NABİ VE ORHAN KEMAL'DE SOSYAL GERÇEKÇİLİK (original) (raw)
Related papers
SOSYAL BİLİMLERDE NESNELLİK OLGUSU
SOSYAL BİLİMLERDE NESNELLİK OLGUSU, 2017
Nesnellik olgusu sosyal bilimlerin en tartışmalı konularının başında gelmektedir. Çünkü bu olgu metodoloji tartışmalarının merkezinde yer almaktadır. Çalışmada sosyal bilimlerin ortaya çıkış süreci ve evrensellik kavramıyla ilişkisi sorgulanmış, nesnellik olgusunun alanda ele alınışı incelenmiştir. Sosyal bilimler gerçeği arayışlarında ampirik olarak doğrulanmış bilgi üretme çabasına dayanır. Bu çabanın sacayağını oluşturan nesnellik kavramı, bilginin zamandan bağımsız mı yoksa tarihsel mi olduğu sorusuna bilginin zamandan bağımsız olduğu yanıtını verir. Nesnellik kavramı rasyonelliğin, doğruluğun ve bilimselliğin teminatı olarak kabul edilmekte ve bilimsel çalışmalara meşruiyet kazandırmaktadır. Nesnellik kavramı, kültüre ve bağlama içkin olan sosyal bilimler açısından, teorik anlamıyla öznenin nesnesine yaklaşması boyutunda sorunludur. Ama bu görece sorun alanın anlam zenginliğinden kaynaklanmaktadır. Nesnelliğe ulaşma kaygısı sosyal bilimler alanında çalışan araştırmacılar için önemli ve değerlidir.
ORHUN YAZITLARINDA SOSYAL VE SİYASİ MESAJLAR
Türkçe'nin bilinen yazılı ilk örnekleri,8.yüzyılın başlarına dayanan ve Orhun vadisinde bulunan,bu yüzden de Orhun Âbideleri veya Orhun Yazıtları olarak adlandırılan yazıtlardır.Bu yazıtlar,Türkçe'nin,tarihsel süreçteki gramer yapısı ve bu yapının değişimiyle ilgili bilgiler verdiği gibi, Türklerin devlet anlayışı ile yönetimi ,Türklerin kültürel öğeleri,Türklerin komşuları ile soydaşlarıyla olan ilişkileri ve sosyal yaşantısıyla vb. ilgili önemli bilgiler, içermektedir.Bu makalede, Orhun Abidelerinde geçen,Türklerin siyasi ve sosyal yaşamıyla ilgili bazı konulara değineceğiz.
ÖRGÜTSEL ORTAMDA SOSYAL TEMBELLERİN OLUŞTURDUKARI İZLENİMLER
ÖZET Bu çalışma, takım ve grup çalışmalarında sosyal kaytarma davranışı sergileyen bireylerin, bu davranışlarını iş arkadaşları ve yöneticilerinden gizlemek için başvurdukları izlenim yönetimi taktiklerini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bu maksatla, çalışmanın kuramsal çerçevesi bağlamında oluşturulan hipotezin test edilmesi için özel bir bankanın çeşitli şubelerinde çalışan 100 personelinden anket yöntemi ile veri toplanmış ve analiz edilmiştir. Elde edilen sonuçlar sosyal kaytarma davranışı sergileyen bireylerin, bu davranışlarını gizlemek için izlenim yönetimi taktikleri uyguladıklarını göstermektedir. Anahtar Kelimeler: Sosyal Kaytarma, İzlenim Yönetimi. 1. GİRİŞ Örgütlerde, işin yapılış şekillerinde meydana gelen değişim ve dönüşümler sonucunda, bireysel yapılan işler artık grup ve takım halinde yapılmaya başlanmıştır (Şeşen ve Kahraman, 2011). Dolayısıyla da örgütün performansı takımların performansına, takımların performansı da takım içindeki bireylerin performansına bağlıdır. Ancak bireysel işlerde yüksek performans sergileyen çalışanlar bazen takım halinde yapılan işlerde bireysel performansından daha düşük bir seviyede performans sergilemekte, daha az gayret sarf etmektedir (Latane vd., 1979). Diğer yandan çalışanlar iş arkadaşları ve yöneticilerine gönderdikleri bilgilerle onların algılama ve davranışlarını etkilemeye (Gardner, 1992) ve kendileri hakkındaki olumsuz izlenimlerden kaçınmaya çalışmaktadır (Demir, 2002). Bu çerçevede değerlendirildiğinde çalışanların bir taraftan tembellik yaparken (kaytarırken) diğer yandan bu durum sonucunda kendileri hakkında hem takım içinde hem de örgüt içinde oluşabilecek kötü izlenimden kaçınmaya yönelik davranışlarda bulunabilmeleri mümkündür. Ancak örgüt yaşamında sıkça karşılaşılan bu durumun yerli ve yabancı yazında bu güne kadar araştırılmamış olduğu görülmektedir. Başka bir ifade ile örgüt içinde olumlu davranışlar olarak karşımıza çıkan örgütsel vatandaşlık davranışları (ÖVD) sergilemeseler de, olumlu davranışlarda bulunuyor izlenimi veren çalışanlar, diğer bir deyişle iyi aktörler, olduğu gibi (Bolino, 1999), olumsuz davranışların örtülebilmesi için iyi izlenimler bırakma gayretinde olan çalışanların da olabileceği değerlendirilmektedir. Bu bağlamda çalışmanın katkısı, örgüt içinde istenmeyen davranışlardan olan sosyal kaytarma davranışı sergileyen bireylerin uyguladıkları izlenim yönetimi taktiklerinin ortaya konmasıdır. 2. SOSYAL KAYTARMA DAVRANIŞI VE İZLENİM YÖNETİMİ İLİŞKİSİ Çalışmanın temelinde, örgüt yaşamında sıkça karşılaşılan iki davranış bulunmaktadır. Bunlar; sosyal kaytarma davranışı ve izlenim yönetimi davranışıdır. 2.1. Sosyal Kaytarma Davranışı Sosyal kaytarma davranışı ilk olarak Fransız ziraat mühendisi Max Ringelmann tarafından ortaya atılmıştır. Ringelmann yaptığı halat çekme deneyinde, deneklerin yedi kişilik grupta iken tek başına oldukları durumda uyguladıkları kuvvetin, %75'ini uyguladıklarını tespit etmiştir (Ringelmann, 1913'den aktaran Sığrı, 2011) Temellerini Ringelmann'ın deneyinden alan sosyal kaytarma davranışı, grup içinde iş yaparken bireysel olarak yaptığından daha az çaba sarf etme eğiliminde olan bireylerin sergiledikleri davranışlardır (Latane vd., 1979). Grup ve takım çalışmalarında sosyal kaytarma davranışına neden olan en önemli etken, " kalabalık içinde kaybolma " olarak tanımlanan durumdur (Latane vd., 1979) Bu durum, takım performansında bireylerin sergiledikleri performansın belirlenmemesinden ve de elde edilen ödülün veya başarının tüm gruba eşit olarak paylaştırılmasından kaynaklanmaktadır. Sonuçta da kendi katkısının belirlenmediğini hisseden birey kendi çabasını azaltma eğilimine girmekte ve sosyal kaytarma davranışı sergilemektedir (Şeşen ve Kahraman, 2011). Sosyal kaytarma davranışına etki eden bir diğer faktör de grubun büyüklüğüdür. Sosyal etki teorisine göre grup büyüdükçe birey üzerine düşen etki azalacağı için bireydeki sosyal kaytarma eğiliminde de artış gözlemlenmektedir (Karau ve Williams, 1993). Sosyal kaytarma davranışının tersine, bireysel gayretlerin tespit edildiği durumlarda da bireysel performans artmaktadır (Liden vd., 2004).
NAMIK KEMAL DE AHLAKİ KAYGI TEMELLİ METİNLEŞTİRME İNTİBAH VE AHLAK-I ALAİ
TEKE , 2017
Bu makale Namık Kemal'in romancılığının İntibah‟la beraber ilk defa yoğun bir ahlâkî kaygıyı, metnin yazılış amacı çerçevesinde incelemeyi amaçlamaktadır. Namık Kemal‟in bir ahlâk metni olarak Ahlâk-ı Alâî‟ye olan bakıĢı ve İntibah‟da kurmayı denediği tipler göz önüne alındığında; Tanzimat yeniliğinin soysal hayatı ilgilendiren meselelerin baĢında ahlakın toplumsal, siyasal ve retorik bir sorgulama alanı olduğu görülmektedir. Bu bağlamda İntibah, yeni hayat endiĢelerini ahlakî bakımdan dile getirirken; bir kaynak ve metot sorunu, Namık Kemal merkezinde dikkatten kaçmaz. Haliyle Tanzimat yeniliğiyle gelen döneme özgü Ģartların yeni yaĢam için yeni bir ahlak anlayıĢını uygulama pratikleri, asıl üzerinde düĢünülmesi ve sorgulanması gereken olgu olarak tartışmaya değerdir.
ORHAN KEMAL'İN HİKÂYELERİNDE ANLATICI VE BAKIŞ AÇISI
Türkiyat Mecmuası, 2015
ÖZ Modern anlatıların estetik/sanat değerinin belirlenmesinde anlatıcı ve bakış açısının belirleyici bir rolü vardır. Roman ve hikâye gibi türlerin yapısını oluşturan olay, kişi, zaman ve mekân gibi unsurlar, seçilen anlatıcı ve bakış açısının imkânları dâhilinde kurguya dönüşür. Bu unsurlar arasındaki ilişkinin anlamsal boyutunun kavranabilmesi ve anlatıdaki değerler sisteminin bütün yönleriyle anlaşılabilmesi yine seçilen anlatıcı ve bakış açısının çözümlenmesiyle mümkündür. Dolayısıyla, anlatıcı ve bakış açısına yönelik yapılan çalışmalar, metinlerin oluşum sürecinin anlaşılmasına yardımcı olduğu gibi eserlerin sanatsal değerinin tespiti noktasında da çeşitli sonuçlara ulaşılmasını sağlar. Bu çalışmada, Orhan Kemal'in hikâyelerindeki anlatıcı ve bakış açısı odağa alınmış, bu unsurlar üzerinden kurgunun oluşumu/metnin üretim süreci açıklanmaya çalışılmıştır. Bu nedenle de anlatıcı ve bakış açısı merkeze alınırken yazarın diline, üslubuna ve hikâyelerindeki anlatım tekniklerine de değinilmiştir. Orhan Kemal'in hikâyelerinde ekmek peşinde koşan yoksul insanların hayatları çoğunlukla tanrıbilici anlatıcı tarafından nakledilir; buna rağmen bu anlatıcı, tanrısal bakış açısının geniş imtiyazlarını kısmen kullanır; çoğu defa müşahit bir konumda kalır; karakterlerin söylem ve eylemlerine müdahalede bulunmaz; onlara özgür bir alan açar. Hikâyelerde anlatıcının varlığı genellikle siliktir; olayları sürükleyen, karakterler arasında geçen konuşmalar (diyalog) olur. Orhan Kemal, toplumcu gerçekçi edebiyatın en önemli temsilcilerinden biri olmakla birlikte hikâyelerinde anlatıcıları ve karakterleri aracılığıyla kendi ideolojisini okura açıktan empoze etmez. İyilerin ve kötülerin mücadelesinde yazar ve anlatıcı açıktan taraf tutmaz. Hikâyelerde gösterme tekniği kullanılarak olaylar, bir tiyatro sahnesi kadar canlı, inandırıcı ve etkileyici bir görsellikte sunulur.