Diyarbekirli Nigâhî Dîvânı (original) (raw)

Muhibbî Dîvânı (İnceleme-Tenkitli Metin)

2016

İslam medeniyeti dairesine girdiğimizden bu yana kadîm geleneğimizin kollarından birisini de aruzla yazılan eserlerimiz oluşturmuştur. Önceleri Arap ve Fars edebiyatı örnek alınarak oluşturulan eserler, edipler tarafından yüzyıllar boyunca dilin işlenmesiyle ve ona kendi kültür giysisini de giydirerek kendini kanıtlayan bir edebiyat oluşturmuşlardır. Bununla beraber ediplere değer verip onların hamisi olan hükümdarların da rolü oldukça büyüktür. Sadece şairler değil, hükümdarlar da bu şiir söyleme geleneğine katılmışlar ve hatta kendi divanlarını oluşturmuşlardır

Dîvânçe-i Nebîl

T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü, 2024

Şair Mehmed Nebîl Bey'in torunu, şair Şeref Hanım'ın yeğeni Mehmed Nebîl Bey'in (d. 1258/1842-43 - ö. 1307/1890) Dîvânçe'si. Son Asır Türk Şairleri’nde Hammâmi-zâde İhsân Bey'den aktarılan bilgilere göre şairin gençlik dönemine ait, başı sonu eksik şekilde ve gayr-i müretteb “51 gazel, 23 terkib ve manzume, 22 kıta, 14 şarkı, 74 tarih, 51 beyit ve matla” bulunduğu belirtilen har-ı müretteb bir mecmuası mevcuttur. Son yıllara kadar bu eserin yazmasına kütüphane kayıtlarında rastlanmamıştı. Ancak Dîvânçe'nin Prof. Dr. Rifat Kütük'ün özel kütüphanesinde yer aldığı belirlenmiştir. Yazmanın sayfalarının muhtemelen bir kısmının kayıp olması nedeniyle içindeki şiir sayısı Hammâmi-zâde'nin verdiğinden biraz farklıdır. Yazmada bir kısmı hece, büyük kısmı aruz vezniyle kaleme alınmış olan şiirler mevcuttur. Bunların büyük kısmına şair başlık koymuştur. Manzumeler başlıklara göre tasnif edilirse metinde “31 beyit (1’i müşterek), 12 matla (1’i müşterek), 8 rubâ’î, 44 gazel (1’i müşterek, 1’i müstezad), 38 kıt’a (21’i kıt’a-i kebire), 11 şarkı (9’u murabba, 2’si muhammes), 2 mısra, 3 terci‘, 2 mesnevi, 2 murabba, 4 müseddes, 1 muhammes, sonda baş kısmı yırtık olduğu için nazım şeklini belirleyemediğimiz gazel/kıt’a-i kebire olması muhtemel bir şiir”in mevcut olduğu görülmektedir. Nüshada Nebîl Bey'in kız kardeşi Nakıyye Hanım'la yazdığı müşterek şiirleri, kızı için kaleme aldığı ninnisi ve teyzesi Şeref Hanım'ın vefatı için yazdığı tarihi dikkati çekmektedir.

Nergi̇sî Hakkinda Bi̇r Bi̇bli̇yografya Denemesi̇

Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2019

Bahir SELÇUK 1 Öz XVII. yüzyıl Türk edebiyatının önemli isimlerinden biri olan Mehmed Nergisî, Saraybosna'da doğmuştur. Aile unvanından dolayı Nergisî, Nergisîzâde, Nergiszâde isimlerini kullanmış, Nergisî ismiyle meşhur olmuştur. Saraybosna'da eğitimini tamamlayan Nergisî, İstanbul'a gelip Kafzâde Feyzullah Efendi'ye intisap etmiştir. Kadılık ve müderrislik görevlerinde bulunmuştur. Daha çok münşi olarak tanınan ve edebiyatımızdaki tek mensur hamse sahibi olan Nergisî, aynı zamanda iyi bir şair ve önemli bir hattattır. Bazı kaynaklarda, divan sahibi olduğu ifade edilmektedir. Nergisî'nin mensur eserlerinde kendisine ait Türkçe, Farsça ve Arapça şiirleri bulunmaktadır. Bunun yanında şiir mecmualarında da Nergisî adına kayıtlı şiirler mevcuttur. Nergisî ve eserleri hakkında özellikle son dönemlerde araştırmaların artmış olduğu görülmektedir. Fakat Nergisî gibi güçlü ve çok yönlü bir sanatkâr hakkında yapılan çalışmaların henüz istenen seviyede olduğunu söylemek güçtür. Bu nedenle Nergisî üzerine araştırma yapacaklara yol gösterme, çalışmaların hangi aşamada olduğuna dikkat çekme ve neler yapılabileceğine dair bir fikir verme amacıyla böyle bir çalışma yapma gereği duyulmuştur. Bu çalışmada Nergisî'nin eserlerinin nüshaları, eserleri üzerine yapılan çalışmalar ve kendisinden bahseden kaynaklar tespit edilmiş ve künyeleri verilerek ilim âleminin isitfadesine sunulmuştur.

Di̇yarbakir’Da Hanbeli̇ Mezhebi̇ni̇n İzleri̇

2019

Islâm dininin Arap yarimadasindan baska cografyalara yayilmaya basladigi bir donemde Hz. Omer’in halifeligi sirasinda fethedilen Diyarbakir, Islâmi ilimlerin egitim-ogretiminde onemli bir merkez olmustur. Muslumanlarin hâkimiyetine girdikten sonra Diyarbakir’da kurulan ilim merkezlerinde (medrese) fikih, tefsir ve hadis basta olmak uzere bircok Islâmi ilimler ogretilmeye baslanmistir. Burada yetisen âlimler arasinda Amidi, Fâriki, Kurdi ve Hanevi nispetini tasiyan âlimler dikkat cekmektedir. Tarihi kaynaklar incelendiginde gunumuzde Şâfii mezhebine mensup olanlarin cogunlukta yasadigi bu sehrin farkli mezheplere de ev sahipligi yaptigi gorulmektedir. Bu mezheplerden biri de Hanbeli mezhebidir. Bu calismada Diyarbakir sehrinin Hanbeli mezhebi icin onemi irdelenecek ve gecmiste Harran (Urfa) bolgesi ile birlikte Hanbeliligin kuzeydeki merkezi olma ihtimali uzerinde durulmakla beraber Hanbeli mezhebinin Diyarbakir’da yayilmasindaki temel etkenler uzerinde durulacaktir. Bunun yaninda Di...

DİYARBAKIR MİMARİSİ

Diyarbakır Türbeleri

Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin orta kısmında bulunan Diyarbakır kenti, Mezopotamya’ya yakınlığı, Tarihi İpek Yolu’nun geçtiği kavşak kentlerden biri olması ve Hurrilerden Osmanlı dönemine kadar birçok devletin hâkimiyetinde kalması nedeniyle kültürel ve sanatsal faaliyetler açısından oldukça zengin bir kenttir. Bu nedenlerden dolayı Diyarbakır şehrine hâkim olan her devlet yoğun bir imar faaliyetine girişmiş ve burada birçok mimari eser inşa etmiştir. Diyarbakır’da hüküm süren uygarlıklara ait çok sayıda mimari eser, çeşitli onarımlarla günümüze ulaşmıştır. Bu yapı gruplarından biri de türbelerdir. Diyarbakır il merkezinde ve merkeze bağlı köylerde günümüze ulaşan yirmi bir türbe tespit edilmiştir. Bu çalışma kapsamında incelediğimiz türbeler; Nasıruddevle Mansur ve Eşi Sittünas’ın Türbeleri, Sultan Şücaeddin Türbesi, Lala Bey Türbesi, Şeyh Yusuf Hemedani Türbesi, Fatih Paşa Türbesi, İskender Paşa Türbesi, Özdemiroğlu Osman Paşa Türbesi, Zincirkıran Türbesi, Hamza Baba Türbesi, Sarı Saltık Türbesi, Zübeyde ve Leylâ Hanımlar Türbesi, İmam Akil Türbesi, Sahabeler Türbesi, Murtaza Paşa Türbesi, Arap Şeyh Türbesi, Hançeri Güzar Türbesi, Dabanoğlu Türbesi, Halvet Baba Türbesi, Şeyh Abdülcelil Türbesi ve Şeyh Muhammed Amidi Türbesi’dir. Bu türbelerden bir tanesi Mervanoğulları dönemine, bir tanesi Artuklular dönemine, bir tanesi Akkoyunlular dönemine aittir. Geriye kalan on sekiz türbe ise Osmanlı döneminde inşa edilmiştir. Diyarbakır Türbeleri’nde de Türk türbe mimarisinde yaygın olarak kullanılan, kare, dikdörtgen, dairesel, baldaken ve sekizgen plan şeması uygulanmıştır. Türbelerin bir kısmı iki renkli düzgün kesme taş malzemeden, diğerleri ise siyah bazalt taştan inşa edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Türbe, külah, sanduka, iç mekân, süsleme.

Diyarbekir “Hangi” Mahle?

2010

Eski kentlerin tarihleri ile ilgilenen akademisyenlerin neredeyse tumunun uzerinde “mutabik” kaldiklari bir konudur ki, “sehir” deyince akla iki nehir arasindaki Mezopotamya, hatta “Yukari Mezopotamya” gelir. Milattan once 7000’li yillara gidinceye kadar butun eski kale sehirler incelemeye tabi tutulursa, bunlarin en basinda gelen ve hâla 5,5 kilometreyi bulan dort yone acilan dort kapisi ve 82 burcuyla surlarin uzerindeki anitlari, motifleri, kabartmalari ve kitabeleriyle ozcesi heybetli surlariyla kadim Amida yani Diyarbakir gelir. Eski Diyarbekir’i surlar kucaklar. Şimdiki surlarin kalkan baligi goruntusundeki sekli bundan 1700 yil evvelki Roma donemine kadar uzanir. Eski sehrin simdiki kalkan baligi goruntusu olusmadan evvel; sehri kuzeyden guneye yani Dagkapi’dan Mardinkapi’ya dosdogru uzanan eski Bagdat, simdiki Gazi Caddesi uzerinden bir sur bedeni kesiyormus. Yani surlarin Urfa Kapi bolumu ve simdiki Turistik Cadde diye tabir edilen bati yakasi yokmus. Ezcumle kalkan baligin...

Bir Osmanlı Şehrinde Frenkleşenler: Diyarbekir Katolikleri

Öz: Katolik dünyanın, Osmanlı vatandaşı Doğu Hıristiyanlarına yönelik misyon faaliyetleri dini alana odaklanmış görünmelerine rağmen zamanla sosyal, ekonomik ve siyasi alanlarda da oldukça etkili bir çözülmenin başlangıcı olmuştur. Diyarbekir'de Süryani, Nasturi ve Ermenilere yönelik Osmanlı hakimiyeti öncesinde başlayan Katolikleştirme faaliyetleri, ondokuzuncu yüzyılda önemli bir başarı elde etmiş ve şehirde azınsanmayacak bir Katolik nüfus ortaya çıkmıştır. Bu makalede, Diyarbekir'deki kadim Ortodoks cemaatlerin Katolikleşmesi süreci ve bu süreçte yaşanan çatışmalar incelenmiştir. Abstract: Although Catholic missionary activities directed at the Eastern Christians, who were at the time Ottoman citizens, seem to focus on the religious realm, they gradually also became the starting point for quite effective solutions in the areas of society, economy and politics. In Diyarbakır the missionary activities among Jacobites, Nestorians and Armenians that had started even before the Ottoman period made considerable inroads in the nineteenth century and resulted in a not negligible Catholic population. This article investigates the process of conversion to Catholicism in the Jacobite (Ancient Orthodox) community and the conflicts to which this process gave rise.