Çözüm Süreci: 6-8 Ekim Olayları ve Sonrası (original) (raw)
Related papers
ÇEVRE VE İNSAN HAKLARI TÜRKİYE ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA
2020
Çevre bütün canlıların ortak evidir. Çevre var olmadan yaşamımızı sürdürebilmemiz mümkün değildir. Var olabilmemizin asgari koşulu çevrenin fiziksel ve biyolojik unsurlarının varlığıdır. Çünkü yaşamımızı devam ettirebilmemiz için gerekli olan tüm asgari ihtiyaçlarımızı doğadan karşılamaktayız. Doğa yaşamımızı sürdürebilmemiz için gerekli olan tüm ihtiyaç maddelerini karşılıksız bir şekilde tesis eden en değerli varlıktır. Doğa bize karşı oldukça cömert olmasına rağmen insanoğlunun doyumsuzluğu nedeniyle çevrenin fiziksel ve biyolojik unsurlarına sürekli zarar verilmektedir. Çevreye verdiğimiz zarar tüm canlıların yok olması riskini doğuran bir felakete doğru gitmektedir. Bu felaketin sorumlusu konumunda olan insanlar çevre kirliliğinden en çok etkilenen canlılardan bir tanesidir. Çevresel sorunlardan dolayı her yıl milyonlarca insan ölmekte, kanser gibi ciddi sağlık sorunlarına yakalanmakta, yaşam yerlerini terk etmek zorunda kalmakta, besin ve su gibi temel ihtiyaç maddelerine erişim sağlayamamaktadır. Oysaki bir insanın onurlu bir yaşam sürebilmesi için yaşam hakkı, mülkiyet hakkı su ve besin gibi temel ihtiyaç maddelerine erişim hakkı bölgesel ve uluslararası sözleşmeler tarafından temel insan hakları olarak kabul edilmekte ve korunmaktadır. Doğayı tahrip etmemiz nedeniyle ortaya çıkan çevresel kirlilik bireylerin onurlu bir yaşam sürebilmesi için sahip oldukları temel hak ve hürriyetlerin korunmasında en önemli engellerden bir tanesi olarak durmaktadır. Çünkü bizlerin sahip olduğu evrensel insan hakları çevre sorunlarından dolayı ihlal edilmektedir. Çevre sorunları ve insan hakları ilişkisi 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren uluslararası platformlarda sıkça tartışılmaya başlanmıştır. Birçok çevre ve insan hakları sözleşmesi çevre sorunları ve insan hakları ilişkisine yönelik düzenlemeler gerçekleştirmiştir. Fakat bu konu Türkiye’de yeterli ilgiyi görmemektedir. Türkiye’de çevre ve insan hakları ilişkisini ele alan detaylı bir akademik çalışma bulunmamaktadır. Akademik düzeyde yaşanan bu boşluk çevre ve insan hakları ilişkisi hakkında toplumsal bilincin gelişmesine de engel teşkil etmektedir. Sahip olduğumuz tüm insan hakları çevre sorunlarından dolayı risk altındadır. Onurlu bir yaşam sürebilmemiz için asgari bir koşul olan insan haklarının korunabilmesinde temiz çevrenin önemi maalesef anlaşılabilmiş değildir. Bu alanda toplumsal bilinci arttıracak akademik eserlere ihtiyaç duyulmaktadır. “Çevre Ve İnsan Hakları: Türkiye Üzerine Bir Araştırma” başlıklı kitap bu ihtiyacı gidermek amacıyla ele alınmıştır Türkiye’de çevre ve insan hakları ilişkisi inceleyen ve aynı zamanda Türkiye’nin çevre ve insan hakları politikasını analiz eden en kapsamlı akademik kitaptır.
İzmir Göğüs Hastanesi Dergisi, 2013
Hasta hakları uygulamaları, günümüzde Sağlık Bakanlığı'na bağlı tüm hastane ve Ağız ve Diş Sağlığı Merkezlerinde uygulanmaktadır. Bu çalışmada bir eğitim ve araştırma hastanesinde Hasta Hakları Birimi demografik verilerini ortaya koymak ve başvuru konularının dağılımını belirlemek amaçlanmıştır. 2006-2011 yılları arasında Hasta Hakları Birimi'ne yapılan sözlü ve yazılı başvuru kayıtları incelenmiştir. Hasta Hakları Birimi'ne toplam 3211 başvuru yapılmış, bunların 2955 (%92)'si yerinde çözülmüş, 256 (%8)'i Hasta Hakları Kuruluna alınmıştır. Başvuruların çoğunluğunun personel hakkında olmayıp "sistemin işleyişinden kaynaklanan sorunlara" dair olduğu ve en sık "poliklinik hizmetlerinden" şikayet edildiği tespit edilmiştir. En sık yerinde çözülen başvuru içeriğinin "Adalet ve Hakkaniyete
TÜRKİYE'DE KAMU YÖNETİMİNDE KOORDİNASYON
TÜRKİYE'DE KAMU YÖNETİMİNDE KOORDİNASYON, Nobel Yayıncılık, 2020
Bu kitabın amacı Türk kamu yönetiminde koordinasyonun genel çerçevesini açıklamaktır. Bu çerçeveyi tanımlamak amacıyla, öncelikle, Türk kamu yönetiminde 1980'den bu yana yapılan reformlar incelenmektedir. İkinci olarak, koordinasyon konusunda farklı ülke deneyimleri değerlendirilmektedir. Üçüncü olarak, Türkiye'nin kamu yönetimi reformları ile siyasi ve idari sistemi arasındaki ilişkiler irdelenmektedir. Son olarak, 1980’den bu yana Türk kamu yönetimini etkileyen temel dinamikler, neo-liberal politikalar, AB katılım süreci, Yeni Kamu Yönetimi ve yönetişimle ilgili gelişmelere odaklanılmaktadır. Bu yaklaşım, dönemsel olarak hangi tip koordinasyon mekanizmasının Türk kamu yönetiminde daha baskın hale geldiğini ortaya çıkarmıştır. Bu itibarla bu kitap HTM, PTM ve NTM temelli koordinasyona yönelik reformlarla ilgili uygulamaları çözümlemiştir. Bu bağlamda, bu kitapta koordinasyon bakımından Türk kamu yönetimi alanında son kırk yılın gelişmeleri ele almaktadır.
Fransa’Da Yabanci Di̇l Olarak Türkçe Öğreti̇mi̇n Kullanim Durumu Ve Ortamlari
Araştırma ve Deneyim Dergisi
2016 yılında Fransa’daki iki dilli çocukların menşe dili eğitimi için radikal bir eğitim düzenlemesi yapılmıştır. Bu düzenleme, iki dilli ve çok kültürlü eğitim sistemi olan ELCO’dan EILE eğitimine geçiştir. Bu düzenlemeye bağlı olarak Fransa’da iki dillerin Türkçe eğitimi EILE çerçevesinde ele alınmıştır. Öğrencilerin Türkçe öğrenme hikayesi incelenmiştir. Öğrencilerin aile ortamında Türkçeyle iletişim özelliklerini belirlemek amacıyla EILE sınıfları için uygun yaş ve sınıf düzeyinde olan iki dilli öğrencilerden veriler toplanmıştır. Bu verilere göre Türkçenin aile ortamında sıkça konuşulduğu belirlenmiştir. Daha sonra dört Türkçe dersi öğretmeni ile görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Bu görüşmelerde EILE eğitiminde Türkçe öğretimi; birleştirilmiş sınıf, iki dillik ve öğretim hizmetleri kapsamında ele alınmıştır. Ulaşılan sonuçlara göre Türkçenin birleştirilmiş sınıflarda ve iki dillilere öğretimi çerçevesinde değerlendirilmiştir. Bu değerlendirmeler sonucunda Türkçenin birleştirilmi...
Türki̇ye’Deki̇ Suri̇yeli̇ Göçmenleri̇n Si̇yasi̇ Ve Hukuki̇ Durumu
Uluslararası Afro-Avrasya Araştırmaları Dergisi, 2018
Suriye'de Arap Baharı'nın etkisiyle başlayan olaylar iç savaşa dönüşmüştür. Bu iç savaştan kaçan ve can güvenliğini sağlamak isteyenler başta komşu ülkeler olmak üzere dünyanın pek çok ülkesine sığınmışlardır. Suriyeliler Türkiye'ye ilk kez 29 Nisan 2011'de gelmeye başlamış ve sayıları günümüzde yaklaşık 3,5 milyona ulaşmıştır. Hukuki olarak geçici koruma altına alınan Suriyeliler bu süreçte Türkiye'yi ekonomik, politik ve sosyal açıdan oldukça etkilemiştir. Başta temel ihtiyaçlar olmak üzere pek çok hizmet sunulmuş ve maddi olarak milyarlarca dolar harcama yapılmıştır. Ülke yardımseverliği ve insani normlara verdiği değerin yanı sıra dış politikasında benimsediği yumuşak güç yaklaşımıyla her zaman Suriyelilerin yanında olmuştur. Türkiye'nin bu davranışı uluslararası toplumda takdirle karşılanmış, bazı ülkelerle ilişkilerde iyileşme sağlanmış ve yardım sözleri verilmiştir. Fakat projeler ve fonlarla kısmen sağlanan yardımlar, uluslararası toplumun ilgisizliğiyle istenen seviyeye ulaşamamış ve Türkiye bu konuda yalnız bırakılmıştır.
Türkiye-Batı İlişkileri, 2022
Baltık denizine kıyıdaş olan Estonya, Letonya ve Litvanya uluslararası camia tarafından Baltık ülkeleri olarak tanımlanmaktadır. Bölgesel bir tanımlama olan bu yaklaşım birbirinden farklı üç ülkeyi tek bir parça şeklinde görme eğilimindedir. Bu çalışmada bu bölgeselci yaklaşım çerçevesinde Türkiye ile Baltık ülkelerinin diplomatik, siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkileri ele alınmaktadır. Tarihin çeşitli dönemlerinde Almanya ve Rusya gibi büyük güçlerin hâkimiyetinde kalan bu üç küçük devlet Birinci Dünya Savaşı’nın ardından bağımsızlığın tadına varıp egemen birer devlet oldular. İkinci Dünya Savaşı’na kadar süren bu dönemde Türkiye ile ilişkiler birçok yönden gelişme gösterdi. Türkiye’nin iki savaş arası dönemde Baltık Ülkeleri Elçiliği ihdas etmesi yukarıda belirtilen bölgeselci yaklaşımı destekler niteliktedir. İlk bağımsızlık döneminde dostluk ve iyi niyet anlaşmaları çerçevesinde ilerleyen ilişkiler Sovyet işgaliyle beraber kesintiye uğradı. Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle Baltık ülkeleri 1991 yılında bağımsızlığına kavuştu ve Türkiye bölgeyle olan ilişkilerini önceki dönemden daha güçlü bir şekilde geliştirmenin yollarını aradı. Sovyet işgalinin Türkiye tarafından asla tanınmaması ilişkilerin sağlam bir zemin üzerinde yükselmesini sağlayacak etmenlerden oldu.
Sayı 31 Aralık 2011 Irak Türkmenleri 273 IRAK TÜRKMENLERİ
Batı Türklerinin yerleştiği yerlerden birisi de Kuzey Irak'taki Musul Vilayeti diğer adı ile Türkmeneli'dir. Türkler buraya Emeviler ve Abbasiler döneminde gruplar halinde getirilip yerleştirilmiştir. Büyük Selçuklu ve Osmanlı Devleti zamanında ise daha büyük gruplar halinde ve fatihler olarak bu bölgeye gelmeye yerleşmeye devam etmişlerdir. Mondros Mütarekesi'nden sonra ise Türkmeneli, İngiliz işgaline uğramıştır. Türkiye bu işgali kabul etmemiştir. İki ülke arasında bir Musul Sorunu çıkmıştır. Lozan Antlaşması'nda ise Musul kapsam dışı tutulmuştur. Ankara Antlaşması ile Musul, Türkmeneli bölgesi Irak sınırları içinde kalmıştır. Antlaşma da Türkmenler, kurucu asli unsur sayılmadıkları gibi azınlık ta sayılmamıştır. Böylece Türkmenler, ulusal yasa ve uluslararası antlaşmalara göre korunma hakkından yoksun kalmıştır. Türkmeneli 1950'lere kadar daha çok Araplar tarafından bu tarihten sonra ise hem Arapların hem de Kürtlerin yoğun iskanına ve saldırısına açılmıştır. Irak'ın ABD tarafından 2003'te işgal edilmesinden sonra ise bu işgal ve saldırılar artmıştır. Türkmenler bir beka sorunu ile karşı karşıyadır.
Türkiye ve Dünyada Helal Turizm
DergiPark (Istanbul University), 2022
Derleme İslam dini içerisinde yer alan helal kavramı Allah'ın (C.C.) yasakladığı birçok alanı kapsamaktadır. Helal denildiğinde karşımıza helal gıda, helal konaklama, helal seyahat gibi kavramlar çıkmaktadır. Helal bireylerin özellikle Müslümanların üzerinde durdukları, hatta gayri Müslimlerin bile önemsedikleri bir kavramdır. Helal denilince temiz, hijyen, kurallar bütünü, düzenli, ahlaki, etik gibi unsurlar karşımıza çıkabilir. Bu da bireylerin kullandıkları ya da aldıkları ürünlerin doğru olduğu, rahatlıkla kullanabilecekleri anlamına gelmektedir. Çalışmada helal kavramı, Türkiye ve Dünya'daki durumu ele alınmıştır. Derleme çalışması olarak planlanan çalışmada, ulusal ve uluslararası ilgili literatür taranarak konuyla ilgili çıkarımlarda bulunulmuştur. Helal turizmin kabul edilebilmesinde en önemli etken helal sertifikasyon sistemidir. Helal kavramı sadece Müslümanlar için değil aynı zamanda gayri müslimler için de önemlidir. Helal turizm dünyada çok hızlı yükselen bir turizm çeşididir. Artan Müslüman nüfusu ile tatil yapan kişi sayısının da artması dünya ülkelerinin helal turizm konusunda daha çok kararlar üretmesini gerektirmektedir. Helal konaklama, helal gıda, helal seyahat gibi kavramlar helal turizm içerisinde en üstte olan kavramlar olmuştur. Ayrıca Türkiye ve Dünya'daki profesyonellerin ürün ve pazar çeşitlendirmesi helal turizmin gelişimi açısından önem arz etmektedir. Çalışmanın ileriki çalışmalarda faydalı olacağı düşünülmektedir.
20. Yüzyılda Türkiye-Batı İlişkileri, 2022
Oldukça uzun bir geçmişe sahip olan Türkiye-Macaristan ilişkileri tarihi ve kültürel bağlar üzerinden gelişmiştir. Dolayısıyla iki ülkenin ilişkilerinin tarihi bir derinliğe sahip olduğunu söylemek mümkündür. Macarların ve Türklerin aynı kökenden gelmesi bu durumun oluşmasında etkili olmuştur. Söz konusu iki millet binlerce yıl önce Asya’dan Avrupa’ya göç ederek farklı bölgelere yerleşmişlerdir. Aradan geçen binlerce yıldan sonra iki ulus yeniden Avrupa’da temas sağlamışlardır. Osmanlı Devleti’nin Avrupa’ya ilerleyişinde mücadele ettiği Macarlar, uzun bir süre Osmanlı hakimiyetinde kalmışlardır. Daha sonra başlayan Avusturya hakimiyetinde, gerektiğinde Osmanlı Devleti sığınılacak bir limanı temsil etmiştir. Birinci Dünya Savaşı sırasında aynı safta savaşan Türkler ve Macarlar, savaş sonrasında benzer bir sürece girmişlerdir. İki dünya savaşı arası dönemde birbirlerini desteklemeye çalışan iki ülke, İkinci Dünya Savaşı ve sonrasında yaşanan Soğuk Savaş sürecinde farklı bloklarda yer almışlardır. Bu durum ikili ilişkilerin seyrini de etkilemiştir. Soğuk Savaş döneminin sonlarına doğru değişen atmosfer, Türkiye- Macaristan ilişkilerine yeni bir yakınlaşma getirmiştir. Soğuk Savaş sonrası dönemde ise Macaristan’ın NATO ve AB’ye üye olması bu ülkeyi Türkiye için daha önemli bir konuma getirmiştir. Diğer taraftan, Türkiye’de Macaristan açısından Doğu’ya Açılım politikasında önemli bir ülke olmuştur.