Gıda Bağımsızlığı - Uwe Hoering (original) (raw)

Nyeleni 2007: Gıda Egemenliği Forumu

2007

Via Campasina (bizim Türkiye çiftçi Sendikalarının da üyesi olduğu Dünya çiftçi Örgütü tam çevirisi çiftçilerin Yolu) Gıda Egemenliği konusunda Küresel bir Forum düzenlemek ister. Bunun için çeşitli kuruluşlarla da ittifak yapar. Dünya Kadın Yürüyüşü, Dünya Balıkçılar birliği, Dünya arkadaşları falan gibi. Ve bu forum için Afrika'da yoksul bir ülke olan Mali seçilir. Aynı zamanda Forumun olduğu Selengue Köyünde bir de Nyeleni diye bir efsane vardır. Efsaneye göre Nyeleni bir kadın çiftçi olup köyü açlıktan kurtarmıştır. Tüm bu nedenlerle "Nyeleni 2007:Gıda Egemenliği Forumu" düzenlenir. Bunun için 80 ülkeden 400 katılımcı Mali'ye gelir. Yerkürenin çiftçileri, balıkçıları, yerel halkları, tarım işçileri, göçebeler, mülteciler, kentli tüketiciler, kadınlar, gençler, çevreciler yani gıda meselesiyle ilgili tüm egemenin karşısında konumlanan ötekiler, yoksullar…. İşte burada anlatılanlar bu forumun hikâyesidir. Sonunda memlekete döndük. Giderken söylediğim gibi orada gördüğüm, öğrendiğim her şeyi size anlatma heyecanıyla döndüm. Öncelikle böylesine deneyimi, eğitimi ve burada yaptıklarımızı orada ifade etme fırsatı tanıyan Yıldız Temurturkan ve Hamiyet Kızıler'e çok teşekkür etmek istiyorum. Bu toplantıya Dünya Kadın Yürüyüşü Türkiye delegesi olarak katılmamı sağladılar. Sayelerinde bir çok insan tanıdım, çok şey öğrendim. Hemen anlatmaya başlayayım. Abdullah Aysu, Ahmet Bekmen, Erhan Keleşoğlu ve bizim dışımızda gelen iki Türkiyeli delegasyonla beraber yola çıktık. 21 _ubat sabahı İstanbul havaalanında başlayan yolculuk, Fas'ın Kasablanka kentinden aktarmalı olarak devam etti. Fas hükümetinin vize istememesi ve gideceğimiz Mali-Bamoko uçağının kalkışına kadar sekiz saatimiz olması nedeniyle, Kasablanka'yı gezme fırsatımız oldu. Filmlerde gördüğümüz, ikinci dünya savaşı trenlerine benzer bir tanesiyle şehre inerken teneke ev tarlalarından, bol bol üzerleri Fransız tabelalarla kaplı boş fabrikaların arasından ve yol kenarlarında otlayan koyun sürüleriyle kente girdik. İstasyonda, Casa Voyaj yazılı yerde inip, gecekondu mahallesinin içlerine kadar gittik. Dünyanın ikinci büyük camisini gezdik. Caminin konumu çok stratejikti tabii Afrika kıtasının en batı ucunda, Cebeli Tarık'ın altında, Atlas Okyanusuna kıyısında ve karşısında Amerika kıtası. Sonra Mali-Bamoko'ya doğru uçtuk. Uçakta bizim dışımızda İspanyol çiftçiler, Faslılar, Cezayirliler vs. vardı. Hep birlikte Bamoko havaalanına indik. Hava alanında bulunan tek bilgisayar bozulduğu için vize işlemleri yapılmadan ülkeye girdik. Artık anlayın, nasıl bir yere geldiğimizi. Unutmadan benim ağlamaklı olduğum sarı humma aşı kartına bakmadılar bile. Gece, saat üçte indiğimiz Bamoko'da, bizi minibüslere bindirdiler. Minibüs dediğime bakmayın, paslı tenekeden yapılmış aracımsı birşey. Biz o şeye yaklaşık elli kişi tıkış pıkış bindik. Bu pek samimi yolculukla, hiç bilmediğimiz Afrika topraklarında 180 km'lik bir yolculuk yaptık. Yola çıkmadan evvel Mali'lilerin tehditkâr tavırlı, valizleri gösterip "please, Money" i her dilde konuşmaları takdirlikti. "Anlamıyoruz biz, Türkçe konuşuyoruza" karşı az kalsın Türkçe'yi bile sökeceklerdi. Bu bilinmeyene yolculuk, kendini teslim etme, iradeyi sıfırlama, ne olacaksa olsun gibi duygu halleriyle kendimizi uykuya verdik. (Ki benim için çok güç bir durumdu) Arada gözlerimizi açtığımızda arama noktaları gördük, ülkede savaş mı var acaba desek de çok üzerinde durmadan kapanan gözlerimize boyun eğdik. Sonunda yol bitti ve Selengue kasabasında bir hotele geldik. Kahvaltı hazırdı. Ekmek ve çay, kaldıysa biraz da reçel. Aklımız başımıza geldi derken ben ve Erhan, Kadın Toplantısına Ahmet ise yatacağımız kulübelerin yapımına giderek, dağıldık.:

Pandemi Eşiğinde Gıda Güvenliği mi? Gıda Egemenliği mi?

ULUSLARARASI ÖĞRENCİ MAKALELERİ - III, 2021

Bu çalışma, pandemi sonrası önemi daha da artan gıdanın konumunu sorgulayarak, gıda egemenliği ve gıda güvenliği kavramlarını eleştirel güvenlik teorisi dahilinde irdeleyecektir. Bu anlamda gıda güvenliği diğer güvenlik alanlarına verilen önem ile eş değer tutulabilir mi? Eş değer tutulursa, gıda egemenliğinin durumu nasıl olur gibi tartışmalar yapılarak, gıdaya verilen öneme, özellikle pandemi sonrası gıda güvenliği ve gıda egemenliğinin uzlaştığı bir ortak alan oluşturulabilir mi soruları etrafında eleştirel güvenlik teorisi kullanılarak disiplinler arası bir anlayış çalışmanın bütününü oluşturacaktır. Bu anlamda, çalışma pandemi sonrası güvenlik tartışmalarına katkı sağlayarak, gıda egemenliğinden bağımsız gıda güvenliğinin olmayacağı vurgusunu güçlendirmeye çalışacaktır. Bununla birlikte, çalışmada karşılaştırmalar ve tartışmalara yer verilerek gıdanın güvenlik çalışmalarındaki değeri irdelenecektir.

"Hak geçmesin" : Gıda muhtaçlığının neoliberal siyasi ekonomisi (TR) “Hak Geçmesin”: Neoliberal Political Economy of Food Destitution (ENG)

Kaynakça M.Foucault, The Birth of Biopolitics. New York: Picador Palgrave MacMillan, 2008. O.Karaman, Urban Renewal in Istanbul: Reconfigured Spaces, Robotic Lives. International Journal of Urban and Regional Research, 37(2), March 2013, p.715-733. J.Lovering, H.Turkmen, “Bulldozer Neoliberalism in Istanbul: The State-led Construction of Property Markets and the Displacement of the Urban Poor”, International Planning Studies, 16(1), 2011, p.73-96. Y.M.Madra, F.Adaman, Neoliberal Reason and Its Forms: De-Politicisation Through Economisation. Antipode, 46(3), 2014, p.691-716. J.J.Rousseau, The Social Contract. New York, Penguin Books, 1972.

Günümüz 'Gıda Krizi' Sorununa Behice Boran Perspektifiyle Bakmak

Günümüz 'Gıda Krizi' Sorununa Behice Boran Perspektifiyle Bakmak, 2023

Özet Toplumsal yaşamın her alanında krizlerin mevcut olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Yaşadığımız dönem benimsenen yaklaşımlara göre “krizler çağı”, “belirsizlikler çağı”, “risk toplumu”, “akışkan toplum” gibi kavramlarla adlandırılmaktadır. Adlandırmalar farklı olsa da düşünürlerin pek çoğunun üzerinde uzlaştığı şey günümüz dünyasının önemli sorunlarla karşı karşıya olduğu ve başta “gıda krizi”, “göçmen krizi” olmak üzere toplumsal yaşamın her alanında krizlerin yaşanmakta olduğudur. Bu bildiride, günümüz “tarihsiz, toplumsuz” sosyoloji ile sorunlara çözüm üretilemeyeceği, tam tersine Türkiye’de sosyolojinin erken dönemlerinde var olan DTCF Birinci Dönem sosyoloji anlayışının sorunları analiz etme ve çözüm önerisinde bulunma konusunda daha başarılı olduğu tezi işlenmektedir. Burada düşünsel anlamdaki bu yetkinlik ile bunun uygulamaya geçirilmesi düzlemlerinin farklılığı akılda tutulmalıdır. Bilindiği gibi Boran’ın düşüncelerinin dikkate alınarak uygulanmaya geçirilmemesi ile yetinilmediği gibi düşünceleri nedeniyle ona büyük bedeller ödetilmiştir. Behice Boran sosyolojisi Türkiye’ye mevcut olan sosyoloji anlayışı dışında yeni bir sosyoloji anlayışı kazandırmıştır. Boran’ın tarihsel ve makro bakış açısı ile gelişme/kalkınma konusuna odaklanışı günümüz dünyası açısından onun sosyolojisinin önemini daha da arttırmıştır. Çünkü günümüz dünyasında ülkeler ve sınıflar arası eşitsizlikler giderek derinleşmiş ve azalması beklenen yoksulluk ve açlık sorunu giderek krize dönüşmüştür. Ülkemiz açısından soruna bakıldığında ise son yıllarda durum daha da kötüleşmiş ve gıda enflasyonunun en yüksek olduğu ülkeler sıralamasında dördüncü sıraya yükselmiştir. Sonuçta pek çok Üçüncü Dünya Ülkesi ya da “azgelişmiş ülkeden daha sorunlu bir toplum olma noktasına gelmiştir. Boran’ın özellikle tarım-kır/köy ve kent sorunlarına bakışı günümüz gıda krizini anlama açısından önemli ipuçları vermektedir. Dolayısıyla bu bildiride gıda krizinin çözümü konusunda Boran’ın perspektifinin sunduğu imkânlar irdelenmeye çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Behice Boran, Kentleşme, Gelişme, Gıda Krizi Lookıng At Today’s ‘Food Crısıs’ Problem From The Behice Boran’s Perspectıve Abstract We live in a world where crises exist in every aspect of social life. The period we live in is named with concepts such as “age of crisis”, “age of uncertainties” “risk society” and “fluid society”, depending on the approaches adopted. Although the nomenclatures are different, what most thinkers agree on is that today's world is faced with important problems and that crises are experienced in all areas of social life, especially the “food crisis” and the “immigrant crisis”. This paper deals with the thesis that solutions to problems cannot be analyzed and solved with today’s “historyless, societyless” sociology, and on the contrary, the DTCF First Period sociology approach, which existed in the early periods of sociology in Turkey, is more successful in analyzing problems and proposing solutions. Here, the difference between this intellectual competence and its implementation levels should be kept in mind. As it is known, not only were Boran's ideas not taken into consideration and put into practice, but he was also made to pay a great price for his thoughts. Behice Boran’s sociology has brought a new understanding of sociology to Turkey, apart from the existing understanding of sociology. Boran’s historical and macro perspective and focus on development have further increased the importance of his sociology for today's world. Because in today's world, inequalities between countries and classes have deepened and the problem of poverty and hunger, which was expected to decrease, has gradually turned into a crisis. When we look at the problem for our country, the situation has worsened in recent years and it has risen to the fourth place among the countries with the highest food inflation. As a result, it has come to be a more problematic society than many Third World Countries or “underdeveloped countries”. Boran’s perspective on agricultural/rural/ village and urban problems gives important clues in terms of understanding today’s food crisis. Therefore, in this paper, we will try to examine the opportunities offered by Boran’s perspective on the solution of the food crisis. Keywords: Behice Boran, Urbanization, Development, Food Crisis.

(Çeviri) "Bırakın Böcek Yesinler" - Gıdalar ve Kapitalizmin Geleceği

ViraVerita , 2015

Çeviren: Cem Yarar Kısa bir süre önce FAO 1 tuhaf bir fikir içeren bir rapor yayımladı: "Kitlesel açlıkla mücadele için insanları böcek yemeye ikna edin." Aslında böcek yemeden de herkesi beslemek mümkün. Bunu engelleyen ise bizatihi "pazar"ın kendisi, yani kapitalizm. Giriş: Malthus Geri Döndü Yaklaşık iki yüzyıl kadar önce Malthus, yoksullara yardımcı olmak için yanlış bir fikir ileri sürdü: Doğa herkese yetmeyeceğinden, yoksullar aç bırakılmalıydı. Aralarında Marx ve Engels'in de olduğu pek çok düşünür, bu "teori"nin saçmalığını açığa vursa da bu fikri pratikte asıl reddeden, bizatihi burjuvazinin kendisi oldu. Zira patronların tarlalarda, savaşlarda, madenlerde ve fabrikalarda kullanmak için çok sayıda emek gücüne ihtiyaçları vardı. Yıllardan beridir kapitalist sistemin ihtiyaçlarını karşılamak için nüfus artışını destekleyen bir propaganda yürütülmektedir. Sağlık hizmetlerinde, aşılamada ve daha pek çok alanda yaşanan gelişmeler, kapitalizmin işgücüne duyduğu açlığı gidermesine yardımcı oldu. Fakat kapitalizmin dünya ölçeğinde çürümeye yüz tuttuğu günümüzde, Malthus'a yüz seksen derece dönüş yapıldı! Aşırı nüfus artışı tehlikesine yapılan vurgu ile yaşamın nahoş gerçekliğini düzenlemek için gereken her şeyi yapma ihtiyacına yönelik propagandaya tekrar başlandı. Bu yeni başlangıcın en çirkin tarafı, söz konusu propagandaların çoğunlukla kendinden menkul sol entelektüellerden geliyor olması. Sloganları ise

Gıdanın Müşterekler Siyaseti

Gıdanın müşterekliğini gıdayı bir süreç olarak tanımamızı sağlayan ilişkiler çerçevesinde ve bu ilişkiler içerisinde yer alan (oluşan) aktörler üzerinden düşünebiliriz. Dolayısıyla gıda, gıdanın üretim, işleme, dağıtım ve tüketim süreçlerini bir bütün olarak, yani bir gıda sistemi olarak düşünmemizi gerektirir. Gıda sistemini, yani gıda etrafında ortaya çıkan bütün ilişkileri ve aktörleri sorunsallaştırmak bize gıdanın müşterekliğini düşünme imkanı verecektir. Dahası, gıda sisteminde yaşanan şirketleşme ve metalaşma ilişkilerine karşı gelişen müşterekleştirme pratiklerini yine bu bağlamda görme ve anlama imkanımız bulunmaktadır.

Bir Yeşil Politika Mücadelesi: Gıda Krizine Karşı Gelişen Otonomi Talebi

Yeşil Ekonomi: Araştırmacılar Konferansı Kitapçığı, 2022

The food crisis with increasing intensity is closely related to industrialized agriculture and globalization. Also, the free market and the standardizing neoliberal policies have led to the disappearance of diversity and richness in the field of food, as well as the deepening of hierarchical relations and the crisis. The food movements, which find the opportunity to get out of this crisis by developing ecologically and socially just economic models based on solidarity, are very important for green politics. By these movements it’s possible to say that, there is a resistance against the relations of domination in all aspects of life, a strong demand for the re-establishment of justice and the recovery of the lost autonomy. This study aims to see the food movements, which include just transformation demands against the food crisis and develop alternative economic practices, as a struggle for autonomy that opens the door to green politics, and look closer to the just transition opportunities created by this demand for autonomy in terms of green economy and politics. The study also aims to contribute to the conceptualization of food movements, which are often considered on a practical basis and support the current theoretical literature. The study is based on the interpretation of the resources available in the current literature from philosophical and political perspectives. Also benefited from the interviews with people in the food movements, my thesis study and my field observations and experiences. The current situation of the food movements around the world, with the example of the just transformation they have created, concretely shows that we have the possibility of liberating resistance against the crises. The struggle for autonomy is connected with green politics, it manifests itself with the demand for justice reintroduced into the political sphere, and also claims to be a restorative solution to the crises of the planet. The transformative power of the food movements' demand for autonomy seems to contribute to the expansion of struggle for the green economy and green politics.

Gıda Etiği Üzerine Bir Değerlendirme

Erciyes Üniversitesi Veteriner Fakültesi Dergisi, 2021

Eski uygarliklardan gunumuze gecen surecte gida etiginden soz etmek mumkundur. Ulkelerin cografya ve kultur kosullarindan kaynaklanan “yeterli ve dengeli beslenme farkliliklari”, “gida guvencesi”, “gida israfi” ve “hayvan gonenci (refahi)” gibi konular gida etigi acisindan ciddi tartismalar ve etik ikilemler yaratmaktadir. Ozellikle “saglikli ve nitelikli gidaya erisim”, temel insan haklarindan birisi olan “yasam hakki” kadar onemli olmakla beraber, ayni zamanda en cok ihlal edilen gida etigi konularindan biridir. Gunumuzde yasa, standart ve kurallarin tek basina gida guvencesi saglaya-madigi durumlarda, “toplumsal etik degerler” tarih boyunca tuketicinin baslica guven kaynagi olmustur. Yeterli gida arzini saglamak zorunda olan gida sektorunde goz ardi edilmemesi gereken etik ilkelerin “yararlilik, zarar vermeme, adalet ve ozerklik”, etik davranisin ise “guvenli gida temini” oldugu unutulmamalidir. Sonuc olarak, kendine ozgu etik degerleri olan gida uretiminden son tuketim noktasina...