeter, which is not used in the article bibliography and in a scattered state, as a collective bibliography in the appendix of the article. In the study, mühimme notebooks, which are among the important archive resources in the inventory of the Presidency of the Presidency of the Republic of Turkey, Department of Ottoman Archives were used. Archive documents were used by subjecting them to document analysis management.

SURİYE ŞAM MİLLİ MÜZESİNDEKİ TÜRK İSLAM DÖNEMİNE AİT ESERLERDEN ÖRNEKLER

TEKE, 2021

Şam Ulusal Müze, Suriye'deki en eski kültürel miras kurumudur. Müzede; Mari, Ebla, Ugarit gibi önemli arkeolojik alanlardan çıkarılan buluntular, çivi yazılı tabletler, Dura-Europos Sinagogu, Roma Dönemi mozaikleri, Palmyra'dan getirilen eserler, tekstiller, Kasr-el Hayır-el Garbi freskleri, seramik, cam, maden, ahşap, taş, yazma eserler ile XVIII. yüzyıla ait geleneksel Şam evi örneği, Suriye-Arap dünyası ve diğer ülkelerden sanatçıların çağdaş eserleri yer almaktadır. Müzenin bahçesinde taş eserler sergilenmektedir. Bunlar antik dönemden Osmanlının sonuna kadarki döneme ait mimari plastikler, kitabeler ve steller gibi eserleri kapsamaktadır. Özellikle Eyyubi ve Memluklu Dönemleri'ne ait taş vakfiye ve yapı kitabeleri sergilenmektedir.

ORYANTALİST LİTERATÜRDE İSLÂMÎ RİVAYETLERİN 'KURGUSALLIĞI' MESELESİ

Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, 2023

‘FICTIONALITY’ OF ISLAMIC NARRATIONS IN THE ORIENTALIST LITERATURE Determining the fictionality of a narration based on the literary style of a given text is one of the main topics of orientalist studies. The claim that ‘certain narrative techniques indicate factual invalidity of content’ goes back to 120 years earlier. Due to changes in Western literary theories, it appears in a different form concept in every period. At the beginning of the 20th century, Julius Wellhausen (d. 1918) and Carl Brockelmann (d. 1956) pointed out that early Muslim historiographers rewrote the narrations they inherited from their predecessors by their worldview and artistic skills. In the 60’s and 70’s, analysis of motifs and themes, around which stories were developed, came into prominence. For Eckard Stetter and Albrecht Noth (1999), certain characters, events, metaphors, similes etc. repeatedly appear in hadith or history narrations are anonymous motifs and themes. Therefore, their factual references are very uncertain. In the 90s, Stefan Leder and Daniel Beaumont claimed that narrative techniques such as well planned plots, character-oriented event descriptions, moral evaluations and fantastic elements etc. are peculiar to literary fiction, so that such features make questionable factual validity of a historical narration. Another researcher Sebastian Günther widely discussed the concept of fictionality and approached the hadith narrations as a historical novel. He claimed specific narrative techniques fictionalize a given hadith narration and cut off its extratextual referentiality. For him, rearrangement, modification or diversification of a given hadith text through the transmission process indicates its fictionalization. Formal evaluation of narrations is well-known and widely discussed by the terms taqṭīʿ, ikhtiṣār, talfīq etc., in classical hadith methodology. Unlike Muslim scholars, orientalists we have taken in this article discussed the issue within the context of the content’s factual validity, not the text’s reformation. All researchers above analysed the Islamic narrations, ḥadīth, sīrah and historiography, by ignoring the classical ḥadīth methodology and within the framework of the Western literary concepts that were valid in the period in which they lived. As is widely discussed in this article, the main problem for analysing Islamic narrations by the concept of fictionality is overlooking its historical, philosophical and cognitive background. Western literary theoreticians and history philosophers disagree about whether specific narrative techniques fictionalize factual texts such as history textbooks or biographies. Nevertheless, all these disagreements are ignored in the studies I have covered in this article, and a simplified analogy is preferred: ‘Every text having similar features to a literary work is fiction’. Therefore, depending on its textual features, claiming an Islamic narration’s fictionality is theoretically a misconception. This intentional selection of the literary theory can be considered as the fictionalization of the fiction theory. On the other hand, all Islamic narrations, whether hadīth, sīrah or historiography, claim to provide knowledge from past events. According to ʿilm al-balāgha, they are in the category of ikhbār, therefore, they are subject of true-false evaluation. However, a fictional discourse has no factual reference and is on the inshā type, therefore cannot be subject to the true-false assessment. Disregarding this categorical difference and dealing with Islamic narrations like novels makes all analyses problematic. Despite all these problematic approaches, sample studies I have taken in this article point out a real problem: Due to misunderstanding or misreporting of the rāwi and/or the collector/author, there may be inconsistency between narration and historical facts. Textual features may give clues for such problems. However, this issue can be handled by comparing diverse narrations on the same issue, isnād-matn analysis and cross-checking the narratives to the extratextual data. Simplified parallelisms between the style and validity of the content cause much more complicated problems