Klasik Dönem Osmanlı Devleti’nde Din-Devlet İlişkilerinin Laiklik, Sekülerizm, Teokrasi ve Din Devleti Sistemleri Kapsamında İncelenmesi (original) (raw)
Related papers
Cumhuriyet Dönemi Din Devlet İlişkisi
Cumhuriyet Dönemi Din Devlet İlişkisi, 2018
Din, tarih boyunca en ilkel insan topluluklarında bile neşv-ü nemâ bulan bir olgu olup, insanoğlunun yaşamı içindeki ehemmiyeti inkâr edilemez. Hadd-i zâtında dinin devlet ile ilişkileri, çok daha geniş kapsamlı, bazen de tatbikatta bir takım çatışmalara sebebiyet vermesi hasebiyle çetrefilli bir meseledir. Bu bağlamda, din ve devlet beynindeki alâkayı tecessüs ederken, meseleyi akl-i selim bir şekilde ele almak daha sahîh olacaktır. Zirâ bu konu, ancak hâlis niyet ve derûn-i bilgi ile araştırılabilir. Din ile siyasal iktidar arasındaki muâmelât, bilhassa, Türkiye'nin cumhuriyet dönemi terakkisinde önemli bir yere hâizdir. Osmanlı İmparatorluğu'nun teokratik yapısının, cumhuriyet döneminde laik bir yapıya iklâbı hiç te kolay olmamış, oldukça sancılı bir sürecin geçmesi gerekmiştir. Biz bu çalışmamızda, İslâm dini ve Türkiye Devleti arasındaki ilişkileri sorgulamadan önce, bu meselenin tecrübe edildiği Osmanlı dünyasındaki tarihî seyrine kısa bir göz atacağız. Akabinde, din ve devlet ilişkilerinin nasıl nev'-i şahsına münhasır bir form alarak Türkiye'nin çağdaş demokrasiyi benimsediği üzerinde duracağız.
Antik Dönem Dinler Tarihinde Din-Devlet İlişkileri
Medeniyet Bülteni, 2021
Dinler Tarihinde din- devlet ilişkisi Şang döneminde hanedan tarafından idare edilen bu inanç, karmaşık bir dinî sisteme sahip ve devlet idaresi gelişmiş bir devlet kurbanı ritüeliyle düzenleniyordu. Bu dönemden kalan belgeler, imparatorların sık sık kurban sunmak maksadıyla karar verirken kehanete başvurduklarından hatta kutsal sunular için en uygun günleri belirlemek maksadıyla bir dinî takvime bile sahip olduklarından ve devletin başı olarak onların, ölü asillerin ruhlarıyla devlet işlerindeki en uygun adımları müzakere ettiklerine dair bulgulardan bahsetmektedir. Şang devletinin başındaki imparatorun unvanı da Yüce Tanrı'nın adı gibi Di veya Şang Di idi. 4 MÖ 1122 yılında Çu Hanedanlığı'nda imparatorlar, "Göğün Naibliği" teorisi geliştirmişti. 5 Bu unvan ile Çin imparatoru, gökten aldığı bu irade ve atama (ming) işini geliştirerek ve kehanetler aldığını iddia ederek ilahi hikmete nail olduğunu ve onun iradesine göre siyasi işleri yapan "Göğün hizmetkârı" olduğunu iddia etti. 6
III. Cumhuriyet’te Din Kamu Hizmetinin Kaldırılması, Laiklik
Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 2017
Türkiye Cumhuriyeti'nde laikliğin Fransız laikliğinden örnek alınarak kurulduğu saptaması Kemalist, Atatürkçü, muhafazakar, siyasal İslamcı, liberal, sol liberal hemen her düşünsel ve siyasal çevrede bulunmaktadır. Fransız modelinin örnek olduğu kabulü ile laikliğin kurumsal/örgütsel varoluşu arasında çelişki bulunmaktadır. Fransa'nın örnek alındığını savunanlar, Devlet ile Kilisenin ayrılmış olduğu Fransa'nın laiklik modeline uymayan Diyanet İşleri Başkanlığı karşısında şaşırmakta, bu kurumu bir sapma olarak görmektedir. İmamlara maaş ödeyen bir devlet nasıl laik olabilir sorusu da benzer niteliktedir. Türkiye Cumhuriyeti kurulurken, henüz yirmi yıllık olan Fransız Devlet-Kilise ayrılığı modelinin ya da Devrim sırasındaki kısa ayrılığın örnek alındığı sanısındadırlar. Devrim öncesi laikleşme tarihi bir yana bırakılırsa günümüz Fransız laikliğinin Devrim, Kısa Ayrılık, Konkordato ve Ayrılık aşamalarından geçerek oluşmuştur. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundaki laikleştirici önlemler ve laiklik ilkesinin anayasaya girişi incelenirken genellikle 1789 Devriminin örnek olduğu düşünülmektedir. Devrim Laikliği (1789), Konkordato Laikliği (1801-1905) ve Devlet-Kilise Ayrılığı Laikliği (1905'ten günümüze) laikliğin farklı aşamalarıdır. Türk Laikliği, Devrimin ya da 1905'in Ayrılık Laikliğini değil büyük oranda Konkordato (1801) Laikliğini örnek almıştır. 1801 yılında Napolyon ve Papa bir anlaşma imzalamış, Fransa'da bir din işleri bakanlığı kurulmuş, papazlar kamu görevlisi olmuş, kiliselerin ve din bürokrasisinin giderlerini karşılamak üzere bütçeye para konulmuş, devletçe tanınan dinler sistemine geçilmiş ve din bir kamu hizmeti olmuştur. 1905 yılında çıkarılan bir yasa ile Devlet ile Kilise ayrılmış, din kamu hizmeti özelleştirilmiş, din, örgütlü veya bireysel etkinlik niteliğiyle tapını kavramıyla ve serbestlik ilkesi çerçevesinde düzenlenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti laikliğinin düzenleme biçimi, Konkordato laikliğine benzetilebilir, Diyanet Laikliği olarak adlandırılabilir. Diyanet Laikliğinin Ayrılık Laikliğine evrilmesinin tartışılabilmesi için Fransız laikliğinin yakından tanınması gerekmektedir.
Türkiye’de Din-Devlet İlişkileri Üzerine Bir Değerlendirme (1960-1971)
The Journal of International Scientific Researches, 2023
Din ile siyasal iktidar arasında bulunan ilişkiler, yüzyıllar boyunca toplumsal ve politik yaşamın içerisinde aktif bir rol oynamış ve tarihin çeşitli zamanlarında o dönemin sosyal yapısına göre çeşitli şekillerde oluşmuş ve farklı özellikler barındırmıştır. Din ve devlet arasında bulunan bağlantının ilk dönemlerindeki hali, tarihsel süreçte farklı bölgelerden gelmiş olan birikimler, toplumsal hayatın hem medeniyet hem de kültürel bakımdan yapılarını etkileyip, politik kurumlarının değişime uğramasına yol açmıştır. Devletin yapısı içerisinde gerçekleşen söz konusu köklü değişiklik ve yenilikler, birbirinden farklı idare şekillerinin meydana gelmesine yol açmış, din ve devlet ilişkilerinde çeşitli devlet tipolojilerinin var olmasına neden olmuştur. Bu araştırmanın amacı, 1960 ile 1971 yılları arasında Türkiye Cumhuriyeti'nde din ve devlet ilişkilerinin değerlendirilmesidir. Bu amaç doğrultusunda, literatür araştırması yöntemiyle konuya ilişkin daha öncesinde yapılmış olan araştırmalar ve çalışmalar incelenmiştir.
Osmanlı'dan Günümüze Din-Devlet ve Laiklik Tartışmaları
Barış Araştırmaları ve Çatışma Çözümleri Dergisi, 2014
Bu çalışmada laikliğe yönelik tarihsel bir perspektifle felsefi, sosyolojik ve siyasi açılımlar getirilmeye çalışılmış; kavram öncelikle Batı'nın bir ürünü olarak kavramsal ve kronolojik bir çerçevede ele alındıktan sonra onun Osmanlı'da nasıl zemin bulduğu ifade edilmeye çalışılmıştır. Son olarak cumhuriyet dönemiyle birlikte laikliğin toplumumuzda din-devlet çatışmasında nasıl bir yer tuttuğuna değinilmiştir. Klasik tabiriyle toplumumuzdaki ''din işlerinin devlet işlerinden ayrı tutulması'' tanımına Batı'da rastlanmadığı, bu açıdan genel olarak yerel bir tanımlama olarak görülen laiklik, gelecekte de kamuoyunun gündemini oluşturan ana tartışmalardan biri olacak gibi görünmektedir.
Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi, 2019
Orta Çağ, dinin itici güç olduğu, insanların siyasi ve sosyal yönden kendilerini farklı yöntemlerle ispatlamaya çalıştığı çağ olarak kabul görür. Böyle bir resmin oluşmasının birçok sebebi bulunmaktadır. Bunların en önemlilerinden biri, Hristiyanlığın ve İslamiyet’in bu çağda yaygın hale gelmesidir. İki din, yayıldıkları bölgelerin siyasi, sosyo-ekonomik ve kültürel hayatında büyük değişimlere neden olmuştur. Dolayısıyla, tarihi değere sahip birçok olayın arka planında doğrudan ya da dolaylı olarak dini etmenlerin etkili olduğu görülmektedir. Bunun yanı sıra hükümdarların, çoğu zaman, gerek din ve gerekse din adamları aracılığıyla hedeflerine ulaştığı olmuştur. Konuyla ilgili olarak Karolenj İmparatoru Charlemagne ve Büyük Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey dönemleri örnek gösterilebilir. Çağdaş olmayan iki hükümdarın yaşadıkları dönem arasında yaklaşık iki buçuk asırlık zaman farkı bulunmaktadır. Ayrıca Charlemagne Hristiyan, Tuğrul Bey ise Müslümandır. Bu farklılıklara rağmen Charlemagne’nın Papa III. Leo tarafından “Roma imparatoru” ilan edilmesinde ve Tuğrul Bey’e Halife el-Kaim tarafından “Doğu’nun ve Batı’nın Hükümdarı” unvanının verilmesinde, benzer özellikteki dini ve siyasi nedenlerin etkili olduğu görülmüştür. Bu çalışmada Charlamagne-Papa ve Tuğrul Bey-Halife ilişkileri temel alınarak, din ve devlet ilişkilerine yönelik bir karşılaştırma yapılacaktır. Anahtar Kelimeler: Orta Çağ, Charlemagne, Tuğrul Bey, Papa, Halife.
Osmanlı Devleti'nde Devlet-Tarikat İlişkileri
Journal of Analytic Divinity, 2020
Osmanlı Devleti’nin gerek kuruluş ve gerekse de yükselme dönemlerinde bazı hak ve ödeneklerle devlet tarafından desteklenen tarikatlar, özellikle Osmanlı Devleti’nin modernleşme dönemlerinde yoğun bir denetime tabi tutulmuştur. Tarikat faaliyetlerine yönelik olarak Osmanlı Devleti, Tanzimat öncesinde önemli düzenlemeler yapmış ve Evkaf Nezareti’nin oluşturulması ile başlayarak Tanzimat dönemi ile devam eden bu zaman diliminde tarikatlar önemli bazı ayrıcalıklarını bir süreliğine kaybetmiştir. 19. yüzyılla birlikte değişen dünya şartları ve Osmanlı Devleti’nin bu yeni durum ve şartlara uyum sağlama çabası içerisinde, tarikat ve onların faaliyet merkezleri olan tekkeler devlet tarafından eski rahat ve bir bakıma özerk konumlarını kaybetmişlerdir. Modernleşmenin veya dönüşümün her alanda kendini gösterdiği bu yüzyılda, devletin tekkelere bakışında da birtakım değişimler söz konusu olmuştur. Dolayısıyla bu yüzyılda çıkarılan fermanlarla faaliyet alanları kısıtlanan tekkeler, daha fazla devlet kontrolüne girmiştir. Tarikatların devlet kontrolü altına girdiğinin önemli ve bir başka göstergesi de Meclis-i Meşayih’in açılmış olmasıdır. Bir yandan bürokratik ve toplumsal hayatta Batılılaşma yaklaşımları devam ederken diğer yandan Şeyhülislamlık tarafından kontrol edilen tekkeler, 1866 tarihinde Şeyhülislamlık’ın bir alt dalı olarak kurulan Meclis-i Meşayih kurumunun yönetimi altına girmiştir.