Karşiliksizdir İşlemi̇ Yapilmasina Sebebi̇yet Verme Suçunun İcra Ceza Mahkemesi̇nde Yapilacak Olan Yargilamasi Hakkinda Bi̇r İnceleme (original) (raw)

Konkordatonun, Çekle İlgi̇li̇ “Karşiliksizdir” İşlemi̇ Yapilmasina Sebebi̇yet Verme Suçundan Kaynakli Cezaî Sorumluluğa Etki̇si̇

Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2019

Kanun koyucunun ekonomiye yön verme ya da ekonomik sıkıntıları aşma amacıyla getirdiği bazı hukukî düzenlemeler, ceza hukuku alanında da önemli sonuçlar doğurabilmektedir. Konkordatoya ilişkin İcra ve İfl âs Kanunu'nda yer alan düzenlemeler de bu tür bir etkiye sahiptir. Kural olarak, konkordato mühleti içinde borçlunun borçlarına ilişkin icra takibi yapılamamaktadır. Üstelik bu borçlarla ilgili olarak faiz de işlememektedir. Bu çalışmada, konkordato süreci öncesinde veya süreç içerisinde vadesi gelen çeklerinin durumu ve çeki ödeyemediği için konkordato sürecinde olan borçlu hakkında, "karşılıksızdır" işlemi yapılmasına sebebiyet verme suçundan cezaî sorumluluğu değerlendirilmeye çalışılacaktır. Makalenin temel amacı, konkordatoya ilişkin hükümlerin çekle ilgili "karşılıksızdır" işlemi yapılmasına sebebiyet verme suçundan doğacak cezaî sorumluluğa etkilerini irdelemektir.

Kusur İşleme Ehli̇yeti̇ Olarak Ayirt Etme Gücünün Haksiz Eylem Alaninda Derecelendi̇ri̇lmesi̇

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2004

Kusurun ağırlık derecesi (ağırlığı) de, tıpkı kusurun kendisi gibi, benimsenen kusur teorisine (kuramına, nazariyesine) göre farklı biçimde değerlendirilebilir. Objektifleştirilmiş kusur anlayışı kabul edilirse insanlar arasındaki zihnî, manevî ve ruhî farklılıklar kusurun belirlenmesinde etkili sayılamazlar. Böylece, kusur her kişi için aynı ağırlıkta olacak, kişilerin özelliklerine göre değişkenlik göstermeyecektir. Bu belirlemenin i s t i s n â s ı söz konusu olabilir mi? Belki de, ayırt etme (temyiz, ayırtım, vb.) gücünün derecelendirilmesi yoluyla kusurun da derecelendirilmesi, ya da kusurun sonuçları, yani sorumluluğun/tazminat yükümünün de derecelendirilmesi mümkün olabilir.. Bu, tabiî, ayırt etme gücünün derecelendirilebileceği düşüncesine olumlu gözle bakılması ihtimâlinde tasarlanabilecek bir fikirdir. İsviçre hukukunda, Federal Mahkeme, bu konuda, bir kararında 1 şöyle bir tavır takınmıştır. Yüksek Mahkeme'ye göre, haksız eylem (fiil) ehliyeti bakımından, ayırt etme gücüne sahip kişi ehliyetli, bu güce sahip olmayan kişi de ehliyetsizdir 2. Ama, yine Yüksek Mahkeme'ye göre, her ne kadar böyle 3 ise de haksız eylemin sonuçları yönünden farklı düşünülebilir.

Yargitay 17. Hukuk Dai̇resi̇ni̇n Si̇gorta Etti̇reni̇n Ri̇zi̇konun Gerçekleşmesi̇ndeki̇ Kusurunun Etki̇si̇ne Dai̇r E. 2016/646 K. 2016/1427 Sayili Kararinin İncelenmesi̇

Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, 2022

Sigorta ettirenin sigortacıyla sigorta sözleşmesi yapmasındaki temel amacı, sigortalanan menfaatte sözleşmeyle güvence altına alınan bir rizikonun gerçekleşmesi ve bu rizikonun sonucunda da zararın ortaya çıkması halinde bu zararların sigortacı tarafından giderilmesinin sağlanmasıdır. Sigorta ettiren, sigorta sözleşmesinde belirlenen primi ödeyerek rizikoyu taşımayı sigortacıya yüklemekte ve riziko gerçekleştiğinde meydana gelebilecek zararlara karşı da tam himaye beklemektedir. Ancak, sigorta himayesinden eksiksiz biçimde faydalanmak her zaman mümkün olmamaktadır. Sigortacı ile sigorta ettiren arasında kurulan sigorta ilişkisinin dolaylı yoldan tüm sigorta sistemini, milyonlarca kişiyi ve ülke ekonomisini etkilemesi sebebiyle kanun koyucu sigorta himayesinden eksiksiz bir biçimde faydalanılabilmesi ve sigorta kurumunun kötüye kullanılmaması adına birtakım düzenlemeler getirmiştir. Kanun koyucu "Rizikonun Gerçekleşmesinde Kusur" başlığı ile sigortanın hangi durumlarda koruma sağladığına ilişkin çerçeve bir düzenleme kaleme almış ve sigorta ettirene de sözleşmenin kurulmasından başlayarak rizikonun gerçekleşmesinden sonraki safhayı da kapsayacak şekilde birtakım külfetler yüklemiştir. Bu çalışmada incelenen Yargıtay kararı, sigorta ettirene yüklenen bazı külfetler ve rizikonun gerçekleşmesinde kusur konuları kapsamında eleştirilmiştir.

ABD Ve Türki̇ye’ni̇n Uluslararasi Ceza Mahkemesi̇’ne Yöneli̇k Yaklaşimlarinin Karşilaştirmali Bi̇r Anali̇zi̇

Türk Dünyası Araştırmaları

Bu çalışma, ABD ile Türkiye’nin kuruluşundan bu yana Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) ve Mahkeme’nin yargı yetkisine yönelik yaklaşımlarını karşılaştırmalı bir şekilde çözümlemeyi amaçlamaktadır. Çalışmanın ilk bölümünde UCM’nin kuruluş süreci ve yargı yetkisinin kapsamı ele alınmaktadır. İkinci bölümde, Türkiye’nin UCM’nin kuruluş sürecinde Mahkeme’ye yönelik yaklaşımı ile daha sonra UCM’yi kuran Roma Statüsü’ne uyum sağlama yolunda iç hukukunda yaptığı değişiklikler irdelenmekte ve Statü’ye taraf olmanın Türkiye açısından sakıncaları üzerinde durulmaktadır. Üçüncü bölümde, ABD’nin Roma Statüsü’ne yönelik tutumu ve eleştirileri ile daha sonra Mahkeme’ye yönelik olumsuz ve muhalif tutumunun nedenleri incelenerek son dönemde Washington’ın UCM ile yaşadığı sorunlar çözümlenmektedir. Dördüncü bölümde ise, Türkiye ile ABD’nin UCM’ye ve Mahkeme’nin yargı yetkisine yönelik yaklaşım ve tutumları karşılaştırmalı olarak değerlendirilmektedir.

Anayasa Mahkemesinin Güncel Kararlarında Ceza Yargılamasında Verilen Kararın Aynı Fiilden Dolayı Yapılan Disiplin Soruşturmasında Kullanılmasının Masumiyet Karinesi Açısından Değerlendirilmesi

YENİ İÇTİHATLAR: ULUSAL, ULUSLARARASI VE YABANCI MAHKEME KARARLARI SEMPOZYUMU TEBLİĞ ÖZETLERİ KOÇ ÜNİVERSİTESİ LAW SCHOOL / HUKUK FAKÜLTESİ, 2022

Adil yargılanma hakkının gereklerinden birisi olan masumiyet karinesi, ceza yargılamasında verilen mahkûmiyet hükmünün kesinleşmesine kadar kişinin suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına almaktadır. Masumiyet karinesi arz ettiği önem nedeniyle modern ceza hukukunun temel ilkelerinden biri olarak kabul görmektedir. Bu kapsamda Türkiye’nin tarafı olduğu İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi m. 11/1’de, Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi m. 14/2’de ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi m. 6/2’de söz konusu ilkeye yer verildiği görülmektedir. Anayasa m. 38/4’te ise “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.” şeklinde düzenlenen masumiyet karinesinin, ayrıca Anayasa m. 15’te temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının durdurulması başlığı altında yer verilen çekirdek haklardan biri olduğu ifade edilmelidir. Anayasa Mahkemesine göre masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin genel olarak iki boyutu bulunmaktadır. İlk boyut, ceza yargılamasının devam ettiği sürece ilişkindir. Bu süreçte suç isnadı altında bulunan kişi hakkında kesinleşmiş bir mahkûmiyet hükmü bulunmadığından kişinin suçluluğu hakkında erken açıklamada bulunulması yasaktır. Bu yükümlülük ceza yargılamasını yürüten mercilerle sınırlı değildir. Disiplin soruşturmasını yapan makamlar da dâhil olmak üzere bütün adli ve idari makamların yaptıkları işlemlerde ve verdikleri kararlarda kişinin suçlu olduğu yönünde açıklamada bulunmaktan kaçınmaları gerekmektedir. Güvencenin ikinci boyutunun ise ceza yargılamasının sonuçlanmasından sonraki sürece ilişkin olduğu ifade edilebilir. Ceza yargılamasının sonunda mahkûmiyet dışında başka bir kararın verildiği durumlarda, zaten suçsuz olan kişinin bu durumu hükmen kabul edilmiş olmaktadır. O hâlde kişinin masum olduğundan şüphe duyulmasına ilişkin ortada bir sebep bulunmadığından bütün kamu otoritelerinin, toplum nezdinde kişinin suçlu olduğu izlenimini uyandıracak şekilde işlem ve uygulamada bulunmaktan kaçınmaları gerekmektedir. İfade etmek gerekir ki bir fiil, aynı olayda hem suç hem de disiplin suçu teşkil edebilmektedir. Kabahatler Kanunu m. 15/3’te sadece suçtan dolayı yaptırım uygulanmasına ilişkin benzer bir kural mevcut bulunmadığından ceza yargılaması ile disiplin soruşturması eş zamanda yürütülebilmektedir. Keza bu iki sürecin sonunda kişinin lehine ve aleyhine farklı kararların verilmesi mümkündür. Yine de uygulamaya bakıldığında ceza yargılamasında verilen kararın disiplin soruşturmasında önemli ve yönlendirici olduğu görülmektedir. Nitekim ceza yargılamasında uygulanan arama, el koyma, iletişimin tespiti ve zorla getirme gibi işlemlere disiplin soruşturmasında genel olarak başvurulamadığından delil elde etme ve değerlendirme yöntemleri daha sınırlı olmaktadır. Bundan dolayı disiplin soruşturmasında çoğu zaman ceza yargılamasında yapılan işlemlere veya verilen kararlara atıfta bulunulmaktadır. Bu ise masumiyet karinesine aykırı kararların verilmesine yol açabilmektedir. Anayasa Mahkemesine göre aynı fiilden dolayı yürütülen ceza yargılaması ve disiplin soruşturması sonucunda farklı kararların verilmesi, her durumda masumiyet karinesinin ihlaline sebebiyet vermemektedir. Örneğin ceza yargılamasında beraat hükmü verilmesi, kural olarak disiplin cezası verilmesine engel değildir. Keza disiplin cezasının ağırlığı da farklılık arz etmemektedir. Yüksek Mahkemeye göre devletin diğer otoriteleri gibi disiplin makamlarının ve idare mahkemelerinin, ceza yargılamasında ulaşılan kanaate saygı göstermeleri ve bunları sorgulayacak nitelikte ifadelerden kaçınmaları gerekmektedir. Öyle ki bazı durumlarda masumiyet karinesine gösterilen saygıdaki kamusal yarar, fiili işleyen kişi hakkında disiplin cezası verilmemesini dahi haklılaştıracak derecede önem arz edebilmektedir. Bundan dolayı ceza yargılamasında ulaşılan kanaatin isabetli olmadığı veya hatalı olduğu düşünülse bile masumiyet karinesine saygı gösterme yükümlülüğü ortadan kalkmamaktadır. Bu kapsamda Anayasa Mahkemesinin güncel kararlarına bakıldığında şu yönde bir çıkarımda bulunulması mümkündür: Yüksek Mahkeme, öncelikle disiplin soruşturmasında verilen kararın gerekçesinde, kişi hakkında yürütülen ceza yargılamasına bir atıfta bulunulup bulunulmadığını tespit etmektedir. Eğer bu tür bir atıf yok ise başkaca bir değerlendirme yapılmamaktadır. Aksi takdirde ceza yargılamasındaki sürece bakılmaktadır. Burada genel olarak iki durumun varlığından söz edilebilir. İlk olarak ceza yargılamasının sonunda kişi hakkında mahkûmiyet hükmü verilmiş ve bu hüküm de kesinleşmiş ise disiplin soruşturmasında kişinin suçlu olarak kabul edilmesi, masumiyet karinesine aykırılık teşkil etmemektedir. İkinci olarak ceza yargılaması derdest ya da mahkûmiyet dışında başka bir hükümle sonuçlanmış ise disiplin soruşturmasında kullanılan dile ayrıca dikkat edilmektedir. Bu çerçevede disiplin cezasının gerekçesinde, yalnızca kişi hakkında aynı fiilden dolayı ceza yargılamasının yapıldığından söz edilmesi, isnat olunan fiil ile ilgili sevk maddelerine yer verilmesi, ceza yargılaması sonucunda verilen hükümden bahsedilmesi, “tehdit”, “hakaret” ve “fiilen taarruz” gibi ceza hukukunun yanı sıra gündelik dilde de kullanılan kelimelere yer verilmesi ve tanık ifadesi gibi ceza yargılamasında elde edilen delillere dayanılması gibi durumlar masumiyet karinesine aykırılık teşkil etmemektedir. Buna karşın ceza yargılamasında isnat edilen suçun, kişi tarafından işlendiğinin peşinen kabul edilmesi veya kişinin suçlu olduğu yönünde şüphe uyandıracak ima ve açıklamalarda bulunulması durumunda masumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar verilmektedir.

“Açik Keyfi̇li̇k” Ve “Bari̇z Takdi̇r Hatasi” Nedeni̇yle Adi̇l Yargilanma Hakkinin İhlali̇ Meselesi̇

2021

Bu makalede, öncelikle Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarında kullanılan "açık keyfilik ve bariz takdir hatası" kavramlarının ne olduğu ortaya koyulmuştur. Ayrıca, mahkemelerin bu sebebe dayanarak "adil yargılanma hakkının kabul edilebilirliğine veya ihlaline karar vermesinin" doğru olup olmadığı da analiz edilmiştir. AYM ve AİHM aynı usulü takip etmese de, çalışmamızda "açık keyfilik ile bariz takdir hatası" kriteri, hem adil yargılanma hakkının usulî yönü hem de maddi yönü açısından ayrı ayrı ele alınmıştır. Son olarak, AYM ve AİHM kararlarını da göz önünde tutarak, yerel ve ulusal mahkemelerin olağan takdir yetkisi ile olağan olmayan ve bariz takdir hatası veya açık keyfilik taşıyan kararlarını birbirinden ayrıştırmaya yarayan unsurlar incelenmiştir. Özellikle AYM'nin, bu kriteri hem usulî hem de maddi açıdan belirsizlik ve istikrarsızlığa yol açacak şekilde kullandığı tespit edilmiştir. Buna ilişkin bulgular kapsamında bazı öneriler de sunulmuştur.

Haklarin Yarişmasi Bağlaminda Doğru Hükmün Yetersi̇z Gerekçeye Feda Edi̇lmesi̇

Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, 2021

Bir mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, sabit görülen vakıalar ile bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gerekçe marifetiyle tezahür edecektir. Gerekçe, mahkemenin tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi görür. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hâkim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini görevi gereği kendiliğinden (re’sen) araştırıp bularak, hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar. Gerekçe, hükmün hukuki kimliği ve meşruiyetidir. Gerekçe hukuki dinlenilme hakkı ile kanun yollarına başvurabilmenin teminatı olduğundan hükmün zorunlu unsurudur. Mahkemede yargılamaya taşınıp, hukuki sebepler ışığında tartışılıp hükme bağlanan ha...

Karşilaştirmali Başkanlik Si̇stemleri̇nde Kararname Yetki̇si̇ Üzeri̇ne Bi̇r Anali̇z

Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2022

Yasa gücünde kararname yetkisinin bir başkanlık rejiminin politika oluşturma süreci üzerindeki etkisi nedir? Bu soruyu yanıtlamaya yönelik çabalara rağmen, literatürde kararname yetkilerinin cumhurbaşkanının yasama sürecini kontrol etmesine ne ölçüde izin verebileceği konusunda hala çok fazla belirsizlik var. Bu çalışma, bir sert güçler ayrılığı sisteminde, kararname varlığının, yöneticilerin gündem belirleyici olarak hareket etme yeteneklerini etkili bir şekilde geliştirdiğini ortaya koymaktadır. Bu doğrultuda aşağıda öncelikle başkanlık sisteminin genel özellikleri ve kararname kavramı ortaya konulacaktır. Ardından, karşılaştırmalı başkanlık sistemlerinde yasa gücünde kararname yetkisinin konumu ve etkileri tespit edilmeye çalışılacaktır. Nihayet, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde yer alan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi değerlendirmeye tabi tutulacaktır.