Elif İle Mahmut Hikâyesi (original) (raw)
Related papers
Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi , 2020
Melamet doktrinli tipler, Osmanlı edebi metinleri için renkli motiflerdir. Elif Abdal anlatısı, 16. Yüzyılda İran coğrafyasında ortaya çıkmış bir budala derviş hikâyesidir. İlk kez İranlı şair Zuhûrî’nin yazdığı bu anlatı, 17. yüzyıl sonunda ve 20. Yüzyıl başında iki çevrirİ ile Türkçeye kazandırılmıştır. Her iki çevirinin dönemsel koşullarda farklılıklar arz ettiği görülmektedir. Mütercim farkı dışında, dönemsel algının da etkili olduğu bu çeviri metinler arasındaki farklılıkların çeşitli nedenlerden ortaya çıkmaktadır. Bugün için sansür ya da otokontrol sayılan kamuoyu denetimi ya da değişen ahlak yapısı kadar önemli olan şey, tipleşen karakterlerin de dönüşümüdür. Nefsine uyduğu için başına iş açan budala Elif Abdal serüveni, öğretici olmaktan çok eğlendirici bir anlatıdır. Makalede, İran ya da Türk her iki toplum için aykırı bir tipin bir anlatıda, mizahi anlatısı ele alınmakta, dönemsel olarak ahlaki bir denetimin mizahı da denetlediğine işaret edilmektedir.
Elif ile Bâ Hikâyesi / The Story of Elif and Bâ
ULUSLARARASI AFRO-AVRASYA ARAŞTIRMALARI DERGİSİ INTERNATIONAL JOURNAL OF AFRO-EURASIAN RESEARCH (IJAR) , 2020
Elif ile Bâ Hikâyesi, Atatürk Kitaplığı arşivinde O. E. 1456 numarada kayıtlı bir el yazması eserin adıdır. Kitap, toplam on beş sayfadan oluşan küçük bir risale görünümündedir. Yazarı bilinmeyen bu eser, Arap alfabesindeki ‘elif’ ( ) ile ‘be’ ( ) harflerinin şekillerinden yola çıkarak, elif harfine kibir, be harfine ise tevazu sıfatını yakıştırır. Kur’ân-ı Kerîm’in niçin besmelenin be’siyle başlayıp elif ile başlamadığı hususunu bu yakıştırma üzerinden anlatmaya çalışır. Akabinde, tevazu sahibi olmak ve kibirden kaçınmak konusunda birtakım öğütler verir. Metinde, kibrin dört sebebi olduğu öne sürülür: İlim, mal, makam ve güzellik. Bu unsurların ne şekilde kibre neden olduğu ne tür belalar getirdiği ve her bir unsurun nasıl geçici olduğu ayet, kutsi hadis, hadis ve kıssalardan alıntılar yapılarak açıklanır. Kitabın ismi, el yazması metnin en başında yer almaktadır. Besmelenin üzerine yazılmış bu isim ‘Elif ile Bâ Hikâyesidir’ şeklindedir. Bu isim, elif ile be harfinin kişileştirilmesi yoluyla yazılmış sembolik bir hikâyeyi çağrıştırsa da metnin içeriği oldukça farklıdır. Bu metin, çeşitli alıntılarla kibir ile tevazuu mukayese eden bir düşünce yazısıdır. Osmanlı edebiyatının nesir şeklindeki eserlerine örnek olabilecek bu metin, kendi döneminin düşünce dünyasını ve ahlak anlayışını yansıtması bakımından önemlidir. Bizim çalışmamız, söz konusu metnin tanıtımı ve içeriğinin kritiğine yöneliktir. Bu eserde müellif, Arap harflerinden Elif ile Bâ’nın şeklinden hareketle kibir ve tevazuu konularında öğütler vermekte, böylece Türk-İslam kültürünün ahlâk anlayışını basit, açık ve anlaşılması kolay bir biçimde ortaya koymaktadır. The story of Elif and Bâ is the name of a manuscript written in O. E. 1456 in the Atatürk Library Archive. The book looks like a small treatise of fifteen pages. This work’s author is unknown, starting from the forms of the letters ‘elif’ ( ) and ‘be’ ( ) in the Arabic alphabet. He tries to explain why the Qur'an starts with the the besmele’s bâ and does not begin with the elif. He then gives some advice on humility and avoid arrogance. In the text, arrogance is claimed to have four reasons: science, wealth, authority and beauty. How these elements cause arrogance, what kinds of trouble and how each element is temporary verse, kudsi hadith, hadith and quotes are explained by quoting. The title of the book is at the beginning of the manuscript. This name, which is written on Besmala, is ‘The Story of Elif and Bâ’. Although this name evokes a symbolic story written by the personification of the letter elif and be, the content of the text is quite different. This text is a thought that compares arrogance and humility with various quotations. This text, which may serve as an example for the prose works of Ottoman literature, is important in terms of reflecting the thought world and moral understanding of its period. Our study deals with the presentation and content of the text in question. In this work, the author gives advice on arrogance and modesty from the Arabic letters Elif and Bâ’n, thus revealing the moral understanding of Turkish-Islamic culture in a simple, clear and easy to understand manner.
International Conference on Academic Studies in Philology (BICOASP) Book of Proceedings, 2019
Dear Colleagues, We are proud to organize the International Conference on Academic Studies in Philology (BICOASP) in our university on 26-28 September 2019. The conference focused on academic studies on ancient or modern languages and literatures besides Turkish Folklore and Translation Studies. The conference provided an opportunity for academicians from different contexts of Philology to discuss and share theoretical and practical issues on a wide range of areas ranging from European languages and literatures (English Language and Literature, German Language and Literature, French Language and Literature etc.) to Turkish Language and Literature, ancient or modern Eastern languages and literatures, comparative literature and translation studies. Bandırma Onyedi Eylül University is a big family with its staff and students dedicated to high quality of education and qualified scientific research. One of the goals of our university is to prepare our students and help the academic staff to be a citizen of the world. We give importance to raising our students' self-confidence. The world today is a cycle of lifelong learning. We work hard to contribute to our country's target of keeping up with the level of contemporary civilization by updating the knowledge we get from educational establishments. Bandırma Onyedi Eylül University takes enterprising, innovation, creativity and analytical thinking as the precedence. We always take human as a focal point in our studies. In the light of reason and science and also with an understanding of national and moral values, we will continue to work and produce for the sake of humanity as we have done so far. In this conference, we received more than 100 papers from 68 different universities from 8 different countries from Asia to Europe. We are pleased to receive positive feedbacks from the academicians who participated in BICOASP. There is an agreement among the participants of the concerence that conference will contribute to the studies in Philology with the papers of eminent scholars. We hope to see you in our next conferences. Conference President Pf. D. SSeeaa ZDEMMR Rector
Elif, 2021
Elif aşktır.
BİR OSMANLI KADINININ KALEMİ: AHMET MİTHAT'IN 'FAZIL VE FEYLESOF KIZI'NIN FELSEFE TARİHİ
TULLIS, 2021
Duygu OYLUBAŞ KATFAR * ÖZET 19. yüzyıl ve sonrasını şekillendiren, kadın yazarların öncüsü olan, Ahmet Cevdet Paşa'nın kızı Fatma Aliye Hanım, 'yazar kadın' algısı üzerine tartışmalara sebep olan biridir. Eğitim, evlilik, felsefe, çalışma hayatı, kültür ve medeniyet, din konularında makaleler ve romanlar yazmıştır. Fatma Aliye Hanım'ın düşünce dünyası ele alındığında Osmanlı kadınını kapalı toplumun dışına çıkararak bir kadının başaracağına inanılmayan uğraşlara uygulama alanı oluşturduğu görülmektedir. Makaleleri ile çağdaşı olan kadınlara yol göstermesi, yazma konusunda kadınları cesaretlendirmesi bakımından Osmanlı basın hayatında yer edinmiştir. Ahmet Mithat Efendi 'Fazıl ve Feylesof Kızım' dediği Fatma Aliye Hanım'ın tüm bu uğraşlarına katkı sağlamasıyla bilinir. Ancak o bir yandan da Fatma Aliye Hanım'a mektuplarında müdahale etmiştir. Bu mektuplar, Fatma Aliye Hanım'ın romanlarındaki karakter ve olay örgüsüne müdahalelerin yanı sıra onun şiir yazmasına ve felsefeyle ilgilenmekten menedilmesine neden olmuştur. Ahmet Mithat Efendi, mektuplarında 'feylesof', 'hakîm', 'hekîm' gibi sözcüklere açıklık getirerek kadınların felsefe ile uğraşmasının sakıncaları üzerinde durmaktadır. Fatma Aliye Hanım ise düşünen bireylerin sadece erkek cinsinden olmadığını ispat etmek ister. Ancak Ahmet Mithat Efendi'nin onu etkilemesi ile Fatma Aliye Hanım felsefe tarihi yazmaya yönelir. Fatma Aliye Hanım Batı ile Doğu filozoflarını değerlendirirken İslamiyet'i müdafaa etmektedir. Felsefenin erkek uğraşı olarak görülmesine karşılık, var olan kadın filozofları ortaya koyar. Fatma Aliye Hanım'ın bir Osmanlı kadını olarak bu birikime sahip olması, Batı'nın oryantalist düşünce biçimine gem vurmaktadır. Hem Osmanlılığın hem de İslamlığın yükselmesinde toplumun yarısını oluşturan kısım olarak üstlenilen görevler yerine getirilmiş olacaktır. Çalışmada Ahmet Mithat Efendi ve Fatma Aliye Hanım'ın felsefe konusundaki mektupları ile Fatma Aliye Hanım'ın felsefe ile ilgili eserlerindeki görüşleri karşılaştırılacaktır. Böylece felsefe tarihinde ve felsefe tarihi yazımındaki yeri sorgulanmış olacaktır.
ABDULLAH ME’MUN VE MUHAMMED EMİN’İN HİLAFET MÜCADELESİ
Özet : Abbasî halifesi Harun Reşid, kendine halef olarak önce Muhammed’i, sonrasında Abdullah ve Kasım’ı veliaht tayin etti. Abbasî hanedanından Zübeyde’nin oğlu Muhammed Emin’in liyakatine inanmadığı halde, hanedanın baskısından çekinerek onu birinci veliaht tayin etmiş olmasına rağmen, Horasanlı bir cariyeden doğma Abdullah Memun’a daha çok güvenmekteydi. Bu nedenle ona Horasan’da özerk bir statü bahşetti. Böylece Harun Reşid, bu şekilde -bilerek veya bilmeyerek- Abdullah Memun’a zafere giden yolu açmış oldu. Ölmeden önce bu kararını hac için gittiği Mekke şehrinde bir protokolle resmileştirdi. Ulema ve halka açık gerçekleştirilen Mekke protokolünün geçerliliği, Harun Reşid öldükten sonra Muhammed Emin tarafından tedricen ihlal edilmeye başlandı. Akabinde, kardeşler arasında -Kasım’ın müdahil olmadığı- bir mücadele başladı. Bu rekabette Abdullah Memun, kardeşi Muhammed Emin’e zamanla üstünlük kurdu ve nihayetinde Muhammed Emin’in ölümüyle neticelenen mücadeleyi kazandı. Zaferinde İranlı unsurun, Muhammed Emin’i destekleyen Arap unsura üstünlüğünün yanı sıra, Fazl bin Sehl, Tahir bin Hüseyin gibi İranlı şahsiyetlerin başarıları rol oynamıştır. Anahtar Kelimeler: Muhammed Emin, Abdullah Me’mun, Abbasîler. Abstract: The Abbasid caliphate Haroon Rashid assigned firstly Mohammad and than Abdollah and Kasim as his heir apparents. Mohammad Amin was the son of Zubeyde who was from Abbasid Dynasty so Haroon Rashid had to declare Mohammed’s heir apparency. But infact he was believeing his incompetence but also hesitating the pressure of dynasty. For Haroon Rashid, Abdollah Mamoon was more suitable for throne so he gifted autonomous status. In this manner he –consciously or unconsciously- paved the way for Mamoon’s victory. Before his death Haroon Rashid officialized his decision by a prothocol in Mecca on the way to pilgrimage. After Haroon Rashid’s death, the Mecca Prothocol which had been open to ulama (muslim scholars) and public, was gradually infringed by Mohammad Amin. Then, bothers -out of Kasim- started a strugle. In this rivalry Abdollah Mamoon gradually preponderated and at the end Amin had died and Mamoon won the compatititon. In his victory, beside Mamoon’s Farsi predomination to Amin’s Arabs, the Farsi advocates of Mamoon as Fazl bin Sahl and Tahir bin Husayin were also effective. Keywords: Mohammad al-Amin, Abdullah al-Ma’mun, Abbasid.