Bazı Seçilmiş Ülkelerde Ar-Ge Vergi Teşvik Sistemi (original) (raw)

İngi̇li̇z Di̇li̇ Öğreti̇mi̇ Öğretmen Adaylari’Nin Türki̇ye’De Öğretmen Seçme Ve İsti̇hdam Si̇stemi̇nde Uygulanan Mülakat Sinavi Üzeri̇ne Görüş Ve Öneri̇leri̇

2017

Son yillarda Turkiye’de ogretmen secimi ve istihdam sistemi KPSS adaylari icin oldukca endiseli bir hal almistir. Milli Egitim Bakanligi ogretmen secimi ve atama sistemi icin bazi onemli adimlar atti. Bu adimlarin en onemlisi, ogretmen adaylarinin sozsel ve temsil yeteneklerini degerlendirmeyi amaclayan Mulakat Sinavi’ dir. Bu calisma Ingilizce ogretmenligi ogretmen adaylari'nin KPSS sonrasi yapilan Mulakat Sinavi uzerine goruslerini yansitmayi amaclamaktadir. Arastirma' da, hemen hemen tum katilimcilarin, Mulakat Sinavi’nin objektif bir degerlendirme yontemi olmadigini iddia ettiklerini ortaya cikmaktadir. Ayrica, katilimcilar Mulakat Sinavi’nin iceriginin, komisyon uyelerinin, Mulakatta her bir kisiye tahsis edilen surenin ve sonuclarin ilan usulunun yeniden duzenlenmesi gerektiginin de gorusundedirler.

Seçi̇m Sinirlarinin Deği̇şti̇ri̇lmesi̇ Yoluyla Türki̇ye'De Yeni̇den Merkezi̇leşme: Ankara Örneği̇

lnternational Journal of Geography and Geography Education, 2019

Bu araştırma, 2012 yılında yapılan 6360 sayılı kanunla yapılan değişiklikle gerçekleşen yerel seçim sınırlarına ilişkin düzenlemenin yeniden merkezileşmeye yol açtığını iddia etmekte ve bunu ampirik olarak kanıtlamaktadır. Bu argümanları kanıtlamak için seçim davranışı ile seçmen profili arasındaki ilişkiyi ele alan sivil gönüllülük modeli kullanılmıştır. Araştırmada kullanılan veriler Yüksek Seçim Kurulu (YSK) ve Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ile bir gayrimenkul internet sitesi kullanılarak oluşturulan verilerden oluşmaktadır. Bulgular, muhalefet partisinin hâkim olduğu alanların daralmakta olduğunu, bunun da ötesinde, söz konusu düzenlemeyi yapan siyasi iktidarın çeperde yer alan kendi egemenliğindeki alanları dahi yereldeki temsilcilerine bırakmayacak kadar merkezden idare etme eğilimine girdiğini göstermektedir. Bu durum seçim sınırlarına ilişkin yapılan düzenlemenin siyasal iktidarın hakimiyet alanını genişletmesinin ötesinde hegemonik bir biçimde Türkiye'de merkezileşme dinamiklerini yeniden harekete geçirdiğini ve bunun gerçekleşmesi için mekanın araçsallaştırıldığını göstermesi açısından önemlidir.

Çok Uluslu Şi̇rketleri̇n Türki̇ye’Deki̇ Pazara Gi̇ri̇ş Şekli̇ Seçi̇mi̇ni̇ Beli̇rleyen Kurumsal Unsurlar

2012

Yeni bir pazara girme sekline karar verirken cok uluslu sirketleri etkileyen bir cok faktor bulunmaktadir. Bu calismada kurumsal ekonomi baglaminda, cok uluslu sirketlerin pazara giris seklini belirleyen faktorler arastirilmaktadir. Bu calismada iki farkli kurumsal ekonomi teorisi, Kurumsal Teori ve Yeni Kurumsal Ekonomi degerlendirilmistir. Turkiye’de gerceklesen 2293 adet pazara giris incelenerek kurumsal ekonomi cercevesinde, yatirim ozgurlugu, fikri mulkiyet haklarinin korunmasi ve yozlasmanin cok uluslu sirketlerin pazara giris sekli secimi uzerinde anlamli etkisi oldugu bulunmustur. Ayrica reel gayri safi yurtici hasila, reel sermaye yatirimi, ve sektorel bilgi yogunlugunun cok uluslu sirketlerin pazara giris sekli kararini sekillendiren diger faktorler oldugu tespit edilmistir.

Mülteci Çocukların Türk Eğitim Sistemine Entegrasyonunu Yeniden Değerlendirmek: Konya Örneği

The Migration Conference 2020 Book of Abstract, 2020

Göç konusunun genellikle yetişkinleri ilgilendiren bir mesele olarak ele alınması, mülteci çocuklar ile ilgili politikaların ve çalışmaların çoğunlukla ihmal edilmesine yol açmaktadır. Oysaki zorunlu göçün aktörlerinden biri olarak çocuk mülteciler de hem göç sürecinden etkilenmekte hem de göçü ve sonuçlarını etkilemektedirler. Bu açıdan değerlendirildiğinde, mülteci çocukların yaşam deneyimlerine yakından bir bakış, toplumdaki ihtiyaçlarının ve entegrasyonları önündeki riskler ve fırsatların analizi bakımından önemlidir. Ayrıca çocukların seslerine kulak vererek hazırlanacak politikaların daha sağlıklı ve çocuk dostu olacağı söylenebilir. Buradan hareketle, mülteci çocuklarla ilgili en önemli politika alanlarından biri olarak, eğitim ve bu çocukların eğitime dair deneyimleri bu araştırmanın temel odağını oluşturmaktadır. Çocukların okullaşması (scholling) çocukların nitelikli eğitime erişimlerinde ve topluma uyumlarında tek başına etkili olmayacaktır. Eğitim politikalarının ve uygulamalarının da mülteci çocukların ihtiyaçlarına cevap verir nitelikte olması önemlidir. Bu araştırmada, Türkiye’de mülteci çocukların eğitim sistemine entegrasyonlarına yönelik uygulanan politikaların işlerliğini yerinde gözlemlemek ve konunun aktörleri olarak çocukların ve öğretmenlerinin seslerine kulak vermek için, Konya’da yer alan 2 ortaokulda alan araştırması yürütülmüştür. Araştırma kapsamında, 28 öğretmen (4’ü idareci) ile derinlemesine mülakat; Suriyeli, Afgan ve Iraklı 42 öğrenci ile ise 6 odak grup görüşmesi yapılmıştır. Görüşmeler Ekim-Aralık 2019 tarihleri arasında sürdürülmüştür ve gözlemlerle desteklenmiştir. Araştırma bulguları, okulların çoğunlukla dil öğrenimi merkezleri ve özellikle kız çocukları için sosyalleşme alanları olarak ön plana çıktıklarını göstermektedir. Ancak, yerli ve mülteci çocuklar arasında çatışma ve akran zorbalığı olduğu gözlemlenmiştir. Dil becerisi, mülteci çocukların yerli öğrencilerle ve öğretmenleriyle olan iletişimlerinde ve ders başarılarında en önemli faktör olarak belirmiştir. Öğrencilerin okul başarıları üzerinde etnik kimlikleri, sosyo-ekonomik koşulları ve velilerinin eğitime verdiği önem seviyelerinin de belirleyici olduğu görülmüştür. PICTES kapsamında açılan uyum sınıflarının ise mülteci öğrencilerin kendi aralarında bir ayrışmaya ve etiketlemeye yol açtığı görülmüştür. Bir diğer önemli bulgu ise öğretmenlerin farklı kültürlerden çocuklara aynı anda eğitim vermede yetersiz hissetmeleridir. Sonuç olarak, mülteci çocukların eğitim sürecinin farklı faktörler arası kompleks bir ilişkiler ağı içerisine oturduğu söylenebilir. Kültürel farklılıklar, farklı hayat tecrübeleri, dil becerileri, ekonomik koşullar, veli ilgisi, kent içi ve okul içi deneyimler, akranlar arası ilişkinin niteliği, öğretmen-öğrenci arası iletişim ve kabullenme düzeyleri, öğretmenler arası fikir ayrılıkları, uygulamadaki eğitim politikaları; hepsinin birden çocukların aldığı eğitimin niteliği ve dolayısıyla da hem eğitim sistemine hem de topluma entegrasyonları üzerinde etkili olabildikleri görülmüştür.

Yabancı Dil Olarak Türkçe Öğretiminde Ders Kitaplarındaki Konu Seçiminin Yazma Becerisine Etkisi

Aydın Tömer Dil Dergisi, 2020

Öz Öğrendiği dilde duygu ve düşüncelerini anlatım becerilerini kullanarak (sözlü veya yazılı) yeterli ve düzgün ifade edebilen birey, o dili öğrenmiş kabul edilmektedir. Yabancı dil olarak Türkçe öğretiminde dört temel dil becerisinin de aynı oranda öğretilmesi hedeflenmektedir. Ancak çalışmalar öğrencilerin anlama becerilerini (okuma ve dinleme) daha kolay geliştirirken anlatma becerilerini (konuşma ve yazma) kazanmada sorun yaşadığını ve geliştirilmesinde en zorlanılan becerinin yazma becerisi olduğunu göstermektedir. Bu çalışmada İstanbul Yabancılar İçin Türkçe Ders Kitabı Yeni İstanbul A1 ve A2 kitaplarındaki yazma konularının Türkçe öğrenen öğrencilerin yazma becerisine etkilerini belirlemek amaçlanmıştır. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması kullanılmıştır ve çevrimiçi yollarla fotoğraf, Word ve pdf dosyası olarak toplanan ödevler içerik analizi yöntemiyle incelenmiştir. Araştırmanın çalışma grubu Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi TÖMER'de 2020-2021 Eğitim-Öğretim yılında uzaktan öğretimle Türkçe öğrenen 42 öğrenciden oluşmaktadır. Araştırma sonucunda öğrencilerin ilgilerini çeken, yaşamlarından örnekler verebildikleri, yaşlarına ve kültürlerine uygun konularda daha istekli oldukları ve daha kapsamlı metinler yazdıkları belirlenmiştir.

Yoksulluktan Yeni Yoksulluğa: Türkiye’de Kentsel Yoksulluğun Değişen Dinamikleri Üzerine Bir İnceleme

2016

Türkiye'de kentsel yoksulluk dinamikleri farklı dönemler boyunca değişim göstermiştir. Göç ve kentleşmenin ilk itici gücü 1950'lerde gerçekleşmiştir. 1960'lı ve 1970'li yıllarda, kentleşme süreci ve yoksulluk sadece devletin formal refah mekanizmalarıyla değil, aynı zamanda akrabalık ve/veya hemşerilik dayanışması ağlarıyla desteklenen enformel mekanizmalarla ele alınmıştır. Bu enformel mekanizmalar, kent yoksullarının enformel işgücü piyasasına katılımına ve yeni kamu arazileri üzerinde yerleşmelerine imkân tanımıştır. 1980'lerde de enformel mekanizmalar etkinliklerini korumuş ve yoksulluk sürekli bir nitelik kazanmamıştır. 1990'lı yıllardan itibaren, enformel mekanizmaların temelini oluşturan unsurların geçerliliğini kaybetmesi ile Türkiye'de kentsel bağlamda yoksulluğun nitelikleri değişmeye başlamıştır. Enformel arsa ve işgücü piyasasındaki imkânlar büyük ölçüde sınırlanmıştır. Bu değişimler; toplumsal dışlanma, ekonomik ve sosyal yaşamla bütünleşememe riskinin artışı, yoksullukla başetmenin zorlaşması gibi durumlarla kavramlaştırılan yeni bir yoksulluk türünün ortaya çıkışını göstermektedir. Aynı zamanda yeni yoksulluğa ilişkin bu tür dinamikler bizlere Türkiye'nin geleneksel refah rejiminin çözülüşünü göstermekte ve bu süreç ülkemizin toplumsal bütünleşme imkânlarını büyük ölçüde ortadan kaldırmaktadır.

Türkiye'deki Olası Lojistik Üs Yerlerinin Seçilmesi İçin Karşılaştırmalı Bir Analiz

DergiPark (Istanbul University), 2020

Öz Türkiye, Asya ve Avrupa arasında büyük bir jeopolitik konuma sahip olduğundan, konumu lojistik operasyonlar için önemli bir rol oynamaktadır. Bu çalışmada, Türkiye'de kurulması muhtemel bir lojistik üs için önceden tanımlanmış lokasyonları değerlendirmek amaçlı karşılaştırmalı bir analiz yapılmaktadır. Küresel ticaretin rekabet avantajını elde etme gerekliliklerini yerine getirmek için, lojistik üs kurma kararları altyapı, talep, dış çevre, arz, ekonomi ve topoğrafik konum gibi çeşitli faktörlerden etkilenir. Bu çalışma, uzman görüşleri alındıktan sonra sonra karar kriterlerini ve olası alternatif yerleri saptamaktadır. Türkiye bir yarımada olduğundan, deniz ulaşımına öncelik verilerek, denize erişimi olan olası altı şehir belirlenmiştir. Verilen kriterler çerçevesinde lojistik üs oluşturma kararları için en iyi seçeneği belirlemek amacıyla analitik hiyerarşi süreci yöntemi uygulanmaktadır. Sonuçta belirlenen alternatiflerden lojistik üs için en iyi seçeneğin İstanbul olduğu tespit edilmiştir. Bursa'nın İstanbul'dan sonra daha öncelikli olması beklenirken, Karadeniz'in merkezi ve ulaşım yollarının kesişim noktası oluşundan dolayı uzmanlar tarafından Samsun ikinci olarak tercih edilmştir.

Türkiye’de ekoturizm ve rekreasyon amacıyla kullanılan orman alanlarının yönetimi

2018

DOI : 10.26650/ forestist.2018.345971 Ormanlar, dogal cevrenin temel bir bileseni olarak, turistler icin dogal bir cekim merkezi olup cevre ve turizm arasindaki iliskilerde onemli bir rol oynamaktadir. Diger taraftan, Turkiye’de kisa donemli ekonomik faydalar icin kontrolsuz turizm gelisimi ortaya cikmakta ve dogal kaynaklar uzerinde bir baski olusmaktadir. Bu calismanin temel amaci; Turkiye’nin orman kaynaklarinin ekoturizm ve rekreasyonel kullanimlar acisindan genel ozelliklerini aciklamak, bu kaynaklarin yonetimiyle ilgili bilgiler vermek, karsilasilan sorunlari vurgulamak ve cozum onerileri gelistirmektir. Calismadaki veriler yetkililerle gorusulerek ve ulusal politika belgelerinin icerikleri analiz edilerek elde edilmistir. Calismanin bulgulari Turkiye’de orman alanlarindaki rekreasyonel kullanim yukunun giderek arttigini, buna karsin ziyaretci yonetimi ve denetimine iliskin etkin onlemler alinmadigini gostermektedir. Bu dogrultuda temel oneriler su sekilde siralanabilir: korun...

Günümüz Gelişmeleri Işığında Uluslararası Sistemde Kutupluluk Tartışmaları: Suriye Örneği

3. Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Kongresi Tam Metin Kitabı, 2019

Temel olarak devlet merkezli bir nitelik taşıyan uluslararası sistem kavramı, devletlerin güçlerini maksimize etme çabalarına paralel olarak şekillenmiş ve şekillenmektedir. Bu çerçevede sistem analizi, en genel anlamda, uluslararası siyasal sistemdeki belirli bir güç dağılım biçiminin, sistemde yer alan devletlerin dış politikaları üzerindeki etkilerini incelemektedir. Uluslararası ilişkiler tarihinin son yüzyıl boyunca gelişimini dikkate alacak olursak, uluslararası krizler veya küresel ölçekli savaşlar sistemin yapısı üzerinde dönüştürücü bir etkiye sahiptir. 1. ve 2. Dünya Savaşı’nın getirdiği yıkım, insani felaketlerin yanı sıra sistem üzerindeki güç dağılımını da değiştirmiştir. 2. Dünya Savaşı’na dek çok kutuplu bir dünya düzeninden bahsedilirken, savaşın ardından iki büyük gücün arasında paylaşılan iki kutuplu bir düzen ortaya çıkmıştır. Benzer şekilde bu evre de güç politikalarının ve uluslararası krizlerin getirdiği dayatmalar ile son bulmuş ve yerini tek büyük gücün hegemonyasına bırakmıştır. İki kutuplu uluslararası sistemin hüküm sürdüğü dönem, diğer adıyla Soğuk Savaş döneminin ardından günümüz uluslararası sistemin yapısına yönelik tartışmalar yoğun bir şekilde devam etmektedir. Soğuk Savaş’ın sona ermesi ile birlikte tek kutuplu bir uluslararası sistemin ortaya çıktığı gerçeği genel kabul görmektedir. Özellikle 2000’li yıllardan itibaren sistemin çok kutuplu bir yapıya evrildiği, sistemin mevcut yapısının çok kutuplu olduğu ve sistemin hali hazırda tek kutuplu yapısını sürdürdüğüne yönelik tartışmalar ortaya çıkan uluslararası gelişmeler çerçevesinde tartışma konusu olmaktadır. Özellikle 11 Eylül saldırılarının ardından ortaya çıkan gelişmeler sistemin yapısını tartışmaya açmaktadır. Şüphesiz bu tartışmalar, sistemin yükselen güçlerinin ya da potansiyel güç kutuplarının dış politika hamlelerinin ve sistemin tek kutbu olan hegemonik gücün kontrolü dışındaki gelişmelerin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. 2010’da Kuzey Afrika ve Orta Doğu coğrafyasında başlayan halk hareketlerinin zamanla bir iç savaşa sürüklenmesi hem bölgesel hem de küresel güçlerin bu kriz üzerinden karşı karşıya gelmelerine neden olmuştur. Suriye’de yaşanan kriz hem insani hem de güç politikaları boyutuyla etki yaratmaktadır. Hali hazırda devam etmekte olan kriz, bölge üzerindeki güç politikalarının, güç boşluklarının ve nüfuz rekabetlerinin odağı olmasıyla uluslararası sistemin dönüşümünün bir yansımasını göstermektedir.

İş Sağlığı ve Güvenliği Açısından Türk KOBİ’leri Mevcut Durum ve İhtiyaç Analizi

2012

KOBI’lerde is sagligi ve guvenligi alaninda mevcut durum ve egitim ihtiyaclarinin tespit edilmesinin amaclandigi bu calismada, Turkiye’de en fazla KOBI barindiran Marmara bolgesinde toplam 200 isveren ve calisan uzerine bir anket yapilmistir. Anket temelde; Is sagligi ve guvenligi yonetimi (is sagligi ve guvenligi uygulamalarindaki politikalar, prosedurler, uygulamadaki zorluklar ve maliyetler), is sagligi guvenligi egitimlerindeki mevcut durum ve gereksinimler ile bu alandaki beklenti ve yonelimlerden olusmaktadir. Bu inceleme, daha once Avrupa Birligi otoriteleri tarafindan hazirlanmis calismalari dogrular nitelikte olup, is sagligi ve guvenligi egitimlerine hala buyuk bir gereksinim ve talep oldugu gorulmustur. Incelemedeki bulgular, is sagligi ve guvenliginde yonetim ve egitim sistemleri acisindan bazi sektorel farkliliklar oldugunu ve bu cikarimlarin Turkiye’deki isletmeler ve karar vericiler acisindan faydali olabilecegini gostermektedir.