Osmanlı İlmiye Teşkilatı (original) (raw)
Related papers
Osmanlı İlmiye Teşkilatından Bir Portre: Şeyhülislam Halil Efendi ve Terekesi
History Studies, 2018
Çalışmada Sultan II. Mahmud döneminde 1819-1821 yılları arasında şeyhülislamlık vazifesini icra eden Halil Efendi hakkında kısa bir biyografik bilgi verildikten sonra terekesi ele alınacaktır. Halil Efendi, III. Mustafa’nın kızı Hibetullah Sultan’ın süt annesinin oğludur. Annesinin isteğiyle Çerkes diyarından getirtilen ve küçük yaşta saraya alınan Halil Efendi, burada Şehzade Selim (III. Selim) ile büyüdü. III. Selim’in tahta çıkışıyla (1789) beraber hazine kethüdalığı ile başlayan memuriyeti II. Mahmud döneminde şeyhülislamlık makamına yükselmesi ile son buldu. Toplam 1 yıl 7 ay kadar şeyhülislamlık vazifesi yapan Halil Efendi, II. Mahmud üzerinde büyük nüfuzu bulunan Halet Efendi ile geçinemedi. 1821 Rum isyanı ile ilgili yapılan bir toplantıda fikir ayrılığından dolayı yaşanan sert tartışma, Halet Efendi’nin nüfuzunu kullanarak Halil Efendi’yi vazifeden azlettirmesine neden oldu. Halil Efendi önce Bursa’ya oradan da Afyon’a sürüldü. Ağustos 1821’de Afyon’da sürgünde vefat etti. Mazul Şeyhülislam Halil Efendi, geride hatırı sayılır bir tereke bıraktı. 562 No’lu Karahisâr-ı Sâhib Şer’iye Sicil Defterinde söz konusu terekeye ait malumat yer almaktadır. Tereke kayıtları incelenerek mazul Şeyhülislam Halil Efendi’nin maddî durumu, sosyal ilişkileri, ailesi ve kullandığı eşyalardan hareketle yaşam tarzı hakkında bazı tespitlerde bulunulmaya çalışılmıştır. Adı geçen şerʻiye sicili dışında Halil Efendi ile ilgili Tarih-i Cevdet, Şânizade Tarihi gibi devrin kroniklerinden, İlmiye Salnamesinden ve Mehmed Süreyya’nın Sicill-i Osmanî isimli biyografik eserindeki malumattan da faydalanılacaktır.
Osmanlı Tefsir Geleneğinde İstiârenin Etki Alanı -Âlûsî Tefsiri Örneği-, 2019
Kur’ân’ın anlamına ulaşmada en temel araçlardan dilbilimin bir alt dalı olan belagat ilmi, Cürcânî ile birlikte ivme kazanmış ve tefsir kaynaklarında etkin bir şekilde ele alınmaya başlanmıştır. Cürcânî’nin nazarî olarak ortaya koyduğu belagati tefsirinde kullanan Zemahşerî, Osmanlı tefsir geleneğinin temel dayanağı olmuştur. Osmanlı dönemindeki tefsirler, Zemahşerî’nin belâğî açıdan ortaya koyduğu tefsiri, daha anlaşılır hale getirme çabasıyla birlikte yer yer tenkit ve farklı bakış açıları sundukları görülmektedir. Osmanlı döneminin son temsilcilerinden sayılan Âlûsî de bu süreci tahlil ederek âdeta geçmişteki birikimi özet halinde sunmaktadır. Dahası sadece özetlemekle kalmamış, tenkit süzgecinden geçirerek kendi bakış açısını ortaya koyarak belagat-tefsir ilişkisine katkı sağlamıştır. Belagat ilminin çok geniş olması nedeniyle bu çalışmada belagatın beyan bölümünün alt konularından olan istiârenin, Kur’ân tefsirindeki etki alanı Âlûsî çevresinde ele alınarak Osmanlı tefsir geleneğindeki yeri tespit edilmeye çalışılacaktır. Bu çalışma ayrıca Osmanlı tefsir tartışmalarında istiâre anlayışının farklılıklarına ışık tutacaktır. Bu çalışmada Âlûsî tefsiri temel kaynak olmakla birlikte Âlûsî’nin istiâre konusunda beslendiği kaynaklarla da karşılaştırmasının yapılması kaçınılmaz olacaktır. Ayrıca istiâre örneği çerçevesinde Cürcânî ve Zemahşerî ile başlayan Sekkâkî, Kazvinî, Bâbertî ile devam eden Seyyid Şerif Cürcânî, Taftazânî gibi âlimlerin elinde birçok ilimlerle bağlantılı bir şekilde derinleştirilen, İsferâyînî, Ebussuûd, Mahmud Antâkî ve Muhammed ed-Desûkî gibi âlimlerle gelişmesini sürdüren belagat ilminin Âlûsî’deki değişiminin izleri de söz konusu âlimlerin çalışmalarıyla mukayese edilmek suretiyle ortaya konulmaya çalışılacaktır. Bu çalışma sonucunda Osmanlı Tefsir geleneğinde istiâre teorisinin tefsire uyarlanmasında farklı bakış açılarına sahne olduğu görülmüştür. Zemahşerî muhatap ve siyak bağlamını esas alarak istiâre tespitinde bulunurken, bazen Mu‘tezile mezhebinin görüşlerini de dikkate aldığı görülmektedir. Râzî, Cürcânî ve Taftazânî gibi âlimler ise benimsedikleri farklı yaklaşımlarla âyetlerde istiâre belirlemesine gitmişlerdir. Âlûsî ise genellikle Taftazânî’nin çizgisini takip etmekle birlikte bazen selefî eğilim etkisiyle istiâre uygulamasından kaçınarak hakikî anlamdan yana tercihte bulunmuştur.
Osmanlı Dönemi Mehter Teşkilatı
Zeitschrift Fur Die Welt Der Turken Journal of World of Turks, 2012
Turklerde askeri muzik topluluklarinin tarihi, Turkluk tarihi kadar eskilere dayanmaktadir. Bu topluluklar, farkli kadrolar ve isimler ile gunumuze kadar gelisimini surdurmustur. Osmanli Donemi'nde mehter ismini alan bu topluluk, dunya askeri muzik topluluklarina esin kaynagi olacak bir teskilat yapisina kavusmustur. Mehterin teskilat yapisinin ve tarihsel seruveninin sergilendigi bu betimsel calismada, kaynak taramasi sonucu elde edilen veriler isiginda bu toplulugun yapisi vurgulanmistir. The history of Turkish Military Band is as old as Turkish history. These bands have been developed with different cadres and names until today. This band was named after "Mehter" in Ottoman period and it has gained the organizational structure which a source of inspiration of world military bands. In this study, which has been exhibited that organization of Mehter and Mehter's historical adventure, it has been emphasized that this band's structure in the light of information obtained literature research.
Osmanlı İlmiyesinde Kariyer Sistemi
Turkish Academic Research Review - Türk Akademik Araştırmalar Dergisi [TARR], 2018
İlmiye sınıfı, klasik İslam eğitim kurumu olan medreseden mezun, devletin önemli kadrolarında görev alan Müslüman ve çoğunlukla Türklerden oluşan meslek grubudur. Seyfiye ve kalemiye ile birlikte Osmanlı yönetici sınıfının üç temel üyesinden olan ilmiye sınıfı, geleneğini en iyi koruyan, yetki ve imtiyazlarını en iyi kollayan bir meslek grubu olmakla birlikte, tarihi seyir içerisinde kendine has özellikler ve değişiklikler göstermiştir. Eski Türk ve İslam Devletlerinden alınan ilmi geleneği sürdüren Osmanlı Devleti, mülazemet sistemi, medreseler ve kadılıklardaki hiyerarşi, kaza ve tedris faaliyetlerinin birbiriyle ilişkisi ve hareketliliği, ulemâ sınıfının devlet içerisindeki konumu gibi hususlarda kendine has uygulamalar, yenilikler getirerek sistemi ihtiyaçları doğrultusunda dönüştürmüştür. Osmanlı Devleti yetişmiş insan kaynağını ilmiye teşkilatı içerisinde istihdam edebilmek için zaman içerisinde şartların öngördüğü belli değişiklikler gösteren uygulamalar ortaya koymuştur. Bu uygulamalar ile ilmiye teşkilatına giriş, bir görevden diğerine atanma aşamaları sıkı sıkıya takip edilmiştir. Bu çalışma ile XVII. yüzyıl Osmanlı ilmiyesinde bir göreve atanma usulü Anadolu kadıasker ruznamçe defterleri esas alınarak incelemeye tabi tutulmuştur.
Osmanlı İlmiye Teşkilatında Müderrislerin Merâtibi (1245/1829 Tarihli Tarîk Deft
Journal of Turkish Research Institute, 2019
Öz Osmanlı Devleti'nde ilmiye teşkilatının tedris görevi müderrisler aracılığı ile ifa edilmiştir. Devletin kuruluş aşamasından itibaren devlet teşkilatında yerini alan müderrisler, gerek ilmiye sınıfına dâhil olmada ve gerekse bu sınıf içerisinde yükselmede kendine has daha önceki İslam devletlerinde görülmeyen bir sistem takip etmişlerdir. Bu sistemde müderris atamaları Kadıasker ve Şeyhülislam tarafından gerçekleştirilmiştir. Şeyhülislam tarafından gerçekleştirilen atamalar on iki sınıfa ayrılarak tarîk defterlerine kaydedilmiştir. Tarîk defterleri ilmiye teşkilatına gerçekleştirilen üst düzey atamaları içermesi bakımından önem arz etmektedir. Bu çalışmada XIX. yüzyılın başında Şeyhülislamlık tarafından gerçekleştirilen on iki dereceye ait müderris atamaları konu edilmiştir. Defterlerdeki atamalar karşılaştırmalı olarak incelemeye tabi tutulmuştur. Defterlerden edinilen bilgiye göre ilmiye teşkilatına girmede ve üst düzey kadrolara ulaşmada bir ulemâ ailesine mensup olmanın önemli bir kolaylık sağladığı ancak bir dereceden diğerine yükselmek için gereken hizmet süresinde ulemâ ailesine mensup olmanın etkili olmadığı anlaşılmıştır.