1945-1950 ARASI “DEMOKRATİKLEŞME” SÜRECİNDE BASIN (original) (raw)
Related papers
TÜRKİYE’NİN DEMOKRATİKLEŞME SÜRECİNDE BİR MİHENK TAŞI: BASINDA 1950 SEÇİMLERİ
TÜRKİYE’NİN DEMOKRATİKLEŞME SÜRECİNDE BİR MİHENK TAŞI: BASINDA 1950 SEÇİMLERİ, 2018
İkinci Dünya Savaşı’nın meydana getirdiği savaş koşulları altında gerçekleştirilen icraatlar halkın zamanla Cumhuriyet Halk Partisi iktidarından uzaklaşmasına sebep oldu. Bu durum beraberinde yeni arayışları da getirdi. İşte bu süreçte Milli Kalkınma Partisi, Demokrat Parti ve Millet Partisi gibi partiler kuruldu ve Türk siyasi hayatında hızla bir değişim yaşandı. 1946’da yapılan ve pek çok şaibeyi de beraberinde getiren genel seçimlerin ardından DP, meclise girmeyi başardı ve bu tarihten itibaren özellikle seçim güvenliğinin sağlanması adına iktidara baskılarını yoğunlaştırdı. Bu baskıların sonuç vermesiyle birlikte 16 Şubat 1950’de yeni seçim kanunu kabul edildi. DP tarafından memnuniyetle karşılanan bu kanunun hazırlanmasının ardından CHP iktidarı seçim kararı aldı ve ülkede daha önce görülmemiş bir seçim yarışı başladı. CHP, DP, MP ve MKP’nin katıldığı seçim yarışı halkın yoğun ilgisiyle karşılaştı. Seçimlerde yapılan vaatler, partilerin seçimler sonrasında yürüttüğü politikaların da habercisi oldu. Çalışmamızda 14 Mayıs 1950 seçimleri sürecini Akşam, Milliyet, Cumhuriyet, Ulus, Yeni Ulus ve Zafer gazetelerinin ilgili nüshaları ve Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi’nden elde edilen bilgiler ışığında değerlendirdik. Ayrıca seçim sonuçlarını yine ilgili basın kuruluşlarının yayınları, Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, Ayın Tarihi, TBMM Zabıt Cerideleri ve TBMM Ad Albümü’nden elde edilen bilgiler ışığında ortaya koymaya çalıştık.
1945-1950 Arası "Demokratikleşme" Sürecinde Basın
Yakın Donem Turkiye Arastırmaları, 2010
Ikinci Dunya Savasi’nin hemen oncesinden baslayarak ve savas surecinde basin cok siki kayit altina alinmistir. Savasin bitimiyle birlikte cok partili demokratik duzene gecilmis, bu surecte gerek basinda ve gerekse genel olarak siyasal yasamdaki kayit ve kisitlamalar onemli olcude kaldirilmistir. Bu surec o donemde “demokratiklesme” olarak adlandirilmis bulunmaktadir. Bu calismanin konusu, bu kayitlarin ve kisitlamalarin neler olduguna deginildikten sonra bunlarin demokratiklesme ile birlikte hangi yasal duzenlemelerle kaldirildigi, ancak uygulamada bu alanda neler yasandigi, gerek iktidar yanlisi ve gerekse muhalefeti tutan basin tarafindan bu surecin nasil degerlendirildigidir.
TÜRKİYE DEMOKRASİSİNİN 1950 TONU – Kronolojik Notlar
Ekonomide elverişli uluslararası koşulların yaşattığı geçici saadet yıllarının ardından 1958'e gelindiğinde durum felaketti. O yıl dolar 9 liraya kadar yükseldi. Dış borçlar ödenemez hale gelince hükümet moratoryum ilan etti. IMF ile ilk stand-by anlaşması bu dönemde yapıldı. Çeşitli sanayi kuruluşları ya özelleştirildi ya da ekonomik olmadıkları gerekçesiyle kapatıldı. Uçak ve uçak motorları fabrikası, tank fabrikası, silah fabrikası NATO standartlarına uymadığı gerekçeleriyle kapatıldı. ABD'den Sovyetlere karşı mücadelede kullanılmak üzere Marshall Yardımı alındı. Uygulanan serbest piyasa ekonomisi sonucunda halk hızla yoksullaştı, zengin azınlıkla yoksul halk arasındaki uçurum hızla büyüdü. Bunlar hatırlanabilecek ana başlıklar. İşte bugün AKP'nin ideolojik hegemonyası altında hemen herkesin, özellikle liberallerin ve hatta sorulunca CHP'lilerin " demokrasi şehidi " yakıştırmaları yaptığı Adnan Menderes dönemi, ana hatlarıyla böyleydi. Tayyip Erdoğan " Demokratikleşme " paketini Menderes'in ölüm yıldönümünde açıklayacağını söylemişti. Her ne kadar bu tarihte açıklayamasa da, bu tarihe vurgu yapmasındaki niyet demokrasi, ekonomi ve yönetim anlayışının kökenine vurgu yapmaktı. Elbette buradan " idam edilmesini mi savunuyorsun " sorusu sorulacaktır ancak mesele idam meselesi değil. Yazıdaki amaç Menderes demokrasi açısından ne ifade ediyor, kimi önemli örneklerle bunu hatırlamak ve hatırlatmaktı. 1946 7 Ocak : Demokrat Parti; Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuad Köprülü ve Refik Koraltan tarafından kuruldu. 21 Temmuz : Yapılan ilk çok partili seçimde CHP 396, ancak 16 ilde seçime girebilen DP 62, bağımsızlar ise 7 milletvekili çıkardı. 1948 18 Temmuz : Demokrat Parti'den ayrılan, Kurtuluş Savası komutanlarından Mareşal Fevzi Çakmak ve Osman Bölükbaşı Millet Partisi'ni kurdu. 1950 14 Mayıs : Genel seçimlerde halk, CHP'nin 27 yıllık tek parti iktidarına son verdi. Seçimlerin sonucunda; Demokrat Parti %53.3 oy oranı ile TBMM'ye 408 milletvekili soktu. CHP %39.9 oranında oy almasına rağmen 69, MP ise 1 milletvekili ile temsil edildi. 22 Mayıs : Celal Bayar Türkiye Cumhuriyeti'nin üçüncü cumhurbaşkanı oldu. Adnan Menderes başkanlığındaki ilk Demokrat Parti hükümeti kuruldu. Refik Koraltan da Meclis Başkanı olarak göreve başladı. 29 Mayıs : Başbakan Menderes " sadece millete mal olmuş inkılâpları saklı tutacağız " dedi. 6 Haziran : DP hükümeti; Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları ve diğer bazı generalleri görevlerinden aldı. 16 Haziran : Demokrat Parti hükümetinin ikinci önemli icraatı, Arapça ezan okunma yasağını kaldırması oldu. (Türkçe ezan yasaklanmamıştır, yalnızca ezanın Arapça da okunabileceği belirtilmiştir. Ne var ki, bu karar 1932'den beri Türkçe okunan ezanın sonu olmuştur). 5 Temmuz : Radyodan dini program yayın yasağı kaldırıldı. 7 Temmuz : Dünya Bankası Türkiye'ye 16 milyon 400 bin dolar kredi açtı.
DEMOKRAT PARTI DONEMI TURKIYE BULGARISTAN ILISKILERI 1950 1960
Bu çalışma; 1950-1960 yılları arasında Demokrat Partinin iktidarı döneminde Türkiye’nin Bulgaristan ile olan ilişkilerini kapsamaktadır. SSCB ve ABD arasında süren rekabetin Dünya’yı Doğu ve Batı olarak ikiye ayırmasıyla Türkiye tercihini Batı’dan yana kullanmış ve dış politikasını buna göre şekillendirmiştir. Bulgaristan ise Türkiye gibi Batı’yı seçmezken tercihini Doğu dünyasından yana kullanmıştır. Bulgaristan’dan Türkiye’ye yapılan göçler, siyasi, ticari, kültürel ve sportif ilişkiler olarak dönemin dış politikasını önemli ölçüdeetkilemiştir. Göç konusu başlı başına iki ülke ilişkilerini gerginleştirse de ticari, kültürel ve sportif ilişkiler olumlu bir düzlemde devam ettirilmeye çalışılmıştır. Demokrat Parti geçmiş dönem iktidarlarından ayıran en önemli fark ise dış siyasette son derece aktif rol oynaması ve bölgesel iş birliği çabalarından asla çekinmemesidir.
“DEMOKRATİK ÖZERKLİK”İN İDEOLOJİSİ ÜZERİNE
Ülkemizde “Kürt Sorunu”yla ilgili son gündemlerden birisi “demokratik özerklik”tir. 14 Temmuz 2011 tarihinde Demokratik Toplum Kongresi (DTK) adına bir milletvekili tarafından ilan edildiğinden bu yana “demokratik özerklik”le ilgili, daha çok “siyasi” nitelikli olmak üzere, çok boyutlu tartışmalar yapılmaktadır. Tartışmalar, “özerklik savaş değil, barış ilanıdır, birlikte yaşama taahhüdüdür” diyerek “demokratik özerklik”i ilan eden taraflarla , “demokratik özerkliği mecliste tartışırız” diyen hükümet tarafı arasında çeşitlenmektedir. Siyasal düzlemde gerçekleşen bu tartışmalarla ilgili olarak medya üzerinde çok sayıda analiz yapılmasına karşılık, “bilimsel analizler”e pek rastlanılmamaktadır. Halihazırda demokratik özerkliği hem savunanların hem de ona karşı olanların, kamuoyunun söz konusu düşünceyle ilgili merak ettiği sorulara cevap verebilecek detaylara sahip olmadıkları görülmektedir . Demokratik özerkliğin içeriği konusundaki bu “bilgisizlik”, büyük ölçüde onun ideolojik referanslarının bilinmemesiyle ilgilidir. DTK’nın ilan ettiği “demokratik özerklik”, ilkin Öcalan’ın 2005 yılında açıkladığı “yol haritası” ve buna paralel biçimde 2010 yılının son ayında DTK tarafından “öz savunma güçleri” adıyla gündeme getirilen tartışmaların devamı ve nihai ifadesidir. Bu düşünce, her ne kadar kamuoyunda DTK ve BDP’nin “kendinden menkul” düşüncesi gibi algılanmakta ise de bu algı gerçekle örtüşmez. Kaynağı postmodern nitelikli çeşitli tezlere ve özellikle 1960’ların sonlarına doğru Murray Bookchin tarafından ortaya atılan “Toplumsal Ekoloji” akımına dayanır. Bu nedenle “demokratik özerklik”, esasen “orijinal ve yeni” değil, “eklektik” bir görüş olarak değerlendirilebilir. Ülkemizde çeşitli bilimsel çalışmalarla derinlemesine analiz edilen ve hakkında kitaplar ve yazılar olmasına rağmen, kamuoyu tarafından pek bilinmeyen Toplumsal Ekoloji, esasen ulus-devlet modeline alternatif bir yönetim modeli önerir. Acaba “demokratik özerklik” düşüncesi de böyle bir öngörü taşımakta mıdır? Bu çerçevede, demokratik özerklik düşüncesi, nasıl bir felsefeye ve içeriğe sahiptir? Bu düşünceyi savunan grup ve kişiler, onun içeriğine ne kadar vakıftırlar? Dolayısıyla demokratik özerklikle gelecekte öngördükleri yönetsel ve siyasal öngörüler konusunda ne kadar şeffaf ve gerçekçidirler? Şu anda siyasal düzlemdeki tartışmalarla, şu ya da bu şekilde bu temel soruların cevapları aranmaktadır. Söz konusu sorulara demokratik özerklik düşüncesinin halihazırdaki biçimi üzerinden kısıtlı ya da muğlak cevaplar bulunabilir. Oysa onun ideolojik referansını oluşturan Toplumsal Ekoloji’de, söz konusu sorunların cevapları konusunda açık ipuçları mevcuttur. Bu çalışmada, demokratik özerklik olgusu ile onun –pek dillendirilmeyen- ideolojik kaynağı olarak Toplumsal Ekoloji ele alınacaktır. Çalışmada demokratik özerkliğin, Toplumsal Ekoloji ile örtüşen ve çelişen yönleri ortaya konulacak ve gelecekte demokratik özerklik ile ulaşılmak istenen muhtemel hedefler konusunda öngörülerde bulunulacaktır.
SOĞUK SAVAŞ BAŞLANGICI VE TÜRKİYE’DE DEMOKRASİ YANSIMALARI (1947-1950)
TÜRK DEMOKRASİ TARİHİ (1945-1980) LİDERLER, PARTİLER VE SEÇİMLER, 2021
Türk İstiklâl Harbi’nden sonra yeni rejimin belirlenmesine yönelik arayışlarda Meclis’te iki ana akım egemen olmuştur: gelenekselcilerstatükocular ve yenilikçiler-değişimciler. İki cenah arasında ortaya çıkacak olan bu mücadele Cumhuriyete gidiş süreci ve sonrasındaki yıllarda hep var olacak ve ülkenin demokratikleşme yolunda kendisini gösterecektir.