Ercan Çağ OPAMP (original) (raw)

Yavuz Ercan GUL

ESKİ TÜRK KÜLTÜRÜNDE TERBİYE KAVRAMI VE TERBİYE YÖNTEMLERİ, 2020

Terbiye kavramı sözlük anlamı olarak ilim öğretme, ahlak öğretme, ceza verme, besleyip büyütme gibi anlamları taşımaktadır. Terbiye kelimesi günümüzde kullanılan ve daha çok ahlak anlamı taşıyan yapısının dışında Türk halklarının çocuklarını yetiştirmede bilişsel bakımdan da her türlü gelişimi ifade eder bir yapısı vardır. Türk halklarının binlerce yıllık tecrübe birikimlerine dayanan milli kimlik ve şuurun gelecek kuşaklara aktarılmasını sağlayan geleneksel eğitim / terbiye yöntemleri bulunmaktadır. Eski eğitim sistemi göçebe dönemde teoriden daha çok pratik hayat ile ilgili olmuş ve daha çok gençlerin hayata hazırlanmasına, yaşam şartlarına uyum sağlamasına yönelik gelişme göstermiştir. Bu nedenle sosyal vicdanı oluşturan kültürün toplumun bireylerine aktarılması terbiye aracılığıyla olmuştur. Hem aile hem de toplum terbiye işlevini beraber yerine getirerek Türk kültürünün gelecek kuşaklara taşınması sağlanmıştır. Babalar, çocukları dış dünyaya uyum sağlamaları için terbiye ederken, anneler ise çocukları ahlaklı bir şekilde yetiştirmek ve kız çocuklarını ev işlerini yapabilmelerini sağlamak üzere eğitmişlerdir. Bugün Türkistan’da yer alan Türk halklarının SSCB bünyesinde yaşadıkları kültürel sömürü ve her türlü milli değerlerin yok edilmesi faaliyetleri eğitim ve dil üzerinden taşınmıştır. Günümüzde ise Bologna süreciyle başlayan Avrupalılaşma ve Avrupa eğitim sisteminin tüm Türk halkları arasında yayılma süreci yine eğitim ve dil üzerinden olmaktadır. Yöntem olarak kavram analizi tekniğinin kullanıldığı bu çalışmada ise “terbiye” kavramının etimolojik ve eğitsel yönü ortaya konulmaya çalışılmış ve Türk kültüründeki uygulamaları anlatılmıştır.

ERGÜN ÖZ AKÇORA ARMAĞANI

OSMANLI DEVLETİ’NDE HUZUR BOZUCU DAVRANIŞLARDAN “KENDİ HALİNDE OLMAMAK”, 2019

Özet Geniş sınırlara sahip olan Osmanlı Devleti kuruluşundan itibaren toplumda huzurun ve adaletin tesis edilmesine büyük önem vermiştir. Yapılan düzenlemeler ve çıkarılan kanunlar ile toplumda huzur ve güven ortamı sağlanmaya çalışılmıştır. Fakat çıkarılan kanunlar ve alınan önlemlere rağmen, Osmanlı Devleti’nde adli olayların ortaya çıkışı engellenememiştir. Devlet bu tür davranışları engellemek amacıyla yeni önlemler almanın yanında farklı yaptırımlar uygulamayı uygun görmüştür. Uygulanan en yaygın yaptırım ise cezalandırmak olmuştur. İncelediğimiz dönemde Osmanlı Devleti’nde farklı adli olaylarla karşılaşılmaktadır. Bu olayların bir kısmında, suç ve olaylarda sorumluluğu bulunanlar suçlu kabul edilmektedir. Suçlular yapmış olduğu davranışlarla, devlete ve topluma vermiş oldukları zarar doğrultusunda cezalandırılmıştır. Uygulanan cezalar çeşitli olmakla beraber, Osmanlı Devleti’nde yazılı ceza kanunu olmamasından dolayı cezalarda ve sürelerinde bir standart bulunmamaktadır. Bu nedenle benzer cezalarda farklı uygulamalara rastlanmaktadır. Suç olarak kabul edilen bazı davranışlar, Osmanlı Devleti tarafından farklı şekillerde ifade edilmektedir. Devlet tarafından suç olarak sayılan davranışlardan biri de “kendi halinde olmamak” ifadesi ile tanımlanmaktadır. Genellikle huzur bozucu davranışların tamamını kapsayan bu ifade, farklı suçlara karışan kişilerde de kullanılmaktadır. Ancak “kendi halinde olmamak” suçu, genellikle küçük yaşam alanlarının tanımlandığı mahalle veya benzeri bölgelerde meydana gelen bireysel olumsuz davranışların ifadesinde yer almaktadır. Osmanlı Devleti, bu ifade ile tanımladığı davranışları suç olarak kabul etmekte ve çeşitli şekillerde cezalandırmaktadır.

EKRAN VE TOPLUM

EKRAN VE TOPLUM, 2023

İnternet teknolojisinin yaygınlaşmasıyla birlikte izleme eylemi gündelik yaşamda önemli bir yere sahip olmuş; sinema, televizyon ve dijital platformlar aracılığıyla topluma ulaşan içeriklerin etki alanı genişlemiştir. Konu üzerine gerçekleştirilen araştırmalar, ekran saatlerinin küresel ölçekte artış eğiliminde olduğunu belirterek ekranlara dayalı bir kültürün geleceği şekillendireceğinin altını çizmiştir. Sinema ve yayıncılık alanında yaşanan radikal dönüşümlere rağmen ekranların toplumu yansıttığı gerçeği, beyaz perdeden dijital platformlara uzanan süreçte hiçbir zaman değişmemiştir. Ekranlar aracılığıyla sunulan eserlere ışık tutmanın, toplumsal olana ilişkin bir kavrayış sağladığı fikriyle sosyal bilimlerin köklü disiplinleri, tartışmalara başlangıcından itibaren dâhil olmuştur. İletişim, felsefe, psikoloji, sosyoloji alanları sinema ve yayıncılık pratiklerinin toplumsal yönüne ilişkin hususların tartışılmasında ayrıcalıklı bir yer edinmiş, gerçekleşen dönüşümlerle birlikte her araştırma geleneği yeni yöntemler var etmiştir. Ekranlara dayalı dijital bir kültürün inşa edildiği 21. yüzyılda alana yönelik olguların ilişkisel perspektifle yorumlanması gerekliliği, söz konusu disiplinlerin ve toplumsal dönüşümlerin dinamik doğasından ileri gelmiştir. Bu kitap aracılığıyla bilim insanlarının sinema, televizyon ve dijital platformları konu edinerek çok yönlü yaklaşımla ele aldığı araştırm alar derlenmiş, alana katkı sunmak amaçlanmıştır.

Av. Oğuz Can BAHAR

Günümüz toplumlarında kalkınma siyasal süreçlerin etki ettiği bütüncül bir kavramdır. Eğitim ise bir ülkenin geleceğini ve gelişmişliğinin birincil ölçütünü oluşturan kalkınmanın en önemli unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır. Eğitim, ülkedeki refah ve ekonomik özgürlük seviyesinin artmasının temel taşı olarak tanımlanabilir. Gelişmiş ülkelerde bütçe yatırımlarının aslan payı, eğitime ayrılmaktadır. Bununla birlikte, eğitime yapılan yatırımların sonuçlarını elde etmek uzun zaman almaktadır. Bu nedenledir ki eğitimin devlet politikası yerine hükümet politikası olarak ela alındığı siyasi yapılarda: Siyasi iktidarların oluşturduğu yatırım bütçesinde eğitime gerekli öncelik tanınmamış ve yatırımlar yapılmamıştır. Başka bir deyişle siyasiler, eğitim yatırımlarının geri dönüşünün uzun vadeli olması sebebi ile bu alanda süregelen ve aşılması gereken sorunları ya ötelemekte ya da çözün önerilerine yönelik çalışmaları iptal edilme durumu ile karşı karşıya bırakmaktadır.

Said Ercan, Dijitalizm

Tevilat, 2021

Son iki yüzyılda teknolojik araçlar sürekli bir şekilde gelişmektedir. Son zamanlardaki değişim önceki dönemlere göre çok daha hızlı olmaktadır. Özellikle son 20 yılda dijital iletişim araçları ve internet insanların çoğunun hayatına girmeye başladı ve gün geçtikçe bunların insanların hayatındaki etkisi artmaktadır. Akıllı telefonlar vasıtasıyla çocuklar ve gençlerin yanı sıra insanların çoğu da dijital dünya ile karşı karşıya kalmaktadır. İnsanların dijital hayattan geri durması ise imkânsız hale gelmektedir. Öyleyse, bu yenidünyadan kaçılamayacağına göre bu ortamın güzelliklerinden faydalanıp zararlarından kaçınmak gerekir. Bunun için başta anne baba ve yetişkinler olmak üzere çocuklar bu dünyanın zararlı ve faydalı yönleri hakkında bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Said Ercan da Dijitalizm adlı kitabında insanları sosyal medya ve dijitalim hakkında bilgilendirmek istemiştir.