Hegemonik Erkeklikten Erkekliğin Kırılganlığına: The Power of the Dog Filminde Homososyal İlişkiler (original) (raw)
Related papers
Erkeklik, erkek olmak, insan hayatının en fazla yer kaplayan hallerinden biri, üstelik cinsiyet gözetmeksizin herkesin hayatının. Kadın çalışmaları ve hare ketleri, uzun yıllardır verilen mücadeleler sonrasında, bu dünyanın erkek egemen bir dünya olduğunu ve erkeklerin yaşamına göre organize edildiğini görünür kıldılar. Erkeklerin ve kadınların cinsiyet kimliklerini fiziksel olarak değil toplumsal olarak edindiklerine ilişkin yaklaşımlar daha etkin olmaya başladı. Toplumsal cinsiyet, sosyal bilimlerde, cinslerin bir biyolojik ve fiziksel özellik olarak tarif edildiği cinsiyet yaklaşımına alternatif bir kavram olarak uzun süredir etkin bir yer edindi. Yurtdışındaki ve Türkiye'deki üniversitelerde açılmaya başlanan toplumsal cinsiyet ve kadın çalışmaları programlan bu durumun en bariz göstergesidir. Ne var ki, özellikle Türkiye'deki mevcut çalışmalar genellikle toplumsal cinsiyetin bir yönünü oluşturan kadına odaklanmış; erkekler ve daha genel olarak erkeklik üzerinde, sınırlı sayıda çalışma (Kandiyoti, 1988 ve 1994; Sirman, 1990; Onaran vd., 1998; Sinclair-Webb 2000) dışında pek fazla durulmamıştır. Oysa erkekliğin bir toplumsal cinsiyet olarak kurgulanışını resmetmek, kadın sorununa eğilmenin vazgeçilmez bir tarafı olmalı. Zira, toplumdaki egemen kodların birçoğu bu kurgudan beslenmekte ve erkek egemen dünyayı anlamak, bu dünyadaki eşitsizlikleri konu etmek için önemli bir alanı oluşturmakta. Şüphesiz bu alan, yani erkeklik oldukça geniş ve sınırları muğlak bir alan.
ÖZET Günümüzde, toplumsal alanda ataerkil bir iktidar odağı olarak kurgulanan geleneksel erkeklik tanımlarının kriz içerisinde olduğu sıkça dile getirilmektedir. Diğer sanat türlerinde olduğu gibi sinemanın da bir biçimde toplumsal bilinci yansıttığı düşünülürse sözü edilen erkeklik krizinin sinemasal eserlere de yansımış olması olasıdır. Bu yüzden, bu çalışma, 1990 sonrası Türk Sine-masında ne tür erkeklik tanımlarının üretildiğini ve perdeye yansıyan erkeklik temsillerinin bir tür eril krize işaret edip etmediğini sorgulamaktadır. Bu bağlamda " erkeklik krizi " ni çarpıcı bir bi-çimde yansıttığı düşünülen Yazı Tura adlı film çalışmanın örneklemi olarak seçilmiş ve bu film üzerinden sosyolojik bir çözümleme yapılmıştır. ABSTRACT Nowadays, it has been quite frequently connoted that the definitions of traditional masculinity, constructed as the patriarchal focus of power in the social field, are in crisis. As in the other branches of arts, if it is thought that cinema reflects the social conscious in a way it can also be possible that the mentioned masculinity crisis may be existed in the works of the cinema. Therefore ,, this study has questioned what kind of masculinity definitions were produced in the Turkish Cinema after 1990s, whether these definitions, reflected to the cinema, mark any kind of masculine crisis or not. In this context, the film called Yazı Tura which is thought to reflect the " masculinity crisis " in a very striking form was chosen as sample of this study and a sociological analysis was made based on the film.
Türk Sinemasında Feodal Aile Yapısı İçerisinde Erkek Kimliğinin İnşası
GAZİANTEP UNIVERSITY JOURNAL OF SOCIAL SCIENCES, 2020
Toplumda kadınlık ve erkekliğe ilişkin inanç, beklenti ve rolleri tanımlayan sosyal bir yapılanma olan toplumsal cinsiyet, farklı kültürlere göre değişiklik göstermektedir. Ancak toplumsal cinsiyet kodlarının oluşmasında ve nesilden nesile aktarımında aile en önemli belirleyiciler arasında yer almaktadır. Toplumda var olan bu kodların aktarımı ve meşrulaştırılmasında rol oynayan araçlardan bir tanesi de toplumdan beslenen ve toplumu etkileme gücüne sahip olan sinemadır. Genelde sinema tarihi özelde de Türk sinema tarihinde filmlerin başkahramanının sıklıkla erkek karakterler olduğu bilinmektedir. Günümüzde ise, tıpkı geçmiş örneklerine benzer olarak yeni Türk sinemasının hem popüler hem de sanatsal kanadının yine erkek karakterleri ön plana çıkardığı görülmektedir. Toplumsal cinsiyete ilişkin tanımlamalar ve toplumsal cinsiyet hiyerarşisi söz konusu olduğunda kadın-erkek arasındaki hiyerarşik ilişkinin yanı sıra erkekler arasında da bir hiyerarşiden bahsetmek mümkündür. Bu gerçekten hareketle feodal aile yapısı içerisinde erkek kimliğinin sinemadaki temsilini ele alan bu çalışma kapsamında birçok festivalden ödülle dönen Sarı Sıcak (Fikret Reyhan/2017) adlı film sosyolojik film analizi ile ele alınmakta ve sinemada feodal aile yapısı içerisinde erkek kimliğinin ne şekilde karakterize edildiğinin ortaya konulması amaçlanmaktadır. Yapılan inceleme sonucunda Türk Sinemasının sanatsal kanadında yer alan Sarı Sıcak adlı filmde erkekliklerin hegemonik erkeklik hiyerarşisine ve geleneksel yapıya uygun olarak karakterize edildikleri görülmektedir.
Sovyet Dönemi Kırgız Romanında Hegemonik Erkeklik Söylemi
Söylem Filoloji, 2022
1917’ye kadar yazılı edebiyata ulaşamamış olması sebebiyle Kırgız edebiyatında roman türü dünya edebiyatına kıyasla daha ileri bir tarihte ortaya çıkmıştır. 1936 yılında yayımlanan ilk roman Uzak Col’dan başlayarak, bağımsızlık tarihine kadarki süreçte yaklaşık 100’e yakın romanın yazıldığı görülmektedir. Söz konusu eserlerin büyük çoğunluğu Marksist-Leninist ideoloji merkezli şekillenmekle birlikte bu romanlarda Sovyet ideolojisinden uzak birtakım fikir ve düşünceler de yer yer işlenmiştir. Ancak hangi fikir ve düşünce temelli olursa olsun Sovyet dönemi Kırgız romanının ideolojik bir anlayışa bağlı olarak doğduğu ve geliştiği bir gerçektir. Çoğu yazar, edebiyatın bir propaganda aracı olarak merkezin sesi olma zorunluluğunu göz önünde bulundurmuş, bazıları ise bu güdüme rağmen satır aralarında kendi ideolojik dünyalarını da yansıtmıştır. Nitekim ideoloji, hegemonik söylemi açığa çıkarır. Dolayısıyla merkezin veya yazarın hegemonik söylemi yoluyla roman türü ideolojinin/bilginin nesnesi konumuna dönüşmüştür. Özellikle Sovyet ideolojisinin öteki üzerinde hâkimiyet kurmaya eğilim göstermesi veya yazarın metnin içerisinde hâkim ideolojik bir söylem üretmesi, kadınlık/erkeklik hâlleri ve ideal/öteki kahramanlar üzerinden kurgulanır. Amaçlanan ideal kadınlık/erkeklik, milletlerin/millî kimliğin inşası ile ilintilidir. Bu sebeple, Sovyet dönemi Kırgız romanında toplumun ve kültürün sembolik olarak ilerlemesini, düzenini temsil eden erkekliğin hegemonik söylemin içerisinde nasıl tasavvur edildiğini ortaya koymak önemli görülmektedir. Bu çalışmada, dönemin eril tahakkümü, idealize edilmiş erkeklik söylemi, bedensel kurgular, eril idealler ve bu ideallerin karşıtı ötekiler ele alınacaktır.
Erkekler de Ağlar Ama... Axe Reklamındaki Hegemonik Erkeklik Eleştirisinin Yorumlanma Biçimleri
Hegemonik erkeklik, toplumsal cinsiyet çalışmalarında sıklıkla başvurulan bir kavramdır. Erkekliğin homojen ve yekpare bir kategori olmadığını öne süren hegemonik erkeklik olgusu; mümkün olan çeşitli erkeklikler arasından belirli bir erkeklik formasyonunun idealize edilerek hegemonik hale getirildiği kültürel anlamlandırma mekanizmalarına dikkat çekmektedir. Hegemonik erkeklik çalışmaları, toplumsal kurumlar ve gündelik hayat pratikleri tarafından egemen hale getirilen bir erkeklik anlayışı ile, ötekileştirilen ve dışlanan erkeklikler arasında süregiden çatışma halini incelemektedir. Axe markasının Türkiye’de yayınlanan “Erkekler de Ağlar” reklamını inceleyen bu çalışma, hegemonik erkekliğe karşı eleştirel bir tutum geliştiren reklam anlatısının, izleyiciler tarafından karşılanma biçimlerini çözümlemektedir. Ağlama eylemini kadınsılıkla özdeşleştiren hegemonik erkeklik anlatısına karşı Axe reklamı, erkeklerin de özgürce ağlayabileceğini belirttiği bir dil inşa etmiş ve erkekleri kalıpları yıkma noktasında cesaretlendirmiştir. Ayrıca, hegemonik erkeklik halleri dışında kalan erkekleri de temsil eden reklam, farklı erkekliklerin mümkün olduğunu göstermeyi amaçlamıştır. Axe reklamının yayınlandığı YouTube kanalı üzerinden reklama getirilen izleyici yorumlarını içerik analizi tekniğiyle analiz eden bu çalışma, hegemonik erkeklik karşıtı anlatının izleyiciler tarafından büyük ölçüde onaylandığını gözlemlemektedir. Buna rağmen, onaylama durumunun hegemonik erkekliği tam manasıyla eleştirme anlamına gelmediğini vurgulayan bu çalışma; reklam anlatısını onaylıyor gibi görünen yorumların aslında hegemonik erkekliği normalleştiren, görünmez kılan veya yeniden üreten söylem stratejileriyle örülü olduğunu iddia etmektedir. -- MEN CRY TOO, BUT... INTERPRETATION OF THE CRITIQUE OF HEGEMONIC MASCULINITY IN AXE ADVERTISEMENT Abstract The concept of hegemonic masculinity has been an important point of debate in gender studies. Considering that masculinity is not a fixed and homogeneous category, hegemonic masculinity points out the mechanisms of cultural meaning attribution which idealize a particular formation of masculinity among other possible masculinities. Studies on hegemonic masculinity assesses the struggles between a masculine understanding that has been put in a dominant position by social institutions, and other marginalized masculinities. Investigating Axe’s “Men Cry too” advertising campaign in Turkey, this study analyzes the ways in which the critical attitude of the advertising narrative is countered by audiences. As opposed to the hegemonic masculine attempt that equates the act of crying to femininity, Axe advertisement constructs a language asserting that men should cry freely and encourages men to challenge the taboos. Besides, the advertisement represents men other than the formations of hegemonic masculinity to point out that a diversity of masculinities is possible. With a content analysis of audience comments at the brand’s YouTube channel, this study observes that the counter-hegemonic language of the advertisement is approved by most users. However, this study further reckons that the act of approval does not mean that hegemonic masculinity is fully challenged. Contrarily, this study argues that the commentaries that seemingly approve the advertising narrative, are equipped with discursive strategies that normalize or legitimize hegemonic masculinity. Keywords: Masculinity, Feminism, Hegemonic Masculinity, Advertising, Feminism, Gender.
2018
Connell “Erkeklikler” teorisini ilk olarak ortaya attığında toplumda var olabilecek tek tip erkeklik anlayışının sarsılması yönünde büyük bir adım atmıştır. Çalışmalarında hegemonik erkeklik, işbirlikçi erkeklik, madun erkeklik ve marjinal erkeklik olmak üzere toplumsal cinsiyet düzenindeki dört farklı erkekliğe işaret eden Connell, hegemonik erkekliği toplumsal yapı içerisindeki hiyerarşik bir düzlemde en tepeye yerleştirmiştir. Ancak hegemonik erkeklik, erkeklik çalışmalarında teorideki diğer erkekliklerden daha fazla çalışılır olmuştur. Bu çalışmanın amacı, kavramsal bir ironi gibi görünen hegemonik erkekliğin diğer erkeklikleri “görünmez” kılışına odaklanarak soruna eleştirel bir gözle bakmaktır. Çalışmada öncelikle “Erkeklikler” teorisi incelenmiş, daha sonraysa sorunun kaynağının ne olabileceği tartışılmış ve çözüm önerileri sunulmuştur.