Hatîbzâde’nin el-Mevâkıf’ta Tercih Edilen Bilgi Tanımına Yönelik Eleştirileri (original) (raw)
Related papers
Eleştirinin Eleştirisi: Bilgi Tanımı Bağlamında Hüsâm Çelebi’nin Hatibzâde Tenkidi
Eskiyeni, 2022
Since the early period of Islamic thought, studies on the subject of existence, knowledge, and value have been made by theologians. While some theology-philosophy books started with the subject of existence, some of them started with the subject of knowledge. It is known that knowledge is closely related to faith. Due to this close contact, theologians have built their philosophy of knowledge around titles such as the definition, limits, sources and possibilities of knowledge. Rather than discussing faith, which has a predominant subjective aspect, the field of knowledge, which is a more objective field, has been highlighted. Thanks to the transfer of faith to the knowledge field, people were able to conduct their discussions on rational grounds. It is foreseen that the issue will be inconclusive when faith is discussed alone. Every person is free to believe anything, regardless of right or wrong, but the same freedom does not exist in the field of knowledge. Knowledge has an objective and controllable structure. Therefore anyone who is trying to convey his or his/her belief to others should definitely explain his/her belief on a rational basis. Belief should be brought closer to knowledge in order to spread the sharing of faith. Belief cannot be examined, but knowledge cannot be ruled out. The close relationship of knowledge with belief should not be overlooked. On account of this for theologians faith and belief consist of affirmation. So what is knowledge, what does it mean to know? Is knowing the same as believing? Is the person who says he knows something different from the person who says he believes something? All these questions seem to necessitate the definition of knowledge as well as belief. The definition of knowledge changes according to schools and scholars in Islamic thought. Some scholars claim that absolute knowledge cannot be defined by counting its self-evident (badīhī). However, according to the great majority, knowledge is theoretical and therefore its definition can be made. In the history of kalām, many definitions of knowledge have been made and criticized. In the article, the definition of knowledge as “an adjective that obliges to differentiate” will be investigated. According to this definition, another important feature of knowledge is that differentiation is not likely to contradict. In the final analysis, the category of knowledge is an adjective. Through the agency of this adjective, the subject knows. Knowledge is a separate activity. For something known to be knowledge, it must be certain and not otherwise likely. An imprecise comprehension is not considered knowledge according to theologians. This kind of knowledge definition, which was presented perfectly in the theological books of the late period, was criticized by Khaṭībzāde (d. 901/1496) from ten aspects. Ḥusām Çelebi (d. 926/1520), on the other hand, found all ten criticisms of Khaṭībzāde weak in different aspects. Çelebi found all ten criticisms of Khaṭībzāde weak in different aspects. In the article, first Khaṭībzāde’s criticisms will be explained in order, then Çelebi’s counter-criticism will be examined and strengths and weaknesses in the statements of both will be pointed out.
Atebetü'l- Hakâyık'ın Tanıklığında Bilgi Metaforları
Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi/Journal of World Turkic Researchers, 2016
Bu çalışmada Hakaniye Türkçesi döneminin dinî-didaktik eseri Atebetü'l Hakâyık'ta Edib Ahmed'in yazdıklarından hareketle bilgi kavramı ele alınacaktır. Bu kavramların nasıl metaforlaştığı anlambilim yöntemleriyle açıklanacaktır.
ŞİHÂBÜDDÎN EL-HAFÂCİ’NİN RİSÂLE FÎ MA‘NA’L-İĞRÂ ADLI RİSÂLESİ: TAHKİK VE DEĞERLENDİRME
Universal Journal of Theology, 2024
Öz Nahiv ilmi, İslâmî ilimler arasında diğer disiplinlerle olan ilişkisi ve temel İslâm bilimlerine kaynaklık etmesi açısından önemli bir yere sahiptir. Bu alanda, yazdığı eserler ve yaptığı katkılarla öne çıkan âlimler arasında Hafâcî (ö. 1069/1659) önemli bir şahsiyettir. Hafâcî, hocalarından hadis ve fıkıh dersleri alarak icâzet almış, daha sonra babasıyla hacca gitmiş ve Mekke ile Medine’deki edip, şair ve âlimlerle tanışarak onlardan ders almıştır. Dil, edebiyat, belâgat ve dinî ilimlerdeki derin bilgisiyle tanınan Hafâcî, birçok talebeye hocalık yapmıştır. Dil-edebiyat ve tefsir ilmi, onun en meşhur olduğu alanlar olarak kabul edilmektedir. Bu alanlardaki çalışmaları, günümüzde de değerini korumakta ve temel başvuru kaynakları arasında yer almaktadır. Bu makalede, Hafâcî’nin Resâil-ü Şihâb Efendi adlı mecmuasında yer alan Risâle fî ma‘na’liğrâ adlı eseri incelenmiştir. Risâlenin temel kaynakları, Basra nahiv mektebinin önemli temsilcisi Sîbeveyhi’nin (ö. 180/796) el-Kitâb adlı eseri ile Şâtıbî’nin (ö. 790/1388) elMaḳāṣıdü’ş-şâfiye fî şerḥi’l-Ḫulâṣati’l-kâfiye adlı eseridir. Yapılan araştırmalarda, risâlenin yalnızca bir nüshasının mevcut olduğu tespit edilmiştir. Hafâcî’nin bu eseri, nahiv ilminin önemli konularından olan iğrâ ve isim-fiiller meselesine açıklık getirmektedir. Müellif, eserin başında iğrânın sözlük ve terim anlamını verdikten sonra, iğrânın belirli kalıplar ile yapıldığını ifade etmiş ve bu kalıpları örneklerle açıklamıştır. Ancak dikkat çekici bir şekilde, risâlede iğrâ konusu ele alınırken ağırlıklı olarak isimfiiller meselesine odaklanılmıştır. Bu durum, iğrâ kalıplarının çoğunun isim-fiillerden oluşmasıyla açıklanabilir. İsim-fiillerin sınıflandırılması konusu, nahivciler arasında uzun zamandır tartışma konusu olmuştur ve Hafâcî bu tartışmalara kendi görüşleriyle katkıda bulunmuştur. Risâlede, isim-fiillerin özellikleri, kalıpları, farklı âlimlerin bu konudaki görüşleri ve delillendirmeleri ele alınmıştır. Bu çalışma, Hafâcî’nin ilmî mirasına önemli bir katkı sağlamayı amaçlamaktadır. Çalışma iki ana bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde, Hafâcî’nin hayatı, hocaları, öğrencileri ve eserleri hakkında bilgi verilmiş; risâlenin müellife aidiyeti, yazılış amacı, konusu, önemi, üslubu ve kaynakları değerlendirilmiştir. Ayrıca yazma nüshanın özellikleri tanıtılmış ve tahkikli neşir yöntemine dair bilgiler sunulmuştur. İkinci bölümde ise risâlenin tahkikli metni yer almaktadır. İçerik analizinde doküman inceleme yöntemi, tahkik sürecinde ise İSAM’ın tahkik esaslarına riâyet edilmiştir. Böylece Hafâcî’nin ilmî mirasının bir halkası daha gün yüzüne çıkarılmıştır.
Muhâsibî’nin Bilgi Kaynaklarına Bakışı
2001
Sufilere gore duyular ve akil bilgi kaynagi olmakla birlikte, mutlak bilginin edinilmesinde yetersiz kalmaktadir. “Akil acizdir, aciz olan da yine aciz olana delildir” seklinde formule edilen bu yaklasima gore ilahi bilgi kalp yoluyla elde edilebilir. Bunun icin de kulun, kalbine seytan ve nefs tarafindan telkin edilen durtulere karsi dikkatli olmasi, dunyevi kirlerden arinmasi gereklidir. Bunun sonucunda Allah, sufiye marifet bilgisini lutfeder. Bu bilginin nihayeti de, Allah’in gercekten bilinmeyecegini idrak etmektir. Muhasibi’nin bilgi kaynaklarina bakisini incelemeye calistigimiz bu yazida gorulmektedir ki O, bilgi kaynaklarini duyular, akil, haber ve kalp olarak belirlemistir. Anlasilmaktadir ki O’nun bilgi konusundaki tespit ve degerlendirmeleri, tasavvufta genel olarak bilgi anlayisinin sekillenmesinde onemli bir rol oynamistir.
KİTAP’DA YER ALAN İBARELERİN ANLAMLARINI SABİTLEMEDE EBÛ HANÎFE’NİN YÖNTEMİ
İSLAM VE YORUM 2 SEMPOZYUMU, 2018
Ehli Rey’in ekolleşmesinde birinci derecede etken olan ve geliştirmiş olduğu yöntemle, kendisinden sonra gelecek olan nesillerin nassları anlama ve yorumlamasında ana kriterleri belirleyen İmam-ı A’zam Ebû Hanîfe Numan bin Sabit’in (150/767), Kitap’ta yer alan, hüküm ifade eden ibarelerin anlamlarını tespit etmekteki yöntemlerini tespit etmeyi konu edilen bu çalışmada, öncelikle Ebû Hanîfe ‘nin hüküm istinbatındaki yöntemi ve deliller hiyerarşisi üzerinde durulacak, daha sonra onun deliller hiyerarşisinde ilk sırada yer alan naslardaki (Özellikle kitaptaki) lafızlardan doğru manaları tesbitteki bakış açısı gösterilmeye çalışılacaktır. Bu çerçevede çalışmamız biri Ebû Hanîfe ‘nin kısa biyografisini içeren, diğerleri de Ebû Hanîfe’nin hüküm istinbatındaki yöntemi ve kitapta yer alan lafızları anlama şeklini inceleyen iki bölüm olmak üzere toplam üç bölümden meydana gelecektir.
Lisânüddîn İbnü’l-Hatîb’in Dîvânında Kur’ân İktibâsları
Kafkas üniversitesi ilahiyat fakültesi dergisi, 2022
Having completed the conquest of North Africa, Muslims turned to the Iberian peninsula in 711 and captured a large part of the peninsula in 714 as a result of the conquest activities that lasted for three years. In the Iberian peninsula, where many different Islamic states ruled until 1492, the Bani Ahmer state finally dominated. The last owners of the Iberian peninsula, where many different Islamic states ruled until 1492, have been Bani al-Ahmar/Nasrids state. Many unique figures have grown up in Andalusia during the Islamic rule. One of these figures is Lisân al-Din İbn al-Khatib. Ibn al-Hatib, who was raised in Andalusia during the reign of Bani al-Ahmar, has taken lessons from the famous teachers of the period and has trained many students. İbn al-Khatib, having held the office of vizier twice, is also a good historian and writer. He has written unique works in many fields, especially in history and geography. In fact, it would not be wrong to say that the history and geography of Andalusia has reached the present day thanks to his works. One of the works of İbn al-Khatib that has survived to the present day is his diwan, which consists of two volumes. One of the prominent literary arts in the diwan, which contains poems on almost every theme, is the art of quoting. In this study, the period in which İbn al-Khatib lived has been discussed with its main lines, information about his life has been given and the Qur'anic quotations that he used in his poems have been shown.
2022
Bu çalışmada Ebü'l-Ferec İbnü'l-Cevzî'nin te'vile dair görüşü de dikkate alınarak haberî sıfatlar anlayışı ve bu doğrultuda bazı Hanbelîlelere yönelik eleştirileri, kendi eserinden ve eleştirdiği alimlerin eserlerinden hareketle mukayese edilerek incelenmiştir. Tez giriş, onu takip eden üç bölüm ve sonuç kısımlarından oluşmaktadır. "Giriş" kısmında araştırmanın konusu ve amacı, yöntemi ve başvurulan temel kaynaklar belirtilmiştir. Birinci bölümde "Haberî Sıfatları Anlamada Yöntem" başlığında "Allah'ın Sıfatları" ve "Haberî Sıfatları Anlama Yöntemleri" hakkında genel bilgiler verilmiştir. İkinci bölümde "İbnü'l-Cevzî'nin Haberî Sıfatlar Anlayışı" başlığı altında öncelikle "İbnü'l-Cevzî'ye Göre Muhkem ve Müteşâbih Ayetler"in hangi manalara geldiği ve söz konusu kavramların sözlük ve terim anlamları aktarılmış, akabinde "İbnü'l-Cevzî'nin Te'vil Anlayışı" ve "İbnü'l-Cevzî'nin Haberî Sıfatları Anlayışı" kendi eserlerine müracaat edilerek detaylıca incelenmiş ve haberî sıfatlara yönelik te'villeri araştırmaya eklenmiştir. Üçüncü bölümde "İbnü'l-Cevzî'nin Hanbelîlere Yönelik Eleştirileri" konusu, "İbnü'l-Cevzî'ye Göre Hanbelîlerin Hatalı Oldukları Hususlar" ifade edilerek belirlenmeye çalışılmış, bu doğrultuda İbnü'l-Cevzî'nin haberî sıfatlar konusunda Hanbelîleri yedi noktada hatalı bulduğu aktarılmış ve "vech", "'ayn" ve "yed" sıfatları üzerinden "Kâdı Ebû Ya'lâ el-Ferrâ ve İbnü'z-Zâgūnî'nin Görüşleri ile İbnü'l-Cevzî'nin Kendilerine Yönelik Eleştirileri" deskriptif bir dil ve üslupla mukayese edilerek ortaya konmaya çalışılmıştır. "Sonuç" kısmında ise "muhkem", "müteşâbih" ve "te'vil" kavramlarına değinilerek İbnü'l-Cevzî'nin haberî sıfatları anlamadaki genel prensibine temas edilmiştir. Ayrıca kendisinin bu konudaki tavrının haberî sıfatları anlama yöntemlerinden hangisine denk geldiği belirlenmiş ve onun te'vile mi yoksa tefvîze mi yöneldiğinden bahsedilmiştir.
İbn Lebbân el-Is’ırdî ve Kur’an’daki Müteşabih Sıfatlarla İlgili Yorumları
Marifetname Dergisi, 2023
Aslen Siirtli bir aileye mensup olan İbn Lebbân (ö.749/1349), başta Kur’an, Hadis ve Tasavvuf olmak üzere, birçok alanda önemli eserler kaleme almış sûfî bir İslam âlimidir. Suriye ve Mısır’da hüküm süren ve Memlük devletinin kurucu ailesi olarak bilinen Bahrî Memlükler (1250-1382) döneminde yaşamıştır. İbn Lebban, hayatı boyunca ilimle meşgul olmuş, talebeler yetiştirmiş, fetvalar vermiş ve halkı irşad etmiştir. Kendisinden sonra gelen birçok âlim, eserlerinde ondan övgüyle söz etmiştir. İbn Lebban’ın bilinen ve günümüze kadar ulaşan önemli eserlerinden biri olan “İzâletü’ş-şübühât ʿani’l-âyât ve’l-eḥâdîsi’l-müteşâbihât” adlı eseri, ayet ve hadislerde geçen ve Allah’a nisbet edilen müteşabih sıfatları konu edinmekte ve bu sıfatların te’vili noktasında faydalı ve aydınlatıcı bilgiler ihtiva etmektedir. Bu makalede, İbn Lebban el-Is’ırdî’nin hayatı, ilmi kişiliği, onun “İzaletü-ş Şübühât” isimli eseri ve eserinin muhtevasını oluşturan bazı müteşabih sıfatlarla ilgili yorumları ve bu konudaki yaklaşımı ele alınacaktır.