Şafii Mezhebinin Teşekkül Süreci (original) (raw)
Related papers
"Şâfiî Mezhebi", İslam Ansiklopedisi (Türkiye Diyanet Vakfı), 38: 233-247., 2010
Şafii mezhebinin kuruluş ve yayılışı, usûlü, genel karakteristiği ve literatürü
ŞÂFİÎ MEZHEBİNİN TEŞEKKÜL SÜRECİ (DR Tezi/PhD Thesis)
Şâfiî mezhebi, günümüze intikal eden dört büyük Sünnî fıkıh mezhebinden birisidir. Muhammed b. İdris eş-Şâfiî’ye (ö. 204/820) nispet edilen bu mezheb, Hanefî ve Mâlikî mezheblerinden sonra ortaya çıkmış ve Şâfiî’nin geliştirdiği yeni usûl anlayışı doğrultusunda, geriye bıraktığı furû fıkıh mirası üzerinde şekillenmiştir. Hicrî ikinci yüzyılın hâkim iki fıkıh ekolü konumundaki Hanefîler ve Mâlikîlerden farklılaşan yeni bir usûl anlayışı geliştirmiş olan Şâfiî’nin görüşleri, ashab olarak anılan yakın öğrencileri ve müteakip nesillerin çalışmaları neticesinde bir fıkıh mezhebine dönüşmüştür. Bir yüzyılı aşkın bir süreç dâhilinde muhtelif alanlarda yaşanan gelişmeler, Şâfiî mezhebini güçlü ve etkin bir fıkıh mezhebi haline getirmiştir. Bu tezde, hicrî üçüncü asırla dördüncü asrın başlarında Şâfiî fıkıh çevresinde yaşanan gelişmeler çerçevesinde mezhebin teşekkül süreci incelenmektedir. Şâfiî’nin ashabı, onların öğrencileri ve üçüncü nesille sınırlanan bu çalışma, Şâfiî fıkıh çevresinde yaşanan ve mezhebin teşekkül sürecine katkı sağlamış muhtelif gelişme alanlarını bahse konu etmekte ve hicrî dördüncü asrın başları itibarıyla Şâfiî mezhebinin ulaştığı noktanın tespitini hedeflemektedir.
Hanefî Mezhebinin Kuruluş Aşamasındaki Etkisi Bakımından Hammâd b. Ebî Süleyman
Hicrî İkinci Asırda İslami İlimler, 2022
Fıkhi mezheplerin teşekkül süreci irdelendiğinde mezheplerin daha ziyade Hicri III. Asırdan itibaren sistematik bir hal aldığı gözlemlenmektedir. Bununla birlikte günümüzde müntesibi bulunan fıkıh mezheplerinin hükme ulaşmadaki yöntem ve usullerinin Hz. Peygamber (s.a.s)'e kadar bir silsile halinde dayandığı görülmektedir. Hanefîlik özelinde düşünüldüğünde her ne kadar mezhebin kurucu imamı İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe (ö. 150/767) hicri II. Asır ile ilişkilendirilebilirse de ilmi geleneğinin aynı asırda yaşamış müçtehitlerden neşet ettiği görülmektedir. Nitekim sonraki dönemlerde kendi adı ile anılacak olsa da İmâm-ı Âzam'dan önceki silsilede Hanefîliğin neşet ettiği ekol Kufe (Ehl-i Rey) Ekolü olarak isimlendirilmiştir. Bu ekolün hicri I. ve II. Asırda bulunan temsilcilerinin bu anlamda Hanefîliğin ortaya çıkmasına etki ettiği görülmektedir. İmâm-ı Âzam'ın yetiştiği ilim halkası düşünüldüğünde bu etki kolaylıkla göze çarpmaktadır. Bu ekolün temsilcileri arasında sahabe döneminden başlayarak Abdullah b. Mes'ud (ö. 32/652-53)-Alkame b. Kays (ö. 62/682)-İbrahim en-Nehaî (ö. 96/714)-Hammâd b. Ebî Süleyman (ö. 120/738)-İmam-ı Âzam Ebu Hanife sayılmaktadır. İmâm-ı Âzam'ın hocası Hammâd'ın ders halkasında 20 yıla yakın tedriste bulunduğu, hocası hayatta iken onun olmadığı zamanlarda ders halkasına önderlik ettiği düşünüldüğünde Hammâd b. Ebî Süleyman'ın Hanefîliğin teşekkül sürecindeki önemi anlaşılmaktadır.
Hanbeliliğin Teşekkül Süreci "özet"
İSTANBUL 2016 1. Ahmet B. Hanbel ve Mihne Hanbeli mezhebinin kurucusu olarak kabul edilen Ahmet Bin Hanbel 164/780 yılı Rebiulevvel veya Rebiülahir ayında Bağdat'ta doğmuştur. Künyesi Ahmed b. Muhammed b. Hanbel b. Hilal b. Sad b. İdris b. Abdullah eş-Şeybani el-Mervezi el-Bağdadi'dir. Dedesi Emeviler'in Serahs Valisi aynı zamanda Abbasi davetçilerinden birisidir. Babası Muhammed iseAbbasi ordusunda Under ve henüz 30 yaşındayken vefat etmiştir. Annesi ona hamileyken Merv'den Bağdat'a göç etmiştir. Babasının ölümü üzerine Ahmed b. Hanbel'i annesi yetiştirmiştir. Daha çocuk sayılacak bir yaşta ilim tahsiline başlamıştır. Bağdatlı âlimlerden dersler almış Kur'an'ı hıfsetmiş, Arapça öğrenmiştir. Ahmed b. Hanbel hadis rivayeti için Kufe, Basra, Mekke, Medine, Yemen, Şam, Cezire gibi birçok yere seferlere çıkmıştır. İlk olarak Ebu Hanife'nin öğrencilerinden Kadı Ebu Yusuf'tan hadis ve fıkıh dersleri almıştır. Daha sonra Bağdat'taki çeşitli âlimlerden dersler almıştır. Ahmed b. Hanbel'in ilk hocaları incelendiğinde bunların tamamının Ehl-i Hadisten olmadığı görülecektir. Dönemin önemli hadis âlimlerinden biri olan Huşeym b. Beşir'den ders aldı. Ahmed b. Hanbel daha sonra Hicaz'a gitmiş ve burada Süfyan bin Uyeyne'den hadis almıştır. Ahmet b. Hanbel ile İmam şâfiî ilk defa Hac'da karşılaşmışlardır ve daha sonra 195/810-11 ve 198/813-14 yıllarında Bağdat'ta görüşmüşlerdir. Onun Şafii'nin ashabından olduğunu Şafi'nin de ona saygı gösterdiğini belirtilmiştir. Ancak bu beraberlik bir hoca öğrenci ilişkisinden çok iki âlimin fikir alışverişine benzemektedir. Hicri 200/800'lü yılların başında Ahmed b. Hanbel Müsned'inin tasnifine hadis rivayetine ve fetva vermeye başlamıştır. Mihne öncesi dönemde Ahmed bin Hanbel'in hadis yolculuklarının dışında sosyal ve siyasi kimliği hakkında bir yorum yapmak, bu konuda kesin bir kanıya varmak oldukça güçtür. Mihne'den sonra artık gerçek bir Ahmed bin Hanbel'in yerine menkıbevi bir Ahmed ile karşı karşıya kaldığımızı ve bu ikisini birbirinden ayırmanın oldukça güç olduğunu görmekteyiz. Bu nedenle Mine, hem Ahmed b. Hanbel'in hayatında bir dönüm noktası olmuş hem de sonucu itibariyle Hanbelilik adında bir mezhebin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır.
Saffârîler’in Kuruluş Süreci ve Sîstân’a Hâkim Olmaları
Saffârîler’in Kuruluş Süreci ve Sîstân’a Hâkim Olmaları, 2020
861-1003 yılları arasında Sîstân ve Horâsân bölgesinde hüküm süren Saffârîler'in kurucusu Ebû Yûsuf Yakûb b. Leys'tir. Sîstân'da bakırcılık yaparak hayatını idame ettiren Yakûb b. Leys kısa süre içinde arkadaĢları arasında cömertliğiyle temayüz ederek taraftar kazanmıĢ ve etrafına topladığı kiĢilerle ilk baĢlarda hırsızlık yapıp yol keserek isminden söz ettirdi. Fakat zamanla gücünü artırarak etrafında topladığı kiĢilerle birlikte 232 (846-847) yılında Sîstân'da Tâhiriler'e karĢı isyan etmiĢ olan Salih b. Nasr el-Kinânî'nin emrine girip ordu kumandanlığına kadar yükselerek, bu görevde önemli baĢarılar elde etti. Bu geliĢmelerle birlikte daha da güçlenen Yakûb b. Leys, Salih b. Nasr'ın Sistân'ı ele geçirip, burada bulunan ganimetleri hâkimiyeti altında bulunan Büst'e götürmek istemesi üzerine onun emrinden çıkarak ona karĢı mücadeleye giriĢip Salih b. Nasr'ı yenip onu Sîstân'dan uzaklaĢtırdı. Daha sonra ise Salih b. Nasr'ın yerine Sistân hâkimi olan Dirhem b. en-Nasr'a biat edip, Sîstân ordusunun baĢına getirildi. Yakûb b. Leys bu görevi icra ettiği süre zarfında cömertliği ve cesaretiyle bir kez daha temeyyüz ederek halkın teveccühünü kazandı. Bu durum ise Dirhem b. en-Nasr'ın tepkisine neden oldu. Nitekim Dirhem b. en-Nasr, Yakûb b. Leys'i ortadan kaldırmak için harekete geçti. Fakat Yakûb b. Leys daha erken davranarak ona karĢı üstünlük sağlamıĢ ve Sistân halkının da desteğiyle 25 Muharrem 247 (10 Nisan 861) Yakûb b. Leys Sistân'ın yeni emiri oldu ve böylece Yakûb b. Leys 247 (861) yılında Sîstân'da Saffârîler'i kurmuĢ oldu. Bu çalıĢmamızda temel amacımız 861-1003 yılları arasında Sîstân ve Horâsân hüküm sürmüĢ olan Yakûb b. Leys'in ilk faaliyetleri ve Sistân'a hâkim olup Saffârîler'i kurmasına dair kaynaklarda yer alan bilgiler sistematik bir Ģekilde ele almaktır.
Şeyh Haydar Ve Sonrası Safevi Tarikatının Devletleşme Süreci
Şeyh Haydar on yıl boyunca Uzun Hasan'ın yanında kalmış ve burada büyümüştür. Şeyh Cüneyd öldükten sonra Uzun Hasan onun Erdebil Tekkesine vâris olarak görmüş ve onu tekkenin başına geçirmeyi düşünmüştür. Uzun Hasan'ın Haydar'ı tekkenin başına getirmesindeki neden ise o devrin büyük güçlerinden birisi olan bu tarikatı kontrol altında tutmak istemiştir. Öyle ki Uzun Hasan'ın Timurîler'den olan Ebû Saîd ile olan savaşta (1451-1469) Haydar'ın müridler'i Uzun Hasan'ın yanında yer almıştır. 1469 yılında Şeyh Haydar daha dokuz yaşındayken tarikatın başına geçti. Tarikatın işlerini bu sırada Şeyh Cafer yönetiyordu. Fakat Uzun Hasan tarafından desteklenen Haydar'ı kıskanmıştır fakat bu duruma ses çıkartamamıştır. Çünkü kendisi daha önceleri Karakoyunlu hükümdarı Cihan Şah ve Timurîler'den olan Ebû Saîd ile ittifak yoluna gitmiş ve Uzun Hasan bunu görmezden gelmişti. Şeyh Cafer'in ölmesi sonucu Şeyh Haydar'a karşı olan kıskançlığı bitmiş oldu. Şeyh Haydar, ilk olarak Akkoyunlular ile askeri ve siyasi birliği temin etme yoluna gitmiştir. Şeyh Haydar Uzun Hasan'ın Trabzon Rum İmparatoru Calo Johannes'in kızı Despina Hatûn (Katerina) ile evliliğinden dünya ya gelen kızı Halime Begi Aka (Âlemşah Begüm) 1 ile Erdebil'de evlenmiştir. Böylelikle Şeyh Haydar faaliyetlerine Uzun Hasan'ı arkasına alarak devam etmiştir. Bu evlilikten üç erkek çocuk dünyaya gelmiştir bunlar Sultan Ali, İsmail ve İbrahim'dir. Şeyh Haydar döneminde Erdebil'e çok sayıda mürid akın etmiştir. Bu müridler, genellikle Karaman, Teke, Hamid bölgelerinden, Suriye'nin Şam havalisinden, Geylan ve Taliş yani Hazar Denizinin güney batı ve batı kenarlarından gelmekte idi. 2 Şeyh Haydar, gelen bu müridlerin yetenekli olanlarını tarikat merkezinde tutuyordu. Şeyh Haydar amacı Anadolu'daki teşkilatı geliştirmek ve müridlerin sayısını arttırmaktır. Anadolu'lu müridlerinden istidatlı olanlar hususi bir şekilde yerleştirilerek halîfe ünvanı ile memleketlerine gönderiyorlardı.
Müslümanlığın Oluşum Sürecinde Mezhepçilik Faktörü
al-ibar publishing, 2018
First, it is necessary to point out the conceptual difference between sect and sectarianism. Madhab (i.e. Islamic law school); is a fiqh term. It can be briefly defined as follows: As the name given to the original knowledge accumulation that emerged as a result of the interpretation of verses and hadiths by competent scholars specialized in the sciences of the Qur'an. In other words, fiqh sects are schools of thought. It is necessary to prevent problems that may arise from a misunderstanding about the Qur'an and Sunnah. Sects are interpretations of judgmental verses that mean more than one meaning by skilled scholars. These interpretations are called "ijtihad" in Islamic literature. However, The main purpose of diligence is; It is revealing the contemporary order of Islam that we can live in an atmosphere of happiness and contentment.. This is required at all times. As a matter of fact, it was necessary to interpret the Quran and Sunnah in order to find solutions to the problems that emerged with the expansion of the Islamic homeland. This is the core of the problem. They are the Companions who did the work of ijtihad after the death of Muhammad. However, the interpretive movement stalled after the first three generations due to poor common sense, and this paved the way for manipulating religious values, and this led to the distortion of Islam and the fabrication of corrupt religions and destructive ideas. Later doctrines turn into philosophies of ideological movements. When the Müslüman religion emerged, the Hanafi sect turned into a semi-racist religion and a pillar of the Muslüman religion instead of calling this doctrine "Hanafi sect", so it is more correct to call it "doctrine" Hanafism. "