A. SELÇUKOĞLU-HAÇLI SEFERLERİ ZAMANINDA SERUC (original) (raw)
Related papers
SERAMİK SANATI EĞİTİMİNDE SELÇUKLU SERAMİĞİNİN YERİ
ÖZET Çağdaş seramik sanatının tarihi gelişimi günümüze ulaşan çeşitli kültürlerin sanatsal birikimi üzerine kuruludur. Farklı süreçler, teknikler, tarz ve ekoller içeren bu birikim içinde Selçuklu Seramik Sanatının müstesna yeri vardır. Erken İslam seramik sanatının mirasını devralarak devam ettiren bu sanat içinde sadece önceki buluş ve gelişmelerini barındırmakla kalmamış, çok sayıda yeni teknik ve uygulamaların ortaya çıkmasına zemin sağlayarak Orta Asya Türk kültür geleneğini seramik malzemesiyle buluşturarak Selçuklu tarzı adlandırılan ekolü tüm İslam coğrafyasında yerleştirmiştir. 11-13.yy. arasında İran başta olmakla Horasan, Anadolu ve Suriye topraklarında var olan bu ekolün ortaya koyduğu ürünler seramik imalatı kap kacak yapımı halinden çıkarak sanatsal üretim düzeyine yükselttiğini sergiler. Bu dönemde Selçuklu coğrafyasında imal edilen seramik ve çiniler arasında minai, lüster, sıratlı süsleme, kabartmalı dekor, siluet kazıma, düz sırlama, akıtmalı-kazımalı gibi çeşitli teknikler uygulanmış, daha sonraki dönem Anadolu'sunda ise sadece sıratlı boyama benimsenerek diğerleri tarihin sayfalarına terk edilmiştir. Bugün sanat okullarındaki uygulanan programlarda tarihimizin Selçuklu sayfasının yeterince ışıklandırılmadığı görülür. Bu durum sadece teknik yelpazemizin sınırlı kalmasıyla değil, estetik değer çerçevesinin de tek yönlü gelişmesine neden olmakta, sıratlı boyama ise " tek çini üslubu " olarak görülebilmektedir. Bu makalede Selçuklu dönemi seramik teknikleri örnekleriyle irdelenecek, bu ekolün günümüz seramik eğitimine kazandırabilecekleri sıralanacaktır.
SELÇUKLULARDA SAVAŞ TÜRLERİ VE TAKTİKLERİ
Malazgirt meydan savaşı gibi Türk tarihinin en önemli savaşlarından birini yapan Selçuklular, bu savaşları nasıl ve ne şekilde zafere çevirdiler? Bu savaşlarda ne gibi taktik ve stratejiler uyguladılar. Onlar atalarından kalan bu savaş taktiklerinin yanı sıra hangi uygulamaları kullandılar? İşte bu başlık altında Selçukluların, Türklerin çok erken dönemlerinden itibaren keşfettikleri bu savaş taktiklerini, uygulamalarını, savaş stratejilerini, psikolojik baskı ve yanıltma taktiklerini müstakil başlıklar altında göreceğiz. Bu makalede Selçukluların karşılarında ne kadar devasa ordular olursa olsun veya sayıca kendileri ne kadar az olurlarsa olsunlar insan zihninin sınırlarını zorlayacak derecede pek çok hamleler yaptıklarını ve bu hamlelerin adımlarını uygularken ustaca ve sanki üzerinde defalarca çalışılmış ve tatbikat yapmış gibi taktiğin tüm safhalarını harfiyen yerine getirdiklerini göreceğiz. Selçuklular bir yandan çok zekice yapılan taktik ve stratejileri ortaya koyarken diğer yandan gayri Müslime bile adaletli ve dini hükümlerinin dışına çıkmayan bir Müslüman-Türk ordusu portresi ortaya koyuyor.
TARİHSEL SÜREÇ İÇİNDE SELÇUKLULAR DEVRİNDE HALEP KALESİ
The Citadel of Aleppo During the Seljuk Period in Historical Process The city of Aleppo is located in a very strategic location in the north of Syria, where the transit roads cross from north to south and east to west. Aleppo is a city that preserved its importance in every period of history with this feature. In 1086, The Seljukids started to rule over the city during the reign of the Great Seljuk's ruler Melikshah. The short-term Seljukid domination indwelled the Turkish-Islamic civilization in every aspects in Aleppo. The citadel of Aleppo is the most spectacular building in Aleppo, which has a ancient history. The castle which dates back BC. 3000, it is one of the most remarkable and ancient works of military architecture in the Middle East, even in the world. It rises stately from the center of the old city. It has long been regarded as one of the wonders of the Islamic world. The citadel of Aleppo is situated on a natural oval-shaped mound with an artificially formed slope.It does not have a regular plan. Since its terrain is flat, the city is equipped with a triple defense system in the form of moat, outer and inner walls. During the Seljuk period, the city walls were rebuilt and the fortifications were repaired many times. Nuraddin Zangi has a privileged place in the castle history at the point of repair of the fortress, the construction of new administrative and social structures and defenses. The citadel of Aleppo, a Seljukid fortress, and its defense structures will be tried to evaluated in light of historical data in our article. Keywords Aleppo, The citadel of Aleppo, Seljuks, Imadaddin Zangi, Nûraddin Zangi.
Özet Bizans İmparatoru I. Aleksios ve Anadolu Selçuklu Devleti Sultanı I. Kılıçarslan yaşadıkları döneme damgalarını vurdular. Aleksios I Komnenos, Müslümanlara karşı Papa'dan yardım istemişti. Ancak onun bu talebi Haçlı Seferleri düzenlenmesine sebebiyet verecekti. Haçlılar din teması ve kutsal toprakların kurtarılması adına çıktıkları 1096 yılındaki ilk Haçlı Seferi'nde Türklerden ele geçirecekleri eski Bizans topraklarını, kendisine vereceklerine dair sadakat yemini etmelerine rağmen buna uymayacaklardı. Antakya, Urfa, Kudüs ve Trablus'ta kendi devletlerini kuracaklardı. İlk Haçlı seferinin başarılı olmasının altında yatan nedenlerin neler olduğuna ilişkin detaylar bu çalışmada verilecektir. Selçuklularda, gerek hanedan içerisindeki çekişmeler, emirlerin güvensiz ve çıkarları ve gerek Bâtınilerin özellikle Hasan Sabbah'ın yapmış oldukları büyük bir meşguliyet oluşturacak idi. Tüm bunlar yaşanırken Selçuklular I.Haçlı seferi esnasında zafiyet göstermişlerdir fakat Haçlıların daha sonra durdurulmasında yine başrol Selçuklular olmuştur. Bu çalışmada Haçlı seferlerinin sebepleri, Selçukluların o esnada bulunduğu durum ve Selçukluların Haçlılara karşı tavırları ve duruşları tetkik edilecektir. hükümdarlık göstergesi sayılan yüzüğün kuvvetini bir araç olarak kullanmışlardır. Mesela, I. İzzeddin Keykavus vefat ettiğinde kendisini hapsedildiği kaleden çıkarmak ve yeni Selçuklu sultanı olarak tanımak ve tahta oturtmak için gelen devlet adamlarına itibar etmeyen I. Alaaddin Keykubad, onların sultana ait yüzüğü göstermesiyle ikna olmuştu. 32 Devlet erkân arasındaki iktidar mücadelesi, bir grup baskısına, hatta bir şahıs zorbalığına kadar varan durumlara dönüşmeye oldukça müsaittir. 33 Görüldüğü gibi devlet adamlarının itibarlarını kazanmak veya sultana yaranmak için bu tür yollara başvurdukları anlaşılmaktadır. Bu durum ileride, sultanlar üzerinde bir otorite kazanmaya hatta devleti zaaf duruma düşürecek bir hale düşürebilmektedir. Bu durum ile alakalı olarak, Haçlıların 3 Haziran 1098 tarihinde Antakya'yı işgal etmeleri üzerine Sultan Berkyaruk Musul Emiri Kürboğa'yı Antakya Emiri Yağısıyan'a yardıma gönderdi. 34 Kürboğa'nın Antakya'nın düşmesinden önce hareket ettiği ve kendisine her taraftan iltihak eden kuvvetlerle güçlenmişti. 35 Bazı emir ve komutanlar Kürboğa'nın kendilerini aşağılayıcı tavrından rahatsız olup ordugâhtan ayrıldılar. Kürboğa'nın yanındaki emirleri küçümsemesi ve emirlerin de birbirlerine güvensizlikleri Selçuklu ordusunun sefalet içindeki Haçlılar karşısında bozguna uğrayıp dağılmasına sebep oldu. Amin Maalouf şöyle açıklamaktadır: "Herkes birbirini ihanet ve alçaklıkla suçluyordu. Birliklerinin denetiminin elinden kaçtığını öngören ve herhalde kuşatma altındakilerin mevcudunu olduğundan az tahmin eden Kürboğa, onlara bir anlaşma önerdi. Bu kendi adamlarının gözünden düşmesi ve düşmanın da güvenini ve hırsını artırması için son hareket olur. Frenkler teklifine cevap bile vermeye tenezzül etmeden yüklenerek, onu zorladılar. Kuvvetli Müslüman ordusu "bir kılıç veya mızrak darbesi indiremeden, tek bir ok bile atamadan" dağılmıştır." 36 Fulcherius Carnotensis bu konuda Kürboğa'nın tavrına işaret etmektedir: "Türkler kalabalık ordularına ve güçlerine güvenerek bizi yok edeceklerini düşünmüşlerdi. 37 Kürboğa'nın Urfa önünde de çok zaman kaybetmesi, Birinci Haçlı Seferinin başarıya ulaşmasına neden olmuştur. Eğer Kürboğa, zamanında ve planlı bir şekilde hareket etse idi 32 Ahmet Kütük, "İslam/Türk Devlet ve Toplum Geleneğinde Yüzük ve Hukuki Mahiyeti", Türkiyat Mecmuası,
SELÇUKLU VE İLHANLI DÖNEMİ AHLAT YAPILARINDA TAŞÇI İŞARETLERİ
Turkish Studies Social Sciences, 2019
Bitlis’in Ahlat ilçesi Türk-İslam medeniyetinin önemli şehirlerinden birisidir. Bölgenin doğusunda Van Gölü, kuzeyinde Adilcevaz ve güneyinde Tatvan yer almaktadır. Ahlat, tarihte Kubbet-ül İslam olarak anılmaktadır. Sırasıyla bölgeye Emeviler, Abbasiler, Mervaniler, Ahlatşahlar, Eyyubiler, Selçuklular, Moğollar, İlhanlılar, Akkoyunlular, Safeviler ve Osmanlı Devleti hâkim olmuştur. Bu dönemlerden günümüze çok sayıda mimari eser ulaşmıştır. Bölgede Ahlat taşı olarak bilinen andezit tüf taşının yoğun olarak bulunması, eserlerin bu taş ile yapılmasını zorunlu kılmıştır. Kolay işlenebilen bu taş, Ahlat’da, çok sayıda mimar, mezar taşı ustası ve taşçı ustası yetiştirmesini de sağlamıştır. Ahlatlı mimarların kendi bölgelerinde ve Anadolu’nun muhtelif yerlerinde eserler verdikleri bilinmektedir. Bölgedeki mezar taşı ve mimari taş ustasının çokluğu da dikkat çekmektedir. Fakat taşçı ustaları ve işaretleri bilimsel yayınlara yeterince yansımamıştır. Bölgedeki eserler incelendiğinde yapılardaki taşlar üzerinde çok sayıda taşçı işareti (imzası) dikkat çekmektedir. Ancak bu işaretler farklı biçimdedir ve yapıların her yerinde kullanılmıştır. Taşçı imzaları, Ortaçağ eserlerinde ve sonraki dönemlerde de kullanılmıştır. Ahlat’ta görülen taşçı işaretlerinin benzerlerini Orta Asya, Anadolu ve Avrupa’da farklı dönemlerde bulabilmek mümkündür. Bu çalışmanın amacı, Van Gölü Havzası’ndaki Ahlat’ın Ortaçağ dönemindeki taşçı ustaları ve imzalarını belirlemek ve Türk Mimarisi’nin gelişiminde arka planda yer alan kişilerin etki alanlarını ortaya çıkarmaktır. Böylece Türk mimarlık tarihinin bölgedeki izleri taşçı imzaları üzerinden takip edilecektir. Anahtar Kelimeler: Ahlat, Taşçı İşaretleri ve Türk-İslam Mimarisi The “Ahlat stone” (andesite tuff), known by Ahlat's own name and unique to the region, has been used in architectural structures and tombstones throughout history as it can adapt to geographical conditions. The large number of quarries ultimately allowed many architects and craftsmen to grow. It is known that architects from Ahlat produced works in various parts of Anatolia. In addition, the historical cemetery in Ahlat contains the names of numerous tombstone masons. In addition, the signatures of the unidentified stonemasons we saw in the buildings are on the stones in the buildings. The number of these signs will never be clearly defined. The inscriptions on some of these buildings indicate whom they were built for, patron or architect names. However, there are various signs on some stones. These signs are called “stonemasonry signs” in archeology and art history terminology. It is possible to see these signs in the buildings constructed in various periods in the region. Numerous and different forms of stonemasonry signs are found on the buildings. Stonemasonry signs are defined as simple engravings, usually seen on cut stones, showing the craftsman who carved that stone, a group of stonemason masters or where to use it. It is thought that these signatures provide convenience on inspection and pricing times during the construction of the buildings. It is also possible to see stonemasonry signs in the medieval structures in the Ahlat region we have studied. Especially the quarry in the region is intense and the development of stonework has led to the emergence of many architects and stonemasons. Different and similar signs were detected in examinations made with the naked eye in the structures we investigated. Both in the same region and in different regions, the same stonemasonry signs can be seen without period difference. Stonemason signatures were frequently encountered in post-Medieval structures in Ahlat and understood that similar signs still persist. The six medieval works in Ahlat were studied. There are two structures belonging to Ahlatshahs period and four to Ilkhanid period. Especially in the Zawiye and Çifte Hamam built by Ahlatshahs, there are intense signatures of stonemasons. This quantity decreases in Ilkhanid tombs. A great number of stonemasonry signs were identified in the Seljuk Age structures in Ahlat, while a few signs were observed in the tombs of the Ilkhanid period. This may be related to the dimensions of the structure or repairs. The fact that the Zawiye and Çifte Hamam was located under the ground until the last years, and its size, has helped numerous stonemasonry signs to preserve and reach the presecupolant day. Due to the small size of the tombs belonging to the Ilkhanid period, few stonemasons could have worked and the renovation works of these structures could have prevented these stonemason signatures from reaching the present day. In the Seljuk zawiye, stonemasonry signs were found only on the walls. The signs disappeared due to the facades being under the ground. The presence of a large number of signs in the structure suggests that these signatures could have been on the facades. In addition, the presence of these signs is likely on the invisible faces of some stones. The stonemason signatures in Zawiye and Çifte Hamam are simple, geometric, complex and directional arrow-shaped. In the tombs of the Ilkhanid period, the signs resemble a simple and ornamental form. In addition, it is seen that the same stonemason signatures were small and large in size. But these are usually simple signs. This shows that the stonemasons acted sloppy or they acted fast due to the purchase of wages per stone produced. It was found that some of the signs were the same in the buildings, but some of them had extra lines and a different signature appeared. This suggests that people working in the same group, such as master-apprentice or father-son, use similar signs. Stonemason signatures are usually engraved in the middle of the processed stones while some stones are engraved on the edge. Stones signatures belonging to the works of the Ahlatshahs period are evident, but they are hardly detected in the tombs of the Ilkhanid period. The work of a large number of stonemasons in the Ahlatshah structures must have led to the desire of each craftsman to make his signature clear due to the resulting competition. In addition, since the signatures on the stone are engraved with different building tools, the depth may change. The presence of the stonemasonry sign in the muqarnas nest in the Usta Şagird Tomb indicates that some of these stonemasons can decorate at the same time. In addition, the mark that stands in a prominent place in this muqarnas ornament shows the effort of the stonemason to show his own work. In addition, the fact that there are two different signatures in this arrangement suggests that the people making this decoration work together. Similar stonemasonry signs can be seen in buildings of the same period or works built in different periods, as well as in different geographies of Anatolia in the same period. Researchers attribute this situation to groups of mobile craftsmen. For example, it is understood that some stonemasonry signs seen in Hüseyin-Timur and Usta Şagird Tombs were repeated in Güroymak Norşin Tomb and Ahlat Emir Bayındır Masjid. However, the fact that the same signs appear in different centuries actually shows that stonemason signatures are constantly used in the memory of architectural activities. In all the works that have reached to the present day, firstly the period it was made, the patron or the architect of the work are examined then the evaluations and analyzes were made. However, the masonry and stonemasons in the labor part were not mentioned much. The most important factor in this situation is the low historical records of these people. With the studies carried out, stonemasons and their signatures in history will be determined and the parts that are missing in the development adventure of Turkish-Islamic architecture will be tried to be completed. In addition, preservation of signed stones as much as possible and the determination of the quarry it comes from as a result of analyzes are important for the healthy conduction of renovation works. This statement is the first step of the extensive studies on the stonemasonry signs in the Lake Van basin. Keywords: Ahlat, Stonemason Marks ve Turkish-Islamic Structures
ANADOLU SELÇUKLU SANATINDA SARMAŞIK MOTİFİ
Sarmaşık, eski mitler ve inanmalarda, üzerine; bereket, yaratılış, erdem ve göğe ulaşım gibi sembolik anlamlar yüklenen bir bitkidir. Bunun dışında ve göğe yükseliş miti bağlamında, yer-gök arasındaki iletişimi sağlayan bir vasıta görevindedir. İnsanlık tarihi boyunca neredeyse tüm medeniyetlerde, mitlerde ve inanışlarda, gökyüzü her zaman kutsal bir değer olmuştur. İnsanlar bu değere ulaşmak veya iletişim kurmak için çeşitli vasıtalar kullanmıştır. Mitlerde ve dinlerde göğe yükseliş için kullanılan vasıtalardan biri de sarmaşık bitkisidir. Sarmaşık bitkisi, üzerine yüklenen bu derin anlamlar dışında edebi ve görsel sanatlarda motif olarak karşımıza çıkmaktadır. Sanatçılar, eserini süsleyecek ögeyi seçerken, kendi kültüründen ve inanışlarından ilham almışlardır. Sanatın iletişim gücü dikkate alındığında, sanatkarın eserlerinde süsleme unsuru olarak seçtiği motiflerin, kendi kültür ve inancından izler taşıdığı inancı ile sarmaşık motifi incelenmiştir. Özellikle Türk İslam eserlerinde, grift, arabesk gibi genel nitelendirmelerle tanımlanan süsleme tasarımlarındaki motiflerin her birinin incelenmesi ve tanımlanması gerektiği görüşündeyiz. Bu bağlamda, her dönemin kendi süsleme anlayışına bürünerek, sanat eserlerinde yoğun bir uygulama olanı bulan sarmaşık kompozisyonları tanımlanmıştır. Çalışmada, İslam öncesi Türk Kültürü ile Türk İslam Kültürünü hem mimari hem de bezeme olarak sentezlemeyi başaran Anadolu Selçuklu Dönemi ele alınmıştır. Anadolu Selçuklu Dönemi eserlerinde sarmaşık motifinin süsleme unsuru olarak kullanım alanları tespit edilmiş, motifin tipolojik tasarımı aktarılmıştır.