GAZZALİ VE İBN RÜŞD'E GÖRE MUCİZE (original) (raw)

İBN RÜŞD'ÜN BAKIŞIYLA GAZZALİ VE FELSEFE

Bilindiği gibi Hz. Peygamber, hayatta bulunduğu Asr-ı Saadet boyunca İs Him toplumunun dini, ahlaki, hukuki, sosyaJ ve siyasi her tür meselesini doğrudan doğruya kendisi çözmekte, bunun tabii bir sonucu olarak müslümanlar arasında tam bir inanç ve fikir birliği hüküm sürmekte idi. Bu durum, O'nun irtihaliyle birlikte yerini başta hilafet meselesi olmak üzere büyük günah, irade hürriyeti, Allah-'ın sıfatları vb. konular etrafında gelişen tartışmalara bıraktı. İlk dört halife döneminde gerçekleştirilen fetihlerle İslam coğrafyasının genişlemesi, müslümanların Helen, İran, Hint ve diğer yabancı kültürlerle tanışmaianna imkan sağladı. Bu gelişmeler sözü edilen meselelere yenilerinin eklenmesi ve süregelen tartışmaların yeni boyutlar kazanmasının yanısıra İslam düşüncesi açısından iki önemli sonucun ortaya çıkmasına yol açmıştır: Bunlardan ilki, keHim ilminin teşekkülü yani kelami fırkaların ortaya çıkması, diğeri de tercüme hareketinin başlamasıdır.

GAZALÎ VE İBN RÜŞD'ÜN HÜKÜM İSTİNBÂTINDAKİ

Bu makalede İslâm düşünce tarihinde derin izler bırakan, farklı fıkhî geleneklerden gelen ve farklı havzalarda yetişen iki önemli şahsiyetin hüküm istinbâtında izledikleri metodlar ile bu metodların izlenmesinde etkili olan temel tasavvurlar ele alınacaktır. Bu isimlerden birincisi olan Gazalî, hicri V. yüzyıl'da Bağdat'ta yaşamış ve Şafiî ekole mensuptur. İbn Rüşd ise, hicri VI. asırda Endülüs'te yaşamış ve Malikî gelenekten gelmiştir. Zikredilen bu farklılıklarla birlikte her iki isim de belirli bir ekolün sınırları içine hapsedilemeyecek ve geniş bir yelpazede ele alınabilecek fikirler ileri sürmüşlerdir. Görüşlerindeki bu esnekliğin, sahip oldukları bilgi birikimiyle ilgisini kurmak elbette mümkündür. Nitekim her iki müellif de kelam, felsefe, tasavvuf, fıkıh gibi pek çok disiplini bir araya getirmeyi başarmasıyla tanınır, özellikle İslami ilimlerde dil ve mantığa dair görüşleriyle dikkat çekerler. Makalemizde her iki müellifin bu bağlamdaki görüşlerine genişçe yer verilecektir.

GAZZALİ'NİN NEDENSEL ZORUNLULUĞU ELEŞTİRİSİNE İBN RÜŞD'ÜN TEPKİSİ

İslam dünyasında, Gazzâlî ile başlayan Tehâfüt geleneği, İslamın klasik çağında farklı geleneklerin birbiriyle olan tartışmalarını irdelemek için önemli bir başlangıç noktası sunar. Tartışmaların hepsi ilgi çekici olmakla birlikte, bu makalede, sadece, Gazzâlî-İbn Rüşd tartışmasında merkezi bir yere sahip olan nedensellik tartışması irdelenecektir. Önce Gazzâlî'nin doğal nedenselliğin zorunluluğu düşüncesine yönelttiği eleştiriler, ardından da bir filozof olarak İbn Rüşd'ün Gazzâlî karşısında nedensel zorunluluğu savunusu ele alınacak, tartışmaların dayandığı ontolojik ve epistemolojik zemin ana hatlarıyla gözler önüne serilmeye çalışılacaktır. Tartışma gerçekten çok önemlidir; zira pek çok doğulu ve batılı modern araştırıcı, Gazzâlî'nin nedenselliğin zorunluluğunu eleştirisini, onun eleştirel söylemine bağlı olarak nedenselliğin yadsıması olarak yorumlamış ve nedensellik düşüncesi bilimde güçlü bir işlev yüklendiği için, Gazzâlî'yi İslam dünyasında yaşanan duraklamanın baş müsebbibi ilan etmiştir.

GAZALÎ VE İBN RÜŞD'ÜN HÜKÜM İSTİNBÂTINDAKİ TEMEL PARADİGMALARI

Özet Bu makalede İslâm düşünce tarihinde derin izler bırakan, farklı fıkhî geleneklerden gelen ve farklı havzalarda yetişen iki önemli şahsiyetin hüküm istinbâtında izledikleri metodlar ile bu metodların izlenmesinde etkili olan temel tasavvurlar ele alınacaktır. Bu isimlerden birincisi olan Gazalî, hicri V. yüzyıl'da Bağdat'ta yaşamış ve Şafiî ekole mensuptur. İbn Rüşd ise, hicri VI. asırda Endülüs'te yaşamış ve Malikî gelenekten gelmiştir. Zikredilen bu farklılıklarla birlikte her iki isim de belirli bir ekolün sınırları içine hapsedilemeyecek ve geniş bir yelpazede ele alınabilecek fikirler ileri sürmüşlerdir. Görüşlerindeki bu esnekliğin, sahip oldukları bilgi birikimiyle ilgisini kurmak elbette mümkündür. Nitekim her iki müellif de kelam, felsefe, tasavvuf, fıkıh gibi pek çok disiplini bir araya getirmeyi başarmasıyla tanınır, özellikle İslami ilimlerde dil ve mantığa dair görüşleriyle dikkat çekerler. Makalemizde her iki müellifin bu bağlamdaki görüşlerine genişçe yer verilecektir. Anahtar Kelimeler: Yorum, hukuk, hüküm çıkarma metodları, dil, mantık. Abstract In this article, we will focus on the methods used by the two important personalities who have left deep traces in the history of Islamic thought and come from different fiqh traditions and are raised in different basins, and the basic ideas that are effective in the follow-up of these methods. Ghazali, the first of these names, lived in Baghdad in the late 18th century and belonged to the Shafi'i school. Ibn Rushd, the hijri VI. He lived in Andalusia for centuries and came from Maliki tradition. With these differences mentioned, both names could not be imprisoned within the boundaries of a particular school, and put forward ideas that could be dealt with in a wide range of ways. Of course, it is possible to relate this flexibility in their views to the knowledge they possess. Indeed, both authors are well known for their ability to bring together many disciplines such as kalam, philosophy, mysticism, jurisprudence, and they draw attention with their views on language and logic, especially in Islamic sciences. In our paper, the views of both authors in this context will be given broadly.

TANRISAL ADALET VE KÖTÜLÜK SORUNU BAĞLAMINDA İBN RÜŞD'ÜN EŞ'ARÎLERE VE GAZZÂLÎ'YE YÖNELTTİĞİ ELEŞTİRİLER

Tanrısal adalet ve kötülük sorunu, Eski Yunan'dan günümüze tartışma konusu olmuştur. İslam dünyasında, Helenistik felsefenin girişiyle alevlenen tartışma, öncelikle Helenistik felsefeye ilgi duyan Mu'tezile ekolüyle tartışılmaya başlanmış, daha sonra tartışmaya, Eş'arîler ve Mâturidîler de dâhil olmuştur. Aynı tartışmanın izdüşümlerini İslam filozoflarında da bulmak olasıdır. Nitekim Kindî'den başlayarak Fârâbî, İbn Sînâ ve İbn Rüşd gibi meşşaî geleneğe mensup filozofların anılan soruna eğildikleri ve yer yer kelâmcılarla diyalektik ilişki içerisine girdikleri görülür. Diyalektiğin, kelâmcıların metafizik ve özellikle Tanrı anlayışlarını eleştiren ünlü filozof İbn Rüşd'le doruk noktasına çıktığı söylenebilir. İbn Rüşd, kötülük sorunu bağlamında Mu'tezile ve Mâturidîler konusunda bir şey söylememekle birlikte, sorunu, filozofları eleştiren Gazzâlî'nin bağlı bulunduğu Eş'arî kelâm geleneğini temele alıp tartışmaktadır ve özellikle filozofları metafizik anlayışları açısından eleştiren Gazzâlî ile hesaplaşmaktadır. Bu makale, genel olarak Eş'arîler, özel olarak da Gazzâlî ile diyalektik içinde tanrısal adalet ve kötülük sorununa yönelen İbn Rüşd'ün anılan konuda Eş'arîlere ve Gazzâlî'ye yönelttiği eleştirileri ve eleştirilerden yola çıkan kendi görüşlerini ortaya koymayı amaçlamaktadır.

BİR MEŞŞÂÎ FİLOZOFUN GAZZÂLÎ ALGISI: İBN RÜŞD’ÜN GÖZÜYLE GAZZÂLÎ

BİR MEŞŞÂÎ FİLOZOFUN GAZZÂLÎ ALGISI: İBN RÜŞD’ÜN GÖZÜYLE GAZZÂLÎ, 2013

Bu çalışmada bir Meşşâî filozof olan İbn Rüşd‟ün Gazzâlî algısını göstermeyi hedeflemekteyiz. Böylece farklı bir bakış açısından Gazzâlî´nin daha iyi anlaşılmasını, sentezinin geliştirilebilecek ve eleştirilebilecek yönlerinin açığa çıkmasını amaçlıyoruz. Aynı zamanda bu çalışmanın İbn Rüşd‟ün Gazzâlî algısı üzerinden kelam-felsefe ilişkilerinin mahiyetine dair bir ışık tutmasını da ümit etmekteyiz. Bu çalışmada iki düşünür arasındaki uzun polemiklere dalmaktan ziyade, İbn Rüşd‟ün Gazzâlî‟yi nasıl algıladığını, kimlik ve karakterinin ayırt edici özelliklerini nasıl tespit ettiğini göstermeye çalışacağız. İlk olarak Kurtubalı filozof,Gazzâlî‟nin entellektüel kapasite ve yetkinliğinin farkındadır ve bunu teslim eder. İkinci olarak İbn Rüşd‟ün gözünde Gazzâlî‟nin ayırt edici özelliği onun Eş‟arî kelamcısı olmasıdır. İbn Rüşd‟ün Gazzâlî algısının üçüncü unsuru ise onun yöntemine dayanmaktadır. Ona göre, Gazzâlî araştırmalarında hakikate ulaşmayı hedeflememiş ve burhani akıl yürütme yöntemini kullanmamıştır. Son olarak ise İbn Rüşd‟ün algısının diğer bir unsurunu da Gazzâlî‟nin tutarsızlıkları ve aynı konu hakkındaki sık konum değişiklikleri oluşturur. İbn Rüşd‟e göre teorik meselelerde icmayı aştıkları sebebiyle Müslüman filozofların küfürle ithamı, ölümden sonraki hayatın keyfiyeti ve mahiyeti ve İlk ilke‟den ay altındaki şeylerin aracı varlıklar vasıtasıyla çıkışı gibi bir çok konuda Gazzâlî sık sık konum değiştirip tutarsızlığa düşmüştür

FAZLÎ VE MANZUM KASÎDE-İ BÜRDE TERCÜMESİ

Kaside-i Bürde that is formed by the deep love felt for the Prophet. In our literature, one of those who translated this work into Turkish by showing the translation of poems by dozens of poets such as Kemal Pashazade, Leâlî, Ahmed-i Rıdvan, Şemseddin Sivâsî and Nahîfî is Fazli, known as the Pasha Palace teacher. In this study, firstly, information about Kaside-i Bürde was given, then written text of the translation is included based on the five copies determined after focusing on the form and content features of the translation, which consists of 161 couplets written by Fazlî, who attracted attention with its more literary identity compared to the translations that are preceded.

GAZZÂLÎ, RÂZÎ VE ÎCÎ'NİN ÖRNEKLİĞİNDE MÜTEAHHİRÛN KELÂMI'NDA FELSEFE VE/VEYA BİLİM

Gazzâlî, Râzi ve Îcî Örnekliğinde Müteahhîrun Kelâmı’nda Felsefe ve/veya bilim adlı makalemiz bir giriş ve üç temel bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde genel olarak makale başlığının bir nevi tahlili yapılmaya çalışılmış, bu bağlamda –şahsiyetleri diğer bölümlere bırakarak- Müteahhirûn Kelamı, Felsefe ve/veya Bilim kavramlarının İslâm toplumundaki karşılıkları ana hatlarıyla incelenmiştir. Ardından da genel olarak Kelam ve Felsefe ve/veya Bilim Münasebetine değinilmiştir. Birinci bölümde Felsefe’yi bir bütün olarak konu edinen Gazzâlî ve Felsefe Tavrı, ikinci bölümde Gazzâlî’nin en önemli müdâvimi addedilen Razî ve Kozmoloji/Atomculuk Tavrı ve üçüncü bölümde de bu iki âlimin çizgisini başarılı bir şekilde devam ettiren Îcî ve Astronomi Tavrı incelenmiştir. Bu çalışmayı yapmamızdaki temel gaye Müteahhirûn döneminin tüm Felsefe ve/veya Bilim anlayışlarını ortaya koymak değil, temsil kabiliyeti yüksek olan üç âlimim –ki sonrakileri en çok etkileyen şahsiyettir- belli başlı konularda öne çıkan tavırları çerçevesinde bu dönemdeki Felsefe ve Bilim anlayışına külli bir perspektiften bakabilmeyi sağlamak ve bu bâkir alana bir nebze ışık tutabilmektir. Tercih edilen âlimlerin kendilerinden sonraki Kelamcılar üzerinde oldukça büyük bir etkiye sahip oldukları göz önünde bulundurulduğu zaman bu âlimler merkezinde gerçekleştirilen bir okumanın Müteahhirûn Kelam’ında Felsefe ve/veya Bilim anlayışını yansıtabilme imkânının oldukça yüksek olduğu aşikâr olmaktadır. Bu önemli alanda küllî bir çerçeveden bakılarak yapılmış müstakil çalışmaların –görebildiğimiz kadarıyla- azlığı/yokluğu bu çalışmayı hazırlamamıza bir sebep teşkil etmiştir. Gayret bizden başarı Allah’tandır.