KARA MURAD PAŞA (original) (raw)
Related papers
MÜNİF PAŞA’NIN “KARADAĞ ” RİSALESİ
B ilgi ve teknolojide yaşanan yenilik ve gelişmeler, insan ve toplumlarda önlenemez bir değişime sebep olmakta, önceden toplumlarda ancak yüzlerce yıllık zaman diliminde yaşanabilecek dönüşümler, özellikle dijital çağda çok kısa biz sürede yaşanabilmektedir. Bu hızlı değişim sürecinde öznel olarak insan ve genel anlamda toplumların her alandaki yapısının incelenmesinde sosyal bilimlere önemli görevler düşmektedir. Diğer tarafta ise bilim ve teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, savaş, göç, salgın hastalıklar, doğal afetler gibi olağan dışı gelişmeler, insanı, toplumu, devlet sistemlerini ve geleneksel uygulamaları hatırlamamızı sağlamaktadır. İnsan ve toplum bilimleri bir taraftan bu günü anlamlandırmaya çalışırken, diğer taraftan da geçmişin birikimlerini günümüze aktararak zamana anlam katmak gayretindedir. Elinizdeki İnsan ve Toplum Bilimlerinde Akademik Araştırmalar kitabı, çağımızın hızlı değişim sürecinde insana ve topluma bir ayna tutmak gayretindedir. Eserde on iki bölüme yer verilmiştir. 19. yüzyıl Osmanlısında Karadağ ve Balkanlar, Osmanlı devletinde hayırsever hekimbaşıların kurdukları vakıflar, Doğu Akdeniz'de deniz yetki alanı meselesine tarihsel bakış, Ukrayna-Azerbaycan-Rusya üçgeninde liminal siyaset, Kıbrıs Türk toponimisi, dijitalleşen medyada gazetecilik, dava halkla ilişkileri, din ve çevrecilik, İslam tarihinde kadın bilginler, kişilik inançları ve sporcular, yabancılaşma kavramı, kent konseyleri üzerine araştırmaların incelenmesi gibi birbirinden kıymetli özgün çalışmalar okuyucuya sunulmuştur. Bu kitabın yayınlanmasına katkı sunan kıymetli bölüm yazarlarına, Livre de Lyon yetkililerine ve emeği geçen herkese teşekkür ederiz.
Zaman zaman içinde, kalbur saman içinde, devler top oynarken eski hamam içinde, ne in vardı, ne cin vardı; ne sen vardın, ne ben vardım, vara vara vardım, bir de baktım bir meydan, vay ne meydan ne meydan!
Cin Ayşe Fanzin - Kadınların Manifestoları (Gezi Direnişi) Özel Sayısı, 2013
Bu metin, BDSM arzu ve cinsellik üzerine yazılmış, buraların sularından, yellerinden ve yangınlarından dizilmeye yeltenilmiş bir manifesto denemesidir. (BD)SM, ortak rızaya dayalı sınırlama, yoğun duyusal uyarım ve fantazi iktidar rolleri oyununu içeren erotik uygulama ve ifadenin sürecidir. This experimental piece aims to combine the local sounds, feelings and affects w the queer bdsm practices and poetry. İt's a manifest written w the waters, winds and the flames of 'roots which are no longer there' but here is the tahayyül - maniestation.
AHMED MUHTAR EFENDi, Giritli sawuff açıdan ele alınmaktadır (İstanbul 13 ı 2) s. Mearic-i Seb'a. Kutbü'l-ariffn Ali b. Vefa'nın Adem. İdrfs. Nuh. İbra him. isa ve Hz. Muhammed'in ayrı ayri mi'rac ettiklerini, ayet-i kerimeler ışığın da tasawuff mahiyette açıkladığı eserinin tercümesidir. Siracü'l-vehhac ile birlikte basılmıştır. 9. Mir'atü'ş-şühild li-seyyidi'l-vücild. Muhammed b. is-Giritli Ahmed Muhtar Efendi 'nin Alman Çeşmesi kemerle-mail Nüwab'ın aynı adlı eserinin tercÜrindeki kitiibe bevi tl eri-sultanahmeuistanbul mesidir (İstanbul ı 3 ı I).
Tarih Kültür Dergisi, 2005
Dağlık değil bağlık Karabağ! Azerbaycan'ın 44 gün savaşın ardından (2 bin 700 şehit asker, 90 savunmasız sivilin ölümü) işgalden kurtardıkları Dağlık Karabağ 6 ilden ibarettir. Karabağ, genel görünüşüyle orman ve yaylalardan ibarettir. Buraya "dağlık" denilmesi politiktir. Dağlık kelimesi, eski Sovyetler Birliği (SSCB) acısından stratejik öneme haiz yerler için, bir küçültme ve bölge halkının gözünden düşürme aracı olarak kullanılmıştır. Hem “dağlık” hem “bağ” (!) dağda, bağın bulunması dünyanın neresinde görülmüştür. Karabağ’da altın dahil önemli maden yatakları bulunmaktadır. Karabağ’da iki bin bitki çeşidi vardır. Çok çeşitli ağaçların olduğu orman arazi ve av hayvanları bakımından oldukça zengindir. Karabağ dağlıktan ziyade bağlıktır.
Geçmişi yansıtıp, geleceğe ışık tutan Eşref Edip'in yazmış olduğu Kara Kitap Derin Tarih dergisinin Nisan. 2016 tarih ve 49.sayısında ek olarak neşredildi. Buradan bazı yerleri iktibas ettim. Bazı uzunca ve belge ve bilgileriyle anlatılan yerlerin başlığını alarak iktibasta bulundum. Kısa ifadelerin daha uzun mesajlar vereceğini düşünüp, araştırıcı ve ilgilenenler bizzat bakarak istifade edebilirler.-Kara Kitap'ı rahmetli Eşref Edip (1882-1971) şöyle anlatmıştı: "Milletin en derin ızdırabını, en derin bir derdini teşhir ediyorum. (…) Bizim vazifemiz, hak ve hakikati tebliğden ibarettir. (…) Biz yaşadığımız devri, olduğu gibi tarihe tevdi etmekle mükellefiz. Vazifemizi yapıyoruz. Her halükârda Tevfik ve hidayet yalnız Allah'tandır."-"Tanzimat dediler; memleketin temel bünyesini, temel nizamını tahrip ettiler. Islâhat dediler; baştan aşağı bütün millî düzeni ifsâd ettiler. Meşrutiyet dediler; istibdat çetesi kurdular. Lâiklik dediler; din ve vicdan hürriyetini en ağır zincirlerle bağladılar. Demokrasi dediler; en koyu diktatörlük idaresi tatbik ettiler. Medeniyet dediler; vahşet ve rezâ-let getirdiler. …İttihatçılar aynı zihniyeti tâkib ederek memleketi farmason localarından idareye kalkıştılar. On seneye varmadı; koskoca imparatorluğu inkırâza sürüklediler, devletin temellerini yıktılar. Kıt'alar elden gitti, memleket parçalandı, perişan oldu. Kalan bir karış toprakta Halkçılar, İttihatçılardan devraldıkları sapık, bozguncu zihniyeti bütün hıziyle yürüttüler. Bütün gayz ve kinleriyle milletin mâneviyâtına saldırdılar. Mukaddesatına hücum ettiler. Din müesseselerini kapattı-lar, mekteplerden din derslerini kaldırdılar. Allah, Peygamber tanımayan derbeder bir nesil yetiştirdiler."-""Biz her ne şekil ve surette olursa memleket dahilinde dinî neşriyat yapılarak dinî bir atmosfer yaratılmasına ve gençlik için dinî bir zihniyet fideliği vücuda getirilmesine taraftar değiliz." (T.C. Dahiliye Vekâleti, Matbuat Umum Müdürlüğü, sayı 658 ve 17 Mayıs 1942)"-"Cümlece mâlûmdur ki, Halkçılar, evvelâ memlekette din müesseselerini kapatmakla dine karşı, İslâm dinine karşı taarruza başladılar. Din müesseselerinde kırk bin din talebesi, yatakları omuzlarında, sokaklarda perişan bir hâlde, göz yaşları dökerken onlar iyş ü işret sofralarında rakılar, viskiler, şampanyalarla, zevk ve kahkahalarla, sabahlara kadar icrâ-yı şâdumanî eylediler. Maarif Vekillerinin, şampanya kadehini kaldırarak:-Bugün kırk bin yobazın yuvalarını târumâr ettim, diye attığı nâralar, hâlâ milletin kulağında çınlamakta, kalbini tutuşturmaktadır."-"Şayan-ı dikkattir ki, Halkçılar, İslâm dininin tâlim ve tedris müesseselerini böyle büyük bir gayz ve şiddetle yıkarken, Hıristiyan ve Yahudilerin ve diğer bütün gayri müslimlerin din müesseselerine karşı en ufak bir müdahalede bile bulunmadılar.
"Ben insanları ve cinleri, ancak Bana kulluk etsinler diye yarattım" buyurmak sûreti ile insanoğluna en büyük düstûru arz eden Allah (cc.), bu düstûra ulaşabilmeleri için onları en güzel biçimde yaratmış, bütün nimetleri hizmetine sunmuş ve onları yeryüzüne halife kılmıştır. Bu düstûru en iyi şekilde kavrayabilmesi için, insanı akıl ve irade ile donatmıştır. Aklını sâlimen kullanabilmesi için de peygamberler göndermiş ve bu peygamberler vasıtası ile onun aklını iyi ve güzel uğrunda kullanmasını telkin etmiştir. Bu da yetmemiş gönderdiği peygamberler vasıtası ile insanoğluna kitaplar indirmiş, bu kitaplarla onların doğru yolda kalmalarını, akıllarını dünya ve ahret açısından iyi ve güzel olana kullanmalarını temin etmiştir. Allah (cc.) rahmet, merhamet ve şefkatinin bir eseri olarak bunlarla da yetinmemiştir. İnsanoğlunun kendisini tanımasını kolaylaştıracak işâret, alâmet ve emâreleri âlemin her bir zerresine zerk etmiştir. Tüm bunları bir araya toplayıp Rabbini tanıması insanoğluna kalmaktadır. O'nu tanımak isteyen her bir kul, âlemdeki eşsiz ahenk ve güzelliğe derûnî bir nazarla bakmalı, kendisini hak yola, iyi ve güzel olana davet eden peygamberleri can kulağı ile dinlemeli, onların hayat tarzlarını tatbik etmeli, kendisine (insanoğluna) inzâl buyrulmuş olan Yüce Kitabını iyice anlayıp kavramaya, içselleştirmeye gayret etmelidir. Zira Kur'ân-ı Kerîm'in indirilmesinin asıl maksadı onun anlaşılıp hayatın her safhasına tatbik edilmesidir. Kur'ân'ı hayata taşımak onu iyice anlamayı gerektirmektedir. O yüce kitabı anlamak da içerisindeki tüm tebligâtı en ince ayrıntısına kadar deruhte edip tatbik etmekle mümkündür. Bu da ancak O yüce kitabın her âyetinin hatta her kelimesinin detaylı bir şekilde incelenmesini zorunlu kılar.