HZ. ALİ CENKNÂMELERİNDEN “YEMÂME CENGİ”NİN YENİ BİR NÜSHASI (original) (raw)

HZ. ALİ-İFRİT CENGİNİN YENİ BİR NÜSHASI

Köy odalarından saraya kadar hemen her muhitte okur bulan Hz. Ali cenkleri, ahaliye gazâ ruhunu aşılayan ve onlara ideal bir Müslüman tipi sunan halk anlatılarıdır. Hz. Ali, kahramanlığı ve cesaretiyle sadece Arap Yarımadası'nda değil Anadolu'da da sevilmiş, onun yiğitliği etrafında çok sayıda anlatı ortaya çıkmıştır. Onlardan biri, Hz. Ali ile İfrit adlı kâfirin mücadelesini konu alan cenknâmedir. Elimizdeki Ali-İfrit cengi, Eski Anadolu Türkçesinin dil özellikleriyle kaleme alınmış olup bugüne kadar ulaşılabilen en uzun nüshadır. Metinde dikkati çeken en mühim nokta, başkahraman Hz. Ali'nin düşmanını alt edebilmek için gelin kılığına girmesi ve son âna kadar kimliğini gizli tutmasıdır. Bu tavır, yeri geldiğinde hile ve kurnazlığın da bir savaş taktiği olabileceğini göstermesi bakımından dikkate değerdir. Çalışmamızda cenknâme yazma geleneği içinde Hz. Ali cenklerinin yeri ve önemi ortaya konulacak, ardından Ali-İfrit cenginin yeni tespit edilen nüshası çeşitli yönlerden incelenecektir. Ayrıca cengin Latin harflerine aktarılmış transkripsiyonlu metnine de yer verilecektir.

EDEBÎ TÜRLERDEN CENK-NÂME/GAZAVAT-NÂME KARŞILAŞTIRMASI VE MUHAMMED HANEFÎ-TABUT CENGİ'NİN YENİ BİR NÜSHASI

EDEBÎ TÜRLERDEN CENK-NÂME/GAZAVAT-NÂME KARŞILAŞTIRMASI VE MUHAMMED HANEFÎ-TABUT CENGİ'NİN YENİ BİR NÜSHASI, 2020

“Savaşma, vuruşma” anlamına gelen cenk kelimesine, ferman mektup anlamındaki “nâme”nin eklenmesi ile oluşan cenk-nâme edebiyatta “İslamiyetin yayılma dönemi içerisinde yapılan savaşların ve bu savaşlar içerisinde de Hz. Ali’nin lider ve örnek insan olarak öne çıkarıldığı mensur ve manzum eserlere verilen ad”dır. Türk halkı tarafından çok sevilip ezberlenen ve zamanla anonim bir hâl alan bir tür olan cenk-nâmelerde yalnızca Hz. Ali değil Hz. Ali’nin oğulları Hasan, Hüseyin ve Muhammed Hanefî’nin kahramanlıkları da anlatılır. Muhammed Hanefî’nin başkahraman olduğu, Dâsitân-ı Muhammed Hanefî, Kitâb-ı Muhammed Hanefî, Menâkıb-ı Muhammed Hanefî, Hikâye-i Muhammed Hanefî gibi isimlerle yazılan cenk-nâmeler çok sevilip ezberlenmiş, saz eşliğinde okunmuş ve zamanla yazarı belli olmayan, anonim eserlere dönüşmüştür.Tanıtılan eser, 06 Mil Yz A 3158-2 numaralı yazma nüshanın 151-170. varakları arasında bulunan, aruzun fâilâtün fâilâtün fâilün vezni ile kaleme alınmış 491 beyitlik bir mesnevidir. Harekesiz nesih hatla yazılmış eserin yazarının İsa olduğu bilgisi kütüphane kaydında verilmişse de bu bilgi teyit edilemedi, yazar hakkında biyografik bilgi bulunamadı. Tespit edilen eser, zaman zaman atlanan beyitleri ve aruz kusurlarına rağmen cenk-nâme geleneğinin yeni bir örneği olması yönüyle kıymetlidir. Muhammed Hanefî-Tabut cenginin bilinen ilk örneği Tursun Fakih’e aittir ve aynı konuda yazılan cenk-nâmeler yazarları farklı olsa da Tursun Fakih’in eserinden büyük ölçüde etkilenmişlerdir. Makalede Türk destan geleneğinin devamı niteliğinde olan cenk-nâme ve gazavat-nâme türleri ve tarihi gelişimleri hakkında bilgi verildikten sonra, iki türün iç içe geçme sebepleri ve birbirinden farklı tarafları açıklanmaya çalışıldı. Muhammed Hanefî konusunda yapılan akademik çalışmalar sıralandı. Farklı alanlardan okuyucular için Muhammed Hanefî-Tabut Cengi’nin transkripsiyonlu metninin yanında günümüz Türkçesine çevrildiği nesir hâli de verildi.

"LÂ FETÂ İLLÂ ALİ": MANZUM CENK-NÂMELERDE HZ. ALİ'NİN FÜTÜVVET AHLÂKI

Öz Fütüvvet; genel olarak kâmil bir insanın sahip olması gereken çeşitli iyi ahlâk, huy ve davranışları ifade eder. Fütüvvetin Hz. Âdem ile başladığı ve peygamberlere intikal ettiği, en sonunda Hz. Muhammed"e ondan da Hz. Ali"ye geçtiği rivayet edilir. Hz. Ali, fütüvvetin piri olarak kabul edilmiştir. Hz. Peygamber tarafından onun şanı için söylendiği ifade edilen "Lâ fetâ illâ Ali, lâ seyfe illâ Zülfikâr" kelamı buna delil olarak gösterilir. Makalede "fetâ"ların başı olarak kabul edilen Hz. Ali"nin üstün vasıf ve ahlakı, cenk-nâmeler düzleminde ele alınmıştır. Hz. Ali cenk-nâmelerine bütüncül bir bakış açısıyla baktığımızda onun yalnızca kılıcı ve cesaretiyle ön plana çıkmadığı, layık görüldüğü "fetâ" unvanının tüm gereklerini taşıdığı anlaşılmıştır. Bugüne kadar cenk-nâmeler ile fütüvvet-nâmeler arasındaki ince bağa hiç temas edilmemişti. Fütüvvet-nâmelerde izah edilen Hz. Ali"nin üstün ahlâkına dair ibarelerin aslında cenk-nâmelerde anlatıldığını görmekteyiz. Seçtiğimiz manzum cenknâme örneklerinden hareketle onun fütüvvet ahlakı ortaya konulmuştur. Manzum cenk-nâmelerde Hz. Ali, sadece kaba kuvvetiyle hareket eden bir kahraman değildir. Hz. Ali"nin; âdil insan oluşu, cömertliği, diğerkâmlığı, dürüstlüğü, fedakârlığı, feraseti, aklı ve zekâsı, ilmi, hoşgörülü oluşu, hatasını idrak edebilmesi, iyilik yapmaya olan düşkünlüğü, kanaatkârlığı, vicdan ve merhameti, nefsine olan hâkimiyeti, sabrı, öfke ve gazaptan kaçınması, tevazuu ve daha pek çok üstün hasletleriyle gerçek bir fütüvvet lideri olduğu anlaşılmıştır.

YENİ İLM-İ KELÂM ESERLERİNİN TASNİFİNE DAİR BİR DENEME

SON DÖNEM OSMANLI DEVLETİ ve CUMHURİYET TÜRKİYESİ'NDE FAÂLİYET GÖSTEREN MEŞHUR ULEMÂNIN -ÖZELLİKLE DE YENİ İLM-İ KELÂM ÂLİMLERİNİN- ÇAĞIN İ'TİKÂDÎ VE SOSYAL PROBLEMLERİNE DAİR KALEME ALDIKLARI KELÂMÎ ESERLER VE BU ESERLER İÇİN SİSTEMATİK BİR TASNÎF DENEMESİ

KLÂSİK TÜRK EDEBİYATI NESRİNDE TAKLİDÎ ÂHENK: CEVÂHİRÜ'L-HİKEM FÎ-TEHZİBİ AHLÂKI'L-ÜMEM ÖRNEĞİ

Çalışmada klâsik Türk edebiyatı nesrinde manayı lafızda resmetme olarak da tanımlayabileceğimiz taklidî âhenk meselesi ele alınmıştır. Klâsik edebiyatın –ister manzum isterse mensur olsun-temel kaynağı Kur'ân-ı Kerim'dir. Taklidî âhengin ilk ve en güzel örneklerini şiirin ve nesrin bütün meziyetlerini bünyesinde barındıran Kur'ân-ı Kerim'de görmekteyiz. Bu yüzden makalede önce Kur'ân-ı Kerîm'de taklidî âhenge dair unsurların yer aldığı bazı âyet ve sûrelerden örnekler verilmiştir. Daha sonra doktora çalışmamız olan 18. yüzyıl müellif ve mütercimlerinden Nüzhet Efendi'nin Cevâhirü'l-hikem fî-tehzîbi Ahlâkı'l-ümem isimli Marzubân-nâme tercümesindeki taklidî âhenge dair unsurlardan örnekler verilerilerek âhengin zor bir türü olan taklidî âhengin sadece manzum eserlere has bir özellik olmadığı manzum eserlerle birlikte mensur eserlerde de-özellikle de süslü nesirde-müelliflerin hem eserde akıcılığı sağlamak hem de kendi sanat kudretlerini göstermek amacıyla başvurdukları üslûbî bir özellik olduğu ifade edilmeye çalışılmıştır. Makalenin giriş bölümünde üslûbun tanımıyla beraber üslûba etki eden faktörler belirtilmiş ve münşeât üslûbu üzerinde durulmuştur. Birinci bölümde âhenk ve mensur eserlerde temel âhenk unsurları; seci', aliterasyon ve ritim hakkında bilgi verilmiştir. İkinci bölümde âyet ve sûrelerden örneklerle Kur'ân-ı Kerim'de taklidî âhenk konusu ele alınmıştır. Üçüncü bölümde ise 18. yüzyıl müellif ve mütercimlerinden Nüzhet Efendi'ye ait Cevâhirü'l-hikem fî-tehzîbi Ahlâkı'l-ümem isimli Marzubân-nâme tercümesindeki taklidî âhenge dair bazı bölümler izah edilmeye çalışılmıştır.

BİR YEMEĞİN TÜRKÇEMİZDEKİ HİKÂYESİ: MENEMEN

V. Türk Dili Kurultayı, 25 Eylül 2004, TDK Yay., Ankara, s 2283-2288., 2004

Yemek kültürü bir milletin medeniyetinin ifadesidir. Zengin çeşitleri, besleyicilik değeri, lezzet ve sunumları ile bunlar etrafında oluşan sofra adabı ve gelenekler milletlerin mutfak kültürlerinin yanı sıra fizikî ve dolayısıyla ruhî yapılarını da ortaya koymaktadır. Türk mutfağı zengin ve köklü bir geçmişe sahiptir. En eski Türk yemeklerine XI. yüzyıldan itibaren kaynaklarda geniş ölçüde rastlıyoruz.

ALİ ŞİR NEVĀYÎ'DE CENNET-CEHENNEM METAFORU

Turkish Studies Language / Literature, 2018

Ali Shir Nevayi, who was born in Herat in 1441 and died in 1501 in the same city, is one of the greatest poets of Turkish literature. He is an example person in the shaping of the Chagatai Turkish and our classical literature. The number of his works is over thirty. He is also the first tazkira writer in our literature and the owner of the first khamsa. In a period and in a geography that the Persian was a literary language and, its consciousness is presented as a Turkish language advocate. His work, Muhakemetü'l-Lugateyn, which compares Turkish with Persian by the linguistic evidents, maintains its importance even today in term of philology. Ali Shir Nevayi is also the person who named the diwans written in the various periods of his life according to human life and added a life novel feature to his diwans. In this study, two works of Ali Shir Nevayi, Fevayidu'l-Kiber and Bedayi'ul-Vasat were well-scrutinized and metaphors of heaven and hell have been determined. As it is known, metaphor is the function of abstracting concepts from analogy, from level of thought to language level. Ontological metaphors of heaven and hell have a mystical meaning in the poems of Ali Shir Nevayi. He looks at these concepts as a sufi. For him, heaven is love, in other words, the feeling of reunification with God. There is no heaven, if there's no love in it. Hell is not a place to fear, according to him. The farewell, or being far from God, is worse and more burning than the dolor of hell. He is willing to stay for a thousand years in hell rather than a moment of being seperated.