Bilinçdışının Felsefesi /Schopenhauer ve Nietzsche (original) (raw)

Schopenhauer’de Sanat, Deha ve İletişimsizliğin Ayrıcalıklı Konumu

Dört Öge, 2017

Özet Bu yazı, Schopenhauer'in İsteme ve Tasarım Olarak Dünya kitabını temel alarak, kitabının başlangıcında kullandığı tırnak işaretinin sanat görüşüne nasıl bir kapı araladığını göster-meyi amaçlamaktadır. Sanat, deha, idea gibi sanat görüşünün temelinde yer alan kavramların bu noktadan okunduğunda bize neyi verdiğini göstermek de bu metnin temel derdini oluşturur. Bunun gerçekleştirilmesi için, Schopenhauer'in metninin iletişim olanaklarını nereye konumladığı ve onun sistemindeki anomalilerin, kendi sistemi içerisinde nasıl da kurucu bir rol üstlendiği belirginleştirilmeye çalışılmıştır. Bu hem Schopenhauer'in hem de onun sanat görüşünü oluşturan kavramların, felsefe tarihindeki önemini bir kez daha gösterecektir.

Schopenhauer Felsefesi

Schopenhauer Felsefesi, 2010

Felsefe bilindiği üzere hayatın içindeki rahatsız ve sorgulayan bireyin ilgi alanına girmektedir. Buradan hareketle felsefe getirdiği çözümlemelerle var olan hayatın mevcut giriftliğine veya basitliğine atıfta bulunarak, insanlığa alternatif yaşam formülleri sunmayı amaçlar. Kümülatif bir yapı içerdiği için birçok cevapsız soruyu da beraberinde getirir; işte bu yüzden çetin bir yoldur ve büyüyen bir soru yumağına benzer. Bu karmaşadan ve sorunsaldan biraz olsun kurtulmak için mevcut gidişat içinde başka bir alternatifi sunmayı arzular, var olmak ister, sesini duyurmak ve mevcut yavanlığa karşı savaşma içgüdüsüyle hareket eder. Bu yönüyle kâh tehlikeli kâh yıkıcı kâh inatçı bir tavır sergiler. Bu değişkenliği ve dönüşümü insanın mutluluğu için duyulan özlem ve çabadan kaynaklanır. Pragmatik olarak düşünüldüğünde felsefe hemen hemen bu tarz kaygılarla örülü bir amaçlar dizisine sahiptir diyebiliriz. En başta İnsan Mutluluğu olmak üzere… "Mutluluk kendi kendine yetenlerindir." Aristotalaes (Eudemos'a Etik, vıı,2) Schopenhauer, nadiren rastlanan biricik mutluluğu arayanlardan sadece biriydi. Ve kendi tavrınca bulanlardan… Bu mutluluğun sacayaklarını yazan bir filozof olarak Schopenhauer eserlerin de, insan mutluluğu üzerine yazdıklarıyla yukarıdaki alıntıyı tam olarak müjdelemiştir. O felsefesinin tüm zarafetiyle bu zaferi bize sunar. Schopenhauer Felsefesi, baş döndürücülüğünü ve gücünü hayatın içindeki var oluş mücadelesinden veya hayatın ne olduğu ve ne olması gerektiği kaygısından alır. Güçlü bir metafizikle bezediği eserleri nadiren yazılan başucu eserleri gibidir. Çünkü o farklı bir üslupla yazmayı yeğlemiştir. Basit insanla bilge (deha) insanın zevkleri arasındaki farklara dikkat çekmiş, onların varoluşsal sorunlarının da kökenlerine inerek, hayatın bu aşamada neden farklı yaşandığını ispata girişmiştir. Sıradanlığın getirdiği sefaleti hesaplayarak bunun hayatın içindeki yansımalarını gözler önüne sermeye çalışmıştır. İki farklı insan (vasat-bilge) modelinden hareketle kandaki soylulukla değil karakterdeki aristokrasiyle ilgilenmiştir. Bu farklılıkların filozofu olarak geliştirdiği edebi üslubuyla Schopenhauer, varoluşsal yetilerin tüm boyutlarına (psikolojisine ve içeriğine) değinerek, bunun mutlulukla ilgisini izah etmeye çalışmıştır. "Her yerde sadece kendimize emanet olduğumuzdan mutluluğumuzu da kendimiz yapar ya da kendimiz buluruz" Oliver Goldsmith

Merhamet, Acı ve Kurtuluş: Yaşamın Anlamsızlığı Karşısında Schopenhauer ve Nietzsche

FLSF (Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi) , 2023

İnsanın temel duygu durumlarından birisi olan merhamet Schopenhauer ve Nietzsche’nin düşünce dünyasında birbirine tümüyle zıt olan iki konum işgal etmektedir. Merhamet Schopenhauer için temel etik değer olarak insanın bu kötücül dünyadan kurtuluşunun anahtarlarından birisini temsil ederken Nietzsche için merhamet, sürü içgüdüsüne sahip insanın kendi zayıflığını örtbas etmek ve bu zayıflığı bizzat yaşamın kendisine aktararak onu değerden düşürmek için kullandığı bir araca dönüşür. Schopenhauer doğrudan dünyanın bir yorumundan hareketle onun ıstırabını ve sefaletini bir veri kabul ederek böylesi bir gerçekliği yaşayan her canlıya ancak merhametle yaklaşılması gerektiğini ileri sürer. Oysa Nietzsche bizzat insanın dünyayı yorumlama eylemini analiz ederek, merhametin bir dünya yorumu olarak çok derinlerde bir takım yaşam karşıtı yozlaşmış güdüleri sakladığını ifşa eder. Makalenin amacı söz konusu iki farklı başlangıç noktasını temele alarak merhamet eyleminin bu iki filozofun düşüncesinde sahip olduğu anlam katmanlarını aydınlatmaktır.

Felsefe Bilmemeye Katlanabilir mi? Heidegger'de Hakikatin Bir Hakikat Olmayan Olarak ifşa Edilmesi

Temaşa Felsefe Dergisi 13 (2020): 188-201, 2020

Klasik metafiziği, varolanlara ilişkin ortaya çıkan bir hakikat araştırması olarak değerlendiren Heidegger'e göre bu durum, varolanların verilmişliğini, yani Varlığı tümüyle göz ardı eder. Tekniğin hâkim olduğu bir bilme eylemi içerisinde modern özne, doğaya ve tüm varolanlara adeta saldırır ve hakikati onlardan tabir-i caizse zorla söküp almaya çalışır. Bütün bir doğayı denetim altına alabilmek için varolanlarla girilen böylesi teknik ve teorik bir ilişkide bilmemeye hiç yer bırakılmaz. Oysa Heidegger'e göre varolanları bize veren ve hatta onlarla teknik ya da teorik bir bağlantı kurmamızın olanağını meydana getiren şeyin kendisi bizzat bilmeye ve kavramlaştırmaya direnmektedir. Üstelik karşılaştığımız varolanlara ilişkin bir bilmenin ve hakikatin ortaya çıkabilmesi, Heidegger'e göre ancak bu bilinmezin kendisini bir giz olarak geri çekmesi ile mümkün hale gelir. Bu çalışmanın amacı Heidegger'de hakikatin ve her tür bilmenin aslında özsel olarak hakikat-olmayana ve bilinemez olana nasıl bağlandığını göstermektir. Böylece Heidegger'in tasavvur ettiği yeni felsefe kavrayışı, mutlak bir hakikate tabi olmak yerine asla tam olarak bilenemeyecek olan gizin tecrübesine varmaya çalışacaktır.

Nietzsche'de Bilinç Kavramı: Haz(sızlık) ve Acı Duygularının Yeniden Yorumlanması (Felsefi Düşün, 18, 2022)

Modern insanın yaşamını belirleyen değerlerin nihilizmden kaynaklandığını ileri süren Friedrich Nietzsche, nihilizmin bu etkisinin bertaraf edilebilmesi için dilimize ‘değerlerin yeniden değerlendirilmesi’ olarak çevrilen bir Umwertung aller Werte projesinin gerekliliğine vurgu yapmaktadır. Buna göre, felsefeye düşen görev varolan değerlerin yıkılıp yeniden üretilmesidir. Nietzsche’nin modern felsefede bilinç kavramının kazandığı aşırı öneme yaptığı eleştiriye baktığımız zaman, bu tartışmanın ‘değerlerin yeniden değerlendirilmesi’ projesinin en önemli temalarından biri olduğu görülmektedir. Bu makale, bu tartışmayı daha da detaylandırmak ve somutlaştırmak amacıyla Nietzsche’nin ölümünden sonra basılan eserlerinde karşımıza çıkan haz, hazsızlık ve acı duygularını yeniden yorumlama girişimini ele almaktadır. Bu makalenin amacı, bu duyguların yeniden yorumlanışının, Nietzsche’nin spesifik anlamda bilinç eleştirisini, genel anlamda ise Umwertung projesini oluşturan en önemli unsurlardan biri olduğunu göstermektir. Ayrıca, Nietzsche’nin bilincin ve söz konusun duyguların büsbütün ortadan kaldırılmasını değil, onlara biçilen merkezi önemin bertaraf edilmesini hedeflediği tartışılmaktadır.

Nietzsche Bir Varoluşçu mu?

Beytülhikme, Eylül 2019, 2019

Varoluşçuluk terimi genellikle özden ziyade varoluşun ve evrensel olan karşısında da bireysel olanın ön plana çıkarıldığı bir düşünce akımı olarak değerlendirilir. Bu bağlamda birçok felsefe tarihçisi, somut insana ve bireye yaptığı vurgu sebebiyle Friedrich Nietzsche’yi varoluşçuluk akımının önemli köşe taşlarından birisi olarak yorumlar. Diğer taraftan Nietzsche’nin felsefe külliyatı, varoluşçuluk düşüncesi ile bağdaşmayan çok sayıda kavrama sahiptir. Bu çalışma Nietzsche’nin felsefi projesinin ne ölçüde varoluşçuluk akımı ile uyuştuğunu nihilizm, üst insan, güç istemi ve ebedi dönüş gibi kavramlardan hareketle tartışmaya açmakta ve en nihayetinde Nietzsche’nin bir varoluşçu olarak değerlendirilemeyeceği sonucuna ulaşmaktadır.

Filolog Nietzsche'nin Felsefesi

bitig Edebiyat Fakültesi Dergisi, 2022

Öz Bu çalışma, Tragedyanın Doğuşu hakkında geçmişte yaşanmış bir polemiği konu ediyor. Onu burada hatırlayınca, Nietzsche'nin poetik stilinin adeta uyuşturucu etkisi yapıp yapmadığını sormak gerekir. Nietzsche geleceği temsil eder, gelenek karşıtlarının kutsalıdır. Ne nihilisttir, ne de irrasyonalist; aksine boş ve irrasyonel dünyanın habercisidir. Benzersiz bir kavrayış gücünün poetik yetiyle kaynaştığı yerde kendini dışavuran bir 'kâhin'. Onun felsefesine genel bir bakış, dehasını teslim etmeyi gerektirir. Ancak bu çalışma onun ilk kitabı hakkında. Bu kitap etrafında ortaya çıkan bir polemik hakkında. Tragedyanın Doğuşu, Nietzsche'nin bir filolog olarak akademik kariyerini sonlandıran yolu açmıştır. Çünkü ondokuzuncu yüzyılın en büyük filologlarından biri tarafından, bu kitabın meslek ahlakına uygun olmadığı iddia edilmektedir. Hatta onun yazarı bilgisiz bir şarlatandır. Bir başkası onun bilimsel olarak ölü olduğunu ileri sürmektedir. Bunları ileri sürenler tüm zamanların en büyük filologlarıdır. Şimdi bu iddiaları nasıl anlamalıyız? Onlarla hesaplaşmadan Tragedyanın Doğuşu okunabilir mi? Bu kitabın felsefe tarihi için önemi nedir? Elbette o, bir filozofun eseriyse! Yoksa onun bir filologun eseri olduğunu mu düşünmeliyiz? Bu durumda yöneltilen eleştirileri nasıl görmezden geleceğiz? Eğer bu eleştirilerde bir haklılık payı varsa, o Nietzsche'nin felsefesinin bütününde karşımıza çıkan stil için de geçerli olmaz mı? Eğer öyleyse, Schopenhauer'ın Hegel'e ve Hegelcilere 'sofist' yakıştırması, Nietzsche'ye de uygun düşmez mi? Yoksa bu büyük bir hata mıdır? Çalışmamda bu türden sorular etrafında Tragedyanın Doğuşu'nun bana düşündürdüklerini ele alıyorum.