Geleceğe Miras: Yeşil Kütüphane = Heritage From Today to Tomorrow : Green Library (2013). 3.Halk Kütüphaneciliği Sempozyumu, 8-10 Mayıs 2013, Bodrum, Kültür Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü, ss. 167-174 (original) (raw)

Tarihin Tanığı: İzmir Milli Kütüphane Şeref Defterleri Ergin, E. (2022). Tarihin Tanığı: İzmir Milli Kütüphane Şeref Defterleri. Turan Gökçe ve Mahmut Halef Cevrioğlu (Ed.), Şehir Kültür Medeniyet Çaka Bey'den Günümüze İzmir içinde (ss. 1561-1578). İzmir: İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Yayınları.

Şehir Kültür Medeniyet Çaka Bey'den Günümüze İzmir, 2022

İzmir Milli Kütüphane; ulusal kültürün varlığından henüz söz edilemezken İzmir’de bir avuç aydının ortaya çıkıp aydınlanmanın temeli olan çağdaş eğitime vurgu yaparak, milli kimlik kavramını dile getirerek, bunu besleyecek bir kütüphane kurma düşüncesiyle 1912 yılında faaliyete geçmiştir. Modern binasıyla tiyatro, opera, konser gibi etkinliklere ev sahipliği yapması, zengin koleksiyonuyla pek çok araştırmaya kaynaklık etmesi Milli Kütüphane ’yi cezbedici bir merkez haline getirmiş; bu da birçok farklı meslek grubundan önemli kişilerin kütüphaneyi ziyaret etmesi ve şeref defterlerini imzalamasıyla sonuçlanmıştır. Bu çalışmanın amacı İzmir Milli Kütüphane’nin; Türkiye Cumhuriyeti’nin aydınlanma ve çağdaşlaşma çabalarına verdiği desteği, ulus bilincinin oluşmasına yaptığı katkıları şeref defterlerinde yer alan yazılardan yola çıkarak göstermektir. Bu amaçla 1912 yılından günümüze kütüphaneyi ziyaret eden önemli kişilerin imzaladığı beş şeref defterinde yer alan yazılar içerik analizi yöntemiyle değerlendirilmiştir. Millî Kütüphane ‘ye ait şeref defterlerinde 1913’den günümüze 334 yazı yer almaktadır. Defterlerin ilkinde, çoğu Eski Türkçe olmakla birlikte İngilizce, Almanca ve Fransızca metinler bulunmaktadır. Defterlerde duygu ve düşüncelerini kaleme alan ziyaretçiler arasında; Talat Paşa, Rahmi Arslan, İsmet İnönü, Celal Bayar, Kenan Evren, Süleyman Demirel, M. Fuad Köprülü, Fahrettin Altay, Fevzi Çakmak, Adnan Ötüken, Hikmet Ertaylan, Suut Kemal Yetkin, Afet İnan, A. Süheyl Ünver, Adnan Saygun gibi Türkiye tarihinde yer alan birçok önemli isim yer almaktadır. Şeref defterlerinde yer alan yazılarda milli duygular ön plana çıkarken hem dünya hem de ülke tarihi açısından zorlu geçen dönemlerde İzmir Milli Kütüphane’nin Türk istiklaline yaptığı önemli katkıların vurgulandığı görülmektedir. Araştırmadan elde edilen bulgular neticesinde İzmir Milli Kütüphane’nin Türkiye Cumhuriyeti’nin yenileşme, aydınlanma ve çağdaşlaşma çabasının kütüphanelere yansıyan bir parçası olduğu şeref defterlerinde yer alan yazılarda net bir şekilde görülmekteyken hem ülkemiz hem de İzmir kenti için çok yönlü faydalar sağladığı söylenebilir. Sonuçlar özellikle İzmir kenti özelinde değerlendirildiğinde, kütüphanenin kentteki sosyal ve kültürel hayatı hareketlendirme, toplumu bilinçlendirme, kent yaşamının oluşumu süreçlerinde oynadığı tarihi rol ve gösterdiği çabalar görülebilmektedir.

Gençlik Parkını Kültürel Miras Olarak Okumak-Nevin Gültekin-2013.pdf

1992 yılında Dünya Mirası Konvansiyonu (The World Heritage Convention) doğal ve kültürel miras alanlarını “kültürel peyzaj” kavramıyla “toplumun ve yerleşmenin zaman içerisinde geçirdiği evrimi, insan ve doğal elemanların farklı bileşimleriyle açıklayan kültürel nitelikler” olarak tanımlamıştır. Kültürel peyzaj, var edildiği dönemde toplumun yapısını, bugün ve gelecekte varmak istediği hedefleri anlamada önemli bir işarettir. Dolayısıyla kültürü anlamada önemli ipucu olarak, ideolojiyi de yansıttığı anlaşılmaktadır. Gençlik Parkı, İncesu Deresinin taşkın alanında, 28 hektar bataklık alanda, yapımına 1936 yılında başlanmış ve 1943 yılında hizmete açılmıştır. Gençlik Parkı, geleneksel günlük yaşantıdaki bağ, bahçe, bostan kullanımları yerine, Cumhuriyetin modernite projesindeki radikal reformların sosyal alandaki uzantısı olarak, kadın ve erkeğin birlikte kullanımını öngören kent parkı uygulamasının ilk örneğidir. Kente modern-yeni yaşam kazandırmada öncü kamusal mekân olarak, diğer kentler için de örnek olmuştur. Gençlik Parkı 1960’larla modernite projesinde heyecanın azalmasıyla önemini kaybetmeye başlamış, 1970’li yıllarla ülkenin kaos ortamında atıl duruma düşmüştür. Modernitenin aşındığı 1980’lerde terk edilmeye başlanmış, Ankara Atatürk Kültür Merkezi Alanı’nın içerisinde olmasına rağmen korunamamış ve çöküntü alanına dönüşmüştür. 2009 yılında birçok farklılıklarla yenilenerek tekrar hizmete açılmıştır. Cumhuriyet’in kuruluşuna tanıklık ederek, başkentin mekânsal simgesi ve belleği olarak varlığını sürdürebilen Gençlik Parkı’nın kültürel miras niteliği ve bu yaşam serüveni ile ülkenin ekonomik, politik ve toplumsal süreçlerini aktarma performansı bu bildiride ele alınacaktır. ANAHTAR KELİMELER: Kültürel peyzaj, Kültürel miras, Kent parkı, Gençlik Parkı. PERUSING “GENÇLIK PARKI” AS CULTURAL HERITAGE ABSRACT In the year 1992, the World Heritage Convention has, under the light of the “cultural landscape” concept, defined the natural and cultural heritage areas as cultural properties that explain the evolution in time of the society and the habitation through different combinations of human and natural elements.” Cultural landscape is an important indication for understanding the structure of the society in the era it was existent as well as for understanding the targets that the society attempts to reach today and in the future. Therefore, as an important clue to understanding the culture, it appears that it also reflects ideology. The construction of Gençlik Parkı was initiated in the year 1936 on the floodplain of the İncesu creek - a swamp land of 28 hectares, and it was opened to service in 1943. Replacing the vineyards, gardens, and vegetable plantations that were spaces used in traditional daily living, Gençlik Parkı, standing up as an extension in the social area, of the radical reforms foreseen in the modernity project of the Republic, is the first example of an urban park implementation that stipulates usage jointly by men and women. Constituting a public space that pioneered the development of a new and modern life-style trend in the city, Gençlik Parkı also turned out to set an example for other urban areas to follow. In the 1960s, as the excitement over the modernity project started to fall down, Gençlik Parkı started to wither away and in the 1970s when chaos prevailed in the country, it was almost out of use. In the 1980s, when modernity efforts started to erode, it was gradually abandoned. Although it was situated within the boundaries of the Ankara Atatürk Cultural Center area, it could not have been protected and transformed into a depressed area. In 2009 it was re-opened to service after many a different alterations and renovations. Witnessing the establishment of the Republic and continuing its existence as a spatial symbol and memory of the capital, Gençlik Parkı will be studied in this presentation with its property as a cultural heritage, its journey of existence and its performance of transmitting the economic, political and social processes of the country. KEYWORDS: Cultural landscape, Cultural heritage, Urban park, Gençlik Park.

Gençlik Parkını Kültürel Miras Olarak Okumak-(PERUSING “GENÇLIK PARKI” AS CULTURAL HERITAGE)

1992 yılında Dünya Mirası Konvansiyonu (The World Heritage Convention) doğal ve kültürel miras alanlarını “kültürel peyzaj” kavramıyla “toplumun ve yerleşmenin zaman içerisinde geçirdiği evrimi, insan ve doğal elemanların farklı bileşimleriyle açıklayan kültürel nitelikler” olarak tanımlamıştır. Kültürel peyzaj, var edildiği dönemde toplumun yapısını, bugün ve gelecekte varmak istediği hedefleri anlamada önemli bir işarettir. Dolayısıyla kültürü anlamada önemli ipucu olarak, ideolojiyi de yansıttığı anlaşılmaktadır. Gençlik Parkı, İncesu Deresinin taşkın alanında, 28 hektar bataklık alanda, yapımına 1936 yılında başlanmış ve 1943 yılında hizmete açılmıştır. Gençlik Parkı, geleneksel günlük yaşantıdaki bağ, bahçe, bostan kullanımları yerine, Cumhuriyetin modernite projesindeki radikal reformların sosyal alandaki uzantısı olarak, kadın ve erkeğin birlikte kullanımını öngören kent parkı uygulamasının ilk örneğidir. Kente modern-yeni yaşam kazandırmada öncü kamusal mekân olarak, diğer kentler için de örnek olmuştur. Gençlik Parkı 1960’larla modernite projesinde heyecanın azalmasıyla önemini kaybetmeye başlamış, 1970’li yıllarla ülkenin kaos ortamında atıl duruma düşmüştür. Modernitenin aşındığı 1980’lerde terk edilmeye başlanmış, Ankara Atatürk Kültür Merkezi Alanı’nın içerisinde olmasına rağmen korunamamış ve çöküntü alanına dönüşmüştür. 2009 yılında birçok farklılıklarla yenilenerek tekrar hizmete açılmıştır. Cumhuriyet’in kuruluşuna tanıklık ederek, başkentin mekânsal simgesi ve belleği olarak varlığını sürdürebilen Gençlik Parkı’nın kültürel miras niteliği ve bu yaşam serüveni ile ülkenin ekonomik, politik ve toplumsal süreçlerini aktarma performansı bu bildiride ele alınacaktır. ANAHTAR KELİMELER: Kültürel peyzaj, Kültürel miras, Kent parkı, Gençlik Parkı. ABSRACT In the year 1992, the World Heritage Convention has, under the light of the “cultural landscape” concept, defined the natural and cultural heritage areas as cultural properties that explain the evolution in time of the society and the habitation through different combinations of human and natural elements.” Cultural landscape is an important indication for understanding the structure of the society in the era it was existent as well as for understanding the targets that the society attempts to reach today and in the future. Therefore, as an important clue to understanding the culture, it appears that it also reflects ideology. The construction of Gençlik Parkı was initiated in the year 1936 on the floodplain of the İncesu creek - a swamp land of 28 hectares, and it was opened to service in 1943. Replacing the vineyards, gardens, and vegetable plantations that were spaces used in traditional daily living, Gençlik Parkı, standing up as an extension in the social area, of the radical reforms foreseen in the modernity project of the Republic, is the first example of an urban park implementation that stipulates usage jointly by men and women. Constituting a public space that pioneered the development of a new and modern life-style trend in the city, Gençlik Parkı also turned out to set an example for other urban areas to follow. In the 1960s, as the excitement over the modernity project started to fall down, Gençlik Parkı started to wither away and in the 1970s when chaos prevailed in the country, it was almost out of use. In the 1980s, when modernity efforts started to erode, it was gradually abandoned. Although it was situated within the boundaries of the Ankara Atatürk Cultural Center area, it could not have been protected and transformed into a depressed area. In 2009 it was re-opened to service after many a different alterations and renovations. Witnessing the establishment of the Republic and continuing its existence as a spatial symbol and memory of the capital, Gençlik Parkı will be studied in this presentation with its property as a cultural heritage, its journey of existence and its performance of transmitting the economic, political and social processes of the country. KEYWORDS: Cultural landscape, Cultural heritage, Urban park, Gençlik Park.

Üniversite kütüphanelerinde yeşil (çevreci) yaklaşımlar: Türkiye genelinde bir araştırma

Bilgi Dünyası, 2019

Bu çalışma gerek kurumsal gerek bireysel bağlamda üniversite kütüphanelerinde gerçekleştirilen yeşil (çevre dostu) uygulamaları belirlemek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Betimleme yönteminin kullanıldığı bu araştırma kapsamında veri toplama tekniği olarak kütüphane yöneticilerine ve kütüphanecilere olmak üzere toplam iki adet anketten yararlanılmıştır. Türkiye’deki 182 üniversite kütüphanesinden 165’inde görev yapmakta olan toplam 165 yönetici ve 1.614 kütüphaneciye çevrim içi anket gönderilmiş, 45 yönetici ve 341 kütüphaneci anketi yanıtlamıştır. Yönetici anketi, sürdürülebilir çevre, su tasarrufu, enerji tasarrufu, sürdürülebilir kaynak ve materyaller, iç mekân hava kalitesi, tasarım ve uygulamada yenilikler olmak üzere altı ana bölümden oluşmakta ve kurumsal bazda bilgi toplamayı amaçlamaktadır. Kütüphaneci anketi ise demografik bilgiler, günlük yaşamda çevresel farkındalık ve tutum, yeşil kütüphaneler olmak üzere üç ana bölümden oluşmaktadır. Anket aracılığıyla elde edilen verilerin değerlendirilmesinde betimleme yönteminden yararlanılmıştır. Elde edilen veriler IBM SPSS Statistics 23.0 paket programı aracılığı ile analiz edilmiştir. Çalışma sonucunda, Türkiye’deki üniversite kütüphanelerinin yeşil kütüphane olma yolunda bazı kriterleri (toplu taşıma araçlarına yakınlık, ulaşımda alternatif seçeneklere yönelim, su tasarruflu tesisat kullanımı, su tüketiminin takip edilmesi, elektronik araç gereçlerin mesai saatleri dışında kapalı tutulması, binalarda çift cam özelliği, basılı kaynakların bağış ya da geri dönüşümü ile kâğıt israfına karşı önlem alınması) sağlamakla birlikte önemli eksiklerinin bulunduğu, çevresel yaklaşımlar/yeşil uygulamalar açısından üniversiteler arası farklılıklar olduğu ve bazı kütüphanelerin (Atılım, Bilkent, Başkent ve Yaşar Üniversitesi kütüphaneleri gibi) sürdürülebilir çevre, su ve enerji tasarrufu, sürdürülebilir materyaller-kaynaklar, iç mekân hava kalitesi ve tasarım ve uygulamada yenilikler kapsamında diğerlerinden daha yeşil olduğu görülmüştür. Kütüphanecilerin yeşil kütüphaneler ve çevresel sürdürülebilirlik konularında algı ve farkındalık düzeyleri düşük olmakla birlikte bu konularda eğitime ve farkındalık artırıcı girişimlere sıcak baktıkları belirlenmiştir.

Aykut Çoban, “Doğa Koruma Siyasetinin Temelleri,” Asu Aksoy vd. (der) Kültür Mirası Yönetimi: Neden ve Nasıl? Türkiye’den Deneyimler ve Tartışmalar, İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2023, 381-392.

Bu yazıda, doğa koruma siyasetinin konu, amaç, özne, yaklaşım, yer ve zaman bakımından temel öğelerini tartışan bir çerçeve oluşturulacaktır. İlk olarak, koruma siyasetinin konusu olan doğa kavramı ele alınacaktır. Zarar verilen ve korunması talep edilen doğadan ne anlaşıldığını saptayarak işe başlamak gerekmektedir. İkinci olarak, doğayı korumanın gerekçeleri incelenecektir. Doğayı korumak isteyenlerle toplumsal etkinlikleriyle doğaya zarar verenlerin, doğayla ilişki ve onu kavrayış biçimleri farklıdır. Bu da doğa konusunda çatışmalı bir siyaset alanı ortaya çıkarır. Üçüncü olarak, bu çatışmalı alanda karşı karşıya gelen toplumsal güçlerin neler olduğu, bunlar arasındaki uzlaşmaz karşıtlığın nereden beslendiği ve doğanın korunmasını talep eden aktörlerin yan yana mücadele örebilme olasılığı araştırılacaktır. Dördüncü olarak, başlıca koruma yaklaşımları gözden geçirilecek, uygulamadaki egemen ideoloji olarak neoliberalizmin, kapitalist devletin koruma politikalarında yarattığı dönüşüm özetlenecektir. Beşinci olarak, bu dönüşümün sonucunda Türkiye’de giderek yerleşen alla turca “koruma” uygulamalarının içler acısı durumunu yansıtan örneklere yer verilecektir. Son olarak da, doğanın korunmasının ivediliğini gösteren zamanlama öğesinin önemi vurgulanacaktır.

‘Yeşil Alan’dan Geleneğe: Somut/Somut Olmayan Kültürel Miras Dikotomisi, Kültürel Peyzaj ve Yedikule Bostancılığını Dünya Mirası Olarak Korumak

Planlama Dergisi, 2019

Yedikule bostanları İstanbul’un Bizans döneminden günümüze uzanan köklü bostancılık geleneğinin yaşayan nadir örneklerinden biridir ve UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki Tarihi Yarımada’nın sınırları içinde yer alır. Tarihi kara surlarını çevreleyen bu bostan- lar, 2013 yılından bu yana park ve rekreasyon alanına dönüştü- rülmesine yönelik projelerle gündeme gelmektedir. Bu durum ilk bakışta bostanların Dünya Mirası statüsü ile çelişiyormuş gibi gö- rülse de bostan alanları kara surlarının çevresindeki ‘yeşil alan’lar olarak kabul edilir ve olduğu gibi koruma statüsünde değildir. Bu makale, Yedikule bostancılarıyla gerçekleştirilen derinlemesine mülakatlara dayanarak, bu geleneğin sürdürülebilmesi için kara surlarıyla bir bütün olarak, kültürel peyzaj yaklaşımıyla ele alınıp korunmasına yönelik sözleşme nezdinde atılabilecek adımları tar- tışmayı amaçlamaktadır. 1992 yılında oluşturulan kültürel peyzaj kategorisi bir alanı Dünya Mirası yapan somut ve somut olmayan özelliklerin birlikte tanımlanıp korunabilmesini mümkün kılmak- tadır. Bu kategori, kuşaktan kuşağa aktarılan geleneksel yöntem ve tekniklerle sürdürülen Yedikule bostancılığının, yüzyıllardır bir arada varolduğu kara surlarıyla birlikte gelişimini sürdüren or- ganik peyzaj olarak yeniden listelenip koruma altına alınmasına olanak sağlamaktadır. Böyle bir değişiklik bostancılığın sürdürül- mesi konusunda ulusal ve uluslararası kamuoyu oluşmasına ve bostancıların bu mirasın taşıyıcıları olarak desteklenerek karar alma süreçlerine dahil edilmesi yönünde politikalar ve projeler geliştirilmesine imkân sağlayacaktır.