TÜRKLERİN KURULTAY MÜCADELESİ: 1905-1917 MÜSLÜMAN KURULTAYLARI (original) (raw)

MİLLİ MÜCADELE'DEN LOZAN'A ANKARA HÜKÜMETİ VE FRANSIZ OKULLARI (1919-1922

Tarih Okulu Dergisi, 2018

This article tackles the adventure of French schools in Turkey from Mondros Armistice to Lausanne Peace Conference. Until the Ankara Agreement of 20 October 1921, the French schools remained under the influence of the hot war between the nationalist Ankara government and the occupying French administration. In the Armistice period, the two governmental political structure of Turkey has led to the emergence of two different political approaches towards foreign schools. Unlike the İstanbul government, the Ankara government did not accept the privileged status of foreign schools in the Ottoman Education System before 1914, and pressured these schools to implement Turkish legislation. There was the Private School’s Regulation dated 1915 at the center of this policy. The determination to implement this regulation led to the emergence of a conflict between Ankara and Paris from 1922 onwards. In this study, the struggle between Ankara and Paris for the legal status of French schools in Turkey is mentioned.

1938 -1960 YILLARI ARASINDA ATATÜRK DEVRİMLERİNE KARŞI FAALİYETLERLE MÜCADELE -.doc

Atatürk’ün ölümüyle 1938–1960 yılları arasında Atatürk Devrimlerine karşı faaliyetler uygulanırken aynı zamanda Atatürk Devrimlerine karşı faaliyetlerle mücadele de edilmiştir. 1938–1945 yılları arasında devrimleri yapan kişilerin bir kısmının halen görevde olması bir kısmının da görevde olmasa da konulara müdahil olabilecek konumda olması, ayrıca tek parti yönetiminin devam etmesi, dolayısıyla devrimlere karşı ciddi manada herhangi bir karşı faaliyet olmamış, bu sebepledir ki mücadeleye de gerek duyulmamıştır. Çok partili sisteme geçişle Atatürk Devrimlerine karşı faaliyetler meydana gelince doğal olarak karşı faaliyetlerle mücadele de artık ülkenin gündemine gelmiştir.

GÜRCISTAN’DAKI MÜSLÜMAN TOPLULUKLAR

ilan etmiştir ve tamamıyla Gürcistan devletinin kontrolü dışında kalarak de facto bir devlet olmuştur. Ayşegül Aydıngün 4 5 üyesi olmasıdır; zira bu üyelik, Gürcistan'ın evrensel insan hakları normlarını benimseme sürecinde en etkili gelişmedir. Gürcistan'ın, 2005 yılında Ulusal Azınlıkların Haklarının Korunması Çerçeve Sözleşmesi'ni (İng. Framework Convention for the Protection of National Minorities) imzalaması da Batı'ya entegre olma konusundaki kararlı tutumunun önemli bir göstergesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Çerçeve Sözleşme'nin kabul edilmesinin ardından da, altı ana eksende (hukukun üstünlüğü, eğitim ve devlet dili, medya ve haber alma özgürlüğü, siyasi entegrasyon ve sivil katılım, sosyal ve bölgesel entegrasyon, kültür ve kimliklerin korunması) belirlenmiş bir ulusal strateji belgesi olarak tanımlayabileceğimiz 'Tolerans ve Sivil Entegrasyon Ulusal Konsepti'nin (İng. National Concept for Tolerance and Civic Integration) kabul edilmesi ve hayata geçirilmeye başlanması söz konusu olmuştur. 9 Tüm bunlar Saakaşvili'nin Batı'yla entegrasyon konusundaki kararlılığına, devleti güçlendirirken ülkeyi Batılı anlamda modernleştirme ve evrensel değer ve normları yaygınlaştırma çabasına işaret ederken, bazı uygulamaları ise bu anlayışla tamamen çelişen popülist bir milliyetçilik anlayışına kayış olarak değerlendirilebilecek nitelikteydi. Bunlar arasında devlet sembollerinin seçimi (bayrağın değiştirilerek beş haçlı bayrağın kabul edilmesi, devlet arması olarak Gürcü Bagrationi hanedanının ambleminin benzerinin kullanımı) veya Kutaisi'deki Gelati Manastırı'ndaki kiliseye gitmesi ve Patrik tarafından Gürcistan Cumhurbaşkanı olarak kutsanması örnek verilebilir (Aydıngün ve Asker, 2012: 141-145). 10 Bu çelişkili durum aslında yukarıda da ifade edildiği gibi, Batı'ya entegre olma ve bunun gerektirdiği sivil ulus anlayışı ile post-Sovyet coğrafyada yaygın olan dinle beslenen etnik milliyetçiliğin bir arada yaşandığını açıkça göstermektedir. Saakaşvili'den sonra devlet başkanlığı görevine gelen Giorgi Margvelaşvili'nin de, Saakaşvili üslubuyla olmasa da bir anlamda aynı çizgiyi sürdürdüğü söylenebilir. 11 Burada belki de önemli olan bir yandan Batı değerlerine ve kurumlarına entegre olmaya çalışan, başta Saakaşvili olmak üzere tüm siyasetçilerin hangi 9 Tolerans ve Sivil Entegrasyon Ulusal Konsepti (Eylem Planı) 2009 yılında kabul edilmiştir. Bu belgenin temel amacı, Gürcistan'da etnik, kültürel, dilsel ve dinî farklılıklara sahip toplulukların hoşgörü ortamında yaşamalarını, eşit vatandaşlar olarak muamele görmelerini sağlamak ve kendi kültürel ve kimlik unsurlarını muhafaza etmelerini ve geliştirmelerini mümkün kılmaktır. Bu Eylem Planı 2009-2014 yıllarını kapsamak üzere geliştirilmiştir. Eylem Planı için bk. http://www.smr.gov.ge/docs/doc203.pdf. (Erişim Tarihi: 10 Mart 2016). 2015-2020 yıllarını kapsayan ikinci Eylem Planı ise hazırlanmış ve uygulamaya konmuştur. Eylem planları için bk. Office of the State Minister of Georgia for

CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRKÇE KUR' AN TEFSİRLERİ

Bu çalışmada Cumhuriyet döneminde yayınlanmış olan telif ve tercümeı tefsirler üzerinde durulacakhr. Çalışmada Cumhuriyetin ilan edildiği yıl olan 1923 tarihi esas alınmışhr; bu dönemden önce basılrruş olanlar, çalışmanın dışmda tutulmuştur. Ancak bir tefsir Cumhuriyetten önce yazılıp (veya tercüme edilip) basıldığı halde, Cumhuriyet döneminde yeniden basılmış ise, o da çalışmanın kapsamı içine alınmışhr.· Çalışmada mümkün olduğunca kronolojik sıra takip edilmiştir ve bunun için eserlerin ilk baskısınm yapıldığı tarih esas alınmışhr .. Buna göre üzerinde duracağımız ilk eser, Konyalı Mehmet Vehbi Efendi'nin Hülasatü'l-Beyan adlı tefsiridir. Ayntabi Mehmet Efendi'nin Tibyan Tefsiri gibi bazı tefsirler, daha önce tercüme edilip neşredilmiş tefsirlerdir. Ancak Cumhuriyet döneminde sadeleştirilerek yeniden b asılmalan daha sonralan olduğu için, bu tefsirler, diğer bazı tefsirlerden sonra, sadeleştiriimiş hallerinin basıldığı tarihe göre işlenmişlerdir.

ÖLDÜRÜLEN GAZETECİLER (1905-2017)

Türkiye'de Kitle İletişimi (Dün - Bugün -Yarın), 2017

[ [ Bu çalışma Korkmaz Alemdar'ın editörlüğü'nde, (Ankara) Gazeteciler Cemiyeti tarafından yayınlanan Türkiye'de Kitle İletişimi (Dün - Bugün -Yarın) isimli kitabın Gözden Geçirilmiş ve Genişletilmiş İkinci Baskısının 1. ve 2. cildinde yer alması için hazırlandı. Yayıncının yayın politikası gerekçesi ile Editör tarafından çalışmada yer alan isimlerin bir kısmı listeden çıkartılarak basılan makalenin, sansürsüz, ilk halini paylaşıyorum. ] ] Türk basın tarihi, bir anlamda gazetecilere karşı şiddetin tarihidir. Dönemlere göre çeşitli biçimler alan şiddet, gazeteleri ve gazeteciyi sindirmek, sindiremiyorsa yok etmekte bir araç olarak kullanıla gelmiştir. Gazetecinin görevini yapmasının, yani halkın haber alma özgürlüğünün engellenmesinin belirgin yöntemleri olarak; gazetelerin sansürlenmesi, olan biten hakkında bilgi toplamaya çalışan gazetecinin engellenmesi, gazetelerin ve gazetecilerin açılan davalar yoluyla çalışamaz hale getirilmesi, basıldıktan sonra dağıtım aşamasındaki gazetelerin toplatılması sıralanabilir. Tüm bu yöntemlerin yanında basın çalışanlarının yaşama haklarına yönelik saldırılar da halkın haber alma özgürlüğünü engellemenin bir yolu olarak görülebilmektedir. "Kanla Sansür" yöntemi olarak tanımlanabilecek olan bu durum, basına yönelik saldırı ve engellemelerin de en ağırıdır. Basın çalışanlarının yaşama haklarına yönelik bu saldırılar, genellikle hükümet, örgütlü suç örgütleri, terör örgütleri gibi organize yapılardan kaynaklandığı için çoğunlukla da faili meçhul kalmaktadır. Öldürülen Gazeteciler Üzerindeki Anlaşmazlıklar Gazetecilerin bireysel olarak meslek tarihine yönelik ilgilerinin sınırlı olması ve meslek örgütlerinin işlevsizleşmesi, gazetecilerin yaşam haklarına yönelik saldırılara karşı sistematik bir karşı koyuşa engel olmaktadır. Tarihi gerçekler üzerinde var olan anlaşmazlıklar, gazeteci meslek örgütlerinin bugüne kadar bir araya gelip, meslektaşlarının öldürülmeleri ile sonuçlanan olayları düzgün bir şekilde listelemesine bile engel olmuştur. Örneğin Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin 2017'de güncellediği listeye göre öldürülen gazeteci sayısı 66 iken, bir başka basın meslek örgütü olan Çağdaş Gazeteciler Derneği'ne göre bu sayı 78'dir. Aynı şekilde 2013 yılında Diyarbakır'da kurulan Özgür Gazeteciler Cemiyeti ise tamamı Kürt kökenli gazeteci, yazar ve gazete dağıtımcısı olarak görev yapan 77 ismi "basın şehidi" olarak listelemektedir. Doğal olarak her üç meslek örgütünün listesinde birbirlerinin listesinde yer almayan isimler bulunmakta, bazı isimler ise her üç örgütün listesinde dahi yer bulamamaktadır.

FİKİR KULÜPLERİ FEDERASYONUNDA TÜRKİYE İŞÇİ PARTİSİ – MİLLÎ DEMOKRATİK DEVRİM HAREKETİ MÜCADELESİ (1965-1969)

Marmara Üniversitesi Öneri Dergisi, 2022

Bu çalışmada, Fikir Kulüpleri Federasyonunun (FKF) Türkiye İşçi Partisi (TİP) etkisindeki bir öğrenci kuruluşundan, millî demokratik devrim (MDD) tezini savunan bir öğrenci kuruluşuna dönüşme süreci anlatılmaktadır. FKF, Türkiye’de sosyalist gençliğin ilk büyük örgütü olması ve sonraki yıllarda da devam edecek olan sol akımlara kaynaklık etmesi bakımından tarihsel öneme sahip bir kuruluştur. FKF’nin temellerini oluşturan fikir kulüpleri deneyiminden gelen birikim, TİP Gençlik Kollarında sol siyasetle buluşmuştur. Ancak gençler, TİP yönetiminden yeterince destek bulamamış, Parti içinde önemli bir rol üstelenememiş ve örgütsel özerklik elde edememiştir.TİP’e kitlesel destek sağlamak amacıyla kurulan FKF, gençlerin örgütsel bağımsızlığını elde etmesini de sağlamıştır. Sosyalizme geçiş konusunda farklı stratejileri savunan TİP ile MDD hareketi arasındaki mücadeleyi doğrudan doğruya FKF içindeki tartışmalardan izlemek mümkündür. FKF yönetimini kazanmak, bu iki akım için başlı başına bir mücadele alanı olmuştur. TİP, demokratik devrimini büyük ölçüde tamamladığını öne sürdüğü Türkiye’nin sorunlarının sokakta çözülemeyeceğini, sosyalizmin işçi sınıfının partisi olan TİP’in iktidarında, parlamenter demokratik yoldan inşa edilebileceğini savunmaktadır. MDD hareketi ise, Türkiye gibi demokratik devrimi yarıda kalmış olan azgelişmiş bir ülkenin sosyalizme doğrudan geçişinin mümkün olmadığı tezinden hareketle, küçük burjuvazinin bir kanadıyla birlikte gerçekleştirilecek demokratik devrimi işçi sınıfının öncülüğündeki sosyalist devrimin izleyeceği bir aşamalı devrim stratejisini savunmaktadır. İlk döneminde, sosyalizme ilgi duyan üniversite öğrencileri arasında büyük heyecan yaratan TİP, zamanla bu desteğini yitirmiş ve kendi içinden doğan gençlik muhalefetinin MDD saflarına geçmesini ve nihayet FKF’nin MDD hareketinin örgütsel kalesi hâline gelişini engelleyememiştir. Anahtar Kelimeler: Fikir Kulüpleri Federasyonu, Türkiye İşçi Partisi, Millî Demokratik Devrim, Sol Hareketler, Öğrenci Hareketleri, Gençlik Hareketleri