KUŞEYRÎ'DEN İBNÜ'L-ARABÎ'YE İŞÂRÎ YORUMCULUK HAKKINDA BİR DEĞERLENDİRME: İŞARÎ YORUMDAN TAHKÎKE DOĞRU KUR'ÂN-I KERİM YORUMCULUĞUNUN GELİŞİMİ (original) (raw)
Related papers
KUŞEYRÎ'NİN LETÂİF'İNDE İŞÂRÎ ANLAM DÜNYASI
Özet Tefsirin Tasavvufla buluştuğu noktada karşımıza çıkan işârî tefsir geleneğinin öncü ve en güçlü simalarından biri, Ebu'l-Kâsım el-Kuşeyrî'dir. Onun Letâifü'l-işârât isimli tefsiri, bilginin ancak Kur'an ve Sünnet temelinde meşruiyet kazanabileceği ilkesini benimseyen ve Ehl-i Sünnet çizgisine riayet eden mutedil yapısıyla, zâhirî ve bâtınî anlam dengesini koruyan örnek bir eser olarak kabul görmektedir. Bu makale, Letâif'te rivayet ve dirayet tefsirine dair usullere de yer veren Kuşeyrî'nin ağırlıklı olarak kullandığı işârî metodu incelemektedir. Bu bağlamda onun tasavvufî ıstılahları âyetlerle destekleme gayreti; sûfîlerin bilgi kaynakları, hâl ve makamları hakkında tefsir aracılığıyla getirdiği izahlar; kıssaları, kevnî âyetleri ve ahkâm âyetlerini sûfî diliyle yorumlaması örneklerle ele alınmıştır. Anahtar kelimeler: Kuşeyrî, Letâif, işârî tefsir SUFISTIC MEANING WORLD, ACCORDING TO LETÂIF OF EL-KUŞEYRÎ Abstract Ebu'l-Kâsım el-Kuşeyrî is one of the leading and powerful characters of the sufistic interpretation tradition where interpretation meets sufism. His interpretation work, Letâifü'l-işârât, adopts the idea that knowledge can only be legitimate on the basis of Quran and Tradition and is recognized as an exemplary work in its conservation of the external and internal balance of the meaning with its moderate structure within the lines of Followers of Tradition. This study investigates the sufistic method which Kuşeyrî often uses along with the methods following the hearsay and wisdom interpretation styles in his work, Letâif. In this context, his effort to support sufist terms with verses; his explanations to information sources of sufism, their status and position through interpretation; and his interpretation of anecdotes, verses about creation and verses about rules will be addressed with examples
2022
Kur’an-ı Kerim’de işaret isimlerinin sıklıkla kullanıldıkları gö- rülmektedir. Türkçe dilbilgisi açısından çoğunlukla işaret zamiri formunda gelen bu kelimelerin özellikle Türkçe meallerde yerini aldıkları isimlerin (müşârun ileyhin) doğru şekilde ifade edilmesi önem arz etmektedir. Arapça açısından müşârun ileyhin tespitin- de kullanılan karineler (müennes/müzekker, müfred/müsenna/ cem‘) Türkçeye göre daha fazla olması sebebiyle Türk okuyucusu için bunların doğrudan metin içerisinde beyan edilmesi metnin anlaşılması ve akıcı olması bakımından önem taşımaktadır. İsm-i işaretlerin Türkçe meallerde doğru bir şekilde akta- rılmasında diğer bir önemli unsur bu kelimelerin sözdizimsel fonksiyonlarının doğru tespitidir. Nitekim işaret edilen kelime- nin yani müşârun ileyhin hangi özelliğinin vurgulandığı ilgili ism-i işaretin sözdizimsel fonksiyonunun belirlenmesi ile müm- kün olmaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığının yayımlamış olduğu Kur’an Yolu Tefsiri’nden alınan Kur’an Yolu Meali (8. Baskı, 2020) üzerinden ism-i işaretlerin tercümesi ve müşarun ileyhin tespitine yönelik eleştirileri aşağıdaki gibi ifade edebiliriz:
İBNÜ'L-CEZERÎ'NİN KIRÂATLERİN MÜTEVÂTİRLİĞİ MESELESİNE BAKIŞI
Bilimname, 2018
Kırâat ilmi, islamî ilimler arasında en şerefli ilim dalı olarak nitelendirilmektedir. Çünkü bu ilim, son ilahî kelam ve mesaj olması itibariyle şerefinde şüphe olmayan Kur'an'ın kıraatiyle alakalı bir ilim dalıdır. Belli şartları haiz kıraat farklılıklarının bizzat Kur'an'dan oldukları ya da en azından nitelik itibariyle Kur'an'a en yakın lafzi hususiyetlere sahip oldukları genel olarak kabul gören bir tespittir. Kıraat ilmi alanında müslimiyle, gayr-i müslimiyle pek çok zevat çalışmalar yapmışlar ve otorite olarak tanınmışlardır. İbnü'l-Cezerî bu alanın tartışmasız otoritelerinden biri olarak kabul edildiği için onun kırâat ilminin meselelerine bakışı şüphesiz ki, ayrı bir önem arz etmektedir. Kıraatlerin mütevâtirliği öteden beri tartışılmış, bu konuda farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bu görüşlerin değeri, hiç şüphesiz ki bu görüşleri ileri sürenlerin alanının ihtisas sahibi olup olmadıklarının, o alanda otorite olup olmadıklarının tespitiyle değer kazanacaktır. İşte bu çalışmada biz, alanında otoriterliği ittifakla kabul gören İbnü'l-Cezerî'nin, kırâat alanının önemli meselelerinden biri olan kırâatlerin mütevâtirliği meselesine bakışını tespit ederek kıraatlerin mütevâtirliği konusundaki şüphelerin izalesine, kapalı olan tarafların aydınlatılmasına katkı sağlamış olacağız. Mevzubahis konu erken dönemde usul âlimleri tarafından Kur'an'ın mütevâtirliği bağlamında ele alınmıştır. Kırâat ilminde ise genel olarak Kur'an ve yedi kırâat mütevâtir kabul edilmektedir. İbnü'l-Cezerî yedi kırâatin tevâtüre konu oluşunun ön kabulü olan şartları taşıdığı için diğer üç kırâatin (İmam Cafer, Yakub ve Halefü'l-'Âşir kırâatlerinin) de mütevâtir olduğu görüşündedir. Yine O'na göre mütevâtir kırâatler bu on kırâatle de sınırlanamaz. Bir kırâatin sahih kabul edilmesi için gerekli şartları taşıyan tüm kırâatler sahihtir ve sahih olanda da her zaman tevâtür şartı aranmaz. Mütevâtirlik meselesenin nirengi noktası şudur: "Kıraatler, Hz. Peygamber'e (sav) nispetleri itibariyle mi, yoksa kıraat imamlarına nispetleri itibariyle mi mütevâtirdirler? İbnü'l-Cezerî, bu konuda mütevâtir kıraatleri belirlemek için ilk defa "Kitâbü's-Seb'a" eserini yazan İbn Mücahid'den öncesinin tartışmalı ve karanlık olduğundan bahisle, kırâatleri imamlarından gelişi itibariyle mütevâtir kabul etmektedir. İbnü'l-Cezerî'nin, bu konuda görüş beyan eden Ebû Nasr es-Subkî'den cevaplarını istediği "İleri gelen âlimler bugün okunmakta olan on kırâat hakkındaki görüşleri nedir? Onlar mütevâtir mi değil mi? On kırâatten birinin tek kaldığı vecihlerin tamamı mütevâtir mi değil mi? Şayet mütevâtir ise o kırâati veya o kırâate dair bir vechi inkâr eden kimsenin dinen durumu nedir? gibi birtakım sorularla bu bağlamda ortaya koyduğu tartışma ve yaslandığı deliller kıraatlerin mütevâtirliği meselesinin boyutlarını genişletmiştir.
KÂNÛNÎ'YE İTHAF EDİLEN UMÛR-I ÂMME RİSÂLESİ: ÖZGÜLÜK TEMELLİ YORUM BAĞLAMINDA BİR KATKI
Bilimname, 2021
Öz Bu çalışma, Kanûnî Sultan Süleyman'a (1520-1566) ithaf edilen müellifi meçhul bir umûr-ı âmme risâlesini merkeze alarak umûr-ı âmme sorununa odaklanmaktadır. Fahreddîn Râzî ile başlayan dönem ve sonrasında kaleme alınan felsefe ve daha özelde kelâm eserlerinde müstakil bir başlık hüviyetine kavuşan umûr-ı âmme, tanımlanmasına ve kapsamına yönelik birtakım farklı fikirlerin öne sürüldüğü bir alan olmuştur. Bu tanımlama çabaları arasında etkisini sonraki yüzyıllarda da gösteren ve kendine birçok taraftar bulanı özgülük temelli yorumdur. Umûr-ı âmmenin ne olduğu sorusunu mevcudun kısımlarıyla irtibatlı bir şekilde özgü olmamak şeklinde yanıtlayan bu anlayış, özgü olmamanın hangi yönde ve ne şekilde gerçekleşeceği hususlarındaki görüş farklılığı neticesinde düşünürlere göre değişkenlik göstermiştir. XVI. yüzyılda kaleme alınan ve müellifine dair bir kayda rastlanmayan umûr-ı âmme risâlesi, Îcî tarafından el-Mevâkıf'ta dile getirilen özgülük temelli yoruma yeni ve farklı bir açılım getirme, hem mahiyet hem de kapsamı cihetiyle umûr-ı âmmeyi daha önceki alımlanış tarzlarından farklı ele alma iddiası taşımaktadır. Makale, XV. ve XVI. yüzyıllarda Osmanlı topraklarında umûr-ı âmmeye dair tartışmaların bağlamını ortaya koyma ve zikredilen risâlenin başta özgülük temelli tanımı olmak üzere diğer bakış açılarından ne oranda ayrıştığını göstermeyi hedeflemektedir. Ayrıca ele alınan konuların zeminini teşkil eden risâle metninin günümüze ulaşan tek nüshasından hareketle yapılan neşri ve tercümesi çalışmanın sonunda ek olarak sunulmaktadır. Anahtar kelimeler: İslam Felsefesi, Osmanlı Felsefesi, Umûr-ı âmme risâlesi, Şerhu'l-Mevâkıf, Hatibzâde. Extended Abstract AN ANONYMOUS TREATISE ON AL-UMUR AL-AMMAH DEDICATED TO SULTAN SULEYMAN THE LAWGIVER: A NEW PERSPECTIVE IN THE CONTEXT OF INTERPRETATION OF IRREDUCIBILITY The philosophical and more specifically theological books written in post-classical period of Islamic thought differed from previous philosophical texts in some characteristics. One of them was the manner in which the texts were composed. Arguably the most apparent part which the text of classical period were lack of was the section of al-umūr al-āmmah. Although it literally means general things it is equal to general metaphysics which cover the essential attributes of the subject matter of metaphysics, i.e. being qua being. This article focuses on al-umūr al-āmmah (general metaphysics) discussed in an anonymous treatise dedicated to Suleymān the Lawgiver (1520-1566). By the time of al-Rāzī (d. 606/1210) al-umūr al-āmmah sections began to take a central position in philosophical and theological works. It became an independent field of study in which its meaning and scope was refined. Many thinkers including al-Īcī (ö. 756/1355), Ali Qushjī (d. 879/1474) and Kara Saydī (d. 912/1507) prefered to define al-umūr al-āmmah on the basis of unpeculiarity. For them what makes a thing belonging to the class of concepts known as al-umūr al-āmmah is whether or not it is reducible to one of the three parts of being namely necessary, substance or accident. There were variying views according to the philosophcal and theological diversity among thinkers in defining the direction of reduciblity. Jurjānī, in his magnum opus Sharh al-Mawāqif interpreted al-Īcī’s (ö.756/1355) definition of al-umūr al-āmmah which had taken unpeculiarity as a basis of it as “what encompasses topics that are participating in, yet not reducible to, one specific division of being”. For Jurjānī the unpeculiarity was equal to encompassing. Although his interpretation was dominant among the commentators there were other opinions which had highlighted irreducibility rather than encompassing. One of those who insisted the irriducible character of al-umūr al-āmmah was the anonymous author of the treatise of al-umūr al-āmmah. He claims that the reception of the theory of irreducibility was not appropriate with its original form introduced primarily by al-Īcī in his al-Mawāqif in the very begining of the section devoted to al-umūr al-āmmah. For him, the definition of al-umūr al-āmmah in al-Mawāqif is sufficient to cover the concepts as necessity by itself (al-wujub al-zhātī) or pre-eternity (al-qidam). On the other hand, Jurjānī declared that the definition did not cover them as they were reduced to one specific division of being i.e. Necessary being. As fort the author of the treatise of al-umūr al-āmmah, both the necessity by itself and pre-eternity should be regarded among al-umūr al-āmmah. The author of the treatise argues that what should not be reduced is not al-umūr al-āmmah, as expected literally from the text and interpreted by the most of thinkers such as Jurjānī, but rather the parts of existents (aqsām al-mawjūdāt) namely Necessary, substance and attribute, should not be reduced to al-umūr al-āmmah. Based on this idea, he concluded that there is no confliction between to say that the necessity by itself and pre-eternity are of al-umūr al-āmmah and that to describe al-umūr al-āmmah as what is not reducible. For him, the subject of irreducibility is the part of being not al-umūr al-āmmah. Based on his specific view on al-umūr al-āmmah, he criticized some thinkers who commented al-Īcī’s definition. Among them Jurjānī, probably for his influence on later thinkers, is the center of his critics. He commented almost every sentence of him in this short treatise. For example he does not agree with Jurjānī when he described al-umūr al-āmmah as the predicates attributed to the external things (mahmūlāt). He then criticized Ottoman eminent philosopher Hatībzāde Muhyiddīn Mehmed Efendi (d. 901/1496) through his commentary on Tajrīd al-‘aqāid of al-Tūsī (672/1274). One of those who is criticized by the author of the treatise, is Hasan Çelebī al-Fenārī through his glosses on Sharh al-Mawāqif of Jurjānī. The article aims to show that the outlook of al-umūr al-āmmah during the XIV and XV centuries of Ottoman Empire put forward a distinctiveinterpretation of the theory of unpeculiarity. To put the treatise into its right context, I pointed to some texts which indicate the importance placed by Ottoman thinkers to the section of al-umūr al-āmmah with a special reference to the time of Bayezid II. I added the text and its translation into Turkish based on the single copy of it preserved in Burdur İl Halk Kütüphanesi at the end of the article . Keywords: Islamic philosophy, Ottoman philosophy, Treatise of al-umūr al-āmmah, Sharh al-Mawāqif, Hatībzāde.
İSMAİL HAKKI BURSEVÎ'NİN RÛHU'L-BEYÂN ADLI TEFSİRİNDE KEVNİ AYETLERE YAKLAŞIMLARI
Çalışmamda benden desteklerini esirgemeyen araştırmamda bana öneri, fikir, yönlendirme ve katkılarda bulunan Dr. Öğr. Üyesi. Sayın Abdussamet VARLI hocama ve her zaman benim yanımda olan maddi-manevi desteğini benden esirgemeyen kıymetli babama teşekkür ederim. iii ÖZ YÜKSEK LİSANS TEZİ İSMAİL HAKKI BURSEVÎ'NİN RÛHU'L-BEYÂN ADLI TEFSİRİNDE KEVNİ AYETLERE YAKLAŞIMLARI Ömer KARACA TEMMUZ 2022, 131 Sayfa Kur'an'ı Kerim'de yer alan ayetler Allah Teâlâ'nın varlığının ve birliğinin delillerini ifade eder. Ayetler aynı zamanda Allah Teâlâ ile insanlar arasındaki bağlantıyı kuran köprülerdir. Kur'an'da yer verilen bu köprüler/vahiyler, yüce yaratıcının eşsiz kudretini insanlara anlatmak için kimi zaman telkin kimi zamanda ispat şeklinde ifade edilir. Ayrıca bu ayetler insanları hidayetin çeşitli yollarına ulaştırır. Allah Teâlâ, insanların ibret almaları için kâinattan pek çok örneği varlığının ispatı olarak onlara sunmuştur. Allah Teâlâ'nın kudretini ve kâinatın oluşumuyla kâinatta sergilediği ayetlerini ifade eden bu delilleri Kur'an'da anlatması kevnî ayet olarak değerlendirilir. Bu çalışmada, kevnî ayetlerin daha çok bilimsellikle ilişkili olmasına rağmen işari tefsirin temsilcilerin arasında sayılan İsmail Hakkı Bursevî'nin "Rûhu'l-beyân" adlı tesirinde bu ayetlere yaklaşımları incelenmiştir.
MUHÂSİBÎ’NİN KİTÂBU FEHMİ’L-KUR’ÂN VE ME‘ÂNÎHİ ADLI ESERİNDE KUR’ÂN TASAVVURU VE NESİH TARTIŞMALARI
Yüksek Lisans Tezi , 2024
Araştırmada Hâris el-Muhâsibî’nin (öl. 243/857) hayatı ve Fehmu’l-Kur’ân adlı eserinde ağırlıklı olarak ele aldığı nesih konusu incelenerek müellifin hem Kur’ân’a hem de nesih olgusuna bakışı gözlemlenmiştir. Muhâsibî'nin, Fehmu’l-Kur’ân adlı eserinde neshi on beş çeşide ayırması dikkatimizi çektiğinden bunlar arasında ne gibi farklar ve benzerlikler bulunduğu, Kur’ân’ı anlamaya nasıl bir bakış kazandırdığı problem edilmiştir. Çalışmada metnin içerik analizi yapılırken, yazıda birçok tutarsızlık fark edilmiştir. Buna rağmen Muhâsibî’nin nesih konusuna tebdîl, beyân, ref‘, izâle, nakil, tahsis ve istisna açısından çok geniş bir perspektif kazandırdığı tespit edilmiştir. Ayrıca Muhâsibî'nin, haberlerde neshin caiz olmadığı ve Allah kelâmının değişmezliği görüşünü ısrarla vurguladığı ancak eser boyunca sistemli bir şekilde bu görüşlerin ilerlemediği de tespit edilmiştir.
ZEMAHŞERÎ ÖZELİNDE KUR'AN'IN MUTEZİLÎ YORUMUNA ELEŞTİRİLER -Ekmelüddîn Bâbertî Örneği
ÖZ Mutezilî tefsir denildiğinde ilk akla gelen şüphesiz Zemahşerî'nin el-Keşşâf adlı eseridir. Bu eser bir takım özellikleriyle tefsir tarihinde öne çıkmıştır. Bunlardan biri onun ayetleri Mutezile ekolünün temel prensiplerine göre yorumlamasıdır. Diğeri de belagat esasları yanında Kur'anî kavram ve deyimleri mükemmel bir şekilde açık-laması, Kur'an'ın i'caz yönlerini, edebi ve nazım güzelliğini ortaya koymasıdır. Bu nedenle yazıldığı günden itibaren âlimlerin ilgisini çekmiş ve üzerine birçok şerh ve haşiye yapılmıştır. Bunlardan biri de Bâbertî'nin Hâşiyetü Keşşâf adlı eseridir. Sadece üç sureyi içine alan bu çalışmada Bâbertî, sadece Zemahşerî'nin retorik inceliklerle bezediği ifadelerini açıklamamış, aynı zamanda ona bir takım tenkitler yöneltmiştir. Bu makale de, Bâbertî'nin, Zemahşerî'ye hem tefsir tekniği hem de i'tizâlî görüşleri bakımından yönelttiği eleştirileri incelemeyi amaçlamaktadır. ABSTRACTThe first thing that comes to mind when one mentioned Mu'tazilite interpretation, is undoubtedly the book named as el-Keşşâf, created by Zemahşeri. This work came to the fore in commentary history through a number of features. One of them is that it interpreted verses according to the fundamental principles of Mu'taziliyyah cult. Besides principles of rhetoric, the other feature is its excellent description of the Qur'anic concepts and statements and it demonstrated the beauty of poetry and literary of Qur'an and its laconic aspects. For this reason, since the day it was written, it had attracted the attention of many scholars and many paraphrases and annotations were written over it. One of them is the book of Bâbertî named 'Hâşiyetü Keşşâf '. In this work which contains only 3 suras of Quran, Bâbertî not only explained Zemahşerî's statements covered with rhetoric elegancies but also he criticized him in some aspects. This article aims to investigate Bâbertî's criticism to Zemahşeri in terms of both the interpreation tecniques and i'tizâl opinions.
SUIFD34_ARAPÇA'YI DOĞRU KULLANMANIN KUR'AN'IN ANLAŞILMASINA OLAN ETKİSİ, M. VEHBİ DERELİ
ÖZET Arapça bir metin olarak indirilen Kur'an, bu dili en kapsamlı şekilde kullanmıştır. İnsanlara yol göstermeyi hedefleyen Kur'an'ın gerçek işlevi, ancak doğru anlaşıldığı takdirde gerçekleşmiş olacaktır. Kur'an'ın doğru anlaşılması ise, her şeyden önce Arap dilini doğru kullanmaya bağlıdır. Bu makale, Arap diline aykırı çeviri ve izahlardan örnekler sunarak, Arapçayı doğru kullanmanın, Kur'an'ın doğru anlaşılması açısından önemini ortaya koymak amacıyla kaleme alınmıştır. Nahiv, sarf ve lugat ilimleri açısından Arap dili ve gramerine uyma-yan, bunun dışında Arap dilinin üslûbunu ve deyimsel anlam ihtimalini dikkate almayan çeviri ya da izah örnekleri üzerinde durulmuştur. Ayrıca metnin asıl anlamına ve Kur'an'ın indiği dönem Arapçasına riayet etmemekten kaynaklanan yorumlara da dik-kat çekmeye çalışılmıştır. Anahtar Kelimeler: Arap Dili, Kur'an, nahiv (sentaks), sarf (morfoloji), tefsir, meal. THE EFFECT OF USING ARABIC CORRECTLY TO UNDERSTAND THE HOLY QUR'AN The Holy Qur'an, sent as an Arabic text, utilized this language comprehensively. The real function of the Holy Qur'an, whose purpose is to guide people, will eventually be understood accurately. Acccurate understanding of the Holy Qur'an, first of all, depends on using Arabic correctly. This article was written with the aim of revealing the importance of using Arabic correctly in terms of accurately understanding the Holy Qur'an, demonstrating the examples of translations and interpretations contrary to Arabic language. This article asserts samples of translations and interpretations, which didn't comply with Arabic language and grammar in terms of nahw (syntax), sarf (morphology) and the dictionary, other than this didn't consider wording of Arabic and the possibility of idiomatic meaning. Furthermore this article has tried to direct attention to the interpretations which didn't comply with the original meaning of the text and Arabic in the period of the null of Holy Qur'an.
Osman SARIKÖSE TDV Yay. Mat. ve Tic. İşl. İstanbul 1.Şb. Klodfarer Cad. No:14/1 Divanyolu Eminönü/İSTANBUL Tel: (0212) 518 46 04 • Faks: (0212) 518 83 07 Yayınlanan yazıların hukuki-bilimsel sorumluluğu yazarlara aittir.