BİR YEMEĞİN TÜRKÇEMİZDEKİ HİKÂYESİ: MENEMEN (original) (raw)
Related papers
PEYGAMBER SOFRASI MI FİRAVUN SOFRASI MI: MEVLÂNÂ ve YEME İÇME
Sizlere "yemek yeme yahut su içme ile şiir veya ilham arasında bir ilişki var mıdır?" diye sorulsa ne cevap verirsiniz? Yani şiir yazma ile açlık-tokluk arasında nasıl bir münasebetten bahsedilebilir? Hz. Mevlana "“Dün biraz bir şey yemiştim, onun için layıkıyla anlatamıyorum. Yoksa bunu tamamıyla anlatır, yuları anlayışının eline teslim ederdim.” diyor (Mesnevi 3. Cilt, 204. sayfa). demek ki bir ilişki var. Sadece bu değil tabii ki, mesela" Lokmadan kesişmeden Lokman olamazsın!" diyor yahut "Topraktan beslenmeye devam ettikçe göklerden beslenemezsin!" bütün bunlar Mevlana ve yeme içme bahsini derinden ve başka bir gözle incelememizi gerektiriyor. Yazı, bu yolda atılmış küçük bir adım.
ESKİ TÜRKLERDE YEMEK KÜLTÜRÜ( MAKALE)
Gündelik yaşamın monoton bir olgusu olsada; yemeğin nasıl hazırladığı, hangi malzemelerin kullanıldığı, hazırlanılan yemeklerin sunumunu… İşte tüm bu eylemler aslında bir kültürün can damarı. Türk mutfağı göçebe bir kültürün etkilerini yansıtıyor olsada; uluslararası üne kavuşmuş ender mutfaklardandır. Bu makalede, Göktürk Devleti'nden Osmanlılar'a kadar Eski Türk devletlerini çerçeveleyen bir kültürün izlerini bulacaksınız. Eski Türklerin gündelik sofralarında bulunan yemekler, ordunun temel besin öğeleri, törenler ve eğlencelerin ikramları, içecek ve tatlıların tek çatı altında toplandığını göreceksiniz. Türk yiyecek ve beslenme kültürü, milli bir kültürün kodlarını karakterize etmektedir. Bu yüzden de açılacak her bir kurgan, yapılacak arkeolojik kazılar ve yeni bulunacak olan Çin kaynaklarının incelenmesi sonucu daha da derin bilgilere ulaşacağız. 1
Avrasya Sosyal ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi (ASEAD) Eurasian Journal of Researches in Social and Economics (EJRSE), 2020
Bu makale, Türkiye'deki sakin şehirlerde yer alan yiyecek işletmelerinde yöresel yemeklerin sunum düzeyinin araştırılmasıdır. Çalışmanın kapsamını Seferihisar, Gökçeada, Akyaka, Eğirdir, Yenipazar, Vize, Perşembe, Yalvaç, Halfeti, Uzundere, Göynük, Gerze, Köyceğiz, Taraklı, Mudurnu, Ahlat ve Şavşat sakin şehirleri oluşturmaktadır. Araştırma verileri iki aşamada toplanmıştır. İlk olarak sakin şehirlerin internet kaynaklarından yöresel yemekler tespit edilmiştir. İkinci aşamada sakin şehirlerdeki yiyecek içecek hizmeti sunan işletmelere ulaşılarak yöresel yemeklerin sunulma düzeyi görüşme tekniği ile sorgulanmıştır. Görüşmeler Ekim-Kasım 2019 tarihlerinde gerçekleştirilmiştir. İncelenen web sitelerinde 439 adet yöresel yemek tespit edilmiş olup, bu yemeklerin 122 farklı yiyecek içecek işletmesinde sunulma düzeyi belirlenmiştir. Analiz sonuçlarına göre; 439 yöresel yemeğin %25'i hiçbir işletmede sunulmadığı, %20'si ise sadece bir işletmede sunulduğu tespit edilmiştir. Yiyecek içecek işletmelerinin %7'si menülerinde hiçbir yöresel yemek bulundurmazken, işletmelerin %19'u menülerinde 1 ile 5 arası yöresel yemek bulundurmaktadır. Yöresel yemeklerin sakin şehirlerde bulunan yiyecek içecek işletmelerde sunum düzeylerinin düşün olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
HZ. ALİ CENKNÂMELERİNDEN “YEMÂME CENGİ”NİN YENİ BİR NÜSHASI
2021
Hz. Ali cenknâmeleri 13. ve 14. yüzyıldan itibaren tercüme veya telif yoluyla Türk edebiyatına kazandırılmış ve Türk milleti tarafından kabul görmüş önemli halk anlatılarıdır. Bu anlatılar, insanlara gazâ ruhunu aşılamayı ve onlara ideal bir Müslüman tipi sunmayı amaçlamıştır. Türk edebiyatı bünyesinde destansı niteliğe sahip olan cenknâmeler, İslâm dünyasında örnek şahsiyet olarak bilinen Hz. Ali'nin çevresinde gelişen olayları konu almıştır. Hz. Ali'nin yiğitliğinin ve kahramanlığının anlatıldığı bu eserler İslâmiyet'i yaymak ve benimsetmek için hem sözlü kültürde hem de yazılı kültürde önemli bir araç olarak kullanılmıştır. Hz. Ali cenknâmeleri manzum veya mensur bir şekilde kaleme alınmıştır. Fakat manzum bir şekilde kaleme alınan cenknâmelerin sayısı azdır. Bunlardan birisi de Hz. Ali cenknâmelerinden "Yemâme Cengi"dir. Bu cenknâmenin bir nüshasına da Kastamonu'da ulaşılmıştır. Konusu itibariyle; Hz. Ali'nin, çocuklarını kaçıran Yemâme adlı bir kâfirle mücadelesinin anlatıldığı bu metin, Eski Anadolu Türkçesinin dil özellikleriyle kaleme alınmıştır. Ayrıca hicrî 1140 (1727) tarihinde tamamlanmasıyla da en eski Yemâme nüshası olma özelliğini taşımaktadır. Bu çalışmada öncelikle Hz. Ali cenknâmeleri hakkında bilgi verilmiş, ardından "Yemâme Cengi"nin yeni tespit edilen Kastamonu nüshası çeşitli yönlerden incelenmiştir.
Bir Mebusun Kaleminden Hatay Meselesi
Bir Mebusun Kaleminden Hatay Meselesi, 2024
İkinci Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinin önde gelen yazar, gazeteci ve düşünce adamlarından biri olan 1 Muhittin Birgen, 1885'te İstanbul'da doğdu. Babası aslen Yozgatlı olan ordu muhasebecisi Ömer Lütfi Bey, annesi Ayşe Fazilet Hanım'dır. 2 Unkapanı Rüştiyesi ve Vefa İdadisi'nde okuduktan sonra, Darülfünun Edebiyat Fakültesi'nden mezun oldu. 3 Fransızca, Almanca, biraz Rusça ve İngilizce, Arapça ve Farsça bilmekteydi. 4 1906'da Hicaz Demiryolları İdaresi'nde maliye memuru olarak göreve başladı. 1908'de bu görevinden ayrılarak Hadika-i Meşveret, Üsküdar İdadisi ve Üsküdar Sultanisi gibi okullarda 1914'e kadar Edebiyat ve Felsefe öğretmenliği yaptı. 5 Aynı yıllarda kitap yazarlığı, gazetecilik ve bazı yabancı gazetelerin muhabirliği gibi birçok işi bir arada yürüttü. 6 Melahat (Süreyya) Hanımla evlendi ve Asude adında bir kızları oldu. 7 İkinci Meşrutiyet'in ilanından sonra İttihat ve Terakki ile yakın ilişkiler kurarak bu cemiyeti destekleyen "Tanin" gazetesinde çalışmaya başladı. 8 Muhittin Birgen bu sıralarda kendisinin "Meşrutiyetçi, siyasi ve içtimai bir inkılabın hararetli taraftarı, radikal bir demokrat ve
‘YER’ ÜZERİNE BİR DENEME: MNEMEYİ KATMANLAŞTIRMAK
3RD INTERNATIONAL CONGRESS ARCHITECTURE AND DESIGN 3. ULUSLARARASI MİMARLIK VE SANAT KONGRESİ, 2020
İnsanın en temel var olmak halinin, ‘yerleşmek-mesken tutmak’ ile gerçekleştirilebileceğini savunan Heidegger’e göre, mekânın bir ‘yer’e dönüşmesi zamanla bir kültürün ona kök salmasıyla, belleğinin -mneme- sinin oluşması ile mümkün olabilir. Değişen, yinelenen, büyüyen kentler, en küçük yapı taşı olan insanın var olma biçimine tanıklık etmişler ve barındırdığı toplumun, kültürün zamanla kendisine kök salmasına, ‘yer’leşmesine ve mesken tutmasına imkan tanımışlardır. Zaman; sosyolojik, politik, ekonomik, kültürel vd. unsurların kentlerdeki gelişimini ve dönüşümünü yönetmiştir. Kent mekanının harita üzerinden algılanan mevcut iki boyutlu yapısı zamanın aktörleri üzerinden toplumsal üretim biçimleriyle dönüşen kentteki mekansallığı yaratmıştır. Bu kapsamda, kentin yalnızca günümüz ekseninde değil farklı zamansal katmanlar eksenlerinde de okunması ve kentin mnemesinin/belleğinin katmanlaştırılması bu değişimleri doğrudan açığa çıkarmaktadır. Mekansal ve toplumsal üretimlerin birbirini saran niteliği, çalışmada kentteki değişim üzerinden yerin mnemesinin okuması yapılarak aktarılmaya çalışılmaktadır. Çalışma, tarih boyunca önemli kentsel dönüşümler geçiren Bakırköy’ü kendine yer olarak edinir. Yere dair yıllar içerisinde bir mneme/bellek oluşturan tüm bu dönüşüm ve değişim, 2018 yılında Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’nin 2005 yılından bu yana sürdürdüğü ve gerçekleştirilen yıldaki ana teması “Mekân ve Bellek” olan Kent Düşleri Atölyeleri’nde, metnin yazarları tarafından yürütülen ve 20 öğrencinin katılımıyla gerçekleştirilen ‘Katmanlarla Bellek’ adlı atölye çalışması ve nihai olarak oluşturulan bir enstalasyon çalışması üzerinden değerlendirilir. Atölye sürecinde, yerin dönüşüm pratikleri, yeri okumaya dair denemeler, yeri okuyarak soyutlaştırmak ve yere dair izleri, katmanları ve esas olarak mnemeyi ortaya çıkarmak ve bunu da somut bir çalışma ile ifade etmek amaçlanmıştır. Toplumsal- mekansal örüntünün anlaşılmasını kent üzerinden yapılan soyutlamalarla aktarmayı hedefleyen çalışmanın sonucu olarak, mekanları kendisiyle birlikte dönüştüren, yeniden anlamlandıran toplumsal süreçler ve pratikler bu kapsamda Bakırköy’ün değişimi üzerinden tartışmaya açılır. Bakırköy üzerinden irdelenen kentsel değişim ve dönüşüm, bir yerin mnemesi üzerinden, toplumun ürettiği yer, yerin ürettiği toplum diyalektiği içerisinde tartışılır. Anahtar Kelimeler: Mekan, Zaman, Bellek, Mneme, Yer, Katmanlaşma
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE TÖRENSEL BİR YEMEK: KEŞKEK
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE TÖRENSEL BİR YEMEK: KEŞKEK
Sadece fiziksel ihtiyaçlarımızı gidermeye yönelik bir eylem olarak düşünemeyeceğimiz yemek olgusu, muhteviyat, pişirme teknikleri ve sunum gibi faktörler nedeniyle somut; etrafında şekillenen gelenek, görenek, örf, adet ve çeşitli dini ritüeller nedeniyle soyut kültürel öge olarak ele alınmalıdır. Türk ve dünya mutfakları incelendiğinde birçok yemeğin fizyolojik ihtiyaçları karşılamaktan başka göze, kulağa ve insanın iç dünyasına hitabeden sosyolojik ve sanatsal birçok işlevi olduğu görülür. Türk mutfağının geleneksel tatlarından keşkek yemeği söz konusu işlevleri, somut varlığı etrafında şekillendiren önemli bir örnektir. Anadolu‟nun birçok yöresinde başta düğün, sünnet ve cenaze gibi törensel organizasyonların vazgeçilmez lezzeti olarak karşımıza çıkan keşkek, üretim aşamasından tüketim aşamasına kadar çevresinde şekillenen sözlü anlatımlar, sözlü gelenekler, gösteri sanatları, toplumsal uygulamalar, ritüel ve festivaller açısından üzerinde düşünülmesi gereken somut olmayan kültürel bir mirastır. Anahtar Kelimeler: Keşkek, Herise, Tören, Dibek, Gelenek, Kültür, Sanat Not only must food be evaluated as an act of fulfilling our pyhsical needs but it also must be considered as one of the key elements of non-pecuniary culture with the factors such as cooking and service styles as well as traditions and religion when the food is analyzed either in Turkish cuisine or on a global scale, it is observed that it functions as a sociological and artistic phenomenon appealing to the eye, the ear and the inner world of a person apart from satisfying the physical needs. Keşkek, as one of the traditional dishes in Turkey, is a good example for the formation of the cultural elements mentioned above. It is commonly seen in various parts of Turkey in ceremonies such as wedding, circumcision feasts and funerals. From the beginning till the end, it is a non-pecuniary heritage on which a lot can be commented with oral expressions and traditions, performance and social practice. Key Words: Kesgah, Herise, Ceremony, Mortar, Tradition, Culture, Art
2021
Kültür, bilgiyi, sanatı, ahlâkı, örf ve âdetleri, insanın içinde yaşadığı toplumdan kazandığı bütün kabiliyet ve alışkanlıkları kapsayan, atalarından kendilerine miras bırakılan maddi/manevi değerler bütünüdür. Milletin varlığını devam ettirebilmesi, kültürüne sahip çıkması ve onu gelecek nesillere ulaştırma çabası ile doğru orantılıdır. Kültürün korunması ise yalnızca yazılı kaynaklara aktarmakla değil, onu genç nesillere yaşatmakla mümkündür. Günlük hayattaki tüm pratiklerin içerisinde var olması gereken kültürel korumanın şüphesiz ki kendini gösterdiği en önemli alanlardan ikisi de dil ve yemek kültürüdür. Dil, bir milletin en önemli hazinesidir. Yemek kültürü ise, yaşanılan coğrafyanın insanlara sunduğu olanaklar sonucunda ortaya çıkarılan lezzet havuzudur. Bu iki kültürel unsur, kültürün korunması ve yaşatılması bağlamında önemli bir etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak genç neslin maruz bırakıldığı dilin yanlış kullanımı ve yemek tercihlerinin yabancılaşması önemli bir kültürel yozlaşma sorununu ortaya çıkarmaktadır. Bu çalışmada özellikle üniversite öğrencilerinin büyük çoğunluğunun ikamet ettiği ve sosyalleşme mekânı olarak tercih ettiği Samsun ilinin Atakum ilçesindeki sahil kesiminde yeme içme faaliyetlerini sürdüren işletmelerin adları, yiyecek türleri ve fonksiyonlarının tespit edilerek kültürel koruma açısından içerik analizinin yapılması amaçlanmaktadır. Bu amaç doğrultusunda Atakum sahilindeki tüm işletme adları, fonksiyonları ve yiyecek sunumlarına ait veriler temin edilip, işlenerek analize tabi tutulacaktır. Saha çalışması yapılarak işletme sahipleri ile görüşmeler gerçekleştirilecek ve yerinde gözlem ve incelemelerle içerik analizi desteklenecektir. Elde edilen bulgular neticesinde bir durum tespiti yapılarak kültürel korumanın sağlanmasına yönelik önerilerde bulunulacaktır. Bu yönüyle çalışmanın, kültürel mirasın korunması ile ilgili, uygulamada durum tespiti ortaya çıkarması açısından önemli bir veri kaynağı olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MASALLARINDA “ELMANIN HİKMETİ” ÜZERİNE BİR DENEME
Since apple is one of the main nutrients in the geography where we live, it has easily found a place in many parts of society. On the other hand, within the socio-cultural context of apples, there has been a live usage area. In fact, this area contains a collective and cultural memory that started and continued centuries ago in the cultural strata of the geography. Therefore, in the myths, which are the first yields of societies, there is of course the contemplation of the apple which has a particularly sacred nature. But in our tales, which can be accepted as the most concrete indicator of mythical contemplation in the narrative tradition, apple has a more widespread use in concrete and coding character. This is because the history of societies, which has a history of thousands of years, is transformed into a "coding character", in other words, it is transformed into "a cliche element of culture" especially in the primary oral culture environment. Therefore, in the paper, the apple, which has taken on an encoder character over time, will be evaluated more qualitatively in the Turkish culture universe. Because, as we have already mentioned, this is a necessity caused by the primary oral culture environment. In this respect, apple constitutes one of the basic codes of the thousands of years of life experience and values (= custom) of the Turks both in material and spiritual terms in the Turkish culture lore tradition. Therefore, in the tradition of telling stories, apple has a role and function towards wisdom. This wisdom is a blessing that reaches from the sight of God to entity, essentially from the place of uniqueness.