. Bölüm-Üst ekstremite yaralanmaları (terc)Yusuf Kenan Haspolat . (original) (raw)

Klinik Bulgu Vermeyen Kafa İçi Travmalarının Yaşamsal Tehlike Kriterleri Açısından Yeniden Değerlendirilmesi: Olgu Sunumu

Adli tıp bülteni, 2017

Kafa bölgesine yönelik ateşli silah yaralanmaları sonucunda genellikle kafatası kemiklerinde kırık, beyin kanaması ve beyin doku hasarı meydana gelmektedir. Türk Ceza Kanunu'na (TCK) göre her biri tek başına yaşamsal tehlikeye neden olan bu üç yaralanma genelde birlikte bulunur. Bilindiği üzere orbitada kraniumla iştirakli; süperior ve inferior orbital fissür ve de optik sinirin geçtiği optik kanal olmak üzere 3 esas foramen vardır. Bu çalışmada, ateşli silah çeşitlerinden biri olan pompalı tüfekle yüz bölgesinden yaralanan ve bir adet saçma tanesinin orbita çukurunu kemik kırığı olmaksızın geçerek herhangi bir nörolojik semptom oluşturmaksızın beyin dokusunda kalan 39 yaşında bir kadın olgu sunulmuştur. Olgu, saçma tanesinin orbita çukurundan kemik kırığına neden olmadan ilerleyerek beyin dokusuna isabet etmesine rağmen nörolojik bir semptom oluşturmaması fakat yaralanmanın vasıf olarak yaşamsal tehlikeye neden olan kriterler arasında olması açısından ilginç bulunmuş ve tehlike kriterinin belirlenmesinde; travmanın sadece lokasyonuna göre mi yoksa oluşturduğu hasara göre mi karar verilmesi gerektiği konusunu tartışmaya açmak amacı ile sunulmuştur.

KABG Hastalarının Nativ Koroner Arterlerinde Yeni Kronik Total Oklüzyon Gelişimi

2020

ÖZ Amaç: Koroner arter bypas greftleme (KABG) cerrahisi hastalarının postoperatif klinik takibinde preoperatif olarak tam tıkalı olmayan nativ koroner arterlerin kronik total oklüde (KTO) hale gelmesi sık görülse de, seyriyle ilgili veriler kısıtlıdır. Çalışmamızın amacı postoperatif dönemde nativ koroner arterlerde yeni KTO gelişim sıklığını ve bu konuda rol oynayan faktörleri araştırmaktır. Yöntem: Başkent Üniversitesi Hastanesi Alanya Uygulama ve Araştırma Merkezi'nde gerçekleştirilen tüm KABG operasyonları bilgisayar sisteminden tarandı ve postoperatif ilk 6 aylık dönemden sonra rekürren koroner anjiyografi (KAG) prosedürü uygulanan hastalar çalışma grubuna alındı. Rekürren KAG görüntüleri yeni KTO gelişimi açısından değerlendirildi ve nativ koroner arterlerde yeni KTO gelişimine yol açan demografik ve anjiyografik özellikler lojistik regresyon analizi kullanılarak test edildi. Bulgular: Rekürren KAG yapılmış olan 73 KABG hastası istatistiksel analize dahil edildi (Ortalama yaş 65.2 ± 9.8 yıl; erkek cinsiyet %76.7). Preoperatif olarak tam tıkalı olmayan ve greftlenmiş olan 218 nativ koroner arter incelendi ve 119'unda (%54.5) yeni KTO saptandı. Preoperatif proksimal darlığın ≥%90 olması 3 kat daha fazla yeni KTO gelişimi ile ilişkili bulundu (%67.8 vs. %22.2) (p<0.001). İkili antiplatelet tedavisinin nativ koroner arterlerin açıklığını koruyucu rolü olduğu tespit edildi (HR:-0.259; %95 CI:-0.475'den-0.017'ye; p=0.036). Sonuç: Nativ koroner arterlerde postoperatif yeni KTO gelişimi CABG hastalarında sık görülmektedir. Preoperatif darlığın daha ciddi olması ve ikili antiplatelet tedavinin yokluğu yeni KTO gelişimi için temel faktörler olarak bulundu.

Serebral Palsili Çocuklarda Kinezyolojik Bantlamanın El Fonksiyonu Üzerine Etkisi

Kocaeli Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi

Amaç: Bu çalışmada unilateral (tek taraflı) tutulumu olan serebral palsi (SP)’li çocuklarda el bileği dorsi fleksör kas grubuna fasilitasyon tekniğiyle (kas güçlendirmeye yönelik) uygulanan kinezyolojik bantlamanın (KB) egzersizden bağımsız olarak el fonksiyonları üzerindeki erken etkilerinin araştırılması amaçlanmıştır.Yöntem: Çalışmaya unilateral SP tanısı almış toplam 20 hasta dahil edildi. Tüm hastaların plejik taraf el bileği dorsi fleksör ve parmak ekstansörlerine yönelik kinezyolojik bantlama yapıldı. Hastalar yaş, cinsiyet, dominant el açısından değerlendirildi. Hastaların el fonksiyonları Jebsen Taylor El Fonksiyon Testi (JTEFT) ile değerlendirildi. Hastaların el fonksiyonu; kinezyolojik bantlamadan önce, kinezyolojik bant uyguladıktan hemen sonra ve kinezyolojik bant çıkarıldıktan sonra üç ayrı zamanda olacak şekilde değerlendirildi.Bulgular: Hastaların kinezyolojik bantlama öncesi ve kinezyolojik bantlamadan sonra yapılan değerlendirmesinde sayfa çevirme, küçük objeleri t...

Gençlerde Siber Zorbalık ve Siber İstismar ile Sosyal Medya ve Oyun Bağımlılığı Arasındaki İlişkinin Değerlendirilmesi

Turkish Journal of Pediatric Disease

Amaç: Teknolojinin gelişmesiyle birlikte, hem siber zorbalığı uygulama hem de siber istismara uğrama, ergenler arasında giderek artan önemli bir problem haline gelmiştir. Siber zorbalığın ortaya çıkmasında birçok faktör olduğu ileri sürülmektedir. Bu çalışmada siber zorbalık ve istismar ile sosyal medya bağımlılığı ve oyun bağımlılığı arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntemler: Çalışma kesitsel nitelikli olup, çalışmaya 10-18 yaş aralığında toplam 537 ergen dahil edilmiştir. Katılımcılar sosyodemografik veri formu, sosyal medya bağımlılığı ölçeği, oyun bağımlılığı ölçeği ve siber zorbalık ölçeğini doldurmuştur. Bulgular: Çalışmamızda kızlarda hem siber zorbalık (p=0.021) hem de siber mağduriyet (p<0.001) daha sıktı. Siber zorbalığa uğrayanlarda sosyal medya bağımlılığı skoru daha yüksek olup (p=0.020), siber istismar için cinsiyet (OR [Odds Ratio]= 0.09 GA [güven aralığı]: [0.04-0.23]) ve oyun bağımlılığı puanı yordayıcı olarak bulunmuştur. (OR=1.09 ...

Babalarin Doğum Sonu Güvenli̇k Hi̇sleri̇ Ölçeği̇’Ni̇n Geçerli̇li̇k Ve Güveni̇rli̇ği̇ni̇n İncelenmesi̇

Journal of Anatolia Nursing and Health Sciences, 2015

Bu çalışma, Babaların Doğum Sonu Güvenlik Hisleri Ölçeği'nin geçerlilik ve güvenirliğini test etmek amacı ile yapılmıştır. Yöntem: Metodolojik türde yapılan çalışmanın örneklemini, açımlayıcı faktör analizi için 0-7 günlük bebeği olan 130 baba ve doğrulayıcı faktör analizi için 65 baba oluşturmaktadır. Veriler SPSS 20 programı ve LİSREL 9.1 programında değerlendirilmiştir. Ölçeğin çeviri süreci ardından geçerliliğine yönelik kapsam ve yapı geçerliliği yapılmıştır. Kapsam geçerliliği için uzman görüşleri sonrası kapsam geçerlilik indeksi hesaplanmıştır. Yapı geçerliliği için açımlayıcı faktör analizi ve doğrulayıcı faktör analizi, güvenirlik için madde analizleri ve iç tutarlık analizi yapılmıştır.

Mide Kanserli Hastalarda Radyoterapi Sırasında Dalak Dozimetrisi ve Doz/Hacim Oranı

DergiPark (Istanbul University), 2022

Dalak, doğuştan ve edinsel bağışıklık sistemi açısından önemli bir role sahiptir. Dalak, genellikle konturları olmayan ve abdominal radyoterapi vakalarında ihmal edilebilme ihtimali olan bir organdır. Bu nedenle dalak dozimetrisi nadiren çalışılmıştır. Bu çalışmada mide kanserli hastalarda dalak radyasyon dozunu ve dalak hacmi kaybı ile ilişkisini araştırmayı amaçladık. Veriler, kanserin evreleri, tedavi planı, dalak şekillendirme ve dozimetri, 3 boyutlu bilgisayarlı tomografi (3D CT) gibi klinik ve demografik faktörlerden oluşmaktadır. Tedavi öncesi ve tedavi sonrası fazdaki dalak hacimleri karşılaştırılmıştır. Medyan V20 değeri 65.5 (0.0-100.0) idi. Radyoterapi öncesi ve sonrası medyan dalak hacimleri sırasıyla 185.1 (71.4-488.0) cm 3 ve 138.2 (59.0-429.0) cm 3 olarak ölçüldü. Bu hacim kaybının istatistiksel olarak anlamlı olduğu bulundu (p = 0,001). Üst karın malignitesi, özellikle mide kanseri olan hastaları, hipospleniye bağlı olabilecek enfeksiyonlardan korumak için RT sırasında dikkatli bir şekilde taranmalıdır. Ayrıca, üst abdominal malignitesi olan hastalarda RT'nin dalak hacmi ve dalak fonksiyonu üzerindeki etkilerini netleştirmek için ileriye dönük ve daha geniş örneklemli çalışmalara ihtiyaç vardır.

Açık cerrahi ile tedavi edilen inkarsere inguinal hernide hastane yatışı ile trombosit dağılım genişliği ilişkisi

Cukurova Medical Journal, 2019

The study aimed to investigate the value of platelet distribution width (PDW) in incarcerated inguinal hernia which was treated with graft to illuminate its inflammatory role in surgery-related disorders. Materials and Methods: We perormed a case-control study by retrospective screening data of the 88 patients with inguinal hernia and 75 healthy. Patients data included demographics, hernia location, hospital stay, and hemogram parameters. Platelet-related parameters were anayzled with automated devices from EDTA samples. Results: The mean defect size was 25.3±17 mm for inguinal hernia, which ranged 6 to 75 mm. The PDW value was higher in group A as compared with that of group B. Also, the platelets were statistically higher in group A than group B. In the Pearson correlation analysis, PDW showed a strong and positive relationship with a hospital stay. Conclusion: We suggest that a strong positive correlation of platelet distribution width with hospital stay can be useful in incarcerated inguinal hernia which we treated with grafted by open surgery. Amaç: Çalışma, greftle tedavi edilen, inkarsere inguinal hernideki trombosit dağılım genişliğinin (PDW) cerrahi ile ilişkili bozukluklardaki inflamatuvar rolünü aydınlatmak için değerini araştırmayı amaçladı. Gereç ve Yöntem: İnguinal hernisi olan ve 75 sağlıklı olan 88 hastanın retrospektif tarama verilerini inceleyerek bir vaka kontrol çalışması yaptık. Hasta verileri demografik özellikleri, herni yerleşimi, hastanede kalış süresi ve hemogram parametrelerini içeriyordu. Trombosit ilişkili parametrelerde ölçüm EDTA'lı numune örneklerinden otomatize cihazlarla yapıldı. Bulgular: Ortalama defekt büyüklüğü 6 ila 75 mm arasında değişen inguinal herni için 25.3±17 mm idi. PDW değeri hasta grubunda sağlıklı gruba göre daha yüksekti. Ayrıca, trombositler hasta grubunda istatistiksel olarak daha yüksekti. Pearson korelasyon analizinde PDW hastanede kalış ile güçlü ve pozitif bir ilişki gösterdi. Sonuç: Trombosit dağılım genişliği ile hastanede kalış arasındaki güçlü pozitif korelasyonun, açık cerrahi ile tedavi ettiğimiz inguinal hernilerde hastane yatış süresi üzerinde yararlı bilgiler vereceğini düşünüyoruz.

Araştırma Yazısı SELÇUK TIP DERGİSİ Selçuk Tıp Derg 2016;32(4): 80-83

Femur cisim kırıkları çocuklarda sık görülür ve hastaneye yatırılarak tedavi gerektirir. Okul çağı çocukluk döneminde (5-12 yaş) femur kırıkları elastik kanal içi çiviler ile yada kapalı redüksiyonu takiben pelvipedal alçılar ile tedavi edilebilir. Bu çalışmada, elastik kanal içi çivileme veya kapalı redüksiyonu takiben pelvipedal alçı ile tedavi sonuçlarının karşılaştırılması amaçlanmıştır. Femur cisim kırığı oluşumu sonrası, hemen kapalı redüksiyon ve pelvipedal alçı yapılan (KR-PPA; Grup 1, n=31) veya elastik kanal içi çivileme (EKİÇ; Grup 2, n=31) yapılan vakalar değerlendirildi. Yaş, cinsiyet, kırık oluşum mekanizması, kırık lokalizasyonu, tedavi maliyetleri, hastanede kalış süresi, radyolojik ve klinik kaynama, yumuşak dokuların durumu, destekli veya desteksiz yürüme zamanları kaydedilerek değerlendirmeye alındı. Ortalama takip 58 (26-62) aydı. Tüm hastaların kırıkları kaynadı. Yük vererek yürüme Grup 2'de (39/52 gün), Grup 1'den (52/63 gün) daha kısaydı. Maliyetler açısından; Grup 1, Grup 2'den daha düşük maliyete sahipti (sırasıyla; 114.99$ ve 380.82$). KR-PPA halen geniş ve kabul edilebilir bir uygulama alanına sahip olsa da, modern cerrahi teknikler ve cerrahi tespit implantları ile daha başarılı sonuçlar alınabilir. EKİÇ ile tedaviler okul çağı çocuk femur kırıklarında daha başarılı tedavi seçeneği sunmaktadır. Anahtar kelimeler: Titanium elastik çivi, pelvipedal alçı, femur cisim kırığı, okul çağı çocukluk Femoral shaft fractures are mostly seen in children and all cases of this condition require hospital admission. In school-age children (5 to 12 years), femoral fractures may be treated with elastic nails or spica cast. The current study aims to compare the outcomes of elastic nail to the immediate spica cast method for school-age children with femoral fracture. We evaluated the patients who had undergone immediate hip spica cast (IHSC as Group 1; n=31) or flexible intramedullary titanium nail (FITN as Group 2; n=31) for femoral fracture. Age, sex, cause of fracture, localization of the fracture, cost of treatment, times of hospitalization, radiologic and clinical assessment of femoral union, condition of the wound and soft tissue, times of union and walking were recorded. The mean followup was 58 (26-62) months. All fractures were healed. The time for weight-bearing and walking were shorter (39/52) in Group 2 than it was in Group 1 (52/63). In terms of cost, IHSC (114.99$) was cheaper than FITN (380.82$). Although IHSC is still a a widely accepted method of treatment, with the use of modern surgical techniques and implants, satisfactory outcomes of fracture healing can make FITN a better surgical option among all other treatments.