Amasya Muzesi Teshirindeki Amasya Darplı Sikkeler Muzaffer DOGANBAS (original) (raw)

Amasya Müzesi’ndeki Osmanlı Dönemi Sikkelerinden Örnekler

Amasya İlahiyat Dergisi, 2024

Eski çağlarda insanlar küçük topluluklar halinde yaşadıklarından para olarak kullanabilecekleri herhangi bir nesneye ihtiyaç duymamışlar, hayatlarını avcılık ve toplayıcılıkla geçirmişlerdir. Zamanla hayatın getirdiği gelişmeler insanların ihtiyaçlarında da yenilikleri zorunlu kılmıştır. Coğrafi ve iklimsel faktörlere bağlı olarak kendi yaşam alanlarındaki eksikliklerini değiş-tokuş yoluyla gidermeye çalışmışlardır. Tahıl, tütün, deniz kabuğu, balık, şeker, pirinç, at, çivi ve kürk vb. eşyaları değişim aracı olarak kullanmışlardır. Ancak takas işlemlerinin kullanım zorluğundan dolayı işlerin daha hızlı ilerleyebilmesine olanak sağlayan bir araca gereksinim duyulmuştur. Bu sebeple ulaşılması kolay olmayan altın, gümüş ve bakır madenlerden üretilmiş kürek, balta, yüzük, küpe ve bilezik gibi nesneler ticaret aracı olarak kullanılmıştır. Başlangıçta farklı nesnelerle yapılan alışverişin yerine sikkenin ortaya çıkmasıyla çeşitlilik ortadan kalkmıştır. Böylelikle hem zamandan tasarruf sağlanmış hem de herkes tarafından kabul edilen standart bir ödeme aracı ile işlem görme fırsatı bulunmuştur. Para basmak, eski çağlardan itibaren bağımsız devlet olmanın temel unsurlarından biri olmuştur. Özellikle İslam coğrafyalarında fethedilen topraklarda para bastırmak ve İslam geleneği olan hutbe okutmak hükümdarlık alameti sayılmıştır. Tahta geçen her padişah kendi adına sikke kestirerek toprakların kendi himayesinde olduğunu ispatlamak istemiştir. İnsanların ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri ve sosyal yaşamlarını daha rahat bir şekilde devam ettirebilmeleri için kullanılan sikkeler, medeniyetlerin maddi ve manevi yansıması olmuştur. Üzerindeki yazı, tarih, malzeme ve süsleme özellikleri ile döneminin ekonomik, sosyal, dini ve kültürel yapısını yansıtan en önemli temsilcisi durumundadır. Sikkeler sayesinde bir devletin bağımsızlığını, hükümdarlarını, ekonomisini, teknolojik yapısını, darp merkezlerini, devletin yayılma alanlarını, yazı çeşitlerini, dillerini, dinlerini, sanat üsluplarını, kültürel özelliklerini anlayabilmek mümkün hale gelmektedir. Bu açıdan bakıldığında, dayanıklılığı nedeniyle yüzyıllar öncesinde yaşamış medeniyetlerle ilgili bilgilerin özgün şekliyle günümüze ulaşmasında köprü görevi gören sikkeler dönemin şahitleri olarak görülmektedir. Bağımsızlık sembolü olan para bastırma uygulaması 623 yıl boyunca hüküm sürmüş Osmanlı Devleti’nde de devam eden bir uygulama olmuştur. Osmanlı küçük bir beylikten devlete, devletten imparatorluğa dönüşmüştür. Böylesine geniş bir coğrafyaya yayılmış imparatorluğun iktisadi hayatı da siyasi gücü ile paralellik göstermiştir. Osmanlı sultanları, devleti ayakta tutabilmek için güçlü siyasi ve ekonomik yapıya sahip olması gerektiğinin farkında olmuşlardır. İstanbul başta olmak üzere, Anadolu, Balkanlar ve Kuzey Afrika gibi pek çok bölgede, önde gelen ticaret ve kent merkezleri ile önemli madenlerde ya da onların yakınında çok sayıda darphane kurup kendi adlarına sikke kestirmişlerdir. Bu dönemde basılmış olan sikkeler, üzerindeki detaylarla Osmanlı İmparatorluğu'nun ekonomik, siyasi, kültürel ve diplomatik alanlarda yaşadığı gelişmelerin ve dönemin önemli figürleri olarak kabul edilmiştir. Bu bağlamda güçlü ve çok kültürlü bir yapıya sahip Osmanlı İmparatorluğu’nda sultanların farklı coğrafyalarda adlarına bastırdıkları sikkeler Nümismatik bilimi için büyük önem taşımaktadır. Amasya kültür tarihi bakımından oldukça köklü bir geçmişe sahiptir. Tarih boyunca pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış olan Amasya’da, bu medeniyetlere ait mimariden el sanatlarına kadar çok sayıda eser miras kalmıştır. Eserler arasında sikkeler de yer almaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nun şehzade sancakları arasında bulunan Amasya’da bu sikkeler, Amasya Müzesi’nde muhafaza edilmektedir. Müzede Antik Dönem’den İslami Dönem’e kadar yaklaşık 13.000 adet sikke yer almaktadır. Sikkelerden 3460 adedi Osmanlı Dönemi adına kayıtlıdır. Çalışmamıza 3460 adet Osmanlı sikkesi arasından seçilmiş, XIV-XX. yüzyıl arasına tarihlenen 24 farklı Osmanlı sultanına ait 24 adet sikke dâhil edilmiştir. Sikkeler seçilirken her birinin farklı dönem olmasına ve zaman içinde çok fazla tahrip olmamasına dikkat edilmiştir. Bu sikkelerin transkripsiyonu yapılarak ayrıntılı şekilde incelenmesi, çözümlenerek açıklanması başta sanat tarihi olmak üzere birçok bilim dalı açısından önem arz etmektedir. Ayrıca Osmanlı sultanları adına darp edilmiş sikkelerin değişim, gelişim çizgisini kronolojik ve kesintisiz olarak izleyebilmek Amasya Müzesi ölçeğinde mümkün hale gelecektir.

Manisa Muzesi Bizans Sikkeleri

Seleucia, 2012

Seleucia ad Calycadnum, Olba Kazısı yayını olarak yılda bir sayı yayınlanır. Yayınlanması istenen makalelerin en geç Şubat ayında gönderilmiş olması gerekmektedir. Seleucia ad Calycadnum, arkeoloji, eski çağ dilleri ve kültürleri, eski çağ tarihi, sanat tarihi konularında yazılan, daha önce yayınlanmayan yalnızca Türkçe, İngilizce çalışmaları ve kitap tanıtımlarını yayınlar.

Amasya Muzesinde Bulunan Bir Grup Muhur

Kapak resmi / Cover image Veysel Donbaz tarafından yazılmış replika / Replica by Veysel Donbaz DUB.SAR É.DUB.BA.A "Tablet arşivinin katibi" / "Scribe of the tablet archive" Kapak fotoğrafı / Cover photo

Konya Darplı Anadolu Selçuklu Sikkeleri

Konya Darplı Anadolu Selçuklu Sikkeleri, 2018

Kutalmışoğlu Süleyman Şah tarafından 1075 yılında kurulan Anadolu Selçuklu devleti Bizans imparatorluğu, Haçlı orduları, Klikya Ermeni Krallığı, Trabzon Rum imparatorluğu, Gürcü Krallığı, Kıbrıs Krallığı ve Eyyübilerle yaptıkları savaşlar sonunda Anadolu’nun çok büyük bir bölümüne hâkim olmuştur. Kültürel alt yapısı çok zengin ve karmaşık olan Anadolu’ya gelirken beraberlerinde İslamiyet öncesi göçebe geleneklerini taşıyan Türkler, Anadolu’da Rum, Ermeni ve Süryani toplulukları ile bir arada yaşamışlar ve onların eski yerleşik kültürlerinden etkilenmişlerdir. Böylece farklı geleneklerin bir potada erimesiyle Anadolu Selçuklu kültürünü oluşturmuşlardır. Bu kültür, sosyal ve kültürel yaşamda olduğu kadar; mimariden küçük elsanatlarından sikkelerine kadar yansımıştır. Anadolu Selçuklularının ilk dönemlerinde bölgede Bizans ve diğer İslam devletlerinin sikkeleri tedavül etmiştir. Anadolu Selçuklu döneminden günümüze ulaşan en erken sikke; I. Rükneddin Mesud (M. 1116-1155) dönemine aittir. Konya darplı günümüze ulaşabilmiş, bilinen en erken Anadolu Selçuklu sikkesi ise II. Kılıç Arslan dönemine (M. 1115-1192) aittir. Çalışmamızın konusu; Anadolu Selçukluları tarafından Konya’da bastırılan sikkelerdir. Selçuklu sultanlarından II. Kılıç Arslan, I. Keyhüsrev, II. Süleymanşah, I. Keykavus, I. Keykubad, II. Keyhüsrev, II. Keykavus, 3 Kardeşler (II. Keykavus, IV. Kılıç Arslan, II. Keykubad), IV. Kılıç Arslan, III. Keyhüsrev, Siyavuş, II. Mesud ve III. Keykubad dönemlerinden Konya’da basılmış sikke örnekleri kronolojik sıra ile detaylı olarak tanıtılmaya çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Anadolu Selçuklu, Sikke, Darp, Konya

Amasya Mehmet Paşa Camiinin Minberi

Uluslararası Dördüncü Türk Kültürü Kongresi Bildirileri, 1997

Amasya Mehmet Paşa Camii (Resim 1-2) üzeri kubbeyle örtülü kare ibadet mekanının doğu ve batısına yerleştirilmiş ikişer tabhane hücresi ve altı bölümlü son cemaat yeriyle "zaviyeli camiler"in değişik planlamalarından (Şekil 1) birine sahiptir. Pek çok yapıdan oluşan bir külliyenin 1 muhtemelen merkezi konumundaki bu yapı , inşasından bir yıl önce vezirlik makamından aziedilen ancak kitabede kendisini yinede "vezir-i kebir" biçiminde zik.reden Mehmet Paşa 2 tarafından inşa ettirilmiştir. • Bu bildiride caminin mimari özelliklerine 3 girmeden mermerden yapılan minberi (Resim 3) ayrıntıyla tanıtılacak ve dekoratif özellikler ve tarihJ bil-• Erciyes Üniversitesi, ilahiyat Fakültesi, Araştırma Görevlisi, Kayseri-TÜRKİYE. Mehmet Paşa, camiyle birlikte medrese, imarethane, ıürbe ve halvetiye tekkesi inşa etıirmiştir. Ancak bu yapılardan günümüze sadece camii ve türbe ulaşabilmiştir. Bkz. Hüseyin Hüsameddin, •Am3Sya Tarihi,lstanbull327-1330, C. !,s. 168 ve 242. 2 Mehmet Paşa, Yörgüç Paşa'nın kardeşi Hızır Paşa'nın oğludur ve Fatih devri umerasındandu. Rumeli Beylerbeyiliği gibi çeşitli görevlerde bulunduktan sonra vezirliğe atarumştır (88811483). MemiOklerle yapılan savaş sırasında Anndolu Beylerbeyi Hersekzade Ahmed Paşa'nın emrine memur olmuş ancak Ahmed Paşa'yı kıskanarak yardım etmemesi sonucu kaybedilen savaştan dolayı Il. Bayezıd tarafından vezirlikten azledilmiştir. Daha sonra Amasya'da bulunan Şehzade Ahmed'e Lala tayin edilmiş, öldüğü 904/1499 yılına kadar bu görevi ifa etmiştir. Bkz. ısmail Hakkı, Kirabe/er,İstanbul 1927 (1340),s. 126-127. • 3 Caminin mimari özellikleri için bkz. A

Amasya II. Bayezi̇d Kütüphanesi̇nde Bulunan Şah U Geda Mesnevi̇si̇ İle Topkapi Sarayi Kütüphanesi̇ Müzesi̇ Ve İstanbul Arkeoloji̇ Müzesi̇ Kütüphanesi̇nde Bulunan Muhi̇bbi̇ Di̇vani Nüshalarinin Tezyi̇nat Açisindan Karşilaştirilmasi*

Gaziosmanpasa Universitesi Sosyal Bilimler Arastirmalari Dergisi, 2017

Ulusların en değerli kültürel mirası olan yazma eserler, bilim ve sanat alanında yapılan çalışmalar için önemli kaynaklardır. İslam kültür ve uygarlığında önemli bir yer alan yazma eserler, yazıldığı dönemin bilim ve sanatını ihtiva eden din, dil, fen bilimleri, coğrafya, tarih, gibi çeşitli konular üzerinde yazılmış başlıca eserlerdir. Birçok açıdan kaynak niteliği taşıyan yazma eserlerin kitap sanatları bakımından değerlendirilmeleri ve sanatsal özelliklerinin ortaya çıkarılması medeniyetlerin, kitap sanatı anlayışları hakkında bize bilgiler vermektedir. Araştırmada; Amasya II. Bayezid Kütüphanesinde bulunan 2069 nolu Şah u Geda Mesnevi'sinin, Topkapı Sarayı Müzesi ve İstanbul Arkeoloji Müzesi Kütüphanelerinde bulunan Kanuni Sultan Süleyman'ın Muhibbi Divanı nüshalarının tezyinatı ile benzerlikler taşıması bakımından bir karşılaştırma yapılması amaçlanmıştır. Çalışma sonucunda istinsah tarihi belli olmayan Şah u Geda Mesnevi'sinin mevcut nüshası için bazı olasılıklar üzerinde durulmuştur. Her üç nüshanın motif, renk, kompozisyon özellikleri ile bir karşılaşmaya gidilmiş ve değerlendirilmiştir. Eser tezhip sanatı bakımından istifade edilecek bir üsluba sahip olduğu ve ortaya konulan verilerin kitap sanatları alanında kayda değer bir fayda sağlayacağı sonucuna varılmıştır.

Silifke Müzesi’ndeki Kanuni Sultan Süleyman Dönemi Sikkeleri

Sanat Tarihi Dergisi, 2019

Sikkeler bir devletin bağımsızlık durumu, hükümdarların sırası, ekonomik yapısı, teknolojik gelişimi, hangi madenin kullanımda olduğu, darb edildiği merkezler, yayılma alanı, yazı ve dilleri, sanatları, kültürel özellikleri ile ilgili çok çeşitli ve önemli bilgiler sunan ve son derece değerli belge niteliğinde kültür varlıklarıdır. Osmanlılar Dönemi'nde Osman Bey'den itibaren hükümdarlar tahta geçince bir gelenek ve aynı zamanda hakimiyet sembolü olarak sikke bastırmıştır. Osmanlılar'ın temel para birimi gümüş akçedir. I. Murad Dönemi'nden itibaren bakır mangırlar ve Fatih Sultan Mehmed Dönemi'nde ilk altın sikke sultani basılmıştır. Osmanlı Devleti'nin en parlak ve muhteşem dönemi olarak adlandırılan Kanuni Sultan Süleyman Dönemi'nde ise altın sikke basımı yaygınlaştırılarak çok sayıda darbhanede sultani darb edilmiştir. Kanuni Dönemi, Osmanlı sultanları arasında, sultani basılan darbhane çeşitliliği açısından en zengin dönemdir. Bununla birlikte gümüş ve bakır para basımı da sultanın ve devletin gücüne paralel olarak oldukça fazladır. Sultaniler gibi akçe ve mangırlar da pek çok darbhanede basılmıştır. Kanuni Dönemi sikkeleri (sultani, akçe ve mangır) yazı tipleri ve sikke tasarımları ile Osmanlı Dönemi'nde farklılık, yenilik ve çeşitliliği yansıtırlar. Silifke Müzesi'ndeki Osmanlı sikkeleri içinde Kanuni Sultan Süleyman Dönemi'ne ait yazıları okunabilen ve sağlam durumda olan beş adet sikke mevcuttur. Bu sikkelerden biri altın sultani, dördü gümüş akçedir. Bu çalışmada Kanuni Sultan Süleyman Dönemi ile ilgili tarihsel süreçten çok bu dönemin sikkeleri, tipleri, süslemeleri ve genel özellikleri yayınlardaki katalog örnekleri dikkate alınarak incelenmekte ve Silifke Müzesi'ndeki beş sikkenin katalog bilgilerinin yanı sıra malzeme, kompozisyon, süsleme, tasarım ve darb yeri açısından değerlendirilerek Osmanlı sikkeleri içindeki yeri ve önemi vurgulanmaktadır.

Aydinogullari Beyligi Darphanelerinde Basilan Sikkeler

Anadolu ve Balkan Araştırmaları Dergisi, C.1, S.1, 2018

XIV. yüzyılın başlarında Kütahya, Afyon ve Denizli bölgesinde hâkim olan Germiyanoğullannın batıya yaptıkları akınlar sırasında Aydınoğlu Mehmed Bey ve kardeşleri önemli rol oynamışlar, daha sonrasında Ege bölgesinde yaklaşık yüz yirmi yıl hüküm sürerek bölgeye hâkim olmuşlardır (M.1308-1390 / M.1403-1426). Çalışmamız bu dönemde Aydınoğulları tarafından basılan sikkeler üzerindeki darp yerlerini tanıtmayı amaçlamaktadır. Aydınoğlu beylerinden; Mübarizeddin Mehmed Bey, I. Umur Bey, Hızır Bey, İbrahim Bahadır Bey, Süleymanşah, Yakup Bey, İsa Bey, Musa bey, II. Umur Bey, Cüneyd Bey ve Mustafa Bey’e ait sikkelerden örnekler günümüze ulaşabilmiştir247. Sikkeler üzerinde görülen darp yerleri; Ayasuluk, Birgi, Sultanhisar, İzmir, Lâdik, Tire ve Yenişehir’dir. Çalışmamızda Aydınoğulları tarafından bastırılan sikkeler darphane bazında değerlendirilmeye çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Sikke, Aydınoğulları, Darphane, Ayasuluk, İzmir.

Toprakta Aranilan Şi̇fa: Muş Türbeleri̇

Bingöl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2018

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'nin de her yöresinde türbelere bağlı pratikler oluşmuştur. Ölülerin gömüldüğü mekâna veya kutsal kabul edilen mekâna bağlı olarak oluşan ritüeller folklorda önemli inceleme konuları arasında yer almaktadır. Farklı beklenti ve gerekçelerle pek çok türbe kutsal kabul edilip ziyaret edildiği bilinmektedir. Muş ili sınırları içerisinde yüzlerce kutsal mekân bulunmaktadır. Muş'un manevi hayatına yön vermiş olan âlimlerin türbelerine bağlı çeşitli ritüeller gerçekleştirilmektedir. Çalışmamızda sadece toprağının sağaltıcı özelliği olduğuna inanılan türbeler incelenmiştir. Şeyitlik, Zerzemi, Şeyh Yusuf, Şeyh Reşit türbeleri bu şekilde toprağının şifa kaynağı olduğu inancı bulunmaktadır Çoğunlukla bu kutsal mekânların ziyaretinde insanlara belli hastalık veya rahatsızlıklara karşı şifa vereceği ve buna bağlı olarak da fayda sağlayacağı beklentisidir. Çalışmaya konu olan türbelerin önemli bir kısmıyla ilgili olarak yazılı kaynaklarda ya hiç bilgi bulunmamakta ya da sadece türbelerin isimleri geçmektedir. Dolayısıyla çalışmamız tamamen alan araştırmasına dayanmaktadır. Kaynak kişiler ise daha çok türbe çevresinde yaşayan veya türbeleri farklı zamanlarda ziyaret eden kimselerdir.