KİRALIK İŞÇİLİK KANUNU OLARAK DA ADLANDIRILAN İŞ KANUNU İLE TÜRKİYE İŞ KURUMU KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPAN 6715 SAYILI KANUN- 20 MAYIS 2016 (original) (raw)
Related papers
GRUP TOPLU İŞ SÖZLEŞMELERİNİN HUKUKİ NİTELİĞİ: 6356 SAYILI KANUN KAPSAMINDA BİR DEĞERLENDİRME
Sosyal Güvenlik Dünyası Dergisi, 2020
ABSTRACT Collective group labor agreements have been included conceptually in Law on Trade Unions and Collective Bargaining Agreements, Law no 6356 in effect in 2013. Nevertheless, the authority of signing colletive group labor agreement contract has been given to the employers in the workplaces within the same lines of work towards to the judgments of doctrines and judicial decisions until this new regulation in Law no 6356. It is crucial to state that the significance of collective group labor agreement has been increased due to the prohibition of signing group labor agreement contract on the basis of lines of work in Turkey. Because collective group labor agreements are the contracts that labor negotiations occur on the basis lines of work but contract has been signed as only one text notwithstanding they are valid seperately for all employers as it can be called combined group labor agreement. Collective group labor agreements has gained a different legal identity thanks to this feature. Within this framework, the legal qualification of collective group labor agreements has been evaluated in our study.
Yönetim Bilimleri Dergisi, 2018
Büyükşehir belediyeleri hakkında yapılan son kanuni düzenleme “6360 Sayılı On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Yedi İlçe Kurulması İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”dur. Kanun ile birlikte birçok alanda değişiklikler meydana gelmiştir. Bu değişiklikler içinde en göze çarpanı, büyükşehir belediye sınırının il mülki sınırına kadar genişletilmesi ve büyükşehir belediyesi kurulan illerde il özel idarelerinin kaldırılması olmuştur. Kanun sonrasında büyükşehir belediye sayısı 30’a ulaşmıştır. Böylece ülke nüfusunun %77’si büyükşehirlerde yaşar hale gelmiştir. Bu çalışmanın amacı, 6360 sayılı Kanun sonrasında ortaya çıkan değişikliklerin etkinlik-verimlilik ile hizmette yerellik ilkelerine olan etkilerini değerlendirmektir. Bu amaçla çalışmanın birinci bölümünde etkinlik-verimlilik, ölçek ekonomisi ve hizmette yerellik kavramları tanımlanmıştır. İkinci bölümde Türkiye’de büyükşehir belediye yönetimin ortaya çıkışı ve 6360 sayılı Kanun’un büyükşehir belediye yönetimine olan etkileri değerlendirilmiştir. Çalışmanın son bölümünde ise Sakarya İli Kocaali ilçesinde yarı yapılandırılmış mülakat yöntemi ile yapılan araştırmanın sonuçları aktarılmıştır.
2020
Dünya ile birlikte ülkemizi de etkisi altına alan Covid-19 pandemisi ile mücadele, sağlık alanında olduğu kadar ekonomik alanda da devam etmektedir. Bu mücadelenin son örneklerinden biri olan 7244 sayılı torba kanun 1 ile çeşitli kanunlarda düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemeler arasında en dikkat çekenlerden biri öyle sanıyoruz ki daha önce hukukumuzda benzeri görülmemiş olan işçi çıkarma yasağı ve ücretsiz izin hakkıdır. Bu düzenleme ile işverenlere üç ay süreyle ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırılık uyarınca yapılacaklar dışında işçi çıkarma yasağı getirilmiştir. Yine aynı düzenleme ile işverenlere (önceki hukuki uygulamanın aksine) işçinin onayı olmaksızın ücretsiz izne çıkarma hakkı tanınmıştır. Ücretsiz izin süresince işçilere günlük 39,24 TL ödenecektir. Bu düzenlemeler hiç şüphesiz salgın ile beraber en çok etkilenen alanlardan olan iş hayatını rahatlatmak, istihdamı korumak, işçilere maddi güvence sağlamak gibi amaçlar gözetilerek getirilmiştir. Ancak söz konusu düzenlemelerin, hedeflenen amaçları aşar nitelikte sonuç doğurabileceğini ve bu kapsamda bireylerin anayasal hak ve özgürlüklerinin ihlal edebileceğini de göz ardı edemeyiz. Bu çalışmada söz konusu düzenlemelerin Anayasanın 48, 49, ve 35. maddelerinde düzenlenen temel hak ve özgürlükleri ihlal edip edemeyeceği, kanunun uygulamada yol açabileceği olası sonuçları kapsamında irdelenecektir. Yazar eldeki çalışmayı bir planın ön aşaması olarak ve geliştirilmeye açık bir makale hüviyetinde telakki etmektedir.
6356 SAYILI SENDİKALAR VE TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ KANUNU İLE İLGİLİ BİR DEĞERLENDİRME
Sürekli değişen, gelişen ve globalleşen bir dünyanın içerisinde bulunuyoruz. Şüphesiz ki bu değişim ve dönüşüm insanlar arasındaki ilişkileri de etkilemektedir. Bu ilişkilerimizi düzenleyen yazılı kural ve kanunlarımız zaman içerisinde bu sürekli değişim ve dönüş ü-me ayak uyduramıyor ve dolayısı ile yeniden düzenlenmek zorunda kalıyorlar. Çalışma hayatına ilişkin işçi ve işveren arasındaki ilişkiler de zamanla değişmiştir. Ancak son 30 yıldan beri yürürlükte olan sendikalar ve toplu iş sözleşmesi kanunu artık bu değişime cevap veremez duruma geldiğinden bazı gerekli değişikliklerin yapılması kaçınılmaz olmuştur. Ayrıca Türkiye'nin bağlı bulunduğu uluslararası kurum ve kuruluşların (AB ve ILO) norm ve şartlarına da uygun bir hukuk sistemimizin olması gereği bazı düzenlemelerin yapılması kaçınılmaz olmuştur. Bu düzenleme ile bu anlamda birçok olumlu adımın atıldığını belirtmekte yarar vardır. Buna rağmen bazı alanlarda eleştirilebilecek yönlerinin olduğunu belirtmek gerekmektedir. Ancak uygulama aşamasında ortaya çıkabilecek olan bazı aksama ve eksikliklerin ise çıkarılabilecek tüzük ve yönetmelikler ile çözülebileceği düşünülmektedir. Bu makalede yeni yasanın getirdiği temel bazı değişiklikler genel bir değerlendirmeye tabi tutul-muştur.
5953 SAYILI BASIN İŞ KANUNU’NDA KIDEM TAZMİNATI DÜZENLEMESİ
İş ve Hayat Dergisi, 2017
Bu çalışma; 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun’da (kısa adı ile Basın İş Kanunu) yer alan kıdem tazminatı düzenlemesini incelemektedir. Çalışmada; Basın İş Kanunu’nda kıdem tazminatı düzenlemesi, İş Kanunu’nda düzenlenmiş olan kıdem tazminatı ile kıyaslanarak açıklanmaktadır. Böylece iki kanun arasındaki farkın ve Basın İş Kanunu’ndaki bu konuya yönelik eksikliklerin daha net bir şekilde görülmesi amaçlanmıştır. Bu çalışma göstermektedir ki; Basın İş Kanunu’na tabii çalışanlar, İş Kanunu’na tabii çalışanlara göre kıdem tazminatına hak kazanmada süre ve gerekli şartlar yönünden daha dezavantajlı konumdadır. Anahtar kelimeler: Basın İş Kanunu, Gazeteci, Kıdem Tazminatı
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2004
Mayıs 1964 tarihinde yürürlüğe giren 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu (TVK.)', çeşitli tarihlerde, bazı hükümleri itibariyle değişikliğe uğramıştır. Ancak, döneme egemen olan politik, sosyal etkiler nedeniyle gereksinim duyulan bu değişiklikler, Kanun'un orijinal metninin sistematik ve Türk Vatandaşlığı Hukukuna hâkim olan genel ilkeler dahilinde mantıksal bütünlüğünü ortadan kaldıran bir yaklaşım içinde, maddeleri gelişigüzel kaleme alınmış bir Kanun görüntüsü yaratmıştır. Nitekim, bu doğrultuda son bir değişiklik de, 04 Haziran 2003 tarihli ve 4866 sayılı "Türk Vatandaşlığı Kanunu'nda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun" ile 2 gerçekleştirilmiş ve içerdiği hükümler, Türk Vatandaşlığı Kanunu'nu adeta birbiriyle uyumsuz kurallar yumağı haline getirmiştir.
Bu çalışmada, yapılan hukuki düzenlemelerin uygulamaya geçirilmesinde nitelikli süreç yönetiminin ve kamu idari kapasitesinin geliştirilmesinin önemini bir kez daha gösterdiği, ülkemizde, kamu hizmeti/kamu yararı ve bunların hangi yöntemlerle özel sektör ile işbirliği içinde organize edilerek hayata geçirilebileceğine ilişkin çerçeve net bir şekilde yasal olarak belirlenmediğinden; proje seçiminden, proje uygulamasından ve projeye verilen garantilerden kaynaklanan sorunların halen devam ettiği belirtilerek, Sağlık Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarınca yapılmasına ihtiyaç duyulan tesislerin Hazinenin özel mülkiyetindeki taşınmazlar üzerinde 30 yılı geçmemek üzere bağımsız ve sürekli nitelikte üst hakkı tesis edilmek suretiyle yaptırılması, mevcut tesislerin yenilenmesinin sağlanması ve bu projeler için alınacak danışmanlık, AR-GE hizmetleri ile ileri teknoloji ya da yüksek mali kaynak gerektiren bazı hizmetlerin kamu özel sektör işbirliği (KÖSİ) modeli çerçevesinde organize edilerek özel sektöre gördürülmesine ilişkin usul ve esasları belirlemek amacıyla Sağlık Bakanlığınca hazırlanarak TBMM Genel Kurulunda 6428 numaralı Kanun olarak kabul edilen Kanun irdelenerek ülkemizdeki hastanelerin oluşturulacak bir gayrimenkul yatırım ortaklığı çerçevesinde değerlendirilerek Türk sermaye piyasasının büyütülmesi seçeneğinin dikkate alınmamış olması, dağınık bir yapıya sahip olan kamu özel işbirliği mevzuatının bir yasa çerçevesinde toplulaştırılmamış, sadeleştirilmemiş, uygulamadaki mevcut farklılıkları önleyici hükümler getirilmemiş olması, ülkemizde halen uygulanan Yap İşlet, Yap İşlet Devret, İşletme Hakkı Devri gibi uygulama modelleri ve çağdaş gelişmeler neticesinde ihtiyaçlar gereğince geliştirilmesi muhtemel yeni modellerin uygulanabilmesine imkân verecek bir yapının kurulmamış olması, mevcut mevzuat ile düzenlenmeyen eğitim, kültür ve genel idare altyapısı gibi alanların kapsanmamış olması eleştirilerek, genel uygulama süreçlerini, proje seçimi aşamasından projelerin özel sektörden kamuya devrine kadar geçen süreçte bu projeleri koordine edecek, izleyecek ve değerlendirecek, kamunun proje uygulamaları genelindeki finansal yükümlülüklerini dikkate alacak, süreçleri etkin bir şekilde yönetmek üzere büyük altyapı projelerinin koordinasyonundan sorumlu merkezi bir kamu biriminin oluşturulmamış olması kritik edilmiştir. Merkeziyetçi devlet geleneği hâkimiyetinde şekillenen, katı bir hiyerarşik yapıya sahip, merkezi otorite, disiplin, komuta tekliği ve şekli kurallara bağlılık vb. nitelikleriyle dikkat çeken ve yeniliklere direnen oligarşik bürokratik yapının etkisiyle kanun koyucunun kamu özel işbirliği alanında dağınık bir yöntem uygulaması, kazuistik yaklaşımın benimsenmesi, tüm sektörleri kucaklayan genel bir hukuk çerçevesi oluşturmaktan ziyade çok parçalı bir hukuki zemin oluşturularak günün kurtarılması amacıyla hareket edilmesinin yanlış olduğu ileri sürülmüştür. Bugüne kadarki hatalı uygulamalardan dersler de alarak, bilimsel yaklaşımlarla konunun süreç ekonomisi de gözetilerek sistematik bütünlük içinde ele alınıp sektörel altyapı yatırımlarının finansman sorununa yeni çözümler geliştirilmesi mecburiyeti nedeniyle iktidarı-muhalefeti, kamusu-özeli, medyası, yargısı, sivil toplum kuruluşları birlikte ilgili tüm taraflardan alınacak görüşler çerçevesinde Ulusal Kamu Özel İşbirliği Stratejisi ve buna bağlı olarak çerçeve hukuk ve kurumsal altyapısının ve kapasitesinin en kısa zamanda oluşturulmasının sağlanması önerilmiştir.
Son zamanların en çok tartışılan konularından biri olan 6360 sayılı Kanun 12.11.2012 tarihinde TBMM'ye tasarı olarak sunuldu ve 06.12.2012 tarih ve 28489 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak kanunlaştı. Kanunun içeriğindeki bazı hükümler yayımı tarihinde yürürlüğe girmiş olup, bazı hükümler ise yapılacak ilk yerel yönetim seçimlerinde yürürlüğe girecek şekilde düzenlenmiştir. Bu Kanunla Türk idare sisteminde çok önemli değişiklikler gerçekleştirilmiştir. Hem yerel yönetim hem de merkezi yönetimi temelden etkileyen değişiklikler söz konusudur.
Uluslararası Anadolu Sosyal Bilimler Dergisi, 2021
As the population is increasing in large-scale cities, the needs of people have begun to increase and diversify. In line with this situation, changes have begun to be made in the administrative structure of large-scale cities. While the debates over services and revenue sharing between administrations of the metropolitan municipalities in Turkey have gradually increased, the two-tier metropolitan municipality model has been widespread with Law No. 6360 enacted in 2012. Thus, the service and revenue sharing between metropolitan municipalities and metropolitan district municipalities was rearranged. In this study, the service and revenue sharing between metropolitan municipalities and their districts in Turkey were examined in the light of Law No. 6360. According to the research, in order to clarify the service sharing between the levels, it is important to rearrange which service will be provided by which level in the most effective way. Besides the criteria of population and land area, these regulations should be made by taking the geographical structure, road network, development level and historical heritage criteria into account also the. An attention should be drawn to the consideration of service and revenue sharing as a complementary whole.