ŞAİR VE YAZARLAR SÖZLÜKLERİNDE MADDE BAŞLARININ İÇERİK PLANI VE “CAHİT SITKI TARANCI” ÖRNEĞİ (original) (raw)

ZİYA’YA MEKTUPLAR IŞIĞINDA CAHİT SITKI TARANCI’NIN ŞİİR SANATINA DAİR DÜŞÜNCELERİ ÜZERİNE BİR İNCELEME

ZİYA’YA MEKTUPLAR IŞIĞINDA CAHİT SITKI TARANCI’NIN ŞİİR SANATINA DAİR DÜŞÜNCELERİ ÜZERİNE BİR İNCELEME, 2022

Türk şiirinin önemli poetik metinlerinden biri olan Ziya’ya Mektuplar, Cahit Sıtkı Tarancı’nın yakın arkadaşı şair Ziya Osman Saba’ya 29.6.1930–24.10.1946 yılları arasında muhtelif zamanlarda yazdığı mektuplardan oluşur. İnsan duyarlığıyla öne çıkan şair, yalnızlığına ikame ettiği ve âdeta bir iç dökme vasıtası olarak gördüğü mektup türünde hassasiyetlerini en tabii hâlleriyle yansıtır. Diyarbakır, Paris, Perigueux, Lyon, Cenevre, İzmir, Burhaniye, Ilıca ve Ankara’dan çeşitli vesilelerle gönderilen elli yedi mektup, ilk olarak 1957 yılında Varlık Yayınları tarafından bir araya getirilerek kitaplaştırılmış, daha sonra farklı baskıları yapılmıştır. İki şairin Galatasaray Lisesi’ndeki öğrencilik yıllarında başlayan dostlukları ve edebiyata, özellikle de şiire olan tutkularının bir ürünü olarak ortaya çıkan bu mektuplar, Tarancı’nın şahsi izlenim ve birikimlerinin yanı sıra şiir ve şiir sanatı üzerine düşüncelerini de ihtiva eder. Tarancı yalnızca şiir yazmakla yetinmez, aksine şiir üzerine düşünmek de hayatının önemli bir parçasıdır. Kaleme aldığı bu edebî mektuplarda hem kendi şiirleri hem de Saba’nın şiirlerine ilişkin görüşlerini ortaya koyarken kendi poetikasını da oluşturur. Bu minvalde Ziya’ya Mektuplar, onun aşama aşama şiirdeki gelişimini göstermektedir. Bu çalışmada Cahit Sıtkı Tarancı’nın şiir ve şiir sanatı üzerine düşünceleri, söz konusu edebî mektuplarında öne çıkardığı form, şiir dili, vezin, ses, kelime, mana, şiirde mevzu, güzellik gibi unsurlardan hareketle incelenecektir. Anahtar Kelimeler: Cahit Sıtkı Tarancı, Ziya’ya Mektuplar, Şiir Sanatı

KAZDAĞLARINDA AYİN VE ŞİİR: TAHTACI TÜRKMENLERİNİN SAZANDARLIK / ZÂKİRLİK GELENEĞİ ÜZERİNE

Özet Kazdağlarında yaşamakta olan Tahtacı Türkmenlerinin Alevîlik inancına bağlı oldukları ve bu kapsamda bazı uygulamalar yaptıkları bilinmektedir. Anadolu'daki diğer Alevî zümrelerde olduğu üzere Tahtacı Türkmenlerinin dinî ve sosyal hayatında cem törenlerinin önemli bir yeri vardır. Yılın belirli zamanlarında ve bazı durumlara bağlı olarak gerçekleştirilen cemlerde bazı hizmet sahipleri bulunur. Daha açık bir ifadeyle cem törenin düzenli ve kurallara uygun bir şekilde yürütülebilmesi için bazı görevlerin yerine getirilmesi gerekmektedir. Cem törenlerinde " dede " den sonra ce-min olmazsa olmazı olan sazandarlar/zâkirler de görev sahipleri arasında yer alırlar. Saz eşliğinde nefesler söyleyen bu tiplerin icra alanı sadece cemler değildir. Kurban ve adaklarda, asker uğurlamalarında, düğünlerde gelinlere uygulanan " baş bağlama " töreninde, ölüm sonrasında ölüye ezgili şiirlerin söylendiği ağıt törenlerinde, Hıdrel-lez kutlamalarında, Sarıkız ziyaretlerinde ve hastaların sağaltılmasında zâkirler aktif bir role sahiptirler. Bu makalede Kazdağının Balıkesir sınırları içinde kalan Tahtacı Türkmenlerinin sazandarlarlık/zâkirlik geleneği ele almıştır. Sazandarların eğitimi ve mesleğe geçişleri, icra ortamları ve zamanları, söyledikleri şiirlerin şekil, yapı ve içe-rik özellikleri, dinî ve sosyal hayatta üstlendikleri görevler ve sazandarlık geleneğinin günümüzdeki durumu üzerine tespit ve değerlendirmeler yapılmıştır.

BAZI KIRMIZI VE SİYAH AHUDUDU ÇEŞİTLERİNİN ANTİOKSİDANT KAPASİTELERİNİN MODİFİYE EDİLMİŞ TEAC YÖNTEMİ İLE SAPTANMASI VE …

uzumsu.com

Son zamanlarda bazı ahududu çeşitleri ile hazırlanmış ekstraktlar kanser tedavisinde olumlu sonuçlar vermeye başlamıştır. Bu sebeple bu çalışmada bazı ahududu çeşitlerinin antioksidant kapasitelerinin tayini ve antikanser özellikleri tartışılmıştır. Bristol, Jewel ve McBlack siyah ahududu çeşitleri ile Autumn Bliss, Titan ve Heritage kırmızı ahududu çeşitlerinin antioksidant kapasiteleri modifiye edilmiş TEAC yöntemi kullanılarak belirlendi. Bu yöntemde reaksiyon bafırının pH sı meyvelerin doğal asidik karekterine göre ayarlanarak ve reaksiyon süresi uzatılarak yapıldı. Türler içindeki çeşitler arasında fitokimyasal içerik ve antioksidant kapasitesi olarak fazla bir değişkenlik gözlenmez iken, siyah ahudutları kırmızılara oranla yaklaşık %80 daha fazla toplam fenolik ve yaklaşık 6 kat daha fazla antosiyanin içerdikleri tespit edildi. Siyah ahudutlarının antioksidant kapasiteleri kırmızılara oranla yaklaşık iki katı daha fazla bulunmuştur. Özellikle içerdikleri yüksek antosiyanin (2176-2417µg/g) ve toplam fenolik (2853-3102 µg GAE/g) miktarları siyah ahudutlarının kanser tedavisinde kullanılmasının belli başlı sebebi olarak düşünülebilir.

ŞAİR ŞİİR VE ŞEHİR- ARİF NİHAT ASYA’NIN İZİNDE ADANA KİTAP TANITIMI

Hars Akademi, 2021

Özet Geçmişten bugüne edebiyat tarihleri incelendiğinde “şair, şiir ve şehir” üçlemesinin birçok esere konu olduğu gözlemlenmektedir. Ortaya koyulan bu çalışmalar ilgili şairin tanınırlığını arttırmasıyla birlikte bir yandan da eserlerinin daha anlaşılır kılınmasına olanak sağlamaktadır. Anlatılan şehrin kültürel mirasına katkı sağlaması açısından da oldukça önem teşkil etmektedir. Eğitimci yazar Songül Kundakçı Cansız, Türk edebiyatının önemli şair ve yazarlarından olan Arif Nihat Asya’yı Adana’nın sembolü haline getirmiş ve eserlerini bu bağlamda değerlendirmiştir. Bu çalışmada Songül Kundakçı Cansız tarafından yazılmış olan “Şair Şiir ve Şehir, Arif Nihat Asya’nın İzinde Adana” adlı kitap incelenecektir.

ÇAĞDAŞ TÜRKÇE SÖZLÜKLERDE ÇOKANLAMLI MADDE BAŞLARINDAKİ ANLAMLARIN SIRALANMA SORUNU: 'KLASİK' ÖRNEĞİ

ÖZET Bu yazıda çağdaş Türkçe sözlüklerin çokanlamlı madde başlarındaki anlamların sıralanması sorunu ele alınmıştır. Bunun için materyal olarak Türk Dil Kurumu’nun Türkçe Sözlük’ü ve örnek sözcük olarak da “klasik” kullanılmıştır. İlk olarak genel sözlüklerin çokanlamlı madde başlarındaki anlamların sıralanması ile ilgili bilgiler verilmiş ve çeşitli sözlüklerle karşılaştırmalar yapılmıştır. Sonuç bölümünde ise bu karşılaştırmalarla ilgili yorumlar yapılıp önerilerde bulunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Türk Dili, Sözlük, Sözlükçülük, Anlam.

SIRRI PAŞA’NIN TEFSİR YÖNTEMİ VE “TABAKÂT VE ÂDÂB-I MÜFESSİRÎN” ADLI RİSALESİNİN METNİ

Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde yaşamış, önemli ilim ve devlet adamlarından biri olan Giritli Sırrı Paşa, elli iki yıllık hayatında, valilik ve mutasarrıflık gibi yoğun idârî görevlerinin yanı sıra birçok eser telif etmiştir. Tefsir, İslam dini, mantık, dinler tarihi ve edebiyat gibi farklı alanlarda yazdığı eserleriyle ilim dünyasında temâyüz etmiştir. Bu makalede müellifin hayatına ve çeşitli konulardaki eserlerine kısaca değinildikten sonra Tabakât ve Âdâb-ı Müfessirîn adlı eseri üzerinde durulmuştur. Risâlede, tefsir ilmi hakkında bilgilere, müfessirlerin hayat hikâyelerine, müfessirin bilmesi gereken ilimlere, tefsir edilebilirliği açısından Kur’an’ın kısımlarına ve dinin câiz görmediği tefsir çeşitlerine yer verilmiştir. Meryem suresinin tefsirine dair yazdığı Sırr-ı Meryem adlı eserinin giriş bölümü olan bu eser, daha sonra ayrı bir kitap olarak basılmıştır. Yaptığımız bu çalışmada ilgili baskı esas alınmıştır. Çalışmamızda Sırrı Paşa’nın risâlesi, olduğu gibi latinize edilmiştir. Metin içerisinde, risâlenin Osmanlıca sayfa numaraları da gösterilmiştir. Metinde geçen bazı Arapça ifadelerin tercümeleri dipnotlarda gösterilmiş, müellifin verdiği dipnotlarla karışmaması için bize ait olanlar parantez içerisinde verilmiştir.

SPOR GAZETELERİNİN BAŞLIKLARINDA MİLİTARİST VE ŞİDDET İÇERİKLİ METAFORLAR

Bu araştırmada Türkiye'de yayınlanan günlük spor gazetelerinin, bir yıl boyunca kullandığı başlıklardaki şiddet unsurları ve savaş metaforları içeren kelimelerin taraması yapılmıştır. Militarist ve şiddet içerikli anlam taşıyan 10 anahtar kelimenin (militarist: savaş, saldırı, silah, kurşun, imha; şiddet: kavga, kapışma, intikam, parçalamak ve öldürmek) Fanatik, Fotogol, Fotospor ve Pas Fotomaç gazetelerinin haber ve köşe yazarlarının başlıklarında 1 Haziran 2008 ile 31 Mayıs 2009 tarihleri arasındaki dönemde 576 kez kullanıldığı saptanmıştır. Taranan kelimeler içinde en fazla "savaş" ve "kavga" kelimelerinin geçtiği belirlenmiştir. Gazetelerin editörleri, anlaşmazlıkları "kavga", müsabakaları "kapışma", golü "kurşun", galibiyeti "imha" olarak nitelemiştir. Spor medyasının, mecazi de olsa şiddeti anımsatan ifadelerden arınmak için bir otokontrol mekanizması kurması önerilebilir. ABSTRACT This research reviews the words that carry elements of violence and metaphors including war in the captions of the daily sports journals published throughout a year in Turkey. It was determined that 10 key words with negative connotations which were identified by two academicians (military: war, attack, weapon, bullet, destruction, violence: fight, coming to grips with someone, revenge, tearing up, and kill) were used 576 times in the captions of news and comments in Fanatik, Fotogol, Fotospor and Pas Fotomaç sports journals in the period between 1 June 2008 and 31 May 2009. It was determined that among the reviewed words 'war' and 'fight' were the most commonly used. In the papers, it easy to confuse conflicts and misunderstandings with 'fights', contests with 'coming to grips with someone', goals with 'bullets' and victories with 'destruction and annihilation'. We can suggest sports media to form an auto-control mechanism in order to get rid of these negative aspects.

ŞAİRİN SAKLI BAHÇESİNİN ŞİİRE YANSIMALARI: POETİK VE ESTETİK AÇIDAN KLASİK TÜRK ŞİİRİNDE HAYAL

Öz Şair; duygu, düşünce ve arzularını hayal gücünün yardımıyla dönüştürerek sanatsal ve estetik bir kalıpta sunan kişidir. Başta teşbih ve mecaz olmak üzere edebî sanatları kullanarak iç ve dış âlemden aldıklarını sanatsal boyutta tekrar inşa eder. Bu süreçte şairin duygu, düşünce ve tasarılarına yön veren hayal gücüdür. Klasik Türk şiirinde hayal, şiirin başlangıcı ve şairin beslendiği önemli bir kaynaktır. Zira şairler hakkında değerlendirmelerde bulunan tezkire yazarları hayali güzel söz ve şiiri netice veren bir değer olarak görürler. Tezkirelerde kullanılan dile bakarak hayal gücünün güzeli tarif eden, güzeli arayan estetik değerlendirmeler için bir ölçüt olduğunu söylemek mümkündür. Klasik Türk şiirini kendi sistemi içerisinde değerlendirmek, şairlerin hayal kavramına bakışları ve hayal gücüne yönelik değerlendirmelerini dikkate almamızı gerektirir. Bu bağlamda, klasik Türk şiirinde hayal kavramının çeşitli teşbih ve mecazlarla kullanıldığı görülür. Hayalin hazine, gül bahçesi, deniz ve sultan gibi kavramlarla ilişkilendirildiği bu teşbihlerde şairin hayale atfettiği değer ya da işlevi bulmak mümkündür. Şairlerin çeşitli benzetme ve mecazlar çerçevesinde şiirdeki yerine işaret ettikleri hayal, klasik Türk şiirinde poetik ve estetik bir değere sahiptir. Abstract Poet is the one who offers his feelings, thoughts and desires in an artistic and aesthetic mold by converting them with the help of imagination. He rebuilds the materials received from internal and external world in artistic dimension by using literary arts especially including similes and metaphors. In this process, the power of imagination shapes the poet's feelings, thoughts and designs. In classical Turkish poetry the imagination is the beginning of the poem and an important source that the poet is fostered. Because the authors of tezkires who had assessments about the poets see the imagination as a value that results the good word and poetry. Looking at the language used in tezkires it can be said that the imagination is a criterion for aesthetic considerations that defines and seeks the beauty. Evaluating the classical Turkish poetry in its system requires us to take into account the assessments and the concept of view of the poets over the imagination. In this context, the concept of imagination is seen in classical Turkish poetry used with a variety of similes and metaphors. In these similes which the imagination is associated with the concepts like treasue, rose garden, sea and sultan it is possible to find the value and the function of imagination that the poet attributed to. The imagination that the poets pointed out its place in poetry under various similes and metaphors has a poetic and aesthetic value in classical Turkish poetry. Giriş İnsana yeni umutlar, yeni heyecanlar veren hayal gücü insan için önemli olduğu gibi sanat açısından da ayrı bir öneme sahiptir. Zira hayal, sanatın ortaya çıkması ve ilerlemesinde itici güçtür. Sanatçı; iç ve dış âlemde duygu, idrak ve hissini derinleştiren; bulduklarını dönüştürerek ses, renk, kelime gibi çeşitli estetik kalıplarda ifade eden kişidir. İç ve dış âlemin yeniden inşa edilip farklı bir gerçeklikle sunulduğu sanat eseri, sıra dışı özellikler gösteren olağanüstü bir hayal gücüne dayanır. Sanatsal gerçekliğin şekillenmesi, sanat eserinin ortaya çıkması büyük ölçüde hayal gücünün imkânlarına bağlıdır. 1 " Hayal " , sözlükte " insanın kafasında tasarlayıp canlandırdığı şey. " (Devellioğlu, 1997: 346), " Bir şeyin gerçeği zannedilen veya gerçeğine benzeyen, benzetilen görüntüsü " (Durusoy, 1998: 1) diye tanımlanır. " Tahayyül " , hayal etme eylemi; " mütehayyile " ise hayal gücü anlamında kullanılan terimlerdir. Klasik Türk şiirinde Arapça bir sözcük olan " hayal " in çoğulu " hayâlât " ve aynı kökten gelen " muhayyel " ve " tahayyül " sözcükleri hayal ile birlikte sıklıkla geçer. Hayal, kimi zaman gerçek dışı, asılsız iş anlamlarını ifade eder. Ahmet Paşa'nın " Hayâl-i bâtıla bakma basîret ehli isen " (Ahmet Paşa Divanı, 1992: 111) dizesi ile Nâilî'nin " Düşdük cünûn-ı aşk ile vehm ü hayâle biz " (Nâilî Divanı, 1990: 138) mısraı hayal kavramının " kuruntu, asılsız iş " anlamlarıyla kullanımına birer örnektir. * Yrd. Doç. Dr., Bartın Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü. 1 Esrar, imkân ve imkânsızlık sınırlarını kaldırmasıyla insanın önünde yeni bir buut oluşturur. Bazı sanatçıların esrara olan düşkünlükleri, esrarın gerçek âlemden kaçışla birlikte insanı hayalin uçsuz bucaksız âlemlerinde gezdirmesine bağlanabilir. Hatta şiir, müzik, dans, tiyatro gibi sanat dallarının ilk icracılarından olduğu kabul edilen şamanlardan bazılarının esrime deneyimi için esrar kullandıkları bilinmektedir.

HÂFIZ SA’DÎ’NİN “DÎVÂN-I GÜLZÂR” ADLI ESERİNİN TANITILMASI VE BİR ŞİİRİNİN KLASİK ŞERH METODUYLA DEĞERLENDİRİLMESİ

GİRİŞ Asırlar boyu Türk insanının edebî zevkini temsil etmiş bulunan Klâsik Türk şiirinin 18. yüzyıl sonu itibarıyla devrini tamamladığı ve klasik şiirin son başarılı temsilcisinin de Şeyh Gâlib olduğu iddiası, edebiyat tarihçileri ve araştırmacılarının üzerine ittifak ettikleri hususlardandır. Ancak Şeyh Gâlib sonrasında klasik şiir geleneğine bağlı çok sayıda şair ve bunların eserlerinin mevcudiyeti, aslında klasik şiir taraftarlarının uzun bir müddet özellikle de Tanzimat sonrasında edebiyat ve şiir alanında görülen yenilik çabalarına belli bir direncin bulunduğunu göstermektedir. Yeniliğe karşı böyle bir direncin olduğu tartışılabilir olsa da en azından söz konusu yeniliğin, geleneksel şiirin temel unsurlarına bağlı olarak yapılması yönünde bir iradenin oluştuğu aşikârdır. Bu bağlamda 18. yüzyıl sonrasında eser meydana getiren şairlerin birçoğu bazen klasik şiirin aruz, nazım şekli ve kafiye gibi biçimsel özelliklerinden bazen de işlenilen konu ve kullanılan dil malzemesi bağlamında tematik hususiyetlerinden istifade etmekten geri durmamışlardır. Diğer yüzyıllarda olduğu gibi 18. ve 19. yüzyıllarda da klasik şiirin temel taşlarından birisi tasavvuf olmuştur. Tasavvuf, şairler tarafından varoluşun mahiyeti ve hikmeti, dünyanın geçiciliği, gerçeklik olgusunun tanımlanması ve hakikat bilgisinin kavranması gibi birtakım fikrî ve felsefi hususların şiire yansıtılması noktasında bazen açık ve anlaşılır biçimde bazen de sembolik bir söylem etrafında kullanılmıştır. Bu noktada tasavvufu sanatsal anlamda şiire estetik ve güzellik kazandırma noktasında bir araç olarak kullanan şairler bulunduğu gibi tasavvuf ıstılahını şiire alarak hem estetik anlamda mükemmel bir sanat eseri yaratma hem de bir öğretiyi geniş kitlelere aktarma niyetinde sanatçıların var olduğu da görülmektedir. Bir grup şair için ise şiir sadece tasavvuf öğretisini aktarmada uygun ve etkili bir vasıta olarak tasavvur edilmiş ve bunun neticesinde ortaya konulan şiirler sanat ve estetik bağlamında değeri tartışılabilecek sadece muhtevası itibarıyla belli bir değeri haiz eserler olarak günümüze ulaşmıştır. Çalışmaya konu olan Hâfız Sa'dî'in " Dîvân-ı Gülzâr " adlı eseri de tasavvuf öğretisinin aktarılması için telif edilen, bu bağlamda da şiir formunun tercih edildiği öğretici nitelikte bir eser olarak nitelendirilebilir. Hakkında bilgi veren kaynaklardan ve Dîvân'da yer alan şiirlerinden anlaşıldığı üzere Nakşibendî tarikatının Hâlidî koluna bağlı olan Hâfız Sa'dî, şiirlerinin tamamında İslam'ın mistik tarafını ifade eden tasavvufa ait meseleler ve özellikle Muhyidddîn İbn Arabî tarafından sistemleştirilen " vahdet-i vücûd " öğretisi çerçevesinde, İslam dininde varlık ve varoluş sırları ile ilgili temel prensipleri ele almıştır. Dîvân içerisindeki tüm şiirlerin ortak özelliği, belli bir sanatsal ve estetik kaygı gözetilmeksizin tamamen İslam dini ve tasavvuf ile ilgili inanç ve öğretilerin aktarımında bir vasıta fonksiyonuyla didaktik bir mahiyet arz etmeleridir. Ancak şiirlerin gerek ele alınan hususlar gerekse bu hususların aktarılmasında kullanılan dil malzemesi bağlamında muhatap aldığı okur kitlesinin, avam tabir edilen sıradan