AB’NİN ENERJİ GÜNDEMİ VE TÜRKİYE’DEN BEKLENTİLERİ (original) (raw)

AB-TÜRKİYE İLİŞKİLERİ VE AVRUPA' NIN ENERJİ GÜVENLİĞİ

… dönemde Türk Dış Politikası: Uluslararası IV. …, 2010

Enerji tıpkı canlılarda olduğu gibi ülkelerde de hayat ile eş anlamlıdır. Enerji temininde sorun yaşayan ülkelerin ekonomileri yavaşlamaya başlar, rekabet gücü azalan ülkeler ekonomik ve siyasi alanlarda sorunlar yaşarlar ve bu sorunlar kısa sürede toplumsal alanlara yayılır. Kısacası gerek duyulan enerjiyi ucuz ve sürekli olarak sağlamak her devlet için hayati bir konudur. AB de bu konuda bir istisna oluşturmamaktadır. Gelişmiş ekonomisi ile AB diğer bölgeler ile kıyaslandığında enerji ihtiyacı hızla artan bir bölgedir. Buna karşın enerji kaynaklarını istediği düzeyde çeşitlendirebildiği ve güvenli hale getirebildiği söylenemez. AB'nin en önemli enerji kaynaklarının başında gelen Rusya'nın hala tam istikrarlı bir tedarikçi olduğu söylenemez. Siyasi belirsizlikler ve Rusya'nın enerji kaynaklarından elde ettiği gücü siyasi alanda da kullanma hevesi, ilişkilerde soru işaretlerini arttırmaktadır. 1 Bu bağlamda Türkiye Rusya ve Kuzey Afrika hatlarını dengeleyecek önemli bir güzergâhın kilit ülkesi olarak ön plana çıkmaktadır. Bu bağlamda bu çalışma, Türkiye'nin artan önemini, bunun nedenlerini ve olası sonuçlarını ele almaya çalışmıştır.

AB’YE BÜTÜNLEŞME SÜRECİNDE GÜNCEL “ENDÜSTRİYEL EKOLOJİ” YAKLAŞIMLARININ TÜRKİYE İÇİN İRDELENMESİ

Avrupa Birliği, sunduğu ekonomik vizyonla birlik için bütünleştirici ve dünyada yaşanan değişim süreçlerini yakalayan bir gelişmeyi ortaya koymaktadır. Bu gelişme çok sektörlülüğü, karşılıklı denge ve uyumu gerektirmektedir. Değişen dünyada, mal ve hizmetlerin üretiminde ekonomik kazanımlar kadar, üretim sürecinin çevreye etkileri, teknoloji kullanma düzeyi, değişimlere ve esnekliğe uyumu ve yarattığı nitelikli çevre de dikkate alınmaktadır. Geliştirilecek olan işbirliği ve ortaklıkların bu amaçları sağlayacak politikaları oluşturması gereklidir. Bu çabalar içinde endüstrinin ve endüstri bölgelerinin ayrıcalıklı bir yeri ve gittikçe artan bir önemi vardır. Avrupa’da geliştirilmiş bir kavram olan endüstriyel ekoloji kavramı ve buna bağlı olarak kurulan eko-endüstriyel parklar, ekonomik, sosyal ve kültürel anlamda gelişme fırsatı sunan yenilikçi organizasyonlardır. İlk örneği Danimarka’da tanımlanan eko-endüstriyel parklar, üniversite ve çeşitli araştırma kuruluşlarının çevre kirliliğini önleme, atıkları değerlendirme, daha az hammadde kullanımı ve daha yüksek ekonomik kazanç sağlama potansiyellerini ortaya koymasıyla yaygınlaşmıştır. Danimarka’nın yanında, Avusturya, İngiltere ve Fransa’da eko-endüstriyel parklar kurulmuş, giderek özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde ve Kanada’da hükümetlere bağlı kuruluşların da aktif görev aldığı oluşumlar haline gelmiştir. Eko-endüstriyel parkların yaygınlaşmasında ana etken endüstriye getirilen farklı bakış açısı olmaktadır. Endüstrinin kirletmeden de üretebileceği ve bunun firmalara ek üretim maliyeti getirmeyeceği fikrinin yanında kentsel mekana da daha farklı yaklaşımlar getirmektedir. Yerelin özelliklerini ortaya çıkarırken, tüm aşamalarda kentin ve kentlilerin katılımını ortaya koyan organizasyon anlayışı, ekonomik getiriyi sosyal ve kültürel yönlerden destekleyen politikalar ve firmalar, bölgeler ve hatta ülkeler arasında sunulan işbirliği olanakları, daha yaşanılabilir bir kent ve çevre oluşturma hedeflerinin gerçekleşmesi yolunda gerçekçi bir çerçeve oluşturmaktadır. Türkiye’nin her alanda Avrupa ile uyum sağlamak üzere ‘yeniden yapılanma’ arayışları içinde olduğu bir dönemde, dünyada ve özellikle Avrupa’da ortaya çıkmakta olan yeni yaklaşımları yakından izlemesi önemlidir. Özellikle mekanı yeniden tanımlamak ve daha yaşanılabilir bir kentsel çevre oluşturmak için sağlayacağı avantajlar düşünüldüğünde yeni endüstri politikalarının oluşturulmasında endüstriyel ekoloji ve eko-endüstriyel parklar önemle dikkate alınması gereken kavramlar olmaktadır. Bu bildiride dünyada endüstrinin geçirdiği bu hızlı değişimin ışığında, Türkiye’de eko-endüstriyel parkların uygulanma olanakları irdelenecektir. Ülkenin hem endüstriyel gelişme hem çevre kirliliği yoğunluğunun başta geldiği bölgelerinden olan Gebze Organize Sanayi Bölgesi ve yakın çevresindeki kentsel alanların eko-endüstriyel parklar açısından taşıdığı potansiyeller anılan modelin gerektirdikleri kapsamında ele alınacaktır.

KÜRESEL ENERJİNİN AB ÜYELİK SÜRECİNE SİNERJİSİ

Hazırlayan ŞAHİN KESKİN ANKARA, 2012 GİRİŞ Gelişen ve değişen dünya konjonktüründe enerji konusu, devletleri kimi zaman sıkıntılarla karşılaşmasına sebep olmuştur. Büyük Savaşlar, buhranlar gibi ekonomiyi altüst eden gelişmeler, devletlerin de enerjiye göre kimliğini etkilemiştir 1 . Devlet aktörünün dışında küresel aktör olarak nitelendirebileceğimiz Avrupa Birliği' de bundan payını almıştır. Avrupa Birliği üye ülkeleri ve aday ülkelerin işbirliği sürecinde olmaları gerekir; fakat bazı aksaklıklar gündeme gelmiştir 2 . Avrupa Birliği'nin Rusya'ya bağımlılığını azaltmak için yürüttüğü, ancak bir türlü sonuca ulaşamayan projelerin -NABUCCO vb.-hayata geçirilemeyişinin ana nedeni, AB ülkeleri arasında enerji ve dış politika konularında süregelen anlaşmazlıklardır 3 . Kömür enerji sistemi ile başlayan süreç, petrol ve doğalgaza bağımlığı ile süregelmiştir. Avrupa Birliği, kuruluşundan sonra genişlemeler ile uluslararası arenada önemli bir aktör haline gelmişti. SSCB'nin de dağılması ile üye ülke sayısını artıran AB, enerji konusunda bir takım anlaşmalar ve buna binaen tavizleri de göz önünde bulundurmuştur.

GÜNEŞ ENERJİSİ

Güneş dünyanın yörünge eksenine 1,366 watt/metre² enerji iletir, fakat yer yüzüne ulaşan enerji miktarı biraz daha azdır.Güneş enerjisi veya Güneş erkesi, Güneş ışığından enerji elde edilmesine dayalı teknolojidir.

AB VE BALKANLARDA GÜNEY DOĞU AVRUPA İŞBİRLİĞİ PAKTI İLE

Avrupa Birliği son yıllarda hızlı değişimlere sahne oldu. AB halen, dünyadaki bölgesel entegrasyon hareketleri arasında en gelişmiş ve en fazla ''supranasyonel/ulusüstü'' özelliklere sahip girişim olarak "sui generis" dediğimiz kendine özgü yapısını koruyor. AB, 2007'de Bulgaristan ve Romanya'nın üyeliği ile yeni üyeleri hazmetme sorunu ile karşılaşmıştı. AB ortalamasının altında bir refaha sahip olan ve yolsuzluk gibi yapısal sorunlarını çözemeyen bazı ülkelerin AB üyesi olması, beraberinde uyum ve bütünleşme sorunlarını getirdi. Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti'nin dağılması ve bunu takiben yaşanan savaşlar AB için büyük bir başarısızlık öyküsü olarak akıllara kazınırken, Avrupa sahnesine yedi yeni devlet çıkardı. Önceleri, istikrarın ve barışın tesisi gibi alçakgönüllü hedeflere dayalı olarak şekillenen AB'nin Batı Balkanlar'a yönelik politikası, bugün bölge ülkelerinin AB ile bütünleşmesini öngören iddialı bir gündemle ilerliyor. Bu çalışmamızda; çalışmamızda Eski Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyetinin Dağılması, AB'nin Batı

TÜRKİYE'NİN ENERJİ GÖRÜNÜMÜ VE ARALANAN FIRSAT PENCERELERİ

Global Political Trends Center, 2020

Dünyada genelinde olduğu gibi, Türkiye de ağırlıklı olarak enerji ihtiyacını fosil kaynaklardan karşılamaktadır. Komşularının aksine, Türkiye fosil kaynaklar konusunda enerji fakiri bir ülke olarak net ithalatçı durumundadır. Petrolün %93'ünü, doğal gazın %98'ini ithalat yoluyla temin eden Türkiye enerji talebini genel itibariyle kömür ve petrolden karşılamaktadır. 1986 yılında Ankara ve Moskova arasında 25 yıllığına yapılan doğal gaz alım anlaşması akabinde kömür ve petrolden sonra doğal gaz da enerji kaynakları arasındaki yerini almış oldu. Soğuk Savaş sonrası "Demir Perde"nin ortadan kalkmasıyla Hazar bölgesinde bulunan zengin hidrokarbon yakıtlarının dünya piyasalarına ulaştırılması gündeme gelirken Rusya'nın da bölge üzerindeki nüfuzunun kırılması amaçlanmıştır. Bu bağlamda kaynak ülke olarak Azerbaycan ön plana çıkarken Türkiye de jeopolitik konumunu kullanarak bu kaynakların dünya piyasalarına ulaştırılmasında etkin rol oynamak istemiştir. 1990’larda Türkiye’nin Doğu ile Batı arasında bir köprü olarak öne çıkartılması dış politikadan enerji politikalarına kadar resmi anlamda kabul görmüş, zaman içinde Türkiye’nin enerji politikası köprü rolünden koridora (transit) oradan da günümüzde enerji merkezi (hub) olma hedefine doğru bir seyir izlemiştir. Son beş senede Türkiye’nin enerji politikalarında radikal değişim ve dönüşümlere sebep olan kırılmalar yanında fırsat imkanları da ortaya çıkmıştır.