Brooklyn / Colm Tóibín (original) (raw)
Related papers
THORSTEIN VEBLEN VE GÖSTERİŞÇİ TÜKETİM KAVRAMI
Erciyes University Journal of the Institute of Social Sciences, 2015
Thorstein Veblen (1857-1928), Amerika’nın ürettiği en bilinen ve etkili sosyal düşünür ve eleştirmenlerinden biri olarak kabul edilmektedir. İlk kez 1899’da yayımlanan kitabı “The Theory of The Leisure Class” (Aylak Sınıfı Teorisi) adlı eserinde Veblen, tüketimin gösteriş amacı ile de yapılabildiğini ileri sürmüş, toplum-ekonomi arasındaki ilişkiyi sınıfsal farklılaşmalara da dayandırmıştır. Bu çerçevede Veblen, gösterişçi tüketimin üst sosyal sınıf ve bunlara benzemeye çalışan diğer sınıflar tarafından gösteriş amaçlı olarak yapılan alışverişler olduğunu belirtmiştir. Veblen’in yaşadığı dönemden bu yana genel olarak toplumsal dünyanın ve daha özgül olarak tüketim dünyasının büyük ölçüde değiştiği açıktır. Ancak bugünün aşırı-tüketim dünyasına dair bir bakış açısı kazanmak için Veblen’in fikirlerini tekrar etmek önemli bir referans noktasıdır. Bu hususlar dahilinde bu çalışmanın amacı, “gösterişçi tüketim” kavramının Veblen’in bahsettiği çerçeveden günümüz koşullarında nasıl bir boyut kazandığını anlamak olacaktır.
BOSTAN ÇELEBİ'NİN TARİHÇİLİĞİ VE SÜLEYMAN-NÂME'SİNDE KULLANDIĞI AYETLER
BOSTAN ÇELEBİ'NİN TARİHÇİLİĞİ VE SÜLEYMAN-NÂME'SİNDE KULLANDIĞI AYETLER, 2018
BOSTAN ÇELEBİ'NİN TARİHÇİLİĞİ VE SÜLEYMAN-NÂME'SİNDE KULLANDIĞI AYETLER The HISTORIOGRAPHY of BOSTAN ÇELEBİ and the QURAN VERSES in SÜLEYMAN-NÂME Doç. Dr. Muhittin KAPANŞAHİN Erciyes Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, mksahin@erciyes.edu.tr, Kayseri/TÜRKİYE ÖZ Osmanlı tarihlerini anlatan birçok ana kaynak, olayları anlatırken konu ile ilgili ayet, hadis ve atasözlerine atıfta bulunurlar, cümlelerini bu yüce kaynaktan aldıkları büyük kelamlarla teyit etme yoluna giderler. Bu anlamda Kanunî Sultan Süleyman döneminin en önemli ana kaynaklarından biri sayılan Bostan Çelebi de eserinde aynı usulü takip etmiş, konuya uygun ayetleri büyük bir ustalıkla kullanan tarihçilerimizden biri olmuştur. Bostan Çelebi'nin bu eseri, Kanunî'nin tahta çıkışından 949 /1542 yılına kadar olan devrin olaylarını anlatır. Tarihçi Hammer'in başlıca kaynaklarından birisidir. Ancak, Hammer bu eserin yazarını Ferdi olarak gösterir. Daha sonra Alman müsteşriki Joseph von Karabacek, bu eserin Viyana'da bulunan tam nüshasının sonundaki kayda istinaden eserin yazarının, Kanunî'nin öldürttüğü oğlu şehzade Mustafa olabileceğini ileri sürmüştür. Bilinen dört nüshası ile yeni tespit ettiği diğer iki yazma nüshasını inceleyen Hüseyin Yurdaydın bu eserin, Ferdi'nin veya Şehzade Mustafa'nın telifi olmadığını onun, Kanunî devri kazaskerlerinden Bostan Çelebi tarafından yazılmış bulunduğunu ortaya koymuştur. Edebi bir üslupla yazılan eser, Kanunî'nin hocasının talebesi olması dolayısıyla sarayla ilgili olarak diğer kaynaklardan daha fazla bilgi vermektedir. Kanunî'nin tahta çıkışından itibaren döneminde meydana gelen olayları anlatırken konuya uygun gelen ayeti kerimeleri ustalıkla ve edebi bir şekilde kullanmıştır. El yazması olan bu eserin her sayfası 15 satırdan oluşmakta ve toplam 174 varaktır. Bu tebliğde Süleymaniye Ktp, Ayasofya Nr. 3317'de kayıtlı nüshası esas alınan Bostan Çelebi'nin eserinde yer verdiği ayetler tespit edilecek ve hangi ayeti hangi konu ile ilişkilendirdiği ortaya çıkarılacaktır. ABSTRACT Several primary sources that narrate Ottoman history cite related Quran verses, hadith and proverbs, and employ holy remarks from these sacred sources to verify their remarks. In this sense, Bostan Çelebi, who is considered as one of the most significant sources of the period of Suleiman the Magnificent, employed the same method in his work, and became one of the historians who mastered the method of using related Quran verses in their works. Süleyman-nâme narrates the events beginning from Suleiman the Magnificent's accession to the throne to 1542. It is one of the primary sources of Hammer, the historian, yet he registered the name of the writer as Ferdi. Later on, German orientalist Joseph von Karabacek asserted that it could have been written by Mustafa, the executed son of Suleiman the Magnificent, based on the note at the end of the complete version in Vienna. Hüseyin Yurdaydın, who examined the four previous versions together with the two new versions he located, found out that it was not written by Ferdi or the Sultan's son Mustafa, but by Bostan Çelebi who was a high ranking official during the reign of Suleiman the Magnificent. Written with a literary style, Süleyman-name gives more detailed information about the royal palace since Bostan Çelebi was a pupil of Suleiman the Magnificent's teacher. He masterfully used related Quran verses in a literary sense while he was narrating the events dating from Suleiman the Magnificent's accession to the throne and afterwards. The handwritten manuscript has a total of 174 foils, each page containing 15 lines. In this report, it is aimed to ascertain the Quran verses in Bostan Çelebi's manuscript, which is registered in Süleymaniye Library, Ayasofya Col. Nr. 3317, and, thereby, to find out all Quran verses he associated to every topic. Subsequently, using Quran verses in historiography will be discussed.
Camille Claudel and Yayoi Kusama
İnönü Üniversitesi Kültür ve Sanat Dergisi, 2019
Bu araştırma, biri heykeltıraş bir diğeri ressam olan, farklı kültürler ve zaman dilimlerinde yaşamış iki kadın sanatçının, ortak kaderlerinin kendilerini götürdüğü başarı ve başarısızlık noktalarına ulaşma süreçleri içerisinde; boğuştukları çarpıcı sorunlara, bu sorunların sebeplerine ve baş etme mücadelelerine dair çabalarına; yaşadıkları dönem ve kültüre bağlı kalarak, tanıklık etmeye çalışmaktır. Geçmişten bugüne değişen ya da değişmeyen neydi? Kadın olmak, bulunduğu çağda sanat yapmaya soyunmak, kadınların bir erkeğe bağlanmadan kendi başına sanat yapmasının mümkün olmadığı dönemlerde yaşamanın zorlukları ile günümüzde yaşamanın, kadın sanatçı olarak sanat yapmanın, mücadele etmenin benzer ve karşı yönlerini karşılaştırmaktır. Onları etkileyen ilişkileri sonucunda mı akıl hastanesine yatırıldılar yoksa akıl hastalığı nedeniyle mi sanata bulaştılar? Akıl hastanesinde yatmak bir seçim olabilir mi? Bu çalışma da iki kadın sanatçı ve sanatçıların annelerinin sanatçılar üzerindeki e...
Platonik Yer Aşkı: New York Üzerine
Boğaç, C. (2022). Platonik Yer Aşkı: New York Üzerine (Platonic Love of Place: On New York). Mimarlık Journal, ISSN 1300-4212, Issue: 428, pp.58-61, 2022
Yer aşkının platonik boyutu üzerine kartografik bir ön anlatı kurma amacıyla, yarısı COVID-19 küresel salgınında geçen üç mevsimlik New York kent deneyimi üzerinden bir panorama sunan yazar; mekân-beden ilişkisi, şehirdeki kapital ve sınıf mücadelesi, Manhattan-Brooklyn hattı, kriz zamanının heterarşik örüntüleri ve #BlackLivesMatter hareketi arasında dolaşan, samimi bir aktarımda bulunuyor. Platonic Love of Place: On New York Boğaç portrays the platonic dimensions of the love for space, through the panoramic cartographic narrations of the urban experience of New York in three seasons whose half-time coincided with the global COVID-19 pandemic. The author narrates the body-space relations, the struggles of capital and classes, Manhattan-Brooklyn axe, heterarchic patterns of the time of crisis, and the #BlackLivesMatter protest through a sincere narration.
Tekvîn ve Mükevven, Nûreddîn es-Sâbûnî
Ehlü'l-Hak şöyle dedi: Allah Teâlâ'nın sıfatlarının tamamı ezelî, kadîm ve bâkidir. Bunların hepsi, O'nun zâtının sıfatlarıdır. Felâsife, Mu'te-zile ve Neccâriye'nin tamamı ise, sıfatın Allah'ın zâtıyla asla kaim ol-mayacağını düşündüler ve tekvîn, ihyâ (diriltmek) ve imâte (öldürmek) sıfat-larının aynı şekilde Allah'ın zâtıyla kaim olmadığını öne sürdüler. Eş'ariye, sıfatlar arasında bir ayrım yaparak şöyle dedi: İlim, kudret, irâde gibi zât sı-fatları, kadîm olup Allah'ın zâtıyla kaimdir. Tekvîn, tasvîr, ihyâ ve imâte gibi fiil sıfatları ise hâdistir, Allah'ın zâtıyla kaim değildir. Sonra bunlar tekvîn sı-fatı hakkında aralarında ihtilâf ettiler: Eğer tekvîn sıfatı Allah'ın zâtıyla kaim değilse, mükevvenin aynı mıdır, yoksa gayrı mıdır? Eş'arî, tekvînin mükev-venin aynı olduğunu iddia etti. Mu'tezile'den bir grup ise tekvînin mükev-venden başka bir mânâ olduğunu ileri sürdü, ancak onun mahallinde ihtilaf ettiler. Ebü'l-Hüzeyl: " Tekvîn, mükevvenle kaimdir " ; İbnü'r-Ravendî ve Bişr b. el-Mu'temir ise " Tekvîn bir mahalde değildir " (lâ-fî mahallin) dedi. Kerrâmiye'nin tamamı, " Tekvîn mükevvenden başkadır, ancak hâdistir ve Allah'ın zâtıyla kaimdir " dedi. Onların nezdinde Allah Teâlâ beşerî bir mânâ ile nitelenebilirdi. Ebü'l-Hüzeyl, İbnü'r-Râvendî ve onlara muvâfakat edenler şöyle dediler: Allah Teâlâ ezelde hâlik, râzık, muhyî ve mümît olmakla nite-lenemez ki halkı ihdâs etsin. Kerrâmiye'ye göre O, hâlik olmakla, ancak hâli-kiyyet anlamında nitelenir, bu ise yaratmaya kâdir olmaktan ibarettir. Peki, O, ezelde mürîd ve mütekellim olmakla nitelenir mi nitelenemez mi? Eş'ariye'de ezelde bu ikisiyle nitelenir. Mu'tezile'de ise nitelenemez. İşte bu-rada zât sıfatları ile fiil sıfatları arasını ayıran şeyin tanımında onlar arasın-da ihtilâf meydana gelmiştir. Mu'tezile dedi ki: Hakkında nefy ve ispâtın söz 1 Çev. Hayrettin Nebi Güdekli. Kaynak: Nûreddîn es-Sâbûnî, el-Kifâye fi'l-Hidâye (nşr. Muhammed Aruçi), Beyrut: Dârü İbn Hazm, 2014, s. 135-147. Not: Tercüme esnasında metne yaptığımız ilave-ler köşeli parantezlerle gösterilmiştir.