Paul Karl Feyerabend’in Çoğulcu Eğitim Felsefesi / The Pluralist Education Philosophy of Paul Karl Feyerabend (original) (raw)

Paul K. Feyerabend’in Bilim Anlayışı: Çoğulcu Bilim Kuramı / Paul K. Feyerabend’s Views of Science: The Pluralist Science Theory

Ataturk Universitesi Sosyal Bilimler Enstitusu Dergisi / Atatürk University Journal of the Institute of Social Sciences, 2011

Abstract: Paul K. Feyerabend argues that the science is only one way of the thought forms which is developed by human but it’s not a form to produce accurate information. According to him, the science is not a way of producing a single and universal information. Science is just one of the many tools which the human have invented to cope with their environment. He would rather the pluralist perspective which allows the alternative thoughts than the monist paradigm in the process of the producing information. Because the science is in one aspect a religion or ideology, and in an another aspect is only one of the applications like parapsychology, astrology, legend, moreover fortune telling. Claim of superiority which is used by the science in order to be rational and empirical is useless. This claim of the science among alternative forms of information has led the science to be strong, oppressive and dangerous which cannot be left alone in its present-day in the world. Key Words: Disciplinary Pluralism, Theoretical Pluralism, Methodological Pluralism.

Feyerabend’Den Eleşti̇rel Tasarima Çoğulculuk İlkesi̇: Tüm Bi̇li̇mleri̇ Ve Bi̇li̇m Dişilari Açin!

Dokuz Eylül Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 2021

According to Feyerabend, science had a destructive role and became unquestionably hegemonic against religion, which had priorly an ideological dominance in the history of humanity until the 19 th century. However, science would later take the same throne with its quasi-new role and had divided all non-scientific fields into dualities with the abstractions it created; namely as 'subjective defects on the surface' and 'objective answers which can be interpreted as the real'. While the prevailing scientific methodology had precise responses and solutions to this duality, which also aimed to 'reduce abundance' in the world, Feyerabend, on the other hand, would suggest a counter-thesis concerning the relationship between what can be called as the 'perceived' and the 'real'. As a result, Feyerabend aims to shake the fixity of this monist approach, which he refers as 'the tyranny of science' and he has further developed procedures with new speculative insights in favor of 'the other nonscientific fields' in order to reach the 'projection of regaining abundance' within the principle of pluralism. Feyerabend's 'method as methodless' approach with its specific emphasis on the idea of pluralism has gone beyond his philosophical investigations and reached to the various non-scientific fields, providing multiple links in establishing the aforementioned notion of 'abundance'. This paper attempts to discuss the idea of 'critical design', which would constitute and understand the relationship between human and computer interactions as another powerful example of 'anti-methodology' by questioning, blurring, representing the designs it would create and carries the art beyond its 'aesthetic-improvement' levels. In this regard, this paper further claims that Feyerabend's notion of pluralism and the idea of critical design can be interpreted as complementary theoretical positions by being 'destructive' against any norm values and becoming 'constructive' for the formation of new paradigms. Finally, this study will contribute to the critical literature by arguing that the 'project for the acquisition of abundance', which can be developed with the cooperation of science and non-science, pinpoints the importance of this cooperation between the idea of critical design and Feyerabend's method as antimethod.

Bir Bilgi Anarşisti: Paul Karl Feyerabend

  1. adlı çalı"malarında, pozitivist, realist ve konvansiyonalist yöntembilimsel yakla"ımları ele alarak ele"tirel bir analiz sunmaya denerler. Her üç yakla"ım da 20. yüzyıl öncesi bilim tarihi ve felsefesiyle hatta genel felsefi ve entelektüel akımlarla önemli ba!lantılara sahip olmasına ra!men esasında 20. yüzyıl Angloamerikan bilim felsefecilerine atıfta bulunarak gerçekle"tirilmi"tir. Bu akımlar arasında ise pozitivizm ve realizm akımlarının günümüz bilim dünyasında -çe"itli varyasyonlarıyla-daminasyonlarını sürdürdüklerini söylemek pek de yanlı" olmaz. Bu üç yakla"ım kısaca "öyle özetlenebilir: Pozitivist için bilim, dı"sal dünyaya ili"kin kestirimci ve açıklayıcı bilgi elde etme giri"imidir. Bunu yapmak için, dı"sal dünyada bulunan düzenli ili"kileri ifade eden, oldukça genel önermelerden olu"an teoriler in"a edilmelidir. Bu genel önermeler ve yasalar, sistematik gözlem ve deney yoluyla ke"fedilen olayların kestirilmesine ve açıklanmasına fırsat tanırlar. Bir "eyi açıklamak demek, o "eyin bu düzenliliklerin bir örne!i oldu!unu göstermek demektir; kestirim de aynı esas üzerinden yapılır. Bu düzenlilikleri ifade eden önermeler e!er do!ruysalar, bu sadece olumsal olarak böyledir.

Paul Feyerabend ve Thomas Kuhn’da Bilgi Anlayışı

O rta Çağ dönemi kilisenin baskın olduğu, tek otoritenin kilise olduğu bir dönemdi, hayatı anlamlandırmanın yolu tanrı ile kurulan bağlantı ile gerçekleştirilirdi. Tanrı insan hayatının tek merkezi olmuş ve hiçbir şey tek başına değil, din ile ilişkisi içerisinde değerlendiriliyordu. Ancak Din Savaşları, dönemin Ortodoks anlayışın insan mutluluğu açısından yeterli olmadığını açıkça göstermiştir. Artık insanın özgürleşme vakti gelmişti.

Anarşist Bilim Anlayışı: Paul Karl Feyerabend

Anarşist Bilim Anlayışı: Paul Karl Feyerabend, 2024

Özet Feyerabend'in günümüzde halen popüler olmasının temel nedenlerinden biri, kendinden önceki düşünürlerin standartlaşmış görüşlerine, değişmez olarak görülen düşünsel çerçevelere karşı çıkmasından kaynaklandığı söylenebilir. Ona göre monist bir paradigmadan ziyade plüralist bir paradigmanın olması doğru bilginin ortaya çıkması bağlamında daha rasyonel bir tercih olmalıdır. Bilime böylesi bir bakış açısıyla yaklaşan Feyerabend'in, bilimle ilişkilendirdiği devlet, özgürlük ve eğitim anlayışı da oldukça sıra dışıdır. Bu çalışmada, bir dönem pozitivist anlayışı benimsemiş olmasına rağmen bir süre sonra Viyana Çevresi'nden uzaklaşan ve bilimi alışık olmadık bir biçimde eleştiren, bilgiye anarşist bir bakış açısıyla yaklaşan, bilimin artık toplumun çıkarlarına hizmet etmesi gerektiğini savunan ve sıradan insanların da bilime katkı sunması gerektiğine inanan Feyerabend'in yaşamına ve bilim felsefesine ilişkin görüşlerine yer verilmiştir.

Feyerabend’den Eleştirel Tasarıma Çoğulculuk İlkesi: Tüm Bilimleri ve Bilim Dışıları Açın!

Dokuz Eylül Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 2021

Feyerabend’e göre bilim, dinin ideolojik hâkimiyeti elinde tuttuğu 19 yy.a kadar, hegemonya yıkıcı bir rolde olsa da, sonrasında aynı tahtı rol devriyle ele geçirmiştir. Bilim dışı kalan tüm alanları ise, kendi lehine yarattığı soyut ikiliklerle ‘yüzeyde görülen’ öznel kusurlar ve ‘gerçek olan’ nesnel cevaplar şeklinde ayrıştırmıştır. Hâkim bilimsel metodolojinin dünyadaki ‘bolluğu azaltan’ bu kesin ayrımına Feyerabend’in ürettiği karşı-yanıt ise 'bilimin tiranlığı' olarak adlandırdığı monist yaklaşımın sabitliğini, ‘öteki’ bilim dışı alanlar lehine ürettiği spekülatif sorularla sarsmak ve çoğulculuk ilkesiyle ‘bolluğu geri kazanma projesi’ne ulaştırmaya çalışmaktır. Feyerabend’in çoğulculuk çerçevesinde ortaya koyduğu ‘bolluğa’ ulaştıracak bu ‘yöntem dışı yöntem’ yaklaşımı, çeşitli bilim dışı alanlarla da bağlantılar kurmuştur. Makale kapsamında ele alınan ‘eleştirel tasarım’ düşüncesinin de, bu bağlantılardan birini insan-bilgisayar etkileşimleri bağlamında kuran; (sanatla ilişkilenen) tasarımı yarattığı sorgulama, bulanıklaştırma ve temsillerle ‘estetik geliştiricilik’ konumundan öteye taşıyan (anti)metodolojilerden biri olduğunu düşünüyorum. Bu doğrultuda, Feyerabend’in çoğulculuğu ve eleştirel tasarım düşüncesini, norm değerler için ‘yıkıcı’, yeni paradigmaların oluşumu için ise ‘yapıcı’ ortaklıklarıyla okuyor; bilim ve bilim dışıların iş birlikleriyle genişleyen ‘bolluğun kazanımı projesinin’ mümkünlüğünü bu ilişkilendirmeyle göstermeye çalışıyorum.

J. F. Lyotard'ın Çokluk Politikası Üzerine Bir İnceleme - ETHOS Felsefe ve Toplumsal Bilimlerde Diyaloglar - 2023

2023

This study will deal with the new perspective on politics in the postmodern era and the need to approach politics from a new perspective through J. F. Lyotard's politics of difference and plurality. In this context, the state of doubt about meta-narratives that stand out in Lyotard's thought, language games, the politics of difference and plurality, and the issue of justice as the preservation of this plurality will be addressed and the importance of Lyotard's political thought will be examined based on these themes.

Çoğulculuğa İlişkin Farklı Yaklaşımlar ve DKAB dersleri

GİRİŞ Son çeyrek yüzyılda hızlanan küreselleşme süreci, kitle iletişim araçlarının yaygınlığı, göçler, çok uluslu kuruluşların öneminin artması, kültürel alandaki farklılıkların daha belirgin hale gelmesi gibi nedenler, çoğulculuğu daha çok tartışılan bir olgu haline getirmiştir. Yaşanan bu süreç, kültürler ve medeniyetler arasındaki karşılıklı etkileşimi hızlandırarak, toplumsal yapıda homojenlikten heterojenliğe doğru bir değişimi de ortaya çıkarmıştır. Böyle bir değişim ise insanları ve toplumları, aralarındaki etnik, kültürel ve dinî farklılıkları kabul etmeye; belli kurallar ve uzlaşma zeminleri üzerinde bu farklılıklarla bir arada yaşama projeleri geliştirip uygulamaya zorlamaktadır. Toplumsal yapıdaki değişime paralel olarak artan çoğulculuk söylemleriyle günümüz toplumlarındaki etnik, kültürel, dinsel ve dünya görüşleri açısından farklılıkların, özellikle eğitim ve kültürel haklara ilişkin taleplerinin olduğu görülmekte ve bu durumun eğitim politikalarında ve pedagoji anlayışlarında yeni yaklaşımlar doğuracağı öngörülmektedir. Geçmişin homojen toplumlarında eğitim, yetişmekte olan neslin dini konular da dâhil toplum hayatına bütünüyle katılması için hazırlanması amacını taşırken; günümüzün yeni çoğul yapısında ise eğitimin hedefleri arasına, değişik insan topluluklarının birlikte barış içerisinde yaşamaları için birbirlerini tanımalarını sağlamak, aralarında var olan veya olası görülen gerginlikleri, önyargıları ve ayrımları azaltmak amaçları da eklenmiş gözükmektedir. Topluma bir anlam ve değer veren din gibi bir olgunun öğretiminde de bu yeni gelişmelere göre değişikliklerin yer alması ve din derslerinin insanlar arasında farklılıkları derinleştiren değil, çoğulcu bir anlayışla ötekileri tanımayı ve anlamayı gerektirecek şekilde düzenlenebilmesi için yoğun arayışlar göze çarpmaktadır. Bu anlamda UNESCO, Avrupa Konseyi ve AGİT gibi uluslar arası kuruluşların, okullardaki din derslerine yönelik artan ilgi ve çalışmalarını örnek göstermek mümkündür.