HOMO SAPIENS Üzerine Kritik/ İnceleme (original) (raw)
Related papers
HOMO SAPİENSİN SONU: KIYAMET SENARYOLARI
Modernizm, sadece kendini değil, bütün dünyayı bunalıma sürükleyen karakteristik ilke ve idealleriyle, modernlik sonrası dönem için kaotik bir zemin hazırlamıştır. Modernizmi bunalıma sokan sebeblerin modernleşme sürecinin kendisinde aranması gerekmektedir. Modernizm projesinin üzerine kurulduğu ilkeler yine bizatihi modernleşme sürecinin kendi sonunu (ölümünü, bir başka deyişle intiharını) hazırlamıştır. Hayatın her alanında etik, estetik, sosyo-politik, tekno-lojik ve bilimsel tesirlerini tecrübe ettiğimiz günümüzün kaotik düzenine sistematik-söylemsel bir anlam yüklemek ve tecrübe edilen ontolojik sorunlara çözüm bulmak pek mümkün gözükmüyor. Bilakis bunalım derinleşiyor ve günümüzde zamana hâkim olan (post)-apokaliptik terörün etik, estetik ve ontolojik boyutları daha da belirginleşiyor. Günümüzde tecrübe ettiğimiz (post)-apokaliptik terörün kaynağını modernleşme sürecinde aramak gerekir. Bilindiği üzere modernizm, ilk doğuş yıllarından itibaren insanı, hakikat ve özgürlüğün yagâne geçerli kıstası belirleyen, müstakil akıl ve iradesiyle, bütün verileri, varoluşun bütün biçim ve tarzlarını, bilgisinin nesnesi yapmasına, hakikat ve gerçek (mümkün) olanın gerçeklik ölçümününü öznelleştirmesine, söylemselleştirmesine ve nihayet hepsine hükmetmesine izin verilen ideal özne olarak kabul etmiştir. Fakat öte yandan modernleşme süreci içerisinde Tanrı'nın yerine ikame edilen seküler özne, muhtelif ilim alanlarında sayısız bilgi edinebilmiş ve bunları oldukça ustaca ve teknik açıdan mükemmel bir biçim ve tarzda yapılandırabilmiş, fakat hiçbir etik ve ahlak anlayışını temellendirememiştir. Modernizmin seküler humanizması, hayatın bir Tanrı'ya değil, insanın kendine ait olduğu varsayımından yola çıkmıştır. Bu çerçevede insan, kendi kendisinin kanun kitabı olmayan bir hâkimi konumundadır. Bu kabul bize, modern-seküler sivilizasyon tarihinin karaketrinin, dünyayı, hayatı ve yaşama tarzlarını, öznenin teknolojik-bilimsel ve aklî kıstaslarına uygun olarak mobilize etmek veya değiştirmek isteyen ve ancak böylece ilerleyebileceğine inanan ruhî tavır tarafından belirlendiğini göstermektedir. Daha basit bir ifadeyle vurgulamak grekirse: Modernizm, asıl itibarıyla insanın, varlık ve oluşla ilişkisinin, hakikat ve gerçeklik algısının, etik ve ontolojik anlamının transformasyonu projesidir. Fakat bu tavır, aynı zamanda modernizmin asıl çelişkisini, kendini de intihara sürükleyen temel/ilkesel yanlışa işaret etmektedir: Zira, bütün varlığını, hayatı transformasyona tabi tutacak ideal müstakil özne anlayışı üzerine inşa eden modernizm, yalnızca dünyanın değil, öznenin de değişmesi ve tranformasyonu durumunda, kendisinin de özne ile birlikte temelden dinamitleneceğini görememiş veya umursamamıştır. Modernizmin umursamadığı soru şudur: Eğer modern özne, sadece kendi çevresini, yaşama ve varoluş tarzlarının dış biçimlerini, kısaca sadece dünyayı değil, bilakis kendisini, nihayet varoluşsal ve ontolojik anlamda değiştirmeye başlarsa, o zaman öznenin modern sivilizasyon tarihi ne olacak? Öznenin inhilale/çözülmeye maruz kalması, modern sivilizasyon tarihi bakından ne anlama geliyor? Bu durum, modern sivilizasyon tarihinin sonu ve içinde, insan ve makina, ruh-beden ve teknoloji, varlık ve görüntü, gerçeklik ve gerçeklik-dışı arasındaki sınırların kaldırıldığı yeni bir post-apokaliptik dönemin başlangıcına işaret etmez mi?
ROBINSON MUHASEBESİ VE HOMO ECONOMICUS
Muhasebe Bilim Dünyası Dergisi, 2020
Homo economicus, insanın rasyonel düşünen ve davranan bir varlık olduğunu, ekonomik çıkarlarını en üst düzeyde sağlamak amacıyla hareket ettiğini ifade eden bir iktisat kavramıdır. Daniel Defoe’nun, 1719’da, Adam Smith’ten uzun yıllar önce yarattığı Robinson Crusoe karakteri, kapitalizm öncesi bir homo economicus örneğidir ve homo economicus’un davranış özellikleri genellikle Robinson Crusoe’ya atıfta bulunularak öğretilmektedir. Robinson, sahip olduğu şeyleri hesaplayan, kaydeden ve gelecekte oluşturacaklarını tahmin ettiği faydalara göre düzenleyen bir figürdür. Bu bağlamda hem ekonomik hem de ahlaki hesaplamayı ve hesaplaşmayı içeren muhasebesel düşünce ve muhasebe kayıtları, metaforik olarak kitabın hemen hemen her sayfasında yer almaktadır. Bu çalışmanın amacı, Robinson Crusoe özelinde 18. yy İngiliz edebiyatında muhasebe kavramlarının ve kayıt sisteminin inandırıcılığı arttırmak ve gerçekliğe yakınlaşmak amaçlı kullanımını ve muhasebe gibi bir üstyapı kurumunun ekonomik ilişkilerin biçimiyle olan bağlantısını ortaya koymaktır.
HOBBES, FROMM, HOMO HOMINI LUPUS VE SALDIRGAN İNSAN DOĞASI
2020
Uzun yıllar boyunca Afrika'nın farklı noktalarında araştırmalar yaparak insanlar ile primatlar arasındaki benzerlikleri ortaya koymaya çalışan İngiliz antropolog ve primatolog Jane Goodall Tanzanya'daki Gombe Ulusal Parkı'nda şempanzeler ile insanlar arasında önemli benzerlikler bulmuştu. İnsanlar gibi şiddete eğilim gösteren ve yer yer yamyamlık yapan erkek şempanzeler belirli durumlarda da dişilerine, genç üyelere ve çocuklarına gaddarca ve son derece vahşice davranmaktaydılar. Şempanzelerin tüm bu vahşi ve olumsuz davranışlarına rağmen İngiliz antropolog bu gaddarlığın ve şiddet eğiliminin insanlarınkinden tümüyle farklı olduğunu düşünmekteydi. Goodall şempanzeler ile insanlar arasındaki bu farklılığı şu şekilde açıklamaktaydı: "Fakat gitgide yeni bir resmi kabul etmek gerektiğini öğrendim. Şempanzelerin temel içgüdüsel agresif yapıları bizimkilerin bazıları ile olabildiğince benzer olmasına rağmen onların kurbanlarının üzerindeki acı çektirme algılayışları bizimkinden tümüyle farklıdır. Bu doğrudur ki şempanzeler bir noktaya kadar arkadaşlarının ihtiyaçlarını ve isteklerini anlamak noktasında karşısındakinin duygusunu hissedebilmektedir. Ama inanıyorum ki acı ve ıstırap çektirme amacıyla hareket ederek kasıtlı bir zulüm düşüncesini hayata geçirecek yegâne varlık insanoğludur…" 1 *
HOBBES'TA SÖZLEŞMENİN KÖKENİ AKIL MIDIR?
dergiler.ankara.edu.tr
Toplum Sözleşmesi Kuramlarında, doğa durumunda, bu durumun bir savaş durumu olmasına rağmen, bir toplum sözleşmesi yaratmanın nasıl olanaklı olduğu tartışılır. Çünkü insan doğa durumunda toplumsal değilse ve bu durumda aklını kullanma yeteneğine sahip değilse, diğerleriyle birlikte yaşama konusunda bir uzlaşmaya ulaşmayı nasıl başardığını açıklamak güç görünebilir. Diğer taraftan insan eğer aklını kullanma yeteneğine sahip ise doğa durumunda bir neden bir savaş içinde olduğunu açıklamak güçtür. Rousseau ve Locke için doğa durumu tümüyle bir savaş durumu olmamasına rağmen, sözleşme yapılmadan hemen önce bir savaş durumuna dönüşür ve Hobbes'ta doğa durumu baştan sona bir savaş durumudur.
Seminer çalışmamızın amacı; Osmanlı Devlet’inde bulunan, günümüzdeki karakollarda yer alan ve nezarethaneler ile benzer işleve sahip olan, ‘Mahpes’ adının verildiği mekanlar ile Osmanlı’nın batılılaşma sürecinde ceza sistemine dahil ettiği hapishane kurumlarının ayrıntıları ile irdelenmesidir. Bu çalışmayı hazırlarken mümkün olduğu kadar konu hakkında otorite kabul edilmiş hocaların kitap ve makalelerinden, ayrıca çalışma ile ilişkili tezlerden yararlanmaya özen gösterdik. Değerlendirme yaparken Osmanlı arşivinde bulunan konu ile alakalı bazı belgeler de önem arz ettiğinden dolayı onlara da çalışmamızın içinde yer verdik. Seminerimiz 3 bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde; terim açıklamalarına ve Osmanlı ceza hukukuna ilişkin bilgiler vermeye çalıştık. İkinci bölüm de ise Osmanlı da hapishanelerin genel durumuna,2.Meşrutiyet dönemine kadar yapılan reformlara ve 2.Meşrutiyet dönemindeki hapishanelerin idari alanında yapılan yeniliklere değindik. En son olarak üçüncü bölümde ise 1911-1918 yılları arasında gerçekleştirilen birtakım reformların uygulanabilirliklerine, ıslahhanelerin oluşumu ve gelişimine, kadın hapishanelerinin durumuna,hapishanelerdeki idari aksaklıkların adliye teşkilatına nasıl yansıdığına ve hapishanelerdeki yanlışlıklardan dolayı insan onurunun kurtarılması için yapılma- sı gerekenlerden bahsettik.
KATILIM HİSSE SENEDİ ŞEMSİYE FONLARININ PERFORMANSININ GRİ İLİŞKİSEL ANALİZ YÖNTEMİ İLE İNCELENMESİ
Finans Ekonomi ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2022
Bu çalışmanın amacı, katılım hisse senedi şemsiye fonlarının performansının incelenerek, konvansiyonel hisse senedi şemsiye fonları ile karşılaştırılmasıdır. Çalışma kapsamına, 2019-2021 yılları arasında Türkiye’de işlem gören, 3 katılım ve 39 konvansiyonel hisse senedi şemsiye fonu alınmıştır. Fon performansları, çok kriterli karar verme yöntemlerinden gri ilişkisel analiz yöntemi ile incelenmiştir. Gri ilişkisel analizde kriter olarak; ortalama getiri, standart sapma ve beta değerleri ile risk ayarlı performans ölçüm yöntemlerinden Sharpe oranı, Treynor oranı ve bilgi oranı kullanılmıştır. Çalışmada, katılım hisse senedi şemsiye fonlarının konvansiyonel emsallerinin büyük bölümünden daha iyi bir risk-getiri performansı sağladığı sonucuna ulaşılmıştır. Menkul kıymet yatırımlarında İslami hassasiyetleri gözeten kişiler, katılım hisse senedi şemsiye fonları vasıtasıyla, yüksek getiriden taviz vermeden inançlarına uygun bir şekilde yatırımda bulunabilirler. The purpose of this study is to examine the performance of Islamic equity mutual funds and compare them with their conventional counterparts. As the scope of the study, 3 Islamic (participation) and 39 conventional stock umbrella funds traded in Turkey between the years 2019-2021 were included. Fund performances were analyzed using the gray relational analysis method, which is one of the multi-criteria decision-making methods. Factors selected for gray relational analysis are average return, standard deviation, beta coefficients and besides risk adjusted performance measurements such as Sharpe ratio, Treynor ratio and information ratio. It is concluded that participation stock umbrella funds provide a better risk-return performance than most of their conventional counterparts. Those who consider Islamic values in their security investments can invest in accordance with their beliefs without compromising high returns through participation stock umbrella funds.