Durkheim Sosyolojisinde Dinin Tarihsel Ve Güncel Olanakları (original) (raw)
Related papers
Durkheim’ın Metodolojisi: Eski Fakat Çağdaş Tartışmalar
DergiPark (Istanbul University), 2022
2000'li yıllarda Durkheim araştırmacıları arasında üç isim öne çıkmıştır: R. Alun Jones, Warren Schmaus ve Anne W. Rawls. Bu üç isim arasında Durkheim'ın felsefi kökenleri ve metodolojisi bağlamında tartışmalar yürütülmüştür. Bu makalede, zikredilen üç ismin Durkheim'ın metodolojisinin ana sütunları olan ampirizme bakışını, sosyolojik araştırmada hipotez kullanıma dayalı bilimsel yaklaşımını ve kategorilerin toplumsallığına yönelik tutumunu nasıl yorumladıkları tartışılmıştır. Schmaus, Durkheim'ı eklektik spiritüalist bir geleneğin ürünü olarak değerlendirip onun bütünüyle ampirist olarak görülemeyeceğini ve 'ampirik tümdengelim'e başvurduğunu ifade eder. Rawls ise, Durkheim'ın hipotez kullanma girişiminin İngiliz ampirizmiyle yakından ilişkili ve Hume ile birçok konuda hemfikir olduğunu belirterek onu 'sosyo-ampirist' olarak tanımlar. Jones ise, Durkheim'ın sosyolojinin inşasındaki amaçlarının ahlaki ve politik olduğunu ve bu nedenle de onun 'sosyal realist' olduğunu dile getirir. Çalışmada bu üç yazarın yürüttüğü ampirizm, kategori ve hipotez tartışmalarından hareketle Durkheim'ın metodolojisinin tarihsel öneminin altı bir kez daha çizilmiştir. Makalede; Durkheim'ın bir yandan epistemolojik olarak ampirizm ve a priorizm gerilimini aşmaya çalıştığı gösterilmiştir. Bunu gerçekleştirebilmek için Durkheim'ın kategorileri toplumsal olarak ele aldığı dile getirilmiştir. Ancak onun natüralistik eğilimleri nedeniyle ampirik bir araştırmacı gibi hipotezleri kullanmak yönünde eğiliminin olduğu da vurgulanmıştır. Tüm bunlarla birlikte ampirik verinin soyutlanması gerektiğinin de altını çizdiği tartışılmıştır.
Din Sosyolojisi Perspektifinden Emile Durkheim: Dinin Kaynağı ve Toplumsal Anlamı
Din Sosyolojisi Perspektifinden Emile Durkheim: Dinin Kaynağı ve Toplumsal Anlamı, 2023
Bu çalışma, Durkheim’ın din teorisini literatür taraması yöntemiyle ele alarak dinin toplumdaki varlığını ve etkisini açıklama amacını taşımaktadır. Çalışmada, Durkheim’in Dini Hayatın İlk Biçimleri adlı eseri üzerinde odaklanılmış ve dinin kaynağına yönelik vurguları incelenmiştir. Durkheim, bu eserinde Avustralya’daki bir kabileye odaklanarak dinin toplumsal kökenlerini incelemiştir. O, dinin toplumdan kaynaklandığını, yani toplumun tanrı olduğunu iddia etmektedir. Bu şekilde, Durkheim dinin toplumsal gerçekliğin bir parçası olduğunu ve onun toplumsal yapılardaki işlevini vurgulamaktadır. Ayrıca, dinin toplum içindeki yaptırımının ve işlevselliğinin önemine dikkat çekmektedir. Durkheim’a göre din, toplumsal bağlamda anlaşılması gereken bir olgudur ve sosyolojik bir perspektifle incelenmelidir. Bu çalışma, Durkheim’ın din teorisini anlamamızı sağlayan bilgiler sunmaktadır, ancak eleştirel bir perspektiften yaklaşıldığında, Durkheim’ın dinin bireysel deneyimlerini ve çeşitliliğini yeterince ele almadığı ve dinin toplumsal dönüşüm üzerindeki etkilerini göz ardı ettiği söylenebilir. Ayrıca, Durkheim’ın dinin evrenselliği ve farklı kültürlerdeki çeşitlilik konularında sınırlı bir bakış açısına sahip olduğu gözlemlenebilir. Bu nedenle, Durkheim’ın din teorisi eleştirel bir incelemeyi gerektirmekte ve dinin çok boyutlu doğasını tam olarak kavramaya yönelik daha kapsamlı bir yaklaşımın gerekliliğini vurgulamaktadır.
Din ve Çağdaş Sosyolojik Teoriler (Çeviri)
Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2015
20. yüzyılın sonu ve 21. yüzyılın başında; din sosyolojisi hem teorik hem de empirik araştırmalarda dikkat çekici bir ivme kazandı. Ortak bilimsel görüş, mo-dernleşme teorisiyle ilişkilendirilen klasik sekülerleşme tezinin yanıltıcı ve basit olduğunu, ya da esasen Kuzey Avrupa'yla ilgili olduğunu savunmaktadır. Avrupa sınırlarının ötesinde dinin politikada, kültürde ve toplumda büyük bir rol oyna-maya devam ettiğine dair çok sayıda kanıt vardır. Gelişen dünyadaki şehirleşmeyle birlikte dini canlanma ve dindarlıkta bir artış meydana gelmiştir. Din, bu yüzyılda küresel ölçekte politik ve ideolojik mücadelelerde etkili bir faktör olacaktır. Bu-nunla birlikte bu politik çatışmaya odaklanmanın tek olumsuz tarafı radikal İslam ve dini şiddetin diğer tezahürleri üzerinde aşırı bir yoğunlaşmanın söz konusu olmasıdır. Anahtar Sözcükler: Tüketicilik, küreselleşme, maddecilik, post sekülerleşme, halk dinleri, ruhanilik Sekülerleşme tezi üzerindeki genel şüphecilik ve dinin öneminin artması önemli teorik gelişmeleri beraberinde getirmiştir. En önemli gelişmelerden biri, dinin talep yönünden ziyade arz yönünü vurgulayan dinin ekonomik ya da pa-zar modeli olmuştur ve dini katılımı, çıkarlara dair rasyonel tercihlerin sonuçları olarak görmektedir. Ancak bu, dine yönelik talebin zaman ve mekân içerisinde sabit ve değişmez olduğu anlamına gelmemektedir. Bu model, şayet herhangi bir geçerliliği varsa, dini pazarın içindeki dini hizmetler hususunda kayda değer bir rekabetin yaşandığı Amerika toplumundaki dinin canlılığını açıklamaya uygun-muş gibi görünmektedir. Diğer gelişmeler arasında, Jürgen Habermas'ın, seküler ve dindar vatandaşların liberal bir uzlaşıyı sağlamak için kamusal alanda diyalog kurmak şeklinde yükümlülüklerinin olduğunu iddia ettiği post sekülerleşme tezi sayılabilir. Geleneksel sekülerleşme tezinin eleştirisi; örtülü din, ruhanilik ve popüler din üzerine odaklanan araştırmaların artışıyla kendini göstermektedir. Bu post-kurumsal tinselliği vurgulayan araştırmaların ortaya çıkışı Amerika' da ve son za-* Bu makale, Religion and contemporary sociological theories adıyla Current Sociology Review, 2014, vol: 62(6) ss. 771-788 arasında yayımlanmıştır. Ayrıca makale online olarak 23 Mayıs 2014'te yayımlanmıştır. Erişim linki için bkz.
Din Sosyolojisinde Güncel Araştırma Alanları
Din Sosyolojisi, 2017
Günümüzde yaşanan modernleşme süreci ve küreselleşme, toplumsal yaşamda birtakım değişimler meydana getirmiş, dinin toplumdaki yansımalarını da değiştirmiştir. Bu durum, klasik konuların yanı sıra bir kısım güncel meseleleri din sosyolojisinin çalışma sahasına eklemlemiştir. Din Değiştirme, Dindarlık ve Yeni Şekilleri, Dini Algıda Toplumsal Cinsiyet, Sosyal Medya ve Din, Ölüm Sosyolojisi ve Din gibi konular bunlardan bazılarıdır. Modernleşme ve yeni iletişim teknolojileri, geleneksel dindarlık anlayışlarını değiştirmekle kalmamış, Ufocular gibi mistik veya kurgusal nitelikli yeni dindarlık şekilleri ve anlayışları ortaya çıkarmıştır. Bununla birlikte, ulaşım ağları ile iletişim teknolojilerinin dünyayı entegre etmesi, insanların birbirleriyle iletişim ve etkileşimini kolaylaştırmıştır. Bu durum, bireylerin farklı din ve mezheplerle temas etmesini ve bunları yakından tanımasını sağlamış, zaman zaman da din değiştirmelerine zemin hazırlamıştır. Ayrıca Modernleşme sürecinin, dinlerdeki toplumsal cinsiyet algısında da bir değişim meydana getirdiği görülmektedir. Birçok dini gelenekte, ataerkil bir yapılanmanın ön planda olduğu ve kadınlara yönelik tutumlarda erkek hâkim bir yak¬laşımın baskın olduğu bilinmektedir. Ancak 19. yüzyıldan sonra toplumsal yapılardaki değişim ve modernizmin etkisi, kadına bakış açısında eşitliğin ön plana çıktığı bir paradigma değişimini beraberinde getirmiştir. Dini metinler, yeni bir bakış açısıyla okunmaya başlanmış, metinlere yönelik yapılan analiz ve yorumlar, kadın ve erkeğin aynı kökten geldiği ve onur bakımından eşit oldukları etrafında yoğunlaşmıştır. İletişim teknolojilerinin gelişmesiyle beraber ortaya çıkan internet tabanlı sosyal medya, bireyler ile dini grupların dinsel hayata ilişkin algısını ve iletişim şekillerini etkilemiştir. Bu noktada sosyal medya, din mensuplarının birbirleriyle, din adamları ve cemaatlerin de kendi mensuplarıyla iletişim kurmasına ve haberleşmesine önemli katkı sağlamaya başlamıştır. Ayrıca sosyal medyanın kullanıcılarına; video, vaaz ve benzeri dini içerikleri paylaşma, fikir alışverişi, bilgi edinme, dua isteğinde bulunma veya kutsal gün ve gecelerde tebrik mesajlarını paylaşma gibi dini yaşayışa ilişkin faaliyetlerini sanal ortamda devam ettirme imkânı tanıdığı görülmektedir. Din sosyolojinin modernliğe olan ilgisi ölüm fenomenini de yeniden ele almaya zorunlu kılmıştır. Toplumsal koşullar değiştikçe, ölümün görünümleri ve toplum nazarındaki algısında bir değişim görülmüştür. Modernizmden Postmodern döneme uzanan süreçte, ölüm olayının yok olmak anlamına gelmeyeceği, insanın arkasında eserler, kahramanlıklar bırakarak ve halkın hafızasında kalmak suretiyle ölümsüz olacağına vurgu yapılmaya başlanmıştır. Bu durum, medya ve durum popüler kültürle sürekli desteklenerek, ölümün ciddiyeti azaltılmış, ölüm geleneksel anlam ve öneminden sıyrılarak eskiye oranla değersizleştirilmiştir.
Tarihsel Sosyoloji Perspektifinden Türkiye’de Din Algısının Değişim Analizi
Kırıkkale Sosyal Bilimler Dergisi, 2022
Bu çalışmada Türkiye'de dinin rolü, etkisi ve değişimi tarihsel bir çizgi içerisinde analiz edilmiştir. Batılılaşma ve modernleşme politikaları içerisinde Osmanlı son dönemlerinde başlayan ve Erken Cumhuriyet Dönemi'nde hız kazanan reform hareketleri incelendiğinde dinin hem toplumsal yaşamı şekillendirmede hem de yeniden kurmada dışarıda bırakılamayacak bir kurum olduğu görülmektedir. Bu anlamda çalışmada, değişen rejimle beraber dinin temelde işlevinin aynı kalmasına rağmen vücut bulduğu durumların ve yerinin nasıl değiştiği incelenmiştir. Bu değişimler sadece sosyoloji veya sadece tarih açısından değil, tarih ve sosyolojinin kesiştiği bir alan olarak tarihsel sosyoloji perspektifinden bir değerlendirme içerisinde ele alınmıştır. Bu değerlendirmenin günümüz toplumunu anlamak açısından da önemli olduğu düşünüldüğü için günümüz Türkiye'sinde dini anlamak adına modernleşme ve Batılılaşma çabaları içerisinde din analiz edilmiştir. Osmanlı'nın yıkılmasına sebep olarak görülen dini çatışmaları önlemek adına, Erken Cumhuriyet Dönemi'nde, laiklik ilkesi çerçevesinde din ve devlet işleri ayrılsa da bu anlayışın Avrupa'da olduğu gibi kiliseyi devletin yönetim mekanizmalarından tamamen ayırması şeklinde gelişmediği anlatılmaya çalışılmıştır. Aksine kurucu kadronun, Batılılaşma önünde engel olmaması adına dini kontrol ederek devlet dini oluşturdukları ve bunun için yeni rejim içerisinde Diyanet İşleri kurumu ile dinin toplum mühendisliğinde kullanıldığı da bu çalışmada incelenmiştir. Bu Batılılaşma çabası içerisinde geleneksel İslam'dan uzaklaşarak Türk İslam'ı oluşturma çabalarının toplum içinde ikili bir karşıtlık oluşturduğu ifade edilmiştir. Günümüzde de halen devam eden bu karşıtlık farklı boyutlarıyla ele alınmıştır.
Modern Dünyada Dini İlimler Sorunu
Modern devletin temellerinin atıldığı döneme kadar başarılı bir şekilde uygulanan şeriat sisteminin ve pratikteki uygulamalarının oluşturduğu ahenkli toplum ondokuzuncu yüzyıl başlarından itibaren derin bir mantalite dönüşümünün eseri olarak parçalanmıştır. Legal olmakla beraber moral meşruiyete sahip olan şeriat yeni dönemde, uygulayıcılarına göre değişen oran ve ağırlıkta, ya moral alana sıkıştırılmış veya modern hukuk sistemine meşruiyet aktarımı yapacak ham malzeme taşımakla sınırlandırılmıştır. Bu sınırlandırılmışlığı içinde bile meşruiyetini ciddi oranda erozyona uğratan bir dizi zihni ideolojik süreç sonunda tamamiyle işlevsiz bir yere hapsedilmiştir. Günümüzde ise ilmihal kitaplarında dini-moral ihtiyaçlara hazır cevaplar sağlamaya çalışan, spiritüel bir alanın fantastik süjesi olarak hayatını sürdürmeye çalışmaktadır. Otonomisini ve özgünlüğünü yitirmiş akademik alanda da güncel sorunlara cevap vermekten uzak, “nakilcilik” yapmakla meşguldür.