Sen De Di̇nle: Yüksek Ri̇skli̇ Gebeli̇klerde Stresle Baş Etmede Müzi̇kle Terapi̇ni̇n Etki̇si̇ (original) (raw)

Beli̇ren Yeti̇şki̇nli̇kte Ki̇mli̇k Geli̇şi̇mi̇: Stresle Başa Çikma Beceri̇leri̇ni̇n Yordayiciliği

DergiPark (Istanbul University), 2022

Bu çalışmanın temel amacı, beliren yetişkinlerin kimlik gelişim alt boyutları (keşif ve içsel yatırım) üzerinde stresle başa çıkma becerileri alt boyutlarının (kendine güvenli yaklaşım, iyimser yaklaşım, çaresiz yaklaşım, boyun eğici yaklaşım ve sosyal desteğe başvurma yaklaşımı) yordayıcı bir etkisinin bulunup bulunmadığını incelemektir. Ayrıca, kimlik gelişiminin ve stresle başa çıkma becerilerinin alt boyutlarının cinsiyete göre farklılaşıp farklılaşmadığını incelemek amaçlanmıştır. Çalışmada ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Araştırma grubunu, 391 (%63,3) kadın, 227 (%36,7) erkek olmak üzere; toplam 618 beliren yetişkin oluşturmaktadır. Katılımcılar 18-29 yaş aralığındadır, yaş ortalamaları 22.86'dır. Veriler, "Kişisel Bilgi Formu", "Ego Kimlik Süreci Ölçeği", "Stresle Başa Çıkma Tarzları Ölçeği" ile toplanmıştır ve SPSS 22.0 paket programı ile analiz edilmiştir. Analizde ilişkisiz örneklemlerde t-testine, Pearson korelasyon ve çoklu regresyon analizine başvurulmuştur. Sonuçta, keşif; kendine güvenli yaklaşım, çaresiz yaklaşım ve sosyal desteğe başvurma yaklaşımı tarafından pozitif ve anlamlı düzeyde yordanmaktadır. İyimser ve boyun eğici yaklaşım, keşfi negatif ve anlamlı düzeyde yordamaktadır. İçsel yatırım, kendine güvenli ve iyimser yaklaşım tarafından pozitif ve anlamlı düzeyde yordanmaktadır. İçsel yatırım, çaresiz yaklaşım tarafından negatif ve anlamlı düzeyde yordanmaktadır. Boyun eğici yaklaşımın ve sosyal desteğe başvurma yaklaşımının ise içsel yatırım üzerinde anlamlı bir etkisi bulunmamaktadır. Keşiften elde edilen veriler, cinsiyete göre anlamlı olarak farklılaşmamaktadır. Ancak içsel yatırım, erkekler lehine cinsiyete göre anlamlı bir farklılık göstermektedir. Kendine güvenli ve iyimser yaklaşım, erkekler lehine cinsiyete göre anlamlı bir farklılık göstermektedir. Çaresiz yaklaşım ve sosyal destek arama yaklaşımı, kadınlar lehine cinsiyete göre anlamlı bir farklılık göstermektedir. Boyun eğici yaklaşım ise cinsiyete göre anlamlı bir şekilde farklılaşmamaktadır. Bulgular ilgili alanyazın bağlamında tartışılmıştır.

Rol Stresörleri̇ni̇n Tükenmi̇şli̇k Üzeri̇ndeki̇ Etki̇leri̇ne Yöneli̇k Bi̇r Araştirma

The Journal of Academic Social Science Studies, 2015

Rol stresörleri bir örgüt içerisinde çalışan insanların stres yaşamalarına neden olan durumlardır. Literatürde rol stresörleri olarak genellikle iki faktör kabul edilmiştir; rol belirsizliği ve rol çatışması. Rol belirsizliği işe yönelik bilgi eksikliğinden kaynaklanırken, rol çatışması kişiden birbiriyle uyumlu olmayan beklentilerin olmasından ortaya çıkmaktadır. Diğer yandan tükenmişlik ise insanlarla yüz yüze çalışılan mesleklerde sıklıkla ortaya çıkan ve kişinin bir tükenme hali yaşadığı durumlardır. Rol belirsizliği veya rol çatışması ile karşı karşıya kalan bir bireyin tükenmişlik halini daha fazla yaşayabileceği varsayımı bu çalışmanın temel problemidir. Bu problemi analiz edebilmek için 218 hemşireden oluşan bir katılımcı grubundan veri toplanmıştır. Elde edilen verilerin analiz edilmesi sonucunda hem rol belirsizliğinin hem rol çatışmasının tükenmişlik sendromu üzerinde anlamlı bir etkisi olduğu görülmüştür. Rol belirsizliği ve rol çatışmasının tükenmişliğin bazı alt boyutları üzerinde de etkili olduğu, ancak etkinin boyutlar bazında farklılaştığı görülmektedir.

Mi̇grenli̇ Kadinlarda Stres İle Bazi Demografi̇k Deği̇şkenler Arasindaki̇ İli̇şki̇ler

Ufkun ötesi bilim dergisi, 2006

Özet: Ülkemizde de kadınlarda fazla görülmesi nedeniyle, kadın migrenlilerde planlanan bu çalışmanın amacı, migrenli kadınlarda strese yatkınlık, stres belirtileri, stres faktörleri ve stresle başa çıkma tarzları ile yaş, gelir düzeyi, medeni durum, çalışıp çalışmama arasındaki ilişkileri belirlemektir. Araştırmaya yaş aralığı 18-61 yaş ortalaması ise 37.56±11.32 olan 62 migrenli kadın katılmıştır. Katılımcılara Stres Ölçeği ve Stresle Başa çıkma Tarzları Ölçeği uygulanmış, migrenli kadınların medeni durum, eğitim ve gelir düzeyi ve çalışma durumları ile ölçekler yoluyla elde edilen verilerin etkileşimleri incelenmiştir.

Gebelerin Yaşadığı Stres ve Gebelik Semptomları Arasındaki İlişki

Karya Journal of Health Science, 2021

Bu araştırma gebelerin yaşadığı stres ve gebelik semptomları arasındaki ilişkinin belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Yöntem: Araştırma tanımlayıcı niteliktedir. Araştırma Şubat-Nisan 2021 tarihleri arasında Akdeniz Bölgesindeki bir devlet hastanesinde kadın doğum polikliniğine kontrol için başvuran 192 gebe ile yürütüldü. Araştırmanın verileri katılımcıların tanıtıcı özelliklerini belirlemek için sosyo-demografik özellikleri içeren form, gebelikte yaşanılan stresi belirlemek için Gebelik Stres Değerlendirme Ölçeği (GSDÖ), gebelikte yaşanan yakınmaların sıklığını ve semptomların günlük yaşama etkisini belirlemek için ise Gebelik Semptom Envanteri (GSE) kullanılarak toplandı. Bulgular: Çalışmamızda gebelerin %70.8'nin 1-41 yaş arasında olduğu, %56.3'nün gebeliğinin planlı gebelik ve 2. trimesterde olduğu, %50.5'nin ikinci gebeliği olduğu belirlendi. Gebelerin GSDÖ toplam puan ortalaması 94.96±7.22 (min:69-maks:113) olarak belirlendi. Gebelerin GSE semptom yaşama durumları puan ortalamasının 39.20±6.17 (min:23-maks:56) ve GSE günlük yaşam aktivitelerini etkileme durumu puan ortalamasının 47.86±8.19 (min:29-maks:66) olduğu görüldü. Araştırmada GSE ile GSDÖ alt boyutu bebek sağlığı, beden imajı ve psikolojik durum arasında ilişki olduğu saptandı (p<0.05). Sonuç: Gebelerin yaşadığı stres ve semptom düzeyleri arasında anlamlı ilişki olmadığı saptandı.

Erken Doğan Bebek Annelerinde Travma Sonrası Stres: İlişkili Etmenler ve Müdahale Çalışmaları Üzerine Bir Derleme

Nesne Psikoloji Dergisi, 2020

Erken doğum 37 haftadan önce olan doğumları tanımlamak için; ''erken doğan'' ya da ''prematüre'' bebek terimi ise 37 haftadan önce doğan bebekleri tanımlamak için kullanılmaktadır. Doğumdan sonra, erken doğan bebeklerin içinde bulundukları zorlu tıbbi durum, doğumdan sonra bebeğin yeni doğan yoğun bakım ünitesinde (YYBÜ) kalmasını gerektirebileceği, genellikle bebeklerle ebeveynleri arasındaki ten-tene ilişkiyi engelleyebileceği ve anne-bebek ilişkisinde olumsuz etki yaratabileceği için, hem yeni doğan bebek hem de anne için stres verici olabilmektedir. Yapılan çalışmalar, erken doğumun annenin yaşadığı psikolojik sorunlarla ilişkili olabildiğini, travma sonrası stres belirtileri ve/veya travma sonrası stres bozukluğunun, erken doğumu takiben annenin yaşadığı ruh sağlığı sorunlarından olabildiğini ortaya koymaktadır. Doğum sonrasında yaşanan olumsuz duyguların yalnızca anne sağlığını değil aynı zamanda bebeğin gelişimini de etkilediği bilinmektedir. Annenin erken doğumun ardından yasayacağı travma sonrası stres (TSS), annenin bebeğini algılamasını etkileyerek olağan anne-bebek ilişkisini sekteye uğratabilmektedir. Alanyazında erken doğum sonrası TSS belirtilerine odaklanan çok az sayıda çalışma olmasından hareketle, bu derleme makalesinde, erken doğan bebek annelerinin yaşadıkları TSS tepkileri ve belirtileri ile TSSB, TSS ile ilişkili etmenler, TSS’nin anne-bebek etkileşimini nasıl etkilediği ve TSS belirtilerine yönelik oluşturulmuş müdahale programları ele alınacaktır.

“Gebelik Stresi Değerlendirme Ölçeği”nin Türkçe’ye Uyarlanmasi Ve Faktör Analizi

Kocaeli Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi

Bu çalışma, 2015 yılında Chen tarafından geliştirilen "Gebelik Stresi Değerlendirme Ölçeği (GSDÖ)"ni Türkçe'ye uyarlamak ve faktör yapısını incelemek amacıyla yapılmıştır. Yöntem: Metodolojik tipte olan bu çalışmada örneklemi bir üniversite hastanesi Kadın-Doğum Polikliniğine başvuran ve araştırmaya katılmayı kabul eden 607 gebe oluşturmuştur. GSDÖ'nin toplam 36 maddesi bulunmaktadır. Ölçeğin dil uyarlaması ve içerik geçerlik incelemesinin değerlendirilmesinden sonra veriler, "Gebe Tanıtım Formu" ve GSDÖ ile toplanmıştır. Kapsam geçerlilik çalışması için uzmanlar arası uyum geçerliliği (CVI) yapılmıştır. Yapı geçerliliği için açıklayıcı faktör analizi yapılmıştır. Güvenirlik çalışmasında madde-toplam ölçek çözümlemesi, Cronbach alfa katsayısı belirleme ve test yarılama analizleri yapılmıştır. Bulgular: Ölçekte yer alan maddelere ilişkin uzman görüşleri arasında uyum olduğu belirlenmiştir. Yapı geçerliği için açıklayıcı faktör analizi yapılmış olup, tüm maddelerin faktör yükleri 0,409 ile 0,784 arasında bulunmuş ve ölçeğin iç tutarlılık analizinde Cronbach alfa katsayısı 0,94 olup yüksek güvenilirlilik derecesine sahip olduğu görülmüştür. Ölçek aynı zamanda eşdeğer yarılar testine tabii tutulmuş ve Spearman Brown katsayısı 0,88, Guttman katsayısı 0,85 olarak belirlenmiştir. Sonuç: Çalışmamızda GSDÖ'nin Türkçe formunun geçerlik ve güvenilirlilik düzeyi yüksektir. Ölçeğin toplumumuzda gebelerin stres durumlarının değerlendirmesinde kullanılması önerilmektedir.

Fetal Anomali̇ Nedeni̇yle Termi̇nasyon Uygulanan Kadinlarda Mi̇zaç Özelli̇kleri̇ni̇n Travma Sonrasi Stres Bozukluğu İle İli̇şki̇si̇

Noropsikiyatri Arsivi-archives of Neuropsychiatry, 2014

Ge liş ta ri hi/Re cei ved: 14.11.2011 Ka bul ta ri hi/Ac cep ted: 20.01.2012 © Nö rop si ki yat ri Ar şi vi Der gi si, Ga le nos Ya yı ne vi ta ra f›n dan ba s›l m›fl t›r. / © Arc hi ves of Neu ropsy chi atry, pub lis hed by Ga le nos Pub lis hing. ABS TRACT Ob jec ti ve: The present study aimed to investigate whether the temperament and character profiles have an effect on the development of post-traumatic stress disorder (PTSD) in pregnant women who were detected to have a baby with severe fetal anomalies incompatible with life or those who decided to terminate the pregnancy for the presence of fetal anomaly that may significantly affect normal life. Met hod: The present study included eighty women who attended to the Gynecology Clinic at Istanbul Bakirkoy Gynecology and Children's Diseases Hospital between May and August 2010 and decided to undergo termination due to fetal anomaly. The participants were informed about the study and written informed consent was obtained from all subjects who were assessed by sociodemographic and clinical interview form, the Edinburgh Postnatal Depression Scale, Coping Strategies Inventory (COPE), and Temperament and Character Inventory, respectively. Six months after the termination, the Clinician-Administered PTSD Scale (CAPS) was administered to the participants at the follow-up examination. Re sults: 62.5% of women who had terminated the pregnancy had PTSD and 65% of participants had symptoms of postpartum depression. The participants, who were diagnosed with PTSD, had significantly higher scores on novelty seeking, harm avoidance and reward dependence temperament sub-scales. The women who were diagnosed with PTSD and those who had risk of postpartum depression were found to have lower education level and economic status. Besides, in this group, social and occupational functioning was significantly lower. Emotion-focused coping style was prominently higher in women who were not diagnosed with PTSD. Conc lu si on: In cases of certain temperament and character profiles, psychiatric support during the decision process of termination is suggested to be important for reducing the risk of PTSD and depression development. (Arc hi ves of Neu ropsy chi atry 2013; 50: 161-168) Key words: Termination, temperament and character, cope, post traumatic stress disorder Conflict of interest: The authors reported no conflict of interest related to this article. ÖZET Amaç: Çalışmamızda hayatla bağdaşmayan ciddi fetal anomali saptanan gebelerde veya normal yaşamı önemli bir şekilde etkileyecek fetal anomali varlığında gebeliğini sonlandırmaya karar veren ve gebeliği sonlandırılan kadınlarda, mizaç ve karakter özelliklerinin, Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) gelişmesi üzerinde etkili olup olmadığının araştırılması amaçlandı. Yön tem : Çalışmaya İstanbul Bakırköy Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi Kadın Doğum Kliniğine Mayıs-Ağustos 2010 tarihleri arasında başvuran, fetal anomali nedeniyle gebeliğinin sonlandırılmasına karar veren 80 kadın hasta alındı. Bilgilendirilmiş Onay Formu ile çalışmaya katılmayı kabul eden katılımcılar sırası ile Sosyodemografik ve Klinik Görüşme Formu, Edinburg Doğum Sonrası Depresyon Ölçeği (EDSDÖ), Başa Çıkma Tutumlarını Değerlendirme Ölçeği (BÇTDÖ), Mizaç ve Karakter Envanteri (MKE) ile değerlendirildi. Gebelik sonlandırılması uygulandıktan altı ay sonra kontrol muayenelerinde katılımcılara Klinisyen Tarafından Uygulanan Travma Sonrası Stres Bozukluğu Ölçeği (TSSB-Ö) uygulandı. Bul gu lar: Gebelik sonlandırılması uygulanan kadınların %62,5 da travma sonrası stres bozukluğu, %65 olguda ise doğum sonrası depresyon bulguları tespit edildi. Katılımcılardan TSSB tanısı alanlarda yenilik arayışı, zarardan kaçınma ve ödül bağımlılığı mizaç özellikleri anlamlı derecede yüksek saptandı. TSSB tanısı alan ve doğum sonrası depresyon riski olanların, eğitim düzeyi ve ekonomik durumları daha düşük idi. Yine bu grupta, sosyal ve mesleki işlevsellikteki düşüş anlamlı bulundu. TSSB tanısı almayan grupta duygusal odaklı başa çıkma biçiminin yüksek oluşu dikkat çekici idi. So nuç: Henüz gebelik sonlandırılması kararı aşamasındayken belirli mizaç ve karakter alt boyutları ön planda olduğunda, bu gruba TSSB ve depresyon gelişme ihtimali düşünülerek psikiyatrik destek verilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir. (Nö rop si ki yat ri Ar fli vi 2013; 50: 161-168) Anah tar ke li me ler: Gebelik sonlandırılması, mizaç özellikleri, başa çıkma, travma sonrası stres bozukluğu Çıkar çatışması: Yazarlar bu makale ile ilgili olarak herhangi bir çıkar çatışması bildirmemişlerdir.

Hükümlü Kadınların Stresle Baş Etme Stratejilerinin Bazı Değişkenler Açısından İncelenmesi

Abant Izzet Baysal University Graduate School of Social Sciences, 2000

Araştırmada ebelik öğrencilerinin mizah tarzları ile stresle baş etme yaklaşımları arasındaki ilişkinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Materyal-Method: Tanımlayıcı korelasyon çalışması olarak yapılan araştırmanın örneklemini 280 öğrenci oluşturmuştur. Veriler Mizah Tarzları Ölçeği ve Stresle Baş Etme Tarzları Ölçeği ile toplanmıştır. Verilerin değerlendirmesi SPSS (22.0) paket programında yapılmış, istatistiksel anlamlılık p<0,05 olarak kabul edilmiştir. Bulgular: Öğrencilerin yaş ortalaması 20,80±1,51'dir. Öğrencilerden %72,9'u mesleği isteyerek seçtiğini, %44,3'ü derslerde mizahın işlendiğini, %40,7'si stresle baş etmede mizahı kullandığını belirtmiştir. Mesleğini isteyerek seçen, derslerde mizahın işlendiğini söyleyen öğrencilerin kendini geliştirici mizah ile iyimser yaklaşım puan ortalamalarının anlamlı şekilde yüksek olduğu bulunmuştur (p<0,05). Katılımcı ve kendini geliştirici mizah ile kendine güvenli ve iyimser yaklaşım puan ortalamaları arasında pozitif, çaresiz yaklaşım arasında ise negatif ilişki olduğu (p=0,001) saptanmıştır. Sonuç: Öğrencilerin olumlu mizah tarzları (katılımcı ve kendini geliştirici mizah) ortalama puanları daha yüksektir. Olumlu mizah tarzları ile stresle olumlu baş etme tarzları (kendine güvenli ve iyimser yaklaşım) arasında pozitif yönde ilişki vardır. Sonuçlar öğrencilerin stresle sağlıklı baş edebilmelerinde olumlu mizah duygusu oluşturmanın önemini göstermektedir. Bu nedenle ebelik öğrencilerinde mizahı kullanmanın önemi konusunda farkındalık oluşturulması, stresle baş etme yöntemi olarak mizahı kullanmalarının sağlanması önerilmektedir.

Hemşi̇releri̇n Stresle Başa Çikmada Bi̇li̇şsel Strateji̇leri̇ Kullanma Düzeyleri̇ni̇n Ve Etki̇leyen Faktörleri̇n Beli̇rlenmesi̇

DergiPark (Istanbul University), 2007

Bu araştırma çalışma ortamında hemşirelerin stresle başa çıkmada bilişsel stratejileri kullanma düzeylerini ve etkileyen faktörleri belirlemek amacıyla yapılmıştır. Tanımlayıcı olarak 1-14 Şubat 2005 tarihleri arasında yapılan araştırmanın evrenini, Erzincan Devlet Hastanesi'nde çalışan 150 hemşire oluşturmuştur. Ayrıca örneklem seçilmeyip, araştırmaya katılmayı kabul eden 121 hemşire örnekleme alınmıştır. Veriler, Dağ (1991) tarafından geçerlik ve güvenirliği yapılan Rosenbaum'un Öğrenilmiş Güçlülük Ölçeği ve araştırmacılar tarafından hazırlanan soru formu kullanılarak toplanmıştır. Araştırmanın verileri yüzdelik, Kruskall Wallis, varyans analizi, Pearson korelasyon, t testi kullanılarak SPSS programında değerlendirilmiştir. Hemşirelerin öğrenilmiş güçlülük ölçeğinden (RÖGÖ) aldıkları alt ve üst değer 84-163, ortalama puanı 122.97±16.91 olarak belirlenmiştir. Çalışmada hemşirelerin yaşları ile çalışma yılı arttıkça öğrenilmiş güçlülük puanlarının arttığı ve aralarındaki farkın anlamlı olduğu, eğitim durumu, çalışılan birim ve çalışma şeklinin öğrenilmiş güçlülüğü etkilemediği saptanmıştır. Çalışma sonucunda hemşirelerin arzu edilen düzeyde öğrenilmiş güçlülüğe sahip olmadığı tespit edilmiştir.