Kentli haklarına karşı şehir hakkı: farklılıklar, benzerlikler, eğilimler (original) (raw)

Büyükşehir Tasarısı ve Kent Hakkı

İl belediyeleri büyükşehir olmak istiyor. Kendi belediyeleri açısından son derece haklıdırlar. Ancak konuya daha yukarıdan, Türkiye geneli için baktığımızda tasarının son derece sorunlu olduğunu görüyoruz.

Kentte İnsan Hakları ve Kent Hakkı

OPUS Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi, 2021

Sanayileşmenin ilk döneminden itibaren kente yerleşme ve kentte söz sahibi olma isteği yalnızca mekânsal bir hak isteği olmamıştır. Kent hem fiziksel hem de sosyokültürel bir olgu olması nedeniyle içinde bulunduğu toplum yapısı ile ilgili önemli bilgiler taşımaktadır. Kentsel mekânın hızlı bir biçimde dönüşümü, içinde bulunduğu toplum yapısını da hızla değiştirmekte ve toplum tarafından değiştirilmektedir. Kent toprağının sakinlerine açılan alanlar, içinde bulunulan döneme ve iktidar yapısına göre değişmektedir. İktidar, kentin anlam dünyasını yaratmakta ve çerçevesini çizmektedir. Kente yerleşmede, kentte söz sahibi olmada ve kentteki hizmetlerin dağılımında sınıf mücadeleleri önemli bir rol oynamaktadır. Kentsel haklar, kent mekanında yaşayanların, kente ait haklarının neler olduğu ve kentsel mekan için alınan kararlarda söz sahibi olmaları üzerine tasarlanmıştır. Kentte insan hakları; günümüzde kentlerde ortaya çıkan hak ihlallerinin engelleyebilmek adına dikkat edilmesi gereken hakları içermektedir. Kentle ilgili olan hakları tanımlamak, kentli hakları açısından önemli bir alanı tanımlayabilmeye olanağı sağlamaktadır. Bu makalenin amacı, kentte en temel insan hakkı olan "kent hakkı" kavramını tarihsel olarak açıklamaktır. Makalenin diğer bir amacı mülkiyet hakkını, kent hakkı kavramı üzerinden tartışmaya açmaktır.

Kitap incelemesi: Şehir hakkı

Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 2016

Özellikle 2008 yılında yaşanan küresel ekonomik krizin toplumsal yansımalarının gözlemlendiği küresel toplumsal hareketler ile birlikte gündeme gelen kent hakkı kavramı, kısa bir sürede anti-kapitalist bir içerikle bütünleşerek, önemli bir popülariteye sahip oldu. Neoliberal politikaların kentler ve kentliler üzerinde yarattığı eşitsizleştirici, ayrıştırıcı, yoksunlaştırıcı, mahrum edici etkilerine yönelik hemen hemen tüm toplumsal yanıtlarda kent hakkı vurgusunun yapıldığını söylemek mümkün. Bu inceleme, söz konusu kavramı ilk olarak ortaya atan Şehir Hakkı isimli kitabın kısa bir incelemesini hedeflemektedir. Kente ilişkin literatürde net bir tanımı, kapsamını bulmanın mümkün olmadığı bu kavramı, 1967 yılındaki kitabıyla gündeme getiren Lefebvre, ortaya koyduğu devrimsel ve ileri görüşlü kavramsallaştırması sayesinde, hem kentsel hem de anti-kapitalist mücadelelerde referans noktası olarak kullanılan bir figür halini almış durumda. Kitapta ilk olarak şehirleşme-sanayileşme arasındaki çok boyutlu ilişkiler ağını temel bir eksen olarak ele alan yazar, kentsel yayılma ile kentsellik bilinci/kimliği/niteliği arasındaki gerilim noktalarına; kullanım değeri-değişim değeri ayrımı üzerinden ışık tutarak kendisine ait "şehir" ve "kent yaşamı" tanımlarını ortaya koyuyor. Kullanım değeri ve sahiplenme kavramları çerçevesinde nitelendirdiği şehri, bir üründen ziyade "yapıt" olarak gören Lefebvre, sanayileşme yoluyla metanın genelleşmesinin kullanım değerini ve dolayısıyla şehri ve kentsel gerçekliği yok etme eğiliminde olduğunu ileri sürüyor. Bu nedenle, yazar, kullanım değeri-değişim değeri ayrışmasının kent, kentsel yaşam ve toplum üzerindeki yansımasını çözümleyerek bu süreçte belirleyenin (öznenin) sanayileşme, belirlenenin (nesnenin) ise şehir olması durumunu inceliyor. Buna ek olarak, şehri değişim değeri eksenindeki edilgenliğinden bağımsız olarak değerlendiren Lefevbre, öngörülemez bir moment olma niteliğinden hareketle, şehri, karşılaşmaların, iletişim ve enformasyonun çakıştığı, arzu, dengesizlik, normallik ve kısıtlamaların çözüldüğü yer olarak tanımlıyor. "Kent, zihinsel ve toplumsal bir

Enformelliğin Sınırları Değişirken Kent Hakkı

1980 sonrasında Türkiye'nin kentleşme ve mekân politikalarında radikal dönüşümler yaşanmaya başlamıştır. Özellikle büyük kentlerde gerek konut gerekse çalışma alanlarında ve hatta kamusal alanlarda, ulaşımda ve diğer kentsel hizmetlerde formelleştirme anlamına gelen önemli bir değişim süreci gözlenir. Aynı dönem bir yandan da neoliberal politikaların da etkisiyle sosyal devlet politikalarının sağladığı kazanımların ortadan kalktığı, formel olanın enformelleştiği, formel ile enformelin yeniden tanımlanıp, sınırlarının yeniden çizildiği bir dönem oldu. Kentin kullanım değeri gözden düşüp değişim değerine odaklanan projeler çoğalırken, kentli vatandaşlar da ödeme güçlerine göre farklı tüketici sınıflara ayrıldı. Kentte gündelik hayatı sürdürmek üzere barınmadan çalışmaya, ulaşımdan kültüre, afetlerden hizmetlere dek birçok alanda yeni zorluklar, ihlaller ve mücadeleler ortaya çıktı. Bu gelişmeler yaklaşık 50 yıl önce geliştirilmiş bir söylemi, bütünsel bir hak olarak Kent Hakkı'nı yeniden gündemimize taşıdı. Kapitalist kentleşme süreçlerine karşı sürdürülen kentsel mücadeleleri Gramscici anlamda çeşitli siperler olarak düşünmek mümkün görünüyor. Peki bu mücadelelerin bir araya gelip eklemlenmesi ve bütüncül bir Kent Hakkı tesisi mümkün olabilir mi? Kent Hakkı ihlallerini formellik enformellik ekseninde tartışmak kentlerin yaşadığı dönüşümleri anlamak ve Kent Hakkı'na yönelik talep ve mücadelelerin ufkunu belirlemek üzere yeni imkanlar sunmaktadır. Anahtar Kelimeler: Enformellik ve Formelleşme, Kent Hakkı, Siper Savaşları, İstanbul Abstract

Bir İnsan Hakkı Olarak Yerel Haklar ve Avrupa Kentsel Şartı

Ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal olmak üzere globalleşme sürecinin özellikle gelişmekte olan ülke ve toplumlar aleyhine belirginleşen sonuçlarının ortadan kaldırılması ya da en aza indirilmesi, bu bağlamda geliştirilecek yeni çözüm önerileri, yeni anlayış ve yapılanmalarla yakından ilgilidir. Söz konusu değişimlerin başında tüm yerel birimleri, kentleri, anakentleri ve bölgeleri ve onların temel yönetim birimi olan yerel yönetimi içeren yerellik kavramı gelmektedir. Globallikle ya da ona rağmen güçlenen yerellik varsayımından hareketle, gerek siyasal-yönetsel, gerekse kültürel anlamda yerelliğin öne çıkarılması ve bu bağlamda yerel haklar kavramının vurgulanarak etkin kılınması, yaşadığımız sürekli değişme ve gelişme sürecinde ortaya çıkan zararlı sonuçların ortadan kaldırılmasında etkin rol oynayabilecektir. Bu anlamda yerellik ve yerel haklar, yeni global süreçlerde üzerinde durulması ve geliştirilmesi gereken kavram ve anlayışlar olarak gündeme gelmektedir. Yerellik, yerel topluluklar ya da halkın günlük çalışma ve çalışma dışı hayatlarının tümünü geçirdikleri, kimliklerini geliştirip yaşadıkları ve eylemlerini yürüttükleri yerlerle yakından ilgilidir.

Kentsel Dönüşümü ve Kentsel Muhalefeti Kent Hakkı Üzerinden Düşünmek

Gündemdeki kentsel dönüşüm projeleri düşünüldüğünde insan merkezli bir kentsel dönüşüm yaklaşımını oluşturmanın önünde ciddi sorun alanları var. Bunlar arasında öncelikle, bütünsellikten yoksunluk, özgünlük/yerellik eksikliği, kalkış noktasında ve çözümlemelerde fiziki düzenleme vurgusu, kamu / toplum / kullanıcı yararı / kullanım değeri muğlaklığı, genelde göstermelik katılım süreçleri , şeffaf ve hesap verebilir idare yokluğu, rantı düzenleyici ve mülkiyeti sınırlandırıcı araçların eksikliği sıralanabilir . Egemenlerin bu sorun alanlarıyla mücadele etmesi beklenemez; neticede bu sorunların varlığı onların varlık nedeni ya da varlıklarını güçlendirme alanıdır. Egemenlere hizmet etmek durumunda kalmış planlama ve mimarlık disiplinlerinden de böylesi bir çıkış ummak gerçekçi değil. Dolayısıyla yerel siyaset içerisinde egemen olmayan ve egemenlere hizmet etmeyen kesimler arasından bir muhalefetin örgütlenmesi beklenir. Bu çerçevede düşünülebilecek, dünyada ve İstanbul’da örnekleri giderek artan ve güçlenen örgütlenme ve karşı durma biçimleri insan merkezli bir kentsel dönüşüm tahayyülünün mihenk taşları olarak düşünülmelidir. Bu yapılar yerel siyasetin kayıtsız kalamayacağı bir güç haline gelmektedir ve yakın zamanda kentsel dönüşüm süreçlerinde daha çok söz sahibi olacakları beklenebilir.

Haklar ve İstisnalar: Kentsel Yurttaşlığı Derinleştirmek (Ayrıntı Dergi 15/2016)

Yurttaşlığın kentte doğduğu, kelimenin birçok Batı dilindeki etimolojik kökeninde kent kelimesinin yattığı malum. Keza kent ile yurttaşlık arasındaki kavramsal ve siyasal ilişkinin modernite ile gevşediği, yurttaşlığın ulusallaştığı ve ulus-devlet ile özdeşleştiği de ortada. Kent her ne kadar bu yeni ulusal yurttaşlık pratiklerinin ve imgelerinin mekanı olarak önemli bir rol oynasa da yurttaşlık kentsel aidiyeti, kentte kazanılan ve/veya kente dair hakları ifade etmeyi ulus-devletin hegemonikleşme sürecinde büyük ölçüde bıraktı, kendi evrensel geçmişini unuttu ve unutturdu.[1] Kent ile yurttaşlık arasındaki bu kavramsal ve siyasal kopuşu günümüzde artık sosyolojik olarak devam ettirmek mümkün olmadığı gibi, bu durum demokratik bir yurttaşlığın mücadelesini verenler için istenilebilir de değil. Bunun tek sebebi 21. yüzyılda yurttaşların çoğunluğunun irili ufaklı kentlerde yaşayacak olması değil şüphesiz. Bundan daha önemlisi bu yaşanan yerlerin neoliberal kapitalizm çağında aldığı nitelik. Heller ve Evans'ın vurguladığı üzere

Avrupa Birliği Sürecinde Yerel Haklar ve Kente Yansıması

Özet nsanlığın en büyük özlemlerinden birisi, insan haklarından herkesin eşit olarak faydalanmasını ve insanlar arasında rengine, cinsiyetine, siyasi düşüncesine ve bulunduğu yere bakılmaksızın aynı statüye tabi kılınmasını sağlamaktır. Yerel haklar içinde kentsel haklar oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Bunun nedeni, ekonomide yaşanan dönüşümlerin etkisiyle her geçen gün daha çok insanın kentlerde yaşıyor; kısaca dünyanın kentleşiyor olmasıdır. Kent, insan için yaşama ortamlarından (habitat) birisidir. Dolayısı ile Avrupa Birliği sürecinde kentlerin, insan onuruna uygun sosyal ve kültürel yaşanabilirlik ve sürdürülebilirlik amacı doğrultusunda yapılandırılması her kentlinin hakkı niteliğinde gerekli bir olgu olarak ortaya çıkmaktadır. Anahtar Kelimeler: Avrupa Birliği, yerel haklar, dayanışma hakları ve kent hakkı. Abstract The one of the biggest dreams of humankind is to benefit equally from human rights, regardless to their race, color, sex, religion, political or other opinion, national or social origin, birth or other status. Urban rights constitute a significant place in the local rights. The reason for this can be attributed to the fact that the more people lives in urban areas day by day due to the transformation of economies. Urban is one of habitation places for human. Therefore, urban configuration in this framework is the right for everyone living in a city and should be done in order to achieve the aims of social and cultural habitability and sustainability in the process of European Union membership. Giriş çinde bulunulan 21. yüzyılda toplumsal, ekonomik, siyasal düzlemler başta olmak üzere yaşamın tüm alanlarında hızlı değişimlere tanık olunmaktadır. Bilgi toplumuna ve ulus devletler dünyasından ulus üstü dünya algılamasına doğru önemli dönüşümler yaşanmaktadır. Dünyanın küreselleşmekte ve küçülmekte olduğu ve tek bir yer haline geldiği şeklindeki söylemlere; eş zamanlı olarak küçülen dünyada farklılıkların altı çizilerek yerelleşme söylemleri de eşlik etmektedir. Buna göre, iletişim ve ulaşım teknolojilerindeki gelişmelerle birlikte farklı kültürler dünya düzlemine çıkabilmekte ve kendilerini tanıtabilmektedirler. Dünya bir yandan gelişmelerle bütünleşmekte; diğer yandan kültürel farklılıklarla yerel temelde ayrıntılaşmaktadır. Fakat söz konusu küreselleşme ve yerelleşme süreçleri, bu bağlamda birbirine zıt iki oluşum değildir, aksine birbirlerinin tamamlayıcısı olan süreçlerdir. Küresel eğilimlerin etkisiyle yerel değerlerin ön plana çıkması ve kentleşme hızının yükselmesinin bir sonucu olarak, gelişmiş ülkeler ve özellikle Avrupa Birliği ülkelerinde yerel yönetimlerin güçlendirilmesi için daha fazla yetki ve özerklik tanınmaktadır. Bu amaçla bir yandan çeşitli uygulamalar ve hukuksal metinlerle yerel yönetim birimlerine mali, hukuksal ve yönetsel açıdan daha geniş yetkiler tanınırken, diğer yandan yerel yönetim birimlerinde yaşayan yerel topluluk üyelerinin hakları genişletilerek güvence altına alınmaktadır. Şekillenmeye başlayan

Kentte Çocuk Haklarının Öğretimine Dair Bir Deneyim: Çocuğum, Kentliyim, Haklıyım!

Disiplinlerarası Yaklaşımla Çocuk Hakları (Çocuk Hakları Eğitimine Yönelik Uygulama Örnekleriyle, 2020

Bugün yaşadığımız salgın hastalık (Covid-19) tehlikesinden sonra, kentsel alanların birçok açıdan riskli alanlar olduğu, sadece konuya duyarlı kişiler tarafın- dan değil, kentte yaşayan herkes tarafından fark edilmiştir. Riski oluşturan ve risk algısındaki ana etmen, sınırlı alanlarda kalabalık ve yoğun yaşamların olmasıdır. Kentsel alandaki plansız yapılaşma ve insan yerine otomobil odaklı yerleşmeler de riski artıran unsurlardandır. Kentsel hayatın çocuklar için oluşturduğu engel- ler ve risklerden akademik yazında bir süredir bahsedilmektedir. Kentsel mekân kültürel, ekonomik ve küresel değişimlerden etkilenmektedir. Bu etkilenmeler, son dönemlerde kentsel mekânın insanla olan ilişkisini zedeleye- cek nitelikte olmaktadır. Yönetilemeyecek boyutta ve hızda gelişen kentleşmenin sonucunda, çocuklar doğadan hızla uzaklaşmakta, kuralların olmadığı dış mekânlarda kendi doğallığında oynamak yerine, kapalı mekânlarda önceden kurgulanmış ve çoğunlukla bireysel oyunlar oynamak durumunda kalmaktadırlar.