Klasik İşârî Tefsirlerde Bazı Kevnî Unsurlar ve Tabiat Olayları (original) (raw)

Tefsîrü’l-Menâr’da Klasik Tefsirlere Yönelik Eleştiriler

Kocatepe İslami İlimler Dergisi, 2024

İslâm dünyası, ilk beş asırdan sonra diğer medeniyetlere kıyasla ilmî ve fikrî olarak önemli ve ciddi bir gelişme gösterememiştir. Bu durum, 19. yüzyıldan itibaren Batı’nın askerî ve kültürel baskılarının da etkisi ile Müslüman aydınlar tarafından ciddi şekilde sorgulanmıştır. Tefsir ilmi özelinde başlayan sorgulamalarda Mısırlı âlimlerden Muhammed Abduh (1849-1905) ve öğrencisi Reşîd Rızâ’nın (1865-1935) kaleme aldıkları Tefsîrü’l-Menâr adlı eserde Kur’an’ın toplum üzerinde ilk asırlardaki gibi etkili olamaması hakkındaki düşüncelerini ortaya koydukları görülmektedir. Bu bağlamda çalışmamızın araştırma sorusu şudur: “Menâr yazarlarına göre Kur’an’ı tefsir etmenin temel hedefi nedir ve onun Müslümanlara bir hidayet rehberi olmasının önünde engel olarak kabul edilebilecek tefsir yöntemleri nelerdir?” Bu noktada Tefsîrü’l-Menâr yazarları, sorunun temel nedeninin Kur’an’ın hidayet ve irşat temelli ana hedefinin gözden kaçırılması olduğunu savunmuşlardır. Müfessirlerin Kur’an’ı tefsir ederken bu ana hedeften saptıran yöntemler kullanmalarının Müslümanları Kur’an’dan ve dolayısıyla onun hidayet ve irşadından uzaklaştırdığını belirtmişlerdir. Araştırmamızda Tefsîrü’l-Menâr adlı eser, literatür taraması yöntemi kullanılarak incelenmiş, ortaya koydukları eleştiriler tespit edilmiş ve her bir eleştiri için yeteri kadar örnek verilerek konu hakkında değerlendirme yapılmıştır. Araştırmada tespit edilen bu eleştirilerden bazıları tefsir çevrelerince olumlu kabul edilmiş, bazıları hakkında ise aşırı ve hatalı olduğuna dair görüşler ortaya konulmuştur. Muhammed Abduh ve Reşîd Rızâ’nın, Tefsîrü’l-Menâr’da ortaya koydukları eleştirilere öncelikle kendilerinin uymaları beklenilir ise de bazen eleştirdikleri bu hususlara riayet etmedikleri görülmüştür. Bu durumun farkında olan Reşîd Rızâ, konuya dair açıklamalarda bulunarak kendilerini bir bakıma mazur göstermeye çalışmıştır. Elde edilen bulgulara göre Tefsîrü’l-Menâr’ın tefsirin ana hedefleri ve tefsirde kullanılması gereken yöntemler hakkındaki eleştirileri günümüzde de geçerliliğini korumakta olup bu konudaki araştırmalar ve tartışmalar hâlâ sürmektedir. Bu noktada gerek yaşadıkları toplumu gerekse daha sonraki nesilleri etkileyen bu iki müfessirin klasik tefsirlere yönelik ortaya koydukları eleştirilerini sistematik bir şekilde ortaya koymak önem arz etmektedir

Vîrânî Baba’Nin İlm-İ Cavi̇dan/Fakrnâme’Si̇nde Hurufî Unsurlar

e-Makalat Mezhep Araştırmaları Dergisi, 2015

Virani Baba, XV-XVI. veya XVI-XVII. yüzyıllarda yaşamış ve Bektaşî çevrelere önemli etkilerde bulunmuş mutasavvıf şairdir. Onun iki önemli eserinden birisi olan İlm-i Câvidan/Fakrnâme, genelde Tasavvufî konulardan bahseden özelde ise Bektaşîliğin eklektik yapısını gösteren değerli bir kaynaktır. Bundan dolayıdır ki eser geçmişte Bektaşi çevrelerde çokça okunmuş ve nihayet günümüz araştırmacıları tarafından da inceleme konusu yapılmıştır. Eserin mahiyeti çeşitli konulardan oluşmakta olup, doğru anlaşılabilmesi için merkezi konumda bulunan Hurufi unsuların açıklanması gerekmektedir. Bu makalede, sözkonusu unsurlar Hurufiliğin ana kaynaklarından tespit edilerek İlmi Câvidan/Fakrnâme'de ne denmek istendiği açıklanmaya çalışılmıştır.

Divân-ı Hikmet’in Kökşetav Nüshasında Tasvirî Fiillerin Kullanılışı

Türkiyat Mecmuası, 2020

Bu makalede Divân-ı Hikmet'in Kazakistan'ın Kökşetav Edebiyat ve Sanat Müzesinde bulunan nüshasında karşımıza çıkan tasvirî fiiller ve tasvirî fiillerde kullanılan unsurlar ele alınacaktır. Özellikle bu tür birleşik fiiller hem sözlüksel (leksik) hem de görünüşsel (aspekt) anlamları bakımından incelenecektir. Metinde tespit edilen al-, bar-, bėr-, bol-, ḳal-, kėl-, kėt-, kör-, tur-, yürü-tasvirî fiillerinin sözlüksel anlamları sıralanarak bu anlamlar örneklendirilecektir. Çünkü bu fiillerin tek başına kullanılabilen gerçek ve mecazi olmak üzere birkaç sözlüksel anlamı vardır. Buna paralel şekilde bu fiillerin kullanım sıklığıyla ilgili olarak sayısal verilere de yer verilecektir. Tespit ettiğimiz fiillerin kullanılışıyla ilgili kısımlarda isimlerle kaynaşarak birleşik fiil oluşturabilen bazı fiiller (bol-, ḳal-, bėr-) üzerinde durulacaktır. Bununla birlikte esas fiile getirilen sıfat-fiillerle kaynaşarak karmaşık fiil oluşturan fiillerle (bol-) ilgili kısa bilgilere yer verilecektir. Daha sonra işlevleri kısmında her tasvirî fiilin esas fiile kattığı anlamları, ayrıntılı ve karşılaştırmalı şekilde incelenecektir. Özellikle bu fiillerin esas fiillerle birleşmesini sağlayan zarf-fiil eklerinin kullanımları ve zarf-fiil eklerinin bu tür birleşik fiillere kattığı anlamları açıklanacaktır.

İşârî Tefsirlerde Hz. Nuh

Tasavvuf İlmi ve Akademik Araştırma Dergisi, 2021

Among the stories that make up two-thirds of the Quran, the story of the ul alazm prophets have an important place. Sufis also benefited from the exemplary and advice-filled content of the stories of the Quran. In this article, the stories of the prophet Noah in the Qur'an will be examined in the context of the ishari tafseer. In terms of their interpretation of the Qur'an, Sufi commentaries differ from tafsir and ta'wîl with their unique methodology. On the basis of this method, there is information obtained based on discovery and inspiration beside reason and transmission. Here, within the limits of our article, we will try to determine the approach of the sufis to the stories in the Qur'an in the context of the story of Noah. In order to see the course of the subject in sufi thought, first of all, how Noah is addressed in sufism classics will be emphasized. Later, the interpretations of prominent ishari commentaries on the verses about Noah and his story will be recorded. Thus, the contribution of the sufis to the interpretations of the story of prophet Noah in the tradition of Islamic sciences will be revealed.

Klasik Turk Nesrinde Estetik ve Poetik Unsurlar

Sobider (The journal of social science), 2019

KLASİK TÜRK NESRİNDE ESTETİK VE POETİK UNSURLAR Özet Klasik Türk edebiyatında 13. yy.dan 19. yy.a kadar kesintisiz bir biçimde şiir ve düzyazı eserleri üretilmiştir. Şiirin "asıl" sanat olarak görüldüğü Osmanlı toplumunda, azımsanmayacak derecede nesir örnekler de sanatçılar tarafından yazılmıştır. Belagat kitaplarında ana hatları ile sade, orta ve âlî üslup olarak değerlendirilen nesir eserlerin bir bölümünde sanatsal öğelerin ağır bastığı görülmektedir. Şiirin padişah nesrin ise raiyyet olarak görüldüğü bu sanat anlayışında nâsirler şiirden aldıkları araçlarla eserlerini üretmişlerdir. Böylece düzyazı eserlerde şiirin üst yazı diline çıkmasını sağlayan çeşitli öğeler kullanılırken şiir ile nesir arasındaki fark da anlatım bakımından kapanmaya başlamıştır. Çalışmada klasik Türk nesrindeki sanatsal ifadelerin ne olduğu incelenecektir. İncelemede esas alınan nokta sadece tasvirî nitelikte, eserlerde bulunan estetik ve poetik öğelerin belirlenmesi değildir. Nesrin sanatsal yönü ortaya konurken bunların esere nasıl aktarıldığı, eserin beğenilmesindeki rolü ve bu ifadelerin esere katkıları incelenmeye çalışılacaktır. Abstract From the 13th to teh 19th century, works of poetry and prose were produced in classical Turkish literature. In the Ottoman society where poetry is seen as the original art, the artist's prose were wiritten to a great extent. Some of the prose works, which are considered as simple, medium and exalted style with the outlines

İşârî Tefsirlerde İsrâ ve Mi‘rac

Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksâ’ya gidişini, oradan da semaya yükselişini ve Allah’ın huzuruna varışını ifade eden isrâ ve mi‘rac hadisesi, sahih kabul edilen görüşe göre hicretten bir yıl sonra meydana gelmiştir. İsrâ ve mi‘rac hadisesinden doğrudan bahseden âyetler ile ona işaret ettiği düşünülen âyetler, rivâyet ve dirâyet tefsirlerinde çeşitli şekillerde yorumlanmıştır. Tefsir literatüründe nasları yorumlamada farklı bir metot geliştiren sûfîlerin işârî tefsirlerde konuya yaklaşımı ise farklı bir perspektif çizmektedir. Merkezinde seyrüsülûk olan bu yorum metodunda sûfînin sülûk ederek elde ettiği hal ve makamların kişide farklı ve yeni anlam araçları ortaya çıkardığı düşünülür. Bu makalede işârî tefsirler bağlamında isrâ ve mi‘rac olayının anlatıldığı âyetler hakkında sûfî müfessirlerin yaklaşımı ele alınacaktır. Konunun sûfî düşüncedeki yansımalarını görmek için öncelikle tasavvuf klasiklerinde meseleye nasıl yaklaşıldığı tespit edilmeye çalışılacaktır. Böylece tasavvuf klasiklerindeki mi‘rac algısının sûfî tefsirlere ne ölçüde yansıdığını görmek mümkün olacaktır. Makalede işârî yoruma yoğunlaşıldığından rivâyet ve dîrâyet tefsirleri kapsam dışı bırakılmıştır. Burada daha çok tasavvuf klasiklerinden ve önde gelen işârî tefsirlerden hareketle sûfîlerin görüşleri belirlenmeye çalışılacaktır. Mi‘racı, Hz. Peygamber’in bir mucizesi olarak görmenin ötesinde Hakk’a vuslatta takip edilmesi gereken mânevî bir merhale olarak değerlendiren sûfîler, tasavvuf klasiklerinde isrâ ve mi‘rac mûcizesini; ubûdiyyet, yakîn, cem’, fenâ, sahv, mükâşefe, müşâhede ve tecellî gibi sûfîlere özgü kavramlar ile izah etmişlerdir. Bu çerçevede mi‘rac olayı ile seyrüsülûk arasında benzerlikler kurmuşlar; Hz. Peygamber’i takip ederek haller ve makamlar elde etmeyi bir nevi mi‘rac olarak değerlendirmişlerdir. Ayrıca sûfîler, Hz. Peygamber’in mi‘racından ayrı olarak sülûk ile kendilerinin de mi‘raclarının olabileceğini iddia etmişler, bununla birlikte nebînin mi‘racı ile velîlerin mi‘racı arasında fark olduğunu belirtmişlerdir. İsrâ ve mi‘racı tasavvufî motiflerle bağlantılı bir şekilde ele alan sûfîler, kendi yaşadıkları mi‘rac tecrübelerinden de bahsetmişlerdir. Nebîlerin mi‘racı ile velîlerin mi‘racı arasında benzerliklerin bulunduğunu ileri sürmekle birlikte mâhiyet ve bağlayıcılık açısından farklılıklarına da dikkat çekmişlerdir. İsrâ olayından bahseden âyeti tasavvufî motifler ekseninde ele alan sûfî müfessirler, Necm sûresi 1-18. âyetleri de isrâ ve mi‘rac olayı bağlamında incelemişlerdir. İsrâ sûresinde temas edilip detay verilmeyen âyetlerin/delillerin neler olduğu, Necm sûresinde ifade edilen Hz. Peygamber’in müşâhede ettiği olağanüstülüklerden hareketle açıklanmıştır. Sûfî müfessirler İsrâ sûresi birinci âyette Hz. Peygamber’den “kulunu/abdihî” şeklinde kapalı bir şekilde bahsedilmesinden çeşitli tasavvufî anlamlar çıkarmışlardır. Hz. Peygamber’in, Allah’ın büyük âyetlerinden bir kısmını gördüğünden bahseden Necm sûresi 18. Âyetini, mi‘racda gerçekleşen bir olay olarak ele alırlar. Sûrenin ilk âyetindeki “necm/yıldız” kelimesinden ve onun batmasından Hz. Muhammed’e, kalb, kurb, ilham, ledünnî ilim ve rabbanî vâridatlara dair işaretler sûfîler, Hz. Peygamber’in mi‘rac’da fenâ ve bekâ ile marifete ererek bu âleme dönüş yaptığına dair çıkarımda bulunmuşlardır. Sûfîler âyette yıldızın batmasına yapılan yeminden, yıldızı Hz. Peygamber kabul edip mi‘racdan dönüşüne işaret saymışlar ve bu durumu âriflerin ledünnî ilimlere mazhar olmaları ile irtibatlandırmışlardır. Necm sûresi 9. Âyetteki “kābe kavseyn ev ednâ (iki yay arası kadar yahut daha da yakın oldu.)” ifadesindeki “kābe kavseyn” ve “ev ednâ” ifadeleri de sûfîler tarafından birer makam olarak yorumlanmıştır. Sûfîler “Kābe kavseyn ev ednâ” ifadesini bir taraftan tasavvufî bir kavrama dönüştürürken, diğer taraftan bir beşerin yaşayabileceği en üst manevî tecrübeyi ifade etmek için kullanmışlardır. Aslında sûfi müfessirler, sadece Hz. Peygamber’in tecrübe etmiş olduğu mi‘rac olayının mahiyetinin ondan başka hiçbir kimse tarafından gerçek anlamda anlaşılamayacağının farkındadırlar. Ancak mi‘rac olayı bağlamında Necm sûresinin âyetlerine getirdikleri yorumlar ile Hz. Peygamber’in yaşadığı bu özel tecrübeyi kendi tecrübelerine kıyasla anlamaya çalışmışlardır. Sûfîler Necm sûresi 14. Âyette zikredilen “sidretü’l-müntehâ” ifadesinden de Hz. Peygamber’in nûru ve ilimlerin nihayeti bağlamında işaretler çıkarmıştır. Bu yorum tasavvuf düşüncesinde merkezi bir yere sahip olan nûr-ı Muhammedî düşüncesinin bir yansımasıdır. Mi‘racda Hz. Peygamber’in Allah’ın huzurunda bulunmasını ayrıntılı bir şekilde ele alan sûfîler, Necm sûresindeki âyetler bağlamında olayın mahiyetini izaha yönelik açıklamalar yapmışlardır.

Tefsir Tarihi Açısından Fas’ta İşârî Tefsir Ekolü

2022

“Tarih yazıcılığı”, vakıaları, bu vakıalara şahit olmayan zihinlere aktarma eyleminin adıdır. Bu eylem insan tabiatının bir göstergesi olarak toplumsal ve bilimsel alanların tümünde var olmuştur. Vakıaların şifahî olarak aktarılması tarih yazıcılığının toplumsal alandaki varlığını temsil ederken, kitabî olarak aktarılması bilimsel alandaki varlığını göstermektedir. Müstakil olarak bir bilim dalının tarihî sürecini ele almak ise kitabî aktarımın ötesinde sınıflandırma ve analiz aşamalarını gerektirmektedir. Zira bilim dalı, konusu, ilkeleri, meseleleri ve amacının yanı sıra ortamı, bağlamı ve araştırmacısı olan bir bütündür. Bu bütünün herhangi bir tasnife tabi tutulmadan ve analiz edilmeden sadece kitabî olarak aktarılması zihin karmaşasına sebep olmaktadır. Bir bilim dalı olarak tefsirin tarihi üzerine yazılmış eserler incelendiğinde bahsedilen problemleri görmek mümkündür. Tefsir tarihi üzerine yazılan eserlerde bahsi geçen tasnifin net olmadığı ve bununla irtibatlı bir karmaşanın olduğu söylenebilmektedir. Bu eserlerin bir kısmı tefsir alimlerini, bir kısmı tefsir eserlerini ve bir diğer kısmı ise alim-eser birlikteliğini esas alarak telif edilmiştir. Bu yöntemlerden ilk ikisi tabakat mantığını temsil ederken sonuncusu daha çok muasır tefsir tarihi eserlerinde işlenmiştir. Bu çalışma, Tefsir Tarihi yazımında küçük ölçekli bölgelerin detaylı ölçekte konu edinildiği birden fazla çalışmanın bir araya gelmesi ile oluşturulması mümkün olacak bir Tefsir Tarihi atlasının denemesidir. Bu örneklemde, küçük bölgelerin detaylı bir şekilde incelenmesi neticesinde, o bölgelerin Tefsir Tarihi açısından ifade ettiği anlamın, sahip olduğu konumun ve o bölgelerde hâkim olan Tefsir anlayışının tespit edilmesi hedeflenmiştir. Bu amaca binaen çalışmada Fas bölgesi örnek olarak incelemiştir. Fas’ın tefsir tarihi açısından ne ifade ettiğini tespit etmek amacıyla yapılan araştırmada, Fas’ın demografik yapısının ve İslam’ın yayılışında aktif rolü olan tasavvufun etkisiyle işârî tefsir ekolünün bölgenin yaygın anlayışını temsil ettiği sonucuna varılmıştır. Anahtar Kelimeler: Tefsir Tarih Yazıcılığı, Tefsir Atlası, Bölgesel Tefsir Tarihi Yazımı, Fas, İşârî Tefsir Ekolü

Tefsir’in Dini İlimler Arasındaki Konumuna Dair Bazı Envârü’t-Tenzîl Hâşiyelerinin İncelenmesi

İlahiyat Tetkikleri Dergisi, 2020

Islâmi ilimler tedvin edildikten sonra aralarindaki hiyerarsi saglanmaya calisilmistir. Bu ilimler icerisinde temelde murad-i ilahiyi ortaya koyma amaciyla Kur’an’i arastirma konusu yaptigi icin tefsir ilminin kimi sorunlari, sonraki kaynaklarda olsa bile dikkate alinip incelenmistir. Tefsire dair meselelerin tartisilip incelendigi kaynaklar arasinda Beyzâvi’nin Envâru’t-tenzil adli tefsirinin mukaddimesi onemli rol oynamistir. Zira bu tefsir uzerine yazilan serh-hâsiyeler onun sonraki literature etkisini ortaya koymaktadir. Beyzâvi tefsir mukaddimesinde tefsiri dini ilimlerin en yucesi olarak sunmakta, akabinde bir taraftan ser‘i kaidelerin esasini olusturdugu icin ilimlerin asli kabul etmekte ve diger taraftan tefsir yapabilmek icin de dini ve edebi ilimlerde mahir olmayi sart kosmaktadir. Şerh ve hâsiyelerde bu yargilara bagli olarak tefsirin nasil ustun ilim oldugu, ozel olarak da onun kelam ve hadis ilmine karsi ustunlugu sorunu tartisilmistir. Bunlara ilave olarak tefsirin din...