(2017) "Yeni-Osmanlıcılığın Ekonomi-Politiğinin Bir Eleştirisi: Ulusötesi Bir Hegemonya Projesinin Yükseliş ve Düşüşü", Praksis (44-45), 937-70 (original) (raw)
Related papers
Uslu, Ateş (2014) "Hegemonya Mücadelesi ve Popülist Strateji", Başlangıç, 2: 93-104.
Bu çalışmada, otoriter rejimlerin maddi üretim süreci içindeki yerinin incelenmesi hedefleniyor. Ancak bu inceleme yapılırken neoliberalizm ile otoriterlik arasında bir bağlantı olduğu ön kabulünden yola çıkılmayacak; otoriter rejimlerin belirli özelliklerinden yola çıkılarak bu rejimlerin arasındaki benzerlik ve farklılıklar vurgulanacak ve otoriterleşme eğilimlerinin hangi noktalarda genel bir çerçeveye yerleştirilebileceği sorusuna yanıt aranacak. Birinci bölümde 19. yüzyıl başlarından 1970’lere uzanan dönemde sınıfsal çelişkileri yok sayan ya da ikincil plana iten, bir bütün olarak tanımladığı ‘halk’ ile doğrudan bir ilişki kurarak toplumsal-ekonomik düzeni sağlamaya yönelen popülist stratejilerin tarihsel gelişiminden örnekler verilecek. İkinci bölüm ise 1970’leri takip eden dönemde popülizmin neoliberal politikaların yaygınlaşmasıyla paralel olarak dönüşümünün incelenmesini içeriyor. Ancak bu inceleme belirli sınırlara sahip: Yazı Hindistan, Sri Lanka, Macaristan gibi birkaç örnek üzerinde yoğunlaşıyor.
ÖZET 11 Eylül ve bunu takip eden “Terör-Karşıtı” savaşlar sırasında ve sonrasında, İslam, Batı medyasında sıklıkla yer almaya başladı ve güncel söylemde Müslümanlar bir “tehlike” olarak görülmeye/gösterilmeye başlandı. İslam’ın uluslararası terörizm ile aynı anlama geldiği Batı medyasında çok sık rastlanan bir olgu oldu. Özellikle Alman medyasında, Müslümanlar köktendinci, tutucu, barbar olarak gösterildi. Batı medyasında görülen bir başka eğilim de demokrasinin, düşünce özgürlüğünün ve dinsel hoşgörünün sadece Batı toplumlarına ait özellikler olarak gösterilmesidir. Olayların sebeplerinin ve sonuçlarının tarihsel gelişimlerinden koparılmaları ve küresel kapitalist sistemin işleyişinden yalıtılarak sunulmaları, İslam dünyasının içinde bulunduğu durumu ve aşırı İslamcı saldırıları, Müslümanların Müslüman olmalarından kaynaklanan doğal eylemler olarak gösterme sonucunu doğurmuştur. İslam ve şiddet arasında doğrudan bir bağ kurularak, bütün Müslümanların şiddet eğilimli oldukları iddia edilmiştir. Batı siyaset ve medyasında terör, şiddet ve aşırı dincilik Müslümanlarla bağdaştırılmıştır. Müslümanlık karşıtı bu söylemler 11 Eylül’den sonra artış gösterdi. Son dönemde IŞİD saldırıları ile bu yabancı düşmanlığı ve İslam korkusu yaşatılmaya devam edilmektedir. Müslümanlara ve ibadet yerlerine yapılan saldırılarda artış yaşanmıştır. Almanya’da ırkçı hareket PEGİDA ( Batı’nın İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar) ise Batı hegemonyasının ötekileştirici dili olmuş ve Huntington’un Batı ile İslam arasında çatışma olacağı tezi, ve Müslüman mültecilerin tehdit olarak görülmesi bu hegemonyanın araçlarından olmuştur. Avrupa kültürü, siyasi partileri ve medyası El Kaide, İŞİD gibi örgütleri İslam ve yabancı karşıtlığını kışkırtmak için araçsallaştırmaktadır. Avrupa’da İslamafobi, yabancı karşıtlığı ile eşdeğer bir algıya dönüşmüş durumdadır. Çalışmada Almanya’da 2014 yılında kurulan, İslam’a karşı Batı kültürünü savunan ve anti-İslam ırkçılığını temsil eden PEGİDA ele alınacaktır. Bu bağlamda Müslümanlara karşı islamafobik ve ırkçı söylemlerin siyaset ve medya dilinde bir hegemonya aracı olarak kullanılmasının toplum tabanındaki yansımasının yükselen İslam karşıtlığı ve yabancı düşmanlığı olduğu tezi savunulacaktır. Anahtar Kelimeler: Avrupa, İslamafobi, Irkçılık, PEGİDA ABSTRACT Islam has frequently started to appear on Western media during September 11th and after those following “anti-terrorist” wars and Muslims have been started being seen or shown as a danger. Islam, having the same meaning with International terrorism, has become a phenomenon that appears frequently on western media. Especially in the German media, Muslims have been shown as fundamentalist, conservative, and barbarian. Another tendency seen in the Western media is that democracy, freedom of thought, and religious tolerance are shown as belonging to only Western societies. The cause and effects of incidents having been separated from their historical developments and submitted by isolating from functional global capitalist system, the situation of Islamic world and extreme Islamist attacks have resulted in showing Muslims doing as natural actions due to being a Muslim. By establishing a direct link between Islam and violence, it has been claimed that all Muslims are prone to violence. Terror, violence and fundamentalism have been associated with Muslims in the Western media and politics. These rhetorics against Islam have increased after September 11th. Recently, with the ISID attacks xenophobia and Islamophobia have been continued to be kept alive. There has been an increase in attacks on Muslims and their places of worship. In Germany, racist movement, PEGİDA, (Patriotic Europeans against the Islamization of the West) has been an alienating language of Western hegemony. Huntington’s thesis that a conflict will occur between the West and Islam, Muslim refugees being seen as a threat have been one of the tools of this hegemony. European culture, political parties, and the media have instrumentalized the Islamic organizations such as ISID and AL-QAEDA to provoke Islamophobia and xenophobia. Islamophobia in Europe has become a perception that is equivalent to xenophobia. In this study, PEGIDA founded in Germany, 2014, defending European culture against the Islam and representing the racism of Anti-Islam will be discussed. In this context, Islamophobia and xenophobia as a thesis, the reflection on social base of being used as a hegemonic tool in political and media language of the Islamophobic and racist discourses against Muslims will be argued. Keywords: Europe, Islamophobia, Racism, PEGIDA
Alternatif Politika, 2019
Abstract This work analyzes the practices of the Justice and Development Party (AKP) governments with a special reference to Bob Jessop’s concept of two-nations hegemonic project. In this context, this work tries to explain the New Right’s understanding of state and the neoliberal economic policies that have been put into practice since the 1980s, and the two nations hegemonic project of the AKP rule. The AKP rule is classified into three periods: a) the formation of two-nations hegemonic project between 2002-2010; b) the dissolvement of two-nations hegemonic project between 2010-2013; c) the transition to a new form of state in the post2013 era. Öz Bu çalışma, Bob Jessop’ın iki uluslu hegemonik proje kavramı üzerinden Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarının uygulamalarını incelemektedir. Bu bağlamda çalışma, 1980’lerden itibaren uygulanan neoliberal ekonomi politikalarını, yeni sağ devlet anlayışını ve iki uluslu hegemonya projesini AKP iktidari çerçevesinde açıklamaya çalışmaktadır. AKP iktidarı, sırasıyla, 2002-2010 arası iki uluslu hegemonik projenin oluşumu, 2010-2013 arası iki uluslu hegemonik projenin çözülüşü, 2013 sonrası yeni bir devlet biçimine geçiş olmak üzere üç döneme ayrılmaktadır.
Birikim, 2012
Makalenin Künyesi: Birikim, sayı 283 (Kasım 2012), 72-78] Giriş AKP'nin kurmaylarından Hüseyin Çelik partisinin adının Batılı medya organlarında 'Đslamcı', 'Đslami kökenli', 'Đslami eğilimleri olan' gibi sıfatlarla birlikte anılmasından duyduğu rahatsızlığı dile getirirken: "Evet, Ak Parti muhafazakar demokrat bir partidir. [Ancak] Ak Parti'nin muhafazakarlığı ahlaki ve sosyal konularla sınırlıdır" demişti. 1 Burada tekrar bugünlerin gözde konusu olan "Türkiye muhafazakarlaşıyor mu?" tartışmasına girecek değilim; ancak bu cümleyi, AKP'li yılların ekonomi politiği tartışmasına bir giriş noktası olarak alacağım. Zira iktidar partisi bugünlerde sosyal ve ahlaki meselelerin dışında, örneğin iç ve dış politikada, Kürt meselesinde ve Suriye'yle ilişkilerde ve eğitimde 4+4+4 konusunda Sünni-Türk muhafazakarlığın sınırlarını giderek daha fazla zorlarken, iktisadi meselelerde en başından beri liberal hatta 'ultra-liberal' bir çizgide son derece istikrarlı bir biçimde yol alıyor. Aslında 2002'de iktidara geldiklerinde çıkardıkları Milli Görüş gömleklerini gardroplarının en ücra köşesine tıkıştırmış, şık lacivert Avrupai takım elbiseleri sırtlarına geçimiş, zamanı geldiğinde ise sinek kaydı tıraşlarını olup bıyıkları kesmişlerdi ancak yine de içeride ve dışarıda 'durumdan rahatsız' pek çok kişi ve kurumun kaygılarını giderebilmek için "Acil Eylem Planı"nı kamuoyuna duyurmaları gerekmişti. O zaman görüldü ki o 'islamcı', 'takkiyeci' ve 'şeriat istiyorlar' dedikleri, ülkenin eksenini kaydırıp bizi Batı'dan ve dünyadan koparacak dedikleri AKP, düpedüz Kemal Derviş'in neoliberal yönetişim programını devam ettirmek için yola çıkıyordu. On yıllık iktidarında eğitim, sağlık, demokratikleşme, terörle mücadele, Kürt ve Alevi açılımları, AB, ABD ve Đsrail ile ilişkiler ve genel olarak dış politika gibi pek çok alanda gerek söylem gerekse icraat düzeyinde sık sık yüz seksen derecelik savrulmalar gösteren AKP'nin, neoliberal ekonomi politikaları söz konusu olduğunda takındığı katı ve tavizsiz tutum dikkate değerdir. Peki, bu durum nasıl açıklanabilir? 1 "AKP explains charter changes, slams foreigns descriptions," Hürriyer Daily ews, 03.28.2010