AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRKİYE'DE İHRACATA YÖNELİK DEVLET YARDIMLARI (original) (raw)
Related papers
AVRUPA BİRLİĞİNDE ANAYASAL İKTİSAT VE KISITLARI: DEVLET YARDIMLARI ÖRNEĞİ
Özet Anayasal iktisat yaklaşımının Avrupa çalışmaları yazınına yansımaları, Avrupa Birliği'nin Anayasal Antlaşma girişimi ile birlikte artış göstermekle beraber sınırlı kalmıştır. Avrupa bütünleşmesini açıklamaya yönelik alternatif kuram ve yaklaşımların varsıllığı bu durumu anlaşılır kılmaktadır. Ancak anayasal iktisadın Avrupa çalışmalarına daha derin bir katkıda bulunma potansiyeli vardır. Laurent ve Le Cacheux'nün (2006) Anayasal Antlaşma'ya yönelik, etkinlik ve bütünlük ilkelerine dayanan anayasal iktisat yaklaşımı buna bir örnektir. Bu çerçevede etkinlik ilkesi bireysel menfaatlerin toplumsal refaha üstün gelmemesinin, bütünlük ilkesi ise ortak kuralların bireysel farklılaşmayı engellememesinin temin edilmesi manasında kullanılmaktadır. Söz konusu yaklaşım bu çalışmada Avrupa Birliği'nin önemli bir anayasal iktisat düzenlemesi olan Devlet yardımları politikasına uygulanmakta ve politikanın ekonomik açıdan kısmen yetersiz kaldığı ortaya konulmaktadır. Bu sayede hem Avrupa bütünleşmesine ilişkin klasik ulusüstü – hükümetlerarası ayrımının yetersizliği hem de Avrupa Birliği'nde anayasal iktisadın temel bir kısıdı vurgulanmaktadır. Anahtar Kelimeler: Avrupa Birliği, anayasal iktisat, Devlet yardımları politikası, etkinlik ilkesi, bütünlük ilkesi Alan Tanımı: Anayasal ekonomi politik, uluslararası ekonomi politik (Ekonomi) 1. GĐRĐŞ Anayasal iktisat veya anayasal ekonomi politik olarak adlandırılan yaklaşım, kamu tercihi kuramı ya da Buchanan'ın (2003) tercih ettiği terimle " araştırma programının " çalışmaları çerçevesinde doğmuştur. Kamu tercihi " ekonominin araç ve yöntemleriyle siyasal karar alma sürecinin çözümlenmesi " (Buchanan,1979:184) amacını gütmekte ve dolayısıyla ekonomi politik yaklaşımlar çerçevesine girmektedir. Günümüzde kurumsal ekonomi ile birlikte ekonomi biliminin ana akımı içerisinde yer edinmiş olan kamu tercihine ilişkin öncül çalışmalar 1940 ve
AVRUPA YEŞİL MUTABAKATI VE TÜRKİYE İHRACATINA ETKİLERİ
AVRUPA YEŞİL MUTABAKATI VE TÜRKİYE İHRACATINA ETKİLERİ, 2022
İklim değişikliği ile mücadelede ülkeler küresel ve bölgeler iş birlikleri oluşturmakta olup bu iş birliklerinden Avrupa Yeşil Mutabakatı, Türkiye’nin dış ticaret faaliyetleri açısından çeşitli etkileri haiz olma potansiyeline sahiptir. AB, Avrupa Yeşil Mutabakatı ile sera gazı emisyonlarını 1990 yılı oranlarına kıyasla 2030 yılına kadar %50-55 civarında azaltmayı, 2050 yılında ise sıfıra indirmeyi amaçlamaktadır. Avrupa Birliği’nin ikili ticari ilişkilerinde AYM’yi referans alacak olması Türkiye’nin AB ile ticari ilişkileri için önemli sonuçlara sahiptir. Bu sonuçların muhtemel olumsuzluklarının önünün alınabilmesi ve Avrupa Birliği’ne yapılan ihracatın AYM düzenlemelerinden etkilenmemesi için T.C. Ticaret Bakanlığı koordinasyonunda sürdürülen çalışmalar neticesinde Yeşil Mutabakat Eylem Planı hazırlanmıştır. AYM araçlarından biri olan Sınırda Karbon Düzenlemesi uygulaması Türkiye’nin AB’ye ihracatında önemli yer tutan seramik, cam, kağıt, çimento, gübre, elektrik ve orta vadede çelik ve demir dışı metaller sektörleri ilave maliyetlerle sınayacaktır. Salınımı yapılan CO2 için ton başına ücretlendirme de Türkiye’nin AB’ye yapacağı ihracatın maruz kalabileceği bir diğer maliyet olabilecektir. Bu amaçla, bu çalışmada, alanyazımda girdi-çıktı analizi kullanılarak yapılan hesaplamalar sonucunda Türkiye’nin AB’ye ihracatında SKD mekanizmalarından nasıl etkileneceği gösterilmeye çalışılmıştır. Üretim sektörünün yeşil dönüşümü, uygun finansman araçlarının sağlanması ve teknik destek söz konusu maliyetlerin üstlenilmeden rekabetçiliği sürdürmede etkili olacaktır. Anahtar kelimeler: Avrupa Yeşil Mutabakatı, Türkiye-AB ticari ilişkiler, sınırda karbon düzenlemesi, iklim politikaları
3.Uluslararası Sürdürülebilir Ekolojik Tarım Kongresi, 2024
The European Union Green Deal is a comprehensive plan for a sustainabil-ity-oriented transformation announced by the European Union (EU) in 2019. The Green Deal, the European Union's climate action plan, was created to en-sure a fair life and prosperity for all living beings by combating the climate-based catastrophe facing the world. This agreement aims to tackle major envi-ronmental problems such as climate change, environmental pollution, loss of biodiversity, sustainable use of resources and zero greenhouse gas emissions. The EU Green Deal envisages various transformations in each sector in order to achieve the set objectives and the agriculture sector is included in these trans-formation elements with different components. In this context, promoting sus-tainable agricultural employment and reducing the environmental impacts of agricultural practices are among the important objectives. To achieve these goals, various policy measures and legal regulations need to be developed and various steps need to be taken to promote sustainable agricultural employment. To comply with the Compact, it is necessary to implement training and qualifi-cation development activities for agribusinesses and agricultural workers, ex-pand the use of technology and innovation, establish, and implement various support programs to promote sustainable agricultural practices, improve work-ing conditions and decent work models, raise environmental awareness, and implement standards. These measures involve far-reaching policy and practice changes to increase sustainability and employment in the agricultural sector. Turkey, which has prominent trade relations with the EU and is an important market in terms of trade development, needs to adapt to the conditions set in the agreement process to increase its competitiveness and maintain its trade sustainability. Within the scope of the EU's Green Deal, the measures to be tak-en to protect the sustainability of agriculture and increase employment in the sector, and the changes and transformations that need to be realized in Turkey are discussed in this study.
AVRUPA BİRLİĞİ VE YUMUŞAK GÜÇ UYGULAMALARI
ÖZET: Uluslararası İlişkiler literatüründe son yıllarda devletlerin yumuşak güç kullanımları daha sık araştırılır olmuştur. Bu çalışma, Avrupa Birliği’nin yumuşak güç uygulamalarına odaklanmaktadır. Teorik çerçevede yumuşak güç kavramı ve unsurları açıklanmaktadır. Buradan yola çıkılarak, kültür, siyasi değerler ve dış politika başlıklarında AB’nin yumuşak güç uygulamaları detaylı süzgeçten sonra billurlaştırılmaktadır. Akabinde, AB üyesi devletlerin yumuşak güç uygulamalarından örnekler sunulmaktadır. Çalışma son kertede, hem Birlik hem de üye devletler bazında başarılı ve özgün yumuşak güç politikaları yansıtmaktadır. Anahtar Kelimeler: AB, Yumuşak Güç, Fransa, Almanya, İtalya, İspanya ABSTRACT The use of soft power by the states has become an increasing research subject within the international relations literature in recent years. This study focuses on the European Union’s (EU) soft power practices. The concept of soft power and its components are explained in theoretical perspective. From that point, EU’s soft power practices are analyzed and crystalized in detail under the headings: culture, political values and foreign policy. Subsequently, examples of soft power practices of the EU member states are presented. In the last instance, the study reflects succeeding and distinctive soft power policies on both the EU and the member states basis. Key words: EU, Soft Power, France, Germany, Italy, Spain
AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRK HUKUKUNDA KOLEKTİF HUKUKİ ARAÇLAR
2013
Birçok hukuki düzende, kolektif hukuki himayeyi sağlama ihtiyacı gün geçtikçe artmaktadır. Kolektif hukuki himaye, genel olarak taraflardan birine, belirli şartlar çerçevesinde davada aynı menfaate sahip bir topluluğun haklarını toplu olarak ileri sürmesine imkan verir 1 . Uygulamada bu imkanın en önemli yanı, mahkeme tarafından verilen nihai kararın diğer tüm ilgililer nezdinde etki doğurabilmesidir.
Dokuz Eylül Üniversitesi Uluslararası Konferansı Göç: Önümüzdeki Yirmi Yılın Projeksiyonu ve Ötesi, 2021
Arap coğrafyasında 18 Aralık 2010 tarihinde Tunuslu bir vatan‐ daşın kendisini yakmasıyla başlayan ve süreç içerisinde bütün Arap Dünyası’nı etkisi altına alan “Arap Baharı” hareketi 2011 yılında Suriye’yi etkilemiştir ve 15 Mart 2011’de Suriye’nin güneyindeki Deraa’da komşu ülkelerdeki “Arap Baharı”ndan esinlenen demokrasi yanlısı gösteriler başlamıştır. Bu gösterilerin hedefindeki isim Suriye Devlet Başkanı Beşşar Hafız Esad olmuştur (Topal, 2015). k başlayan gösterilerden bu yana yıllar geçmesine rağmen Suriye’de sular hiç durulmamıştır. Aksine her geçen gün Suriye top‐ raklarında yaşanan sorunlar daha da genişlemeye ve derinleşmeye başlamıştır. İlk günlerde sadece demokratik gösteriler varken yıllar içerisinde ülke savaş alanına dönmüştür. Bu süreçte hem Suriye içeri‐ sinde hem de Suriye’nin dışında Suriye’yi ve dünyayı etkileyen çeşitli olaylar, çatışmalar ve anlaşmazlıklar meydana gelmiştir (BBC, 2018). Dünya’nın ve özellikle Batı Dünyası olarak tanımlanan Avrupa’nın bütün tarih boyunca ve özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan bugüne kadar karşılaştığı Suriye’den kaçış olarak da adlandırabileceğimiz bu denli büyük insan hareketliliği beraberinde bütün insanlığa büyük sorum‐ lulukları da beraberinde getirmiştir. Bu kapsamda çeşitli çalışmalar yapılmış ve hala daha yapılmaktadır (EEAS, 2018).
AVRUPA BİRLİĞİ'NİN İNSANİ YARDIM VE SİVİL KORUMA İMAJI
SDÜ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ, 2019
Avrupa Birliği (AB) üyesi ülke sınırları dışında gerçekleşen krizlere, felaketlere ve insanca yaşamın gerekliliği belirlendiği bölgelere yardıma yönelik Komisyon nezdinde oluşturulan alt uzmanlaşmış birim olan Sivil Koruma ve İnsani Yardım Operasyonları Birimi (ECHO/ European Civil Protection and Humanitarian Aid Departmen) çalışmamızın ana konusudur. AB Komisyonuna bağlı Birim, mevzuat yapısı, tarihsel gelişimi ve işleyiş biçimi bakımından diğer AB kurumları gibi hukuksal bir zemine oturtulmuştur. Birim işleyişi açısından doğrudan etkinliğin olmayıp sadece ayrılan bütçe ve sağladığı katkı bakımından bir işlevselliğe sahiptir. Dolayısıyla da diğer bilinirliği ve uluslararasılaşması genel kabul görmüş örgütlerden ayrışmaktadır. AB'ye ait bir birim olması onu yetki paylaşımını bir ilke olarak benimsemesini sağlamıştır. Ancak bu farklı işleyiş farklı sonuçları doğurmuştur. Bu çalışma Birimin sağladığı toplumsal katkı ve bilinirliği arasındaki ilişkiyi incelemektedir. Birim bir yardım kuruluşu olarak mı yoksa siyasal gücü olan finansal kaynak otoritesi olarak mı görülmektedir incelenmeye çalışılmıştır. Çalışma ilk olarak Avrupa'da insan hakları konusunda genel bir girişi ele alıp, ardında ECHO'nun gerek kurumsal gerekse hukuksal yapısını incelemiştir. ECHO karar alma mekanizması ve bunun etkinliği tartışılıp işlerliği ele alınmıştır. Son olarak da ECHO'nun AB kurumu olarak bilinirliği ve imajı tartışılmıştır.
AVRUPA BİRLİĞİ'NİN YUMUŞAK GÜCÜ VE KOŞULSALLIK BAĞLAMINDA KULLANIMI
Uluslararası Anadolu Sosyal Bilimler Dergisi, 2021
ÖZ Avrupa Birliği, İkinci Dünya Savaşı sonrası ekonomik, siyasi ve beşeri sermaye bakımından yaşadığı yıkımlar nedeniyle, öncelikli hedefini barış ve demokrasi üzerine kuran kendine has bir bütünleşme hareketidir. Üye ülkelerde istikrar, barış ve ekonomik refahın tesisini sağlamada oldukça etkin olan Birlik zamanla yumuşak güç bağlamında küresel bir aktör olarak kabul edilmiştir. Demokrasi, özgürlük, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve barışa bağlılığının norm ve değerleri Birliğin yumuşak gücünün önemli varlıkları iken genişleme süreci de AB’nin yumuşak güç uygulamasının en önemli parçası olarak görülmektedir. Genişleme sürecinin üzerine yaslandığı en önemli konu ise AB koşulsallığıdır. Koşulsallık, hedeflenen ülkede dönüşümün istenen yönlerini teşvik etmek için tasarlanmış gelişmiş bir politika biçimidir. Bu çalışma, Avrupa Birliğinin yumuşak gücünün genişleme sürecinde aday ülkeler üzerinde etkili olarak bu ülkelerin yaşadığı ekonomik ve siyasal dönüşümlerinde büyük ölçüde başarılı olduğunu, adaylık vaadi dışındaki Komşuluk politikası gibi yumuşak güç uygulamalarında ise başarısız olduğunu göstermektedir. Çalışmada öncelikli olarak Avrupa Birliği’nin yumuşak güç unsurlarının neler olduğu ve Birliğin neden sert güç yerine yumuşak gücü tercih ettiği açıklanmaktadır. Sonrasında, AB Koşulsallığı çerçevesinde Birliğin bugüne kadarki gerçekleştirmiş olduğu genişleme dalgaları, AB yumuşak gücünü Balkanlardaki etkisi ve Komşuluk politikası tartışılmaktadır. Çalışma AB yumuşak gücüne yönelik yapılan eleştirelerin değerlendirilmesi ile sonlanmaktadır. Anahtar Kelimeler: Avrupa Birliği, Yumuşak Güç, Koşulsallık, Komşuluk Politikası THE SOFT POWER OF THE EUROPEAN UNION IN THE CONTEXT OF CONDITIONALITY ABSTRACT The European Union is a unique integration movement that was established after the Second World War and set its priorities as peace and democracy as a result of the great losses in terms of economic, political and human capital during the War. The Union which had been very effective in creation of stability, peace and economic prosperity in the member countries, has come to fore as a global actor in terms of its soft power. While the norms and values of democracy, freedom, human rights, the rule of law and commitment to peace are important assets of the soft power of the Union, the enlargement process is seen as the most important part of the EU's soft power practice. The most important issue on which the enlargement process rests is the EU conditionality. Conditionality is an advanced form of policy designed to promote desired aspects of transformation in the target country. This study argues that the soft power of the European Union has been largely successful in the economic and political transformations experienced by the candidate countries during the enlargement process, while the soft power practices, such as Neighbourhood Policy, have failed as there was no promise of candidacy. In the study, firstly, the soft power elements of the European
HİBRİT TEHDİTLER ve AVRUPA BİRLİĞİ
DergiPark (Istanbul University), 2023
In today's multi-actor, multi-directional, multi-factor and multidimensional security environment, hybrid threats have become an indispensable factor of security policies. Increasing digitalization in daily life has elevated cyber-attacks to a special position among hybrid threats. The situation is no different for the member states of the European Union. In view of this situation, the question of the research is how the European Union produces a common policy in the fight against hybrid threats. The hypothesis to be tested in the research is that the European Union has chosen to combat hybrid threats through cyber security institutions, cyber security institutions, cyber security private companies, especially intelligence sharing, apart from official institutions such as national law enforcement agencies, intelligence services, Europol, ENISA (European Union Cyber Security Agency). In the hypothesis testing of the study, qualitative methods were preferred as they are advantageous in addressing and evaluating an issue comprehensively. In particular, foreign literature was reviewed through primary and official sources. The findings were tested with numerical data and case studies and used to prove the hypothesis. The conclusion of the research is that a new era has begun for ENISA with the EU Cybersecurity Act. This law has given ENISA more responsibilities and resources to help European Union member states combat hybrid threats. ENISA will continue to be at the center of the European Union's policies against hybrid threats for the foreseeable future.